İnsanoğlu ölülerle ve öteki dünyayla, her ne haltsa, temas halinde olduğumuzu anlayacak bir gün. Şu an yeterince zihinsel güç sarfedebilsek, önümüzdeki yüz yıl içinde olacakları görüp her türlü felakete karşı tedbirimizi alırız. Ölümden sonra beyin mutasyona uğruyor, bu mutasyonun ne menem bir şey olduğunu henüz bilmiyoruz, ama bilim adamlarımız titreyip kendilerine dönerlerse ilerde öğreneceğiz işallah. Alçak herifler, son yıllarda tek dertleri, dünyayı havaya uçurabilirler mi, uçuramazlar mı, bu ihtimali araştırmak."
Kalabalık beni sahiden sıktı. Ben ikide birde böyle oluyorum, bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen da hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret filan değil… İnsanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile… Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımdan küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birilerini arıyorum. Bütün bu beynimde geçenleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini. O zaman nasıl hazin bir hal aldığımı tasvir edemezsiniz.
Fiziki haritayı daha çok severdim, dünya bir bütün olurdu çünkü o zaman, sınırlar kaybolurdu ve benim için bütün o kesik çizgilerle birbirinden ayrılmış ülkeler varılabilir, görülebilir birer coğrafya haline gelirdi...
Yaşın ilerlediği halde, hâlâ gülme sırasının sana gelmesini bekleye durursun, sıra sana geldiğinde de... Tabii bunun için de çok sabırlı olmak gerek... Çoktan gebermiş ve gömülmüş olursun...
Bu akşam anladım ki, bir insan bir diğer insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş. Gene bu akşam anladım ki, onu kaybettikten sonra, ben dünyada ancak kof bir ceviz tanesi gibi yuvarlanıp sürüklenebilirim.
Birbiriyle iyi geçinmek, nefrete mi iter?" diye soruyordu kendisine. "Dürüst bir yaşam, kabalığı mı gerektirir? Huzurlu yaşamak, acımasızlığı mı gereksinir? Düzen, parçalanmayı mı talep eder?
Bazen hayat sadece bir kahve meselesi; ya da bir bardak kahvenin ne kadar yakınlık getirebileceğinden ibaret. Bir keresinde kahveyle ilgili bir şey okumuştum. Kahvenin sağlık için iyi bir şey olduğundan bahsediyordu; iç organları düzenliyormuş.
Önce bunun hiç de hoş olmayan, garip bir yaklaşım olduğunu düşündüm; ama zamanla kendi içinde bir şeyler ifade ettiğini anladım. Ne demek istediğimi şimdi açıklayacağım.
Dün sabah bir kızı görmeye gittim. Ondan çok hoşlanıyorum. Aramızda olan her şey geçmişte kaldı. Artık beni hiç umursamıyor. Onu terk ettim, keşke etmeseymişim.
Kapısını çaldım ve aşağıda beklemeye başladım. Üst katta dolaştığını duyabiliyordum. Hareketlerinden yatağından kalktığını çıkardım. Uyandırmıştım onu.
Merdivenlerden aşağıya indi. Yaklaştığını karnımda hissedebiliyordum. Attığı her adım duygularım karmakarışık ediyordu ve kaçınılmaz olarak ona kapıyı açtırdı. Beni gördü ve buna sevinmedi.
Bir zamanlar bu onu çok sevindirirdi, geçen hafta. Bazen tüm onlar nereye gitti diye safça soruyorum kendime,
“Kendimi iyi hissetmiyorum şu an,” dedi. “Konuşmak istemiyorum. ”
“Bir’ bardak kahve koyar mısın?” diye sordum, çünkü bu o anda dünyada en son isteyeceğim şeydi. Öyle bir söyledim ki sanki ona acayip kahve içmek isteyen, başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen başka birinden bir telgraf okuyormuşum gibi çıktı sesim.
“Peki,” dedi.
Merdivenlerden yukarıya onu takip ettim. Çok saçmaydı. Üstüne bir elbise geçirivermişti. Elbise daha tam olarak vücuduna intibak sağlayamamıştı. Size sonra bir ara onun kıçından bahsederim. Neyse, mutfağa girdik.
Raftan bir tane nescafe kavanozu çıkarıp masanın üstüne koydu. Bir bardak ve çay kaşığı çıkardı. Ben de bardağa ve çay kaşığına baktım. Ağzına kadar suyla dolu çaydanlığı ocağa koyup altını yaktı.
