Bak mektup yazmak tamammen bir incelik, bir tasarım harikası,bir yürek işidir. mektup yazmanın bir adab-ı muhaşereti vardır. mektup yazarken insan samimi davranır, yüreğinden gecenleri kaleme dökerken tamamen gercekcidir. Bunu bazen beyaz sayfalara bazen bir sigara kagıdına yada allı ğüllü sayfalara boşaltır içini. tek kişiye özel mektuplar zordur evet ama birde yeni yıl,kandil, bayram, evlilik, tebrik, taziye olunca onca kişiye ayrı ayrı tek tek mektup yazmak bence tamamen sevgi, saygı, özveri işidir. oturacan tek tek hepsinin adreslerini tespit edecen, sonra işte başlıyacan.... İyi olmanızı CENAB-I HAKYAN NİYAZ EDER...........diye sonra hepsinin halini hatırını sormak, tebrikmi,bayrammı yoksa taziyemi bunun için duygularını belirtmek ve en sona ALLAHA EMANET edip sayfayı kapatmak.......... söylermisiniz bu yorucu işi kıymet vermeyen yaparmı? yada sms mesajı ile herkese aynı anda ,herkese aynı mesajı 2sn yollaya bilirsiniz. Hem kim istemez ki bir yakınından mektub almayı.? Ögrenci mektupu,asker mektupu, hapishane mektupu okumakta yollamakta ne kadar ğüzeldir değilmi?
Çeşitli iletişim araçları arasında en duygulu olanıdır.Hele bir de el yazısı ile yazılmışsa... Yazmayı sevdiğim kadar almayı da severim.Bilhassa aldığım zamanlar heyecandan parmaklarımı titreten, sevinçten havalara zıplatan mucizevi bir kağıt. Ayrıca eşsiz bir hatıradır...
yazan insanınızın, el yazısıyla, eğik satırlarıyla,gözünüzün önüne gelen, size mektup yazarkenki haliyle gününüze/anınıza giriveren güzel soluğudur. size yönelmiş el,düşünce,nefestir. anlam değeri kadar sözegelmez nesne değeri de vardır. yazılmış,okunmuş,zarfa konmuş,postaneye götürülmüş, size yollanmıştır. artık sadece yazanın değil yazılanın da olmuştur.
sana yazmak istedim aslında nereden başlayacağımı bilmeden.ama başlayınca anlatmaya bendeki seni sana nasıl olsa devamı gelir diye düşündüm... sana anlatacaklarım hiç bitmesin istiyorum...aynı hayatımdaki varlığının bitmemesini istediğim gibi.artık naftalin kokan kalp sandığımın kilidinin anahtarını elinde tuttuğunu farkettiğim andan beri içinde sakladıklarım ve bana acı verenlerin üzerine sevgini örtüp sana yeni yerler açma isteği içimdeki... hayat yapbozumun ve hiç tam olamamış ruhumun eskik parçasısın sen.unuttuğum tüm hislerin üzerindeki sis perdesi kalkıyor yavaş yavaş ve ben biz olmanın keyfini çıkartıyorum şimdilerde... yaşanmışlıkları temize çekerken kötü anılarımı silen her zaman elimi uzatsam dokunabilecek kadar yakın ama olması gereken sınırlarımı aşmayacak kadar uzak...
sona doğru bitmeyecek gibi gelen koşuda zamanı ellerinle durduracak masal kahramanım ol sen... beni ben yapanlardan çok sen yapacakları öğret bana.... kendi kendime inşa etmeye çalıştığım her yenilişte yerle bir olan aşk kalemin temellerini atmama yardım et yeniden... yenile beni tekrar doğmuşcasına ve gözlerimi aydınlığa açmamı sağla... senden istediklerim hiç bitmesin yaşam isteğim gibi...
ve son olarak... hayatımızda sonlar olmaması dileğiyle...
