öyle güldüğüme bakma, içim buruk sevgili, nerede eski günler,gülücükler, bir acayip haldeyim, beki de çekip gideceğim, kimsenin olmadığı yerlere, kimsenin duymadığı yerlere, eller ağlar ben güleyim, bilmiyorum bir acayip haldeyim, bilmiyorum ki nasıl sabredeyim...
Bir anaokulu öğretmeninin bir öğrencisinin başını okşadığı gibi bir iki tatlı cümlene yoncamın yapraklarını bırakıveriyorum… Kara kışı getirdin… Tüylerim diken diken…
İşin içine azıcık girsen, yani ben olsan, yani tarih, coğrafya, astrofizik... seni nasıl sevdiğimi anlarsın... Kendimi patlatmaktan korkuyorum senin için sabahladığım laboratuvarlarda... Şimdilerde antropoloji, jeopolitik ve sosyolojiye kafayı taktım...
Geçenlerde çok sıkı takipçilerimden biri bir hışımla “Bir delimiz eksikti, kendi kendine konuşup duruyor…O’nsuz bura hiç çekilmezdi ” dedi… Haklı… Gördün mü sevgili, çöllere, dillere düşürdün, bir Mecnun ettin beni…
Avını bekleyen panterler gibi her yazdığıma pervasız ‘dislike’ atan hayranlarım gibi yapma… Sen gözlerimin içine bak, halimi hatırımı sor ve dudaklarımdan öp beni…
Denklemi çözemiyor, değerleri bulamıyorum. Seni koyduğumda bilinmeyenlere her seferinde sonuç aşk çıkıyordu. Sen yoksun şimdi, ne koysam yanlış çıkıyor. Kafam çok karışık…
İyiyim demek adet olmuş. Birisi ''nasılsın'' diye sorduğunda otomatik cevap ; ''iyiyim'' diyorum. Zira bu soruyu öncelikle kimin ne amaçla sorduğu önemli. Genellikle insanlar iletişim ilerlesin, bir şeyler konuşulsun diyor soruyorlar. Yani aslında gerçekten nasıl olduğunuzla ilgilenmek için değil. Bu soruya ''iyiyim'' ya da ''iyidir'' cevabı vermezseniz de muhabbet boş yere uzuyor, açıklama yapmak zorunda filan kalıyorsunuz. ben genelde iyi de olsam, kötü de olsam ''idare eder'' diye cevap veriyorum.
Basiretin tutuldu. Gözünün önündekini göremez haldesin. Parayla versem bile mücevherleri almayacaksın. Yazık… Aşkı hiç tadamayacaksın… Bu büyü bozulacak bir gün ama beni bulamayacaksın… Şimdi masmavi denizlere yelken açıyorum…
Bir süre bulunduğun kabın şeklini alıp daha sonra sular seller gibi bir mecrâda akıyorsun… “Akışkanım!…” de soranlara… ve bana “Nasılsın?” diye sorma bir daha,” Nesin?” diye sor… Bir blok halinde yekpâre aşkım!
Bu kadar saçma kendini ortalığa… Bu kadar dağıtma kendini… Kaçmaya değil, kalmaya; gitmeye değil, sevmeye çalış… Sen, aşk topraklarına ekilen bir güldün… Bu diken de neyin nesi? Kanıyorum…
Kendini değiştirmedikçe başkalarında bulamazsın aşkı… Çünkü kalbin hasta, yaralı… Aşk ne yapsın sana, ziyafet ne yapsın sana… İnzivaya çekilmelisin iyileşene kadar, birkaç bahar…
Değirmende un öğütür gibi öğütürsün yaşananları… İnsanları, beni… Oysa bir deniz yıldızı için çok şey farkedecekti, gözlerine atılmak… Bir enkaz bırakıyorsun ardında…
Seni sen yapan kurucu temellerin üzerinde yeniden diril… Hani o ilk bakış, ilk öpüş, ilk seviş vardı ya… Sen aşksın, bu kadar yırtma perdeleri… Uzaktan da olsa kaygılıyım…
Bir tarafı sessiz, bir tarafı deli. Bir tarafı eğlenceli, bir tarafı suskun. Bir tarafı çılgın, bir tarafı ağırbaşlı. Bir tarafı ciddi, bir tarafı manyak. Bir tarafı kırgın, bir tarafı mutlu..
Üzülme, mahzun olma Allah kulunu razı eder.
sabır sabır sabır ya sabır içim dışım sabır napim seni soracak halim kalmadı
Sana nasılsın diye soramam belki ama hep İyi olmanı isterim bil.
öyle güldüğüme bakma,
içim buruk sevgili,
nerede eski günler,gülücükler,
bir acayip haldeyim,
beki de çekip gideceğim,
kimsenin olmadığı yerlere,
kimsenin duymadığı yerlere,
eller ağlar ben güleyim,
bilmiyorum bir acayip haldeyim,
bilmiyorum ki nasıl sabredeyim...
sen nasılsın?
Birçok soru var zihnimde...
Nasılsın?
Şu an ne dinliyorum?
Hayat size ne öğretti?
Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz?
...
Kafam çok karışık...
Sen nasılsın?
Değişen kimyanda,
Rüzgarında, melteminde, kasırganda
Hiç sarsılmadan bekleyen kurumuş bir ağacım
Sen nasılsın?
Hergün kendime üç beş kere “Nasılsın?” diye soracak kadar kendimden habersizim…
Sen nasılsın?
Kendisini tilki zannediyordu, oysa karşısında tecrübeli bir kurt vardı...
Sen nasılsın?
Talih kuşu kafama pislemiş ama
Kör talih gelmemiş gibi...