Tüm bu sürede tek bir laf etmemişti. Bu sürede elbiseleri vücuduna intibak sağladı. Ben artık sağlayamayacağım. Çıktı mutfaktan.
Sonra merdivenlerden aşağıya inip hiç mektup falan gelmiş mi diye baktı. Ben gelirken görmedim diye hatırlıyorum. Tekrar yukarı çıkıp başka bir odaya girdi. Üstüne kapıyı kapadı. Ocağın üstündeki suyla dolu çaydanlığa baktım.
Suyun kaynamasına daha yaklaşık bir sene vardı. Aylardan Ekim’di ve çaydanlıkta çok fazla su vardı. İşte o yüzden. Suyun yarısını lavaboya boşalttım.
Şimdi daha çabuk kaynardı. Yaklaşık altı ayda falan. Ev sessizdi.
Dışarıya verandaya baktım. Bir sürü çöp torbası vardı. Çöplerdeki konserve kutularına, soyulmuş kabuklara falan bakıp son zamanlarda neler yediğini çıkarmaya çalıştım. Hiç bir şey anlaşılmıyordu.
Mart ayı geldi. Su kaynamaya başladı. Bu çok hoşuma gitti.
Masaya baktım. Nescafe kavanozu, boş bardak ve çay kaşığı önümde bir cenaze servisi gibi duruyorlardı. Kahve yapmak için gereken malzeme bunlardır.
On dakika sonra evden çıkarken, içimde bir mezar gibi güvende bir bardak kahve, “Kahve için sağol.” dedim.
“Bir şey değil,” dedi sesi kapalı kapının arkasından. Onun sesi de bir telgraf gibi çıkmıştı. Gitme zamanım gerçekten gelmişti.
Günün geri kalanını kahve yapmayarak geçirdim. Büyük keyifti. Sonra akşam oldu, bir restoranda yemek yeyip bir bara gittim. Bir iki içki yuvarlayıp bir iki insanla konuştum.
Bar adamlarıydık hepimiz ve bar şeyleri konuştuk. Hatırlanmayacak şeyler, bar kapanana kadar. Saat sabahın ikisiydi. Dışarı çıkmam gerekiyordu. San Francisko sisli ve soğuktu. Sisi düşündüm; kendimi çok insani ve çaresiz hissettim.
Başka bir kıza daha uğramaya karar verdim. Neredeyse bir senedir hiç görüşmemiştik. Bir ara çok yakındık. Şu anda ne düşündüğünü merak ettim.
Evine gittim. Kapı zili yoktu. Bu ufak da olsa bir başarı sayılırdı. Bütün ufak başarılarının kaydını tutmalı insan. Ben nasılsa yapıyorum.
Kapıyı açtı. Önünde uzun bir elbise tutuyordu. Beni gördüğüne inanamadı. “Ne istiyorsun?” dedi, beni gördüğüne artık inanmış bir şekilde. Direk içeri daldım.
Dönüp kapıyı kapatınca vücudunu profilden gördüm. Elbiseyi tamamen üstüne geçirmeye uğraşmamıştı. Sadece önünde tutuyordu.
Başından ayaklarına kadar uzanan kırılmamış bir beden çizgisini görebiliyordum. Biraz garipti. Belki çok geç bir saat olduğundan.
“Ne istiyorsun?” dedi.
“Bir bardak kahve,” dedim. Ne komik bir ey, gerçekten istediğim yine kahve değildi.
Bana bakıp hafifçe profilinin çevresinde döndü. Beni görmek hoşuna gitmemişti. SSK istediği kadar zaman her şeyi iyileştirir desin. Bedeninin kırılmamış çizgisine baktım.
“Neden benimle bir’ bardak kahve içmek istemiyorsun?” dedim. “İçimden seninle konuşmak geldi. Ne zamandır hiç konuşmadık.”
Bana bakıp hafifçe profilinin çevresinde döndü. Bedeninin kırılmamış çizgisine baktım. Bu iyiye işaret değildi.
“Çok geç oldu,” dedi. “Yarın erken kalkmam gerekiyor’. Kahve istiyorsan, mutfakta nescafe var. Benim yatmam gerekiyor’.”
