Tanzimat edebiyatının ikinci döneminde eserler veren Şair-i Azam. Karısının ölümü üzerine Allaha isyan etmiştir sonra bu duruma alışıp Allaha geri dönmüştür..
Tanzimat döneminde batı tesirlerini Türk şiirine sokan şair, tiyatro yazarı ve diplomat. 5 Şubat 1851’de İstanbul’da doğdu. Babası, dedesi ve soyu ilim aleminde isim yapmış şahsiyetlerdi. Dedesi Abdülhak Molla, İkinci Mahmud ile Abdülmecid Hanın hekimliğini yapmış, şiir ve tarihle uğraşmıştı. Babası Hayrullah Efendi ise, meşhur bir tarihçi ve diplomattı.
Abdülhak Hamid ilk tahsiline Evliya Hoca, Behaeddin ve Hoca Tahsin Efendi gibi özel hocaların huzurunda başladı. Özellikle Hoca Tahsin Efendinin Abdülhak Hamid üzerindeki etkisi büyüktür Daha sonra Bebek Köşk Kapısındaki mahalle mektebi ile Rumelihisar Rüşdiyesine kısa süre devam etti. Ailesi tarafından Paris’te eğitim yapması uygun görülünce ağabeyi Nasuhi Bey ile 1863 Ağustosunda Paris’e gitti. Orada özel bir koleje başladı. Kısa zamanda Fransızcasını ilerletti. 1,5 sene tahsilden sonra, yanlarına gelen babası ile İstanbul’a döndü. İstanbul’da Fransız mektebine başladı ve Fransızcasını ilerletmek için Babı ali’de tercüme odasına girdi. On dört yaşlarındayken, Tahran büyükelçiliğine tayin edilen babasıyla birlikte İran’a gitti ve 1,5 sene özel olarak Farsça dersleri aldı. Babasının 1867’de vefatı üzerine İstanbul’a döndü.
İstanbul’a döndükten sonra, önce Maliye mektubi, daha sonra sadaret kaleminde vazife yapan Abdülhak Hamid, buralarda Ebüzziya Tevfik ve Recaizade Mahmud Ekrem'le tanıştı. Sami Paşa’dan Hafız Divanı’nı okudu. Bu arada Tahran hatıralarını anlatan Macera-yı Aşk adlı ilk eserini yazdı ve meşhur Makber mersiyesini yazmasına sebeb olan Fatma Hanımla evlendi. 1876 senesinde hariciye mesleğini seçen Abdülhak Hamid Paris Sefareti ikinci katibliğine tayin edildi ve iki buçuk sene vazife yaptı. Bu arada Fransız edebiyatını yakından tanıma fırsatını buldu. Paris dönüşü bir süre açıkta kalan Abdülhak Hamid, 1881’de Poti, 1882’de Golos, bir sene sonra da Bombay başşehbenderliklerine tayin edildi. Bombay’da üç sene kaldı. Eşi Fatma Hanımın rahatsızlığının artması üzerine, İstanbul’a dönmek için yola çıktı ise de, Fatma Hanım Beyrut’ta vefat etti. Abdülhak Hamid Bombay dönüşünde Londra elçiliği başkatipliğine tayin edildi. Fakat Zeynep isimli manzum piyesi yüzünden vazifeden alındı. Bir süre boşta gezdikten sonra edebiyatla uğraşmayacağına söz vermesi üzerine, tekrar Londra’daki eski görevine gönderildi. Bu gidişinde İngiliz olan Nelly Hanım ile evlendi. 1895 senesinde Lahey büyükelçiliğine iki sene sonra tekrar Londra elçiliği müsteşarlığına tayin edildi. Hanımının rahatsızlanması üzerine, 1900’de İstanbul’a dönen Abdülhak Hamid, 1906’ya kadar İstanbul’da kaldı. 1906’da Brüksel büyükelçiliğine tayin edildi. 1911’de hanımı Nelly’nin ölümü üzerine Belçikalı Lüsyen Lucienne Hanım ile evlendi. Balkan savaşları sırasında kabine tarafından azledilince İstanbul’a döndü. Maarif nezareti teklif edildi ise de kabul etmedi. Bir süre açıkta kaldıktan sonra ayan üyeliğinde bulundu. Mütareke yıllarında Viyana’ya gitti. Burada sıkıntılı günler geçirdi. Cumhuriyetin ilanından sonra anavatana döndü. 1928 senesinde İstanbul Milletvekili seçildi ve ölünceye kadar mebus olarak kaldı. Kendisine vatana üstün hizmet fonundan maaş bağlandı. Ayrıca belediye de, dayalı döşeli bir apartman dairesi verdi. 12 Nisan 1937’de İstanbul’da öldü. Mezarı Zincirlikuyu’dadır.