Merhaba... Sana yazmayalı epey zaman oldu, özellikle de benim için...Değişen birşey olduğundan değil,çok özlediğimden yazıyorum... Birgün geri döneceksin diye yaşıyorum işte, yoksa yaşayamazdım...Ama bu durumda beklemekse çok sıkıcı, ha geldi ha gelecek...Oysa bir ses gemeyeceğini söylüyor... Seni neden hala unutamadığımı bilmiyorum, zaten bunu pek de sorgulamıyorum.Cevapsız sorular hoş değil benim için... Ama yine cevapsız sorular soracağım...İyi misin? Çok sıradan bir soru gibi ama inan çok önemli benim için...İyi olduğundan bile bihaberim... Ve yine.....
telefonla tahtı sarsılmış internetle tamamen nostalji şeklini almış haberleşme aracı... ses gibi uçup gitmez; saklanırsa bir ömür defalarca hatmedilebilir... yazdığım birkaç mektup öyle eğlenceli, şımarık bir bebeğin gevezeliklerinden öteye geçmedi...
Sana bu mektubu, giderken beni bıraktığın balıkçı kahvesinde “bana şiirler, mektuplar yaz” diyerek verdiğin kalemle yazıyorum. Şimdi yokluğunun ertesindeyim.İnsanlar var bol zamanda az şeyler yaşarlar, insanlar var dar zamanda ömür sığdırırlar zamana. Biz de seninle kısıtlı zamanda yaşadık sevdamızı. Mahkumuyduk zaman mevhumunun. Ne güpegündüz birbirimizin elini tutabildik, ne sarılıp hasretle öpüşebildik; yasaklıydı sevdamız, söylenemezdi türkümüz. Ancak gece olunca mehtaba çıkabildik. Heybeli olmasa da Alanya kumsalında mehtabı izledik.Sazlar olmasa da denizin narin dalgalarıydı eşlik eden sevda türkümüze. Sevdamızı dört duvar arasında yaşadık. Bizimkisi özgür mahpusluktu, yeri geldi gölgemizden bile korktuk. Ne kadınlar koğuşundan hüzzam şarkılar yükseliyordu, ne de avlu voltalarında bozlak türküler söyleniyordu. Biz yazdık, biz söyledik türkümüzü gece boyu.Perdemiz vardı, aralayamadık; penceremiz vardı, açamadık; ışığımız vardı, yakamadık; havamız vardı, soluyamadık. Sen sessizliklerim, sensizliklerim ve kalabalık yalnızlıklarımın tam ortasından geçen çılgın nehir gibiydin.Dalgaların kıyılarımdaki yalnızlıkları, sessizlikleri ve sensizlikleri okşuyordu usulca. Bölük pörçük yaşayabildik sevdamızı. Dedim ya yasaktı sevdamız. Yine de dar zamanda ömür yaşadık. Yapmayı isteyip de yapamadığım tek şey göğsünde karşılamaktı sabahın ilk ışıklarını ve mahmur gözlerimizi aralayıp “günaydın sevgilim” diyebilmekti. Sağlık olsun! ! ! Beklenen zaman geldi sonunda, gitmeliydin. Biliyordun gitmek zorunda olduğunu, biliyordum kalamayacağını. Cesaret edipte söyleyemedim yüzüne “gitme, benimle kal” diye. Bir gün bir yerde yine buluşacaktı ellerimiz, yine kilitlenecekti birbirine gözlerimiz ve yine şiirler okuyup türküler söyleyecekti sevdaya dair yüreklerimiz. Gittin! ! ! Ardından bakakalırken gözlerim, “gitme aklım sende kalır, uyuyamam geceleri” türküsünü mırıldanmaya başlamıştı bile dilim. Gittin! ! ! Zamanın tam ortasına o anı durdurmak istercesine bir çivi çakarken ellerim, tüm suskunluğuyla, avaz-avaz çığlık çığlığa “gitme, ne olur bende kal” diyordu yüreğim. Tekrar gel ırak türküm, tekrar gel…
Çook uzun zaman oldu bir eşten bir dostan mektup almayalı ve çook uzun zaman oldu bir eşe bir dosta mektup yazmayalı... Onların yerini şimdi SMS'ler, Mail'ler, MSN'ler aldı. Karşı değilim tabi ama ne bileyim işte eskiden sevdiğinizden gelen bir mektubu yastığınızın altına koyar, gecede onlarca defa çıkarıp çıkarıp okur, öpüp koklardınız. Yani tadı bir başkaydı mektupların. Namı diğer Name.
