Kültür Sanat Edebiyat Şiir

küçük iskender sizce ne demek, küçük iskender size neyi çağrıştırıyor?

küçük iskender terimi Kubilay Devrim tarafından tarihinde eklendi

  • Us Atölyesi
    Us Atölyesi

    hatırla sevgilim, mutlaka sen de hatırla
    o kadar çok kovaladık ki hayat içersinde
    kendi kendimizi
    mecali kalmadı hayatların başka hayatları yakalamaya!

  • Us Atölyesi
    Us Atölyesi

    "...Diğerlerini kurtarırken telaşla o,
    Tufanda biz geride bırakılanlar, anlıyoruz,
    Meğer Nuh, asla sevmemiş hiçbirimizi...."

  • Buğu Duyusu
    Buğu Duyusu

    "İnsanın kendini en fazla güvende hissedeceği yer tek kişilik mezardır."

    ışıklar içinde uyu

  • caglar vişne
    caglar vişne

    Allah rahmet eyleye... Büyük ustayı yitirdik.

  • Necmettin Yılmaz
    Necmettin Yılmaz

    Birini gerçekten sevdin mi;
    Yaşı, ne kadar uzakta olduğu, boyu, kilosu sadece lanet birer sayıdır..'

    - Küçük İskender

  • Kayıp Yıldız
    Kayıp Yıldız

    Ben senin eşkıyanım Barudî, menzilime el ver;
    Suretimin gölgesi yok, pençelerim zırnık kokuyor.
    Aşkımın eşkaline uymuyor vurdumduymaz yağmur
    ...Gecenin albenisi yok; al beni Barudî, rahleme geri ver!

    Teninin karanlığına cephane gibi inerken yılan dudaklarım
    Zehrinle emzir beni, varsın yeni bir çağ başlatmasın
    İçimde gasbedilen Tanrı ırmakları; sen bana ruhun öğrettiği
    ilk harfsin Barudî; yüzümdeki denizleri ikiye ayıran asadır
    bakışlarındaki zifiri şahadet! Beni zulme sen teslim et Barudî,
    Cesedimdeki sevda viraneleri bir tek sana emanet!

    Ağzımdaki ölüm kokusu
    Gövdemdeki cennet kapısı
    Nefretimdeki kan sızıntısı
    Sırtımdaki hançerin etten kabzası
    Seni ayyuka çıkartsın Barudî; öyle bir seviş ki benimle
    birbirine karışsın genetik şifrelerimiz ve herhangi bir klasik gitarın
    herhangi bir tınısında
    Şaha kalksın acıda verdiğimiz firelerimiz!
    Ben senin hayata karşı işlenmiş bütün suçlarındaki
    kaza süsünüm Barudî, ifademe el ver;
    Teslimiyetimin ceremesi yok, kesik bileklerim gül kokuyor.
    Son şehrimin ikazlarına uymuyor darmadağınık hatıralarım
    Gecenin terbiyesi yok; al beni Barudî, cehaletime geri ver!

    Toprağın kafatasıdır gökyüzü;
    Gökyüzüne sıkılan birkaç mermi gibi
    Sık beni şaibeli kara parçalarına,
    Barudî, beni salt kötülüğüme geri ver!


    k.iskender / B a r u d î

  • Düşler Şatosu
    Düşler Şatosu

    Şiirleri aradan yıllar geçtikten sonra bir kitabın arasından düşen eski sevgilinin fotoğrafı gibi acı veriyor...

  • Limonî Erz
    Limonî Erz

    Bizim senle hukukumuz var...
    Avukatımız var, suçumuz var...
    Bizim senle bir ömrü paylaşmaya andımız;
    Bu andı çiğneyip iç yüzümüzü ifşa eden ihanetlerimiz,
    Birbirimizi kolayca harcamanın lüksü,
    Bu lükse sığan baş önde boş boş oturuşlarımız var.
    Konuşamayışlarımız, hiçbir şeyi açıklayamayışlarımız,
    Kaçıp gitmeyi erdem sayışlarımız var.