Abdülhak Hamid, Tanzimat sonrası bütün edebi ve siyasi devirleri yaşamış bir şairdir. Tanzimatı, meşrutiyetleri ve cumhuriyeti görmüştür. Bu devirlerdeki Tanzimat, Servet-i Fünun, Edebiyat-ı Cedide, Milli Edebiyat ve Cumhuriyet devri edebiyatlarını yakından tanıdı. Ayrıca uzun seneler doğuda ve batıda diplomat olarak bulunması her iki edebiyatı tanımasına sebep oldu. Bu sebeple Türk şiirine batıdan yeni konular, serbest düşünce ve şekiller getirdi. İlk başlarda Tanzimat ekolünün tesirinde kalmış sonra batıyı tanıyınca, klasik edebiyattan ayrılarak batı tekniği ile eser vermiştir. Edebiyatımızın yeni bir çehre kazanmasında Recaizade Ekrem daha çok teorik yönünü işlerken, Hamid yazdıklarıyla bunu uygulamıştır. Eserlerinde batı edebiyatından bilhassa Shakespeare ve Victor Hugo’nun tesirleri açıkça görülür. Şiirlerindeki başlıca konu romantik ve felsefi düşünceler, ölüm duyguları ve insan kaderi hakkındadır. Şiirlerinde pekçok yabancı kelime vardır. Batı yazarlarından etkilenerek yazdığı dramalar Türk tiyatrosuna felsefi düşünceyi sokmuştur. Kendisine son zamanlarda Şair-i azam (en büyük şair) ünvanı verilmiştir.
ESERLERİ
Abdülhak Hamid’in eserleri iki grupta toplanmaktadır: Şiirleri: Makber, Ölü (1885) , Kahpe (1885) , Bala’dan Bir Ses (1911) , Validem (1913) , Yadigar-ı Harb (1913) , İlham-ı Vatan (1918) , Tayflar Geçidi (1919) , Garam (1919) , Yabancı Dostlar (1924) . Tiyatroları: Hamid’in tiyatroları mensur ve manzum olmak üzere iki kısımdır. Mensur tiyatroları: Macera-ı Aşk (1873) , Sabrü Sebat (1875) , İçli Kız (1875) , Duhter-i Hindu (1876) , Tarık yahut Endülüs’ün Fethi (1879) , İbn-i Musa (1880) , Finten (1898) . Manzum tiyatroları: Nesteren (1878) , Tezer (1880) , Eşber (1880) , Sardanapal (1908) , Liberte (1913) .
MAKBER’den
Eyvah! Ne yer ne yar kaldı. Gönlüm dolu ah u zar kaldı. Şimdi buradaydı gitti elden, Gitti ebede, gelip ezelden, Ben gittim, o hak-sar kaldı. Bir guşede tarumar kaldı. Baki o enis-i dilden eyvah, Beyrut’ta bir mezar kaldı.