Okumayacak olsan bile kelimelerimi sevdiğini biliyorum sevdiceğim. Sevdiğin için, benim sana bir şeyler yazdığımı hissedeceğini de biliyorum. Ben yazarken içinin ürperdiğini, gülen yüzünün ansızın hüzünlendiğini, konuşan dilinin suskunlaştığını, aklının karıştığını ve kalbinin küt küt attığını hissediyorum. Belki de sırf bu yüzden yazıyorum. Kağıda yazmayıp sanki sana dokunuyorum. Sanki kağıdı katlamıyor, sana hasretle sarılıyorum. Mektubumu saklamıyorum da sanki seni bir kez daha unutmaya çalışıyorum sevdiceğim.
mektup güzel birsey hemen ayrilik veya birseylerin bitmesi gibi seylere yorumlamamak lazim hatira diye bisey var bunlar diger aletlerde olmuyo iste mektubun böyle bir özelligi var keske hep öyle kalsaydi ama hic birsey ayni degil ki o da olsun....
mektup güzel birsey hemen ayrilik veya birseylerin bitmesi gibi seylere yorumlamamak lazim hatira diye bisey var bunlar diger aletlerde olmuyo iste mektubun böyle bir özelligi var keske hep öyle kalsaydi ama hic birsey ayni degil ki o da olsun....
İlk ve son yazdığım mektup bu sadece sana.Hiç mektup yazmadım ben hiç böle de aşık olmadım.Sensiz hiç kalmadım soğuk geceler geçirmedim sensiz, ağlamadım gidenlerin ardından yanmadı yüreğim alev alev ben hiç ölmek istemedim aşk için.Şu halime bak bana bunu senmi yaptın beni bu hale senmi getirdin.Sana satır satır ağladım göz yaşlarımdan mektuplar bile yazdım ya artık varmı bundan sonra benim için yaşam varmı hayatın güzelliği.Sen gittin ya ben hiç açmadım perdeleri bakmadım güneşe gülen gözlerimle kumsalda yürümedim denizin kokusunu içime doya doya çekmedim sen gittin ya ben hiç kendime gelemedim.Bu satırlar sana beni anlatsın benim sana anlatamadıklarımı söylesin.Şimdi ne yapıyorsun nerdesin kimlesin acaba sende beni düşünüyormusun ben hep seni düşünüyorum hep sana ağlıyorum ben senin açını yüreğime resmini bastırıp avunuyorum.Bu gidiş öyle bir gidiş ki artık ben yaşayamıyorum nefes alamıyorum yokluğun çok zor be sevdiğim artık dayanamıyorum.Döngel demeyi çok istedim gitme demeyide ama dilimi bağladılar sanki, ardından sustum gözyaşlarım bile anlatamadı sana gitme diyemedi.Hatırlarmısın son gecemizi döneceğim birgün dedin bekle geleceğim yanına dedin.Sen gideli çok zaman geçti ben hala aynı yerde bekliyorum ne gelen var ne bir haber,ve ben halen umutla seni anıyorum biliyorum gelmeyeceksin ama kendimi avutuyorum.Çok şey öğrettin bana sevmeyi ağlamayı ama beklemeyi ve unutmayı öğretmedin.Ama ben senden sonra birşeyi öğrendim ayrılığın zaten ölümün ilk adı olduğunu mezar taşının yazdığımız son mektup olduğunu kefenin giydiğim son gelinlik olduğunu ve toprağın kapanan son sayfa olduğunu.
Gece gülümserken bize, Gece gizli gizli gülümserken bize. Tutkulu ve tutsak b(akışlı) insanıma dönüyor yüreğim.
Kaç kırık ezgi yapıştı dudaklarına bilemiyorum. Adresin yoktu yüreğine yolluyorum,
Ellerimi yaslayıp yüzüme, Maskelenip maskelenmediğimi, Kontrol edermişcesine dokunuyorum tenime. Tende bedende ve sende olabilmek için.
Maskesiz alabildiğine yalın bir dilde, D(okunuş) ve t(ad) olabilmek için.
Ezgilerimiz bizden önce kalkıyor, Uyandırıyor. Ruhu,bedeni ve kalbi, Tutkulu başlayan geceler, tuttuklu olsun birbirine diye.
Kokumu yolluyorum sana. Yarınlarımız için, b(akış) larımı. D(okunuşlarımı) Tabi ki tatlı olsun diye gecelerimiz, T(adımı) t(adına) kataraktan bekliyor yüreğimin yatağı.
