Farklı olan, farklı düşünmeye çalışan, mevcutla yetinmeyen ve mevcudu değiştirmeyi ilke edinen, içindeki toplumu daha da ileriye götürme niyeti olan kişiler, ancak bu kişilerin ortaya çıkmasına uygun kurumsal yapılar inşa edildiğinde ortaya çıkarlar.
Menon diyaloğunda Sokrates, hiçbir şey bilmeyen bir köleye bir geometri problemini çözdürmüştür. İnsanın her şeyin bilgisine zaten sahip olduğuna, bu bilgiyi dış dünyadan almak yerine içerden dışarı çıkarmak, hatırlamak gerektiğine vurgu yapmıştır.
Grup halinde yaşayan hayvanlarda sadece grup içi etkileşim, dayanışma mevcuttur. Bu tür hayvanlar başka gruplarla beraber yaşayamaz, aynı ortamda bulunamaz. Farklı gruplar iç içe geçip daha büyük gruplar meydana getiremezler. Gruplar arası büyük bir çatışma olur. İşte medeni insan bunu başarmıştır günümüzde. Farklı kökenden gelen farklı grupların en iyi şekilde organize olduklarını görmek mümkündür medeni toplumlarda.
Kleopatra altın iğneleri cariyelerinin, kölelerinin göğsüne batırmaktan ve onların çığlıklarını işitmekten zevk alırmış. Kleopatra’nın bu eylemleri günümüz insanının bu olaya tiksinerek bakmasına neden olur. Bazıları bunu uygarlığın henüz gelişmemiş olduğu zamanların bir tür vahşeti olarak görür ama aynı çağdaş insan çok daha inceltilmiş, çok daha ustaca yöntemlerle diğer insanlara, hemcinslerine acı çektirmekten de geri durmamıştır. (Fyodor Dostoyevski-Yer altından notlar)
Sensiz tan kızıllığı bile fazla renksiz! Arıların balı bile fazla lezzetsiz. Doğanın zenginliği pek sefil üstelik yokluğunda! Dünyanın cömertlik gösterilerinde cimrilik açığa çıkıyor buram buram!
Doğru yaşam saatini erteleyen kişi, nehrin tükenmesini bekleyen bir hödük gibidir. Yine de o nehir akıp gider. Kendi akıntısını, dalgalarını sonsuza dek yuvarlayarak. (Horatius)
Gregor’un eski işlevselliğini yitirmesi onun ailesinin gözünde büyük bir yük haline gelmesine neden olur. Babası ise en başından beri Gregor’a karşı sert ve mesafeli bir tutum sergiler. Gregor artık çalışmadığı için ona karşı öfke beslemeye başlar. Gregor'un dönüşümü sadece fiziksel değildir. Ailesinin ona karşı sevgisinin koşullu olduğunu gösteren bir metafordur. O artık eve para getirmediği için ailesince göz ardı edilmeye başlanır. Burada, yani dönüşüm adlı eserde Kafka’nın vermek istediği mesaj şudur: Aile içindeki bağlar bile bireyin işlevselliğine bağlıdır. Birey kendisini yarayışlı yapan yetileri yitirdiğinde çevresince değersiz bir varlık olarak görülür.
Bir toplumsal hadisenin belirleyici nedeni onu önceleyen olaylar içerisinde aranmalıdır. Bireysel bilinç durumlarında değil! Tarihsel gelişim süreçleri hesaba katılmalıdır. (Emile Durkheim)
Bu yıl beş kazananın seneye altıyı, daha sonraki sene için ise yediyi hedeflemesi ego için fırsat, benlik için tuzaktır. Neden olmasın deyip zenginlik hayalleri kuran şahıs, huzursuzluğun bedenine sinsice girdiğini fark edemez. İnsanın en büyük zaafıdır paranın yörüngesine kolayca girmek.
