Çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. Bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. Kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. Çay pişiririz. Çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. Sonra da sen anlatırsın: Sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin… hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. Ben sıkılmam. Ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. Seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. Bir insan, bir insanı sıkamaz. Bir insan canı isterse sıkılır. Hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. Hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. Endişelenmen gereksiz,
De gülüm! De ki: ela bir günde geleceğim İstanbul darmadağın olacak, saçlarım darmadağın. Hepsi, darmadağın! üzülme gülüm! Toparlanacağız, birlikte, ayağa da kalkacağız, yürüyeceğiz de gülüm hem de çelikten toprağını dele dele hayatin!
Münafıklıktan ve kafirlikten sana sığınırız ya ilahel âlemin zira bunlardan büyük musibeti dünyada tanımıyorum hem cehennemdeki sonsuz azabının dünyadan kat ve kat üstün ve kaçınılmaz olduğunun farkındayız bizi Tevbe eden hayırlı şakir ve sana abid kullarından eyle verdiğin nimetlere ve başımıza vermediğin musibetlerin yokluğuna şukredenlerden eyle zira şükredene arttırırım diyorsun ya ilahel âlemin şükrümüzü arttır ve bizim için nimet gördüğün şeyleri arttır musibet gördüğün şeyleri de bizden ve başımızdan başımıza bir daha isabet etmeyecek kadar uzaklaştır amin.bizi muttaki kullarından eyle amin.senden sakınmak sana yönelmektedir bize sana yönelme yollarını öğret ve sana yönelmeyi ihsan ve ikram eyle şüphesiz ihsan ve ikram edenlerin en şereflisi en üstünü ve en hayırlısı sensin ya ilahel âlemin bizi ve duamızı dergahı izzetinde kabulü karin eyle amin.
*** EYY CEMAAT-İ MÜSLİMİN *** Bu sayfa adından da anlaşılacağı gibi bağımsız bir mecra... Bura da her mürşit, fikirsel teatide bulunabiliyor ve özgürce düşüncelerini paylaşabiliyor. O zaman neden burayı sabota ediyorsunuz? Bazen inadına ve ısrarla mevzuyu uzatıyor ve birden fazla kaydediyorsunuz? Bu tamamen provakatif bir davranış eylemidir...
Aslımız topraktır, Atamız Adem Hep aynı nesilden gelmişiz madem Bu kaos-kargaşa, kin-kibir neden Hepimiz insanız, hep kardeşiz biz. . Fark etmez o halde kişinin rengi Her kes birbirinin, inan ki dengi Bırakın kavgayı, savaşı cengi Madem ki insanız, hep kardeşiz biz. . Kime ne kişinin mezhebi-dini Kaostan beslenen nerdedir hani Barışla bitirelim, nefreti-kini Hepimiz yurtsever ve kardeşiz biz. . Der Vezir, niyetim arza varıştır Bu nasıl rekabet, nasıl yarıştır İnsana yakışan, sevgi barıştır Hepimiz insanız, hep kardeşiz biz... . Anlayana sivri Sinek saz, anlamayana benim sözlerim az...VESSELAM
Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme
İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.
Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.
Yangının Küllerinde Anlam Arayışı
"Los Angeles yanıyor usta..." Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.
İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır: "Varoluşum bu muydu?" "Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"
Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık
Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır. "Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.
George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.
Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu
Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler. Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır. Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.
İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar: "Sesleri duysaydın, sen de susamazdın." Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.
Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları
"Ama bu kez yalnız değiliz." Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.
New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir: "Bir gün değil, her gün direniş."
Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan
Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor. Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır. Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor: İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir. Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır. Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda, bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.
Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme
İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.
Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.
Yangının Küllerinde Anlam Arayışı
"Los Angeles yanıyor usta..." Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.
İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır: "Varoluşum bu muydu?" "Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"
Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık
Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır. "Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.
George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.
Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu
Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler. Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır. Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.
İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar: "Sesleri duysaydın, sen de susamazdın." Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.
Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları
"Ama bu kez yalnız değiliz." Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.
New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir: "Bir gün değil, her gün direniş."
Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan
Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor. Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır. Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor: İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir. Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır. Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda, bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.
Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme
İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.
Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.
