sana benzerdi ay, gülümsesek. güzel birşeyle aynı izlenimi bırakıyorsun, ama yok edici. ışık ödünç almada yok siz ikiniz üstüne. yanıtlanmaz birşey söylemeye can atıyorsun....
11 Şubat 1963 günü yaşamına son veren Amerikalı ilk feminist yazar olarak tanınmış, sürekli intihar girişiminde bulunmuştur.. Ayırca kendisi gibi intihar eden Nilgün Marmara'yı etkilemiştir. Kiraladığı ewinin William Butler Yeats'e ait olduğunu öğrenen Plath edindiği tecrübelerden sonra şöyle bir intihar da bulunur:
1962 - 1963 kışı Plath için çok zor geçti. 11 Şubat 1963'te, ikinci kattaki odalarında uyumakta olan çocuklarının yanına süt ve kurabiye bıraktıktan sonra, odalarının kapısını da içeri gaz girmeyeceğinden emin olmak üzere bantlayarak kapattı ve kafasını fırının içine sokarak intihar etti.Bu olay onun yasadığı evin lanetiydi çünkü Yeats de bu evde ihtihar etmisti.
Woolf'un intiharından daha içler acısı.
'Bir gün bir yerde, okulda,avrupada,herhangi bir yerde, o boğucu çarpıtmalarıyla sırça fanusun yeniden üzerime inmeyeceğini nasıl bilebilirdim? o sırça fanus ki, içinde ölü bir kelebek gibi tıkanıp kalmış biri için dünyanın kendisi kötü bir düştür'
kendini 'tanrı olmak isteyen kız' olarak tanımladı. düşmenin ne demek olduğunu iyi bilen bu kadın kalkmak istedikçe kendini ayırdına varamadığı boşluklara çarptı. gittikçe saydamlaştı, camlaştı.
'mükemmellik korkunç bir varlık, çocuk sahibi olamaz zaten.',
derken 'mükemmel' olamayacağını anlamıştı. ve öldü. halbuki otuz, ölmek istemeyecek kadar genç bir yaştır.
şimdi sylvia'ya sesleniyorum, ibrahim tenekeci'nin diliyle:
'O kadar yüksekten düştüm ki ben' diyordu şiirlerinde şiddet imgelerini sık kullanan şair. Eserleri ve yaşamı ele alındığında, son yüzyılın en çarpıcı isimlerindendir aslında.Sağlıklı bir baba- kız ilişkisi kurulamamış ve üzerinde hep bu duyguyu taşımıştır. Bu duygu - muhtemel- evliliğine de yansımış ve O'nu anlamayan eşi Ted Hughes, Sylvia Plath'i yazarlığa taşımıştır.
sana yeterince zaman ayırdım artık. şiirin evrensel olması, her şairin aynı sonu yaşamasını gerektirmiyor, çünkü ne yalnızca ölümdür yaşadığımız, ne de yalnızca şairler intihar ediyor. kara gölgenden sıkıldım. seninle olmak sürekli ölüm. bu yüzden seni terk ediyorum sivvy, yapacak işlerim var. huzur içinde uyu bir tanem. iyi ki öldün!
Çevirmeninin yazdığı bir köşe yazısı; demekki insan profda olsa, iyi çeviride yapsa bazen ağır gelebiliyor yazılanlar...
ölmek bir sanattır her şey gibi eşsiz bir ustalıkla yapıyorum bu işi, öyle ustaca ki insana korkunç geliyor öyle ustaca ki gerçeklik duygusu veriyor bu konuda iddialıyım sanırım.
Benim için şimdi sonsuzdur, sonsuz da sürekli olarak değişir, akar, erir. Yaşam bu andır. Geçip gittiğinde, ölüdür artık. Ama her yeni anla birlikte yeniden başlayamazsınız, ölü olana göre yargılamak zorundasınız. Bataklık kumu gibi tıpkı... daha başından umutsuz. Bir öykü, bir resim, heyecanı biraz yenileyebilir, ama yeterince değil, yeterince değil. Şimdinin dışında hiçbir şey gerçek değildir, daha şimdiden yüzyılların ağırlığının beni boğduğunu duyumsuyorum. Bir zamanlar, yüz yıl önce bir kız yaşamıştı, şimdi benim yaşadığım gibi. Sonra öldü. Ben şimdiyim, göçüp gideceğimi de biliyorum ama. Doruktaki o an, o parıltı gelip geçiyor, sürekli bir bataklık kumu. Ama ben ölmek istemiyorum...
1950 de bunu yazar farkındalığın temelidir yazı, ama malesef manik depresiflikten kurtulamaz ve intihar eder....
1932 yılında doğan Sylvia Plath ilk şiirini 8 yaşında iken yazdı. Massachusetts'deki Smith College'dan mezun oldu. 1953 yılında Sırça Fanus (Bell Jar) 'da ilk intihar girişimini, bunalımlarını ve gördüğü tedavileri anlatır. Cam Fanus onun ve diğer kadınların hapis olduğu, ters çevrilmiş bir kavonozdur. 1956 yılında İngiliz şair Ted Hughes ile evlendi. 1962 yılında Hughes' un Assia Gutman ile olan birlikteliğini öğrenen Plath çok acı çeker. 1963 yılında uzun yıllardır peşinde dolaştığı ölüme kavuşur.