Evet pek aziz dostum. Dünya ölümden geçilmiyor. Kol geziyor her tarafta. Rastladığım her çitin üzerinde oturuyor ölüm. Her ağacın ardında dikilip duruyor. Duvarlarla çevirmişsiniz etrafınızı. Yatakhaneler, şapeller, kiliseler inşa etmişsiniz kaç para! Melek her pencereden izleyip gülüyor oysa! Tek tek her birinizi öyle yakından tanıyor ki! Gece yarısı pencere önlerinde onun kahkahasını işitiyor, isimlerinizi zikrettiğini duyuyorsunuz. Mezmurlarınızı söyleyin istediğiniz kadar. Mihrapta o canım mumlarınızı yakın. Akşam dualarınızı, sabah dualarınızı yapın. Şifalı otları toplayıp laboratuvarınızda biriktirin. Rafları kitaplarla tıka basa doldurun. Perhiz yapıyor musun dostum? Uykularını haram ediyor musun? Merak etme! Yuvanı yapacak ölüm meleği! Kemiklerine varıncaya dek soyup soğana çevirecek seni! Yine de koş sevgili dostum. O dağılıp gidecek kemiklerini bir arada tutmaya bak yine de! Ah o kemikler, o mide, o beyin. Hepsi de bırakıp gitmek istiyor bizi. Şeytanın malı olmak istiyorlar. (Hermann Hesse- Narziss ve Goldmund)
Özgür bir toplumda farklı fikirler, farklı inançlar, farklı ideolojileri savunmak, benimsemek suç değildir. Farklılığın olduğu yerde renklilik, ahenk vardır. Herkes aynı düşüncelere sahipse, herkes aynı inanca sahipse, herkes aynı bakış açısıyla yaklaşıyor ise olaylara, o toplulukta birey bulunmamaktadır. O bölgede bireyler değil, sadece itaat eden kuru kalabalıklar var demektir. İnsan denen varlığı belli kalıpların içine hapsetmek, x düşüncenin değişmez olduğunu savunmak ve herkesi de aynı yolda yürümeye mecbur etmek en büyük hatadır, insanlara vurulan en büyük darbedir. Medeniyet, farklı olanların farklılıklara rağmen iç içe yaşayabilmesidir. Hiçbir dinin, hiçbir düşüncenin tekelinde olmamaktır medeniyet. Parmak izlerinin farklı olması gibidir düşüncelerin, inançların farklı olması! Eğer kişi, farklılığını gizleme zorunluluğu hissediyorsa, omzunda baskı hissediyorsa orada özgürlük değil, bir tür kölelik hakim demektir.
Guernica, İspanya’nın Bask bölgesinde yer alan minik, şirin bir şehir olarak anlatılırdı bir zamanlar. Ne yazık ki savaştan yöre halkı da nasibini fazlasıyla almıştı sonradan. Ve bu küçük yer, yerle bir olmuştu. Pablo Picasso, gördüğü dehşeti resmetmek istemiş, o meşhur Guernica tablosunu çizmişti bu yüzden. Atölyesine giren bir nazi subayı tabloyu görür görmez hayran olmuştu. Çizimler nefisti çünkü. Subay dayanamayarak Picasso’ya: ‘’Bunu siz mi yaptınız?’’ diye sormuştu. Picasso da subaya: ‘’Hayır. Bunu siz yaptınız!’’ diye cevap vermiştir.
Aklın gücü karşısında doğa, bütün sırlarını ifşa etmek zorunda kalır.
Dünyadasın ve bunun çaresi yok. (Samuel Beckett-Godot’yu beklerken)
Eylem ile yapıp etme arasında fark vardır. Söz gelimi yürümek yapıp etmedir. Zayıflamak için yürümek ise bir eylemdir. (İmmanuel Kant)
Zenginin yalnızlığı sanat ya da bilimle iştigal etme isteğinden, fakirin yalnızlığı ise yetersizlik kaynaklı bir itilmişlikten ileri gelir.
Farklı olan, farklı düşünmeye çalışan, mevcutla yetinmeyen ve mevcudu değiştirmeyi ilke edinen, içindeki toplumu daha da ileriye götürme niyeti olan kişiler, ancak bu kişilerin ortaya çıkmasına uygun kurumsal yapılar inşa edildiğinde ortaya çıkarlar.
Menon diyaloğunda Sokrates, hiçbir şey bilmeyen bir köleye bir geometri problemini çözdürmüştür. İnsanın her şeyin bilgisine zaten sahip olduğuna, bu bilgiyi dış dünyadan almak yerine içerden dışarı çıkarmak, hatırlamak gerektiğine vurgu yapmıştır.