  • Oktay Karaca
    Oktay Karaca

    karanlıkta herkes biraz zencidir

  • Krampa Cimcik
    Krampa Cimcik

    inanılmaz bir yorumlama ve bakış açısına sahip, dili ironik ve çok başarılı bir şekilde kullanan, 5 yıl tıp okuduktan sonra bırakıp sosyolojiye devam eden, anlatımına ve bakış açısına hayran olduğum, kendime çok yakın bulduğum, çok etkilendiğim ve ayrıca ağır roman'ı izlerken, 'bu replikleri iskender yazmış olmalı' deyip haksız çıkmadığım için beni mutlu eden yazar, şair, yarı doktor, yarı sosyolog, dahi...

  • Hüzünbaz Yüzler
    Hüzünbaz Yüzler

    Ben mezarın öteki yanına yatacağım sana iyi geceler
    Aramıza bir hançer bırakacağım, belki küflü bir hançer
    Onun küfüyle paslanırken gizli saklı yalnızlığımız
    Rüyamıza giren prensler
    İçimizdeki mutsuzluğu içecekler

    Ben intiharın öteki yanına yatıyorum sana iyi geceler............

  • Hüzünbaz Yüzler
    Hüzünbaz Yüzler

    Ben jiletin öteki yanına yatıyorum sana iyi geceler
    Puhuların üstünden gece vardiyaları ve rıhtım görülüyor
    Üstündeki kan kokusu bütün cesetleri buraya çekecek
    Öyle şehvetli ki dudaklarını saran atmosfer
    Diplerine kömür çökmüş tırnaklarıyla küçük serseriler
    Senin ellerinden kabusun matarasını kapacak ve
    İçindeki sessizliği içecekler.............

  • Blase Blase
    Blase Blase

    kilidine sıkışmış bir anahtarın,
    kapıya bakışındaki çocuksu ifade kadar
    seviyorum seni...


    hayranım benzetmelerine...
    olayları çok farklı açılardan yorumluyor.

  • Blase Blase
    Blase Blase

    ovdun ve okşadın beni.
    çıktı içimdeki cin.
    ondan ölümümü diledin.
    :/

  • Blase Blase
    Blase Blase

    ...
    bugün hep ağlıyorsam kızmayın.
    çünkü doğarken hiç ağlamadım ben!
    bunu söylemiş olmalıyım!
    çünkü doğarken hiç ağlamaz ibneler!
    ...

    buna benzer bir çok şiire sahip, kitaplarını uluorta okumaktan çekindiğim şahıs.
    karmakarışık yazıyor gibi görünse de aslında birçok şeyi derin bir şekilde ifade ediyor.

    bir de eşcinsel...

  • Nazende Ten
    Nazende Ten

    ağzında kir taşıyorsa bir kuş,masumiyetinden değil dünyadan şüphe duymalı....küçüksün,iskendersin,ağzında kir taşıyan kuşsun...bir akla mezardır deliliğin...

  • Yaşar Özcan
    Yaşar Özcan

    anlamak okumaktır.

  • Oktay Karaca
    Oktay Karaca

    masum değiliz hiçbirimiz...

  • Geron-imo
    Geron-imo

    Onlar, okurlarım.
    Onlar, okur olmayı edebiyatı sevdikleri için seçmediler. Mideleri yıkansın diye okudular.
    Bileklerindeki kesikler dikilsin diye okudular.
    Potansiyel negatif enerji dağılsın diye okudular.
    Benden korkmak için okudular.
    Bir kez daha haklılıklarına ağlamak için okudular.
    Doğru düşündükleri onaylansın diye okudular.
    Dertleşebilmek için okudular. İçlerini dökebilmek için okudular.
    Yaptıklarının yasak, ayıp, günah olmadığına bir başkası da arka çıkabildiği için okudular.
    Yabancı altkültür yazarlarından sıkıldıkları için okudular.
    Bana haykırabilmek, benimle itişip kakışabilmek, arkadaşlarından, benzerlerinden haber alabilmek için okudular.

