“…iç ses duyurmak cüreti diye bir şey vardır;iletişim konforunu ve zarafet mesafesini bozmak gibi bir bedeli vardır ama sonundaki o ferah teskine fazlasıyla değer. Hakiki muhatap odur ki ;iç ses duyurmak cüretini itibar kaybetmek pahasına gösterir. Ki,iç sesteki gerçek yankının gerçek sahibi karşımızdaki muhatap değildir her zaman. ~ İsra Suresinde “Sana ruhtan soruyorlar, de ki : Ruh Rabbimin emrindedir.Size ilimden az bir şey verilmiştir. “ Tanımını yapmaya ne had ne de kudret bulamadığımız ancak bir şeylere benzetebildiğimiz ruh,en güzel rüzgâra benzer. Bu yüzden ruha tesir eden her şey esinti etkisi yapar hep.Ve en güzel esintiler hep zamansız gelir,biz onları beklemezken.Hakiki bir muhatap güzel esintiyle gelir.Hakiki muhatap pusulanın kuzeyini gösteren o ibresi gibi,zamansız bir lâmekânda iki ruh gibi,her ortam ve koşulda hep aynı kişiyi işaret eder.Birini ‘ bize en çok tesir eden yer ve zamanda değil de; bambaşka bir zaman ve mekanda tanısaydık yine muhatabımız olur muydu ? ‘Sorusunda onun hakiki muhatabımız olup olmadığının cevabı saklıdır…”
“Her insanın ruh gündemini,içinin sesini duyurmak istediği bir varlık vardır.Belki ihtiyaçtan,belki bir cevabı arayıp da bulmak gibi varmak istediği bir varlık vardır. Peki ruhçamızın hakiki muhatabı kimdir ? Notalarında,çizgilerinde,harflerinde kendimizi bulduğumuz bir sanat eseri mi ? Ruhumuzu gözümüzden okuyan maşuğumuz mu ? İç sesimiz mi ? Dua sesimiz mi ? Münacatlardaki Tanrımız mı ? Hakiki bir dostumuz mu ? Kimdir Ruhçamızın hakiki muhatabı ? ~ Ruhun hakiki muhatabı Ruhça konuşabildiği varlıktır.Diğerleriyse bir vakte misafir olunca,vakit vazzı vurunca vadesi dolunca gidecek olanlardır. Hakikatteyse;kısmi özgürlük, sınırlı alternatifler ve güncel seçeneklerin en avantajlısıyla muhatap oluyor insan.Bu yüzden Ruhça bilmiyor kimse. Vakit geçirmek için beraber yürürsün / beraber yürürsün ve vakit geçmiştir / vaktin nasıl geçtiğini anlamadan yürürsün ; bu üç ayrımda salınıyor yanımızdaki muhatabın varlığımızdaki ikâmeti…”
Benzer benzere kayıtsız kalır mı hiç ? Elbette kalmaz.Fakat benzer olmamız aynı şeyleri düşüneceğiz anlamına gelmez,o aynılığa girer. Ve orada birbirine besleyen,geliştiren,farklı pencereler açtıran fikir alış verişi yoktur çünkü orada ,bilincin farkındalığı yoktur. Kaldı ki, sağlıklı iletişimin olmadığı hiçbir yerde yaşam belirtisi dahi yoktur…..
“Bir insanı anlamadan onu gerçekten sevemeyiz.İnsan,anlaşılmak ister, sevilmeden önce…ve anlamak,sevmeden önce.” ~ ‘Lütfeder gibi sevmenin,küfreder gibi sevmekten farkı yoktur’ Der: Anguttus.
“Hiç gürbüz hiç pembe yanaklı sayfalarımız olmadı mı ? Bizim biz hiç mavi kalacak bir mevsime çıkmamış mıydık yorgun yokuşlardan kışın ? ~ Kendiliğinden gelen sözcüklerin misafirliğini ne çok severdin nasılsın…? Bugünlerde ben iyi gibiyim yorgun gri kaideler arasında hüzünlü bir yeşilim ya sen sen nasılsın ? Göğsündeki ağrılar nasıl ? İyi misin…?” ~ Birhan Keskin
Sayın Vezir bey korkup çekinilecek bir durum yok. Şiiri istediğiniz gibi eleştirebilirsiniz zira yazarı 90 küsur yıl önce vefat ettiği için hangi duyguyla yazdığını ifade edemez.