Kendisinin intihar konusunda uzman olduğunu düşünür. Adeta övünür bu özelliğiyle:
Ölmek, Herşey gibi bir sanattır, Bu konuda yoktur üstüme.
plath'ın kocasına tutkusu ve kocası yüzünden intihar etmesi elbette üzücü. ama intiharını olumlayamam nilgin marmara kadar. çünkü nilgünde başka bir sancı vardır.
plath'ın şiirine gelince; baba ile bir hesaplaşma içindedir.
'bir kere bu laleler fazla kirmizi, canimi acitiyorlar'....
Kocasi Ted beyefendi 'resmi sair' lik gibi bir seyi kabul edebilmistir...böyle bir adamin yaninda, yukaridaki cümleyi yazabilen kadina sadece ölmek kalir...
Sylvia'm... Ruhumun derinliklerinde taşıdığım, o eşsiz kadın.
sana benzerdi ay,
gülümsesek.
güzel birşeyle aynı izlenimi bırakıyorsun,
ama yok edici.
ışık ödünç almada yok siz ikiniz üstüne.
yanıtlanmaz birşey söylemeye can atıyorsun....
İntiharına "Bipolar Bozukluk" (eski adıyla manik-depresif hastalık) sebep olmuştur.
Karanlığın sızdığını görüyor musunuz çatlaklarımdan..?
Tutamıyorum içimde hayatımı !.
Baba, bu kesif hava adamın canına okur.
İyisi mi ben su soluyayım.
I desire the things that will destroy me in the end.
yer inanılmaz derecede sağlam gibiydi. düşmüş olduğumu ve daha fazla düşemeyeceğimi bilmek rahatlatıcıydı.
'Even amidst fierce flames the golden lotus can be planted'
-Alevlerin ortasında bile bir nülifer çiçeği yetiştirilebilir.-
mezar tasindaki söz.
11 Şubat 1963 günü yaşamına son veren Amerikalı ilk feminist yazar olarak tanınmış, sürekli
intihar girişiminde bulunmuştur.. Ayırca kendisi gibi
intihar eden Nilgün Marmara'yı etkilemiştir.
Kiraladığı ewinin William Butler Yeats'e ait olduğunu öğrenen
Plath edindiği tecrübelerden sonra şöyle bir intihar da bulunur:
1962 - 1963 kışı Plath için çok zor geçti. 11 Şubat 1963'te, ikinci kattaki odalarında uyumakta olan çocuklarının yanına süt ve kurabiye bıraktıktan sonra, odalarının kapısını da içeri gaz girmeyeceğinden emin olmak üzere bantlayarak kapattı ve kafasını fırının içine sokarak intihar etti.Bu olay onun yasadığı evin lanetiydi çünkü Yeats de bu evde ihtihar etmisti.
Woolf'un intiharından daha içler acısı.
'Bir gün bir yerde, okulda,avrupada,herhangi bir yerde, o boğucu çarpıtmalarıyla sırça fanusun yeniden üzerime inmeyeceğini nasıl bilebilirdim? o sırça fanus ki, içinde ölü bir kelebek gibi tıkanıp kalmış biri için dünyanın kendisi kötü bir düştür'
bknz:Fırça Fanus
Elif şafak okurkende kendisine rastlayıp hatıralara lanet ettiğim yazar/şaheser.
bknz. Siyah Süt
kendini 'tanrı olmak isteyen kız' olarak tanımladı. düşmenin ne demek olduğunu iyi bilen bu kadın kalkmak istedikçe kendini ayırdına varamadığı boşluklara çarptı. gittikçe saydamlaştı, camlaştı.
'mükemmellik korkunç bir varlık,
çocuk sahibi olamaz zaten.',
derken 'mükemmel' olamayacağını anlamıştı. ve öldü. halbuki otuz, ölmek istemeyecek kadar genç bir yaştır.
şimdi sylvia'ya sesleniyorum, ibrahim tenekeci'nin diliyle:
'kusursuz olmak yakışmıyor insana.'
evet.
'O kadar yüksekten düştüm ki ben' diyordu şiirlerinde şiddet imgelerini sık kullanan şair. Eserleri ve yaşamı ele alındığında, son yüzyılın en çarpıcı isimlerindendir aslında.Sağlıklı bir baba- kız ilişkisi kurulamamış ve üzerinde hep bu duyguyu taşımıştır. Bu duygu - muhtemel- evliliğine de yansımış ve O'nu anlamayan eşi Ted Hughes, Sylvia Plath'i yazarlığa taşımıştır.
artık her cümlesinde görebiliyorum onu öldürecek bütün intihar girişimlerinde beceriksiz olmayı istediğini...
sana yeterince zaman ayırdım artık. şiirin evrensel olması, her şairin aynı sonu yaşamasını gerektirmiyor, çünkü ne yalnızca ölümdür yaşadığımız, ne de yalnızca şairler intihar ediyor. kara gölgenden sıkıldım. seninle olmak sürekli ölüm. bu yüzden seni terk ediyorum sivvy, yapacak işlerim var. huzur içinde uyu bir tanem. iyi ki öldün!
