beni zaman kuşatmış mekan kelepçelemiş ne santtır ki her şey her şeyi peçelemiş perde perde veralar ışık başka nur başka bir anlık visal başka kesiksiz huzur başka renk koku ses ve şekil ötelerden haberci hayat bu sürdüğün kabuğundan ezberci yaoksa göz görüyorum sanmanın öksesi mi fezada dipsiz sükut duyulmazın sesi mi rabbim rabbim yüce rab alemlerin rabbi sen sana yönelsin diye icad eden kalbi sen senden uzaklık ateş sana yakınlık ateş azap var mı alemde fikir çilesine eş yaşamak zor ölmek zor erişmekse zor mu zor çilesiz suratlara tüküresim geliyor evet be bir kapalı hududu aşıyorum ölen ölüyor bense ölümü yaşıyorum sonsuzu nasıl bulsun pösteki sayan deli kendini kaybetek mi visalin son bedeli mahrem çizgilerine baktıkça örtünen sır belkide benliğinden kaçabilene hazır hatıra küpü devril send e ey hayal gömül sonu gelmez visalin gayrından vazgeç gönül o visal can sendyken canını etmek feda elveda toprak güneş anne ve yar elveda
Kasedi takıyorum: Önce bir müzik, öyle alışıldık tipte değil tam da birazdan hayatıma yön verecek şiiri okuyan adama yakışan bir müzik, ardından bir ses, Üstadımın sesi: Çile, iliklerime kadar irkiliyorum ve en ciddi tavrımı takınıyorum, bazen gözyaşlarıma zor hakim oluyorum:
Genç adam al silahı iman tılsımlı kılınç... (Muhasebe)
biriktir delik kese yetiştir toprak köse hep kesiklik eksiklik hadisede hadise nasıl alsın deryayı kafa bir küçük kase akla yoktur çıkar yol ne hesap ne hendese gel de suda aksi tut gölgeyi tık kafese şu zaman dediğinden bir tek anmış son hisse ıstırap ki gövdesi boşluğa sığmaz cüsse rahatlık senin deden benim annem vesvese bu ukdenin dilinden kalmadı anlar kimse mezarda sır mezarda o bilir bilse bilse kurtuluş mu muradın yol mu aradın kese ateşe gir gölgelen kaynar suda gülümse
gurbet
dağda dolaşırken yakam kandili
fersiz gözlerimi dağlama gurbet
ne söylemez akan suların dili
sessizlik içinde çağlama gurbet
titrek parmağınla tutup tığını
alnıma işlme kırışığını
duvarda emerek mum ışığını
bir veremli rengi bağlama gurbet
gül büyütenlere mahsus hevesle
renk renk dertlerimi gözümde besle
yalnız annem gibi o ılık sesle
içimde dövünüp ağlama gurbet
...
yalnızlık
yalnızlık bir fenerse
ben de içind emumum
onu billur bir kase
gibi dolurur nurum
dışarda ban neler
getirir pervaneler
pırıltılar nağmeler
renklerle eriyorum
ıraklarda
yolcu benmişim gibi
bir gemi demir aldı
ey her yerin garibi
vatan ırakta kaldı
sıra sıra duraklar
durak bilmez ıraklar
şu uçuşan yapraklar
beni rüzgara saldı
visal
beni zaman kuşatmış mekan kelepçelemiş
ne santtır ki her şey her şeyi peçelemiş
perde perde veralar ışık başka nur başka
bir anlık visal başka kesiksiz huzur başka
renk koku ses ve şekil ötelerden haberci
hayat bu sürdüğün kabuğundan ezberci
yaoksa göz görüyorum sanmanın öksesi mi
fezada dipsiz sükut duyulmazın sesi mi
rabbim rabbim yüce rab alemlerin rabbi sen
sana yönelsin diye icad eden kalbi sen
senden uzaklık ateş sana yakınlık ateş
azap var mı alemde fikir çilesine eş
yaşamak zor ölmek zor erişmekse zor mu zor
çilesiz suratlara tüküresim geliyor
evet be bir kapalı hududu aşıyorum
ölen ölüyor bense ölümü yaşıyorum
sonsuzu nasıl bulsun pösteki sayan deli
kendini kaybetek mi visalin son bedeli
mahrem çizgilerine baktıkça örtünen sır
belkide benliğinden kaçabilene hazır
hatıra küpü devril send e ey hayal gömül
sonu gelmez visalin gayrından vazgeç gönül
o visal can sendyken canını etmek feda
elveda toprak güneş anne ve yar elveda
geçti geçti
geçti geçti mevsimler
süpürüldü takvimler
gidenlerden kalan şey
duvarlarda resimler
mezarlarda isimler
geçti geçti mevsimler
hani eski iklimler
has ekmekten dilimler
hey giid zamane hey
teselliisz ilimler
adaletsiz taksimler
hani eski iklimler
o bahçeler
adımın o bahçeler her gün anıldığı yer
o bahöçler yalanın bile yanıldığı yer
Üstadın şiirlerine, alternatifi bulunamıyacak kadar güzel bir isim. O kitabın mizanına konacağını ümit ediyorum.
