Oysa Sana yakın olmak Hatta Kapıdan içeri girmek… Ben, Sen olmak istemiştim !
Geç Ya da bazen hiç gelmeyen O kısa kısa Ucu kapalı cümlelerin Enkazı altında İnim inim inlemekteyim
Sen, Farkında değilsin Bir çığ, gidişin !
Sana kitaplar dolusu haykırsam da Sesim yetişmeyecek, doğru. Ama Sen, bir kalem Bir tuş Bir anahtar Bir gülüş Göz açıp kapama mesafesinde Bir ışık kadar yakınsın bana…
Çaresizliğim katmerlenirken Varacağım tek kapı Yalnızca sen İsteyeceğim de Yalnızca senden !
Yırtık pırtık Ve Pejmürde halime bakmadan Tozumu toprağımı silkerek İçeri buyurup Bana Kıyıda köşede Bir yer Bir solukluk Sökük de olsa Bir minder verirsin değil mi ?
Evet, Bir yol düşmüşse önüne Hakkını vermeli gitmenin, Yitmenin!
Gökte bir tane bile bulut olmasa da Ve bugün Bir savaş yorgunu gibi Canımdan, kanımdan da versem… … Yokluğunun Ve Sensizliğin hicranıyla kıvrım kıvrım kıvranırken ben Bu sessizliğin Çok ama çok yakında Gümbür gümbür devrileceğine Adın gibi eminim !
Adın senin… Hasretin ve özlemlerin…
Nasıl edersin bilmem Öyle ya da böyle Artık takatim de kalmadı tahammülüm de… Şu kurumuş çöllerime Bir an evvel Bir nebze serinlik sunacaksın değil mi ?
Öne sürdüğün iddialar bir bir döküldü Çaka çaka kapattığın kapılar ilk rüzgarda söküldü
Bana Sırtını dönüp ardına bile bakmadan “Asla !” larla Çekip gitsen de Sana gelebilme cesaretini kaybetmiş olmamla birlikte Bir rüya Bir ses Bir dokunuş Ve İlahî şeylerin her zaman olabileceğine olan sıdkımı Gözyaşlarımla her gece yıkayarak Hep taze tutmaya çalışıyorum…
Hülyalarımı sıcak tutma adına Kolumu kanadımı gerdiğim Bu zor anlarımda Şimdilik Ufukta ellerine dokunabilme hayali ayakta tutuyor beni
Haydi Bağla şu düğümü Yap şu köprüyü Özündeki soru(n)ları öğüt Kendini aş Bana ulaş Ve Parça parça olan şu coğrafyamızı birleştir... Zira Aşk, her zaman güzeldir...
Sana yüklüyorum bütün yükü Çünkü Denemediğim bir yol, Sarfetmediğim bir çaba kalmadı... Her ne kadar yılmasam da Ne yaptıysam olmadı...
Birileri bir yerlerde Gıll ü gış içinde Bohemce yaşasa da Senin irkilip İçinde kıvılcımların çaktığını Tohumların başını göğe çıkardığını Ve Bir uyanışın başladığını biliyorum...
Şimdi Gökyüzü kristal berraklığında olsa da Ben Bir yağmurun yağacağına Islanmak pahasına Yağmurları da aşarak Kapıma dayanacağına olan inancımı muhafaza ediyorum...
Ciddi yağmurlar yağıyor seni her düşündüğümde Oysa Birbirine denk gelmeyen iki hesap gibi Neresinden tutacağımı şaşırmış vaziyetteyim bu açtığın yırtığın…
Eskiden Dilimde bir türküydün Sonra dua Şimdilerde ağıt, hem de bağıra bağıra…
Nasıl olacak bilmiyorum Şu an kum gibi kaynayan arzularımla Çaresizliğin kıskacında Yerimde sayıyor Sarıyor Yiv kırıyorum ha bire…
Keşke sana üfleyeceğim tılsımları bilseydim Keşke bulsaydım da sana Sihirli iksirleri içirseydim
Çok bunaldım yağmurlardan Birgün güneş olup açacaksın, değil mi?