Yangının Küllerinde Anlam Arayışı
"Los Angeles yanıyor usta..." Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.
İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır: "Varoluşum bu muydu?" "Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"
Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık
Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır. "Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.
George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.
Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu
Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler. Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır. Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.
İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar: "Sesleri duysaydın, sen de susamazdın." Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.
Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları
"Ama bu kez yalnız değiliz." Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.
New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir: "Bir gün değil, her gün direniş."
Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan
Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor. Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır. Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor: İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir. Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır. Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda, bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.
Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme
İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.
Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.
Yangının Küllerinde Anlam Arayışı
"Los Angeles yanıyor usta..." Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.
İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır: "Varoluşum bu muydu?" "Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"
Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık
Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır. "Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.
George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.
Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu
Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler. Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır. Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.
İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar: "Sesleri duysaydın, sen de susamazdın." Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.
Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları
"Ama bu kez yalnız değiliz." Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.
New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir: "Bir gün değil, her gün direniş."
Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan
Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor. Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır. Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor: İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir. Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır. Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda, bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.
Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme
İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.
Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.
Yangının Küllerinde Anlam Arayışı
"Los Angeles yanıyor usta..." Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.
İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır: "Varoluşum bu muydu?" "Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"
Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık
Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır. "Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.
George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.
Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu
Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler. Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır. Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.
İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar: "Sesleri duysaydın, sen de susamazdın." Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.
Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları
"Ama bu kez yalnız değiliz." Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.
New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir: "Bir gün değil, her gün direniş."
Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan
Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor. Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır. Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor: İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir. Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır. Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda, bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.
Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme
İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.
Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.
Yangının Küllerinde Anlam Arayışı
"Los Angeles yanıyor usta..." Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.
İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır: "Varoluşum bu muydu?" "Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"
Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık
Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır. "Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.
George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.
Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu
Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler. Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır. Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.
İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar: "Sesleri duysaydın, sen de susamazdın." Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.
Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları
"Ama bu kez yalnız değiliz." Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.
New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir: "Bir gün değil, her gün direniş."
Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan
Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor. Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır. Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor: İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir. Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır. Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda, bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.
Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme
İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.
Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.
Yangının Küllerinde Anlam Arayışı
"Los Angeles yanıyor usta..." Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.
İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır: "Varoluşum bu muydu?" "Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"
Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık
Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır. "Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.
George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.
Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu
Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler. Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır. Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.
İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar: "Sesleri duysaydın, sen de susamazdın." Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.
Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları
"Ama bu kez yalnız değiliz." Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.
New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir: "Bir gün değil, her gün direniş."
Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan
Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor. Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır. Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor: İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir. Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır. Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda, bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.
*** GÜLER MİSİNİZ--AĞLARMISINIZ *** Zee kuşağı evliliği Seda Sayan ve Hülya Avşar dan öğrendi? Türk Sanat camiası giyinmeyi Zennebaz Cemil İpekçi den öğrendi? İslamiyeti, sırtı cübbeli, başı kavuklu, eli asalı Şıhlar dan öğrendi? Hak-hukuk adalet mizanını, Müge Anlı dan öğrendi? Tarihsel devinimi, Muhteşem yüz yıl filminden öğrendi? Coğrafya'yı, sarışın güzel bayan Tansu Çiller den öğrendi? Siyaseti, meşhur fötür şapkalı merhum Süleyman Demirel den öğrendi? Ekonomiyi Sayın Nureddin Nebadattan öğrendi? KDV-ÖTEVE ve her türlü vergi kazığını merhum Özal dan öğrendi? Orta Doğuyu, Kurtlar Vadisinden öğrendi? Her türlü allem-kullem, denk-dubarayı Siyasal Akvamdan öğrendi? --------OZAN ÇAKIROĞLU-------
Ne söylersen söyle, benliğimde beni kabul edene söyle. Kabulü erkamı, benlikden başkası değilde ne? Gidişat an be an tek yönlü yol, zamânın gidişatı değilde ne? Bilemem doğruyu çalan benlikde ben olan ne? Şu âlemde onca farklı çalan tellerden hangisi yakinen benlikden bene giden yol ne? Amaç, maksat, gaye, niyet bir anda okunmalı, hakikate uymayan haykırış ne?
