Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Ümraniye Belediyesi Şiir Yarışması

Dilaver Cebeci sizce ne demek, Dilaver Cebeci size neyi çağrıştırıyor?

Dilaver Cebeci terimi Sonralar Gider tarafından tarihinde eklendi

  • Doğanay Yılmaz
    Doğanay Yılmaz

    Obam yurdum talan oldu
    Destanlarım yalan oldu
    Yollar birer yılan oldu
    Kervanlarım geçmez gayrı

    Gümüşhaneli hemşerim değerli bir edebiyat ustası Türkiyem şiirinin sahibi

  • Sibel Bilge
    Sibel Bilge

    Şair ve yazar... Ayrıca benim öğretmenimdi.
    Allah rahmet eylesin... Mekanı cennet olur inşallah.

  • Hüzün Yalçın
    Hüzün Yalçın

    Ruhun sad olsun Dilaver Cebeci Hocam...

    Hasret

    Şu dumanlı doruklarda
    Boz şahinler uçmaz gayrı
    Gözelerden ağı çıkar
    Alperenler içmez gayrı

    Obam yurdum talan oldu
    Destanlarım yalan oldu
    Yollar birer yılan oldu
    Kervanlarım geçmez gayrı

    Hani mavi denizlerim
    Üç kıtada nal izlerim
    Kör mü oldu bu gözlerim
    Çaşıtları seçmez gayrı


    Dilaver Cebeci

  • Beste Negâr
    Beste Negâr

    Ümitler dal-budak, ümitler sıcak
    Ellerinki karanlığı kovacak
    Bir rahmet bekliyorum yağdı yağacak
    Bu kısır toprağı sürecek misin
    Ellerini bana verecek misin..

    Dilâver Cebeci

  • Sabit İnce
    Sabit İnce

    Ünlü Şair Dilaver Cebeci vefat etti

    Ünlü şair ve yazar Dilaver Cebeci, İstanbul'da tedavi gördüğü hastanede vefat etti.
    28 Mayıs 2008 23:13
    Yazı boyutunu büyütmek için
    Alınan bilgiye göre, bir süre önce kalp krizi geçirerek Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi altına alınan Cebeci, bu akşam saatlerinde hayatını kaybetti.

    Özellikle bestelenen 'Türkiyem' şiiriyle adını geniş kitlelere duyuran Cebeci'nin cenazesi, 30 Mayıs Cuma günü Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camisi'nde öğle vakti kılınacak namazın ardından İstanbul'da toprağa verilecek.

    -CEBECİ-

    Dilaver Cebeci, 1943'te Gümüşhane'ye bağlı Kelkit ilçesinin Dayısı köyünde doğdu.

    Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun olan Cebeci, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde İktisat Tarihi yüksek lisansı ve sosyoloji doktorası yaptı. Cebeci, öğretim üyesi olarak görev yaptığı Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden emekli oldu.

    İlk şiiri 1965 yılında Defne dergisinde çıkan Cebeci'nin şiir, hikaye ve mizah yazıları, Devlet, Töre, Bozkurt, Türk Edebiyatı, Türk Yurdu, Güney Su, Ortadoğu, Hergün, Yeni Düşünce, Ayrıntılı Haber, Türkiye dergi ve gazetelerinde yayınlandı.

    Cebeci'nin 'Hun Aşkı' (1972) , 'Şafağa Çekilenler' (1984) , 'Ve Sığınırım içime' (1992) adlı şiir kitapları, kendi sesiyle şiirlerini okuduğu 'Kandahar Dağlarında Sabah Namazı' adlı bir kaseti ile çeşitli kitapları bulunuyor.

    Ayla Cebeci ile evli olan Dilaver Cebeci, karikatürist Çağrı Cebeci'nin de babasıydı.

  • Ahmet Cemalettin Çetin
    Ahmet Cemalettin Çetin

    SAFLIK DÜRÜSTLÜK YİĞİTLİK TÜRKLÜK VE İSLAM BAYRAKTARLIĞI CENABI HAK ÖMRÜNÜ UZUN EYLESİN SAĞLIKTAN AYIRMASIN

  • Zülfikar Yapar Kaleli
    Zülfikar Yapar Kaleli

    Dilaver Cebeci Hoca'da Müslüman Türk'ün güzelliğini buluyorum.

