Bir şiir yazmak istiyorum aşk adına. Adı hiçbir aşığın aklına gelmeyeninden olmalı …Bu kez şiirimin adına mutluluk diyeceğim, düşünsene kaç yüz yıldır hiç bir şairin aklına gelmemiş. Ne ateşler içinde yanan ayrı,ne karşılıksız sevgilerin bindirildiği ezik yürekler. Bir şiir yazacağım sana, sonu gelmez, ucu açık sevgim gibi. Gülüşlerini çocuklarla paylaştığın, okuyan bütün sevgililerin yüreğine dokunan biraz aşka biraz maviye bulanık bir şiir olmalı.
Sen geldin… Kelimelerini şekere batırarak … Sen geldin… Baktığın yerlerde çiçekler bırakarak… Acıya ve hüzne gereğinden çok yüz vermemeli insan... Ben artık hüznü içimde şişmanlatmamayı, başarıyorum galiba… Geçen gün ne gördüm dersin? ... Meğer ne kadar yakışıyormuş martılar denizin üzerine… Bendeki bu değişiklikleri sağlayan kimdi? ... Diyelim ki, kırk yaşını geçmiş veya otuzuna gelmemiş bir adamdı, seksen yaşında bir ihtiyar, hep otuzunda yaşayan bir kadındı ya da dört yaşında bir çocuk; hem hepsiydi, hem hiçbiri değildi. Ne fark eder ki? Bir can’dı… Canımın içi değil… İçimin canı olupta gelendin… Sen Geldin Üstelik Aşktın Hoş geldin....
aşk tuhaf bi şey...ekonomik duygusal mantıksal boytutları olan bi şey..bazen tüm ayaklarını yere bastıramayacak güçsüz oluyor insan...boyununyakalıyor huyunu değil..huyunu yakalıyor kişiliğini değil yani birini yakalarken bir tarafını değil..yani herzaman bi şey eksik kalıyor ve sen arayışa giriyorsun..işte o zaman aşka düşmüşsün demektir..örnek ben..
Hz.İbrahim in ateşe atıldığı zaman ki teslimiyettir, Hz.Eyyub un hastalığa karşı sabrıdır, zaferidir, Hz.Davud un sesidir, eliyle demire şekil vermesidir, Hz.Musa nın kızıldenizi ikiye bölen asasıdır Hz.İsa nın kokusunu bile hissettiği Son Peygamber i müjdelemesidir Hz.Muhammed in Allah a olan teslimiyetidir Hz.Muhammed söylüyorsa doğrudur diyen Hz.Ebubekr in sadakatidir Hz.Ömer in adaleti bile hayran bırakan adilliğidir Hz.Osman ın şeytanı bile utandıran hayasıdır, edebidir Hz.Ali nin cesaretidir, ilmidir Hz.Hüseyin in haksızlığa karşı yürümesidir, şehadetidir Hz.Yunus un cenneti istemeyip Allah a 'Bana Seni gerek Seni' demesidir Çöllere düşen Mecnun un gözlerinin dağlanmasıdır Bülbülün güle ötüşü, ölen sahibin başında bekleyen attır Ezan-ı Muhammed-i okununca felaha, kurtuluşa, namaza koşmaktır Kur'an-ı Kerim okununca anlamasan bile onu kalbinde hissetmektir Gönülden gelen bir Kelime-i Şehadettir Allah ve Rasulunun adı anılınca göz yaşı dökmektir İSLAM ı doya doya yaşamaktır. Aşk; Sadece kuru bi sevgi yada sonu belli bir macera hevesi değildir, CANAN la bir CAN olmaktır, onu hergün daha fazla sevmektir, ALLAH için sevmektir. Aşk; sadece seni sewiyorum demek değil Ve Allah yolunda daha bir çok şey...
Aşk nedir biliyorum. Yaşadım ben... Ama anlatamamki yaşadıklarımı. Aslında anlatsamda anlayamazsınızki, Herkes kendine göre yaşar aşkı. Bu yüzden ben aşkı değilde aşığı tarif etmeye çalışacağım. A klına Ş aşılacak K işi ve onun yaptıkları.....