*****BASİRET-İ HÜLASA***** . Kimi Şeriat Der, Kimi Tarikat Kimi Hürriyete, Olur Barikat Herkes Yaradana bir aciz kuldur Her insanda yoktur, hak ve hakikat... -----OZAN ÇAKIROĞLU------ . ------SAYGILARIMLA------
“Kimi öylece bekler,kimisi sabırsızlıkla bekler.Ama çok az kişi sabrının içindeki doğru tavırla,severek bekler.Kavuşmak sancılı bir süreç,beklerken kendini.” ~ nilüfer&aksu
…çöle düştüğümüzde kendimizi kaybolmuş, verimsiz ve çorak hissederiz.Kurtulmak için şifalar,eğlenceler,hedefler,seraplar uydururuz. . “Akılsızlık etmeyin” diye yazar,Estes. “Size hangi ışıltılı şehri vadederse etsinler,kendi çölünüzü yürümekten asla vazgeçmeyin.” . Çünkü ilk beş yüz kilometrede hiçbir şey göremesek bile,beş yüz birinci kilometrede bizi bekleyen ev muhakkak orada olacaktır. . “O son zahmetli kilometreyi kat edin.” . Jung,beklemeye tahammülü kalmadığını söylediğinde ruhu,atacağı her adımın onu kendisinden uzaklaştıracağını söyler. “Sen, hedeflerle ve isteklerle dolusun.Oysa çöle düşen,önce hedeflerinden arınmalı.” . Bazen yaralarımıza, yasımıza,yükümüze bakmadan,yalnızca verimsiz bir şekilde beklemek bizi suçlulukla boğuyor diye telaşla kendimize hedefler buluruz. . Oysa tek yapmamız gereken basit bir şekilde beklemek ve derinlerimizi dinlemektir. . Çünkü,çölü güzel yapan,içerlerde bir yerlerde bizi yeniden canlı kılacak o kuyuyu gizlemesidir.
Jung “Çöl günleri” dediği,kendini çorak verimsiz ve kaybolmuş hissettiği bir dönemde yaratıcı gücü yeniden hissedebilmek için kendi ruhuna yazmaya başlar. Ama ne söyleyeceğini bilemez. . “Bir dost geldiğinde,ne almak için gelirsin.” Diye,sorar ruhu . “Yakınlık” diye yanıtlar,Jung “Ama sabrım az,kendimden umudu kestim. . “Annesine yakınan bir çocuk gibi konuşuyorsun.” Diye yanıtlar ruhu. “Ama ben senin annen değilim.” . Jung,benliğinin neden çoraklaşıp,çöle dönüştüğünü irdelemeye başlayınca,ruhu susturur onu. “Sadece bekle.” . Eski dervişler çölde şeytanlarıyla savaşırdı. Oysa Modern insan kaybolmuş hissettiğinde bekleyişle savaşmak zorundaydı. . “Sabrın nerede? Bekleyemiyor musun ? Her şey olmuş ve tamamlanmış, olarak kucağına mı düşmeli.?” Diye kızar ruhu. . “Işığın bize nereden geleceğini önceden bilmeyi isteyerek haddini aşmıyor musun.?” . “Çöl özgürlüğün nimeti ve lanetidir.”
“İnsanlar arasında iyilikten başka hiçbir üstünlük kabul etmem. Karakterin olmadığı yerde,ne büyük bir sanatçı ne de büyük mücadele adamı vardır. Bütün mesele,büyük görünmek değil,gerçekten büyük olmaktır.” ~ Beethoven
“İnsanların ruhunu öldürüyorlar anne. İşte asıl cinayet bu. Utanılacak bir cinayet.” ~ Maksim Gorki ~
En güvendiğimiz insanlara teslim ettik ruhumuzu ~ ötesi var mı ? …ötesi uçurumdu …ötesi ölüm ! ~ …candım kandım inandım inandığım yerden kanadım…! ~ çığlık çığlığa düşerken …ne bir ses …ne bir nefes duyuldu… ~ canın içinde can çekişirken ruh’umun ölümüne tanıktım…! ~ nilüfer&aksu
Bir kırılma sesi duydum... Cam kırığı değildi, CAN kırığıydı duyduğum. Bir insanın, başka birinin içine, nasıl da cam kırıkları serptiğini gördüm . Ben, bir değil, bin CAN kırığı sesi duydum...
