Bu kuklaların kukla olmadığı besbelli Ne söyledilerse tıpıtıpına gerçek besbelli Altın saçlarını yana atışı yok mu Lilinin Lilinin yağdan kıl çekercesine inanışı Lilinin yağdan kıl çekercesine yaşayışı yok mu Kuklalar titremesin ne yapsın Adam konuşmasını bilmezse ne yapsın Kuklaların kukla olmadığı besbelli Lilinin çekip gideceği besbelli Lilinin dönüp geleceği besbelli
Lilinin güneşin altında duruşu yok mu Perdeleri sıyırıp çirkin adamı burnundan yakalayışı yok mu Eline bavulunu alışı yollara koyuluşu yok mu Çirkin adamın güzel adam oluşu yok mu Yaklaşıp onu saçlarından yakalayışı Uzaklaşıp yollarda yol oluşu yok mu Lilinin bir tavşan gibi koşuşu Keklik gibi dönüp bakışı ve yıldırım gibi koşuşu yok mu Adam da tam o zaman kapıdan çıkmaz mı dışarı Lilinin adamın boynuna çocukça ve çılgınca atılışı yok mu
konuşmalı mı..susmalı mı...ne yapmalı..bilmiyorum.. empatiymiş...sonuçlara değil..nedenlere yoğunlaşmakmış... neden? daha kaç vücut gerekli..senin beni unutmana?
'Bir ahmak,eşeğine konuşmayı öğretiyordu.Bunun için epeyce çaba sarfetti.Bir bilge onu gördü ve şöyle dedi; ' Boşuna uğraşma,bu sevdadan vazgeç.Hayvan senden bir şey öğrenmez.Bari sen,ondan susmayı öğren! .. '
İz karası gibiyim o temiz ellerinde Dil yarası gibiyim o masum sözlerinde Kal deme hiç bunu benden isteme Sus bu gece bana aşktan sakın hiç bahsetme Dur bu gece bana dokunma beni delirtme Sana boşuna ümit vermek istemem Çağıran bir şeyler var hep beni uzak şehirlerdern Bana ait birşeyler var o sert gülüşlerde Sen yine olduğun gibi kal benim için sakın değişme
Giderim bugün ha yarın hareket vakti gelince Sen yine olduğun gibi kal misafirim bu şehirde Bir el sallarsın yeter hareket vakti gelince Mum gibiyim senin ışılş ışıl gözlerinde Kum gibiyim uçsuz bucaksız çöllerinde Kış gibiyim yakan yaz güneşinde Hırsız gibiyim kadehteki o ruj izlerinde Dil gibiyim yanağındaki o beninde Kal deme hiç bunu benden isteme..
'...sonra sinir bozucu bir suskunluğa gömülürdü. çünkü o konuşmayı öğrenmeden önce susmayı öğrenmişti.' birde bana seni neden bu kadar çok sevdiğimi soruyorlar ya! ..
Tam 'hayata tutundum' derken biryerde tökezlemek… Acı bir haberle yıkılmak! ... Ölmeyi istemek… Bir saniyeliğine ölümü seçmek… 'Geçer' demek anlamsızdır artık... Havaya karışmak, denize karışmak, herşeye 'elveda' demek… Ruhum bedenimden ayrılır da ben bir melek gibi göğe yükselirsem kanatlarım olur mu acaba? ... Bir melek… Sevgilinin son sözleri gibi, melek… Yalan sevgilinin yalan sözleri… Yalan sevginin kalan son yalan kırıntıları… Yalan hayatın yalan insanları, yalan kalabalığı… Yalan bir bitişin yalan hikayesi… Yalan zamanın yalan tutamadıkları… Yalan anıların yalan içindekileri… Yalan bir meleğin kırılan yalan kanatları… Yalan gecelerin yalan saklayamadıkları… Yalan bir hayatın yalan insanı… Bu kadar yalan hayata tutunmak niyedir? ... Bıraksalar da o göğe çıkan halimde bir kanatlarıma bakabilsem artık var mı yok mu... Bıraksalar da gitsem artık en çabuğundan... Bıraksalar da ağlayabilsem artık içimden geldiği kadar... Bıraksalar da rol yapmayı bırakıp acımı yaşayabilsem artık kendimce... Bıraksalar da bir gece sokağa çıkıp 'yeter' diye bağırabilsem avaz avaz... Bıraksalar da gitsem artık buralardan... Bıraksalar da zorla yemesem, zorla içmesem bu yalan herşeyi devam ettirebilmek için... Bıraksalar da doya doya akıtsam gözyaşlarımı kırık kalbime...Bıraksalar da titreyen ellerimle gömsem bütün somut anıları ya toprağa ya denize... Bıraksalar da… En amaçsız zamanlarda bile tutunacak birşey vardır değil mi hayatta? ... 'Hiç yoktan şunun için yaşamalıyım' dersin... O sebep bile yalandır... Yaşanası o sebep bile olmasa da olur... Nasıl olsa kendini yaşatacaktır o sebep... Sen olsan da olmasan da… Hayat! Sana söylüyorum… Yalansan eğer, tuzaksan eğer, geçip gidiyorsan eğer durma! ... Bit ve git! ... Bit de sonunu görelim... Meydan okuduğun tesadüf eziyetlerin kırılan hayali kanadıma bir yeni acıyı daha eklemeden bit artık...
