Türkiyenin, Avrupa Birligine girmesi konusunda, Türkiyeden madde madde ödev yapması isteniyor.
Bu ödevler,
1) Türk Yurdunun, Avrupanin bir parca olmasi: Bu birinci kosul bunu Türkiye kayitsiz sartsiz kabul etmis durumda. Bu ne demektir efendiler? Bu davranis, Anadolu topraklarini ugrunda can verip kanla besleyen ve bu fedakarliklar ile Anadoluyu bir Türk Yurdu yapan milyonlarca Sehide ihanet etmek, onlarin kemiklerini sizlatmak, Ugrunda öldükleri Vatani gözyummadan, utanmadan, Avrupaya peskes cekmek demektir. Bu, Türkün ana irzi bildigi, ugrunda canini vermeye hazir oldugu Vatanin, gümüsten tepsi icerisinde göz göregöre Avrupanin, Türk Yurdunu ilhak etmesine izin vermek demektir. Avrupaya girmeden evvel bu sarti siritarak kabul edenler bugün Vatan Hainligi ile yargilanmalidir. Eger ilk Avrupa Birligine evet diyenler hayatta yok ise bugün yasayan ve hala Türk Yurdunu, Avrupaya satanlari basta ANAP ve Baskanini, Türk Milleti en tabii hakkini kullanip sandiktan cikarmamali, bogmalidir. Ve bu hakli infaz diger hainlere ibret olmalidir.
2) Anadilde egitim, radyo televizyon haklari ve diger erilmesi gereken Özgürlükler: Tabii eger bir ülkenin yönetimini ele gecirmis isen, O Ülkenin topraklarini sinirlarin icine almis isen, istedigin gibi cirit atabilir her yere burnunu sokabilirsin. Avrupada hakli olarak, Sinirlari icerisinde yeralan bir ülkenin Milli Birligini zedelemek üzere o ülkede yasayan diger ethnik gruplara her tür hakkin taninmasini ve Milli Birligin bozulumasini Türkiyenin bir Türk-Kürt Federasyonu halini almasini istemektedir. Halbuki bu cogu pek muhterem cok demokrat Avrupa Birlesmis Devletlerinde sinilari icerisinde yasayan azinliklara hala ikinci sinif insan muamelesi yapilmakta haklari gaspedilmektedir (Türkler) . Birinci Problemin Cözümünde görüldügü üzere kabul edilmesi imkansiz görünen ikinci probleme karsi cikan Siyaseilerimiz haksizdir. Neden haksiz? cünki Birinci Maddeyi Kabul etmis, Avrupaya topraklarini katmaya karar vermissinki Avrupada hakli olarak senden cikarlarina göre bazi taleplerde bulunmustur. Asil yüzsüzler Türk Milli Politikasini belirleyen hainlerdir. Avrupa sucsuzdur
3) Türkiyenin bir Avrupa Devleti olmasi halindeki durum: Türkiye Cumhuriyeti yerine, Türk-Kürt Federasyonu olusturulacaktir. Her karis topragi buram buram sehid kani kokan ve her karis topragin altinda, milyonlarca sehid yatan bu Vatan, Avrupa tarafindan ilhak edilmis ve bu aziz Vatan, Avrupanin bir parcasi halini almis olacaktir. Bugün az bile olsa duyulan Türk sesi susturulacak, Türk Düsmanlari o günden itibaren görevlerini yerine getirmis olmanin verdigi mutlukla Sampanya siseleri patlatip, Sehidimin kanini icecektir. Avrupa tarafindan Türk-Islam Ülkücülerine « FASCHiST » denilecek, Siyasi Hareketine ise Avrupa Parlamentosunda verilecek olan resmi ad « TÜRK FASCHIST PARTiSi » olacaktir. Bu adI sucsuz Ülkücü, Irkcilik nedir bilmeyen gariban Türk-Islam fedaisi, diger Avrupali Labaratuvar Irkcilariyla birlikte paylasmak zorunda birakilacak ve etkili bir politika ile kara bir propaganda sonucunda, Varliginin sebebi, Ülküsü Müslüman Türkleri esaretten kurtarmak, Turani kurup mazlum ve magdur Müslüman Milletleri korumak ve sadece Allaha kulluk etmek, onun rizasi kazanmak olan Ülkücü, Müslüman Türkün gözünden düsürelecek yokedilmesi icin Avrupa elinden geleni ardina koymayacaktir.
4) Kibris sorunu: Türkiye, AB (Avrupa Birligi) eger Güney Kibrisi tam üye yaparsa, Kuzey Kibris Türk Cumhuriyeti ile birlesecegini duyurdu. Kibris AB icin mevkalade önem tasimaktadir. Her yönü ile. Akdenizde hakimiyet demektir Kibris. Deniz Ticaretini kontrol etmek demektir. Bu buna benzer nice cikarlar sözkonusudur.
AB Karma Komisyonu, TÜSİAD'la toplandı. Cohn Bendit 'Kıbrıssız genişleme olmaz, Kıbrıs'ta çözüm bulun, bir çözüm oluşturamaz ve Kıbrısı ilhak ederseniz. Yani, Kuzey Kıbrısı Türkiye ile birleştirirseniz, Avrupa topraklarını ilhak etmiş olursunuz' diyor. Hakli Kizil Bendit. Kizil Bendit acikca Türkiye eger AB ne tam üye olursa ozaman Türkiye Avrupa Topragi kabul edilecek diyor. Kizil bizlere resmen “Ey Türk uyan, titre ve kendine dön! Biz Vatanini isgal ediyoruz sizde bize yardim ediyorsunuz. Ey Türk, senin karsina sIlahla ciktik fakat senin yigitligin, cesurlugun, Allah, Vatan ve Millet askin karsisinda yenik düstük. Canakkalede bogdun bizi. Kalbine el attik Vatanini isgal ettik namusunu cignedik. Seni yok ettik sandigimiz sirada yeniden dogdun Günes gibi üzerimize, kasip kavurdun bizi, Bozkurtcasina Vatanini kurtarip Özgürlügüne kavusmak icin ölürcesine ölüme kosarak bize saldirdin. Dayanamadik senin gücüne, kuvvetine. Ey Türk, bizi sildin meydanlardan ve Denize döktün. Namusunu temizledin. Ama simdi gene ciktik karsina bu sefer saman altindan su yürütürcesine. Seni Baris ve Dostluk Afyonu ile uyutuyoruz. Büyük sandiklarin hainler sayesinde Vatanini senin hakimiyetinden cikariyoruz. Resmen irzina geciyoruz. Bakiyoruzda uyanmaya calisiyorsun gözlerini ovaliyorsun. Bu durum bizi rahatsiz ediyor. Simdi yapabilecegimiz senin yeniden uyumani beklemek ve yeniden uykuya dalana dek seni oyalamak. Ama senin uyuman devam edecek, taaki farkina varip karsimiza cikacagin güne dek. Fakat o gün gec olabilir.”