Bir anaokulu öğretmeninin bir öğrencisinin başını okşadığı gibi bir iki tatlı cümlene yoncamın yapraklarını bırakıveriyorum… Kara kışı getirdin… Tüylerim diken diken…
Sen nasılsın?
Notunu verdiğim günden beri içim rahat…
Sen nasılsın?
İşin içine azıcık girsen, yani ben olsan, yani tarih, coğrafya, astrofizik... seni nasıl sevdiğimi anlarsın...
Kendimi patlatmaktan korkuyorum senin için sabahladığım laboratuvarlarda...
Şimdilerde antropoloji, jeopolitik ve sosyolojiye kafayı taktım...
Sen nasılsın?
Eğleniyoruz şunun şurasında… Sen beni parçalıyorsun, ben de edebiyatı… Henüz birkaç parçam daha var…
Sen nasılsın?
Geçenlerde çok sıkı takipçilerimden biri bir hışımla “Bir delimiz eksikti, kendi kendine konuşup duruyor…O’nsuz bura hiç çekilmezdi ” dedi… Haklı… Gördün mü sevgili, çöllere, dillere düşürdün, bir Mecnun ettin beni…
Sen nasılsın?
Hem seven, hem güldüren, güldürürken de düşündüren… Daha ne yapayım? Ömrüm kılcallarında geçti, yorgunum… Sarılmak ta sana düşüyor…
Sen nasılsın?
Avını bekleyen panterler gibi her yazdığıma pervasız ‘dislike’ atan hayranlarım gibi yapma… Sen gözlerimin içine bak, halimi hatırımı sor ve dudaklarımdan öp beni…
Sen nasılsın?
Denklemi çözemiyor, değerleri bulamıyorum. Seni koyduğumda bilinmeyenlere her seferinde sonuç aşk çıkıyordu. Sen yoksun şimdi, ne koysam yanlış çıkıyor. Kafam çok karışık…
Sen nasılsın?
İyiyim demek adet olmuş. Birisi ''nasılsın'' diye sorduğunda otomatik cevap ; ''iyiyim'' diyorum. Zira bu soruyu öncelikle kimin ne amaçla sorduğu önemli. Genellikle insanlar iletişim ilerlesin, bir şeyler konuşulsun diyor soruyorlar. Yani aslında gerçekten nasıl olduğunuzla ilgilenmek için değil. Bu soruya ''iyiyim'' ya da ''iyidir'' cevabı vermezseniz de muhabbet boş yere uzuyor, açıklama yapmak zorunda filan kalıyorsunuz. ben genelde iyi de olsam, kötü de olsam ''idare eder'' diye cevap veriyorum.
Basiretin tutuldu. Gözünün önündekini göremez haldesin. Parayla versem bile mücevherleri almayacaksın. Yazık… Aşkı hiç tadamayacaksın… Bu büyü bozulacak bir gün ama beni bulamayacaksın… Şimdi masmavi denizlere yelken açıyorum…
Sen nasılsın?
Bir süre bulunduğun kabın şeklini alıp daha sonra sular seller gibi bir mecrâda akıyorsun… “Akışkanım!…” de soranlara… ve bana “Nasılsın?” diye sorma bir daha,” Nesin?” diye sor… Bir blok halinde yekpâre aşkım!
Sen nesin ?
Bir yere takılınca takılıyorum… Sanırım dibine kadar vurmak istiyorum… Yada doruğuna kadar tadını çıkarmak… Gör işte… Aşk, bir zirve bende…
Sen nasılsın?
Bu kadar saçma kendini ortalığa… Bu kadar dağıtma kendini… Kaçmaya değil, kalmaya; gitmeye değil, sevmeye çalış… Sen, aşk topraklarına ekilen bir güldün… Bu diken de neyin nesi? Kanıyorum…
Sen nasılsın?
Bugüne kadar hep benden bahsettik ve hal-i pürmülâlim acınasıydı… Sana şöyle baktım da bir kuş bakışı… Sen benden perişansın… Yapma…
Biz nasılız?
Kendini değiştirmedikçe başkalarında bulamazsın aşkı… Çünkü kalbin hasta, yaralı… Aşk ne yapsın sana, ziyafet ne yapsın sana… İnzivaya çekilmelisin iyileşene kadar, birkaç bahar…
Sen nasılsın? diye sormuyorum bu sefer…
Bazı şeylerden geçtik, doğru… Aşktan, birbirimizden ve hatta kırmızı çizgilerimizden… Uçuruma çıkıyorsa bu yolculuğun sonu? Tir tir titriyorum…
Sen nasılsın?
Değirmende un öğütür gibi öğütürsün yaşananları… İnsanları, beni… Oysa bir deniz yıldızı için çok şey farkedecekti, gözlerine atılmak… Bir enkaz bırakıyorsun ardında…
Sen nasılsın?
Seni sen yapan kurucu temellerin üzerinde yeniden diril… Hani o ilk bakış, ilk öpüş, ilk seviş vardı ya… Sen aşksın, bu kadar yırtma perdeleri… Uzaktan da olsa kaygılıyım…
Sen nasılsın?
Hışımlı bir gidişin ardından belki intikam duygusuyla çok hızlı yaşıyorsun hayatı ve senin için endişeleniyorum…
Ben nasılım?
Çarelerin tükendiği yerdeyim,
Durma gel.
Üşüdüm iliklerime dek,
Yokluğun ecel...
Sen nasılsın ?
Bir tarafı sessiz, bir tarafı deli.
Bir tarafı eğlenceli, bir tarafı suskun.
Bir tarafı çılgın, bir tarafı ağırbaşlı.
Bir tarafı ciddi, bir tarafı manyak.
Bir tarafı kırgın, bir tarafı mutlu..