Kölelik ve cariyelik kavramlarinin, toplumumuzda ayri kavramlar olarak algilandigini ve özellikle cariye kelimesinin cok yaalis manalarda kullanildigi efesle müsahede ediyoruz.
Burada önemle ifade edilmesi gereken husus sudur: Köle tabiri ile cariye tabiri arasinda hukuki muhteva itibariyle hicbir mana farkliligi yoktur. Her ikisi de rikkiyet yani kölelik manasini ifade etmek üzere kullanilmisitir. Sadece kölelige maruz erkekler icin kul veya köle tabiri kullanilirken, kölelige maruz kadinlar hakkinda da cariye veya eme tabiri kullanilmaktadir.
Toplumda yerlesen mana ise, cariye denilince, sahibinin ve efendisinin istedigi zaman cinsi duygularini tatmin icin bir zevk aleti olarak kullandigi kadinlar seklindedir ki bu mana Islam hukuku acisindan dogru degildir. Cariye denilen kadin köleler ile efendilerinin, Islam Hukukunun aradigi sartlara uymak kuraliyla kari koca munasebetine girmeleri ve mesru dairede bunu bir evlilik müessesi gibi yürütmeleri mümkündür. Ancak her cariye, efendisi ile kari koca müsasebetine giriyor demek degildir.Kuran-I kerim deki su ayet de bahsettigimiz ayirimi acikca ifade etmektedir: “Aranizdaki bekarlari, erkek kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu musait olanlari evlendiriniz.”
Eger her cariye, efendisinin cinsi münasebetleri icin kullandigi bir zevk aleti ise, bir efendi, Kuranin bu emir geregi baskasiyla evlendirdigi cariyesi ile yine kari koca münasebetini sürdürecekmidir? Hasa.. Böyle bir hükmü Islamiyet tastik edemez. Peki nasil olacak? Efendi, cariyesini evlendirecek. Cariyesi, baskasinin karisi olacak. Ancak tipki bugun özellikle evlerde calisan hizmetci kadinlar gibi,fakat kölelik statüsünde olarak efendisinin evine gelip hizmetlerini görmeye devam edecek. Efendisinin kölesi ve kocasinin da karisi olacak. Demek ki, cariye demek, kölenin kadini demektir, efendisiyle istedigi gibi kari koca hayati yasayan ortalik kadini demek degildir..
Osmanli Devletinde harem den söz edilince akla hemen Topkapi Sarayi gelmektedir. Topkapi Sarayi nin tamamen Padisahlarin evi ve eglence yeri oldugu cok kisi tarafindan ifade edilmekte ve hatta aksine fikirler kabul dahi görmemektedir. Turist rehberleri, Topkapi Sarayinin görevlileri ve hatta kasitli olan bir kisim ilim ve fikir adamlari dahi, Topkapi Sarayini, Osmanli Padisahlarinin eglence sarayi olarak nitelendirmekte ve daha da ileri Giderek bir de bu nitelendirmeleri yaparken „ Amma da ihtisamli hayat sürmüsler“ ifadesini de eklemekten kendilerini ali-koyamamaktadirlar..
Evvela, ister Topkapi Sarayi ister Yildiz Saray olsun, Saray denilince, sadece Padisahlarin evleri ve aileleriyle beraber oturduklari kasaneler ve köskler akla gelmemelidir. Zira bu saraylar, bugun Cumhurbaskanligi Köskü, Basbakanlik Konutu ve bakanliklar gibi devlet daireleridir.Bu saraylarda, Padisahin yani bugunku anlamiyla Cumhurbaskaninin lojmani veya konutu demek olan mekanlar, sadece Harem denilen yerlerdir. Bu harem denilen yerler incelendiginde, bugunku devlet adamlarimizin evlerinden daha cok ihtisamli oldugu söylenemez.
Ikinci olarak, Harem, girilmesi yasak olan yer manasindadir.
Osmanli haremini üce ayirabiliriz.
Birinci Kisim, asil harem kapisina kadar olan Hareme Medhal (Antre) kisimidir ki,burada harem agalarinin emir altindaki erkek köleler istihdam olunmaktadir. Bu bölume calisan bir tek kadin köle yani cariye bulunmadigi gibi izin alinmadan bu bölume calisan tavasilerden kimsenin asil hareme girmeleri de mümkün degildir.
Ikinci Kisim, asil harem de yasayan kadin Efendilerin, Sehzade haremlerinin, padisahlarin ve Padisah ailesi mefhumu icine giren herkesin hizmetcisi durumunda olan cariyelerdir. Haremin isci personell durumundadir. Bunlarin padisahlarin kari koca hayati ile ilgileri yoktur.
Ucuncu kisim, asil haremde yasayan ve padisahin ailesi kavrami altinda toplanan kadin Efendiler, valide Sultanlardir.