Susuyorum... Sana susuyorum... ayrılığın acısı içimi kemiriyor...bişey diyemiyorum Kanatıyor bu suskunluk tüm yaralarımı. yelken açmak istiyorum yanlızlığımla.. tüm limanlarda seni arıyorum...bulamıyorum. Sana susuyorum günlerdir.. nafile boşa bekliyorum... Ayaz yemiş yüreğim sanki...üşüyorum... seni bekiyorum... kırılganmış yüreğim...susuyorum...
26. saatine girdi susuşum, ne zor bir şeymiş hiç konuşmamak, tüm hayata dışardan bakıyormuş hissi veren, aslında sanılanın aksine iç dünyada derinleşmeyi değil patlamak üzere olan bir bombanın fitilinin sonuna gelindiğinin habercisi olan bir tür eylem, oruç işte asla konuşmama orucu....
gözlerine bakamamak, başını eğmek, içindekileri soyleyememek, derdini anlatamamak, bogazında düğüm düğüm olmak, yutkunamamak ve en sonunda en iyisi susmak...
birileri sizin konuşmanızı bekliyorsa ve siz susuyorsanız,susarak karşınızdakine sinir harbi yaşatıyorsunuzdur.bir nevi işkence yöntemi.en zevkli yanıda muhatabınızın kıvrandığını görüp içinizden pis pis sırıtmak oluyor
'Bana tarif edilmeyeni et' dedin. Bu nasıl mümkün olur Devletlim? Bilirim, hep olmazları oldurur, muhalin başını imkan tarağıyla tararsın. Ama gene de insaf et Devletlim, bende o taşları su gibi akıcı, bulutları kaskatı dondurucu, ateşleri bahar rüzgarına çevirici kudret nerede, söyle nerede? Acaba tarif edilmeyeni et, derken, yedi cehennemi yakıp kül edecek bu gönül ateşini mi dile getirmemi istedin? Ah Devletlim, sana evvelce de söylemiştim. Güneşler doğar batar, yıllar yılları, devirler devirleri kovalar; dünya seyrinde, kainat devrinde, sadık köleler gibi, şaşmadan, durup dinlenmeden, eskiyip yenilenir. Ve bu bir yandan ölüp bir yandan dirilen cihan, yiğitlerin kuvvetleri, cihangirlerin pazuları, zeka ve idrak hamlelerinin harikaları ile mamur olup ahenklenirken, her zorluğu yenen, her müşkili başaran insanoğlu bir aşık gönlünün o kendini ve kainatı yağmaya veren yanıklığını dile getiremez. İzin ver Devletlim, izin ver de bu akşam, lafza gelmez bir kıyametin karşısında her zamanki gibi derin derin susayım.'
Şimdi bütün anmalar bir susmanın içinde Şimdi bütün susmalar bir odanın içinde... Anlatmaya bir sözcük,bir bakış arıyorlar Önce sakladıkları,bir adamın içinde...
Bazen, özellikle haklı olduğum zamanlarda (ki ben hep haklıyımdır) karşı taraf bunu anlayamadığında, içimden yapmak gelen ama çoğu zaman yapamadığım bir eylemdir. Kusura bakmayın geleneği bozmayıp şöyle edebi bişiler döktürecektim, sonra bir baktım ki edebiyat döktürme yeteneğini arabada unutmuşum :)
daha önce kelimeleri öyle yerlerde kullanmış oluyoruz ki kirletir diye korkuyoruz bazen dokunduklarını...