  • Sırlar Kapısı
    Sırlar Kapısı

    BEŞ ZAMAN ARASINDA BİR KASÎDE
    Aşk henüz balçıkla kan arasındaydı:

    Ben saçlarını örüyordum bir ıssız gezegende,
    Daha yaşanmamış geceleri hayâl ediyordum,
    Bir yılkı atı gibi başıboş sıcaklığını
    Tutup geleceğe ben yediyordum.

    Aşk henüz bedenle can arasındaydı:

    Tâ gözlerinin içine bakıyordum bir ıssız gezegende,
    Yıldızları koyuyordum yerliyerine...
    Acıyı öğreniyordum, o muhteşem acıyı...
    Nefesimle çizgiler çiziyordum ellerine...

    Aşk henüz mekânla zaman arasındaydı:

    Göç arzuları mı ne kımıldıyordu içimizde?
    Kolların boynumdaydı, yüzün yüzüme değiyordu,
    Bir yasak ağacın gölgesindeydik ikimiz;
    Olgun şiirler dalları yere eğiyordu...

    Aşk henüz toprakla duman arasındaydı:

    Dokuz renkli kehkeşanlar dolaşıyordu çevremizde,
    Ben süt-beyaz teninden ay ışığını süzüyordum.
    Kalem yoktu, kâğıt yoktu, harf yoktu,
    Kirpik uçlarımla alnına bir şeyler yazıyordum.

    Aşk henüz gurubla tan arasındaydı:

    Bir ıssız gezegende fısıldaşıyorduk ikimiz,
    Sözün lezzetini tadıyorduk bir mercan kadehten,
    Deli yağmurlar dolduruyordu derin çukurları,
    Henüz denizler yoktu ben seni severken...

  • Ali Yuva
    Ali Yuva

    TÜRKİYEM
    Baş koymuşum Türkiyemin yoluna
    Düzlüğüne yokuşuna ölürüm
    Asırlardır kır atımı suladım
    Irmağının akışına ölürüm

    Sevdalıyım yangın yeri bu sinem
    Doksan yıldır çile çekmiş hep ninem
    Pınarlardan su doldurur Eminem
    Mavi boncuk takışına olurum

    Düğünüm, derneğim, halayım, barım,
    Toprağım, ekmeğim, namusum, arım
    Kilimlerde çizgi çizgi efkarım,
    Heybelerin nakışına ölürüm

  • Ali Yuva
    Ali Yuva

    Nur Dağından Gelenler
    Onlar bu dünyaya niye geldiler
    'Li ya'budun' diye diye geldiler.

    Konaklı,sofralı tuğralıydılar
    Bir dilim ekmekle doya geldiler.

    Eline,beline,diline sahip
    Kalpleri nurla yuya geldiler.

    Burçlar her taraftan çağırıyordu
    Onlar yıldız ile aya geldiler.

    Ünlü şehirlerde ünsüz gezdiler
    Bazen de bir sessiz köye geldiler.

    Kutlu seferlerden zaferle dönüp
    Ala sayvanlarda toya geldiler.

    Din-ü devlek ile mülk-ü millete
    Asi olmadılar uya geldiler.

    Hem yüzleri hem sözleri güzeldi
    En güzel sözleri duya geldiler.

    Yedi göbek nesepleri helaldi
    Helal rızıkları yiye geldiler

    Dağları Tanrı'ydı,Süphan'dı,Nur'du,
    Göklerin sesini duya geldiler.




    Hasret
    Şu dumanlı doruklarda
    Boz şahinler uçmaz gayrı
    Gözelerden ağı çıkar
    Alperenler içmez gayrı

    Obam yurdum talan oldu
    Destanlarım yalan oldu
    Yollar birer yılan oldu
    Kervanlarım geçmez gayrı

    Hani mavi denizlerim
    Üç kıtada nal izlerim
    Kör mü oldu bu gözlerim
    Çaşıtları seçmez gayrı


    Hasret Türküsü
    Bekleme, ağlama, beni çağırma
    Tükendi dermanım gelemiyorum
    Bu dağlar harami, yollar ejderha
    Yitirdim yönleri bulamıyorum

    Ezel meclisinde divan kurmuşlar
    Çamurumu çile ile karmışlar
    Yazıp çizip ak alnıma vurmuşlar
    Hasret fermanımı silemiyorum

    Gündüzler, ağ atıp tuttular beni
    Geceler, zindana attılar beni
    Çağdaş şehirlerde sattılar beni
    Zincirlerden azat olamıyorum