    Beni bir gazetenin üçüncü sayfası gibi, o, ölümle yüzyüze gelebilme cesareti taşımanın gururunun bedenleri nasıl kavurduğunu kanıtlamak için okudular.

    Son sigarayı, son alkol yudumunu paylaşabileceklerini öngördükleri için okudular.

    Şehirlerine gittiğimde beşinci sınıf otel odaları yerine onların küçük bekar evlerinde bir yer yatağında uyuyacağıma yemin edebildikleri için okudular.

    Beni 1 mayıs meydanında, bir gay clupta, bir rock barda görebildikleri için okudular.

    Sahici olduğum, onlara yalan söylemediğim, söyleyemeyeceğim, çok azarlarsa yatağa atabilecekleri için okudular. Çok gençtiler. Onlar ta yolun başında terkedilindi; bu unutuş, bu yok sayma kabullenemez, bağışlanamaz. Çünkü yanlarında ne bir harita, ne bir pusula ne de güvenecekleri bir yandaş vardı.


    Ben bu insanları tanımadan sevmek mecburiyetinde bırakıldım; olumsuz bir mecburiyet değildi bu elbette, tam tersine kavmini bulmuş, uzun zamandır yalnız yaşayan bir adam gibiydim. Gittiğim en uçlarda bile bana saldıracak ya da sevecek birileri vardı mutlaka. Yukarı aşağı, yatay her noktada yeterince düşman ve dost! Sesimi, gitgide çığlığa dönüşen sesimi duyurabilmiştim. Onlar biliyordu: Marksist kökenli bir anarşisttim artık. Onlar biliyordu: Çocukken tacize uğramadan, kadınlarla birlikte ola ola gayliğimi keşfetmiştim ve herkes kadar mutlu, herkes kadar aşk acılarıyla derbederdim. Onlar biliyordu: Keyif verici maddelerle haşır neşirdi. Haşır neşir arkadaşlarımdan kimileri ölmüştü. Onların da arkadaşları ölmüştü. Hepimizin birileri ölüp ölüp duruyordu. Ve işin boktan yanı, tutkuyla bağlı olduğumuz, güzel insanlardı gidenler. Hırçındık bize saldıranlara. Şevkatliydik kollarını açıp bekleyenlerin karşısında hep. Hep özledik. Huzurdan gebermeyi, eşitliği, özgürlüğü, paylaşmanın fevkaladeliğini. Olmayacağını bile bile bekledik. Onlar biliyordu: İntiharın zembereğine çomak sokuyordum kırılmak pahasına. Hüznü kızıştırmak, üstümüze çekmenin altında elbette puştluk vardı. Farkındaydık. Çünkü zayıftık ve karşımızdakine vurabileceğimiz tek bir yumruktu. Gücümüz ortadaydı işte. Onlar biliyordu: Ölümle burun burunaydım. Peşimdeki faşist kiralık katillerle, yatağımda zincirle beni boğmaya kalkanlarla, evimi soyanlarla, kleptomanlarla, ihanetlerle, sahtekarlıklarla cebelleşiyorduö. Onlar biliyordu: Önceleri asker kaçağıydım. Ve yurtdışına çıkıp orada yaşananları görüp yazılarıma aktarmak için ani bir kararla askere gittim. Param yoktu. Bu ülkede kalemiyle, ek bir iş yapmadan ayatka durmaya çabalayan tek adam olduğumun bilincindeydiler. Onlar biliyordu: Popüler kültüre de düşkündüm. Sarhoş olup zırlarken Chopin dinlenmeyeceğini anlayacak kadar zekiydim. Batıdan çalıntı bir altkültürün bize, Ortadoğu'ya uymayacağını, bunun yapmacık, sahte kaçacağını söylediğimi işitmişlerdi. Onlar biliyordu: Sinemaya da gönüllüydüm. Ayrıca komiktik de. Dalga geçmesini Öğrenmiştik. Onlar biliyordu: Yaşamadığım halde başımdan geçmiş gibi anlatılan ve kulaktan kulağa yayılan olaylar vardı. Oysa ben hiçbir şeyi saklayamayacak kadar tek hücreliydim. Basitten iğreniyordum. Kolaycılıkatn iğreniyordum. İçten pazarlık ve sömürgecilik, insani değerlerin hiçe sayılması, bağımsızlığın kısıtlanması midemi kaldırmakla kalmıyordu. Bütün bu anlamlara açtığım savaşta sürüyü avucunda tutma yöntemlerinden gelenekselcilik ve ahlak da paylarını alıyordu. Onlar biliyordu: Rock tabanlıydım. Otonom oluşumlardan yanaydım. İşgal evleri düşleri kuruyordum. Seksin pervasızca kullanılmasını istiyordum. Töreye anne, devlete baba dediğimin altını onlar çiziyordu zaten. Onlar biliyordu: Biz bir bütündük. Kırılmış bir bardaktan etrafa saçılmış cam parçacıklarıydık. Üstümüze basmaya çalışanın ayağını kanatmak ödevimizdi.