Sevgi yolundan hoşçakal sokağına dönmek nede zordur. Okuduğumuz insan kitapları bunu öğretir bize. Hiçliğin koynunda savrulurken yıldızlarımız, Ben diyorum ki gel.
Beş duyu organı yaşanır sevda. Eksik olmasın insan kokun. Gel ki dudaklar yorulduğunda, Yürekler sarılsın. Yürekler yorulduğunda, Ten kokusu öğretsin bize t(adında) s(arılmayı)
Hayata ve insana sevgiyi anlatmayı değil, Yaşatmayı bekliyorum. Çığlıklarını, çığlıklarıma katmak istiyorum...
Bir mektup
Üç satır yazı
Gönlünün karası....
hiç yazmadım...
Bak mektup yazmak tamammen bir incelik, bir tasarım harikası,bir yürek işidir.
mektup yazmanın bir adab-ı muhaşereti vardır.
mektup yazarken insan samimi davranır, yüreğinden gecenleri kaleme dökerken tamamen gercekcidir.
Bunu bazen beyaz sayfalara bazen bir sigara kagıdına yada allı ğüllü sayfalara boşaltır içini. tek kişiye özel mektuplar zordur evet ama birde yeni yıl,kandil, bayram, evlilik, tebrik, taziye olunca onca kişiye ayrı ayrı tek tek mektup yazmak bence tamamen sevgi, saygı, özveri işidir. oturacan tek tek hepsinin adreslerini tespit edecen, sonra işte başlıyacan....
İyi olmanızı CENAB-I HAKYAN NİYAZ EDER...........diye sonra hepsinin halini hatırını sormak, tebrikmi,bayrammı yoksa taziyemi bunun için duygularını belirtmek ve en sona ALLAHA EMANET edip sayfayı kapatmak..........
söylermisiniz bu yorucu işi kıymet vermeyen yaparmı?
yada sms mesajı ile herkese aynı anda ,herkese aynı mesajı 2sn yollaya bilirsiniz.
Hem kim istemez ki bir yakınından mektub almayı.? Ögrenci mektupu,asker mektupu, hapishane mektupu okumakta yollamakta ne kadar ğüzeldir değilmi?
ya kusura bakmayın biraz konu dışına çıkıyor ama.......muzaffer izgü gibi önemli bir şaheserin bu sitede olmaması bence çok saçma:(:(
Mevlâ’yı seversen dergâh-ı yâre
Arz et ahvâlimi bir beyân nâme
Gizli sırlarım var şâh-ı dildâre
Açılma ağyâre el-amân nâme
Çeşitli iletişim araçları arasında en duygulu olanıdır.Hele bir de el yazısı ile yazılmışsa... Yazmayı sevdiğim kadar almayı da severim.Bilhassa aldığım zamanlar heyecandan parmaklarımı titreten, sevinçten havalara zıplatan mucizevi bir kağıt. Ayrıca eşsiz bir hatıradır...
yazan insanınızın, el yazısıyla, eğik satırlarıyla,gözünüzün önüne gelen, size mektup yazarkenki haliyle gününüze/anınıza giriveren güzel soluğudur. size yönelmiş el,düşünce,nefestir. anlam değeri kadar sözegelmez nesne değeri de vardır. yazılmış,okunmuş,zarfa konmuş,postaneye götürülmüş, size yollanmıştır. artık sadece yazanın değil yazılanın da olmuştur.
sana yazmak istedim aslında nereden başlayacağımı bilmeden.ama
başlayınca anlatmaya bendeki seni sana nasıl olsa devamı gelir diye düşündüm...
sana anlatacaklarım hiç bitmesin istiyorum...aynı hayatımdaki
varlığının bitmemesini istediğim gibi.artık naftalin kokan kalp
sandığımın kilidinin anahtarını elinde tuttuğunu farkettiğim andan beri içinde
sakladıklarım ve bana acı verenlerin üzerine sevgini örtüp sana yeni
yerler açma isteği içimdeki...
hayat yapbozumun ve hiç tam olamamış ruhumun
eskik parçasısın sen.unuttuğum tüm hislerin üzerindeki sis perdesi kalkıyor
yavaş yavaş ve ben biz olmanın keyfini çıkartıyorum
şimdilerde...
yaşanmışlıkları temize çekerken kötü anılarımı silen her zaman elimi uzatsam dokunabilecek kadar yakın ama olması gereken sınırlarımı aşmayacak kadar uzak...
sona doğru bitmeyecek gibi gelen koşuda zamanı ellerinle durduracak masal kahramanım ol sen...
beni ben yapanlardan çok sen yapacakları öğret
bana....
kendi kendime inşa etmeye çalıştığım her yenilişte yerle bir olan
aşk kalemin temellerini atmama yardım et yeniden...
yenile beni tekrar doğmuşcasına ve gözlerimi aydınlığa açmamı sağla...
senden istediklerim hiç bitmesin yaşam isteğim gibi...
ve son olarak...
hayatımızda sonlar olmaması dileğiyle...