Mutfak ışığı açıktı. Koridordan mutfağa baktım. İçimden hiç gidip kendi başıma bir bardak daha kahve içmek gelmedi. Başka birinin evine daha gidip de bir bardak kahve istiyorum demek de gelmiyordu içimden.
Bütün günümü çok garip ziyaretlere adadığımı fark ettim, bu şekilde planlamamıştım halbuki. Ama en azından nescafe kavanozu masanın üstünde boş beyaz bir fincanla kaşığın yanında değildi.
Bahar gelince bir erkeğin bütün hayallerinin aşk üzerine kurulduğunu söylerler. Eğer yeterli zamanı kalırsa, içlerine bir bardak kahve de koyabilir.
Evrenin ve varlık aleminin var olan ne varsa hepsinin bizim algilayamadigimiz bir şekilde saniyenin binlerce kere daha küçük birimlerinde yok olup yeniden yaratıldığını ve bunun o çok küçük zaman dilimlerince biteviye tekrarlandığı o ve bizim her bir birim zamanda algıladığımız her şeyin bir önceki birim zamanda algıladığımız la aynı olmadığını biliyor muyduk? Bu bilimdeki kuantum teorisinin cekirdegiydi aslinda Yani aslında biz Kur'an'ı bir şarkı gibi belli ritüellere hapsederek okumamış ve anlamış olsaydık bu gün kuantum teorisini de bulan biz olma mutluluğunu yasayacsktik. Yeniden yaratılış bölümü Muhiyiddin İbn arabi
Selam olsun ödevlerini yapmayanlara, malt biranın tadına bakanlara, hata olduğundan emin olmak için aynı hatayı tekrarlayanlara, sürekli deneyenlere, sebepsiz eğlenebilenlere, uçan mmlilere, kamilin kaptanına, yer altına saklanıp sanatın gözüne gözüne vuran İ.' ye...
İlk aşkın gözlerinde seyrederken geçmişi Anılar vitrininde sakladığım Terk edilmiş Ve Tozlanmış Bir bibloydu sanki aşk Soğuk esen rüzgar dans ederken saçlarında Denizin kokusu değil Doyamadığım kokun sızlıyordu burnumdaOnca yıl geçmiş Yüzlerce şey değişmiş Şöyle durup masaya bakınca Anladım ki Balık rakıya susamış Bende sana...
Gençlik döneminde yardıma koşan foolish casanovaya, hacı şakire, ilk üçlüye, babadan gizli içilen cigaraya, acılar parkına, tavuk dönere ve kimin şerefine diyorsanız... beattim 84.01 fm
Tütünümü,anahtarımı aldım. Evden tam çıkıyorum, bir şeyin eksik olduğunu, eksik olanın ruhum olduğunu fark ettim.Önemsemedim.Yol, bana uygun bir ruh önerebilirdi. Kapıyı çektim,kilidin dili yuvasına otururken “Nereye?” dedi. Aldırış etmedim, çıktım.
Bu duvarlar yetmiyor bizi ayırmaya bilesin... Bu parmaklıklar, bu demir kapılar, bu hava, inan... Bazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlü, Bazen bir serçe kadar güçsüzsem, bir nedeni vardır... Hangi zorluğu yenmemiş insanoğlu. Hele taşıyorsa içinde bu insanca sevgiyi. Güzel günler zorlu duraklardan geçer sevdiğim. Damla damla birikiyor insan. Damla damla sevgili... Bir gün akıp gideceğiz hayata... Duvarlar yıkılacak, açılacak bütün kapılar bilesin. Benim yüreğim sensin şimdi, seni vurur durur... Ve yine damla damla çoğalıyorsun içimde.
Okuyup anlamadığını, hatta okumadığını ve hayretle gözlemliyorum ki ne paylaştığını dahi bilmeyenler var... kafana göre takıl o yüzden key :)) burası 84.01 beattim fm...
Şekillendiriyoruz hayatı Heykeltıraş gibi Yontuyoruz güzelim dünyayı Dağları delip tüneller Denizleri doldurup oteller İnşa ettik Bir de Gökyüzüne uzanan kuleler
Dibini kazıyoruz dünyanın Yerin altından çıkardık Paha biçilmez madenler Savaşlara Yıkımlara neden olan petrolgiller Sözde medeniyeti kuruyoruz Oysa Kendi sonumuzu hazırlıyoruz
Güzelim atmosferi deldik Denizleri, nehirleri, okyanusları Kirleten elbette bizdik Rahat yaşamı seçtik İnsanlığın özünden geçtik
Şekillendiriyoruz hayatı Heykeltıraş gibi Yontuyoruz hayatımızdaki fazlalıkları Vicdanımızı! Aşkımızı! Yarınlarımızı!