(Liliyar'dan)
Ben konuşmasını bilmem Lili...
Bu kuklaların kukla olmadığı besbelli
Ne söyledilerse tıpıtıpına gerçek besbelli
Altın saçlarını yana atışı yok mu Lilinin
Lilinin yağdan kıl çekercesine inanışı
Lilinin yağdan kıl çekercesine yaşayışı yok mu
Kuklalar titremesin ne yapsın
Adam konuşmasını bilmezse ne yapsın
Kuklaların kukla olmadığı besbelli
Lilinin çekip gideceği besbelli
Lilinin dönüp geleceği besbelli
Lilinin güneşin altında duruşu yok mu
Perdeleri sıyırıp çirkin adamı burnundan yakalayışı yok mu
Eline bavulunu alışı yollara koyuluşu yok mu
Çirkin adamın güzel adam oluşu yok mu
Yaklaşıp onu saçlarından yakalayışı
Uzaklaşıp yollarda yol oluşu yok mu
Lilinin bir tavşan gibi koşuşu
Keklik gibi dönüp bakışı ve yıldırım gibi koşuşu yok mu
Adam da tam o zaman kapıdan çıkmaz mı dışarı
Lilinin adamın boynuna çocukça ve çılgınca atılışı yok mu
Ben konuşmasını bilmem Lili...
Sezai KARAKOÇ
susmak her halukarda susmak değil,başkalarının yanında susmak demektir...susan kendi kendiyle konuşmayı kendi kendini dinlemeyi seçen adamdır..
konuşmayı özlemek... Sonra unutmak konuştuklarını...
konuşmalı mı..susmalı mı...ne yapmalı..bilmiyorum..
empatiymiş...sonuçlara değil..nedenlere yoğunlaşmakmış...
neden?
daha kaç vücut gerekli..senin beni unutmana?
'Bir ahmak,eşeğine konuşmayı öğretiyordu.Bunun için epeyce çaba sarfetti.Bir bilge onu gördü ve şöyle dedi; ' Boşuna uğraşma,bu sevdadan vazgeç.Hayvan senden bir şey öğrenmez.Bari sen,ondan susmayı öğren! .. '
'Şişenin taşa vurulduğu an, konuşmanın yeri var mı..?
Aşk bütün bu dağları sırtına alıp götürdü..' M.İKBAL/Câvidnâme
Peki Efendim..
Konuşmayalım
..
arada bir lazım oluyor
İz karası gibiyim o temiz ellerinde
Dil yarası gibiyim o masum sözlerinde
Kal deme hiç bunu benden isteme
Sus bu gece bana aşktan sakın hiç bahsetme
Dur bu gece bana dokunma beni delirtme
Sana boşuna ümit vermek istemem
Çağıran bir şeyler var hep beni uzak şehirlerdern
Bana ait birşeyler var o sert gülüşlerde
Sen yine olduğun gibi kal benim için sakın değişme
Giderim bugün ha yarın hareket vakti gelince
Sen yine olduğun gibi kal misafirim bu şehirde
Bir el sallarsın yeter hareket vakti gelince
Mum gibiyim senin ışılş ışıl gözlerinde
Kum gibiyim uçsuz bucaksız çöllerinde
Kış gibiyim yakan yaz güneşinde
Hırsız gibiyim kadehteki o ruj izlerinde
Dil gibiyim yanağındaki o beninde
Kal deme hiç bunu benden isteme..
'...sonra sinir bozucu bir suskunluğa gömülürdü. çünkü o konuşmayı öğrenmeden önce susmayı öğrenmişti.'
birde bana seni neden bu kadar çok sevdiğimi soruyorlar ya! ..
aklım kumsal iken ben toz paresi
çıktıkça yükseğe alçalır oldum
düşündüm derdimin nedir çaresi
susarak konuşmak sonunda buldum..
Tam 'hayata tutundum' derken biryerde tökezlemek…
Acı bir haberle yıkılmak! ...