Grup halinde yaşayan hayvanlarda sadece grup içi etkileşim, dayanışma mevcuttur. Bu tür hayvanlar başka gruplarla beraber yaşayamaz, aynı ortamda bulunamaz. Farklı gruplar iç içe geçip daha büyük gruplar meydana getiremezler. Gruplar arası büyük bir çatışma olur. İşte medeni insan bunu başarmıştır günümüzde. Farklı kökenden gelen farklı grupların en iyi şekilde organize olduklarını görmek mümkündür medeni toplumlarda.
Ne kadar bilgili, donanımlı ya da akıllı olursan ol geçmişin yükünü kendi iç aleminde dönüştüremezsen gerçekliğin bozulur.
Bütün hazları bir kenara koy. Yaşamın kendisi de haz vermeli!
Bir devlet salt korkuyla ayakta tutulamaz. Güven ve umut da verebilmelidir. (Spinoza-Tractatus Theologico Politicus)
Doğadan uzak bir ilerleme, nitelikli bir ilerleme değildir. Bu duruma bilakis düşüş bile diyebiliriz.
Kleopatra altın iğneleri cariyelerinin, kölelerinin göğsüne batırmaktan ve onların çığlıklarını işitmekten zevk alırmış. Kleopatra’nın bu eylemleri günümüz insanının bu olaya tiksinerek bakmasına neden olur. Bazıları bunu uygarlığın henüz gelişmemiş olduğu zamanların bir tür vahşeti olarak görür ama aynı çağdaş insan çok daha inceltilmiş, çok daha ustaca yöntemlerle diğer insanlara, hemcinslerine acı çektirmekten de geri durmamıştır. (Fyodor Dostoyevski-Yer altından notlar)
Uyuşmuş bir benlik, çevrede gezinip duran adaletsizliğin bir gün kendisine de uğrayacağını göremez.
Sohbet bilgiyi artırır ama dahilerin okulu yalnızlıktır.
Çocuk içi doldurulacak bir vazo değil, tutuşturulacak bir ateştir. (Rabelais)
Yaşlandığımız için oyun oynamayı bırakmayız. Oyun oynamayı bıraktığımız için yaşlanırız. (Sir George Bernard Shaw)
Sensiz tan kızıllığı bile fazla renksiz!
Arıların balı bile fazla lezzetsiz.
Doğanın zenginliği pek sefil üstelik yokluğunda!
Dünyanın cömertlik gösterilerinde cimrilik açığa çıkıyor buram buram!
Yazmak bütünlenmekle parçalanmak arasında bir şeydir. Bir sarkaç! (Sibel Türker-Şair öldü adlı eserinden)
Doğru yaşam saatini erteleyen kişi, nehrin tükenmesini bekleyen bir hödük gibidir. Yine de o nehir akıp gider. Kendi akıntısını, dalgalarını sonsuza dek yuvarlayarak. (Horatius)
Eskiden internet günlük hayattan bir tür kaçıştı. Şimdi ise artık günlük hayatın ta kendisi!
Gregor’un eski işlevselliğini yitirmesi onun ailesinin gözünde büyük bir yük haline gelmesine neden olur. Babası ise en başından beri Gregor’a karşı sert ve mesafeli bir tutum sergiler. Gregor artık çalışmadığı için ona karşı öfke beslemeye başlar. Gregor'un dönüşümü sadece fiziksel değildir. Ailesinin ona karşı sevgisinin koşullu olduğunu gösteren bir metafordur. O artık eve para getirmediği için ailesince göz ardı edilmeye başlanır. Burada, yani dönüşüm adlı eserde Kafka’nın vermek istediği mesaj şudur: Aile içindeki bağlar bile bireyin işlevselliğine bağlıdır. Birey kendisini yarayışlı yapan yetileri yitirdiğinde çevresince değersiz bir varlık olarak görülür.
Uçması için ona kanatlar verin. Dönmesi için nedenler vermiş olursunuz. (Ursula Le Guin- Mülksüzler)
En dolu yaşamlar, gidilmemiş yollardan gidenlerin veya kendi yolunu bizzat açanların yaşamıdır.