Gerçek AŞK, daima kişisel yarar duygusundan vazgeçme temeli üzerinde yükselir… Aşk en tehlikeli inançtır... Aşk çok cesur olmayı gerektirir ve cesareti daima sınar, hep zorlar... Bu yüzden herkes âşık olamaz... Tehlikeye duyulan ilgi, gençlik yıllarında daha yoğundur… Kimileri her zaman tehlike içinde yaşamayı seçer ve kimileri hep genç kalır... Varlık sezginin, duygunun ve aşkın bir sırrıdır… Bu kişi, bu şey yani bireysel, yalnız duyumda, yalnız aşkta mutlak bir değere sahiptir... Sonlu ve sonsuz orada bulunur… Aşkın sonsuz derinliği ve aşkın gerçeği, bununla yalnız bununla kaimdir... En derin ve en yüce gerçekler duyumlarda saklıdır… Böylece genel olarak başımız dışında bulunan bir nesne var oluşun gerçek ve antolojik belgesi aşktır, var oluşun aşktan ve duyumdan başka belgesi yoktur… Aşk iradenin ereğidir... Her türlü dışsal emir ve baskılardan çok usa uymak gerekir... İradenin ereği olan bu aşktan başlayıp tutkuda sona eren bir yaşam mutludur... Bizler aşk karakteri ile doğarız… Aşk ruhumuz yetkinleştikçe gelişir ve bizi güzel görünen şeye götürür... Bundan sonra bizim bu âlemde sevmekten başka bir şey için var olduğumuzdan kim kuşkulanır ki… Şayet ilişki bizleri kendi kendimize karşı gerçekçi olmak adına eğitmek ise değişiklikler otomatiktir... Aşk karşılıklı oturup birbirinin gözünün içine bakmak değil, el ele verip ileride aynı noktaya bakmak ve gene el ele o noktaya doğru ilerlemektir… Aşk, yanındakinin bir şeyler yapma hakkını teslim etmektir, saygıdır... Aşk zaaflarımızın olduğunu ortaya çıkarır, kabullenmektir… Aşk korumaktır, sorumluluktur… Aşk sizi kucaklayan kolların gittikçe daha çok sarılmasıdır. Mutluluktur… Aşk kocaman yatağın üçte birine sığmaktır yakınlıktır… Aşk uyandığınızda rüyanızı yanınızda bulmanızdır… Düşlerin gerçek olmasıdır… Aşk tanıdığını zannettiğin insanın yeni yanlarını keşfetmektir tazeliktir… Aşk asla anlatılmayacak özel bir hikâyedir… Saygı duyduğum ve evliliğe gösterdiği saygıdan dolayı da kendisine hayran olduğum bir dostum her zaman der ki… ‘’ Hiç kimse uzun süre evli kalmadıkça gerçek aşkın ne olduğunu anlayamaz...’’
İki günlük gezi sonunda tam eve gelmiş, klasik tatil akşamı bakımı ve de uykusu yapacakken, TV de hadi yeni başlıyor neymiş bakalım diye başladım ve sonuna kadar, 'Aşkta Her şey Mümkün'.. Jack Nicholson ‘ın filmini seyrettim... 63 yaşındaki bir adamla, 50 yaş üzeri bir kadının oldukça hoş ve sıkmayan bir beraberliği… Ancak film, adamın genç bir kızla hafta sonu tatili yapmasıyla başlıyor… Hiç evlenmemiş ve de hayatında 30 yaş üzeri bir kadınla hiç birlikte olmamış hızlı bir adamın kalp krizi sonrası yaşadıkları…. (.. Film Digitürkte hala tekrar ediyordur beklide…Ben yabancı kanalda İngilizce seyrettim… Hepsini anlatmayayım diyorum...) … Kendime geldim ve kendi hayatımı, insanların sürekli bu konudaki meraklarını, mesajlarını düşündüm… Yıllardır sorarlar... Birine gizlice âşık mısın? …Hayatında biri mi var? ... Ümitsiz bir aşka mı yakalandın? ...Niye diye sorduğumda,eee bu kadar yazıyı yoksa nasıl yazıyorsan diyorlar? ... Neyse bu kadar yazı ve şiirin nereden çıktığı konusu malum, yürekten… Oldukça normal yaşayan bir insanım... Gündüzleri fazlasıyla hızlı ve gergin geçen saatlerin devamında, sakin ve huzurlu bir yaşamım var… Yıllar öncesinde başlayan bir durgunlukla birlikte, bu hayatın içine öyle çılgınca aşklar, davullar, tefler koyacak halim de isteğim de kalmadı… Hatta çok sevdiğim bir dostum bana geçen gün, 'sen benden bu kadar deyip, her şeyi bırakıyorsun' diye yazıvermiş... Doğru, benden bu kadar deyip, bırakıyorum... Çünkü yaşanacak sevgilerin gerçekliğine ayıracak zamanım var... Ancak, gerçek olmayan ve kişisel