Sonuc: Baris ve Dostluk Afyonu yutarak daldigimiz gaflet uykusundan uyanmaliyiz. Avrupaya satilmaktan kurtulmali ve Istiklal Savasinda oldugu gibi gene Türkün yüceligini Avrupanin suratina samar gibi indirmeliyiz. Biz, “Türkiye eger AB ne tam üye olursa, Türk Yurdu, Avrupa Topragi olacak. Avrupa, Türkiyeyi mali Türkü ise esiri edinecek” diyoruz.
Avrupada bunu dogrulayarak, “Eger tam üye Kibrisa, Avrupa Devleti olmayan bir Devlet müdahele eder, Kibris Topraginin bir parcasini kendine katar ise, Avrupa topraklarini ilhak etmis olur” diyerek tam üye bir Türkiyenin, Türk Yurdu degil Avrupa topragi sayilacagi iddiamizi dogruluyor.
Biz Türk- Islam Ülkücüleri, Türk Milletine hizmet etmek, Devletin ve Milletin cikarlarini korumak, Türk Yurdunu ve Türklerin hakkini savunmak, Milli Birligini saglamlastirilmak üzere sectigimiz, tayin ettigimiz bizim gibi düsünen, bizim icimizden cikan Ülkücü vekillerden ve Siyasi Partimizden, Türk Vataninin Avrupaya peskes cekilmesi konusunda, Avrupa Parlamentosundaki Türk grubuna Baskan atamasini degil, Yurdumuzun Avrupa Topragi olmasini engellemesini istiyoruz!
Avrupayi elimizin tersiyle itip yönümüzü Türk Dünyasina, Türk Birlige giden yola, yeniden dogmaya ve yücelmeye cevirmeliyiz.
Avrupaya evet diyen her kim olursa olsun haindir. Bizim icimizden birileri evet diyorsa bu gaflettir, bundan sonrada evet der ise ihanettir.
biçok yerde biçok zaman tartışması yapılmış ve su götürmez bi biçimde olayın türkiye tarafından sadece sokağa açılan bi pencere olarak görüldüğü ama avrupanın o sokağın değil bütün sehrin hakimi olduğu gerçeğidir....bide aramızda hiçbişeyi bilmeden almazlarsa almasınlar diyen budalaların da olduğu varsayılırsa alttaki arkadaşın da dediği gibi...karşılıksız aşk...ama bence de girmesek daha ii ki bu kadar ezildikten sonra avrupa tarafından...
demir çelik kömür birliği olan avrupa bu maddelerle uğraşmaktan yüzü kapkara olmuş ve laheyde bir dalavere divanı kurarak ülkelere masallar anlatan kuruluş
Yapılan referandumlar sonucunda Avrupa Birliği'ne girmeyi reddeden ülke halkları, bu kararı alırlarken basit 'kokoreç edebiyatı' ile kandırılmadılar.
Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'ün 'Ne mutlu Türk'üm diyene' sözüyle yıllardır birbirine kenetlenen insanımız, Avrupa Birliği'ne üyelik süreci içinde mevcut bütün değerlerini sorgulayacak. Brüksel'den yönetilince, Atatürkçülük diye bir görüş kalmayacak. Öğrencilerimiz sabahları 'Türk'üm, doğruyum, çalışkanım...' diye başlayan andı söylemeyecek. Bu konuların hepsi tesadüfen 13 Kasım tarihli İngiliz Economist dergisinde yer almış. Avrupa Birliği'yle başlatılacak ve asgari 2014'e kadar sürecek olan müzakere süreci boyunca, bizden Kürt devletinin kurulmasına, ülkemizde isteyenin istediği dili konuşmasına, isteyenin Türk olmadığını istediği biçimde ilan edip, ırkının propagandasını yapmasına razı olmamız istenecek. Economist'e göre artık 'Türk' olmakla değil, 'Türkiyeli' olmakla övüneceğiz. Muhtemelen de, 'Ne mutlu Türk'üm diyene' yerine 'Ne mutlu Türkiyeliyim diyene' ya da 'Ne mutlu Avrupalıyım diyene' diyeceğiz. Kokoreçten de, sokak satıcılarından da vazgeçebiliriz. Ama, sabahları öğrencilerimizin 'Türkiyeliyim, doğruyum, çalışkanım, yasam... Avrupa'yı ve halklarını özümden çok sevmektir' demelerini ne kadar kabullenebiliriz? Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirisi'nin Türkiye başlıklı bölümünde yer alan 23. madde müzakerelerin yalnız Türkiye'yle değil, diğer devletlerle de yapılabileceğini öngörüyor. Yani, müzakereler sırasında Türkiye birkaç devlete bölünürse veya güneydoğu bölgesinde bir Kürt devleti kurulursa, yeni bir karara gerek olmaksızın onlarla da müzakere yapılacak. İşte, bize başarı diye yutturulmaya çalışılan bildirgede, hükümetin kabul ettiği bu. Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirisi'nin Dışişleri bakanlığı tarafından yapılan tercümesinde de bazı hatalar var. En iyisi, İngilizce asıl metni okumak. Asıl metin, Avrupa Birliği'nin internet sayfasının en başındaki 'Presidency Conclusions' bölümünde var. Bakın, bildiride herkesin gördüğü Güney Kıbrıs, Ege sorunu, müzakerelerin açık uçlu ve sonuçlarının garanti edilmemesi dışında ilginç neler var: Müzakere edilecek konularda Avrupa Birliği üyelerinin tümünün ve aday ülkenin oybirliği gerekecek. Yani, 'veto' hakkının kullanılması ve Türkiye'nin tehdit edilmesi için daha çok imkan var. Müzakereler sonrasında, uzun geçiş süreleri, alt düzenlemeler, sürekli tedbirler öngörülebilir. Bunlar arasında, serbest dolaşım, tarım ve yapısal politikalar da (bu, daha ne eklerseniz eklersiniz demektir) var. Ayrıca, isteyen her ülkenin katılımdan sonra bile, bize istediği kısıtlamayı uygulayabileceğinden bahsediliyor. Bu, Avrupa Birliği'nin ruhuna aykırı ve bizim için 'rezalet'. Hükümetin iddia ettiğinin aksine, müzakerelerin askıya alınması için üye devletlerin üçte birinin talebi ve nitelikli çoğunluğunun kararı gerekmiyor. Bu husus sadece, özgürlük, insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin devamlı bir biçimde ihlal edilmesi halinde söz konusu oluyor. Yani, bu madde 'ordumuz' için özel olarak konmuş.