Ölmeyi istemek… Bir saniyeliğine ölümü seçmek…
'Geçer' demek anlamsızdır artık... Havaya karışmak, denize karışmak, herşeye 'elveda' demek…
Ruhum bedenimden ayrılır da ben bir melek gibi göğe yükselirsem kanatlarım olur mu acaba? ... Bir melek… Sevgilinin son sözleri gibi, melek…
Yalan sevgilinin yalan sözleri…
Yalan sevginin kalan son yalan kırıntıları…
Yalan hayatın yalan insanları, yalan kalabalığı…
Yalan bir bitişin yalan hikayesi…
Yalan zamanın yalan tutamadıkları…
Yalan anıların yalan içindekileri…
Yalan bir meleğin kırılan yalan kanatları…
Yalan gecelerin yalan saklayamadıkları…
Yalan bir hayatın yalan insanı…
Bu kadar yalan hayata tutunmak niyedir? ...
Bıraksalar da o göğe çıkan halimde bir kanatlarıma bakabilsem artık var mı yok mu... Bıraksalar da gitsem artık en çabuğundan... Bıraksalar da ağlayabilsem artık içimden geldiği kadar... Bıraksalar da rol yapmayı bırakıp acımı yaşayabilsem artık kendimce...
Bıraksalar da bir gece sokağa çıkıp 'yeter' diye bağırabilsem avaz avaz... Bıraksalar da gitsem artık buralardan... Bıraksalar da zorla yemesem, zorla içmesem bu yalan herşeyi devam ettirebilmek için... Bıraksalar da doya doya akıtsam gözyaşlarımı kırık kalbime...Bıraksalar da titreyen ellerimle gömsem bütün somut anıları ya toprağa ya denize... Bıraksalar da…
En amaçsız zamanlarda bile tutunacak birşey vardır değil mi hayatta? ... 'Hiç yoktan şunun için yaşamalıyım' dersin... O sebep bile yalandır... Yaşanası o sebep bile olmasa da olur... Nasıl olsa kendini yaşatacaktır o sebep... Sen olsan da olmasan da…
Hayat! Sana söylüyorum…
Yalansan eğer, tuzaksan eğer, geçip gidiyorsan eğer durma! ... Bit ve git! ... Bit de sonunu görelim... Meydan okuduğun tesadüf eziyetlerin kırılan hayali kanadıma bir yeni acıyı daha eklemeden bit artık...
Sussam gönlüm razı değil, söylesem tesiri yok... Buna rağmen şu ara daha çok susmayı tercih ediyorum...
kargalar ötmeye başlayınca, bülbüller susar.(mış)
mevlana
Susuyorum...
Sana susuyorum...
ayrılığın acısı içimi kemiriyor...bişey diyemiyorum
Kanatıyor bu suskunluk tüm yaralarımı.
yelken açmak istiyorum yanlızlığımla..
tüm limanlarda seni arıyorum...bulamıyorum.
Sana susuyorum günlerdir..
nafile boşa bekliyorum...
Ayaz yemiş yüreğim sanki...üşüyorum...
seni bekiyorum...
kırılganmış yüreğim...susuyorum...
Sevilay ŞAKAR
hz meryem isimli iran filminde meryem sıkça susma orucu gerçekleştirirken görülüyordu. gerçekten müthiş bir şeydir susmak eylemi...
26. saatine girdi susuşum, ne zor bir şeymiş hiç konuşmamak, tüm hayata dışardan bakıyormuş hissi veren, aslında sanılanın aksine iç dünyada derinleşmeyi değil patlamak üzere olan bir bombanın fitilinin sonuna gelindiğinin habercisi olan bir tür eylem, oruç işte asla konuşmama orucu....
insan iki şeyden susar;
1-adamlığından
2-cehaletinden
cehaletinden susana saygıda kusur etmem;
adamlığından susana...(ben hiç adam görmedim desem :)
Sen istedin diye susuyorum.
Biliyorum, Susmak: Sana ulaşamamak demek.
Biliyorum, Susmak: Sevdamı anlatamamak demek.
Biliyorum, Susmak: Yıldızsız geceler demek.
Biliyorum, Susmak: Notasız şarkılar demek.
Biliyorum, Susmak: Şiirsiz şairlik demek.
Biliyorum, Susmak: Güneşin doğmaması demek.
Biliyorum da..
Sen istedin diye susuyorum.!
Biliyorsun, Susmak: Anlatsam da anlayamayacağın sevdam.
Biliyorsun, Susmak: Yürek yarası, gözyaşı demek.
Biliyorsun, Susmak: Beni içten içe bitiren “HASRET”.
Biliyorsun, Susmak: Sevene verilebilecek en büyük ceza.
Bilmiyorsun ki, Susmak: Ölüm....sevdiğim, ölüm.....
Ben genede, Susuyorum sevdiğim.