edebiyatımızın en önemli şairlerindendir.Makberi ve diğer eserlerini okuyanlar bunu çok rahat görebilirler.'Şair-i Azam' unvanına sahip kıymetli şairlerimizdendir
tanzimat edebiyatı ikinci dönem sanatçılarındandır (1852 - 1937) . tanzimat edebiyatının en üretken şairi ve tiyatro yazarı olan sanatçı, dewrinde şair-i azam (en buyuk şair) olarak anılmıstır. dogu we batı ülkelerinde elçilikler yapmıs, eserlerinde bu ülkelerin kültrlerini yansıtmıstır. abdulhak hamit, tanzimat siirine biçim ve icerik acısından ynilikler getiren, divan siirini bitiren isimdir.kuralları önemsememiş diledigi her bicimi eserlerinde kullanmıstr.tiyatro eserleri sahne tekniği acısından zayıf olduu gibi dil acısından da oynamaya elwerisli diildir.piyeslerinin buyuk bi bölümü manzum, bir bölümünü mensur, bi bölümünü de manzum - mensur karısık olarak yazmıstır. romantizm den etkilnmiş, sanat sanat icin anlayısını benimsemiştir.shakespeare den cok etkilnmiştir. siirde tezata sasırtmacaya bolca önm weren sair zıtlıkların sairi olarak da bilinir.makber siiri cok ünlüdr. cok agır we sanatlı olan bi dile sahip olan tiyatrolarını siir we düzyazı biciminde yazmıstır.bazen hece bazen arusu kullanmıstır.tiyatrolarının tümü dramdır.sahra adli siir kitabında pastoral siirin ilk örneklerini wermiştir. tiyatro: macera-yı aşk, sabr ü sebat, içli kız, duhter i hindu, finten, tezer, eşber, nesteren, sardanapal, tarık şiir: sahra, makber, ölü, hecle, tayflar geçidi, validem
biraz magazinel olacak ama neyse :) :) eşini sevdiğini söylüyor ona öldükten sonra şiir yazıyor ölüm şiiri...Makber ama eşi asla yaşarken aldatıldığını bilmiyor....
Necip Fazıl'ın; '- Size Şair-i Azam diye tenekeden bir levha takmışlar, çın çın öter. Siz de, buna hesapsız, muhasebesiz tahammül edersiniz! Bu memleket çilesizlerin, nefsiyle muhasebesi olmayanların diyarı... Söyleyin, hayatınızda bir nefs muhasebesi geçirdiniz mi? ' sorusuna muhatap olan şairdir.
Abdülhak Hamıd deyince olen karısı için makber yazan ama şiirinde karısının ölümünden çok kendi ölümüne aglayan sair geliyor aklıma. Ama sair bu şiirinde metafizik düşüncelerini çok güzel bir biçimde açıklayabilmiştir.
tanzımat 2 donemin en buyuk sairi olan abdulhak hamıt deyınce aklıma ilk ne kadar capkın olduu gelıyoo:P masanın bı basında beyrutta olen karısına agıt nıteliinde olan makberi yazmıs sonrada masanın dier tarafına gecıp hayalındekı kadınla ilgili bişiler yamısss:P ama ben bu capkın sairimisi cokk sevıyorum....
abdülhak hamit tarhan tanzimat döneminin en büyük şairi..beyrutta ölen karısı fatma hanım için makber'i yazmış.ama onun üzerine 3 kere daha evlenmiş.nazım hikmet putlar yıkılıyor adlı yazısında çok sert eleştiriye uğramış.87 yaşında hayata gözlerini kapamıştır.tiyatroları okunmak için yazılmıştır.
abdülhak hamit'in çok sevdiği bi karısı varmış bu ölmüş ve yasını tutuyo ama bizimki olayı biraz abartıyo ve o zamanın büyük şairlerinden biri (şuan adını hatırlayamayacağım ama sanırım namık kemaldi...) abdülhak hamit tarhan'a şöyle diyo:-yahu abdülhak biz koca devlet-i aliye'ye bile bu kadar üzülmüyoruz be...yeter artık başını kaldırda vatana bir bak...biraz da ona hüzünlen...
Osmanlı Gerileme Devrinde halk sefaletle yaşama savaşı verirken Paris Konsolosluğunda bir memuriyetle gününü gün eden,Fransız sevgilisiyle hayatın tadını çıkaran şair-aydın. Makber şiiri çok içlidir.Eşinin ölümü üzerine yazmış,neredeyse ağıt niteliğindedir. Fakat şairin bu kadar içlenmesi karısının ölümünden 40 gün sonra yeniden evlenmesine engel teşkil etmemiştir.