    Aslında çoktular. Suskunlukları yüzünden az gibi görünüyorlardı. Çünkü onlar bir darbenin içine doğmuşlardı. 1980'in çocuklarıydı onlar. En ağır koşullardan geçen ailelerin, ezilmiş, işkence görmüş, ruhsal bunalımlar geçirmiş anne-babaların evlatlarıydılar. İsyanlarını politik merkezde değil, sosyal hayatta göstermenin güzelliğine kapıldılar. Kısmen haklıydılar da. Kimse onlarla konuşmuyor ve asla anlatmıyordu.

    Yalnızca gördüklerini yorumlama şansına sahiptiler. Yol göstericiler yoktu, kaybolmuşlardı. Müzik, uyuşturucu ve bir parça kitapla, seyredebildikleri altkültür filmleriyle kendilerine bir ifade biçimi geliştirme uğraşına girdiler. Ne ebeveynler, ne politikacılar, ne sanatçılar ne de hızla gelişen teknoloji onların utangaç ama isyankar olmalarını engelleyebildi. Odalarına kapanmak, hücrelerini oluşturmak ve oradan kişisel anlamlar çıkarmak tek yol gibiydi.

    Sonra buluştuk. Mektuplar, mailler, kapıma bırakılmış notlar, imzalanıp gönderilmiş kitaplar, kolajlanmış resimler, imza günleri, telefon görüşmeleri, cep telefonu mesajları, söyleşiler, bana hazırlanmış defterlerle buluştuk. Zarflardan çıkan kanlı cam parçacıkları, akineton tabletleri, kurutulmuş böcekler aslında herşeyi ifade etmeye yetiyordu. Benim bildiğimi onlar da biliyordu: Artık söylenebilecek söz kalmasa da, ortak bir dilimizin varlığı kesindi. Bu tükenişte, bu yere çakılmış uçağın enkazında belalı şizofrenler gibi karnımızı doyurmak için birbirimizi yiyecektik. Bizim kriterlerimiz kendiliğinden oluşmuştu. Küçük, saldırgan ve naif bir orduyduk.

    Karşılıklı sevdalar, nefretlerle çoğaldık. Onlar biliyordu: Hissettiklerini benim önüme sürdüler. Onları anladığımı, bununla birlikte bir çare bulamadığımı onlar da biliyordu.

