Kültür Sanat Edebiyat Şiir

tımarhane duvarı sizce ne demek, tımarhane duvarı size neyi çağrıştırıyor?

tımarhane duvarı terimi Maria Puder tarafından tarihinde eklendi

  • İrem Başar
    İrem Başar 07.07.2018 - 10:26


  • Saliha Damla
    Saliha Damla

    Keşke timarhanedeki herkes gercekten deli, disardakiler de akıllı olsaydi. Bence ciddi oranda bir karışıklık var.

  • Delirdim Ama Bisor Niye Delirdim
    Delirdim Ama Bisor Niye Delirdim

    yine severmiydin beni simsiyah duman olsaydım?????????????¿

  • Saliha Damla
    Saliha Damla

    “Şu Yangında Har Olsaydım
    Ağlayıp Bizar Olsaydım
    Belki Yaslanırdın Bana
    Mahpusta Duvar Olsaydım”

  • Atilla İlhan
    Atilla İlhan

    Ormanları neden yakıyorlar.. zaten kağıt üzerinde satılmış araziler yeni sahiplerine rant getirsin diye.. Kuklayı kim tutuyorsa yangını o çıkarıyor... Bodrumdan yangın haberleri...

  • Hamza Demır
    Hamza Demır

    mahkeme duvarından ayrıcalıklı olduğu kesin..düz duvar ile kıyaslamıyorum bile..

  • Atilla İlhan
    Atilla İlhan

    Namusu ve şerefi üzerine yemin eden insanlara bir bakın sonrada sorumlu oldukları şeylere "milletler hak edildikleri gibi yönetilirler" biz bunları hak etmiyoruz...

  • vahide öz
    vahide öz

    Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
    Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
    Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
    Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
    Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!

  • Aylin Korkmaz
    Aylin Korkmaz

    zaman dilimlerine manaaa yükleyenlerdenimm

  • Atilla İlhan
    Atilla İlhan

    "Failimeşhur" Türk Dil Kurumu bu kelimeyi sözlüğe eklenmelidir. Olağan şüpheliler anlamında yaratıcı bir kelime.. Ben bulmadım olanğan uygulamaları tanımlamak için güzel bir kelime..

  • Dex Der Kori
    Dex Der Kori

    Sayın Maria Puder yine güzel bir hikaye, devamını bekliyoruz.

  • Delirdim Ama Bisor Niye Delirdim
    Delirdim Ama Bisor Niye Delirdim

    "nazar etme nolur çöle takıl sanada olur" yazabilirsin mesela bacım, gördüğün serapların bayağı gideri var yani yanlış anlama.......

  • Atilla İlhan
    Atilla İlhan

    Gidebilirim.. Türk Dil Kurumu düşündüğümden yoksa, duvar yazısı olsun diye değil..

  • Delirdim Ama Bisor Niye Delirdim
    Delirdim Ama Bisor Niye Delirdim

    duvar çok kirleneceksin çok , seni çok hoyrat kullanacaklarmış gibi bir his var içimde niyeyse.....

  • Atilla İlhan
    Atilla İlhan

    Bence "soğan cücüğü beyinli " deyimini de Türk Dil Kurumu sözlüğe koymalı.. Hem iltifat olsun diye.. Hem de güzel bir duvar yazısı.

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Çimen bile oluyorlar. Bence kimse itiraz etmez :)))

  • Atilla İlhan
    Atilla İlhan

    Bence "patates kafalı" deyimini Türk Dil Kurumu sözlüğe koymalı.. Hem artık değerli bir deyim..
    Güzel de bir duvar yazısı..