Sen istedin diye sustum, susuyorum.
Suskunluğum mutlu edecekse seni!
Razıyım sevdiğim yaşarken Ölmeye.
gözlerine bakamamak, başını eğmek, içindekileri soyleyememek, derdini anlatamamak, bogazında düğüm düğüm olmak, yutkunamamak ve en sonunda en iyisi susmak...
muhatabın gözlerine bakmak yeterliyse anlatılmak istenen için, susmak; bir anlamda gözlerle de anlatabilmektir.
bazen de en onurlu davranış..hele hele çamur sıçratmaya çalışan börtü böcek varsa çevrede.
birileri sizin konuşmanızı bekliyorsa ve siz susuyorsanız,susarak karşınızdakine sinir harbi yaşatıyorsunuzdur.bir nevi işkence yöntemi.en zevkli yanıda muhatabınızın kıvrandığını görüp içinizden pis pis sırıtmak oluyor
'Bana tarif edilmeyeni et' dedin. Bu nasıl mümkün olur Devletlim?
Bilirim, hep olmazları oldurur, muhalin başını imkan tarağıyla tararsın. Ama gene de insaf et Devletlim, bende o taşları su gibi akıcı, bulutları kaskatı dondurucu, ateşleri bahar rüzgarına çevirici kudret nerede, söyle nerede?
Acaba tarif edilmeyeni et, derken, yedi cehennemi yakıp kül edecek bu gönül ateşini mi dile getirmemi istedin? Ah Devletlim, sana evvelce de söylemiştim. Güneşler doğar batar, yıllar yılları, devirler devirleri kovalar; dünya seyrinde, kainat devrinde, sadık köleler gibi, şaşmadan, durup dinlenmeden, eskiyip yenilenir. Ve bu bir yandan ölüp bir yandan dirilen cihan, yiğitlerin kuvvetleri, cihangirlerin pazuları, zeka ve idrak hamlelerinin harikaları ile mamur olup ahenklenirken, her zorluğu yenen, her müşkili başaran insanoğlu bir aşık gönlünün o kendini ve kainatı yağmaya veren yanıklığını dile getiremez.
İzin ver Devletlim, izin ver de bu akşam, lafza gelmez bir kıyametin karşısında her zamanki gibi derin derin susayım.'
Bazen konuşmaktan daha etkili oluyor...
Şimdi bütün anmalar bir susmanın içinde
Şimdi bütün susmalar bir odanın içinde...
Anlatmaya bir sözcük,bir bakış arıyorlar
Önce sakladıkları,bir adamın içinde...
-Özdemir Asaf-
sıssss şışşşş pussss susssss hişşşşş
'susmak ' fiili 'suss' sesinden türemiş..
Sen istedin diye susuyorum.
................
Biliyorum, Susmak: Sana ulaşamamak demek.
Biliyorum, Susmak: Sevdamı anlatamamak demek.
Biliyorum, Susmak: Yıldızsız geceler demek.
Biliyorum, Susmak: Notasız şarkılar demek.
Biliyorum, Susmak: Şiirsiz şairlik demek.
Biliyorum, Susmak: Güneşin doğmaması demek.
Biliyorum da..
Sen istedin diye susuyorum.!
.................
Biliyorsun, Susmak: Anlatsam da anlayamayacağın sevdam.
Biliyorsun, Susmak: Yürek yarası, gözyaşı demek.
Biliyorsun, Susmak: Beni içten içe bitiren “HASRET”.
Biliyorsun, Susmak: Sevene verilebilecek en büyük ceza.
Bilmiyorsun ki, Susmak: Ölüm....sevdiğim, ölüm.....
.................
Ben genede, Susuyorum sevdiğim.
.................
Sen istedin diye sustum, susuyorum.
Suskunluğum mutlu edecekse seni!
Razıyım sevdiğim yaşarken Ölmeye.
susma, sustukça sıra sana gelecek :)
'' insan yalnızca söylediklerinden deil, sustuklarından da sorumludur ''
uğur mumcu
Bazen, özellikle haklı olduğum zamanlarda (ki ben hep haklıyımdır) karşı taraf bunu anlayamadığında, içimden yapmak gelen ama çoğu zaman yapamadığım bir eylemdir.
Kusura bakmayın geleneği bozmayıp şöyle edebi bişiler döktürecektim, sonra bir baktım ki edebiyat döktürme yeteneğini arabada unutmuşum :)