    Onların bildiklerini, onların ürettiklerini onlara ve onları merak etmeyenlere sunmak için hazırladım bu kitabı. Kelimelere dokunmadan, imlaları düzeltmeden. Tıpkı bana geldikleri gibi. Amaç ne: Hem kardeşlerin birbirlerini tanımaları, hem ürettikleriyle bir sese dönüşmeleri hem de bir nebze bu dönemin gençliğinin neler yaşayıp nelerin peşinde olduklarının sosyolojik dökümü diye adlandırılsın arzusundayım. Yüzlerce mektuptan, mailden ve nottan bir seçme yaptım. Diğer imzalar kırılmasın. Çok özellerin burda işi yok. Özellikle mail dışındakileri saklıyorum. Soyadlarını çıkarttım; adresleri bozdum. Kimi yerlerde de incinme olasılığı nedeniyle kısaltmalar yapmayı uygun görmemi bağışlayın, bağışlasınlar. Neydi sıkıntım: Tamamlanıp bir puzzle havasına bürünelim hevesine kapıldım. Mamafih, böyle bir ülkede bu çalışmanın bir megalomani ürünü sayılabileceği de açık. Derdim(iz) değil. Keşke her ot ne boka yaradığını bilse. Ben biliyorum. Onlar biliyor. Yani, biz biliyoruz.

  • Lenaya Ge
    Lenaya Ge

    hayatıma girişi bambaşkaydı ev arkadaşımın tozlu ve boklu raflanın en arka hizasında yanıda ticaret hukuku ve ince bir suntayla neredeyse birleşmiş bir şekilde buldum onu 'bir nedeni yok yanlızca öptüm..' nedense hep böle sıkışmış yada dolabın arkasına düşmüş kitaplara ilgi duyarım..hayatıma burun deliklerimde giren saman kağıdı kokusu ve cigerlerimden çıkan hapşırık olarak girdi..
    HAYAT sadece GÜZELLİKLERDEN ibaret değil,pisliğide var hayatın neden hep korkarız toplum içinde osurmaktan hatta abartıp hapşıramazız bile yada ne bilim ben neden çekiniriz seksten bahsetmekten ASLINDA hatalıbaşladım bu paragrafa hayatın pisliği yada güzelliği değilki bu OLMASI GEREKENİ zorununluluğuuu...
    ama işte bize hep başka başka anlattıklarından bu acıdan bakmıyoruz hayata KÜÇÜK İSKENDERse oldugu gibi bakıyor (tamam belki abartıgı noktalarda oluyor) gülmekle ağlamanın insanı oldugunu bilmek gibi yemekle sıçmakta aynı şey aslında insanı ama yemek yemek doğal sıçmak yasak! ! komik bence ve KÜÇÜK İSKENDER bunu çok güzel vurguluyor TABİ anlayana...

  • Lalaşkın
    Lalaşkın

    bir yerlerde kaybettiğiniz unuttuğunuz hatırlamaktan korktuğunuz herşeyi onda bulabilirsiniz öyle ki bir gecede bile tüm yaşantınızı değiştirebilecek güçlükte bir savaşçı

  • Hatice Yavuzdurmaz
    Hatice Yavuzdurmaz

    Paraşüt açılmasın bu sefer dudaklarımızda!
    lambaları söndür,
    gazı aç,
    çakmağı çak!

    anzısın bir infilak olsun ölümüne seviştiğimiz oda!