Abdülhak Hamit Tarhan karşıtlıklardan güç alan lirik ve felsefi şiirler yazmış..
süratle nasıl değişti halim? almaz bunu havsalam,hayalim. bir şey görürüm mezara benzer.. baktıkça alır,o yare benzer şeklerle güzar mı eder leyalim, bir sadme-i inkılaptır bu, bilmem ki yakın mıdır zevalim?
Şiire getirdiği kuralsızlıklarla kendinden sonrakilere örnek olmuştur... Şiirlerinde sürekli ölümü konu almıştır. Necip Fazıl; eğer Abdülhak Hamit yaşamış olduğu cinnetten kaçıp insan toplulukları arasına karışmasa idi gerçeği bulacaktı,der. Abdülhak Hamit ayrıca dönemin önemli bir devlet adamlarından biridir. Avrupa'da elçilik yaptığı sırada katıldığı davette kapı girişinde ceketini alan kişiye cebindeki yemek ve yol parasının hepsini vererek devletib itibarını en güzel şekilde temsil etmiştir. Geri dönüşte bütün parasını kapı kısmında vermiş olduğu için yürümek zorunda kalmış ve sabaha doğru kaldığı mekana varmıştır.
Salon şairi. En çok ölüm temasını işlemiştir.
Tanzimat edebiyatının ikinci döneminde eserler veren Şair-i Azam. Karısının ölümü üzerine Allaha isyan etmiştir sonra bu duruma alışıp Allaha geri dönmüştür..
orta 1 de ismiyl eçarpıldığım şair..
Bir 'cins kafa'...
Abdülhak Hamit Tarhan (1851-1937)
Tanzimat döneminde batı tesirlerini Türk şiirine sokan şair, tiyatro yazarı ve
diplomat. 5 Şubat 1851’de İstanbul’da doğdu. Babası, dedesi ve soyu ilim aleminde isim yapmış şahsiyetlerdi. Dedesi Abdülhak Molla, İkinci Mahmud ile Abdülmecid Hanın hekimliğini yapmış, şiir ve tarihle uğraşmıştı. Babası Hayrullah Efendi ise, meşhur bir tarihçi ve diplomattı.
Abdülhak Hamid ilk tahsiline Evliya Hoca, Behaeddin ve Hoca Tahsin Efendi gibi özel hocaların huzurunda başladı. Özellikle Hoca Tahsin Efendinin Abdülhak Hamid üzerindeki etkisi büyüktür Daha sonra Bebek Köşk Kapısındaki mahalle mektebi ile Rumelihisar Rüşdiyesine kısa süre devam etti. Ailesi tarafından Paris’te eğitim yapması uygun görülünce ağabeyi Nasuhi Bey ile 1863 Ağustosunda Paris’e gitti. Orada özel bir koleje başladı. Kısa zamanda Fransızcasını ilerletti. 1,5 sene tahsilden sonra, yanlarına gelen babası ile İstanbul’a döndü. İstanbul’da Fransız mektebine başladı ve Fransızcasını ilerletmek için Babı ali’de tercüme odasına girdi. On dört yaşlarındayken, Tahran büyükelçiliğine tayin edilen babasıyla birlikte İran’a gitti ve 1,5 sene özel olarak Farsça dersleri aldı. Babasının 1867’de vefatı üzerine İstanbul’a döndü.
İstanbul’a döndükten sonra, önce Maliye mektubi, daha sonra sadaret kaleminde vazife yapan Abdülhak Hamid, buralarda Ebüzziya Tevfik ve Recaizade Mahmud Ekrem'le tanıştı. Sami Paşa’dan Hafız Divanı’nı okudu. Bu arada Tahran hatıralarını anlatan Macera-yı Aşk adlı ilk eserini yazdı ve meşhur Makber mersiyesini yazmasına sebeb olan Fatma Hanımla evlendi. 1876 senesinde hariciye mesleğini seçen Abdülhak Hamid Paris Sefareti ikinci katibliğine tayin edildi ve iki buçuk sene vazife yaptı. Bu arada Fransız edebiyatını yakından tanıma fırsatını buldu. Paris dönüşü bir süre açıkta kalan Abdülhak Hamid, 1881’de Poti, 1882’de Golos, bir sene sonra da Bombay başşehbenderliklerine tayin edildi. Bombay’da üç sene kaldı. Eşi Fatma Hanımın rahatsızlığının artması üzerine, İstanbul’a dönmek için yola çıktı ise de, Fatma Hanım Beyrut’ta vefat etti.