Ben duygusuna saplanmış gidiyoruz Her gün biraz daha çürüyoruz İnsanlık ölmüş buram buram leş kokuyoruz Kısaca Şu güzelim hayatın a. koyuyoruz
İnsanoğlu ölülerle ve öteki dünyayla, her ne haltsa, temas halinde olduğumuzu anlayacak bir gün. Şu an yeterince zihinsel güç sarfedebilsek, önümüzdeki yüz yıl içinde olacakları görüp her türlü felakete karşı tedbirimizi alırız. Ölümden sonra beyin mutasyona uğruyor, bu mutasyonun ne menem bir şey olduğunu henüz bilmiyoruz, ama bilim adamlarımız titreyip kendilerine dönerlerse ilerde öğreneceğiz işallah. Alçak herifler, son yıllarda tek dertleri, dünyayı havaya uçurabilirler mi, uçuramazlar mı, bu ihtimali araştırmak."
Yolda, Jack Kerouac
Sevinin köleler, sevinin de korkutun yaban despotlarını.
Zen Kaçıkları, Jack Kerouac
İyi de eğer ona duyduğum aşktan rahatsız oluyorsa, neden kendisine bundan söz etmemi yasaklamıyordu?
Kumarbaz, Dostoyevski
Acık da Chinaski...
Yaşadığımız dünya zaten koca bir mezarlık, ölülerden değilde yaşayan ölülerden tırsarım...
İyi tasarlanmış bir soygundu bu
Ruhumu arafta bırakıp giderken
Okkalı bir "Kendine İyi Bak" yapıştırmıştı
Camel aromalı dudaklarına....
F.
Kendimizi özgürlük çocukları gibi görüyorduk ; misyonumuz , rock'n roll'un devrimci ruhunu korumak,savunmak ve yansıtmaktı.
En iyisi, bir köşeye çekilip seyirci kalmak, onun için diyorum ki , yaşasın yer altı
Yeraltından Notlar, Dostoyevski
Şu yaşam delilen şey, ne biçim şeydi? Kimi zaman sevinçler veren, kimi zaman içimizi acılarla dolduran, kölesi olduğumuz şu yaşam neyin nesi böyle?'
Pal Sokağı Çocukları, Ferenc Molnar
Kalabalık beni sahiden sıktı. Ben ikide birde böyle oluyorum, bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen da hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret filan değil… İnsanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile… Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki, etrafımdan küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birilerini arıyorum. Bütün bu beynimde geçenleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini. O zaman nasıl hazin bir hal aldığımı tasvir edemezsiniz.
İçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali
Fiziki haritayı daha çok severdim, dünya bir bütün olurdu çünkü o zaman, sınırlar kaybolurdu ve benim için bütün o kesik çizgilerle birbirinden ayrılmış ülkeler varılabilir, görülebilir birer coğrafya haline gelirdi...
Tol, Murat Uyurkulak
Yaşın ilerlediği halde, hâlâ gülme sırasının sana gelmesini bekleye durursun, sıra sana geldiğinde de... Tabii bunun için de çok sabırlı olmak gerek... Çoktan gebermiş ve gömülmüş olursun...
Gecenin Sonuna Yolculuk, Louis Ferdinand Celine
Buralara nereden geldiğimi biliyorum, gidecek daha çok yolumun olduğunuda biliyorum ve gerekirse dizlerimin üstünde sürünerek de olsa oraya gideceğim.
Martin Eden, Jack London
Bu akşam anladım ki, bir insan bir diğer insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş. Gene bu akşam anladım ki, onu kaybettikten sonra, ben dünyada ancak kof bir ceviz tanesi gibi yuvarlanıp sürüklenebilirim.
Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali
Birbiriyle iyi geçinmek, nefrete mi iter?" diye soruyordu kendisine. "Dürüst bir yaşam, kabalığı mı gerektirir? Huzurlu yaşamak, acımasızlığı mı gereksinir? Düzen, parçalanmayı mı talep eder?