Derdin etten kemiğe bürünmüş hâli kederse, gamsa, çözümü çaresimidir? Çözümün etten kemiğe bürünmüş hâli ise çaremidir? Şu tek yönlü gidişatta zamanın akışında, yaşanan dertmidir, gammıdır, çözümmüdür, çaremidir? Yolun sonu belli, olayın ufkunda belirense ümitmidir?
Ne söz, ne görü, ne duyu, nede dokunuş tek başına doğru okuyuş. Hakikat okunuyorsa, bana kalan benliğimdeki serzeliş. Farkındalık küçük bir cüzzi uyanış sonu neye göre davranış? Aklımı irfanımla yakaladım, sonu deliriş, bilmem yolun sonundan sonra nereye bu gidiş?
Söylerim ben sen de dinle, bin makusa varmak ne ? Gah tımarda bin sipahi gah emirde nerde ne ? Şu cihanın evamirde dengi yoktur farkı ne ? Bil derim ben her telden de çalmanın şu farkı ne ?
Dert denirdi derde bin dert olsa çare dert midir? Şu diyarın şairleri acep yolda fert midir? Hep büyüktür sanat ile lakin ola nasihat Gergedanda boynuz olur insana ya dert nedir ?
Veciz sözler bilmedim ben,aciz olmam gam değil Şöhretleri görmedim ben şampiyonluk nam değil Aklımın irfanı varsa ben de o da tam değil Bilmedin mi her şey olan yolda yolcu dert midir ?
--Muhterem Beyefendi, öncelikle duyarlı ve sorumlu olduğunuzdan dolayı teşekkür ederim. --Benim Dini konular da bir ehli-yetkinliğim yoktur. Tanıdığım ve saygı duyduğum bir kardeşim, bu sayfa da *GAZZE* olayları bağlamında fikirsel teatide bulunmuşlardı. Ben de yazının muhteviyatına mukabil meselenin sosyal tarafını dile getirdim. Ancak her ne hikmetse benim dünkü yazımdan sonra, kendileri yazıyı sayfadan kaldırdılar. Bu doğru ve anlaşılır davranış eylemi değildir. Eğer ki, kendi fikri hürriyetinize güveniniz yoksa beyhude yazıp ta, bir başkasını zahmet ve töhmete sokmayacaksınız diye düşünüyorum... --Haa bu arada, ben Demokratik Laik, Sosyal ve Hukuk Devlet sisteminden yanayım. Şiirlerimin % 80 i Ulu Önder Mustafa Kemal Paşa Hazretlerini, ilke ve inkılaplarını, muasır-çağdaş hür ve kutlu Cumhuriyetimizi anlatır... SAYGIYLA -------OZAN ÇAKIROĞLU--------
--İslamiyet evrenseldir, kimsenin tekelinde değildir? İslamiyet bütün dinlerin gölgesidir? Bu Rahmani gölgeye her kim sığınmak, korunmak, ve barınmak isterse, bu davranış eylemine hiç bir *BEŞER* engel olamaz. İslam Dini asla ve kat-a bağnazlığı, yobazlığı aymazlığı, mezhepçi fetbazlığı ve her türlü nursuzluğu içinde barındırmaz?? --KURAN, bütün Evrenin tercüm-i ezeliyesidir...Devrani Alemin değişmez Anayasasıdır. Hz.Muhammed, Yüce Yaradanın Yer yüzünde ki tek ve son rehberidir... KURAN hiç bir Devlet ve ya, her hangi bir toplum tarafından siyasal bir malzeme olarak kullanılmaz? Hiç bir Devlet ve ya toplum KURAN-I Savaş çığırtkanlığına alet edemez? --Dört büyük Kitapta haktır. Ülkemiz de, özellikle 1980 lerden sonra görünmez bir üst akıl Dört hak kitabı birbiriyle yarıştırıp, ayrıştırıp, düşman edip ve kavga ettiriyorlar. Mevcut Siyasal erk'te bu aymazlığa, yobazlığa, fitne-fesat ve bağnazlığa her nedense ses etmiyor... KURAN indiğinden bu yana bütün mahlukata, insine-cinsine sevgi, saygı, barış, uhulet ve suhulet öğütler. Asla ve kat-a Din-mezhep, ırk, renk, dil ve cinsiyet ayrımı yapmaz. Asla Devlet ve Milletleri biribirine düşürmez... --Kardaş, yoldaş, sırdaş ve soydaşım, bunun aksi Cehalettir, Garabettir, Dalalettir hatta ihanettir... VESSELAM -----OZAN ÇAKIROĞLU------