Gözlerinde bakışları kırıldı, sözcüklerinde sesi kırıldı... Kırıldı elinin sıcaklığı, ayaklarının izi kırıldı... Burnunun direğindeki sızı kırıldı.. Göğsündeki nefes kesildi, soluğu kırıldı.. Durdu kalbinin atışı, yüreğindeki kanatlar kırıldı... Bir bomba kuruldu, bir hayat kırıldı...
Kimselere güvenmemeyi, en güvendiğinden öğrenince, içindeki çocuk, çocuğun avucundaki mavi boncuk kırıldı. Ağlama sesi duymadım... Ben, bir değil, bin CAN kırığı sesi duydum...
“Bir insanda yerinin kalmadığını ya da bir kalpte artık hiç yerinin olmadığını sözünün ona tesir etmeyişinden anlarsın. Ünsiyet ve muhabbetin en yüksek belirtisi sözün birbirine tesiridir. Birinden duyduğun iltifat kalbine işlemez.Ama sevdiğin insanın selâmıyla iyileşirsin.” ~ Ebrar Akbulut
Sana Bir gül bahçesi Nazlı bir göl Sana Bir kuş cenneti sunmayı çok isterdim… Oysa elimde Kala kala Kırlangıç kırıkları İsyan sığırcıkları Ve Vebal güvercinleri kaldı…
Kardır yağan üstümüze geceden Bir uzun karanlık düşünceden Ormanın uğultusuyla birlikte Ve dörtnala,dümdüz bir mavilikte Kar yağıyor üstümüze inceden ~ Sesin nerde kaldı, her günkü sesin Unutulmuş güzel şarkılar için Bu kar gecesinden uzaktan yoldan Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu’dan Sesin nerde kaldı ? Kar içindesin ! ~ Ne sabahtır bu mavilik,ne akşam ! Uyandırmayın beni, uyanamam Kaybolmuş sevdiklerimizin aşkına Allah aşkına, gök, deniz aşkına Yağsın kar üstümüze buram buram ~ Buğulandıkça yüzü her aynanın Beyaz dokusunda bu saf rüyanın Göğe uzanır tek, tehna bir kamış Sırf unutmak için, unutmak ey kış ! Büyük yalnızlığını dünyanın. ~ Ahmet Muhip Dıranas / Kar
“İnsan yağmur kokan bir sabaha karşı Hatırlar bir gün camı açtığını Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.” ~ Ahmet Muhip Dıranas
“Hisler bize doğruyu gösterir. Duygular mantıklı olmak için gereklidir. Duygusal zekâ da önemlidir. Aslında akıl, duygusal zekâ olmadan tam verimli çalışamaz.” ~ Daniel Goleman
“…iç ses duyurmak cüreti diye bir şey vardır;iletişim konforunu ve zarafet mesafesini bozmak gibi bir bedeli vardır ama sonundaki o ferah teskine fazlasıyla değer. Hakiki muhatap odur ki ;iç ses duyurmak cüretini itibar kaybetmek pahasına gösterir. Ki,iç sesteki gerçek yankının gerçek sahibi karşımızdaki muhatap değildir her zaman.
~
İsra Suresinde “Sana ruhtan soruyorlar, de ki :
Ruh Rabbimin emrindedir.Size ilimden az bir şey verilmiştir. “ Tanımını yapmaya ne had ne de kudret bulamadığımız ancak bir şeylere benzetebildiğimiz ruh,en güzel rüzgâra benzer.