Niteliksiz Adam 1, Robert Musil
Kahve
Bazen hayat sadece bir kahve meselesi; ya da bir bardak
kahvenin ne kadar yakınlık getirebileceğinden ibaret.
Bir keresinde kahveyle ilgili bir şey okumuştum. Kahvenin sağlık için
iyi bir şey olduğundan bahsediyordu; iç organları düzenliyormuş.
Önce bunun hiç de hoş olmayan, garip bir yaklaşım
olduğunu düşündüm; ama zamanla kendi içinde bir şeyler
ifade ettiğini anladım. Ne demek istediğimi şimdi açıklayacağım.
Dün sabah bir kızı görmeye gittim. Ondan çok hoşlanıyorum.
Aramızda olan her şey geçmişte kaldı.
Artık beni hiç umursamıyor.
Onu terk ettim, keşke etmeseymişim.
Kapısını çaldım ve aşağıda beklemeye başladım.
Üst katta dolaştığını duyabiliyordum.
Hareketlerinden yatağından kalktığını çıkardım.
Uyandırmıştım onu.
Merdivenlerden aşağıya indi.
Yaklaştığını karnımda hissedebiliyordum.
Attığı her adım duygularım karmakarışık ediyordu ve kaçınılmaz olarak ona kapıyı açtırdı.
Beni gördü ve buna sevinmedi.
Bir zamanlar bu onu çok sevindirirdi, geçen hafta.
Bazen tüm onlar nereye gitti diye safça soruyorum kendime,
“Kendimi iyi hissetmiyorum şu an,” dedi. “Konuşmak istemiyorum. ”
“Bir’ bardak kahve koyar mısın?” diye sordum, çünkü bu
o anda dünyada en son isteyeceğim şeydi.
Öyle bir söyledim ki sanki ona acayip kahve içmek isteyen, başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen
başka birinden bir telgraf okuyormuşum gibi çıktı sesim.
“Peki,” dedi.
Merdivenlerden yukarıya onu takip ettim. Çok saçmaydı.
Üstüne bir elbise geçirivermişti.
Elbise daha tam olarak vücuduna intibak sağlayamamıştı.
Size sonra bir ara onun kıçından bahsederim.
Neyse, mutfağa girdik.
Raftan bir tane nescafe kavanozu çıkarıp masanın üstüne koydu.
Bir bardak ve çay kaşığı çıkardı.
Ben de bardağa ve çay kaşığına baktım.
Ağzına kadar suyla dolu çaydanlığı ocağa koyup altını yaktı.
Tüm bu sürede tek bir laf etmemişti.
Bu sürede elbiseleri vücuduna intibak sağladı.
Ben artık sağlayamayacağım.
Çıktı mutfaktan.
Sonra merdivenlerden aşağıya inip hiç mektup falan gelmiş mi diye baktı.
Ben gelirken görmedim diye hatırlıyorum.
Tekrar yukarı çıkıp başka bir odaya girdi.
Üstüne kapıyı kapadı.
Ocağın üstündeki suyla dolu çaydanlığa baktım.
Suyun kaynamasına daha yaklaşık bir sene vardı.
Aylardan Ekim’di ve çaydanlıkta çok fazla su vardı.
İşte o yüzden. Suyun yarısını lavaboya boşalttım.
Şimdi daha çabuk kaynardı.
Yaklaşık altı ayda falan.
Ev sessizdi.
Dışarıya verandaya baktım.
Bir sürü çöp torbası vardı.
Çöplerdeki konserve kutularına, soyulmuş
kabuklara falan bakıp son zamanlarda neler
yediğini çıkarmaya çalıştım.
Hiç bir şey anlaşılmıyordu.
Mart ayı geldi.
Su kaynamaya başladı.
Bu çok hoşuma gitti.
Masaya baktım. Nescafe kavanozu, boş
bardak ve çay kaşığı önümde bir cenaze servisi
gibi duruyorlardı. Kahve yapmak için gereken
malzeme bunlardır.
On dakika sonra evden çıkarken, içimde bir
mezar gibi güvende bir bardak kahve,
“Kahve için sağol.” dedim.
“Bir şey değil,” dedi sesi kapalı kapının
arkasından. Onun sesi de bir telgraf gibi
çıkmıştı. Gitme zamanım gerçekten gelmişti.
Günün geri kalanını kahve yapmayarak geçirdim. Büyük
keyifti. Sonra akşam oldu, bir restoranda yemek yeyip
bir bara gittim. Bir iki içki yuvarlayıp bir iki insanla
konuştum.