şiirler yazarım
basılmaz
basılacaklar ama
bir mektup beklerim
müjdeli
belki de öldüğüm gün gelir
mutlaka gelir ama
nazım hikmet... ve bu basılmamış şiirlerindendir
Merhaba...
Sana yazmayalı epey zaman oldu, özellikle de benim için...Değişen birşey olduğundan değil,çok özlediğimden yazıyorum...
Birgün geri döneceksin diye yaşıyorum işte, yoksa yaşayamazdım...Ama bu durumda beklemekse çok sıkıcı, ha geldi ha gelecek...Oysa bir ses gemeyeceğini söylüyor...
Seni neden hala unutamadığımı bilmiyorum, zaten bunu pek de sorgulamıyorum.Cevapsız sorular hoş değil benim için...
Ama yine cevapsız sorular soracağım...İyi misin? Çok sıradan bir soru gibi ama inan çok önemli benim için...İyi olduğundan bile bihaberim...
Ve yine.....
(devam etmiycem)
telefonla tahtı sarsılmış internetle tamamen nostalji şeklini almış haberleşme aracı...
ses gibi uçup gitmez; saklanırsa bir ömür defalarca hatmedilebilir...
yazdığım birkaç mektup öyle eğlenceli, şımarık bir bebeğin gevezeliklerinden öteye geçmedi...
öğrencilere, arkadaşıma, dostuma, kendime yazdığın kağıtlar..
bir yüreği taşımanın en kolay yolu.
ablama çok yıllar önce bir arkadaşından gelmiş olan mektuptaki bir paragrafa giriş cümlesi:
Bilir misin bilmez misin bilmem...
...........................
.......................
:)
başkalarına gelen mektupların okunmasının ayıp olduğunu elbette biliyorum, sizden öğrenecek değilim:P
uzak bir kıyıya mektup yolladım
uzun ıslığını taşıdım rüzgarın
uzun uzun bir yağmuru okudum
Artık yazılmıyo...
Mektup -19- (Dar zamanda söylenen Türkü'ye)
Sana bu mektubu, giderken beni bıraktığın balıkçı kahvesinde “bana şiirler, mektuplar yaz” diyerek verdiğin kalemle yazıyorum.
Şimdi yokluğunun ertesindeyim.İnsanlar var bol zamanda az şeyler yaşarlar, insanlar var dar zamanda ömür sığdırırlar zamana. Biz de seninle kısıtlı zamanda yaşadık sevdamızı. Mahkumuyduk zaman mevhumunun. Ne güpegündüz birbirimizin elini tutabildik, ne sarılıp hasretle öpüşebildik; yasaklıydı sevdamız, söylenemezdi türkümüz. Ancak gece olunca mehtaba çıkabildik. Heybeli olmasa da Alanya kumsalında mehtabı izledik.Sazlar olmasa da denizin narin dalgalarıydı eşlik eden sevda türkümüze.
Sevdamızı dört duvar arasında yaşadık. Bizimkisi özgür mahpusluktu, yeri geldi gölgemizden bile korktuk. Ne kadınlar koğuşundan hüzzam şarkılar yükseliyordu, ne de avlu voltalarında bozlak türküler söyleniyordu. Biz yazdık, biz söyledik türkümüzü gece boyu.Perdemiz vardı, aralayamadık; penceremiz vardı, açamadık; ışığımız vardı, yakamadık; havamız vardı, soluyamadık.
Sen sessizliklerim, sensizliklerim ve kalabalık yalnızlıklarımın tam ortasından geçen çılgın nehir gibiydin.Dalgaların kıyılarımdaki yalnızlıkları, sessizlikleri ve sensizlikleri okşuyordu usulca.