  • Delirdim Ama Bisor Niye Delirdim
    Delirdim Ama Bisor Niye Delirdim

    duvara gel ki görem elin uzat gül verem
    dur dur dursene dur bir haber versene.....


    bu türkü benden tüm sevipte kavuşamayanlara gelsin duvar :((

  • Atilla İlhan
    Atilla İlhan

    İstanbulda yaşlılardan para almak isteyen halk otobüslerinde haberci ağlamaklı bir yaşlıya mikrofon tutuyor, " onlarda ihtiyarlayacaklar"

  • Atilla İlhan
    Atilla İlhan

    Offf offf

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Hahhahaha ... Olur ya her eve lazım zaten deliciğim :)))

  • Delirdim Ama Bisor Niye Delirdim
    Delirdim Ama Bisor Niye Delirdim

    bende kendimi tek geçiyorum söylemesi ayıp değil ;)

    özgüven ve ego aldım bugün pazardan patatis sovan yerine.... size de bol bol sunacam burdan :))))))

  • Atilla İlhan
    Atilla İlhan

    Dediğim gibi Çukurdayım
    Çok Garip bir uzaydayım
    Karanlığıma ışıklar çöküyor
    Bu sonsuz sessizlikte zordayım

  • Mey Uzay
    Mey Uzay

    Farklı bir dünya

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Ya Tutarsa-1

    ‘’ İşte geliyor. Evet…! Evet.. ! Evet…! Kesinlikle bu güzel şey benim sevgilim. Bu güzellikte bir kızın sevgilisi olabildiğin için çok şanslı bir adamsın oğlum. Şimdi bu sarışın afet o uzun bacakları ve kısa şortuyla gelip benim yanıma oturacak ve mis gibi kokan saçlarıyla bana doğru eğilip o bal dudaklarıyla beni öpecek. Bunun adı cennet değilse nedir? ‘’

    Hakan daha iki gün önce öyle ortamları hiç sevmediği halde sırf hatır için katıldığı bir doğum günü partisinde tanışıp güzelliğinden çok etkilendiği Alev ile yıldırım hızıyla sevgili oluvermişti. Bu onların ilk buluşmaları idi ve Hakan fiziksel olarak tamamen çekim alanına girdiği bu kızı bütün gece düşünmekten kendini alamamıştı. Uykusuz gecenin ardından beş fincan kahve içip duş aldıktan sonra kendini toparlayıp randevu saatinden bir saat önce kafeye gelmişti. Her fırsatta yaptığı gibi kendisini yanında getirdiği kitaba kaptırıp en azından birazcık rahatlamıştı. Tam heyecanı yatışmak üzereyken sevgilisi Alev yarım saat gecikmeyle ona doğru geliyordu.
    ‘’ Şu kızın gülümsemesi ile yeryüzündeki bütün felsefe kuramları yerle bir oluyor ve ben hem nesnel hem de simgesel olarak inandığımı bilmekten ve bildiğime inanmaktan vazgeçmek noktasına geliyorum. Var oluşun özünde kesinlikle hormonsal bir dengesizlik olmalı. Ya da ben şu anda beynimi devre dışı bırakıp simgesel olarak görebildiğim bu hatunu ilahlaştırıyorum. Aristo ve Eflatun bu bacakları görseydi panteist yaklaşımlarının kantı olarak o bacakları gösterirlerdi.’’

    Hakan karmakarışık olup dağılmışken kulağına çalınan ses ile kendini’’ Küçük Prens’in ‘’ gezegeninde buldu. Çiçeğini bulmuştu ve artık koyununu serbest bırakabilirdi.

    - Selam canım. Çok bekletmedim umarım?
    - Ha ! Şey … Yok hayır. Yani biraz bekledim ama kitap okuduğum için sıkılmadım merak etme.

    Bu arada Alev tamda Hakan’ın hayal ettiği gibi ona doğru eğilip yanağından öptükten sonra tam karşısına oturmuştu bile. Hakan burnuna gelen parfümün etkisi ile beynini mühürlemiş artık sadece el yordamıyla çalışan basit bir mekanizmaya dönüşmüştü adeta.