Bar adamlarıydık hepimiz ve bar şeyleri konuştuk.
Hatırlanmayacak şeyler, bar kapanana kadar. Saat
sabahın ikisiydi. Dışarı çıkmam gerekiyordu. San Francisko
sisli ve soğuktu. Sisi düşündüm; kendimi çok
insani ve çaresiz hissettim.
Başka bir kıza daha uğramaya karar verdim. Neredeyse
bir senedir hiç görüşmemiştik. Bir ara çok yakındık.
Şu anda ne düşündüğünü merak ettim.
Evine gittim. Kapı zili yoktu. Bu ufak da
olsa bir başarı sayılırdı. Bütün ufak başarılarının
kaydını tutmalı insan. Ben nasılsa yapıyorum.
Kapıyı açtı. Önünde uzun bir elbise tutuyordu.
Beni gördüğüne inanamadı. “Ne istiyorsun?”
dedi, beni gördüğüne artık inanmış bir şekilde.
Direk içeri daldım.
Dönüp kapıyı kapatınca vücudunu profilden
gördüm. Elbiseyi tamamen üstüne geçirmeye
uğraşmamıştı.
Sadece önünde tutuyordu.
Başından ayaklarına kadar uzanan kırılmamış
bir beden çizgisini görebiliyordum. Biraz
garipti. Belki çok geç bir saat olduğundan.
“Ne istiyorsun?” dedi.
“Bir bardak kahve,” dedim.
Ne komik bir ey, gerçekten istediğim yine kahve
değildi.
Bana bakıp hafifçe profilinin çevresinde döndü.
Beni görmek hoşuna gitmemişti. SSK istediği kadar
zaman her şeyi iyileştirir desin. Bedeninin kırılmamış
çizgisine baktım.
“Neden benimle bir’ bardak kahve içmek istemiyorsun?” dedim.
“İçimden seninle konuşmak geldi. Ne zamandır hiç
konuşmadık.”
Bana bakıp hafifçe profilinin çevresinde döndü. Bedeninin
kırılmamış çizgisine baktım. Bu iyiye işaret
değildi.
“Çok geç oldu,” dedi. “Yarın erken kalkmam gerekiyor’.
Kahve istiyorsan, mutfakta nescafe var.
Benim yatmam gerekiyor’.”
Mutfak ışığı açıktı. Koridordan mutfağa
baktım. İçimden hiç gidip kendi başıma
bir bardak daha kahve içmek gelmedi. Başka
birinin evine daha gidip de bir bardak kahve
istiyorum demek de gelmiyordu içimden.
Bütün günümü çok garip ziyaretlere adadığımı
fark ettim, bu şekilde planlamamıştım halbuki.
Ama en azından nescafe kavanozu masanın üstünde
boş beyaz bir fincanla kaşığın yanında değildi.
Bahar gelince bir erkeğin bütün hayallerinin aşk üzerine kurulduğunu söylerler.
Eğer yeterli zamanı kalırsa, içlerine bir bardak kahve de koyabilir.
Kahve, Richard Brautigan
Sosyalleşmek denen şey ikiyüzlülüğü öğrenmekte başka bir şey değildir
Bir yerde duymuştum bu sözü hatırlamak yorum
Evrenin ve varlık aleminin var olan ne varsa hepsinin bizim algilayamadigimiz bir şekilde saniyenin binlerce kere daha küçük birimlerinde yok olup yeniden yaratıldığını ve bunun o çok küçük zaman dilimlerince biteviye tekrarlandığı o ve bizim her bir birim zamanda algıladığımız her şeyin bir önceki birim zamanda algıladığımız la aynı olmadığını biliyor muyduk? Bu bilimdeki kuantum teorisinin cekirdegiydi aslinda
Yani aslında biz Kur'an'ı bir şarkı gibi belli ritüellere hapsederek okumamış ve anlamış olsaydık bu gün kuantum teorisini de bulan biz olma mutluluğunu yasayacsktik.
Yeniden yaratılış bölümü
Muhiyiddin İbn arabi
Selam olsun ödevlerini yapmayanlara, malt biranın tadına bakanlara, hata olduğundan emin olmak için aynı hatayı tekrarlayanlara, sürekli deneyenlere, sebepsiz eğlenebilenlere, uçan mmlilere, kamilin kaptanına, yer altına saklanıp sanatın gözüne gözüne vuran İ.' ye...