Abdülhak Hamid Bombay dönüşünde Londra elçiliği başkatipliğine tayin edildi. Fakat Zeynep isimli manzum piyesi yüzünden vazifeden alındı. Bir süre boşta gezdikten sonra edebiyatla uğraşmayacağına söz vermesi üzerine, tekrar Londra’daki eski görevine gönderildi. Bu gidişinde İngiliz olan Nelly Hanım ile evlendi. 1895 senesinde Lahey büyükelçiliğine iki sene sonra tekrar Londra elçiliği müsteşarlığına tayin edildi. Hanımının rahatsızlanması üzerine, 1900’de İstanbul’a dönen Abdülhak Hamid, 1906’ya kadar İstanbul’da kaldı. 1906’da Brüksel büyükelçiliğine tayin edildi. 1911’de hanımı Nelly’nin ölümü üzerine Belçikalı Lüsyen Lucienne Hanım ile evlendi. Balkan savaşları sırasında kabine tarafından azledilince İstanbul’a döndü. Maarif nezareti teklif edildi ise de kabul etmedi. Bir süre açıkta kaldıktan sonra ayan üyeliğinde bulundu. Mütareke yıllarında Viyana’ya gitti. Burada sıkıntılı günler geçirdi. Cumhuriyetin ilanından sonra anavatana döndü. 1928 senesinde İstanbul Milletvekili seçildi ve ölünceye kadar mebus olarak kaldı. Kendisine vatana üstün hizmet fonundan maaş bağlandı. Ayrıca belediye de, dayalı döşeli bir apartman dairesi verdi. 12 Nisan 1937’de İstanbul’da öldü. Mezarı Zincirlikuyu’dadır.
Abdülhak Hamid, Tanzimat sonrası bütün edebi ve siyasi devirleri yaşamış bir şairdir. Tanzimatı, meşrutiyetleri ve cumhuriyeti görmüştür. Bu devirlerdeki Tanzimat, Servet-i Fünun, Edebiyat-ı Cedide, Milli Edebiyat ve Cumhuriyet devri edebiyatlarını yakından tanıdı. Ayrıca uzun seneler doğuda ve batıda diplomat olarak bulunması her iki edebiyatı tanımasına sebep oldu. Bu sebeple Türk şiirine batıdan yeni konular, serbest düşünce ve şekiller getirdi. İlk başlarda Tanzimat ekolünün tesirinde kalmış sonra batıyı tanıyınca, klasik edebiyattan ayrılarak batı tekniği ile eser vermiştir. Edebiyatımızın yeni bir çehre kazanmasında Recaizade Ekrem daha çok teorik yönünü işlerken, Hamid yazdıklarıyla bunu uygulamıştır. Eserlerinde batı edebiyatından bilhassa Shakespeare ve Victor Hugo’nun tesirleri açıkça görülür. Şiirlerindeki başlıca konu romantik ve felsefi düşünceler, ölüm duyguları ve insan kaderi hakkındadır. Şiirlerinde pekçok yabancı kelime vardır. Batı yazarlarından etkilenerek yazdığı dramalar Türk tiyatrosuna felsefi düşünceyi sokmuştur. Kendisine son zamanlarda Şair-i azam (en büyük şair) ünvanı verilmiştir.
ESERLERİ
Abdülhak Hamid’in eserleri iki grupta toplanmaktadır:
Şiirleri: Makber, Ölü (1885) , Kahpe (1885) , Bala’dan Bir Ses (1911) , Validem (1913) , Yadigar-ı Harb (1913) , İlham-ı Vatan (1918) , Tayflar Geçidi (1919) , Garam (1919) , Yabancı Dostlar (1924) .