Sana ağlayacağım bi ömür boyu Gözlerim ağlamaktan şişmiş Belki biraz da korkutucu…
Ilık ılık Gözyaşlarım yıkamış yüzümü… Bu koca adam, Kaldırıma oturmuş ağlayan bir çocuk gibi… Ne oldu bu davudî sese… Hıçkırıklarım şimdi nefes nefese…
Ben artık seninle çözmüyorum sorunlarımı… Izdırabımda arıyorum kaybettiğim yollarımı…
Sen gelene kadar Vuracağım kendime Çıkaracağım acısını Törpüleyeceğim ruhumu her gün ince ince…
Böylesine çıkmazlarda Böylesine delirmişcesine Kudurmuşcasına Seni böyle arzulayan birine
Dışarıda güneş olsa ne fayda İçim kış olduktan sonra
Gelişin Sıcak bir çay gibi… Sen gel yeter ki Ne yapar bana kar tipi…
Şimdilerde adını yazıyorum kartpostallara Sevinçle Mektuplar yolluyorum sana Gelmeyeceğini bile bile Belki çocukça…
Haklısın Zor bu mevsimde… Olur ya Belki seneye Belki öbür seneye
Kuluçkaya yatar gibi Seni beklemeye durduğum Ve yalnızca sana dikkat kesildiğim şu günlerde Dudaklarıma bir su çalmayarak Beklentilerimi suya düşürmezsin, değil mi?
Sen benim dilimden dökülen derme çatma, kırık cümlelerime bakma… Bölük pörçük kelimelerimle yargılama beni… Sen benim Işığı sönmüş gözlerime Karşında kanı çekilmiş bir mevta gibi dağılmışlığıma Ve Sana aşk derken seni nasıl içten nasıl coşkulu arzuladığıma bak…
Uykusuz yıllar İştahsız sabahlar Rengi soluk baharlar…
Bir harabe gibi Böylesine yıkılmış biri Karşına geldiyse Seni gerçekten seviyordur, değil mi?
Bükülmeyi yadırgamamalı Ben hem büküldüm yolunda hem de çok defa kapaklandım da… Bu sefer dikilmeye çalıştım Çalıştım dediysem farket beni gör beni diye
Sürünmeye alışmış biri Ne kadar dikilebilir ki Oysa Senin ellerindense, çoktan razıydım Lime lime dökülmeye de… Parça parça sökülmeye de…
Avrupa bizi kıskanıyor değil mi -:))))
Gitmesem mi:))
Sen de herkes gibi bırakıp gideceksin birgün, değil mi?
Bir gün çıkıp geleceksin değil mi ?
Bence değil...
beni karıştırmayın etlinize, sütlünüze, çörek otunuza, hindistan cevizlinize ve pudra şekerlinize....
ne haliniz varsa zıkkımlanın!!!¡
Cesaretimi toplayıp bu kaçıncı gelişim !
Bu, yokluğun karşısında
Kaçıncı ezilişim !
Biz,
Seninle bambaşka gezegenlerde miyiz?
Ben aşk şarkılarıyla yürürken yollarında
Ben Ağustos’larla gelirken sana
Bu tanklar,
Bu soğuklar ne, Allah aşkına ?
Kredilerimi bitiriyorum
Son nefeslerini veriyor aşk
Bu kaçıncı örselenme
Ötelenme…
Sus, söyleme !
Ya da söyle…
Yarası hâlâ sıcak
Son hamlesini de yaptı sevda
Ölüm döşeğinden doğrularak
Şimdi
Elinde bir buketle
Bu son saniyelerde
Sıra sende!
Tarihi
Hayatı
Yeni başlangıçlarla yazmak istersin değil mi ?
Oysa
Sana yakın olmak
Hatta
Kapıdan içeri girmek…
Ben,
Sen olmak istemiştim !
Geç
Ya da bazen hiç gelmeyen
O kısa kısa
Ucu kapalı cümlelerin
Enkazı altında
İnim inim inlemekteyim
Sen,
Farkında değilsin
Bir çığ, gidişin !
Sana kitaplar dolusu haykırsam da
Sesim yetişmeyecek, doğru.
Ama
Sen, bir kalem
Bir tuş
Bir anahtar
Bir gülüş
Göz açıp kapama mesafesinde
Bir ışık kadar yakınsın bana…
Çaresizliğim katmerlenirken
Varacağım tek kapı
Yalnızca sen
İsteyeceğim de
Yalnızca senden !