sorunların birbirinin üzerine yıkıldığı duygulara zamanım yok... Zaman sevgi için değerli... Sevgi ise yaşanmak istendikten sonra her türlü canlıyla paylaşılabilir... Aşk ise başka tabii! ! ! ! ! Tesadüf Cuma günkü bir gazetede de bu konu vardı... Çok da hoşuma gitti… Yaşadıklarını paylaştığım arkadaşlarımdan duyduğum bütün hikâyeler 45 yaş üzeri ve 65 civarı... İkinci baharlar tadında yaşanıyor... Duyguların bu yaşlarda bu kadar hoşluk ve liseli tonu taşıması 20 li yaşlarımızda ne benim ne de arkadaşlarımın aklının alacağı bir şey... Şimdi ise sevgi ile coşkuyla ve de mutlulukla seyrediyorum olgunluk aşklarını ve keyif alıyorum… Eeee geldik artık 30’a… Hiçbirinin bu kadar çocuk bu kadar genç olduklarını ilkbaharlarının tadına bu denli vardıklarını zannetmiyorum o yaşlarında… İşin en güzel yanı ise kimsenin bedensel ve dış görünümle bozmamış olması… Ortak noktalar hep aynı... Deniz ve yeşil ve toprak ve de gökyüzü... Okunanlar ve yaşananlardan alınanlar paylaşılanlar... Tabii bu anlattığım gerçekten yaşanan aşklar ve duygular... Yoksa kendini ispat adına kendinden farklı ve fazla özellikler taşıyan kişilerle birliktelikler kuran, ulu orta kalabalık yerlerde TV dizisi çekiliyormuşçasına yaşananlar değil... Kendi halinde sakin ve yılların mücadelelerinden sonra nefes aldıkları yerde gönlünü besleyenler… Bu arada ne mi oldu? Ben gerçekten âşık oldum... Tanıdığım, pardon doğru tanıdığımı sandığım ama pek çok yerinde yanıldığım birine âşık oldum... Ne mi yapacağım? ? ? ? Hiiiççç Sonunda kırk kere söylenilen gerçekleşti... Hayatımda artık benim de kavuşamayacağım bir sevdiğim var... Çok şükür! ... Oldukça yoğun bir dönem geçireceğim kesin... Bir kere benim kapıma elinde çiçeklerle gelmektense, ayaklarını kırar vallahi… Öyle biri yani… Gösterişten bir dakika dahi uzakta yaşamayan biri olduğu için de, benim garip bir huzur içeren yaşamımda asla bulunmak istemez...Hayran kitlesi ne yapar sonra onsuz...Nerede öyle akşamları sıcak çayını alıp, kedin kucağında keyifle kitap okumak, sohbet ve yürüyüşler... Mümkün değil... Oh, şimdi akşamları burnumu havaya kaldırıp, düşüneceğim romantik şeyler var… Hatta daha da güzeli belki kavuşamayan âşıkların filmini seyredip ağlarım bile… Geçen gün Marks&Spencer da çok güzel kumaş işli mendiller gördüm… Bu durumda derhal gidilip edinilecek ve en pembesi ve de çiçeklisi çantada bulundurulacak... Acaba erkekler için olanını alıp, ümitsiz aşkıma hediye etsem mi? ... Altın sırmalısını bulmam şart tabii….) … Olsun nice emekler harcar yaptırırım… Tabii en önemli konu rüyalarım… Kim bilir ne rüyalar görürüm artık... Bilinçaltı, bilinç üstü ne varsa çalıştırırım... Bir de bunlara hayal gücümü eklersem değmeyin romantizmime... Her şey bir yana...Sevgiyle, neşeyle ve her daim aşkla yaşamımız devam etsin…Gerisi önemli değil…)
AŞK: dokunamamanın verdiği hazdı O uzaktayken. AŞK: ellerinin kontrolsüzce titremesiydi O dibindeyken. AŞK:onun sadece cümleleriyle tanışmış olmanın verdiği meraktı sen sanal zamanındayken; bazense aşk için, içindeki neşeli ama loş sokağından geçen birini seçtin -ruhlu olmasına dikkat ederek- sonra ona gizemli bi biyografi giydirdin ta ki sokağından başka birini geçirene dek.ama hiç bi zaman olmayacak gerçek bi 'aşk'ın; çünkü sen de ben gibi koca bi hayalperestsin.
Seni ölümüne seven dururken sevgiyi,mutluluğu haketmeyecek kişilere vermek.Aşk adaletsizdir,adaletsizliktir. Bizi çok sevenler gözümüzün önündeyken.gözümüzü onlara neden kapatırız sanki?
Her halde dünyada adına en çok konuşulan, yazılan, çizilen ama ne olduğu hala tam olarak açıklanamayan bir duygu olsa gerek. Gözyaşı, gözyaşı ve de gözyaşı. Bu aşkın bence olmazsa olmazı.