Aslında bu birlik komünist Rusyaya karşı daha dirençli kalabilmek için ABD nin de yardımlarıyla kurulmuş bir birliktir..Bu yüzdendir ki ABD nin birlik üzerine etkinliği biryere kadar bulunmaktadır...İşte bu nokta da ADB İtalya,İspanya ve ingiltere gibi kendine yakın ülkeleri kullanarak AB içinde büyük ağırlığı bulunmaktadır...Ayrıca Bosna olayında görüldüğü gibi AB nin askeri gücünün olmadığın görülmesi ABD ye bu birlik içinde daha bir aktif hale getirmiş,bunun tehlikesini gören stratejistler bu açığı kapatmak için Türkiye gibi askeri bir gücü bu birliğe almanın elzem olduğunu savunmuşlardır....Aslında Türkiyeyi almamak Türkiyenin kaybından çok AB nin kaybı olacaktı.Ama Türkiye bir elli yıl daha bekleyecek takati olmadığından kendi eliyle kendi gemisini AB limanına kayıtsız şartsız bağlamıştır...Aslında Türkiye ve Rusyanın içinde bulunacağı bir birlik Kafkaslar ve Arap ülkeler üzerine inanılmaz bir baskı yaratır,önümüzdeki yıllarda AB den de etkili bir kuvvet ortaya çıkabilirdi ama şu anki Rusyayla bu imkansız görünmektedir..Türkiyenin AB ye girişiyle,terörle birşey elde edemeyen zevatlar daha da siyasallaşıp AB yardımıyla çeşitli kazanımlar elde edeceklerini sandıklarından bizden daha çok AB ci oldular..Evet bence Türkiye AB ye alınacak ama azami derece de kolu kanadı kırıldıktan sonra....
Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak,bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Halbuki, hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? .. Tarih, böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir! ”
avrupa birliği emperyalist bir projedir. dünyada yeni emperyalist işgallerin hem planlayıcısı hemde yeni kuaracağı avrupa ordusuyla, dünya halklarının ve işçi sınıfının düşmanıdır. patronların ise dostudur. akp hükümeti tıpkı diğer burjuva hükümetleri gibi emperyalistlerin türkiyedeki taşeronluğunu yapmaya devam ediyor.işbirlikçilikte sınır tanımıyor. avruupa birliği nin ülkemize demokrasi ve özgürlük getireceği yalnıyla halkımız kandırılıyor. avrupa birlikçilerine soruyorum daha fazla işsizlik daha fazla yoksulluk türkiyenin sanayisininve tarımının çökertilmesimi demokrasi yoksa dünyanın yeni savaşların ortağı olmasımı özgürlük?
22 Haziran 1993 tarihinde yapılan Kopenhag Zirvesi'nde, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği'nin genişlemesinin Merkezi Doğu Avrupa Ülkelerini kapsayacağını kabul etmiş ve aynı zamanda adaylık için başvuruda bulunan ülkelerin tam üyeliğe kabul edilmeden önce karşılaması gereken kriterleri de belirtmiştir. Bu kriterler siyasi, ekonomik ve topluluk mevzuatının benimsenmesi olmak üzere üç grupta toplanmıştır.
SİYASİ KRİTER: Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara saygı gösterilmesini ve korunmasını garanti eden kurumların varlığı,
EKONOMİK KRİTER: İşleyen bir pazar ekonomisinin varlığının yanısıra Birlik içindeki piyasa güçleri ve rekabet baskısına karşı koyma kapasitesine sahip olunması
TOPLULUK MEVZUATININ BENİMSENMESİ: Siyasi, ekonomik ve parasal birliğin amaçlarına uyma dahil olmak üzere üyelik yükümlülüklerini üstlenme kabiliyetine sahip olunması
POLİTİK KRİTERLER
AB’ye girmeye aday ülkeler;
- istikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin var olması, - hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü,
- insan haklarına saygı,
- azınlıkların korunması
gibi dört ana kriter açısından değerlendirmeye alınacaktır. Genel olarak; ülkenin çok partili bir demokratik sistemle yönetiliyor olması, hukukun üstünlüğüne saygı, idam cezasının olmaması, azınlıklara ilişkin herhangi bir ayrımcılığın bulunmaması, ırk ayrımcılığının olmaması, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın yasaklanmış olması, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Sözleşmesinin tüm maddeleri ile çekincesiz kabul edilmiş olması, Avrupa Konseyi Çocuk Hakları Sözleşmesinin kabul edilmiş olması gibi özellikler dikkate alınmaktadır. Ancak, bu ilkelerin varlığı tek başına yeterli olmamakta, aynı zamanda kesintisiz uygulanıyor olması gerekmektedir. EKONOMİK KRİTERLER
Kopenhag Zirve sonuçlarına göre, ekonomi alanında işlevsel bir piyasa ekonomisinin varlığı kadar, AB içindeki piyasa güçleri ve rekabet baskısı ile başedebilme kapasitesi de aranmaktadır.
a. Etkin bir piyasa ekonomisi için;
- arz-talep dengesinin piyasa güçlerinin bağımsız bir şekilde karşılıklı etkileşimi ile kurulmuş olması, - ticaret kadar fiyatların da liberal olması, piyasaya giriş (yeni firma açılması) ve çıkış (iflaslar) için engellerin bulunmaması,
- mülkiyet haklarını (fikri ve sınai mülkiyet) içeren düzenlemeleri kapsayan yasal bir sistemin olması ve bu yasalar ile düzenlemelerin icra edilebilmesi,
- fiyat istikrarını içeren bir ekonomik istikrara ulaşılmış olması ve sürdürülebilir dış dengenin varlığı,
- ekonomik politikaların gerekleri hakkında geniş bir fikir birliğinin olması,
- mali sektörün, tasarrufları üretim yatırımlarına yönlendirebilecek kadar iyi gelişmiş olması gerekmektedir.
b. AB içinde rekabet edebilme kapasitesinin sağlanması için;
- öngörülebilir ve istikrarlı bir ortamda karar alabilen ekonomik kurumların makro ekonomik istikrarının olması ve bununla beraber işlevsel bir piyasa ekonomisinin varlığı, - alt yapı, eğitim ve araştırmayı içeren yeterli miktarda fiziki ve beşeri sermayenin olması,
- firmaların teknolojiye uyum sağlama kapasitesinin bulunması gerekmektedir.
Bu çerçevede rekabet edebilme derecesinin göstergeleri olarak, birliğe girişten önce birlik ile o ülke arasında belirli bir ticaret ortaklığının olması ve ülke ekonomisinde küçük firmaların oranı sayılmaktadır.
TOPLULUK MÜKTESEBATINA UYUM KRİTERİ
a. AB’nin siyasi birlik ile ekonomik ve parasal birlik hedeflerini kabul etmek:
Birliğin “ortak dış politika ve güvenlik” politikasına etkin bir katılım için aday ülkelerin buna hazır olması gerekmektedir. Ekonomik ve Parasal Birlik konusunda ise, merkez bankasının bağımsızlığı, ekonomik politikaların koordinasyonu, İstikrar ve Büyüme Paktına katılım, merkez bankasının kamu sektörü açıklarını finanse etmesinin yasaklanması gibi konularda üye ülkelerin aldıkları kararlara katılmak gerekmektedir.
b. AB’nin aldığı karalara ve uyguladığı yasalara uyum sağlamak:
- Gümrük Birliği, malların serbest dolaşımı, sermayenin serbest dolaşımı gibi ortaklık anlaşmaların da belirtilen şartlara uyum sağlaması, - tek pazara geçişi gerektiren Topluluk müktesebatına uyum sağlanması,
- Topluluğun tarım, iletişim ve bilgi teknolojileri, çevre, ulaşım, enerji, taşımacılık, tüketici hakları, adalet ve içişleri, işgücü ve sosyal haklar, eğitim ve gençlik, vergilendirme, istatistik, bölgesel politikalar, genel dış ve güvenlik politikası gibi alanlardaki her türlü düzenlemesine uyum sağlanması.