Bu yüzden ruha tesir eden her şey esinti etkisi yapar hep.Ve en güzel esintiler hep zamansız gelir,biz onları beklemezken.Hakiki bir muhatap güzel esintiyle gelir.Hakiki muhatap pusulanın kuzeyini gösteren o ibresi gibi,zamansız bir lâmekânda iki ruh gibi,her ortam ve koşulda hep aynı kişiyi işaret eder.Birini ‘ bize en çok tesir eden yer ve zamanda değil de; bambaşka bir zaman ve mekanda tanısaydık yine muhatabımız olur muydu ? ‘Sorusunda onun hakiki muhatabımız olup olmadığının cevabı saklıdır…”
“Her insanın ruh gündemini,içinin sesini duyurmak istediği bir varlık vardır.Belki ihtiyaçtan,belki bir cevabı arayıp da bulmak gibi
varmak istediği bir varlık vardır. Peki ruhçamızın hakiki muhatabı kimdir ? Notalarında,çizgilerinde,harflerinde kendimizi bulduğumuz bir sanat eseri mi ? Ruhumuzu gözümüzden okuyan maşuğumuz mu ? İç sesimiz mi ? Dua sesimiz mi ? Münacatlardaki Tanrımız mı ? Hakiki bir dostumuz mu ? Kimdir Ruhçamızın hakiki muhatabı ?
~
Ruhun hakiki muhatabı Ruhça konuşabildiği varlıktır.Diğerleriyse bir vakte misafir olunca,vakit vazzı vurunca vadesi dolunca gidecek olanlardır. Hakikatteyse;kısmi özgürlük,
sınırlı alternatifler ve güncel seçeneklerin en avantajlısıyla muhatap oluyor insan.Bu yüzden Ruhça bilmiyor kimse. Vakit geçirmek için beraber yürürsün / beraber yürürsün ve vakit geçmiştir / vaktin nasıl geçtiğini anlamadan yürürsün ; bu üç ayrımda salınıyor yanımızdaki muhatabın varlığımızdaki ikâmeti…”
“Niyeti kötü olan insandan değil,
niyetinin kötü olduğunu saklayan insandan kork.”
~
Mevlana
~
Yanlış insan,doğru hissettirmez…
Merhaba,Sevgili Tuba
Çünkü karşımıza çıkan her canlı sınav
İnsan,hayvan hatta ağaç bile…
öZümüzü unutmamak olsun,her daim… .
.
Miraç Kandilimiz, kutlu olsun.
Sevgiyle…
Rüzgarın nasıl estiği fark etmez. Farkı yaratan kanatlarınızı nasıl açtığınızdır..
Günaydın sevgili Nilüfer.
Benzer benzere kayıtsız kalır mı hiç ? Elbette kalmaz.Fakat benzer olmamız aynı şeyleri düşüneceğiz anlamına gelmez,o aynılığa girer. Ve orada birbirine besleyen,geliştiren,farklı pencereler açtıran fikir alış verişi yoktur çünkü orada ,bilincin farkındalığı yoktur. Kaldı ki, sağlıklı iletişimin olmadığı hiçbir yerde yaşam belirtisi dahi yoktur…..
“Mükemmelliyetçilik…
Mükemmel olma hırsı, farkındalığın düşmanıdır.”
“Bir insanı anlamadan onu gerçekten sevemeyiz.İnsan,anlaşılmak ister, sevilmeden önce…ve anlamak,sevmeden önce.”
~
‘Lütfeder gibi sevmenin,küfreder gibi sevmekten farkı yoktur’ Der: Anguttus.
Kalben teşekkürlerimle,Sevgili Melek .))
Hatırşinaslığın,değerli paylaşımların için..
Sevgiler,selâmlar benden de…
tozu dumana katıp
dörtnala koşan coşku yok !
gözlerin feri sönmüş
sevinçler yok…!
~
çatlamıyor toprakta tohum
kapanmış içine küstüm çiçekleri…
~
günler terzinin ağzındaki
iğne sessizliği
yok gecelerin hükmü…!
~
yolun kenarına bırakılan
emanet kimin ?
adı yok
yolda koyan kim…!?
~
nilüfer&aksu /flu
"Bazen, sadece yorgun oluyor insan. Ne küs, ne yalnız, ne de aşık."
İyi olmana sevindim :))
Selam ve sevgiler...
“Hiç gürbüz
hiç pembe yanaklı
sayfalarımız olmadı mı ? Bizim
biz hiç mavi kalacak bir mevsime
çıkmamış mıydık yorgun yokuşlardan kışın ?
~
Kendiliğinden gelen sözcüklerin misafirliğini
ne çok severdin
nasılsın…?