  • Ali Yuva
    Ali Yuva

    Ellerini Bana Verecek misin?
    Dost kentleri yıkıp sana gelmişim
    Esirin olmayı şeref bilmişim
    Bilsen ıssızlıktan nasıl yılmışım

    Bu sessiz dünyama girecek misin
    Ellerini bana verecek misin

    Gül yüzünü geceler dokurum
    Şiirimsin günde binkez okurum
    Dara düştüm sağım solum uçurum

    Şimdi bu müşkülüm görecek misin
    Ellerini bana verecek misin

    Ümitler dal-budak, ümitler sıcak
    Ellerinki karanlığı kovacak
    Bir rahmet bekliyorum yağdı yağacak
    Bu kısır toprağı sürecek misin
    Ellerini bana verecek misin


    Güllü Kız
    ne ağla, ne kız güllü,
    hep gül gibi gülümse,
    bahar güllü, yaz güllü.
    yanakların gül kokar,

    eda güllü naz güllü.
    ben nice güller gördüm,
    senin gibi az güllü.
    parmakların güldendir
    gül suyu mürekkebin
    gül dalından kalem al
    güle güle yaz güllü.


    Güven
    Koç yiğidim, Bahadırım, Ozanım
    Alp Dadaşım, Yağız Efem, Ozanım
    Bir nârada dokuz tümen bozanım,

    Tuğ kaldırıp yürüyecek Bozkurtum!
    Tanrım Türk'ü koruyacak Bozkurtum!

    Dört yaman sızım var inceden ince;
    Vatanca, Bayrakça, Törece, Dince...
    Ay-yıldızın ışığını görünce,

    Arsız otlar çürüyecek Bozkurtum!
    Tanrı Türk'ü koruyacak Bozkurtum!

    Yeline de Ergenekon yeline!
    Kurban olam kutlu ülkü yoluna!
    Yetmiş körük milyon oldu biline!

    Demir dağlar eriyecek Bozkurtum!
    Tanrı Türk'ü koruyacak Bozkurtum!

    Bizim ilde doğan olur baz olur,
    Kara taşa pençe vursa iz olur.
    Bir yiğide yedi kâfir az olur!

    Orduları kürüyecek Bozkurdum!
    Tanrı Türk'ü koruyacak Bozkurdum!

    Yola çıktık Tanrıkurtlar yolundan,
    Yandık piştik 'Kızıl Elma' derdinden.
    Günde bin kez Gükbörünün ardından

    Beş yüz köpek ürüyecek Bozkurtum!
    Tanrı Türk'ü koruyacak Bozkurtum!

    Dokuz ışık kör zulmeti yaranda
    Dokuz sene şölen olur Turanda
    Ol Yezdan'ın va'di Kur'an'da

    Soysuz eller kuruyacak Bozkurtum!
    Tanrı Türk'ü koruyacak Bozkurtum!


    Hasret
    Şu dumanlı doruklarda
    Boz şahinler uçmaz gayrı
    Gözelerden ağı çıkar
    Alperenler içmez gayrı

    Obam yurdum talan oldu
    Destanlarım yalan oldu
    Yollar birer yılan oldu
    Kervanlarım geçmez gayrı

    Hani mavi denizlerim
    Üç kıtada nal izlerim
    Kör mü oldu bu gözlerim
    Çaşıtları seçmez gayrı

  • Ali Yuva
    Ali Yuva

    Dönence
    Hani kısrak memelerinden ufukları sağardık
    Esrik dolunaylar öperdi çekik gözlerimizden
    Gökten firuze yağardı hep yollara düşerdik
    Böyle kirli değildi maviler
    Denizler böyle soluksuz...
    Topla çadırları apakayım burdan gidelim...

    Bir divane kirmene sarardık sonsuz mesafeleri
    Alp eren dağlara yaslanırdık korkulardan âzâde
    Uçmaktan ırmaklar gelir çimerdik sularında
    Önce kubbeler yıkıldı üstümüze
    Gökler çökecek birazdan...
    Eğerle atları apakayım burdan gidelim.

    Sallanır dururdu güneş bir tuğun saçaklarında
    Göğçek ormanlarda göğerirdi sevdamız
    Oturur bengü taşlara adımızı vururduk
    Böyle sert değildi kayalar
    Uçurumlar böyle dipsiz...
    Giyindir çocukları apakayım burdan gidelim

    Bir yaz gecesinde çıkalım samanyoluna
    Ata bergüzerı yıldızlara konalım
    Bir ince yağmur yağsın uyansın kervansaraylar
    Böyle ürkek değildi bakışların
    Kirpiklerin böyle ıslak...
    Haydi sil gözlerini apakayım burdan gidelim...