Otuz altı Osmanlı padişahından sadece yirmi üçünün annesi valide sultan ünvanını kullanmış, diğerleri oğulları tahta geçmeden vefat ettikleri için bu ünvanı alamamıştır. Valide Sultanların kendilerine verilmiş paşmaklık denilen hasları vardır. Daha sonraları haslarından başka kendilerine darphaneden muayyen bir maaş da tahsis edilmiştir. Validelerin kalabalık bir maiyyetleri vardı. Haremi, Haznedar Usta vasıtasıyla idare ederlerdi. Haremdeki bütün kadınlar, sultanlar, ustalar, ve cariyeler kendisinden çekinirler onu sayarlardı. Haremdeki bütün işler onun emriyle yapılırdı. Göçler, gezintiler onun emriyle ve arzusuna uygun olarak haznedar ve kalfalar tarafından uygulanırdı. Törenlerde ve hareme kabullerde baç rolü valide sultan oynardı. Hariçteki işlerin Valide Kethüdası denilen bir memur bakardı. Validelerin hasları ve mukataalarını da o idare ederdi. Haremde valide sultan dairesi padişaha ait mekanlardan sonra, en büyük ve en önemli mekândır. Daireyi valide taşlığından bir bekleme odası ile girilirdi. Girişte nöbetçi cariyeler beklerdi. Daire yüksek kubbeli bir sofa, daha küçük bir yatak ve ibadet odası ile iç içe üç bölüm halindedir. Sofanın duvarlarının alt kısımları çinili, üst bölümleri ise 19. yüzyıl hayali panoramik manzara resimleriyle dekorlanmıştır. Sedef kakmalı gömme dolapları ve kapı kanatları eskidir. Bir ocak ve çeşmeye de sahip olan odaya kadife sedirler ve sofra takımı da kurulmuştur. Valide Sultanlar yemeklerini burada yerlerdi. Yatak odası kapısının yanında mermer üzerine yazılmış olan;
Lâ ilâhe illallah Muhammedun Resûlullah Dem bedem saat besaat bâd ikbâlet fizûn Düşmenet çün şişe-i saat bemişe ser nigûn Bu ocağın dûd-i dâim sünbül izhâr eylesün Sahibine hazret-i Hak nârı gülzâr eylesün
Açıklaması:
Allahü Teâlâ'dan başka ilah yoktur, Muhammed 'aleyhisselam' O'nun Resûlüdür. Her ana her saat talihin yükselsin, Düşmanın, saat şişesi gibi baş aşağı olsun Bu ocağın daimi olan dumanı sünbül gibi görünsün Sahibine Hazret-i Hak, ateşi gül bahçesi eylesin.
Anlamına gelen bir beyit yeralmıştır. Yatak odasının 17. yüzyıl İznik çiniciliğinin son kaliteli ürünleriyle kaplı duvarlarında, çiçekler fışkıran şadırvan motifleri kullanılmıştır. Solda ahşap altın yaldızlı, kabartmalı ve üstü dört sütuna dayalı parmaklıkla çevrili alanı yatak yeridir. Yatak odasından mermer söveli ve demir şebekeli bir zar ile geçilen dua odası da benzer görünüşlüdür. Duvarında çiniden bir Kabe tasviri de vardır. Ölen ya da tahttan indirilen padişahların anneleri, merindeki cariyeleri ile birlikte bu daireyi boşaltarak yeniden Eski Saray'a yerleşir ve kendilerini tamamen hayır işlerine verirlerdi.
Ortaya çıkış yeri ve tarihine ilişkin kesin bir delil bulunmamaktadır. Ancak, köklerinin 9. ve 10. yüzyıla kadar uzandığı varsayılmaktadır. Çin'de lin-şa-şien, XII. asırdan itibaren Japonya'da suminagaşi ve beninagaşi isimleriyle sulu vasatta yapılan bir takım çalışmaların mevcudiyeti, daha sonraki asırlarda Çağatay Türkçesi'yle ebre adını alarak Türkistan'da ortaya çıkan bu sanatın tarihi gelişimi hakkında, müphem de olsa bir fikir vermektedir. Türkistan'dan en geç XVI. asır başlarında İpekyolu'nu takiben İran'a geçişinde ebri olarak isimlendirilen bu sanat, görünüşüyle gerçekten bulut kümelerine benzer şekiller taşıdığından, buluta nisbet ifade eden bu Farsça ismi doğrulamaktadır.
Osmanlı ülkesinde de revaç bulan aynı isim, telaffuz zorluğundan son yüzyılda Türkçe'de ebru'ya dönüşmüştür. Galat olmakla beraber, kaş gibi şekiller de ihtiva ettiğinden, bu sanata ebru denilmesi bir çelişki sayılmamalıdır; çünkü ebru kelimesi Farsça'da kaş manasına gelmektedir. XVI. asır ortalarında Mir Muhammed Tahir tarafından Hindistan'da yapılmaya başlandığı rivayet olunan ebruculuk, buradan İran'a ve sonra da İstanbul'a kadar yayılmıştır.Aynı yüzyılın sonlarında, İstanbul'dan Avrupalı seyyahlar tarafından kendi memleketlerine götürülen ebru kağıtları önce Almanya'da, sonra da Fransa ve İtalya'da mermer kağıdı veya Türk mermer kağıdı, hatta sadece Türk kağıdı adıyla tanınıp benimsenmiş ve oralarda da yapılmaya başlanmıştır. Zaman içinde İngiltere ve Amerika'ya da yayılan ebru kağıdı, her ülkenin sanat anlayışına göre bir başkalık gösterir. Bunda, kullanılan değişik malzemenin de rolü olmalıdır.
Belgelenen en eski ebru örneği 16. yüzyıla aittir. Kağıdın süslenmesinde, kıt'a ve levhaların iç ve dış pervazlarında, yazma ciltlerinde yan kağıdı olarak sıkça kullanılmıştır.
Tarih kitaplarımız ne yazık ki herşeyi göstermiyor..Hoş bir şey buldum Yıldırım Beyazid hakkında sizle de paylaşmak istedim..
...... Niğbolu Zaferi öncesi Tarih: 23 Eylul 1936
Yıldırım Padişah serkeşlik eden Bulgaristan'ı feth etmiş buna içerleyen Macar Kralı Sigismund ise Bursa'ya özel elçişini göndererek fethi protesto hevesine düşmüştür..
Sigismund'un elçileri Bursa'ya girerler.. Geliş çoktan tüm şehirde duyulmuş özellikle halkın hiç yabancı görmemiş kesimi sokaklara dökülmüştür..