Kardeşim, Savaşlara ve her türlü zalimliğe, melanet ve musibetlere, kaos ve kargaşaya, Ulusal ve Evrensel sömürüye dur demek, tepki göstermek ve ya karşı yaptırım uygulamak Dinsel, mezhepsel değil, Yaratılmış gereği bir insan-i vazifedir... Bunun aksi Cehalettir, Garabettir, Dalalettir ve hatta Hilafettir... --------OZAN ÇAKIROĞLU-------
--Tarihsel devinimde her din ve ırktan terörist çıkmıştır. Zalimin dini-mezhebi, imanı ırkı, rengi dili ve cinsiyeti olmaz. Dünyada hemen-hemen her Devletin içinden terör örgütleri çıkmıştır. Müslüman Devletlerin içerisinde yüzlerce terör örgütü vardır. Bunlardan bazıları ve en bilinenleri, İBDA-C, PKK, PYD, ERNK, DEAŞ, EL KAİDE, HİZBULLAH, HAMAS DEV-SOL, DHKP-C, MLKP, TİKKO bu örgütlerin hepsi gerilla eğitimi almış birer terör örgütleridir. Hepsi de Müslümandır. --Hz. Hüseyin ve kabilesini katledenler de müslümandı? Nice sahabeleri öldürenler de müslümandı...İzmir Menemende Öğretmen Kubilay'ın kellesini kesenler de Uğur Mumcu'yu vuranlarda müslümandı...Sivasta tekbirlerle 37 masum canı yakanlar da müslümandı? Başbağlar katliamını yapanlar ve Ankara garında yüzlerce masum insanları hiç acımdan öldürenlerde müslümandı.Son devran da, BMM ne bomba atan ve 350 vatandaşı katledenlerde müslümandı.. --Osmanlı döneminde yüzlerce paşa Vatanına ihanet etmiştir, ve hepside müslümandı. Padişah Vahdettin Payi tahtın parasını İngilizlere peşkeş çekmiştir. Sıkışınca tabanı yağlayıp sizlerin gavur-kefere dediğiniz İngiltere'ye sığınmıştır...Haşhaşi Papazı Fetö tabanı yağlayıp, arkasına bile bakmadan o gavur dediğiniz Amerika'ya sığınmadı mı? Allahtan orda bir yılan gibi kuyruğunu titretti. Darısı diğer Papazların başına.. --Yani demem o ki, her din ve milletten terörist-zalim çıkabilir...VESSELAM
Hastayım Hastayım Hastayım hasta
Yastayım Yastayım Yastayım Yasta
Sevdiğim bir bilsen halimi görsen
İnan ki alırdın soluğu Mars'ta
Çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. Bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. Kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. Çay pişiririz. Çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. Sonra da sen anlatırsın: Sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin… hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. Ben sıkılmam. Ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. Seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. Bir insan, bir insanı sıkamaz. Bir insan canı isterse sıkılır. Hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. Hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. Endişelenmen gereksiz,
Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm
Küçük iskender
De gülüm! De ki: ela bir günde geleceğim
İstanbul darmadağın olacak, saçlarım
darmadağın. Hepsi, darmadağın!
üzülme gülüm! Toparlanacağız, birlikte,
ayağa da kalkacağız, yürüyeceğiz de gülüm
hem de çelikten toprağını dele dele hayatin!
Küçük iskender.
kendi yokluğuma uzandım
Öfkemi kontrol edemediğim zamanları kendime en yakın oldğum yer olarak işaretliyorum
Güzel şeylerde oluyor bazen ..
sağlıklı düşünemeyen sğlıksız insanlar var
Bilimsiz menzile varılmaz kardaş
Amelsiz Cennete girilmez yoldaş
Gün gelir mahşere varırsa yolun
Münkere avanta verilmez sırdaş...