Girince Türkiye'deki bütün sorunların (işsizlik, sağlık hizmetleri, eğitim sistemi, belediyecilik, cehalet, trafik, terör....) bir anda biteceği sanılıyor heralde.Yoksa niye bu kadar yırtınıp dursunlar? ! !
AB, merkezinde Almanya'nın bulunduğu uluslararası emperyalist bir organizasyondur. AB ülkeleri yalnızca pazarlarını genişletmeye ve kârlarını arttırmaya uğraşmıyorlar. Bu amaçlarını askeri olarak da güvence altına almayı ihmal etmiyorlar. NATO yetmiyormuş gibi, ABD'nin dev silah makinası yetmiyormuş gibi, dünyanın onlarca sanayileşmeye, gelişmeye aç kalmış ülkesinde mali kaynakların silaha yatırılması yetmiyormuş gibi, şimdi bir de Avrupa Ordusu geliştiriliyor.
Bu ülkenin ABD'ye ve AB'ye muhtaç olduğunu iddia ediyorlar. ABD'yle ve AB'yle iyi geçin-mezsek, başımıza bin türlü bela geleceğini iddia ediyorlar.
Tam tersi doğru! Bu ülke ABD'ye ve AB'ye bağımlı kaldıkça, başımızdan bela eksik olmuyor.
Emperyalist ülkelerin Türkiye'ye bakışı sop derece net: Bizi ucuz emek gücü ve ucuz asker kaynağı olarak görüyorlar. Yok pahasına satılan kamu işletmelerimizle ilgileniyorlar. Kendi aralarında ortaklık kurarak, Türkiye'yi bir açık pazar haline getiriyorlar. 'Yardım' adı altında verdikleri borçlardan çok daha fazlasını faiz olarak geri alıyorlar. Eğer başkalarına muhtaç olan birileri varsa, bunlar, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu çok sayıda ülkeyi sömüren emperyalist ülkelerdir. Emperyalist ülkeler, bugünkü zenginliklerini, biraz da bize borçlular. Pekiyi, bunun karşılığında bize ne sağlıyorlar? Birincisi, gençlerimize savaş meydanlarında ölme ve öldürme olanağı sağlıyorlar! Bu ülkenin gençleri, Kore'de, amacını bile bilmedikleri bir savaşta, ABD askerlerine kalkan yapılmıştı. Bu ülkenin gençleri, bugün Afganistan'da hedef tahtasına konmuş durumda. ABD, Irak'a savaş açma planları yaparken, bu ülkenin gençlerini cepheye sürebileceğinden emin.
İkincisi, İsrail devletiyle birlikte emperyalistlere maşa olduğumuz için, tüm bölge halklarının düşmanlığını kazanıyoruz.
Üçüncüsü, emperyalist yağma arttıkça sanayisizleşiyoruz. Tarımımız çökertiliyor. Bu sayede de işsiz ve yoksul insanlarımızın sayısı artıyor.
Dördüncüsü, onurumuz ayaklar altına alınıyor. Başımıza Derwish gibi sömürge valileri atanıyor. Ekonomimiz hakkındaki bütün kararların altında IMF'nin mührü bulunuyor. Bu ülkenin yöneticileri, üçüncü sınıf bir üyelik için, Avrupalı emperyalistlere yalakalık ediyor.
Beşincisi, emperyalist silah tekellerine her yıl milyarlarca dolar aktardığımız yetmiyormuş gibi, ülkemiz ABD'nin nükleer silah deposu olarak kullanılıyor.
Avrupa Birligi'ne karşi gelistirilmesi gereken söylemler, 'dinci' ve 'aşırı milliyetçi' kesimlerinkinden farkli olmalidir. konu, egemenlik ve BAĞIMSIZLIK sorunudur.Ulus-Devletlerin birer birer yikilmaya başlandigi 20. ve 21.yüzyilda, AB bu sürece hizmet etmektedir. Ordu'nun 'AB' karşiti söylemlerine kanmamak lazım, zira onlar Avrupa'nin degil de, ABD'nin sömürgesi olmayı tercih etmektedirler.
Kisaca anlatmak gerekirse, ABD, Avrupa'nin atlantikten sonraki uzantisidir. AB ülkelerinde sunulan demokrasi, Sermaye Demokrasisidir, kisaca savunulan Bati KAPİTALİZMİDİR.NATO altinda yurutülen politikalar ise tamamiyla, yayilmacilik ve sömürgeciligin gelişimi üzerine kurulmuştur. Türkiye, İMF, NATO, DÜNYA BANKASI gibi Kuzey atlantik grubuna bagli, yayilmaci politikalara ülkeyi açik hale getirmektir.
Tarimin, sendikalarin tasfiyesi, uretimin ve buna bağli olarak ihracatin en aza indirilmesi, sosyal devletin yikilmasi ve özellestirme gibi uygulamalarla, 'çözulme' buyük olçüde gerçeklestiriliyor. Entegre olunacak olan 'Demokrasi' değil, BATI SÖMÜRGECİLİĞİDİR, düzenidir.
Avrupa birligi demek, MAFYAnın ülke yönetime sahip olmasi da demektir.Avrupa birligi, İMF, NATO, DB, BM gibi kurumlarin ürettikleri sefalet politikalaridir. Turkiye'de 'Avrupa Birligi'ne destek verenler, Liberallar, Sosyaldemokratlar ve Avrupa Özenticiligine hapsolmuşlardir. Ha A.B.D. garantorlüğü, ha Avrupa Birligi, farkı yoktur...
Demokratikleşme, kalkınma ve hakça düzen, bir birligin üyesi olmak için 'AMAÇ' şeklinde tanimlanamaz - alet edilemez, 'birlik' degisimi bir ülke adina yapamaz, bahsi geçen ilerlemeler(demokrasi-kalkınma-hakça düzen..) , gerceklestirilmesi mutlak gerekli olan ve devletin kendi 'Özgür iradesi' ile yurutmesi gereken faaliyetler içinde yer alir.
biz girene kadar dağılacak...
İHANET! ! !
taleplerde bulunmustur. Asil yüzsüzler Türk Milli Politikasini belirleyen hainlerdir. Avrupa sucsuzdur
Türkiyenin, Avrupa Birligine girmesi konusunda, Türkiyeden madde madde ödev yapması isteniyor.
Bu ödevler,
1) Türk Yurdunun, Avrupanin bir parca olmasi: Bu birinci kosul bunu Türkiye kayitsiz sartsiz kabul etmis durumda. Bu ne demektir efendiler? Bu davranis, Anadolu topraklarini ugrunda can verip kanla besleyen ve bu fedakarliklar ile Anadoluyu bir Türk Yurdu yapan milyonlarca Sehide ihanet etmek, onlarin kemiklerini sizlatmak, Ugrunda öldükleri Vatani gözyummadan, utanmadan, Avrupaya peskes cekmek demektir. Bu, Türkün ana irzi bildigi, ugrunda canini vermeye hazir oldugu Vatanin, gümüsten tepsi icerisinde göz göregöre Avrupanin, Türk Yurdunu ilhak etmesine izin vermek demektir. Avrupaya girmeden evvel bu sarti siritarak kabul edenler bugün Vatan Hainligi ile yargilanmalidir. Eger ilk Avrupa Birligine evet diyenler hayatta yok ise bugün yasayan ve hala Türk Yurdunu, Avrupaya satanlari basta ANAP ve Baskanini, Türk Milleti en tabii hakkini kullanip sandiktan cikarmamali, bogmalidir. Ve bu hakli infaz diger hainlere ibret olmalidir.