Yırtık pırtık
Ve
Pejmürde halime bakmadan
Tozumu toprağımı silkerek
İçeri buyurup
Bana
Kıyıda köşede
Bir yer
Bir solukluk
Sökük de olsa
Bir minder verirsin değil mi ?
Bahtım benim,
Hüzün olmuş sevgilim…
Evet,
Bir yol düşmüşse önüne
Hakkını vermeli gitmenin,
Yitmenin!
Gökte bir tane bile bulut olmasa da
Ve bugün
Bir savaş yorgunu gibi
Canımdan, kanımdan da versem…
…
Yokluğunun
Ve
Sensizliğin hicranıyla kıvrım kıvrım kıvranırken ben
Bu sessizliğin
Çok ama çok yakında
Gümbür gümbür devrileceğine
Adın gibi eminim !
Adın senin…
Hasretin ve özlemlerin…
Nasıl edersin bilmem
Öyle ya da böyle
Artık takatim de kalmadı tahammülüm de…
Şu kurumuş çöllerime
Bir an evvel
Bir nebze serinlik sunacaksın değil mi ?
bekir kardeş he/lâl olsun, hangi deli bu mısralara kesinlikle demezdi ki :)
kesinlikle.......
Öne sürdüğün iddialar bir bir döküldü
Çaka çaka kapattığın kapılar ilk rüzgarda söküldü
Bana
Sırtını dönüp ardına bile bakmadan
“Asla !” larla
Çekip gitsen de
Sana gelebilme cesaretini kaybetmiş olmamla birlikte
Bir rüya
Bir ses
Bir dokunuş
Ve
İlahî şeylerin her zaman olabileceğine olan sıdkımı
Gözyaşlarımla her gece yıkayarak
Hep taze tutmaya çalışıyorum…
Hülyalarımı sıcak tutma adına
Kolumu kanadımı gerdiğim
Bu zor anlarımda
Şimdilik
Ufukta ellerine dokunabilme hayali
ayakta tutuyor beni
Ben can vermeden gelirsin, değil mi ?
aynen......
bencek de.....
Her görüşümde seni
Bir kürek kömür daha atıyorsun ateşlerime…
Bir kez daha körüklüyorsun maziyi…
Bir kez daha kanatıyorsun yaralarımı…
Ama
Söyleyemiyorum
Ama imkansız
Ve habersizsin bu kısır döngüden…
Nereye kadar dayanırım bilemem
Sürekli yakarışta dudaklarım
Ve sessiz sessiz ağlayışta gecem
Kaç mevsim daha geçecek bilmiyorum
Ne zaman kopacak düğüm
Olacak mısın?
Nasıl,
Ne zaman olacaksın?
Bilmiyorum bilmiyorum
…
Görüyorsun hal-î pür melâlimi, değil mi?
Haydi
Bağla şu düğümü
Yap şu köprüyü
Özündeki soru(n)ları öğüt
Kendini aş
Bana ulaş
Ve
Parça parça olan şu coğrafyamızı birleştir...
Zira
Aşk, her zaman güzeldir...
Sana yüklüyorum bütün yükü
Çünkü
Denemediğim bir yol,
Sarfetmediğim bir çaba kalmadı...
Her ne kadar yılmasam da
Ne yaptıysam olmadı...
Birileri bir yerlerde
Gıll ü gış içinde
Bohemce yaşasa da
Senin irkilip
İçinde kıvılcımların çaktığını
Tohumların başını göğe çıkardığını
Ve
Bir uyanışın başladığını biliyorum...
Şimdi
Gökyüzü kristal berraklığında olsa da
Ben
Bir yağmurun yağacağına
Islanmak pahasına
Yağmurları da aşarak
Kapıma dayanacağına olan inancımı muhafaza ediyorum...
Sen ve ben yağmurda ne hoş olur, değil mi?
Neden?
Sevgili neden ?
Şimdi esef bırakıyorum yollarına
Ve bir oofff…
İçten…
Tâ derinlerimden…
Bu kilidi açacak, bu düğümü çözecek sendin…
Ve biliyordun
Sana karşı savunmasız…
Gardsız…
Ben senin ellerinde sanki bir objeydim
Cansız…
Ne olur bugün !