Beraberken; yeniden doğmaktır yeni sen yeni ben olmaktır mutluluktur heyecandır tutkudur beceridir dünyanın en zeki en dayanılmaz en güzelidir
Bittikten sonra; b.. çuvalı olmaktır ya da çöp yığını hiç bişeye yaramayan pis kokudan başka birşey değildir
eğer Allah ı sevdirmiyorsa tabii
Allahı hatırlatmayan hiçbir muhabbet adına sevgi aşk denilen şey bitiminde enkazdan başka bişey bırakmaz kaldıki Allah a ulaştırmıyorsa o zaten aşk değil bedenin ateşinden başka bişey değildir :))))))))))
Hayvani cinselliğin, sözlerle ve birtakım işlerle, insanileştirmeye çalışmaktır..Baktılar, aşk nereye kadar..Kendilerini tutamayıp yine hayvanlaştılar..
Bir gun Delilik yakin dostlarini kahve icmek uzere evine davet etmis.Herkes gelmis. Kahveler icildikten sonra Delilik dostlarina saklambac oynamayi onermis.
- Saklambac mi? O da nedir? diye sormus Merak.
- Saklambac bir oyundur. Sizler saklanirken ben yuze kadar sayacagim. Saymayi bitirdigimde ilk bulacagim kisi benden sonraki ebe olacaktir.
Korku ve Tembellik disindakiler Delilik in onerisini derhal kabul etmisler.
- 1..., 2..., 3... diye yuksek sesle saymaya baslamis Delilik.
Acelecilik, ilk buldugu yere kendini ativermis.
Utangaclik, her zamanki aliskanligiyla bir agacin golgesine ilismis.
Neşe, bahcenin orta yerine dogru yonelmis.
Huzun, saklanacak yer bulamadigindan aglamaya koyulmus.
Kiskanclik, Basari nin pesinden giderek yanibasindaki bir kayanin ardina siginmis.
- YUZ! diye haykirmis Delilik, Saklanmayan ebedir, aramaya basliyorum.....
İlk sobelenen Merak olmus. Birinci kurbanin kim olacagini o kadar merak ediyormus ki, saklanmayi ihmal etmis.
Bahce duvarina baktiginda, Delilik Kararsizlik i farketmis; uzerine tunemis oldugu duvarin hangi tarafina saklanacagini dusunmekle mesgulmus.
...Ve hemen ardindan Neşe'yi, Huzun'u, Utangaclik'i sobelemis.
Herkes yeniden biraraya geldiginde Merak sormus:
-Ask nerede? Hic Ask'i goren oldu mu?
Delilik, Ask'i aramaya koyulmus. Daglara cikmis, nehirlerin yataklarina bakmis, ama Ask i hic bir yerde bulamamis.
Caresiz arayisini surduren Delilik, bir gul agaci ile karsilasmis.Eline gecirdigi bir caliyla agacin dallarini, yapraklarini yoklamis. Aniden tiz bir ciglikla irkilmis. Aciyla bagiran Ask, diken batan gozunu tutuyormus.
Delilik ne yapacagini bilememis. Ozur dilemis, yalvarmis yakarmis Ask a kendisini affetmesi icin. O kadar uzulmus ki, bir daha hayat boyu yanindan ayrilmayacagini bile vaadetmis. Acisi biraz dinen Ask sonunda ozurleri kabul etmis.
O gunden beri Ask in gozu kordur ve Delilik hep yanı başındadir.
Bir şiir yazmak istiyorum aşk adına. Adı hiçbir aşığın aklına gelmeyeninden olmalı …Bu kez şiirimin adına mutluluk diyeceğim, düşünsene kaç yüz yıldır hiç bir şairin aklına gelmemiş. Ne ateşler içinde yanan ayrı,ne karşılıksız sevgilerin bindirildiği ezik yürekler. Bir şiir yazacağım sana, sonu gelmez, ucu açık sevgim gibi. Gülüşlerini çocuklarla paylaştığın, okuyan bütün sevgililerin yüreğine dokunan biraz aşka biraz maviye bulanık bir şiir olmalı.