Bölük pörçük yaşayabildik sevdamızı. Dedim ya yasaktı sevdamız. Yine de dar zamanda ömür yaşadık. Yapmayı isteyip de yapamadığım tek şey göğsünde karşılamaktı sabahın ilk ışıklarını ve mahmur gözlerimizi aralayıp “günaydın sevgilim” diyebilmekti. Sağlık olsun! ! !
Beklenen zaman geldi sonunda, gitmeliydin. Biliyordun gitmek zorunda olduğunu, biliyordum kalamayacağını. Cesaret edipte söyleyemedim yüzüne “gitme, benimle kal” diye. Bir gün bir yerde yine buluşacaktı ellerimiz, yine kilitlenecekti birbirine gözlerimiz ve yine şiirler okuyup türküler söyleyecekti sevdaya dair yüreklerimiz.
Gittin! ! ! Ardından bakakalırken gözlerim, “gitme aklım sende kalır, uyuyamam geceleri” türküsünü mırıldanmaya başlamıştı bile dilim. Gittin! ! ! Zamanın tam ortasına o anı durdurmak istercesine bir çivi çakarken ellerim, tüm suskunluğuyla, avaz-avaz çığlık çığlığa “gitme, ne olur bende kal” diyordu yüreğim. Tekrar gel ırak türküm, tekrar gel…
Turgut Erdoğan
Çook uzun zaman oldu bir eşten bir dostan mektup almayalı ve çook uzun zaman oldu bir eşe bir dosta mektup yazmayalı... Onların yerini şimdi SMS'ler, Mail'ler, MSN'ler aldı. Karşı değilim tabi ama ne bileyim işte eskiden sevdiğinizden gelen bir mektubu yastığınızın altına koyar, gecede onlarca defa çıkarıp çıkarıp okur, öpüp koklardınız. Yani tadı bir başkaydı mektupların. Namı diğer Name.
Ancak ölüm açabilecek aşk yüklü vasiyet mektubumu...
Ölümümle edebileşecek aşkım...
Ve sen...
Gözyaşınla mühürleceksin o mektubu!
Bense;
hicran meydanı yüreğimle,
kararan ruhumla ve beyaz örtümle döşeğimde,
ebediyetimde uyuyor olacağım...
Sana hergün mektuplar yazıyorum
Mektuplar sessiz,cevaplar sessiz....
..
Sustuğun zamanlarda yazdığın mektuplar..
Bedestanda satılasılar..demiştiniz hani?
Âh EfendiM bu hâtıralar..
Her dâim hatırlanasılar..
..
Okumayacak olsan bile kelimelerimi sevdiğini biliyorum sevdiceğim. Sevdiğin için, benim sana bir şeyler yazdığımı hissedeceğini de biliyorum. Ben yazarken içinin ürperdiğini, gülen yüzünün ansızın hüzünlendiğini, konuşan dilinin suskunlaştığını, aklının karıştığını ve kalbinin küt küt attığını hissediyorum. Belki de sırf bu yüzden yazıyorum. Kağıda yazmayıp sanki sana dokunuyorum. Sanki kağıdı katlamıyor, sana hasretle sarılıyorum. Mektubumu saklamıyorum da sanki seni bir kez daha unutmaya çalışıyorum sevdiceğim.
mektup bize neyi çaprıştırır
'...lar çok uzakta bulunan kimselere yazılır
Gel gör ki ben; gönlimde karşılaştığım kimseye mektup yazmaktayım..'
Tuhaf mı Efendim..
Haklısınız Efendim..
Mektup yolladım...
Hani derlerya büyükler söz uçar yazı kalır diye... Belki tekrar tekrar okuyunca anlaşılır sözler...
Bende emanet sözlerin vardı... Onları iadeli tahütlü mektupla, sana yolluyorum...
mektup güzel birsey hemen ayrilik veya birseylerin bitmesi gibi seylere yorumlamamak lazim hatira diye bisey var bunlar diger aletlerde olmuyo iste mektubun böyle bir özelligi var keske hep öyle kalsaydi ama hic birsey ayni degil ki o da olsun....
mektup güzel birsey hemen ayrilik veya birseylerin bitmesi gibi seylere yorumlamamak lazim hatira diye bisey var bunlar diger aletlerde olmuyo iste mektubun böyle bir özelligi var keske hep öyle kalsaydi ama hic birsey ayni degil ki o da olsun....