O içinde yenemediğin çekincelerini
Ya da Berlin duvarını yık ta
Soğuk savaşları bitir ruhunda
Ki
Ben sana her zaman teşneyim
Daima esirim…
Adımı koyalım:
Ben bir köleyim
Ben sana dilenciyim…
Sen, sevindirmeyi seversin, değil mi ?
Ciddi yağmurlar yağıyor seni her düşündüğümde
Oysa
Birbirine denk gelmeyen iki hesap gibi
Neresinden tutacağımı şaşırmış vaziyetteyim bu açtığın yırtığın…
Eskiden
Dilimde bir türküydün
Sonra dua
Şimdilerde ağıt, hem de bağıra bağıra…
Nasıl olacak bilmiyorum
Şu an kum gibi kaynayan arzularımla
Çaresizliğin kıskacında
Yerimde sayıyor
Sarıyor
Yiv kırıyorum ha bire…
Keşke sana üfleyeceğim tılsımları bilseydim
Keşke bulsaydım da sana
Sihirli iksirleri içirseydim
Çok bunaldım yağmurlardan
Birgün güneş olup açacaksın, değil mi?
Sen düştün yine geceme
Zaten hep kıskıvrak yakalarsın ya beni
Hep iki ayağımı bir pabuca sokarsın
Öyle bir sancıdı ki içim
Seni
Kana kana içmek istedim
Ufkumda ne zaman
Bir hayal gibi
Bir rüya gibi belirsen
Dünyam,
Sessizleşir
Kuraklaşır
Hareketsizleşir…
Ne yapsam da
Kavuşsam sana
Yıkılsın aradaki engeller
Kahrolsun sensiz geçen saatler
Çözüm de
Gözüm de
Herşey sende
…
Ah Sevgili,
Kapadığın defterin sayfalarını yeniden açarsın, değil mi ?
Sana ağlayacağım bi ömür boyu
Gözlerim ağlamaktan şişmiş
Belki biraz da korkutucu…
Ilık ılık
Gözyaşlarım yıkamış yüzümü…
Bu koca adam,
Kaldırıma oturmuş ağlayan bir çocuk gibi…
Ne oldu bu davudî sese…
Hıçkırıklarım şimdi nefes nefese…
Ben artık seninle çözmüyorum sorunlarımı…
Izdırabımda arıyorum kaybettiğim yollarımı…
Sen gelene kadar
Vuracağım kendime
Çıkaracağım acısını
Törpüleyeceğim ruhumu her gün ince ince…
Böylesine çıkmazlarda
Böylesine delirmişcesine
Kudurmuşcasına
Seni böyle arzulayan birine
Ne söyleyeceksin ki, değil mi !
Ben sende ne bulduğumu dahi bilmiyorum…
Çünkü ben
Seni gördüm kayboldum
Çünkü ben yokum
Eğer o dırahşan nâsiyenle
Beni düştüğüm Mariana çukurlarından çıkarmazsan hâlim harap…
Gönlüm bitâp…
Vaziyetim şu an
İnce bir tül gibi
Titreyen bir zâr gibi
Gözlerim sicim gibi !
Merhemim…
İlacım…
Yokluğuna düştüğüm
Bu dertten beni kurtaracaksın, değil mi?
Dışarıda güneş olsa ne fayda
İçim kış olduktan sonra
Gelişin
Sıcak bir çay gibi…
Sen gel yeter ki
Ne yapar bana kar tipi…
Şimdilerde adını yazıyorum kartpostallara
Sevinçle
Mektuplar yolluyorum sana
Gelmeyeceğini bile bile
Belki çocukça…
Haklısın
Zor bu mevsimde…
Olur ya
Belki seneye
Belki öbür seneye
Kuluçkaya yatar gibi
Seni beklemeye durduğum
Ve yalnızca sana dikkat kesildiğim şu günlerde
Dudaklarıma bir su çalmayarak
Beklentilerimi suya düşürmezsin, değil mi?
Sen benim dilimden dökülen
derme çatma, kırık cümlelerime bakma…
Bölük pörçük kelimelerimle yargılama beni…
Sen benim
Işığı sönmüş gözlerime
Karşında kanı çekilmiş bir mevta gibi dağılmışlığıma
Ve
Sana aşk derken seni nasıl içten nasıl coşkulu arzuladığıma bak…
Uykusuz yıllar
İştahsız sabahlar
Rengi soluk baharlar…
Bir harabe gibi
Böylesine yıkılmış biri
Karşına geldiyse
Seni gerçekten seviyordur, değil mi?