Sen geldin…
Kelimelerini şekere batırarak …
Sen geldin…
Baktığın yerlerde çiçekler bırakarak…
Acıya ve hüzne gereğinden çok yüz vermemeli insan... Ben artık hüznü içimde şişmanlatmamayı, başarıyorum galiba… Geçen gün ne gördüm dersin? ... Meğer ne kadar yakışıyormuş martılar denizin üzerine…
Bendeki bu değişiklikleri sağlayan kimdi? ... Diyelim ki, kırk yaşını geçmiş veya otuzuna gelmemiş bir adamdı, seksen yaşında bir ihtiyar, hep otuzunda yaşayan bir kadındı ya da dört yaşında bir çocuk; hem hepsiydi, hem hiçbiri değildi. Ne fark eder ki? Bir can’dı…
Canımın içi değil…
İçimin canı olupta gelendin…
Sen
Geldin
Üstelik
Aşktın
Hoş geldin....
yaşamak lazım..görmek lazım.. hisetmek lazım..tutmak lazım yüreğinde kalbinde, işte ozaman anlarsın ne olduğunu..geçicimi? çoğu zaman..kalıcımı? bazen..Aşk acıdr, tatlıdır, güzeldir, ağrılıdır..coğu zaman imkansızdır ancak..yaşanması gerekendir.
aşk tuhaf bi şey...ekonomik duygusal mantıksal boytutları olan bi şey..bazen tüm ayaklarını yere bastıramayacak güçsüz oluyor insan...boyununyakalıyor huyunu değil..huyunu yakalıyor kişiliğini değil yani birini yakalarken bir tarafını değil..yani herzaman bi şey eksik kalıyor ve sen arayışa giriyorsun..işte o zaman aşka düşmüşsün demektir..örnek ben..
Aşk korkuya peçedir, korku da aşka perde,
Allah' tan nasıl korkmaz, insan O'nu sever de...
der Necip Fazıl
Aşk ve korku: cam ve taşa benzer...
arada ki mesafe n kadar uzun olursa aşk o kadar heyecanlı ve sürekli olur
Aşk, hint kumaşı sandığın kişinin, hiyarın teki olduğunu anlayana kadar geçen zamandır.
Tek kelimeyle:'Hayat'
Aşkın anlamı çok kolay
(A) cıya
(Ş) ikayetsiz
(K) atlanmak
bundan daha iyi bir tanımı olan warsa paylaşsın..
Aşk can kovalamacasına benziyor en çok.
ve aşk, ölümün inkarıdır,hayat demektir....yok olmak değil var olmaktır...Aşk-ı Beka
Hz.İbrahim in ateşe atıldığı zaman ki teslimiyettir,
Hz.Eyyub un hastalığa karşı sabrıdır, zaferidir,
Hz.Davud un sesidir, eliyle demire şekil vermesidir,
Hz.Musa nın kızıldenizi ikiye bölen asasıdır
Hz.İsa nın kokusunu bile hissettiği Son Peygamber i müjdelemesidir
Hz.Muhammed in Allah a olan teslimiyetidir
Hz.Muhammed söylüyorsa doğrudur diyen Hz.Ebubekr in sadakatidir
Hz.Ömer in adaleti bile hayran bırakan adilliğidir
Hz.Osman ın şeytanı bile utandıran hayasıdır, edebidir
Hz.Ali nin cesaretidir, ilmidir
Hz.Hüseyin in haksızlığa karşı yürümesidir, şehadetidir
Hz.Yunus un cenneti istemeyip Allah a 'Bana Seni gerek Seni' demesidir
Çöllere düşen Mecnun un gözlerinin dağlanmasıdır
Bülbülün güle ötüşü, ölen sahibin başında bekleyen attır
Ezan-ı Muhammed-i okununca felaha, kurtuluşa, namaza koşmaktır
Kur'an-ı Kerim okununca anlamasan bile onu kalbinde hissetmektir
Gönülden gelen bir Kelime-i Şehadettir
Allah ve Rasulunun adı anılınca göz yaşı dökmektir
İSLAM ı doya doya yaşamaktır.
Aşk; Sadece kuru bi sevgi yada sonu belli bir macera hevesi değildir,
CANAN la bir CAN olmaktır, onu hergün daha fazla sevmektir,
ALLAH için sevmektir.
Aşk; sadece seni sewiyorum demek değil
Ve Allah yolunda daha bir çok şey...
Aşk,programlanmış tek hüsran,insanın yeniden yaşamak istediği tek öngörülebilinir mutsuzluktur.
Aşk nedir biliyorum.
Yaşadım ben...
Ama anlatamamki yaşadıklarımı.
Aslında anlatsamda anlayamazsınızki,
Herkes kendine göre yaşar aşkı.
Bu yüzden ben aşkı değilde aşığı tarif etmeye çalışacağım.
A klına
Ş aşılacak
K işi ve onun yaptıkları.....