Macar Kralının özel elçisi kafilenin en önündedir.Yanında bizim yeniçerilerden dört atlı.. Aldıkları emir gereği Macar elçilerini Bursa'nın girişinde Yıldırım Beyazid'a götürmek üzere karşılaşmışlar..Elçinin arkasında ise kendi özel muhafızları vardır. Halk süslü koşumlar atlara binmiş elçiyi hayretle izlemekte bir yandan da gülümseyerek dalga geçmektedirler:'vay canına Durak Çavuşum! Görmektemisin ki koşumlar atlardan,atlar binicilerden daha değerli...Şu gavurlar çok alem vesselam! ' 'Bunlar niye kadınlar gibi süslenmiş böyle? '
Elçi söylenenlerin bir kısmını anladığı için bozulur.Ancak aldırmamaya çalışır.Zira bizzat kral her şart altında diri durmasını emretmiş sıkı sıkıya tembihlemiştir. 'Azametli dur sert bak.Osmanlı içine korku salmaya çalış! Macar kafilesini görünce işleri ürpersin.Padişaha da meydan oku.Ona hangi hakla Bulgaristan'ı işgal ettiğini sor.Üzerine git.Yüklenebildiğim kadar yüklen.Beni temsil ettiğini unutma! ' Macar elçi söylenenleri içinden tekrarlaya tekrarlaya yeniçerilerin arkasından saraya girer Yıldırım Beyazid Han kralın elçisini makul bir süre sonra huzuruna alır. Elçi ilk önce hediyeleri taktim eder sonra söze başlar; 'Azametlü,kudretlü,asaletlü,fehametlü Macaristan Kralını..' Padişah Sadrazama göz atar.Sadrazam elini kaldırıp elçiyi susturur:'Sadede gel elçi,bizim boş vaktimiz yoktur! Ayrıca da biz kuvvet,kudret,azamet kaynağı olan Allah'tan başka hiçbir kuvvet,kudret,azametten korkmayız.Bunu böyle belle ve buna göre kelam eyle! ' Macar elçi ne söyleyeceğini şaşırır,ilk yenilgisini almıştır.Kekelemeye başlar: 'Ama kralımızın ordusu çok büyük,kralımız yüce bir kraldır! 'Dağ ne kadar yüksek olursa olsun yel üzerinden aşar.' 'Siz rüzgar değilsiniz ki...' 'Evet ama sizde dağ değilsiniz! '
Osmanlı padişahları, harem dairesinde istihdam ettirdikleri veya aile hayatı yaşadıkları cariyelerle şer-i şerifin hükümlerini aynen tatbik etmişlerdir. Saray’daki cariyelerin sayıca artması Fatih zamanına rastgelir. Nasıl devşirilen erkekler, Enderun Mektebinde terbiye edilerek Osmanlı devleti’nin askeri ve idari üst makamlarına yükselme imkanı elde etmişlerse, Harem Mektebine alınan cariyelerde zekalarına, ahlaklarına ve güzelliklerine göre evvela haremin hizmetçisi statüsündeki grubu olan cariye, kalfa ve ustalar makamlarına ve sonra da Padişahlar tarafından seçilmeleri halinde (Bu seçim yukarıda da bahsettiğimiz gibi padişahın anneleri tarfından oluyor, padişah ise sadece nihyi kararı veriyordu) Padişah ile karı-koca hayatı yaşayan gözde, ikbal ve Kadın Efendi ve neticede Valide Sultan payelerine kadar yükselme imkanları vardı. O halde Harem Mektebinde yetişen cariyeleri iki gruba ayırabiliriz;
Birinci grub, asıl haremin ve padişah ailesinin hizmetini gören cariyeler.Haremde azen ayıları 400-500’ e ulaşan cariyelerin % 90’ ı bu gruba girer.Bunların Padişah ve ailesinin hizmetlerini görme dışında padişahla aile hayayı yaşamaları mevzubahis değildir.Bunlar kendi aralarında seviyelerine göre 1-Acemiler, 2-Cariyeler, 3-Kalfalar, 4-Ustalar olmak üzre 4 gruba ayrılılardı.Bunlar günümüzde bir çok insanın evlerinde paralı çalışan hizmetçiler statüsünde idi, Ama bekar olduklarından her an padişahın annnelerince seçilip 2. gruba girme imkanları vardı.Ayrıca bunlar istedikleri herhangi biriylede evlenebiliyorlardı, böylece çırağ edilme adı altında evlendirilip haremden çıkarılıyorlardı.
İkinci grub, ise padişahın ailesi idi ki padişah asla 4 kadından fazlası ile aile hayayı yaşamamış, zaman zaman boşadıkları olmuşsada padişahlar içinde 8 den fazla kadınla aile hayatı yaşayanı çıkmamıştır.Ama biraz evvel de dediğimiz gibi padişahın aynı anda nikahlı bulunduğu yani aile hayatı yaşadığı kadın ayısı dörttü.
Batılı bir kısım yazarların Hare’le ilgili kitapları, erotik romanlar gibidir ve tamamen hayali olan sahnelerle doludur.Burada Kitaplarda ki hayal mahsulü iftiraları tek tek ele almamız fazlaca uzun süreceğinden bu mesele ile ile ilgili 1960’lı yıllarda Harem’in restorasyonunda görevli bir Fransız tarihçisi olan Robert Anhegger’i dinlemek gerekiyor:
“ Harem’in Avrupalıların yüzyıllarca yazıp çizdiği ile hiç bir alakası olamdığını farkettim.Harem padişahın dilediği kadınla yatması için düzenlenmiş bir kurum değil.Mimarisi bile vuna uygun değil. Padişahın cariyeleri görebilmesi ve aralarından birini seçebilmesi mümkün değil.Kapılar daireler geçişler buna göre planlanmamış.Cariyeler 25 kişilik koğuşlarda kalıyor,üst katta yatan kalfaların sıkı denetimi söz konusu.Padişahın annesi kendi bölümünde, padişahın kadınları ayrı bölümde, padişah ise kendi dairesinde. Padişahın kadınını annesi seçip oğluna sunuyor.Padişahın kalkıpcariyeler bölümüne geçebilmesi için kuş olup uçması lazım.Harem bir üniversite gibi düşünülmüş. Cariyeler ise öğrenciler.Burada yaşayanların bir dakikası bile boş geçirilmiyor sürekli bir eğitim biçki, nakış,müzik,....Cariyeler köle değil,hele cinsel köle hiç değil, bence doğru deyim cariyenin padişahın evlatlığı olduğudur.”