  • Sel Suyu
    Sel Suyu

    bir martıyı ağlattın işte
    bir çocuk garanti intihar eder artık
    kütür kütür küfrediyor gece imanıma
    bir yaprak kırılıp suya düşüyor
    su yaralanıyor su kanıyor şelale!

    ah nasıl titredim tensiz
    bir piyanist büküldü sanki
    kesişen ayrışık doğrular gibi
    çarpışıverdim yüzünle. yüzün
    öyle düzgün suna bir elyazısı
    yüzün yüzüme aksedince
    yüzün ayna alnımda
    yüzün uzun hüzünlü bir alınyazısı!

    bitmemiş bir ömrün yalanısın
    sen: kabuslarımın tabiri
    çocukluğumun arta kalanısın!
    öldüreceğim kendimi dudaklarınla
    dudakların etle, şehvetle seferber
    sen! bana inen son kutsal kitap
    son fakir yatır
    son aciz peygamber!

    bir martıyı ağlattın işte
    bir çocuk garanti intihar eder artık

  • Sel Suyu
    Sel Suyu

    neyse ki sevdim
    neyse ki incindim
    çok yıkılmadım
    sadece yoruldum
    gözlerini akıttım son sevgilimin
    ve hayata böyle el koydum!

  • Sel Suyu
    Sel Suyu

    çalıntı bir aşktan alıntı

    hacivat adamlar zülfikar kemiğiyle lades tutuşurdu
    denize kusarlardı; yosun tutuşur, karides tutuşurdu
    elele tutuşurduk, kimse susmazdı, susmak olmazdı
    istanbul’da bir asit şişesi kırılırdı
    bir çocuk kapıyı açıp laciverde girerdi

    dudaklarından öperdim, başım derde girerdi
    ve bir ayna şarkı söylemeye başlardı olduğu yerde

    örneğin sarıyer’de: bir börekçi aniden küçümsenirdi
    çay bardaklarıyla asya’nın en eski haritası çizilirdi
    seni düşlerdik tüm belleğimizle
    acı çizilirdi, et çizilirdi, kafatası çizilirdi!

    bir vapura binerdik, yüzümüz üstümüz limon ağacı
    her iskele biraz daha uzak, her aşk biraz daha latince
    iki parmak daktilo yazar gibi kopuk kopuk
    iki sözcükle gözlerine yazardım kendimi
    acemice!
    ve bayram harçlıklarımı, açlıklarımı düşürmüş olurdum böylece...!

    sen ise
    gençliğini, hep çocukluğunu düşürmüşsün
    diyelim gece, diyelim alelacele yalnızsın
    diyelim ki oturup beni düşünmüşsün
    ağlamışsın gride biraz siyah, biraz beyaz arar gibi
    yeşilde mavi yok oysa, sarı hiç yok!

    beni düşünmüşsün saçlarını akordeonlarla tarar gibi
    küçücük bir kız gibi
    küçücük bir delikanli gibi
    küçük bir yaradaki büyük bir kabuk gibi
    büyük bir yaradaki küçük bir kabuk gibi
    kanar gibi, kanatır gibi, birlikte kanar gibi beni düşünmüşsün!

    ecel olur gelirim sana artık adressiz bir zarf gibi
    zarfı yalayıp kapatırken dudaklarımı kağıtla keser gibi
    çünkü ben orda celladım, biraz katil
    seri haldeyim sana, paralel haldeyim

    bütün suçlar üstüme yıkıldı, hataların altında kaldım
    hayatım hayatına düşüp patlamayan
    hayali bir bomba gibi...!

  • Sel Suyu
    Sel Suyu

    radyo oyunlarına benzer insan hayatı
    hep
    arkası yarın!
    arkası yarın!
    arkası yarın!
    sanki hep arkalarda kalmışçasına yarın!
    sanki hep arkalarda kalması gerekirmişçesine yarın
    bölük pörçük yaşanırken
    aşklar,
    acılar,
    nefretler
    başka insanların dillerinde, başka oyuncuların yeteneğinde
    radyo oyunlarına benzer insan hayatı
    efektler kimin elinden, seslendirenler kim, konu ne
    bir dinleyici gibi oturursunuz kendi hayatınızın önüne
    meraklanırsanız,
    heyecanlanırsınız,
    sinirlenirsiniz de
    oysa kahramanı olduğunuz oyunda
    habersizken olanlardan, olacaklardan
    ağlarken ince ince siz, titrerken yarım yarım..
    radyo oyunlarına benzer insan hayatı
    hep
    arkası yarın!
    arkası yarın!
    arkası yarın!