    - Ah! Tamam canım o zaman çok sevindim. Ayy biliyor musun gelene kadar çok sıcakladım. Aslında arabamı yakın bir yere park edebilseydim bu kadar yürümek zorunda kalmazdım. Soğuk bir şeyler içelim mi tatlım.
    - Niye uzağa park ettin ki bu kafenin kendi otoparkı vardı.
    - A! Cidden mi? Ay bak görüyor musun o kadar boşuna uğraştım ben ama. Vale falanda vardır burada. Canım ben bu taraflara pek gelmiyorum ki bileyim. Bu semtteki bir kafeden beklenmeyecek bir performans. Sen buluşma yeri olarak burayı seçince salaş ortam fantezisi falan diye düşündüm.

    Kızın ne anlattığıyla değil de dudak hareketleriyle ilgilenen Hakan henüz neyle karşı karşıya olduğunun farkına varamamıştı. Alev konuşurken önce yüzünü sonra boynunu inceledi. Geniş dekolteli pembe bluzun kıvrımları arasından bir görünüp bir kaybolan göğüs hatlarına geldiğinde yutkunup başını diğer tarafa çevirmeyi seçti. Şu anda Hakan’ın karşısında duran kadın onun için kesinlikle Afrodit’ten başkası değildi. Ayrıca kendisi de Hephaistos ‘dan çok daha fazla yüzüne bakılır aslan gibi bir adamken bu kızı kesinlikle hak ediyordu. ‘’Topal değilim bir kere oğlum. ‘’dedi içinden.

    - Hakan canım hadi şu garsonu çağırsana. Acilen serinlemem gerek. Ama beni böyle ihmal edersen kalbim kırılır ki benim.
    - Hemen çağırıyorum. Özür dilerim ya dalmışım.
    - Nereye daldın acaba cicim?
    - Daldım mı dedim ben? Yok şey oldu. Neyse …Garson!

    Seslenişini el hareketi ile de destekleyerek garsona kendini gösterebilmiş ve duyurabilmişti sonunda Hakan. Garson masaya geldiğinde Hakan güzel sevgilisine dönüp;
    - Ne içersin Alev..ciğim?
    Alev Hakan’a tatlı bir gülümseme hediye ederek garsona döndü.
    - Canım ben bir light latte istiyorum. Yağsız kremadan yapılsın, çırpılmış olan kreması alınsın, yağsız sütten eklensin, tatlandırıcılı şurup koyulsun ve lütfen soya ile tatlandırılsın. Ha unutuyordum ay lütfen sadece çikolatalı şurup ekleyin. Orijinaldir umarım. Mümkünse buz parçaları çok büyük olmasın ve karton pipetle servis edilsin.

    Hem garson hem de Hakan donmuş gibi Alev’in yüzünde asılı kaldılar. Hakan önce yutkundu. Sonra yavaş yavaş buzu çözülüyormuş gibi başını güçlükle garsona döndürerek konuşmaya başladı.
    - Umarım siparişi almakta bir sorun olmamıştır kardeşim. Ben sadece demli bir çay istiyorum mümkünse.
    - O kolay abi de abla en son ne içiyor onu şey edemedim ben? Karar veremediyse ben birazdan geleyim.

    ‘’Abla dedi bana ya’’ deyip isterik bir kahkaha atan Alev Hakan’ın zarif ikna çabalarıyla kalkmak üzereyken yeniden yerine oturdu. Hakan’ın son ricasını da kırmayıp sade sodaya razı olduktan sonra masaya bir süre sessizlik hâkim oldu.

    Alev bu sessizlik süresince Hakan’ı inceledi. Kıvırcık saçlarından alnına düşen perçem onu çok sevimli göstermişti. Kısa kesilmiş saçları kulak hizasında bitiyordu. Mavi ve yeşil kaynaşıp billur gibi akıyordu gözlerinden genç adamın. O gözlerin rengi öyle gizli bir hazine gibi gözlüklerin arkasına saklanınca daha bir gizemli ve görülesi bir hal almışlardı. Yuvarlak yüzüne çok yakışmış olan gözlükleri, hafif dolgun yanakları, pembesi bol dolgun dudaklarıyla oldukça çekici bir adamdı Hakan Alev için. Kısa ve dolgun parmakları şımarık çocukların ellerini hatırlatmıştı ona. Hani sürekli bir şeylerle kirlenen, yaramazlık yapmadan duramayan afacan çocuk elleri gibi. ‘’Giydiği mavi gömlek bu adama çok yakışmış. Adeta gözlerinin yansıması gibi’’ dedi içinden kız. O gömleğin göğsünün başladığı yere kadar açık bırakılmış düğmelerin arasından çıkan birkaç kıvırcık tüy gözüne takılmıştı Alev’in. Zaaflarıyla yüzleşmenin hiç sırası olmadığını düşünüp pembeleşen yanaklarını göstermek istemeyerek başını önüne eğdi Alev.