Sultanların doğumu ile birlikte bir daire ayrılır emrine dadı, sütnine, kalfa ve cariyeler verilirdi. Eğitimiyle annesi, dadısı ve kalfası uğraşırdı. Yürümeye başladıktan itibaren bahçelere çıkar küçük cariyelerle veya aynı yaşdaki çocuklarla dadısının nezaretinde oyunlar oynardı. Sultanlar, dadısız ve kalfasız dışarı hiç çıkamazlardı. Sultanlar beş veya altı yaşına girdiklerinde irade-i seniyye ile derse başlarlar ve kendileri için tayin edilen hocalardan ders alırlardı. Bed-i besmele denilen ilk derse törenle başlanır ve padişah da hazır bulunurdu. Bazen dersler şehzadeler dairesinde okunurdu. Okumada ilk üzerinde durulan konu, padişahın çocuklarının Kuran-ı kerimi doğru okumalarını temin etmekti. onların Kur'an-ı kerimi tecvide uygun okumaları ve bitirmeleri kendileri ve babaları için büyük bir mutluluğa sebep olurdu. Bu vesile ile bir de hatim töreni tertip ediliyor sultanlara ve hocalarına hediyeler veriliyordu. Sultanlar Kur'an-ı kerimden başka Türkçe, Matematik, Tarih, Coğrafya, Arapça ve Farsça dersleri de alırlardı. Sultanların günümüze kadar ulaşan mektuplarından son derece düzgün ve edebi ifadeler kullandıklarını, kelime, cümle ve gramerhatalarının yok denecek kadar az olduklarını görmekteyiz. Sultanlar erkeklerden kaçma çağına geldikelrinde başlarına yaşma örterler ve dışarıya çıktıklarında uygun elbiseler giyerlerdi.
1-ALLAH Her şeyin gerçek mabudu 2-RAHMAN Dünyada bütün mahlukatı rızıklandıran 3-RAHİM Ahirette yalnız dostlarına rahmet edecek 4-MELİK Bütün mevcudatın gerçek sahibi ve hükümdarı 5-KUDDÜS C.C. Bütün mahlukatı maddi ve manevi kirlerden arındıran 6-SELAM Her türlü tehlikeden kullarını selamette kılan 7-MÜMİN Kalplerde iman nurunu yakan ve kullarına güven veren 8-MÜHEYMİN Bütün varlıkları ilim ve kontrolu altında tutan 9-AZİZ Sonsuz izzet sahibi olan 10-CEBBAR C.C. İstediğini zorla yaptıran 11-MÜTEKEBBİR Sonsuz büyüklük ve azamet sahibi 12-HALİK Her şeyi yoktan yaratan 13-BARİ Eşyayı ve herşeyin aza, cihazatını birbirine uygun yaratan 14-MUSAVVİR Her varlığa münasip şekil giydiren 15-GAFFAR C.C. Çok affeden 16-KAHHAR Her şeye galip gelen ve bütün düşmanlarını kahreden 17-VEHHAP Bol bol hediyeler veren 18-REZZAK Bütün rızka muhtaç olanları rızıklandıran 19-FETTAH Her şeyi hikmetle açan 20-ALİM C.C. Her şeyi hakkıyla bilen 21-KABİD İstediğinin maddi ve manevi rızkını daraltan 22-BASİT İstediğinin maddi ve manevi rızkını genişleten 23-RAFİD İstediği kulunu şeref sahibi iken rezil rüsvay eden 24-RAFİ Dilediklerinin mertebesini yükselten 25-MUİZZ C.C. İstediğine izzet veren ve şereflendiren 26-MÜZİLL İstediğini zelil kılan 27-SEMİ Gizli açık her sesi işiten 28-BASİR Her şeyi bütün incelikleriyle gören 29-HAKEM Hükmeden hakkı yerine getiren 30-ADL C.C. Tam adaletli, Allah adildir zalimleri sevmez 31-LATİF Lutfu keremi bol olan 32-HABİR Her şeyden haberdar olan 33-HALİM Yaratıklarına son derece yumuşak muamele eden 34-AZİM Kendisine büyük ümitler beslenen 35-GAFUR C.C. Kullarının günahlarını bağışlayan 36-ŞEKUR Rızası için yapılan işleri bol sevapla karşılayan 37-ALİYY Her şeyiyle yüce olan 38-KEBİR Varlığının kemaline hudut yoktur 39-HAFIZ Her şeyi muhafaza eden 40-MUKİT C.C. Her türlü mahlukata münasip rızık veren 41-HASİB Kullarının bütün fiillerinin hesabını gören 42-CELİL Yücelik ve ululuk sahibi 43-KERİM İyilik ve ikramı bol olan 44-RAKİB Bütün varlıklar üzerinde gözcü 45-MUCİB C.C. Kullarının dualarına cevap veren 46-VASİ İlim ve insanı her şeyi içine alan 47-HAKİM Her şeyi yerli yerinde yapan 48-VEDÜD İtaatkar kullarını çok seven 49-MECİD Azamet şeref ve hakimiyeti sonsuz 50-BAİS C.C. Peygamberler gönderen ve ölüleri dirilten 51-ŞEHİD Kullarının her yaptığını gören 52-HAKK Varlığı hiç değişmeden duran, daima sabit 53-VEKİL Kendine güvenen kullarının işini en iyi yoluna koyan 54-KAVİY Güç ve kuvveti sonsuz olan 55-METİN C.C. Hiçbirşey hükmünü sarsmayan ve kendisine güvenilen 56-VELİY Müminlerin dostu olan 57-HAMİD En çok övülen ve en çok övgüye layık olan 58-MUHSİ Her şeyin sayısını bir bir bilen 59-MÜBDİ Mahlukatı örneksiz ve yoktan yaratan 60-MÜİD C.C. Mahlukatı öldükten sonra yeniden dirilten 61-MUHYİ Canlılara hayat veren 62-MÜMİT Canlı bir mahlukun ölümünü yaratan 63-HAYY Gerçek hayat sahibi olan 64-KAYYUM Gökleri yeri ve bütün mahlukatı ayakta tutan 65-VACİD C.C. İstediğini bulan 66-MACİD Sonsuz şan ve yücelik sahibi 67-VAHİD İsimlerinde sıfatlarında ve fiillerinde ortağı olmayan 68-SAMED Her şey kendisine muhtaç, O kimseye muhtaç