-------OZAN ÇAKIROĞLU------
Buralara sık sık gelişim ondan
Münafıklıktan ve kafirlikten sana sığınırız ya ilahel âlemin zira bunlardan büyük musibeti dünyada tanımıyorum hem cehennemdeki sonsuz azabının dünyadan kat ve kat üstün ve kaçınılmaz olduğunun farkındayız bizi Tevbe eden hayırlı şakir ve sana abid kullarından eyle verdiğin nimetlere ve başımıza vermediğin musibetlerin yokluğuna şukredenlerden eyle zira şükredene arttırırım diyorsun ya ilahel âlemin şükrümüzü arttır ve bizim için nimet gördüğün şeyleri arttır musibet gördüğün şeyleri de bizden ve başımızdan başımıza bir daha isabet etmeyecek kadar uzaklaştır amin.bizi muttaki kullarından eyle amin.senden sakınmak sana yönelmektedir bize sana yönelme yollarını öğret ve sana yönelmeyi ihsan ve ikram eyle şüphesiz ihsan ve ikram edenlerin en şereflisi en üstünü ve en hayırlısı sensin ya ilahel âlemin bizi ve duamızı dergahı izzetinde kabulü karin eyle amin.
Efruh bey cehennem korkusu veya cennet hediyeleri olmadan da erdemli.iradeli ve ahlaklı insanlar olmak.zorundayız.
*** EYY CEMAAT-İ MÜSLİMİN ***
Bu sayfa adından da anlaşılacağı gibi bağımsız bir mecra...
Bura da her mürşit, fikirsel teatide bulunabiliyor ve özgürce
düşüncelerini paylaşabiliyor. O zaman neden burayı sabota
ediyorsunuz? Bazen inadına ve ısrarla mevzuyu uzatıyor ve
birden fazla kaydediyorsunuz? Bu tamamen provakatif bir
davranış eylemidir...
Aslımız topraktır, Atamız Adem
Hep aynı nesilden gelmişiz madem
Bu kaos-kargaşa, kin-kibir neden
Hepimiz insanız, hep kardeşiz biz.
.
Fark etmez o halde kişinin rengi
Her kes birbirinin, inan ki dengi
Bırakın kavgayı, savaşı cengi
Madem ki insanız, hep kardeşiz biz.
.
Kime ne kişinin mezhebi-dini
Kaostan beslenen nerdedir hani
Barışla bitirelim, nefreti-kini
Hepimiz yurtsever ve kardeşiz biz.
.
Der Vezir, niyetim arza varıştır
Bu nasıl rekabet, nasıl yarıştır
İnsana yakışan, sevgi barıştır
Hepimiz insanız, hep kardeşiz biz...
.
Anlayana sivri Sinek saz, anlamayana benim sözlerim az...VESSELAM
Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme
İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.
Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.
Yangının Küllerinde Anlam Arayışı
"Los Angeles yanıyor usta..."
Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.
İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır:
"Varoluşum bu muydu?"
"Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"
Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık
Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır.
"Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.
George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.
Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu
Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler.
Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır.
Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.
İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar:
"Sesleri duysaydın, sen de susamazdın."
Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.
Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları
"Ama bu kez yalnız değiliz."
Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.
New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir:
"Bir gün değil, her gün direniş."
Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan
Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor.
Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır.
Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor:
İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir.
Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır.
Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda,
bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.
Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme
İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.
Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.
Yangının Küllerinde Anlam Arayışı
"Los Angeles yanıyor usta..."
Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.
İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır:
"Varoluşum bu muydu?"
"Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"
Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık
Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır.
"Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.
George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.
Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu
Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler.
Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır.
Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.
İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar:
"Sesleri duysaydın, sen de susamazdın."
Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.
Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları
"Ama bu kez yalnız değiliz."
Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.
New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir:
"Bir gün değil, her gün direniş."
Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan
Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor.
Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır.
Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor:
İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir.
Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır.
Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda,
bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.
Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme
İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.
Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.
Yangının Küllerinde Anlam Arayışı
"Los Angeles yanıyor usta..."
Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.
İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır:
"Varoluşum bu muydu?"
"Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"
Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık
Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır.
"Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.
George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.
Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu
Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler.
Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır.
Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.
İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar:
"Sesleri duysaydın, sen de susamazdın."
Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.
Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları
"Ama bu kez yalnız değiliz."
Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.
New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir:
"Bir gün değil, her gün direniş."
Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan
Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor.
Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır.
Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor:
İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir.
Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır.
Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda,
bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.
Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme
İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.
Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.
Yangının Küllerinde Anlam Arayışı
"Los Angeles yanıyor usta..."
Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.
İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır:
"Varoluşum bu muydu?"
"Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"
Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık
Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır.
"Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.
George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.
Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu
Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler.
Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır.
Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.
İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar:
"Sesleri duysaydın, sen de susamazdın."
Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.
Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları
"Ama bu kez yalnız değiliz."
Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.
New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir:
"Bir gün değil, her gün direniş."
Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan
Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor.
Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır.
Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor:
İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir.
Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır.
Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda,
bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.
Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme
İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.
Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.
Yangının Küllerinde Anlam Arayışı
"Los Angeles yanıyor usta..."
Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.
İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır:
"Varoluşum bu muydu?"
"Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"
Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık
Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır.
"Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.
George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.
Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu
Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler.
Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır.
Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.
İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar:
"Sesleri duysaydın, sen de susamazdın."
Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.
Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları
"Ama bu kez yalnız değiliz."
Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.
New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir:
"Bir gün değil, her gün direniş."
Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan
Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor.
Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır.
Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor:
İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir.
Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır.
Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda,
bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.
Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme
İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.
Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.
Yangının Küllerinde Anlam Arayışı
"Los Angeles yanıyor usta..."
Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.
İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır:
"Varoluşum bu muydu?"
"Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"
Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık
Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır.
"Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.
George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.
Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu
Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler.
Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır.
Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.
İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar:
"Sesleri duysaydın, sen de susamazdın."
Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.
Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları
"Ama bu kez yalnız değiliz."
Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.
New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir:
"Bir gün değil, her gün direniş."
Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan
Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor.
Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır.
Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor:
İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir.
Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır.
Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda,
bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.
Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme
İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.
Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.
Yangının Küllerinde Anlam Arayışı
"Los Angeles yanıyor usta..."
Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.
İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır:
"Varoluşum bu muydu?"
"Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"
Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık
Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır.
"Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.
George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.
Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu
Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler.
Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır.
Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.
İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar:
"Sesleri duysaydın, sen de susamazdın."
Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.
Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları
"Ama bu kez yalnız değiliz."
Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.
New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir:
"Bir gün değil, her gün direniş."
Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan
Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor.
Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır.
Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor:
İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir.
Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır.
Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda,
bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.
*** GÜLER MİSİNİZ--AĞLARMISINIZ ***
Zee kuşağı evliliği Seda Sayan ve Hülya Avşar dan öğrendi?
Türk Sanat camiası giyinmeyi Zennebaz Cemil İpekçi den öğrendi?
İslamiyeti, sırtı cübbeli, başı kavuklu, eli asalı Şıhlar dan öğrendi?
Hak-hukuk adalet mizanını, Müge Anlı dan öğrendi?
Tarihsel devinimi, Muhteşem yüz yıl filminden öğrendi?
Coğrafya'yı, sarışın güzel bayan Tansu Çiller den öğrendi?
Siyaseti, meşhur fötür şapkalı merhum Süleyman Demirel den öğrendi?
Ekonomiyi Sayın Nureddin Nebadattan öğrendi?
KDV-ÖTEVE ve her türlü vergi kazığını merhum Özal dan öğrendi?
Orta Doğuyu, Kurtlar Vadisinden öğrendi?
Her türlü allem-kullem, denk-dubarayı Siyasal Akvamdan öğrendi?
--------OZAN ÇAKIROĞLU-------
Türkiye’de et tüketimi Avrupa’ya nazaran çok çok düşük. Özellikle çocukların et tüketimi beyin vücut gelişimi açısından önem arzediyor.
Bu kurban bayramını yıllar yılı tabağında bir parça et bulamayan çocuklara adayalım. Ayaklarına gidelim, olmayanları sevindirelim.
Böylelikle yatırıp boğazına bıçak çaldığımız, zahiren kanlı bir tabloyu, toplumda bir empati, sevgi ve merhamet iklimine çevirelim.