Bugünlerde ben iyi gibiyim
yorgun gri kaideler arasında
hüzünlü bir yeşilim
ya sen
sen nasılsın ?
Göğsündeki ağrılar nasıl ?
İyi misin…?”
~
Birhan Keskin
Ne çok gülmüşümdür, içinde binlerce kötülük bulunan ama kendini iyi biri zanneden zayıflara...
Nietzsche
“Onca kötülüğün hakimiyet kurduğu bir dünyada,iyi olmayı seçmek bir isyandır.! Birçok insanın sandığı gibi ahmaklık değil.”
~
Mario Levi
“Acıyı tanımak gerekir.Kibrimizi,ukalalığımızı,kayıtsızlığımızı giderir acı.”
~
Alev Alatlı
~
Allah rahmet eylesin…
Sayın Vezir bey korkup çekinilecek bir durum yok.
Şiiri istediğiniz gibi eleştirebilirsiniz zira yazarı 90 küsur yıl önce vefat ettiği için hangi duyguyla yazdığını ifade edemez.
Saygılarımla
Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak...
Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...
Ahmet Haşim
*****BASİRET-İ HÜLASA*****
.
Kimi Şeriat Der, Kimi Tarikat
Kimi Hürriyete, Olur Barikat
Herkes Yaradana bir aciz kuldur
Her insanda yoktur, hak ve hakikat...
-----OZAN ÇAKIROĞLU------
.
------SAYGILARIMLA------
“Kimi öylece bekler,kimisi sabırsızlıkla bekler.Ama çok az kişi sabrının içindeki doğru tavırla,severek bekler.Kavuşmak sancılı bir süreç,beklerken kendini.”
~
nilüfer&aksu
…çöle düştüğümüzde kendimizi kaybolmuş, verimsiz ve çorak hissederiz.Kurtulmak için şifalar,eğlenceler,hedefler,seraplar uydururuz.
.
“Akılsızlık etmeyin” diye yazar,Estes. “Size hangi ışıltılı şehri vadederse etsinler,kendi çölünüzü yürümekten asla vazgeçmeyin.”
.
Çünkü ilk beş yüz kilometrede hiçbir şey göremesek bile,beş yüz birinci kilometrede bizi bekleyen ev muhakkak orada olacaktır.
.
“O son zahmetli kilometreyi kat edin.”
.
Jung,beklemeye tahammülü kalmadığını söylediğinde ruhu,atacağı her adımın onu kendisinden uzaklaştıracağını söyler. “Sen, hedeflerle ve isteklerle dolusun.Oysa çöle düşen,önce hedeflerinden arınmalı.”
.
Bazen yaralarımıza, yasımıza,yükümüze bakmadan,yalnızca verimsiz bir şekilde beklemek bizi suçlulukla boğuyor diye telaşla kendimize hedefler buluruz.
.
Oysa tek yapmamız gereken basit bir şekilde beklemek ve derinlerimizi dinlemektir.
.
Çünkü,çölü güzel yapan,içerlerde bir yerlerde bizi yeniden canlı kılacak o kuyuyu gizlemesidir.
~
Huzursuzbeyin/BekleyeninÖdülü
Jung “Çöl günleri” dediği,kendini çorak verimsiz ve kaybolmuş hissettiği bir dönemde yaratıcı gücü yeniden hissedebilmek için kendi ruhuna yazmaya başlar. Ama ne söyleyeceğini bilemez.
.
“Bir dost geldiğinde,ne almak için gelirsin.” Diye,sorar ruhu
.
“Yakınlık” diye yanıtlar,Jung “Ama sabrım az,kendimden umudu kestim.
.
“Annesine yakınan bir çocuk gibi konuşuyorsun.” Diye yanıtlar ruhu. “Ama ben senin annen değilim.”
.
Jung,benliğinin neden çoraklaşıp,çöle dönüştüğünü irdelemeye başlayınca,ruhu susturur onu. “Sadece bekle.”
.
Eski dervişler çölde şeytanlarıyla savaşırdı. Oysa Modern insan kaybolmuş hissettiğinde bekleyişle savaşmak zorundaydı.
.