Rakıya Susamış Balık
İlk aşkın gözlerinde seyrederken geçmişi
Anılar vitrininde sakladığım
Terk edilmiş
Ve
Tozlanmış
Bir bibloydu sanki aşk Soğuk esen rüzgar dans ederken saçlarında
Denizin kokusu değil
Doyamadığım kokun sızlıyordu burnumdaOnca yıl geçmiş
Yüzlerce şey değişmiş
Şöyle durup masaya bakınca
Anladım ki
Balık rakıya susamış
Bende sana...
F.
Gençlik döneminde yardıma koşan foolish casanovaya, hacı şakire, ilk üçlüye, babadan gizli içilen cigaraya, acılar parkına, tavuk dönere ve kimin şerefine diyorsanız... beattim 84.01 fm
Sağıma, soluma bakınca
Şaşırıyorum!
Hepsinin gözünde aynı hırs,
Ben duygusu…
Kazanma uğruna
Hiç edilmiş hayatlar
Mesleki kariyer diye
Ölüyor saatler
Kimi;
Kredi kartı limiti
Kimi;
Lüks bir ev ya da otomobil
Kısaca rahat bir yaşam uğruna
Hiç ediyoruz hayatı
Sevmek kadar güzeli yok
Sevilen çekip gidince
Piç kalıyoruz aşka
Yalnızım bu gece odamda
Birkaç bira şişesi
Birkaç dal cigarayla
İçiyorum bu gece gene
Hiç ettiğiniz hayatlara
Ve
Piç gibi ortada bırakılmış
Aşıklara…
F.
Tütünümü,anahtarımı aldım. Evden tam çıkıyorum, bir şeyin eksik olduğunu, eksik olanın ruhum olduğunu fark ettim.Önemsemedim.Yol, bana uygun bir ruh önerebilirdi. Kapıyı çektim,kilidin dili yuvasına otururken “Nereye?” dedi. Aldırış etmedim, çıktım.
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku, İlhami Algör
Bu duvarlar yetmiyor bizi ayırmaya bilesin...
Bu parmaklıklar, bu demir kapılar, bu hava, inan...
Bazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlü,
Bazen bir serçe kadar güçsüzsem, bir nedeni vardır...
Hangi zorluğu yenmemiş insanoğlu.
Hele taşıyorsa içinde bu insanca sevgiyi.
Güzel günler zorlu duraklardan geçer sevdiğim.
Damla damla birikiyor insan.
Damla damla sevgili...
Bir gün akıp gideceğiz hayata...
Duvarlar yıkılacak, açılacak bütün kapılar bilesin.
Benim yüreğim sensin şimdi, seni vurur durur...
Ve yine damla damla çoğalıyorsun içimde.
Yılmaz Güney
Okuyup anlamadığını, hatta okumadığını ve hayretle gözlemliyorum ki ne paylaştığını dahi bilmeyenler var...
kafana göre takıl o yüzden key :)) burası 84.01 beattim fm...
21. yüzyıl temsilcisi F. den de bir şiir olsun dedim terimde :))
Şekillendiriyoruz hayatı
Heykeltıraş gibi
Yontuyoruz güzelim dünyayı
Dağları delip tüneller
Denizleri doldurup oteller
İnşa ettik
Bir de
Gökyüzüne uzanan kuleler
Dibini kazıyoruz dünyanın
Yerin altından çıkardık
Paha biçilmez madenler
Savaşlara
Yıkımlara neden olan petrolgiller
Sözde medeniyeti kuruyoruz
Oysa
Kendi sonumuzu hazırlıyoruz
Güzelim atmosferi deldik
Denizleri, nehirleri, okyanusları
Kirleten elbette bizdik
Rahat yaşamı seçtik
İnsanlığın özünden geçtik
Şekillendiriyoruz hayatı
Heykeltıraş gibi
Yontuyoruz hayatımızdaki fazlalıkları
Vicdanımızı!
Aşkımızı!
Yarınlarımızı!
Ben duygusuna saplanmış gidiyoruz
Her gün biraz daha çürüyoruz
İnsanlık ölmüş buram buram leş kokuyoruz
Kısaca
Şu güzelim hayatın a. koyuyoruz
F.
23.1.2014 13:33:00