değil 69-KADİR Sonsuz kudret sahibi olan 70-MUKTEDİR C.C. Her şeye gücü yeten 71-MUKADDİM Dilediğini öne geçiren 72-MUAHHİR İstediğini arkaya bırakan 73-EVVEL Herşeyden önce olan 74-AHİR Herşeyden sonra olan 75-ZAHİR C.C. Varlığı apaçık görünen 76-BATIN Herşeyin iç yüzünden haberdar olan 77-VALİ Mahlukatın işlerini yoluna koyan 78-MÜTEALİ Ali, büyük 79-BERR Herkesten fazla iyilik yapan 80-TEVVAB C.C. Bütün tevbeleri kabul eden 81-MÜNTEKİN Suçluları müstehak oldukları cezaya çarptıran 82-AFÜVY Kullarını çok çok affeden 83-RAUF Kullarına çok şefkat edip esirgeyen 84-MALİKÜLMÜLK Hakiki mülk sahibi O dur. Dilediğine verir, dilediğinden alır 85-ZÜLCELALVELİKRAM Büyüklük, fazl ve kerem sahibi 86-MUKSİT Bütün işleri denk, birbirine uygun 87-CAMİ İstediğini istediği şekilde toplayan 88-GANİY Gerçek zenginlik sahibi ve hiçbir şeye muhtaç olmayan 89-MUĞNİ Mahlukatının ihtiyacını giderip zengin kılan 90-MANİ C.C. İstediği şeyin meydana gelmesine engel olan 91-DARR Hikmeti gereği elem ve zarar verici şeyleri yaratan 92-NAFİ Faydalı şeyleri yaratan 93-NUR Alemleri, istediği simaları ve gönülleri 94-HADİ Kullarına hidayet veren 95-BEDİ C.C. Eser ve insanıyla varlığı apaçık görünen 96-BAKİ Varlığının sonu olmayan 97-VARİS Bütün mülk ve servetlerin hakiki sahibi 98-REŞİD Bütün işlerini ezeli hikmetine göre neticeye ulaştıran 99-SABUR C.C. Asileri hemen cezalandırmayıp çok sabreden
Kölelik ve cariyelik kavramlarinin, toplumumuzda ayri kavramlar olarak algilandigini ve özellikle cariye kelimesinin cok yaalis manalarda kullanildigi efesle müsahede ediyoruz.
Burada önemle ifade edilmesi gereken husus sudur: Köle tabiri ile cariye tabiri arasinda hukuki muhteva itibariyle hicbir mana farkliligi yoktur. Her ikisi de rikkiyet yani kölelik manasini ifade etmek üzere kullanilmisitir. Sadece kölelige maruz erkekler icin kul veya köle tabiri kullanilirken, kölelige maruz kadinlar hakkinda da cariye veya eme tabiri kullanilmaktadir.
Toplumda yerlesen mana ise, cariye denilince, sahibinin ve efendisinin istedigi zaman cinsi duygularini tatmin icin bir zevk aleti olarak kullandigi kadinlar seklindedir ki bu mana Islam hukuku acisindan dogru degildir. Cariye denilen kadin köleler ile efendilerinin, Islam Hukukunun aradigi sartlara uymak kuraliyla kari koca munasebetine girmeleri ve mesru dairede bunu bir evlilik müessesi gibi yürütmeleri mümkündür. Ancak her cariye, efendisi ile kari koca müsasebetine giriyor demek degildir.Kuran-I kerim deki su ayet de bahsettigimiz ayirimi acikca ifade etmektedir: “Aranizdaki bekarlari, erkek kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu musait olanlari evlendiriniz.”
Eger her cariye, efendisinin cinsi münasebetleri icin kullandigi bir zevk aleti ise, bir efendi, Kuranin bu emir geregi baskasiyla evlendirdigi cariyesi ile yine kari koca münasebetini sürdürecekmidir? Hasa.. Böyle bir hükmü Islamiyet tastik edemez. Peki nasil olacak? Efendi, cariyesini evlendirecek. Cariyesi, baskasinin karisi olacak. Ancak tipki bugun özellikle evlerde calisan hizmetci kadinlar gibi,fakat kölelik statüsünde olarak efendisinin evine gelip hizmetlerini görmeye devam edecek. Efendisinin kölesi ve kocasinin da karisi olacak. Demek ki, cariye demek, kölenin kadini demektir, efendisiyle istedigi gibi kari koca hayati yasayan ortalik kadini demek degildir..
Osmamli da Harem
Osmanli Devletinde harem den söz edilince akla hemen Topkapi Sarayi gelmektedir. Topkapi Sarayi nin tamamen Padisahlarin evi ve eglence yeri oldugu cok kisi tarafindan ifade edilmekte ve hatta aksine fikirler kabul dahi görmemektedir. Turist rehberleri, Topkapi Sarayinin görevlileri ve hatta kasitli olan bir kisim ilim ve fikir adamlari dahi, Topkapi Sarayini, Osmanli Padisahlarinin eglence sarayi olarak nitelendirmekte ve daha da ileri Giderek bir de bu nitelendirmeleri yaparken „ Amma da ihtisamli hayat sürmüsler“ ifadesini de eklemekten kendilerini ali-koyamamaktadirlar..
Evvela, ister Topkapi Sarayi ister Yildiz Saray olsun, Saray denilince, sadece Padisahlarin evleri ve aileleriyle beraber oturduklari kasaneler ve köskler akla gelmemelidir. Zira bu saraylar, bugun Cumhurbaskanligi Köskü, Basbakanlik Konutu ve bakanliklar gibi devlet daireleridir.Bu saraylarda, Padisahin yani bugunku anlamiyla Cumhurbaskaninin lojmani veya konutu demek olan mekanlar, sadece Harem denilen yerlerdir. Bu harem denilen yerler incelendiginde, bugunku devlet adamlarimizin evlerinden daha cok ihtisamli oldugu söylenemez.