    Dokuzlama (Atsız Yabgu Katında)
    Gök yeleli Bozkurtlar, kutlu ülkü erleri!
    Atsız Yabgu önünde dizleyin yağız yeri!

    Üçbin yılın süzdüğü temiz duru bir pınar
    Ya Üçoktur ya Bozok, o da bizlerden biri,

    Uçup gitti Cennete, hak Yalavaç katına,
    Ordan Özge menzil yok, ne ileri ne geri.

    Gidişi bir faninin burdan göçüşü değil,
    Sanki Hıtay üstüne Tanrıkut'un seferi...

    Kaldırdak dokuz tuğu tam hedefe yönelttik
    Tanık olsun yıldızlar, bu Aralık gökleri!

    Ilgar ile yürüyen şu tümenler onundur...
    Bilekler katı pulat, pençeler iri iri...

    Narası yankılanır hala karşı dağlarda,
    Sıyra-kılıç, dört nala, bu Çiçi'nin askeri...

    O bir Ural havası Türk illeri üstünde,
    Daha bin yıl solunur göğüslerden içeri.

    Gök yeleli Bozkurtlar, kutlu ülkü erleri!
    Atsız Yabgu önünde dizleyin yağız yeri!


    Dündar Taşer Sagusu
    'Aman karlı dağlar ne olur
    Esker ağam gelende yaralarım ey olur.'

    Dündar Ağam, çoh görestim hardasan?
    Eller sanir bir karanluk gordasan
    Mene göre Tanrı nerde ordasan,

    Get Cennette nebileri gör ağam,
    Muhammedin sağ yanında dur ağam.

    Ilduz ahar, yuhudaki er bilmez,
    Yol nicedür, degeneksiz kör bilmez
    Yadlar helbet gadir bilmez, ar bilmez,

    Beş bin yıldur biz tanışuh hey ağam,
    Esker ağam, yiğit ağam, beğ ağam,

    Nece yıldur, bir işıhlı düşüm var,
    Durağım yoh; beyle böyük işim var.
    Hele bahın, ne çileli başım var;

    Abu Felek merd ağamı apardı,
    Ciğerimin bir parasın kopardı

    Her gavgede duzah olur, al olur,
    Ülkü içün boz tikenler gül olur.
    Rehmet yağar ifak sular sel olur,

    Şahin kuşu ucalardan av gollar,
    Turan ilde düğümlenür sarp yollar.

    Bahar gelür, mökkem buzlar çözülür,
    Gözelerden duru sular sözülür
    Durmak olmaz! Dündar Ağam üzülür,


    Allah deyip, öz yurtlara varalım,
    Zalımların bayrağını cıralım

    Ataş yanıp tütün göğe ağanda,
    Delü kurtlar düşmanını boğanda,
    Tanrıdağ'da bayaz aylar doğanda

    Dündar Ağam, Ötüken'de toy edek,
    Kara kımız göl olanda pay edek.

    Beyle yazdım, Türklük bunu tez bilsin
    Türkmen bilsin, Yörük bilsin, Uz bilsin.
    Kafkas ilde bala bilsin, kız bilsin,

    Dündar Ağam heç çıkmasın ürekten,
    Sayasında dertleşirih iraktan.

  • Kenan Turkcan
    Kenan Turkcan

    Bu Yusuf'un Zindandan Seslenişidir
    Eğilin önümde çağdaş güneşler!
    Kenanlı yıldızlar varın secdeye!
    Issız çöllerde, derin kör kuyularda
    Ben görürüm camgöbeği düşleri
    Ve ben yorarım sırma şafaklarda,
    Bulanık, korkulu düşlerinizi...

    Tebessümlerimi yollarım vakur kervanlarla
    Küfür karanlığı gecelerinize,
    Sonra düşüncelerinizi yeşertirim...
    İnce belli üç attır Tih sahrasında;
    Güzelliğim, sabrım ve yalnızlığım.
    Çılgınca yarışırlar kader güzergahımda;
    Nalları değer kader çizgilerinize...

    Bilemiyorum, bensiz nasıl olursunuz?
    Cibril nefesli rüzgarlarda perdelenir gözleriniz,
    Körpe bir ceylan gibi kaçıp gider güzellik,
    Ateş yağar avuçlarınıza bir yerden,
    Nil söndüremez içinizdeki yangınları,
    Ağulu bir yılan ölüsü gibi yatar durur öyle
    Mu’cizelere gebe Kızıl Deniz...