Kasedi takıyorum: Önce bir müzik, öyle alışıldık tipte değil tam da birazdan hayatıma yön verecek şiiri okuyan adama yakışan bir müzik, ardından bir ses, Üstadımın sesi: Çile, iliklerime kadar irkiliyorum ve en ciddi tavrımı takınıyorum, bazen gözyaşlarıma zor hakim oluyorum:
Genç adam al silahı iman tılsımlı kılınç...
(Muhasebe)
haberci
ne kadar vatan varsa o vatandan haberci
gurbet dediğin senin yaradandan haberci
ebedi taze
bir yer var ki orada sayı üstü endaze
ne solmak ne yıpranmak her şey ebedi taze
hasret
hasretim her tümseğin her çatının ardında
kelimenin üstünde cümlelerin altında
boş ufuklar
ne kervan kaldı ne at hepsi silinip gitti
iyi insanlar iyi atlara binip gitti
nimet
dünyada her nimeti bıraksam ne çıkar ki
orda o varken burda bıarakılmaz ne var ki
kavuşmak
ne görsem ötesinde hasret çektiğim diyar
kavuşmak mı nasıl olmaz mademki ayrılık var
ayrılık
heo ayrılık isteğe erince istek ölür
bir anda ölselerde insanlar tek tek ölür
hicret
baktığımız her ufkun öte yanına hasret
bir ömür sürüyoruz nereye varsak hicret
vatan
bu dünya bir benzeyiş bir vatanı andırış
ve göz görmediğine kendini inadırış
zifaf
birazcık su ve kepek şu kuduz nefse kifaf
dünyada varsa söyle sabaha çıkan zifaf
geçer
hasret bir rüzgar kapı kapı aralar geçer
gördüğüm her güzel şey beni yaralar geçer
aynı nokta
çocukken gün battı mı bir köşede ağlardım
nihayet döne döne aynı noktaya vardım
ramazan
ramazan mübarek ay müminlerin balayı
hatırla der suyu bal kaybedilmiş sılayı
murad
hangi dağa tırmansam muradım ötesinde
murad bugün yerine her günün ertesinde
hayret
ruhum öz dünyasına kaçmak için gayrette
yalan dünyaya şimdi inmiş gibi hayrette
gölgeler
gönlüm uçmak dilerken semavi ülkelere
ayağım takılıyor yerdeki gölgelere
yalnız
yalnızız beşikten tut tabuta kadar yalnız
ülfet kara yalnızlık madeninde bir yaldız
kamış
ben gurbet rüzgarının üflediği kamışım
bir su başında mahzun yapayalnız kalmışım
UKDE
ukde
biriktir delik kese
yetiştir toprak köse
hep kesiklik eksiklik
hadisede hadise
nasıl alsın deryayı
kafa bir küçük kase
akla yoktur çıkar yol
ne hesap ne hendese
gel de suda aksi tut
gölgeyi tık kafese
şu zaman dediğinden
bir tek anmış son hisse
ıstırap ki gövdesi
boşluğa sığmaz cüsse
rahatlık senin deden
benim annem vesvese
bu ukdenin dilinden
kalmadı anlar kimse
mezarda sır mezarda
o bilir bilse bilse
kurtuluş mu muradın
yol mu aradın kese
ateşe gir gölgelen
kaynar suda gülümse
perdeler
perdeler hep perdeler
her yerde her yerdeler
pencerede kapıda
geçitte kemerdeler
perdeler hep perdeler
ya benim sevdiklerim
şimdi nerde nerdeler
önü bomboş perdenin
içerde içerdeler
perdeler hep perdeler
gönülde asıl perde
onu hnagi göz deler
surat maske altında
sis altında perdeler
perdeler hep perdeler
perdeye doğru akın
atlılar piyadeler
yollar yönler dolaşık
değişik ifadeler
perdeler hep perdeler
bir tohum bin gömlek
giyim giyim fideler
kalbler dilini yutmuş
bangır bangır mideler
perdeler hep perdeler
son noktada son perde
çevrilmiş seccadeler
orada işte işte
ölümden azadeler
perdeler hep perdeler
yüz karası
beni şafak vakti bir el dürtükler
idam mahkumu kalk bekliyor savcı
zindan avlusunda öter düdükler
bir güneş doğar ki zakkumdan acı
ipten indirilir yine uslanmam
bela..bela bende yakıcı şehvet
bir olur ateşi görmemle yanmam
dipsiz uçurumda kaçılmaz davet
bak nasıl silinir bu yüz karası
elimde ölümü öldüren silah
alnımda tozpembe secde yarası
lugat kitabımda tek isim Allah...