Ikinci olarak, Harem, girilmesi yasak olan yer manasindadir.
Osmanli haremini üce ayirabiliriz.
Birinci Kisim, asil harem kapisina kadar olan Hareme Medhal (Antre) kisimidir ki,burada harem agalarinin emir altindaki erkek köleler istihdam olunmaktadir. Bu bölume calisan bir tek kadin köle yani cariye bulunmadigi gibi izin alinmadan bu bölume calisan tavasilerden kimsenin asil hareme girmeleri de mümkün degildir.
Ikinci Kisim, asil harem de yasayan kadin Efendilerin, Sehzade haremlerinin, padisahlarin ve Padisah ailesi mefhumu icine giren herkesin hizmetcisi durumunda olan cariyelerdir. Haremin isci personell durumundadir. Bunlarin padisahlarin kari koca hayati ile ilgileri yoktur.
Ucuncu kisim, asil haremde yasayan ve padisahin ailesi kavrami altinda toplanan kadin Efendiler, valide Sultanlardir.
http://www.osmanli700.gen.tr/tr_images/album/tugra02.jpg
osman gazi Tugrasi
Valide Dairesi
Otuz altı Osmanlı padişahından sadece yirmi üçünün annesi valide sultan ünvanını kullanmış, diğerleri oğulları tahta geçmeden vefat ettikleri için bu ünvanı alamamıştır.
Valide Sultanların kendilerine verilmiş paşmaklık denilen hasları vardır. Daha sonraları haslarından başka kendilerine darphaneden muayyen bir maaş da tahsis edilmiştir.
Validelerin kalabalık bir maiyyetleri vardı. Haremi, Haznedar Usta vasıtasıyla idare ederlerdi. Haremdeki bütün kadınlar, sultanlar, ustalar, ve cariyeler kendisinden çekinirler onu sayarlardı. Haremdeki bütün işler onun emriyle yapılırdı. Göçler, gezintiler onun emriyle ve arzusuna uygun olarak haznedar ve kalfalar tarafından uygulanırdı. Törenlerde ve hareme kabullerde baç rolü valide sultan oynardı. Hariçteki işlerin Valide Kethüdası denilen bir memur bakardı. Validelerin hasları ve mukataalarını da o idare ederdi.
Haremde valide sultan dairesi padişaha ait mekanlardan sonra, en büyük ve en önemli mekândır. Daireyi valide taşlığından bir bekleme odası ile girilirdi. Girişte nöbetçi cariyeler beklerdi. Daire yüksek kubbeli bir sofa, daha küçük bir yatak ve ibadet odası ile iç içe üç bölüm halindedir. Sofanın duvarlarının alt kısımları çinili, üst bölümleri ise 19. yüzyıl hayali panoramik manzara resimleriyle dekorlanmıştır. Sedef kakmalı gömme dolapları ve kapı kanatları eskidir. Bir ocak ve çeşmeye de sahip olan odaya kadife sedirler ve sofra takımı da kurulmuştur. Valide Sultanlar yemeklerini burada yerlerdi.
Yatak odası kapısının yanında mermer üzerine yazılmış olan;
Lâ ilâhe illallah
Muhammedun Resûlullah
Dem bedem saat besaat
bâd ikbâlet fizûn
Düşmenet çün
şişe-i saat bemişe ser nigûn
Bu ocağın dûd-i dâim
sünbül izhâr eylesün
Sahibine hazret-i Hak
nârı gülzâr eylesün
Açıklaması:
Allahü Teâlâ'dan başka ilah yoktur, Muhammed 'aleyhisselam' O'nun Resûlüdür. Her ana her saat talihin yükselsin, Düşmanın, saat şişesi gibi baş aşağı olsun Bu ocağın daimi olan dumanı sünbül gibi görünsün Sahibine Hazret-i Hak, ateşi gül bahçesi eylesin.
Anlamına gelen bir beyit yeralmıştır. Yatak odasının 17. yüzyıl İznik çiniciliğinin son kaliteli ürünleriyle kaplı duvarlarında, çiçekler fışkıran şadırvan motifleri kullanılmıştır. Solda ahşap altın yaldızlı, kabartmalı ve üstü dört sütuna dayalı parmaklıkla çevrili alanı yatak yeridir.
Yatak odasından mermer söveli ve demir şebekeli bir zar ile geçilen dua odası da benzer görünüşlüdür. Duvarında çiniden bir Kabe tasviri de vardır.
Ölen ya da tahttan indirilen padişahların anneleri, merindeki cariyeleri ile birlikte bu daireyi boşaltarak yeniden Eski Saray'a yerleşir ve kendilerini tamamen hayır işlerine verirlerdi.
Ortaya çıkış yeri ve tarihine ilişkin kesin bir delil bulunmamaktadır. Ancak, köklerinin 9. ve 10. yüzyıla kadar uzandığı varsayılmaktadır.
Çin'de lin-şa-şien, XII. asırdan itibaren Japonya'da suminagaşi ve beninagaşi isimleriyle sulu vasatta yapılan bir takım çalışmaların mevcudiyeti, daha sonraki asırlarda Çağatay Türkçesi'yle ebre adını alarak Türkistan'da ortaya çıkan bu sanatın tarihi gelişimi hakkında, müphem de olsa bir fikir vermektedir. Türkistan'dan en geç XVI. asır başlarında İpekyolu'nu takiben İran'a geçişinde ebri olarak isimlendirilen bu sanat, görünüşüyle gerçekten bulut kümelerine
benzer şekiller taşıdığından, buluta nisbet ifade eden bu Farsça ismi doğrulamaktadır.