“Sabrın nerede? Bekleyemiyor musun ? Her şey olmuş ve tamamlanmış, olarak kucağına mı düşmeli.?” Diye kızar ruhu.
.
“Işığın bize nereden geleceğini önceden bilmeyi isteyerek haddini aşmıyor musun.?”
.
“Çöl özgürlüğün nimeti ve lanetidir.”
“İnsanlar arasında iyilikten başka hiçbir üstünlük
kabul etmem. Karakterin olmadığı yerde,ne büyük bir sanatçı ne de büyük mücadele adamı vardır.
Bütün mesele,büyük görünmek değil,gerçekten büyük olmaktır.”
~
Beethoven
“İnsanların ruhunu öldürüyorlar anne.
İşte asıl cinayet bu.
Utanılacak bir cinayet.”
~
Maksim Gorki
~
En güvendiğimiz insanlara
teslim ettik ruhumuzu
~
ötesi var mı ?
…ötesi uçurumdu
…ötesi ölüm !
~
…candım
kandım
inandım
inandığım yerden kanadım…!
~
çığlık çığlığa düşerken
…ne bir ses
…ne bir nefes
duyuldu…
~
canın içinde can çekişirken
ruh’umun ölümüne tanıktım…!
~
nilüfer&aksu
Bir kırılma sesi duydum...
Cam kırığı değildi, CAN kırığıydı duyduğum.
Bir insanın, başka birinin içine, nasıl da cam kırıkları serptiğini gördüm . Ben, bir değil, bin CAN kırığı sesi duydum...
Gözlerinde bakışları kırıldı, sözcüklerinde sesi kırıldı... Kırıldı elinin sıcaklığı, ayaklarının izi kırıldı... Burnunun direğindeki sızı kırıldı..
Göğsündeki nefes kesildi, soluğu kırıldı.. Durdu kalbinin atışı, yüreğindeki kanatlar kırıldı...
Bir bomba kuruldu, bir hayat kırıldı...
Kimselere güvenmemeyi, en güvendiğinden öğrenince, içindeki çocuk, çocuğun avucundaki mavi boncuk kırıldı.
Ağlama sesi duymadım...
Ben, bir değil, bin CAN kırığı sesi duydum...
Duydum...
Ben bugün...
Ben o gün..
Ben bi gün...
“Bir insanda yerinin kalmadığını ya da bir kalpte
artık hiç yerinin olmadığını sözünün ona tesir etmeyişinden anlarsın. Ünsiyet ve muhabbetin
en yüksek belirtisi sözün birbirine tesiridir. Birinden duyduğun iltifat kalbine işlemez.Ama sevdiğin insanın selâmıyla iyileşirsin.”
~
Ebrar Akbulut
Kirpiğin mi ıslak, elin mi şaşkın
Esiri mi oldun yoksa bir aşkın ?
Sana
Bir gül bahçesi
Nazlı bir göl
Sana
Bir kuş cenneti sunmayı çok isterdim…
Oysa elimde
Kala kala
Kırlangıç kırıkları
İsyan sığırcıkları
Ve
Vebal güvercinleri kaldı…
İstersen uğra çorak topraklarıma…
Kardır yağan üstümüze geceden
Bir uzun karanlık düşünceden
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala,dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze inceden
~
Sesin nerde kaldı, her günkü sesin
Unutulmuş güzel şarkılar için
Bu kar gecesinden uzaktan yoldan
Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu’dan
Sesin nerde kaldı ? Kar içindesin !
~
Ne sabahtır bu mavilik,ne akşam !
Uyandırmayın beni, uyanamam
Kaybolmuş sevdiklerimizin aşkına
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram
~
Buğulandıkça yüzü her aynanın
Beyaz dokusunda bu saf rüyanın
Göğe uzanır tek, tehna bir kamış
Sırf unutmak için, unutmak ey kış !
Büyük yalnızlığını dünyanın.
~
Ahmet Muhip Dıranas / Kar
“İnsan yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar bir gün camı açtığını
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı
Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.”
~
Ahmet Muhip Dıranas
“Hisler bize doğruyu gösterir. Duygular mantıklı olmak için gereklidir. Duygusal zekâ da önemlidir. Aslında akıl, duygusal zekâ olmadan tam verimli çalışamaz.”
~
Daniel Goleman