Bu vesileyle herkesin Kurban bayramını tebrik ederim. Sevdiklerinizle güzel anılar biriktirmenizi temenni ederim.
Ne söylersen söyle, benliğimde beni kabul edene söyle.
Kabulü erkamı, benlikden başkası değilde ne?
Gidişat an be an tek yönlü yol, zamânın gidişatı değilde ne?
Bilemem doğruyu çalan benlikde ben olan ne?
Şu âlemde onca farklı çalan tellerden hangisi yakinen benlikden bene giden yol ne?
Amaç, maksat, gaye, niyet bir anda okunmalı, hakikate uymayan haykırış ne?
Derdin etten kemiğe bürünmüş hâli kederse, gamsa, çözümü çaresimidir?
Çözümün etten kemiğe bürünmüş hâli ise çaremidir?
Şu tek yönlü gidişatta zamanın akışında, yaşanan dertmidir, gammıdır, çözümmüdür, çaremidir?
Yolun sonu belli, olayın ufkunda belirense ümitmidir?
Ne söz, ne görü, ne duyu, nede dokunuş tek başına doğru okuyuş.
Hakikat okunuyorsa, bana kalan benliğimdeki serzeliş.
Farkındalık küçük bir cüzzi uyanış sonu neye göre davranış?
Aklımı irfanımla yakaladım, sonu deliriş, bilmem yolun sonundan sonra nereye bu gidiş?
Söylerim ben sen de dinle, bin makusa varmak ne ?
Gah tımarda bin sipahi gah emirde nerde ne ?
Şu cihanın evamirde dengi yoktur farkı ne ?
Bil derim ben her telden de çalmanın şu farkı ne ?
Dert denirdi derde bin dert olsa çare dert midir?
Şu diyarın şairleri acep yolda fert midir?
Hep büyüktür sanat ile lakin ola nasihat
Gergedanda boynuz olur insana ya dert nedir ?
Veciz sözler bilmedim ben,aciz olmam gam değil
Şöhretleri görmedim ben şampiyonluk nam değil
Aklımın irfanı varsa ben de o da tam değil
Bilmedin mi her şey olan yolda yolcu dert midir ?
buna benzer bir şey olabilir kanımca
Şimdi ki neslimiz nasihat almaz
Hakikat tarını yıkmış gidiyor,
Bilim pınarından testini dolmaz
Melanet atına binmiş gidiyor...
-----OZAN ÇAKIROĞLU------
Özlemek ne kadar kötü bir duygu. Duyguda değil ateş gibi bir şey.
--Muhterem Beyefendi, öncelikle duyarlı ve sorumlu olduğunuzdan
dolayı teşekkür ederim.
--Benim Dini konular da bir ehli-yetkinliğim yoktur. Tanıdığım ve saygı
duyduğum bir kardeşim, bu sayfa da *GAZZE* olayları bağlamında
fikirsel teatide bulunmuşlardı. Ben de yazının muhteviyatına mukabil
meselenin sosyal tarafını dile getirdim. Ancak her ne hikmetse benim
dünkü yazımdan sonra, kendileri yazıyı sayfadan kaldırdılar. Bu doğru
ve anlaşılır davranış eylemi değildir. Eğer ki, kendi fikri hürriyetinize
güveniniz yoksa beyhude yazıp ta, bir başkasını zahmet ve töhmete
sokmayacaksınız diye düşünüyorum...
--Haa bu arada, ben Demokratik Laik, Sosyal ve Hukuk Devlet sisteminden
yanayım. Şiirlerimin % 80 i Ulu Önder Mustafa Kemal Paşa Hazretlerini, ilke
ve inkılaplarını, muasır-çağdaş hür ve kutlu Cumhuriyetimizi anlatır... SAYGIYLA
-------OZAN ÇAKIROĞLU--------
--İslamiyet evrenseldir, kimsenin tekelinde değildir? İslamiyet bütün dinlerin gölgesidir?