Osmanlı ülkesinde de revaç bulan aynı isim, telaffuz zorluğundan son yüzyılda Türkçe'de ebru'ya dönüşmüştür. Galat olmakla beraber, kaş gibi şekiller de ihtiva ettiğinden, bu sanata ebru denilmesi bir çelişki sayılmamalıdır; çünkü ebru kelimesi Farsça'da kaş manasına gelmektedir. XVI. asır ortalarında Mir Muhammed Tahir tarafından Hindistan'da yapılmaya başlandığı rivayet olunan ebruculuk, buradan İran'a ve sonra da İstanbul'a kadar yayılmıştır.Aynı yüzyılın sonlarında, İstanbul'dan Avrupalı seyyahlar tarafından kendi memleketlerine götürülen ebru kağıtları önce Almanya'da,
sonra da Fransa ve İtalya'da mermer kağıdı veya Türk mermer kağıdı, hatta sadece Türk kağıdı adıyla tanınıp benimsenmiş ve oralarda da yapılmaya başlanmıştır. Zaman içinde İngiltere ve Amerika'ya da yayılan ebru kağıdı, her ülkenin sanat anlayışına göre bir başkalık gösterir. Bunda, kullanılan değişik malzemenin de rolü olmalıdır.
Belgelenen en eski ebru örneği 16. yüzyıla aittir. Kağıdın süslenmesinde, kıt'a ve levhaların iç ve dış pervazlarında, yazma ciltlerinde yan kağıdı olarak sıkça kullanılmıştır.
Tarih kitaplarımız ne yazık ki herşeyi göstermiyor..Hoş bir şey buldum Yıldırım Beyazid hakkında sizle de paylaşmak istedim..
......
Niğbolu Zaferi öncesi Tarih: 23 Eylul 1936
Yıldırım Padişah serkeşlik eden Bulgaristan'ı feth etmiş buna içerleyen Macar Kralı Sigismund ise Bursa'ya özel elçişini göndererek fethi protesto hevesine düşmüştür..
Sigismund'un elçileri Bursa'ya girerler.. Geliş çoktan tüm şehirde duyulmuş özellikle halkın hiç yabancı görmemiş kesimi sokaklara dökülmüştür..
Macar Kralının özel elçisi kafilenin en önündedir.Yanında bizim yeniçerilerden dört atlı.. Aldıkları emir gereği Macar elçilerini Bursa'nın girişinde Yıldırım Beyazid'a götürmek üzere karşılaşmışlar..Elçinin arkasında ise kendi özel muhafızları vardır.
Halk süslü koşumlar atlara binmiş elçiyi hayretle izlemekte bir yandan da gülümseyerek dalga geçmektedirler:'vay canına Durak Çavuşum! Görmektemisin ki koşumlar atlardan,atlar binicilerden daha değerli...Şu gavurlar çok alem vesselam! '
'Bunlar niye kadınlar gibi süslenmiş böyle? '
Elçi söylenenlerin bir kısmını anladığı için bozulur.Ancak aldırmamaya çalışır.Zira bizzat kral her şart altında diri durmasını emretmiş sıkı sıkıya tembihlemiştir.
'Azametli dur sert bak.Osmanlı içine korku salmaya çalış! Macar kafilesini görünce işleri ürpersin.Padişaha da meydan oku.Ona hangi hakla Bulgaristan'ı işgal ettiğini sor.Üzerine git.Yüklenebildiğim kadar yüklen.Beni temsil ettiğini unutma! '
Macar elçi söylenenleri içinden tekrarlaya tekrarlaya yeniçerilerin arkasından saraya girer Yıldırım Beyazid Han kralın elçisini makul bir süre sonra huzuruna alır.
Elçi ilk önce hediyeleri taktim eder sonra söze başlar;
'Azametlü,kudretlü,asaletlü,fehametlü Macaristan Kralını..'
Padişah Sadrazama göz atar.Sadrazam elini kaldırıp elçiyi susturur:'Sadede gel elçi,bizim boş vaktimiz yoktur! Ayrıca da biz kuvvet,kudret,azamet kaynağı olan Allah'tan başka hiçbir kuvvet,kudret,azametten korkmayız.Bunu böyle belle ve buna göre kelam eyle! '
Macar elçi ne söyleyeceğini şaşırır,ilk yenilgisini almıştır.Kekelemeye başlar:
'Ama kralımızın ordusu çok büyük,kralımız yüce bir kraldır!
'Dağ ne kadar yüksek olursa olsun yel üzerinden aşar.'
'Siz rüzgar değilsiniz ki...'
'Evet ama sizde dağ değilsiniz! '
(:
Osmanlı padişahları, harem dairesinde istihdam ettirdikleri veya aile hayatı yaşadıkları cariyelerle şer-i şerifin hükümlerini aynen tatbik etmişlerdir. Saray’daki cariyelerin sayıca artması Fatih zamanına rastgelir. Nasıl devşirilen erkekler, Enderun Mektebinde terbiye edilerek Osmanlı devleti’nin askeri ve idari üst makamlarına yükselme imkanı elde etmişlerse, Harem Mektebine alınan cariyelerde zekalarına, ahlaklarına ve güzelliklerine göre evvela haremin hizmetçisi statüsündeki grubu olan cariye, kalfa ve ustalar makamlarına ve sonra da Padişahlar tarafından seçilmeleri halinde (Bu seçim yukarıda da bahsettiğimiz gibi padişahın anneleri tarfından oluyor, padişah ise sadece nihyi kararı veriyordu) Padişah ile karı-koca hayatı yaşayan gözde, ikbal ve Kadın Efendi ve neticede Valide Sultan payelerine kadar yükselme imkanları vardı. O halde Harem Mektebinde yetişen cariyeleri iki gruba ayırabiliriz;
Birinci grub, asıl haremin ve padişah ailesinin hizmetini gören cariyeler.Haremde azen ayıları 400-500’ e ulaşan cariyelerin % 90’ ı bu gruba girer.Bunların Padişah ve ailesinin hizmetlerini görme dışında padişahla aile hayayı yaşamaları mevzubahis değildir.Bunlar kendi aralarında seviyelerine göre 1-Acemiler, 2-Cariyeler, 3-Kalfalar, 4-Ustalar olmak üzre 4 gruba ayrılılardı.Bunlar günümüzde bir çok insanın evlerinde paralı çalışan hizmetçiler statüsünde idi, Ama bekar olduklarından her an padişahın annnelerince seçilip 2. gruba girme imkanları vardı.Ayrıca bunlar istedikleri herhangi biriylede evlenebiliyorlardı, böylece çırağ edilme adı altında evlendirilip haremden çıkarılıyorlardı.