Tiyatroları: Hamid’in tiyatroları mensur ve manzum olmak üzere iki kısımdır. Mensur tiyatroları: Macera-ı Aşk (1873) , Sabrü Sebat (1875) , İçli Kız (1875) , Duhter-i Hindu (1876) , Tarık yahut Endülüs’ün Fethi (1879) , İbn-i Musa (1880) , Finten (1898) . Manzum tiyatroları: Nesteren (1878) , Tezer (1880) , Eşber (1880) , Sardanapal (1908) , Liberte (1913) .
MAKBER’den
Eyvah! Ne yer ne yar kaldı.
Gönlüm dolu ah u zar kaldı.
Şimdi buradaydı gitti elden,
Gitti ebede, gelip ezelden,
Ben gittim, o hak-sar kaldı.
Bir guşede tarumar kaldı.
Baki o enis-i dilden eyvah,
Beyrut’ta bir mezar kaldı.
edebiyatımızın en önemli şairlerindendir.Makberi ve diğer eserlerini okuyanlar bunu çok rahat görebilirler.'Şair-i Azam' unvanına sahip kıymetli şairlerimizdendir
para mabud bankalar mabed
tanzimat edebiyatı ikinci dönem sanatçılarındandır (1852 - 1937) . tanzimat edebiyatının en üretken şairi ve tiyatro yazarı olan sanatçı, dewrinde şair-i azam (en buyuk şair) olarak anılmıstır. dogu we batı ülkelerinde elçilikler yapmıs, eserlerinde bu ülkelerin kültrlerini yansıtmıstır.
abdulhak hamit, tanzimat siirine biçim ve icerik acısından ynilikler getiren, divan siirini bitiren isimdir.kuralları önemsememiş diledigi her bicimi eserlerinde kullanmıstr.tiyatro eserleri sahne tekniği acısından zayıf olduu gibi dil acısından da oynamaya elwerisli diildir.piyeslerinin buyuk bi bölümü manzum, bir bölümünü mensur, bi bölümünü de manzum - mensur karısık olarak yazmıstır.
romantizm den etkilnmiş, sanat sanat icin anlayısını benimsemiştir.shakespeare den cok etkilnmiştir.
siirde tezata sasırtmacaya bolca önm weren sair zıtlıkların sairi olarak da bilinir.makber siiri cok ünlüdr.
cok agır we sanatlı olan bi dile sahip olan tiyatrolarını siir we düzyazı biciminde yazmıstır.bazen hece bazen arusu kullanmıstır.tiyatrolarının tümü dramdır.sahra adli siir kitabında pastoral siirin ilk örneklerini wermiştir.
tiyatro: macera-yı aşk, sabr ü sebat, içli kız, duhter i hindu, finten, tezer, eşber, nesteren, sardanapal, tarık
şiir: sahra, makber, ölü, hecle, tayflar geçidi, validem
yazı makinası
biraz magazinel olacak ama neyse :) :)
eşini sevdiğini söylüyor
ona öldükten sonra şiir yazıyor
ölüm şiiri...Makber
ama eşi asla yaşarken aldatıldığını bilmiyor....
Necip Fazıl'ın;
'- Size Şair-i Azam diye tenekeden bir levha takmışlar, çın çın öter. Siz de, buna hesapsız, muhasebesiz tahammül edersiniz! Bu memleket çilesizlerin, nefsiyle muhasebesi olmayanların diyarı... Söyleyin, hayatınızda bir nefs muhasebesi geçirdiniz mi? '
sorusuna muhatap olan şairdir.
İçimde Sen
Yine gece, yine hüzün
Ve yine içimde sen
Ve yine biliyor musun?
İçimde sen olunca hüzün de güzel...