Gerçek AŞK, daima kişisel yarar duygusundan vazgeçme temeli üzerinde yükselir… Aşk en tehlikeli inançtır... Aşk çok cesur olmayı gerektirir ve cesareti daima sınar, hep zorlar... Bu yüzden herkes âşık olamaz... Tehlikeye duyulan ilgi, gençlik yıllarında daha yoğundur… Kimileri her zaman tehlike içinde yaşamayı seçer ve kimileri hep genç kalır... Varlık sezginin, duygunun ve aşkın bir sırrıdır… Bu kişi, bu şey yani bireysel, yalnız duyumda, yalnız aşkta mutlak bir değere sahiptir... Sonlu ve sonsuz orada bulunur… Aşkın sonsuz derinliği ve aşkın gerçeği, bununla yalnız bununla kaimdir... En derin ve en yüce gerçekler duyumlarda saklıdır… Böylece genel olarak başımız dışında bulunan bir nesne var oluşun gerçek ve antolojik belgesi aşktır, var oluşun aşktan ve duyumdan başka belgesi yoktur… Aşk iradenin ereğidir... Her türlü dışsal emir ve baskılardan çok usa uymak gerekir... İradenin ereği olan bu aşktan başlayıp tutkuda sona eren bir yaşam mutludur... Bizler aşk karakteri ile doğarız… Aşk ruhumuz yetkinleştikçe gelişir ve bizi güzel görünen şeye götürür... Bundan sonra bizim bu âlemde sevmekten başka bir şey için var olduğumuzdan kim kuşkulanır ki… Şayet ilişki bizleri kendi kendimize karşı gerçekçi olmak adına eğitmek ise değişiklikler otomatiktir... Aşk karşılıklı oturup birbirinin gözünün içine bakmak değil, el ele verip ileride aynı noktaya bakmak ve gene el ele o noktaya doğru ilerlemektir… Aşk, yanındakinin bir şeyler yapma hakkını teslim etmektir, saygıdır... Aşk zaaflarımızın olduğunu ortaya çıkarır, kabullenmektir… Aşk korumaktır, sorumluluktur… Aşk sizi kucaklayan kolların gittikçe daha çok sarılmasıdır. Mutluluktur… Aşk kocaman yatağın üçte birine sığmaktır yakınlıktır… Aşk uyandığınızda rüyanızı yanınızda bulmanızdır… Düşlerin gerçek olmasıdır… Aşk tanıdığını zannettiğin insanın yeni yanlarını keşfetmektir tazeliktir… Aşk asla anlatılmayacak özel bir hikâyedir… Saygı duyduğum ve evliliğe gösterdiği saygıdan dolayı da kendisine hayran olduğum bir dostum her zaman der ki… ‘’ Hiç kimse uzun süre evli kalmadıkça gerçek aşkın ne olduğunu anlayamaz...’’
Türkçenin en güzel aşk şiirlerini yazan Sıtkı Caney'i okuyun derim.
aşk sizce nedir diye sorulduğunda uzunca iç çekmek ve hiç birşey yazamamaktır belkide....
İki günlük gezi sonunda tam eve gelmiş, klasik tatil akşamı bakımı ve de uykusu yapacakken, TV de hadi yeni başlıyor neymiş bakalım diye başladım ve sonuna kadar, 'Aşkta Her şey Mümkün'.. Jack Nicholson ‘ın filmini seyrettim... 63 yaşındaki bir adamla, 50 yaş üzeri bir kadının oldukça hoş ve sıkmayan bir beraberliği… Ancak film, adamın genç bir kızla hafta sonu tatili yapmasıyla başlıyor… Hiç evlenmemiş ve de hayatında 30 yaş üzeri bir kadınla hiç birlikte olmamış hızlı bir adamın kalp krizi sonrası yaşadıkları…. (.. Film Digitürkte hala tekrar ediyordur beklide…Ben yabancı kanalda İngilizce seyrettim… Hepsini anlatmayayım diyorum...) … Kendime geldim ve kendi hayatımı, insanların sürekli bu konudaki meraklarını, mesajlarını düşündüm… Yıllardır sorarlar... Birine gizlice âşık mısın? …Hayatında biri mi var? ... Ümitsiz bir aşka mı yakalandın? ...Niye diye sorduğumda,eee bu kadar yazıyı yoksa nasıl yazıyorsan diyorlar? ... Neyse bu kadar yazı ve şiirin nereden çıktığı konusu malum, yürekten… Oldukça normal yaşayan bir insanım... Gündüzleri fazlasıyla hızlı ve gergin geçen saatlerin devamında, sakin ve huzurlu bir yaşamım var… Yıllar öncesinde başlayan bir durgunlukla birlikte, bu hayatın içine öyle çılgınca aşklar, davullar, tefler koyacak halim de isteğim de kalmadı… Hatta çok sevdiğim bir dostum bana geçen gün, 