    - Bir şeye mi canın sıkıldı Alev
    - Yoo . Sen konuşmayınca bende bir an sustum. Aa elindeki kitaba bakabilir miyim?
    - Tabi ki . Okumayı seviyorsundur mutlaka sende. Bakalım okuma zevklerimiz uyacak mı?
    Alev Hakan’ın uzattığı kitabı eline aldı. Bir süre önsüzüne baktı, arkasını çevirip birkaç saniye de oraya bakıp kitabı Hakan’a uzattı.
    - Stefan Zweig’de kim Allah aşkına. Hiç duymadım ben bu yazarı. Ne yazıyor kitapta anlatsana. Ha şey mi yoksa? Dur sakın söyleme… İsmi satranç olduğuna göre çok basit aslında. Satranç oynamanın sırlarını, kolay öğrenme yollarını falan öğreten bir kitap bence.
    - Stefan Zweig kim mi diyorsun? Yani hiç duymadın bu yazarı? Ha…! Şey..! Neyse olabilir tabi demek sana hitap etmiyor bu tür yazarlar. Aslında satranç hakkında bilgi veren bir kitap değil. Sürükleyici bir öykü barındırıyor içinde. Üstün yetenekli bir çocuğun dünyaca ünlü bir satranç ustasına dönüşmesinden sonra yaptığı gemi seyahati sırasındaki olaylar örgüsünü anlatan sürükleyici bir hikâye. Aslında gördüğün gibi kalın bir kitap değil ama öyle çok şey anlatılmış ki bir çırpıda inanamazsın. En sade haliyle satranç üzerinden felsefeye değinilmiş, dönemin Alman zulmünün yarattığı yıkımdan bahsedilmiş. Satranç üzerinden hayatı gözler önüne sermiş. Hem aslında dili sade ve akıcı. ’Doğu Anlatım Biçimi’’ tarzında bize çok yakın bir anlatımı var. Sıkılmadan okuyabilirsin bence. Tavsiye ederim. Ben aslında bu kitabı seni beklerken bitirdim. İstersen sana ödünç verebilirim. Kitapla ilgili son notum şu olabilir ki; bu yazarın son öykü kitabıdır. Daha sonra karısı ile birlikte intihar etmişler ne yazık ki.
    - Ben seni dinlerken bile yoruldum bu kitaptan. Ne o öyle felsefe falan. Sıkılırım ben öyle şeylerden. Canım ne tatlısın sen öyle .Birde heyecanla anlatıyorsun sözlüye kalkmış çocuklar gibi.
    - Sözlüye kalkmış çocuk…! Tanımlama biraz garip gelse de sen söyledin diye samimi buluyorum. Sen ne tarz kitaplar seviyorsun peki? Yani en azından sevdiğin bir kitap varsa ondan bahsedelim.
    - Bak canım ben en çok Kahraman Tazeoğlu’nu seviyorum. Özellikle şiirlerine bayılıyorum. Aşk onun sözleriyle yeniden doğuyor resmen biliyor musun? Benim eski bir arkadaşım vardı. İlk kez onun elinde görmüştüm bu kitabı ve bana uzatıp ‘’ Al bu tam senlik. Ama mümkünse benden uzak tut. Bir daha görmeyeceğim şekilde oku ve imha et’’ demişti. Böyle anarşist halleri olan, Tolstoy falan okuyan bilmiş bir çocuktu. Aslında severdim ama gitti şimdi buralardan. Kulakların çınlasın Chao… Ben ona kısaca hep böyle derdim de. Neyse işte nedenini bilmiyorum ama o Kahraman ‘çığıma çok kızmıştı ve sayesinde ilk kez böyle tanıştım ben bu yazarla. Şimdi tek geçiyorum.