2) Anadilde egitim, radyo televizyon haklari ve diger erilmesi gereken Özgürlükler: Tabii eger bir ülkenin yönetimini ele gecirmis isen, O Ülkenin topraklarini sinirlarin icine almis isen, istedigin gibi cirit atabilir her yere burnunu sokabilirsin. Avrupada hakli olarak, Sinirlari icerisinde yeralan bir ülkenin Milli Birligini zedelemek üzere o ülkede yasayan diger ethnik gruplara her tür hakkin taninmasini ve Milli Birligin bozulumasini Türkiyenin bir Türk-Kürt Federasyonu halini almasini istemektedir. Halbuki bu cogu pek muhterem cok demokrat Avrupa Birlesmis Devletlerinde sinilari icerisinde yasayan azinliklara hala ikinci sinif insan muamelesi yapilmakta haklari gaspedilmektedir (Türkler) . Birinci Problemin Cözümünde görüldügü üzere kabul edilmesi imkansiz görünen ikinci probleme karsi cikan Siyaseilerimiz haksizdir. Neden haksiz? cünki Birinci Maddeyi Kabul etmis, Avrupaya topraklarini katmaya karar vermissinki Avrupada hakli olarak senden cikarlarina göre bazi
3) Türkiyenin bir Avrupa Devleti olmasi halindeki durum: Türkiye Cumhuriyeti yerine, Türk-Kürt Federasyonu olusturulacaktir. Her karis topragi buram buram sehid kani kokan ve her karis topragin altinda, milyonlarca sehid yatan bu Vatan, Avrupa tarafindan ilhak edilmis ve bu aziz Vatan, Avrupanin bir parcasi halini almis olacaktir. Bugün az bile olsa duyulan Türk sesi susturulacak, Türk Düsmanlari o günden itibaren görevlerini yerine getirmis olmanin verdigi mutlukla Sampanya siseleri patlatip, Sehidimin kanini icecektir. Avrupa tarafindan Türk-Islam Ülkücülerine « FASCHiST » denilecek, Siyasi Hareketine ise Avrupa Parlamentosunda verilecek olan resmi ad « TÜRK FASCHIST PARTiSi » olacaktir. Bu adI sucsuz Ülkücü, Irkcilik nedir bilmeyen gariban Türk-Islam fedaisi, diger Avrupali Labaratuvar Irkcilariyla birlikte paylasmak zorunda birakilacak ve etkili bir politika ile kara bir propaganda sonucunda, Varliginin sebebi, Ülküsü Müslüman Türkleri esaretten kurtarmak, Turani kurup mazlum ve magdur Müslüman Milletleri korumak ve sadece Allaha kulluk etmek, onun rizasi kazanmak olan Ülkücü, Müslüman Türkün gözünden düsürelecek yokedilmesi icin Avrupa elinden geleni ardina koymayacaktir.
4) Kibris sorunu: Türkiye, AB (Avrupa Birligi) eger Güney Kibrisi tam üye yaparsa, Kuzey Kibris Türk Cumhuriyeti ile birlesecegini duyurdu. Kibris AB icin mevkalade önem tasimaktadir. Her yönü ile. Akdenizde hakimiyet demektir Kibris. Deniz Ticaretini kontrol etmek demektir. Bu buna benzer nice cikarlar sözkonusudur.
AB Karma Komisyonu, TÜSİAD'la toplandı. Cohn Bendit 'Kıbrıssız genişleme olmaz, Kıbrıs'ta çözüm bulun, bir çözüm oluşturamaz ve Kıbrısı ilhak ederseniz. Yani, Kuzey Kıbrısı Türkiye ile birleştirirseniz, Avrupa topraklarını ilhak etmiş olursunuz' diyor. Hakli Kizil Bendit. Kizil Bendit acikca Türkiye eger AB ne tam üye olursa ozaman Türkiye Avrupa Topragi kabul edilecek diyor. Kizil bizlere resmen “Ey Türk uyan, titre ve kendine dön! Biz Vatanini isgal ediyoruz sizde bize yardim ediyorsunuz. Ey Türk, senin karsina sIlahla ciktik fakat senin yigitligin, cesurlugun, Allah, Vatan ve Millet askin karsisinda yenik düstük. Canakkalede bogdun bizi. Kalbine el attik Vatanini isgal ettik namusunu cignedik. Seni yok ettik sandigimiz sirada yeniden dogdun Günes gibi üzerimize, kasip kavurdun bizi, Bozkurtcasina Vatanini kurtarip Özgürlügüne kavusmak icin ölürcesine ölüme kosarak bize saldirdin. Dayanamadik senin gücüne, kuvvetine. Ey Türk, bizi sildin meydanlardan ve Denize döktün. Namusunu temizledin. Ama simdi gene ciktik karsina bu sefer saman altindan su yürütürcesine. Seni Baris ve Dostluk Afyonu ile uyutuyoruz. Büyük sandiklarin hainler sayesinde Vatanini senin hakimiyetinden cikariyoruz. Resmen irzina geciyoruz. Bakiyoruzda uyanmaya calisiyorsun gözlerini ovaliyorsun. Bu durum bizi rahatsiz ediyor. Simdi yapabilecegimiz senin yeniden uyumani beklemek ve yeniden uykuya dalana dek seni oyalamak. Ama senin uyuman devam edecek, taaki farkina varip karsimiza cikacagin güne dek. Fakat o gün gec olabilir.”
Sonuc: Baris ve Dostluk Afyonu yutarak daldigimiz gaflet uykusundan uyanmaliyiz. Avrupaya satilmaktan kurtulmali ve Istiklal Savasinda oldugu gibi gene Türkün yüceligini Avrupanin suratina samar gibi indirmeliyiz. Biz, “Türkiye eger AB ne tam üye olursa, Türk Yurdu, Avrupa Topragi olacak. Avrupa, Türkiyeyi mali Türkü ise esiri edinecek” diyoruz.
Avrupada bunu dogrulayarak, “Eger tam üye Kibrisa, Avrupa Devleti olmayan bir Devlet müdahele eder, Kibris Topraginin bir parcasini kendine katar ise, Avrupa topraklarini ilhak etmis olur” diyerek tam üye bir Türkiyenin, Türk Yurdu degil Avrupa topragi sayilacagi iddiamizi dogruluyor.