Çevirmeninin yazdığı bir köşe yazısı; demekki insan profda olsa, iyi çeviride yapsa bazen ağır gelebiliyor yazılanlar...
'alevlerin ortasinda bile nilufer çiceği yetiştirilebilir'
ölmek bir sanattır
her şey gibi eşsiz bir ustalıkla yapıyorum bu işi,
öyle ustaca ki insana korkunç geliyor
öyle ustaca ki gerçeklik duygusu veriyor
bu konuda iddialıyım sanırım.
demiş kendisi..
bir de Virginia vardır.. onlarda tutunamayanlardan..
Benim için şimdi sonsuzdur, sonsuz da sürekli olarak değişir, akar, erir. Yaşam bu andır. Geçip gittiğinde, ölüdür artık. Ama her yeni anla birlikte yeniden başlayamazsınız, ölü olana göre yargılamak zorundasınız. Bataklık kumu gibi tıpkı... daha başından umutsuz. Bir öykü, bir resim, heyecanı biraz yenileyebilir, ama yeterince değil, yeterince değil. Şimdinin dışında hiçbir şey gerçek değildir, daha şimdiden yüzyılların ağırlığının beni boğduğunu duyumsuyorum. Bir zamanlar, yüz yıl önce bir kız yaşamıştı, şimdi benim yaşadığım gibi. Sonra öldü. Ben şimdiyim, göçüp gideceğimi de biliyorum ama. Doruktaki o an, o parıltı gelip geçiyor, sürekli bir bataklık kumu. Ama ben ölmek istemiyorum...
1950 de bunu yazar farkındalığın temelidir yazı, ama malesef manik depresiflikten kurtulamaz ve intihar eder....
1932 yılında doğan Sylvia Plath ilk şiirini 8 yaşında iken yazdı. Massachusetts'deki Smith College'dan mezun oldu. 1953 yılında Sırça
Fanus (Bell Jar) 'da ilk intihar girişimini, bunalımlarını ve gördüğü tedavileri anlatır. Cam Fanus onun ve diğer kadınların hapis olduğu, ters çevrilmiş bir kavonozdur. 1956 yılında İngiliz şair Ted Hughes ile evlendi. 1962 yılında Hughes' un Assia Gutman ile olan birlikteliğini öğrenen Plath çok acı çeker. 1963 yılında uzun yıllardır peşinde dolaştığı ölüme kavuşur.
Kendisinin intihar konusunda uzman olduğunu düşünür. Adeta övünür bu
özelliğiyle:
Ölmek,
Herşey gibi bir sanattır,
Bu konuda yoktur üstüme.
plath'ın kocasına tutkusu ve kocası yüzünden intihar etmesi elbette üzücü. ama intiharını olumlayamam nilgin marmara kadar. çünkü nilgünde başka bir sancı vardır.
plath'ın şiirine gelince; baba ile bir hesaplaşma içindedir.
Suskun kızın intiharı.. Bir müntehirin ardından ne söylenebilir ki?
anahtarı olmayan bir kilitle geldi dünyaya ve onunla gitti...
Mutsuz cadı, kapıdan
Bakar durursun, 'Her kadın bir fahişedir.
İletişim kuramıyorum.'
sana benzerdi ay,gülümsese.
güzel birşeyle aynı izlenimi bırakıyorsun,ama yok edici
ışık ödünç almada yok siz ikiniz üstüne.
yanıtlanmaz birşey söylemeye can atıyorsun....
'
....
Yara izlerime bakmanın, bir bedeli var.
Kalbimi dinlemenin
Hakikaten çalışıyor.
Bir bedeli var, çok büyük bir bedeli var.
Bir sözün, veya bir dokunuşun.
Ya da biraz kanımı akıtmanın.
Bir tutam saçımın veya elbisemden bir parçanın.
Eee, Herr Doktor.
Eee, Herr Düşman.
Sizin eserinizim ben,
Paha biçilmez,
Altın topu bebeğinizim
Bir çığlığa eriyen
Dönüyorum ve yanıyorum.
Gösterdiğiniz alakaya aldırmadığımı sanmayın.
Kül, kül -
Külü eşele bak.
Etten kemikten eser yok-
Bir kalıp sabun
Bir nişan yüzüğü
Altın bir diş.
Herr Tanrı, Herr Şeytan
Savulun
Savulun.
Küllerin arasından
Doğrulurum kızıl saçlarımla
Ve çıtır çıtır adam yerim.'
Sylvia PLATH
'bir kere bu laleler fazla kirmizi, canimi acitiyorlar'....
Kocasi Ted beyefendi 'resmi sair' lik gibi bir seyi kabul edebilmistir...böyle bir adamin yaninda, yukaridaki cümleyi yazabilen kadina sadece ölmek kalir...
zaten hep öle derler...
sırça fanus...