    Hakan bir rüyadan uyanır gibi sersemlemişti. Karşısındaki güzellik mumdan bir heykel gibi ismine yakışır bir şekilde alevlerle yanıyor ve damla damla eriyor gibiydi. ‘’Bir gün mutluluğun dış nedenlere bağlı değil de bizim onu görüşümüze bağlı’’ dedi Tolstoy. Hakan kendi iç sesiyle konuşmayı sürdürdü.’’ Şimdi bu kız benim ballı kurabiyem olsa ve bir süre düşünmeye ara versem çok mu zorlanırım acaba? ‘’ dedi.

    Hakan kusursuz bir güzelliğin aslında kusursuz olmadığını fark ettiğinden beri en sevdiği çorabında açılmış delikten çıkmış olan ayak parmağına bakar gibi bakıyordu kıza. Çoraba mı üzülsün, zavallı parmağının derisinin incelmesine mi üzülsün karar verememek gibi bir ruh halinde idi. ‘’ Sahtekâr doğa madem bu kadar güzel şeyler yaratıyorsun. Neden eksiğini beynine saklıyorsun’’ dedi. ‘’ Ben sanırım talihsiz değil acı çekmeye alışmış olanlardanım. Zamanın iri tanelerini sindirmeye çalışırken heybeme doldurduklarımın lezzetini paylaşabileceğim dişi yarımı asla bulamayacağım’’ diye çaresizce düşünceleriyle konuşmaya devam etti.

    - ‘’Hakikaten yalnız varlık, insanlar tarafından terk edilmiş olan değil insanlar arasında acı çekendir’’.
    - Ne? Ne dedin Hakan’cığım anlayamadım.
    - ‘’Hakikaten yalnız varlık, insanlar tarafından terk edilmiş olan değil insanlar arasında acı çekendir’’ dedim. Ama bu sözü ben söylemedim. Sesli düşündüğüme göre umutsuzca sormak zorundayım. ‘’Çürümenin Kitabı’’ hakkında bir fikrin var mı Alev?

    Hakan bu soruyu sorduktan sonra hesabı ödeyip bulunduğu yerden uzaklaşmak için planlar yapmaya başlamıştı bile. Karşısındaki güzeller güzeli kız artık ona hiç ama hiç çekici gelmiyordu. Entelektüel bir adam için estetik kaygısı bu kadar yüksek, bilmesi gerekenden çok çok azına sahip bir kadın ile vakit geçirebilmesi elbette ki pek mümkün görünmüyordu. Hakan sorunun cevabını duymak istediğinden bile emin değildi. Daha fazla canının sıkılmasını istemiyordu ve oradan acilen uzaklaşmak ve bu işi karşısındaki kişiyi kırmadan yapmak için bir çare düşünüyordu. Yüzü tamamen asılmıştı ve o ilk andaki pozitif enerjisi kesinlikle yerini tersine bırakmıştı.

    Yanı başında duran ‘’ Sylvia Plath- Sırça Fanus’’ kitabına gözü takıldı Hakan’ın. ‘’Çok fazla bilmek ve görmek siz kadınların narin ruhuna ağır geliyor olabilir mi? Ona öğretmeye kalkarsam buna senin gibi dayanamaz mı?’’ diye geçirdi içinden.



    Devam edecek...


    D...

  • Maria Puder
    Maria Puder 27.06.2018 - 11:50

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Deli seni tek geçiyorum :)))

  • Delirdim Ama Bisor Niye Delirdim
    Delirdim Ama Bisor Niye Delirdim








    bilmem anlatabildim mi?????????¿

  • Maria Puder
    Maria Puder 26.06.2018 - 13:19

  • Maria Puder
    Maria Puder 26.06.2018 - 13:16