Biz Türk- Islam Ülkücüleri, Türk Milletine hizmet etmek, Devletin ve Milletin cikarlarini korumak, Türk Yurdunu ve Türklerin hakkini savunmak, Milli Birligini saglamlastirilmak üzere sectigimiz, tayin ettigimiz bizim gibi düsünen, bizim icimizden cikan Ülkücü vekillerden ve Siyasi Partimizden, Türk Vataninin Avrupaya peskes cekilmesi konusunda, Avrupa Parlamentosundaki Türk grubuna Baskan atamasini degil, Yurdumuzun Avrupa Topragi olmasini engellemesini istiyoruz!
Avrupayi elimizin tersiyle itip yönümüzü Türk Dünyasina, Türk Birlige giden yola, yeniden dogmaya ve yücelmeye cevirmeliyiz.
Avrupaya evet diyen her kim olursa olsun haindir. Bizim icimizden birileri evet diyorsa bu gaflettir, bundan sonrada evet der ise ihanettir.
Tanrı Türkü Korusun ve Yüceltsin!
GENÇTÜRK
Hristyan kulubü...
AB'ye girdim,AB kimliğim oldu da ne oldu...? ? ?
Hiçbir işe yaramıyor...
Ülkemizde sanıldığının tersine aç, sefil kitleleri besleme görevini üzerine almayan teşkilat
Ülkemizdeki klasikleşmiş 'Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi' olan kimselerin, gidip görmeden yada yaşamadan sürekli olarak laf giydirdiği teşkilat.
biçok yerde biçok zaman tartışması yapılmış ve su götürmez bi biçimde olayın türkiye tarafından sadece sokağa açılan bi pencere olarak görüldüğü ama avrupanın o sokağın değil bütün sehrin hakimi olduğu gerçeğidir....bide aramızda hiçbişeyi bilmeden almazlarsa almasınlar diyen budalaların da olduğu varsayılırsa alttaki arkadaşın da dediği gibi...karşılıksız aşk...ama bence de girmesek daha ii ki bu kadar ezildikten sonra avrupa tarafından...
ömrüne 20 yıl biçilmiş hristiyan germen anglo sakson birliği aralara franklarda sıkışmış
türkiyenin karşılıksız aşkı! ! !
İstemiyoruz kardeşim Avrupa Birliğini, kimi kandırıyorsunuz! ! ! Irkçılık ve Soykırımlar Birliğine girmek istemiyoruzz..
demir çelik kömür birliği olan avrupa bu maddelerle uğraşmaktan yüzü kapkara olmuş ve laheyde bir dalavere divanı kurarak ülkelere masallar anlatan kuruluş
Yapılan referandumlar sonucunda Avrupa Birliği'ne girmeyi reddeden ülke halkları, bu kararı alırlarken basit 'kokoreç edebiyatı' ile kandırılmadılar.
Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'ün 'Ne mutlu Türk'üm diyene' sözüyle yıllardır birbirine kenetlenen insanımız, Avrupa Birliği'ne üyelik süreci içinde mevcut bütün değerlerini sorgulayacak. Brüksel'den yönetilince, Atatürkçülük diye bir görüş kalmayacak. Öğrencilerimiz sabahları 'Türk'üm, doğruyum, çalışkanım...' diye başlayan andı söylemeyecek.
Bu konuların hepsi tesadüfen 13 Kasım tarihli İngiliz Economist dergisinde yer almış. Avrupa Birliği'yle başlatılacak ve asgari 2014'e kadar sürecek olan müzakere süreci boyunca, bizden Kürt devletinin kurulmasına, ülkemizde isteyenin istediği dili konuşmasına, isteyenin Türk olmadığını istediği biçimde ilan edip, ırkının propagandasını yapmasına razı olmamız istenecek. Economist'e göre artık 'Türk' olmakla değil, 'Türkiyeli' olmakla övüneceğiz. Muhtemelen de, 'Ne mutlu Türk'üm diyene' yerine 'Ne mutlu Türkiyeliyim diyene' ya da 'Ne mutlu Avrupalıyım diyene' diyeceğiz.
Kokoreçten de, sokak satıcılarından da vazgeçebiliriz. Ama, sabahları öğrencilerimizin 'Türkiyeliyim, doğruyum, çalışkanım, yasam... Avrupa'yı ve halklarını özümden çok sevmektir' demelerini ne kadar kabullenebiliriz?
Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirisi'nin Türkiye başlıklı bölümünde yer alan 23. madde müzakerelerin yalnız Türkiye'yle değil, diğer devletlerle de yapılabileceğini öngörüyor. Yani, müzakereler sırasında Türkiye birkaç devlete bölünürse veya güneydoğu bölgesinde bir Kürt devleti kurulursa, yeni bir karara gerek olmaksızın onlarla da müzakere yapılacak. İşte, bize başarı diye yutturulmaya çalışılan bildirgede, hükümetin kabul ettiği bu.
Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirisi'nin Dışişleri bakanlığı tarafından yapılan tercümesinde de bazı hatalar var. En iyisi, İngilizce asıl metni okumak. Asıl metin, Avrupa Birliği'nin internet sayfasının en başındaki 'Presidency Conclusions' bölümünde var. Bakın, bildiride herkesin gördüğü Güney Kıbrıs, Ege sorunu, müzakerelerin açık uçlu ve sonuçlarının garanti edilmemesi dışında ilginç neler var:
Müzakere edilecek konularda Avrupa Birliği üyelerinin tümünün ve aday ülkenin oybirliği gerekecek. Yani, 'veto' hakkının kullanılması ve Türkiye'nin tehdit edilmesi için daha çok imkan var.
Müzakereler sonrasında, uzun geçiş süreleri, alt düzenlemeler, sürekli tedbirler öngörülebilir. Bunlar arasında, serbest dolaşım, tarım ve yapısal politikalar da (bu, daha ne eklerseniz eklersiniz demektir) var. Ayrıca, isteyen her ülkenin katılımdan sonra bile, bize istediği kısıtlamayı uygulayabileceğinden bahsediliyor. Bu, Avrupa Birliği'nin ruhuna aykırı ve bizim için 'rezalet'.
Hükümetin iddia ettiğinin aksine, müzakerelerin askıya alınması için üye devletlerin üçte birinin talebi ve nitelikli çoğunluğunun kararı gerekmiyor. Bu husus sadece, özgürlük, insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin devamlı bir biçimde ihlal edilmesi halinde söz konusu oluyor. Yani, bu madde 'ordumuz' için özel olarak konmuş.
Aslında bu birlik komünist Rusyaya karşı daha dirençli kalabilmek için ABD nin de yardımlarıyla kurulmuş bir birliktir..Bu yüzdendir ki ABD nin birlik üzerine etkinliği biryere kadar bulunmaktadır...İşte bu nokta da ADB İtalya,İspanya ve ingiltere gibi kendine yakın ülkeleri kullanarak AB içinde büyük ağırlığı bulunmaktadır...Ayrıca Bosna olayında görüldüğü gibi AB nin askeri gücünün olmadığın görülmesi ABD ye bu birlik içinde daha bir aktif hale getirmiş,bunun tehlikesini gören stratejistler bu açığı kapatmak için Türkiye gibi askeri bir gücü bu birliğe almanın elzem olduğunu savunmuşlardır....Aslında Türkiyeyi almamak Türkiyenin kaybından çok AB nin kaybı olacaktı.Ama Türkiye bir elli yıl daha bekleyecek takati olmadığından kendi eliyle kendi gemisini AB limanına kayıtsız şartsız bağlamıştır...Aslında Türkiye ve Rusyanın içinde bulunacağı bir birlik Kafkaslar ve Arap ülkeler üzerine inanılmaz bir baskı yaratır,önümüzdeki yıllarda AB den de etkili bir kuvvet ortaya çıkabilirdi ama şu anki Rusyayla bu imkansız görünmektedir..Türkiyenin AB ye girişiyle,terörle birşey elde edemeyen zevatlar daha da siyasallaşıp AB yardımıyla çeşitli kazanımlar elde edeceklerini sandıklarından bizden daha çok AB ci oldular..Evet bence Türkiye AB ye alınacak ama azami derece de kolu kanadı kırıldıktan sonra....