    Dinleyin hele dinleyin çağdaş kadınlar!
    Gamzesiz, zülüfsüz, yorgun kadınlar!
    Mor mor halkalarda tutsak kadınlar!
    Birer bıçak vermedi mi ellerinize Züleyha?
    Çizdirmedi mi güzelliği avuçlarınıza?

    Züleyha dedim ya biraz durmalısınız;
    Lacivert çöl gecelerinden bir parçadır o,
    Gözbebeklerinde dinlenir bereketli Nil...
    Nasıl anlatsam size Züleyha'yı;
    Gözleri bir vaha gibi yeşil...

    Ve gidin!
    Nereye giderseniz gidin!
    Kuyular her yerde derin!
    İster Kenan illerinde, ister Mısır’da,
    Zindanlar karanlık, mahzenler serin...

    Hapsederim gençliğimi damarlarıma,
    Kaç kere yaşanmış bir cenge girerim;
    Unuturum sizi çağdaş kadınlar!
    Sarılırım sımsıkı soğuk demirlere,
    Kıtlıktan, bereketten haber veririm...
    Ben yorarım düşlerinizi böyle bilin!

    “Ümmü’l Kitab” üstüne yemin ederim;
    Bir gün beni çağıracaksınız.
    Yediye ve katlarına yemin olsun ki;
    Bana muhtaçsınız!
    Bana muhtaçsınız!
    Bana muhtaçsınız!

  • Kenan Turkcan
    Kenan Turkcan

    Bozkırda Kalan Sancı
    O çocuklar birer birer gittiler...
    Soylu sevda türküleri dudaklarında,
    Saclarında kurt nefesi rüzgârlar,
    O çocuklar birer birer gittiler...

    Bir tamu karanlığı keleplenirken bozkıra
    Kehkeşenlardan yıildız gibi indiler.
    Tutuşturdular yeniden küllenmiş ocakları,
    Bacalardan duman duman tüttüler...

    Bir ögünç hil'ati gibi giydiler güzelliği
    Ufuklara oturup dolunayı sevdiler.
    Uzun,siyah kirpiklerinde seyyareler yanardı,
    Ağ buluttan atlarla ta Sidre'ye yettiler...

    Onlar,Oğuz mayası gök ışığın erleri,
    Onlar,ülkü çağının bahadır melekleri...
    Mor dağların göğsünde kaldı pençe izleri,
    Haceru'l esved gözlerini gönlümüze resmettiler...

    Eyvah biz kaldık Efsele safilinde!
    Ahsen-i takvim üzre,onlar geçip gittiler...

  • Kenan Turkcan
    Kenan Turkcan

    Birlik Çağrısı
    Yağı 'Hurra! ' deyip hücum edende,
    Türk'ün Türk'e küseceği çağ mıdır?
    Yüz bin değer yıkılırken bir günde,
    Türk'ün Türk'e küseceği çağ mıdır?

    Kâfir oku hedef döğer uzaktan
    Haber gelmez Kırgız, Tatar, Kazaktan.
    Kurtulmadan içerdeki tuzaktan,
    Türk'ün Türk'e küseceği çağ mıdır?

    Göğümüzden mavi rengi çaldılar,
    Tanrıdağ`da tuğumuzu yoldular, ·
    Yurdumuzu bölük bölük böldüler,
    Türk'ün Türk'e küseceği çağ mıdır?

    'Üzerinde gün batmayan' ilin yok!
    Yandı Asya, tutunacak dalın yok!
    Sarp dağları açmak için dalın yok!
    Türk'ün Türk'e küseceği çağ mıdır?

    Kalın ordu nerde olsa görülür.
    Ülkülere birlik ile varılır.
    Yoldaşlarımız, gök pusatlar darılır.
    Türk'ün Türk'e küseceği çağ mıdır?

    Hey şahinler, cılasınlar, alperler!
    Yiğitliği muştulaşmış askerler!
    Soğuk yaman, bulut kara, gök gürler,
    Türk'ün Türk'e küseceği çağ mıdır?