Bir ağacın altı kadar yalnız
Bir kuytu kadar muhtaçsın ellerime
Ki
Haklısın da bu yönüyle…
Sen
Sadece bırak kendini bana
Ve
Öylece dur…
Çünkü ben,
Çöllerine sel
Göllerine yağmur !
İçten içe yanan bir köz gibi
Sessiz sessiz arzuluyorken beni
Yeter ki
Bir cevab-ı sevap gönder
Yıkıp geçeyim engelleri
Ah, sevgili…
Bir gün
Bitireceksin bu işkenceyi, değil mi ?
Bükülmeyi yadırgamamalı
Ben hem büküldüm yolunda hem de çok defa kapaklandım da…
Bu sefer dikilmeye çalıştım
Çalıştım dediysem farket beni gör beni diye
Sürünmeye alışmış biri
Ne kadar dikilebilir ki
Oysa
Senin ellerindense, çoktan razıydım
Lime lime dökülmeye de…
Parça parça sökülmeye de…
Velhasıl kelam
Halim ayan
Görebiliyorsun, değil mi?
Yine geldim
Zirâ
Her ne kadar ümidimin feri tükense de
Senden başka gidecek bir mahall-i maksut bilmedim…
Ancak sen
Tam anlamıyla hislerime tercüman olabilir
Ve
Ancak sen
Açlığımı susamışlığımı sonuna dek doyurabilirsin…
Ufukta hiçbir emâre olmasa da
Bir yağmur beklentisi içinde
Tam bir adanmışlık
Ve
Kilitlenmişlikle
Seni iliklerime kadar arzulayarak bekleyeceğim…
Ben ölmeden gelirsin, değil mi?
Soğuk bir rüzgar gibi
Kapıları yüzüme çarptığından beri
Göğüm sessiz
Uğrayanı kalmamış bir mezar gibi
Suskunum…
İçimde yenemediğim
Dalga dalga özlemler
Ve masum bir çocuğun kumda oynaması gibi senli hayaller
Bilmiyorum
Henüz vakit varken
Güneş gibi ortalığı aydınlatarak
Beni sevince, beni gözyaşlarına boğar mısın…
Sende bu potansiyel olduğu için zaten bunca bekleyiş…
Birgün ufukta bir nokta gibi belirip
Büyüye büyüye
Ruhumun içine doğacaksın, değil mi?
Şunu iyi biliyorsun ki
Eğer sen şimdi açmazsan kapını
Bu kızıl kıyamette gidecek bir yerim yok…
Seni kapının eşiğinde beklemekten başkaca bir şey de bilmiyorum…
Tek tesellim
Senin merhametin…
Eğer biraz daha geç kalırsan
Geri dönülmez bir yola girilecek
Ve
Göklerden zemine çakılacak hayallerim…
Aylar yıllar geçti
Bu sefer
Geliyorsun, değil mi?
Yine gün batıyor
Yokluğun acıtıyor…
Kahredici bir azap bu yalnızlık…
Yokluğun hiç acele etmiyor
Eze eze
Tadını çıkara çıkara tepiniyor güneşin battığı uzak tepelerde…
Ve ben yine
Kıskıvrak yakalandım sensizliğe
Nasıl olacak bilmem ki…
Bir gün
Geri dönmemek üzere
Tam bir teslimiyetle
Çıkar gelirsin de
Bi nebze olsun
Sadra şifa
Yaralarımı sararsın, değil mi?
Bahar gibi saf,
Irmaklar gibi yunmuş
Sana tertemiz duygularla gelmiştim…
Eğer o ilk anda
İndirseydin perdelerini
Açsaydın kapılarını, pencerelerini
Kelebekler dolacak
Misk-ü amber kokacaktı caddeler
Şimdi
çıkmaz üstüne çıkmaz
Gece üstüne gece
Senin
Kesin bildiğin bir şey vardır…
Seni böyle tanıyorum…
Ben böyle inanıyorum…
Beni bu amansız soğuklara
Bu meçhul karanlıklara terk etmeyeceksin, değil mi?