'sen benden bu kadar deyip, her şeyi bırakıyorsun' diye yazıvermiş... Doğru, benden bu kadar deyip, bırakıyorum... Çünkü yaşanacak sevgilerin gerçekliğine ayıracak zamanım var... Ancak, gerçek olmayan ve kişisel sorunların birbirinin üzerine yıkıldığı duygulara zamanım yok... Zaman sevgi için değerli... Sevgi ise yaşanmak istendikten sonra her türlü canlıyla paylaşılabilir... Aşk ise başka tabii! ! ! ! ! Tesadüf Cuma günkü bir gazetede de bu konu vardı... Çok da hoşuma gitti… Yaşadıklarını paylaştığım arkadaşlarımdan duyduğum bütün hikâyeler 45 yaş üzeri ve 65 civarı... İkinci baharlar tadında yaşanıyor... Duyguların bu yaşlarda bu kadar hoşluk ve liseli tonu taşıması 20 li yaşlarımızda ne benim ne de arkadaşlarımın aklının alacağı bir şey... Şimdi ise sevgi ile coşkuyla ve de mutlulukla seyrediyorum olgunluk aşklarını ve keyif alıyorum… Eeee geldik artık 30’a… Hiçbirinin bu kadar çocuk bu kadar genç olduklarını ilkbaharlarının tadına bu denli vardıklarını zannetmiyorum o yaşlarında… İşin en güzel yanı ise kimsenin bedensel ve dış görünümle bozmamış olması… Ortak noktalar hep aynı... Deniz ve yeşil ve toprak ve de gökyüzü... Okunanlar ve yaşananlardan alınanlar paylaşılanlar... Tabii bu anlattığım gerçekten yaşanan aşklar ve duygular... Yoksa kendini ispat adına kendinden farklı ve fazla özellikler taşıyan kişilerle birliktelikler kuran, ulu orta kalabalık yerlerde TV dizisi çekiliyormuşçasına yaşananlar değil... Kendi halinde sakin ve yılların mücadelelerinden sonra nefes aldıkları yerde gönlünü besleyenler… Bu arada ne mi oldu? Ben gerçekten âşık oldum... Tanıdığım, pardon doğru tanıdığımı sandığım ama pek çok yerinde yanıldığım birine âşık oldum... Ne mi yapacağım? ? ? ? Hiiiççç Sonunda kırk kere söylenilen gerçekleşti... Hayatımda artık benim de kavuşamayacağım bir sevdiğim var... Çok şükür! ... Oldukça yoğun bir dönem geçireceğim kesin... Bir kere benim kapıma elinde çiçeklerle gelmektense, ayaklarını kırar vallahi… Öyle biri yani… Gösterişten bir dakika dahi uzakta yaşamayan biri olduğu için de, benim garip bir huzur içeren yaşamımda asla bulunmak istemez...Hayran kitlesi ne yapar sonra onsuz...Nerede öyle akşamları sıcak çayını alıp, kedin kucağında keyifle kitap okumak, sohbet ve yürüyüşler... Mümkün değil... Oh, şimdi akşamları burnumu havaya kaldırıp, düşüneceğim romantik şeyler var… Hatta daha da güzeli belki kavuşamayan âşıkların filmini seyredip ağlarım bile… Geçen gün Marks&Spencer da çok güzel kumaş işli mendiller gördüm… Bu durumda derhal gidilip edinilecek ve en pembesi ve de çiçeklisi çantada bulundurulacak... Acaba erkekler için olanını alıp, ümitsiz aşkıma hediye etsem mi? ... Altın sırmalısını bulmam şart tabii….) … Olsun nice emekler harcar yaptırırım… Tabii en önemli konu rüyalarım… Kim bilir ne rüyalar görürüm artık... Bilinçaltı, bilinç üstü ne varsa çalıştırırım... Bir de bunlara hayal gücümü eklersem değmeyin romantizmime... Her şey bir yana...Sevgiyle, neşeyle ve her daim aşkla yaşamımız devam etsin…Gerisi önemli değil…)
AŞK: dokunamamanın verdiği hazdı O uzaktayken. AŞK: ellerinin kontrolsüzce titremesiydi O dibindeyken. AŞK:onun sadece cümleleriyle tanışmış olmanın verdiği meraktı sen sanal zamanındayken; bazense aşk için, içindeki neşeli ama loş sokağından geçen birini seçtin -ruhlu olmasına dikkat ederek- sonra ona gizemli bi biyografi giydirdin ta ki sokağından başka birini geçirene dek.ama hiç bi zaman olmayacak gerçek bi 'aşk'ın; çünkü sen de ben gibi koca bi hayalperestsin.
Seni ölümüne seven dururken sevgiyi,mutluluğu haketmeyecek kişilere vermek.Aşk adaletsizdir,adaletsizliktir.