Abdülhak Hamıd deyince olen karısı için makber yazan ama şiirinde karısının ölümünden çok kendi ölümüne aglayan sair geliyor aklıma. Ama sair bu şiirinde metafizik düşüncelerini çok güzel bir biçimde açıklayabilmiştir.
hiçbir anlamı olmayan birşey.
tanzımat 2 donemin en buyuk sairi olan abdulhak hamıt deyınce aklıma ilk ne kadar capkın olduu gelıyoo:P
masanın bı basında beyrutta olen karısına agıt nıteliinde olan makberi yazmıs sonrada masanın dier tarafına gecıp hayalındekı kadınla ilgili bişiler yamısss:P
ama ben bu capkın sairimisi cokk sevıyorum....
abdülhak hamit tarhan tanzimat döneminin en büyük şairi..beyrutta ölen karısı fatma hanım için makber'i yazmış.ama onun üzerine 3 kere daha evlenmiş.nazım hikmet putlar yıkılıyor adlı yazısında çok sert eleştiriye uğramış.87 yaşında hayata gözlerini kapamıştır.tiyatroları okunmak için yazılmıştır.
Beyrut'ta ölen karısı için yazdığı Makber adlı eseri çok ünlüdür.
Abdülhak Hamit deyince aklıma ölüm geliyor.
'abdülhak hamit denildiğinde ilk ve tek aklıma gelen o Şahaser MAKBER geliyor.'
Ölümden ölesiye korkan adam...
abdülhak hamit'in çok sevdiği bi karısı varmış bu ölmüş ve yasını tutuyo ama bizimki olayı biraz abartıyo ve o zamanın büyük şairlerinden biri (şuan adını hatırlayamayacağım ama sanırım namık kemaldi...) abdülhak hamit tarhan'a şöyle diyo:-yahu abdülhak biz koca devlet-i aliye'ye bile bu kadar üzülmüyoruz be...yeter artık başını kaldırda vatana bir bak...biraz da ona hüzünlen...
kesinlikle her ilde onun adına okul, kultur merkezi vs. vardır.
Osmanlı Gerileme Devrinde halk sefaletle yaşama savaşı verirken Paris Konsolosluğunda bir memuriyetle gününü gün eden,Fransız sevgilisiyle hayatın tadını çıkaran şair-aydın.
Makber şiiri çok içlidir.Eşinin ölümü üzerine yazmış,neredeyse ağıt niteliğindedir.
Fakat şairin bu kadar içlenmesi karısının ölümünden 40 gün sonra yeniden evlenmesine engel teşkil etmemiştir.
benim beğenim de tek şiirlik şair...
makber...
Öyle kibar ve ince biriymiş ki; Fransa'nın Sen (Sein) nehrine, Siz nehri dermiş.
abdülhak hamit osmanlıdan cumhuriyete geçerken bize en güzel armağandır bence
Tanzimat döneminde batı tesirlerini Türk şiirine sokan şair, tiyatro yazarı ve diplomat. 5 Şubat 1851’de İstanbul’da doğdu.
Abdülhak Hamit Tarhan karşıtlıklardan güç alan lirik ve felsefi şiirler yazmış..
süratle nasıl değişti halim?
almaz bunu havsalam,hayalim.
bir şey görürüm mezara benzer..
baktıkça alır,o yare benzer
şeklerle güzar mı eder leyalim,
bir sadme-i inkılaptır bu,
bilmem ki yakın mıdır zevalim?
modern türk şiirinin babası... makber şairi. fatıma hanımın sevgili eşi.....
Şiire getirdiği kuralsızlıklarla kendinden sonrakilere örnek olmuştur...
Şiirlerinde sürekli ölümü konu almıştır. Necip Fazıl; eğer Abdülhak Hamit yaşamış olduğu cinnetten kaçıp insan toplulukları arasına karışmasa idi gerçeği bulacaktı,der.
Abdülhak Hamit ayrıca dönemin önemli bir devlet adamlarından biridir. Avrupa'da elçilik yaptığı sırada katıldığı davette kapı girişinde ceketini alan kişiye cebindeki yemek ve yol parasının hepsini vererek devletib itibarını en güzel şekilde temsil etmiştir. Geri dönüşte bütün parasını kapı kısmında vermiş olduğu için yürümek zorunda kalmış ve sabaha doğru kaldığı mekana varmıştır.