“Efendiler!
Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak,bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Halbuki, hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? .. Tarih, böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir! ”
Gazi M. Kemal
6 Mart 1922, Türkiye Büyük Millet Meclisi
şuna haçlı birliği desenize..
avrupa birliği emperyalist bir projedir. dünyada yeni emperyalist işgallerin hem planlayıcısı hemde yeni kuaracağı avrupa ordusuyla, dünya halklarının ve işçi sınıfının düşmanıdır. patronların ise dostudur. akp hükümeti tıpkı diğer burjuva hükümetleri gibi emperyalistlerin türkiyedeki taşeronluğunu yapmaya devam ediyor.işbirlikçilikte sınır tanımıyor. avruupa birliği nin ülkemize demokrasi ve özgürlük getireceği yalnıyla halkımız kandırılıyor. avrupa birlikçilerine soruyorum daha fazla işsizlik daha fazla yoksulluk türkiyenin sanayisininve tarımının çökertilmesimi demokrasi yoksa dünyanın yeni savaşların ortağı olmasımı özgürlük?
KOPENHAG KRİTERLERİ
22 Haziran 1993 tarihinde yapılan Kopenhag Zirvesi'nde, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği'nin genişlemesinin Merkezi Doğu Avrupa Ülkelerini kapsayacağını kabul etmiş ve aynı zamanda adaylık için başvuruda bulunan ülkelerin tam üyeliğe kabul edilmeden önce karşılaması gereken kriterleri de belirtmiştir. Bu kriterler siyasi, ekonomik ve topluluk mevzuatının benimsenmesi olmak üzere üç grupta toplanmıştır.
SİYASİ KRİTER: Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara saygı gösterilmesini ve korunmasını garanti eden kurumların varlığı,
EKONOMİK KRİTER: İşleyen bir pazar ekonomisinin varlığının yanısıra Birlik içindeki piyasa güçleri ve rekabet baskısına karşı koyma kapasitesine sahip olunması
TOPLULUK MEVZUATININ BENİMSENMESİ: Siyasi, ekonomik ve parasal birliğin amaçlarına uyma dahil olmak üzere üyelik yükümlülüklerini üstlenme kabiliyetine sahip olunması
POLİTİK KRİTERLER
AB’ye girmeye aday ülkeler;
- istikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin var olması,
- hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü,
- insan haklarına saygı,
- azınlıkların korunması
gibi dört ana kriter açısından değerlendirmeye alınacaktır. Genel olarak; ülkenin çok partili bir demokratik sistemle yönetiliyor olması, hukukun üstünlüğüne saygı, idam cezasının olmaması, azınlıklara ilişkin herhangi bir ayrımcılığın bulunmaması, ırk ayrımcılığının olmaması, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın yasaklanmış olması, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Sözleşmesinin tüm maddeleri ile çekincesiz kabul edilmiş olması, Avrupa Konseyi Çocuk Hakları Sözleşmesinin kabul edilmiş olması gibi özellikler dikkate alınmaktadır. Ancak, bu ilkelerin varlığı tek başına yeterli olmamakta, aynı zamanda kesintisiz uygulanıyor olması gerekmektedir.
EKONOMİK KRİTERLER
Kopenhag Zirve sonuçlarına göre, ekonomi alanında işlevsel bir piyasa ekonomisinin varlığı kadar, AB içindeki piyasa güçleri ve rekabet baskısı ile başedebilme kapasitesi de aranmaktadır.
a. Etkin bir piyasa ekonomisi için;
- arz-talep dengesinin piyasa güçlerinin bağımsız bir şekilde karşılıklı etkileşimi ile kurulmuş olması,
- ticaret kadar fiyatların da liberal olması, piyasaya giriş (yeni firma açılması) ve çıkış (iflaslar) için engellerin bulunmaması,
- mülkiyet haklarını (fikri ve sınai mülkiyet) içeren düzenlemeleri kapsayan yasal bir sistemin olması ve bu yasalar ile düzenlemelerin icra edilebilmesi,
- fiyat istikrarını içeren bir ekonomik istikrara ulaşılmış olması ve sürdürülebilir dış dengenin varlığı,
- ekonomik politikaların gerekleri hakkında geniş bir fikir birliğinin olması,
- mali sektörün, tasarrufları üretim yatırımlarına yönlendirebilecek kadar iyi gelişmiş olması gerekmektedir.
b. AB içinde rekabet edebilme kapasitesinin sağlanması için;
- öngörülebilir ve istikrarlı bir ortamda karar alabilen ekonomik kurumların makro ekonomik istikrarının olması ve bununla beraber işlevsel bir piyasa ekonomisinin varlığı,
- alt yapı, eğitim ve araştırmayı içeren yeterli miktarda fiziki ve beşeri sermayenin olması,
- firmaların teknolojiye uyum sağlama kapasitesinin bulunması gerekmektedir.
Bu çerçevede rekabet edebilme derecesinin göstergeleri olarak, birliğe girişten önce birlik ile o ülke arasında belirli bir ticaret ortaklığının olması ve ülke ekonomisinde küçük firmaların oranı sayılmaktadır.
TOPLULUK MÜKTESEBATINA UYUM KRİTERİ
a. AB’nin siyasi birlik ile ekonomik ve parasal birlik hedeflerini kabul etmek:
Birliğin “ortak dış politika ve güvenlik” politikasına etkin bir katılım için aday ülkelerin buna hazır olması gerekmektedir. Ekonomik ve Parasal Birlik konusunda ise, merkez bankasının bağımsızlığı, ekonomik politikaların koordinasyonu, İstikrar ve Büyüme Paktına katılım, merkez bankasının kamu sektörü açıklarını finanse etmesinin yasaklanması gibi konularda üye ülkelerin aldıkları kararlara katılmak gerekmektedir.
b. AB’nin aldığı karalara ve uyguladığı yasalara uyum sağlamak:
- Gümrük Birliği, malların serbest dolaşımı, sermayenin serbest dolaşımı gibi ortaklık anlaşmaların da belirtilen şartlara uyum sağlaması,
- tek pazara geçişi gerektiren Topluluk müktesebatına uyum sağlanması,
- Topluluğun tarım, iletişim ve bilgi teknolojileri, çevre, ulaşım, enerji, taşımacılık, tüketici hakları, adalet ve içişleri, işgücü ve sosyal haklar, eğitim ve gençlik, vergilendirme, istatistik, bölgesel politikalar, genel dış ve güvenlik politikası gibi alanlardaki her türlü düzenlemesine uyum sağlanması.