  • Sel Suyu
    Sel Suyu

    dağılın lan ülkeler
    dağılın lan ordular
    sizin yüzünüzden kesip duruyorum sevgilimi!
    sizsiniz asıl muhatabım, ama ona vuruyorum
    adrenalin stalin’le kardeş çıkıyor
    kıymetsiz ve alakasız bir vakitden sadakat diliyorum
    tapınak ilan ediyorum yeryüzündeki cehennemi
    allah belanızı versin!
    doktor kontrolünde terkediyorum seni!
    çiğnediğim jilettin çünkü

    ciddiyetini kaybeden alkoldün
    burda kötü tesadüftü dudaklarının zihniyeti
    harcadığım hayattın
    harcadığım, vekaletini aldığım haşarı velet
    evet, sesimdeki tattın, sesimdeki rüya sesimdeki avuç, sesimdeki dağ
    kısmi yalnızlığımın nüfus patlaması
    kuduran parmaklarım, kuduran parmakizim
    ellerimi rehin bıraktım sensizliğe
    ellerimi okula yazdırdım bedeninde
    çalan zildin, çalıp kaçan menzildin
    artık ticarete atılabilir ruhun
    artık ihanete kafiye olabilirsin ancak
    adını küfür sayıyorum sevdama
    vuruyorum, kırıyorum, dövüşüyorum...
    elbette biraz kurt cobain elbette biraz ozzie
    elbette tamı tamamına joplin fazında
    paralelden vazgeçip seri bağlanan kader
    kırsal kesim tenimdeki dejenerasyon
    sabah sabah esrar, sabah sabah sperm
    sabah sabah ortadoğu sabah sabah kanlı krem
    işin içinde devlet de var
    aşkın içinde hükümet de var bebeğim
    sen dışişleri ben içişleri bakanı
    beni arkamdan vuran dünya düzeni
    dünyayı düzenlerin anlı şanlı tarihi
    vaktim yok kıta keşfetmeye
    bir parça penis yeter mezarımı kazmaya
    bir parça his yeter yenilmeme, yıkılmama
    ah tabii ki 1999’dayız
    rosche’luyuz, mutluluk bizim normal halimiz
    aslında bizim mutluluktan kastımız
    zan altındaki hürriyetimiz
    delikanlı tarafımıza ters geliyor hususi hiyerarşi
    haplanmış bir kapitalizmle yaşarken halklar,
    dağılın lan ülkeler

  • Ses Sizlik
    Ses Sizlik

    uzun şiirlerden sözeden şairlerden korkacaksın
    hani bir de intihar, fiyakalı bir sustalı gibi duruyorsa arka ceplerinde!
    hani bir de kağıtta mürekkep, kainatta şiddet tükenmişse
    uzun şiirlerden sözeden şairlerden çok korkacaksın
    bir mecnun kul, gece vakti tanrıyla peygamberin arasına girmişse!

    uzun sözcüğünden korkacaksın
    hani bir de kısaysa yazılırken bile!

  • Boran
    Boran

    ...Ve şeytan kelime oldu, Lut gölü civarında...
    Kaybolmuş çocukları elmalı şekerlerle kandıran...kirleten ve gülen...
    Kelime şaire dönüştü. Tanrıya ve her şeye isyana çağıran bir şaire...

  • Sultan Fatih Yağcı
    Sultan Fatih Yağcı

    r o c k m a n i f e s t o

    şu yazısını bir yerlerde bulun ve okuyun. Sanatçının 'marjinal' olması gerektiği,
    farklı bakış açılarıyla sanatı elde ettiğini kabul ederim ama..
    Eğer bu esrarkeş, ruh hastası adam sanatçı ise
    ben böyle sanatı..
    iğrenç tek kelimeyle.