İlk ve son yazdığım mektup bu sadece sana.Hiç mektup yazmadım ben hiç böle de aşık olmadım.Sensiz hiç kalmadım soğuk geceler geçirmedim sensiz, ağlamadım gidenlerin ardından yanmadı yüreğim alev alev ben hiç ölmek istemedim aşk için.Şu halime bak bana bunu senmi yaptın beni bu hale senmi getirdin.Sana satır satır ağladım göz yaşlarımdan mektuplar bile yazdım ya artık varmı bundan sonra benim için yaşam varmı hayatın güzelliği.Sen gittin ya ben hiç açmadım perdeleri bakmadım güneşe gülen gözlerimle kumsalda yürümedim denizin kokusunu içime doya doya çekmedim sen gittin ya ben hiç kendime gelemedim.Bu satırlar sana beni anlatsın benim sana anlatamadıklarımı söylesin.Şimdi ne yapıyorsun nerdesin kimlesin acaba sende beni düşünüyormusun ben hep seni düşünüyorum hep sana ağlıyorum ben senin açını yüreğime resmini bastırıp avunuyorum.Bu gidiş öyle bir gidiş ki artık ben yaşayamıyorum nefes alamıyorum yokluğun çok zor be sevdiğim artık dayanamıyorum.Döngel demeyi çok istedim gitme demeyide ama dilimi bağladılar sanki, ardından sustum gözyaşlarım bile anlatamadı sana gitme diyemedi.Hatırlarmısın son gecemizi döneceğim birgün dedin bekle geleceğim yanına dedin.Sen gideli çok zaman geçti ben hala aynı yerde bekliyorum ne gelen var ne bir haber,ve ben halen umutla seni anıyorum biliyorum gelmeyeceksin ama kendimi avutuyorum.Çok şey öğrettin bana sevmeyi ağlamayı ama beklemeyi ve unutmayı öğretmedin.Ama ben senden sonra birşeyi öğrendim ayrılığın zaten ölümün ilk adı olduğunu mezar taşının yazdığımız son mektup olduğunu kefenin giydiğim son gelinlik olduğunu ve toprağın kapanan son sayfa olduğunu.
Gönderen: gizem_li sevgili
'mektûb'(mektup) yazılmış olan, yazılı.
'kitâb'(kitap) yazı, belge...
'ke-te-be' fiilinin türevleri. (yazmak)
ADRESİN YOKTU YÜREĞİNE YOLLUYORUM
Adresin yoktu,
Yüreğine yolluyorum.
Gece gülümserken bize,
Gece gizli gizli gülümserken bize.
Tutkulu ve tutsak b(akışlı) insanıma dönüyor yüreğim.
Kaç kırık ezgi yapıştı dudaklarına bilemiyorum.
Adresin yoktu yüreğine yolluyorum,
Ellerimi yaslayıp yüzüme,
Maskelenip maskelenmediğimi,
Kontrol edermişcesine dokunuyorum tenime.
Tende bedende ve sende olabilmek için.
Maskesiz alabildiğine yalın bir dilde,
D(okunuş) ve t(ad) olabilmek için.
Ezgilerimiz bizden önce kalkıyor,
Uyandırıyor.
Ruhu,bedeni ve kalbi,
Tutkulu başlayan geceler,
tuttuklu olsun birbirine diye.
Kokumu yolluyorum sana.
Yarınlarımız için,
b(akış) larımı.
D(okunuşlarımı)
Tabi ki tatlı olsun diye gecelerimiz,
T(adımı) t(adına) kataraktan bekliyor yüreğimin yatağı.
Sevgi yolundan hoşçakal sokağına dönmek nede zordur.
Okuduğumuz insan kitapları bunu öğretir bize.
Hiçliğin koynunda savrulurken yıldızlarımız,
Ben diyorum ki gel.
Beş duyu organı yaşanır sevda.
Eksik olmasın insan kokun.
Gel ki dudaklar yorulduğunda,
Yürekler sarılsın.
Yürekler yorulduğunda,
Ten kokusu öğretsin bize t(adında) s(arılmayı)
Hayata ve insana sevgiyi anlatmayı değil,
Yaşatmayı bekliyorum.
Çığlıklarını,
çığlıklarıma katmak istiyorum...