Girince Türkiye'deki bütün sorunların (işsizlik, sağlık hizmetleri, eğitim sistemi, belediyecilik, cehalet, trafik, terör....) bir anda biteceği sanılıyor heralde.Yoksa niye bu kadar yırtınıp dursunlar? ! !
AB, merkezinde Almanya'nın bulunduğu uluslararası emperyalist bir organizasyondur. AB ülkeleri yalnızca pazarlarını genişletmeye ve kârlarını arttırmaya uğraşmıyorlar. Bu amaçlarını askeri olarak da güvence altına almayı ihmal etmiyorlar. NATO yetmiyormuş gibi, ABD'nin dev silah makinası yetmiyormuş gibi, dünyanın onlarca sanayileşmeye, gelişmeye aç kalmış ülkesinde mali kaynakların silaha yatırılması yetmiyormuş gibi, şimdi bir de Avrupa Ordusu geliştiriliyor.
Bu ülkenin ABD'ye ve AB'ye muhtaç olduğunu iddia ediyorlar. ABD'yle ve AB'yle iyi geçin-mezsek, başımıza bin türlü bela geleceğini iddia ediyorlar.
Tam tersi doğru! Bu ülke ABD'ye ve AB'ye bağımlı kaldıkça, başımızdan bela eksik olmuyor.
Emperyalist ülkelerin Türkiye'ye bakışı sop derece net: Bizi ucuz emek gücü ve ucuz asker kaynağı olarak görüyorlar. Yok pahasına satılan kamu işletmelerimizle ilgileniyorlar. Kendi aralarında ortaklık kurarak, Türkiye'yi bir açık pazar haline getiriyorlar. 'Yardım' adı altında verdikleri borçlardan çok daha fazlasını faiz olarak geri alıyorlar. Eğer başkalarına muhtaç olan birileri varsa, bunlar, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu çok sayıda ülkeyi sömüren emperyalist ülkelerdir. Emperyalist ülkeler, bugünkü zenginliklerini, biraz da bize borçlular. Pekiyi, bunun karşılığında bize ne sağlıyorlar? Birincisi, gençlerimize savaş meydanlarında ölme ve öldürme olanağı sağlıyorlar! Bu ülkenin gençleri, Kore'de, amacını bile bilmedikleri bir savaşta, ABD askerlerine kalkan yapılmıştı. Bu ülkenin gençleri, bugün Afganistan'da hedef tahtasına konmuş durumda. ABD, Irak'a savaş açma planları yaparken, bu ülkenin gençlerini cepheye sürebileceğinden emin.
İkincisi, İsrail devletiyle birlikte emperyalistlere maşa olduğumuz için, tüm bölge halklarının düşmanlığını kazanıyoruz.
Üçüncüsü, emperyalist yağma arttıkça sanayisizleşiyoruz. Tarımımız çökertiliyor. Bu sayede de işsiz ve yoksul insanlarımızın sayısı artıyor.
Dördüncüsü, onurumuz ayaklar altına alınıyor. Başımıza Derwish gibi sömürge valileri atanıyor. Ekonomimiz hakkındaki bütün kararların altında IMF'nin mührü bulunuyor. Bu ülkenin yöneticileri, üçüncü sınıf bir üyelik için, Avrupalı emperyalistlere yalakalık ediyor.
Beşincisi, emperyalist silah tekellerine her yıl milyarlarca dolar aktardığımız yetmiyormuş gibi, ülkemiz ABD'nin nükleer silah deposu olarak kullanılıyor.
AKP'nin, onay almadan yasa çıkarmadığı birlik.
Atatürk de 'Avrupa Birligi'ni isterdi tarzı bir yaklaşım, 'demagoji' ve 'firsatçılıktan' başka birşey değildir.Sahte Atatürkçü bir söylemdir.
Avrupa Birligi'ne karşi gelistirilmesi gereken söylemler, 'dinci' ve 'aşırı milliyetçi' kesimlerinkinden farkli olmalidir. konu, egemenlik ve BAĞIMSIZLIK sorunudur.Ulus-Devletlerin birer birer yikilmaya başlandigi 20. ve 21.yüzyilda, AB bu sürece hizmet etmektedir. Ordu'nun 'AB' karşiti söylemlerine kanmamak lazım, zira onlar Avrupa'nin degil de, ABD'nin sömürgesi olmayı tercih etmektedirler.
Kisaca anlatmak gerekirse, ABD, Avrupa'nin atlantikten sonraki uzantisidir. AB ülkelerinde sunulan demokrasi, Sermaye Demokrasisidir, kisaca savunulan Bati KAPİTALİZMİDİR.NATO altinda yurutülen politikalar ise tamamiyla, yayilmacilik ve sömürgeciligin gelişimi üzerine kurulmuştur. Türkiye, İMF, NATO, DÜNYA BANKASI gibi Kuzey atlantik grubuna bagli, yayilmaci politikalara ülkeyi açik hale getirmektir.
Tarimin, sendikalarin tasfiyesi, uretimin ve buna bağli olarak ihracatin en aza indirilmesi, sosyal devletin yikilmasi ve özellestirme gibi uygulamalarla, 'çözulme' buyük olçüde gerçeklestiriliyor. Entegre olunacak olan 'Demokrasi' değil, BATI SÖMÜRGECİLİĞİDİR, düzenidir.
Avrupa birligi demek, MAFYAnın ülke yönetime sahip olmasi da demektir.Avrupa birligi, İMF, NATO, DB, BM gibi kurumlarin ürettikleri sefalet politikalaridir. Turkiye'de 'Avrupa Birligi'ne destek verenler, Liberallar, Sosyaldemokratlar ve Avrupa Özenticiligine hapsolmuşlardir. Ha A.B.D. garantorlüğü, ha Avrupa Birligi, farkı yoktur...
Demokratikleşme, kalkınma ve hakça düzen, bir birligin üyesi olmak için 'AMAÇ' şeklinde tanimlanamaz - alet edilemez, 'birlik' degisimi bir ülke adina yapamaz, bahsi geçen ilerlemeler(demokrasi-kalkınma-hakça düzen..) , gerceklestirilmesi mutlak gerekli olan ve devletin kendi 'Özgür iradesi' ile yurutmesi gereken faaliyetler içinde yer alir.
Yani Roma - Germen Imparatorlugu.
O KURUM İÇİN SÖYLENECEK O KADAR ÇOK ŞEY VAR Kİ...
AMA BOŞVERİN BU PİSLİKLER İÇİN EL YORMAYA DEĞMEZ. BU İNSANLAR ATATÜRKÇÜLÜĞÜ BİLE ZARARLI GÖRÜYORLAR.
Ayrı ayrı sömürmek yetmedi hadi birlikde sömürelim ABD harici ülkeleri.. zihniyeti...
sömürünün emperyalizmin yeni adı
kan emiciler
ab
Ne AB ne ABD, Bağımsız Türkiye!