  • Kenan Turkcan
    Kenan Turkcan

    BAŞBUĞA Mektup
    -12 Eylül sonrası tutuklanan
    Alparslan TÜRKEŞ ve bütün dava arkadaşlarına... -


    Sana bu mektubu bir gece yarısında yazıyorum
    Azatlığın zirvesinde sohbete dalmış yıldızlar
    Zühre bir aşkı tutturmuş Bâbil’ de kalan
    Zavallı dünya habersiz, zavallı dünya sağır
    Bir Hârût’la Marut bir de ben dinliyorum
    Derken kayıp gidiyor yıldızlardan birisi
    Bir intikam fişeği gibi saplanıyor karanlığın karnına
    Senin namına yıldızları kıskanıyorum.
    Kim bilir kaç ışık yılı uzakta
    Öfkeyle kollarını çeviriyor yalancı fecir
    İmanım gibi biliyorum vakit asılmak vaktidir
    Ve taksim gazinolarında trahomlu şairler
    Mısra arıyorlar masaların altında
    Kanını içiyorlar bilmeden “Cennet atları” nın
    Ben yurdumun en sert tütününden bir sigara sarıyorum
    Dumanı ciğerlerime değil iliklerime çekiyorum
    Ne kadar ürkek ceylan varsa Asya çöllerinde
    Domaniç yaylasında ne kadar dizginsiz at
    Başlıyorlar koşmaya kılcal damarlarımda
    Sıcak solukları yalarken alnımı
    Toynaklarını hissediyorum alyuvarlarımda.

    Sana bu mektubu evimin balkonunda yazıyorum
    Sağ elimi koyuyorum tam yüreğimin üstüne
    Çankaya yokuşunda söylediğimiz marşı duyuyorum
    Ulu kayalar parçalanıyor beynimin bir yerinde
    Bir yerinde demirden dağlar eriyor
    Atlas yelkenli gemileri unutmuş birkaç levent
    Viski kokulu bulvarlarda yavaş yavaş ölüyor
    İstediğin o seccadeyi hemen gönderiyorum
    Üstünde Kabe resmi ve anamın duaları var
    Ve bildiğin sebeplerden ben gelemiyorum.
    Yine biliyorsun ki, Sevmedim ülküden başkasını
    Başı dumanlı dağları, dolunayı, ufukları
    Bir de Çankaya yokuşunda rüzgara tutulmuş saçlarını
    Önce Allah, sonra genlerim şahit.
    Sevgimi üç bin yıl sonra doğacak torunuma yolluyorum
    Trahomlu şairler doğruluyorlar masaların altından
    Elleri fahişelerin karanlık saçlarında
    Benim kalemimden kan değil süt damlıyor
    Geceler boyu böyle geleceği emziriyorum
    Kahrolayım sevmedim ülküden başkasını
    Bir de seni çok seviyorum

  • Kenan Turkcan
    Kenan Turkcan

    Dilaver Cebeci

    (1943 -.......)

    Dilâver Cebeci 1943 Kelkit doğumludur. Ankara Üniversitesi İlahiyat
    Fakültesi 1970 mezunu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde master ve
    doktora yaptı. Çeşitli liselerde ve enstitülerde öğretmen olarak çalıştı.
    Halen Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde öğretim üyesi. Evli, 2
    çocuk sahibi. İstanbul'da oturuyor.Çok yönlü bir sanatçı olan Cebeci'nin,
    Hun Aşkı (Şiir, 1973) , Mavi Türkü (Mensure, 1983) , Devranname (Mizah, 1984) ,
    Şafağa Çekilenler (Şiir, 1984) , Büyü (Oyun, 1984) ,... Ve Sığınırım İçime
    (Şiir, 1992) , Kandehar Dağlarında Sabah Namazı (Kaset, 1993) , Sitâre (Şiir,
    1997) , Tanzimat ve Türk Ailesi (İlmî Araştırma, 1993) , Seyrânnâme (Mizah,
    1997) gibi eserleri neşredildi

  • Eda Yıldırımtürk
    Eda Yıldırımtürk

    Dün oturup hesap ettim
    Sen doğduğun zaman
    Ben bir askeri mektepte talebeymişim
    Sen bilmezsin sitare...

  • Eda Yıldırımtürk
    Eda Yıldırımtürk

    Güneş kanlar içinde yavaş yavaş boğulur
    Karanlık kuşanır pusatlarını
    Titretir bozkırların başı boş atlarını
    Yıldızlar uzakta kehkeşanlara sığınır
    Ben sana...

  • Elif Cevahir
    Elif Cevahir

    Sana dert dökmeye yetmiyor bir gün.
    Kâğıt bile mısralardan tedirgin.
    Vakit gece, kalem hasta, göz yorgun,
    Yazamadım, yazılmıyor Sultanım