Toplu olarak inanmanızı salık veren her söylem bir icattır. (Guy Debord)
Bir toplumsal hadisenin belirleyici nedeni onu önceleyen olaylar içerisinde aranmalıdır. Bireysel bilinç durumlarında değil! Tarihsel gelişim süreçleri hesaba katılmalıdır. (Emile Durkheim)
Bu yıl beş kazananın seneye altıyı, daha sonraki sene için ise yediyi hedeflemesi ego için fırsat, benlik için tuzaktır. Neden olmasın deyip zenginlik hayalleri kuran şahıs, huzursuzluğun bedenine sinsice girdiğini fark edemez. İnsanın en büyük zaafıdır paranın yörüngesine kolayca girmek.
Eleştirel düşünme, kişinin kendi önyargılarının köküne kuşku tohumu ekmesini sağlar.
Evet pek aziz dostum. Dünya ölümden geçilmiyor. Kol geziyor her tarafta. Rastladığım her çitin üzerinde oturuyor ölüm. Her ağacın ardında dikilip duruyor. Duvarlarla çevirmişsiniz etrafınızı. Yatakhaneler, şapeller, kiliseler inşa etmişsiniz kaç para! Melek her pencereden izleyip gülüyor oysa! Tek tek her birinizi öyle yakından tanıyor ki! Gece yarısı pencere önlerinde onun kahkahasını işitiyor, isimlerinizi zikrettiğini duyuyorsunuz. Mezmurlarınızı söyleyin istediğiniz kadar. Mihrapta o canım mumlarınızı yakın. Akşam dualarınızı, sabah dualarınızı yapın. Şifalı otları toplayıp laboratuvarınızda biriktirin. Rafları kitaplarla tıka basa doldurun. Perhiz yapıyor musun dostum? Uykularını haram ediyor musun? Merak etme! Yuvanı yapacak ölüm meleği! Kemiklerine varıncaya dek soyup soğana çevirecek seni! Yine de koş sevgili dostum. O dağılıp gidecek kemiklerini bir arada tutmaya bak yine de! Ah o kemikler, o mide, o beyin. Hepsi de bırakıp gitmek istiyor bizi. Şeytanın malı olmak istiyorlar. (Hermann Hesse- Narziss ve Goldmund)
Özgür bir toplumda farklı fikirler, farklı inançlar, farklı ideolojileri savunmak, benimsemek suç değildir. Farklılığın olduğu yerde renklilik, ahenk vardır. Herkes aynı düşüncelere sahipse, herkes aynı inanca sahipse, herkes aynı bakış açısıyla yaklaşıyor ise olaylara, o toplulukta birey bulunmamaktadır. O bölgede bireyler değil, sadece itaat eden kuru kalabalıklar var demektir. İnsan denen varlığı belli kalıpların içine hapsetmek, x düşüncenin değişmez olduğunu savunmak ve herkesi de aynı yolda yürümeye mecbur etmek en büyük hatadır, insanlara vurulan en büyük darbedir. Medeniyet, farklı olanların farklılıklara rağmen iç içe yaşayabilmesidir. Hiçbir dinin, hiçbir düşüncenin tekelinde olmamaktır medeniyet. Parmak izlerinin farklı olması gibidir düşüncelerin, inançların farklı olması! Eğer kişi, farklılığını gizleme zorunluluğu hissediyorsa, omzunda baskı hissediyorsa orada özgürlük değil, bir tür kölelik hakim demektir.
Guernica, İspanya’nın Bask bölgesinde yer alan minik, şirin bir şehir olarak anlatılırdı bir zamanlar. Ne yazık ki savaştan yöre halkı da nasibini fazlasıyla almıştı sonradan. Ve bu küçük yer, yerle bir olmuştu. Pablo Picasso, gördüğü dehşeti resmetmek istemiş, o meşhur Guernica tablosunu çizmişti bu yüzden. Atölyesine giren bir nazi subayı tabloyu görür görmez hayran olmuştu. Çizimler nefisti çünkü. Subay dayanamayarak Picasso’ya: ‘’Bunu siz mi yaptınız?’’ diye sormuştu. Picasso da subaya: ‘’Hayır. Bunu siz yaptınız!’’ diye cevap vermiştir.