Bizi çok sevenler gözümüzün önündeyken.gözümüzü onlara neden kapatırız sanki?
Her halde dünyada adına en çok konuşulan, yazılan, çizilen ama ne olduğu hala tam olarak açıklanamayan bir duygu olsa gerek. Gözyaşı, gözyaşı ve de gözyaşı. Bu aşkın bence olmazsa olmazı.
AŞK:
Beraberken;
yeniden doğmaktır yeni sen yeni ben olmaktır mutluluktur heyecandır tutkudur beceridir dünyanın en zeki en dayanılmaz en güzelidir
Bittikten sonra; b.. çuvalı olmaktır ya da çöp yığını hiç bişeye yaramayan pis kokudan başka birşey değildir
eğer Allah ı sevdirmiyorsa tabii
Allahı hatırlatmayan hiçbir muhabbet adına sevgi aşk denilen şey bitiminde enkazdan başka bişey bırakmaz kaldıki Allah a ulaştırmıyorsa o zaten aşk değil bedenin ateşinden başka bişey değildir :))))))))))
Hayvani cinselliğin, sözlerle ve birtakım işlerle, insanileştirmeye çalışmaktır..Baktılar, aşk nereye kadar..Kendilerini tutamayıp yine hayvanlaştılar..
Arkadaslar, ask diye birsey vardir, ama hersey su karsilikli menfaatin oldugu dunyada mutual yasamin gerektirdigi kanunlar cercevesinde gerceklesir. Asik olurken mantiginizi kaybetmeyin. Yoksa cuvalliyorsun, Sekil 1a
Allah aşkından başkası koca bir yalan.. Bütün aşklar ondan yansıyan..
Aşık ol da gör arkadaş! :)
Mevlanaya'da sormuşlar bu soruyu 'BEN OLDA GÖR DEMİŞ'
Bir gun Delilik yakin dostlarini kahve icmek uzere evine davet etmis.Herkes gelmis. Kahveler icildikten sonra Delilik dostlarina saklambac oynamayi onermis.
- Saklambac mi? O da nedir? diye sormus Merak.
- Saklambac bir oyundur. Sizler saklanirken ben yuze kadar sayacagim.
Saymayi bitirdigimde ilk bulacagim kisi benden sonraki ebe olacaktir.
Korku ve Tembellik disindakiler Delilik in onerisini derhal kabul etmisler.
- 1..., 2..., 3... diye yuksek sesle saymaya baslamis Delilik.
Acelecilik, ilk buldugu yere kendini ativermis.
Utangaclik, her zamanki aliskanligiyla bir agacin golgesine ilismis.
Neşe, bahcenin orta yerine dogru yonelmis.
Huzun, saklanacak yer bulamadigindan aglamaya koyulmus.
Kiskanclik, Basari nin pesinden giderek yanibasindaki bir kayanin ardina siginmis.
Delilik saymayi surdurmus...
Umutsuzluk, Delilik in doksan dokuza geldigini duydugunda iyiden iyiye umutsuzluga kapilmis.
- YUZ! diye haykirmis Delilik, Saklanmayan ebedir, aramaya basliyorum.....
İlk sobelenen Merak olmus. Birinci kurbanin kim olacagini o kadar merak ediyormus ki, saklanmayi ihmal etmis.
Bahce duvarina baktiginda, Delilik Kararsizlik i farketmis; uzerine tunemis oldugu duvarin hangi tarafina saklanacagini
dusunmekle mesgulmus.
...Ve hemen ardindan Neşe'yi, Huzun'u, Utangaclik'i sobelemis.
Herkes yeniden biraraya geldiginde Merak sormus:
-Ask nerede? Hic Ask'i goren oldu mu?
Delilik, Ask'i aramaya koyulmus. Daglara cikmis, nehirlerin yataklarina bakmis, ama Ask i hic bir yerde bulamamis.
Caresiz arayisini surduren Delilik, bir gul agaci ile karsilasmis.Eline gecirdigi bir caliyla agacin dallarini, yapraklarini yoklamis. Aniden tiz bir ciglikla irkilmis. Aciyla bagiran Ask, diken batan gozunu tutuyormus.
Delilik ne yapacagini bilememis. Ozur dilemis, yalvarmis yakarmis Ask a kendisini affetmesi icin. O kadar uzulmus ki, bir daha hayat boyu yanindan ayrilmayacagini bile vaadetmis. Acisi biraz dinen Ask sonunda ozurleri kabul etmis.
O gunden beri Ask in gozu kordur ve Delilik hep yanı başındadir.
aşk bence tarif edilemez çünkü aşkı herkes kendine göre yorumlar kimine göre acı çekmek kimine göre sevinç ve birçok sey işte