Bu Rahmani gölgeye her kim sığınmak, korunmak, ve barınmak isterse, bu davranış
eylemine hiç bir *BEŞER* engel olamaz. İslam Dini asla ve kat-a bağnazlığı, yobazlığı
aymazlığı, mezhepçi fetbazlığı ve her türlü nursuzluğu içinde barındırmaz??
--KURAN, bütün Evrenin tercüm-i ezeliyesidir...Devrani Alemin değişmez Anayasasıdır.
Hz.Muhammed, Yüce Yaradanın Yer yüzünde ki tek ve son rehberidir... KURAN hiç bir
Devlet ve ya, her hangi bir toplum tarafından siyasal bir malzeme olarak kullanılmaz?
Hiç bir Devlet ve ya toplum KURAN-I Savaş çığırtkanlığına alet edemez?
--Dört büyük Kitapta haktır. Ülkemiz de, özellikle 1980 lerden sonra görünmez bir üst akıl
Dört hak kitabı birbiriyle yarıştırıp, ayrıştırıp, düşman edip ve kavga ettiriyorlar. Mevcut
Siyasal erk'te bu aymazlığa, yobazlığa, fitne-fesat ve bağnazlığa her nedense ses etmiyor...
KURAN indiğinden bu yana bütün mahlukata, insine-cinsine sevgi, saygı, barış, uhulet ve
suhulet öğütler. Asla ve kat-a Din-mezhep, ırk, renk, dil ve cinsiyet ayrımı yapmaz. Asla
Devlet ve Milletleri biribirine düşürmez...
--Kardaş, yoldaş, sırdaş ve soydaşım, bunun aksi Cehalettir, Garabettir, Dalalettir hatta
ihanettir... VESSELAM -----OZAN ÇAKIROĞLU------
Kardeşim, Savaşlara ve her türlü zalimliğe, melanet ve musibetlere,
kaos ve kargaşaya, Ulusal ve Evrensel sömürüye dur demek, tepki
göstermek ve ya karşı yaptırım uygulamak Dinsel, mezhepsel değil,
Yaratılmış gereği bir insan-i vazifedir...
Bunun aksi Cehalettir, Garabettir, Dalalettir ve hatta Hilafettir...
--------OZAN ÇAKIROĞLU-------
--Tarihsel devinimde her din ve ırktan terörist çıkmıştır. Zalimin dini-mezhebi, imanı
ırkı, rengi dili ve cinsiyeti olmaz. Dünyada hemen-hemen her Devletin içinden terör
örgütleri çıkmıştır.
Müslüman Devletlerin içerisinde yüzlerce terör örgütü vardır. Bunlardan bazıları ve
en bilinenleri, İBDA-C, PKK, PYD, ERNK, DEAŞ, EL KAİDE, HİZBULLAH, HAMAS
DEV-SOL, DHKP-C, MLKP, TİKKO bu örgütlerin hepsi gerilla eğitimi almış birer terör
örgütleridir. Hepsi de Müslümandır.
--Hz. Hüseyin ve kabilesini katledenler de müslümandı? Nice sahabeleri öldürenler de
müslümandı...İzmir Menemende Öğretmen Kubilay'ın kellesini kesenler de Uğur
Mumcu'yu vuranlarda müslümandı...Sivasta tekbirlerle 37 masum canı yakanlar da
müslümandı? Başbağlar katliamını yapanlar ve Ankara garında yüzlerce masum
insanları hiç acımdan öldürenlerde müslümandı.Son devran da, BMM ne bomba atan
ve 350 vatandaşı katledenlerde müslümandı..
--Osmanlı döneminde yüzlerce paşa Vatanına ihanet etmiştir, ve hepside müslümandı.
Padişah Vahdettin Payi tahtın parasını İngilizlere peşkeş çekmiştir. Sıkışınca tabanı
yağlayıp sizlerin gavur-kefere dediğiniz İngiltere'ye sığınmıştır...Haşhaşi Papazı Fetö
tabanı yağlayıp, arkasına bile bakmadan o gavur dediğiniz Amerika'ya sığınmadı mı?
Allahtan orda bir yılan gibi kuyruğunu titretti. Darısı diğer Papazların başına..
--Yani demem o ki, her din ve milletten terörist-zalim çıkabilir...VESSELAM
Eliniz ay ayaklarınızın durduğu yerde değil