İkinci grub, ise padişahın ailesi idi ki padişah asla 4 kadından fazlası ile aile hayayı yaşamamış, zaman zaman boşadıkları olmuşsada padişahlar içinde 8 den fazla kadınla aile hayatı yaşayanı çıkmamıştır.Ama biraz evvel de dediğimiz gibi padişahın aynı anda nikahlı bulunduğu yani aile hayatı yaşadığı kadın ayısı dörttü.
Batılı bir kısım yazarların Hare’le ilgili kitapları, erotik romanlar gibidir ve tamamen hayali olan sahnelerle doludur.Burada Kitaplarda ki hayal mahsulü iftiraları tek tek ele almamız fazlaca uzun süreceğinden bu mesele ile ile ilgili 1960’lı yıllarda Harem’in restorasyonunda görevli bir Fransız tarihçisi olan Robert Anhegger’i dinlemek gerekiyor:
“ Harem’in Avrupalıların yüzyıllarca yazıp çizdiği ile hiç bir alakası olamdığını farkettim.Harem padişahın dilediği kadınla yatması için düzenlenmiş bir kurum değil.Mimarisi bile vuna uygun değil. Padişahın cariyeleri görebilmesi ve aralarından birini seçebilmesi mümkün değil.Kapılar daireler geçişler buna göre planlanmamış.Cariyeler 25 kişilik koğuşlarda kalıyor,üst katta yatan kalfaların sıkı denetimi söz konusu.Padişahın annesi kendi bölümünde, padişahın kadınları ayrı bölümde, padişah ise kendi dairesinde. Padişahın kadınını annesi seçip oğluna sunuyor.Padişahın kalkıpcariyeler bölümüne geçebilmesi için kuş olup uçması lazım.Harem bir üniversite gibi düşünülmüş. Cariyeler ise öğrenciler.Burada yaşayanların bir dakikası bile boş geçirilmiyor sürekli bir eğitim biçki, nakış,müzik,....Cariyeler köle değil,hele cinsel köle hiç değil, bence doğru deyim cariyenin padişahın evlatlığı olduğudur.”
SULTANLARIN YETİŞMESİ
Sultanların doğumu ile birlikte bir daire ayrılır emrine dadı, sütnine, kalfa ve cariyeler verilirdi. Eğitimiyle annesi, dadısı ve kalfası uğraşırdı. Yürümeye başladıktan itibaren bahçelere çıkar küçük cariyelerle veya aynı yaşdaki çocuklarla dadısının nezaretinde oyunlar oynardı. Sultanlar, dadısız ve kalfasız dışarı hiç çıkamazlardı.
Sultanlar beş veya altı yaşına girdiklerinde irade-i seniyye ile derse başlarlar ve kendileri için tayin edilen hocalardan ders alırlardı. Bed-i besmele denilen ilk derse törenle başlanır ve padişah da hazır bulunurdu. Bazen dersler şehzadeler dairesinde okunurdu. Okumada ilk üzerinde durulan konu, padişahın çocuklarının Kuran-ı kerimi doğru okumalarını temin etmekti. onların Kur'an-ı kerimi tecvide uygun okumaları ve bitirmeleri kendileri ve babaları için büyük bir mutluluğa sebep olurdu. Bu vesile ile bir de hatim töreni tertip ediliyor sultanlara ve hocalarına hediyeler veriliyordu. Sultanlar Kur'an-ı kerimden başka Türkçe, Matematik, Tarih, Coğrafya, Arapça ve Farsça dersleri de alırlardı.
Sultanların günümüze kadar ulaşan mektuplarından son derece düzgün ve edebi ifadeler kullandıklarını, kelime, cümle ve gramerhatalarının yok denecek kadar az olduklarını görmekteyiz.
Sultanlar erkeklerden kaçma çağına geldikelrinde başlarına yaşma örterler ve dışarıya çıktıklarında uygun elbiseler giyerlerdi.
1-ALLAH Her şeyin gerçek mabudu
2-RAHMAN Dünyada bütün mahlukatı rızıklandıran
3-RAHİM Ahirette yalnız dostlarına rahmet edecek
4-MELİK Bütün mevcudatın gerçek sahibi ve hükümdarı
5-KUDDÜS C.C. Bütün mahlukatı maddi ve manevi kirlerden arındıran
6-SELAM Her türlü tehlikeden kullarını selamette kılan
7-MÜMİN Kalplerde iman nurunu yakan ve kullarına güven veren
8-MÜHEYMİN Bütün varlıkları ilim ve kontrolu altında tutan
9-AZİZ Sonsuz izzet sahibi olan
10-CEBBAR C.C. İstediğini zorla yaptıran
11-MÜTEKEBBİR Sonsuz büyüklük ve azamet sahibi
12-HALİK Her şeyi yoktan yaratan
13-BARİ Eşyayı ve herşeyin aza, cihazatını birbirine uygun yaratan
14-MUSAVVİR Her varlığa münasip şekil giydiren
15-GAFFAR C.C. Çok affeden
16-KAHHAR Her şeye galip gelen ve bütün düşmanlarını kahreden
17-VEHHAP Bol bol hediyeler veren
18-REZZAK Bütün rızka muhtaç olanları rızıklandıran
19-FETTAH Her şeyi hikmetle açan
20-ALİM C.C. Her şeyi hakkıyla bilen
21-KABİD İstediğinin maddi ve manevi rızkını daraltan
22-BASİT İstediğinin maddi ve manevi rızkını genişleten
23-RAFİD İstediği kulunu şeref sahibi iken rezil rüsvay eden
24-RAFİ Dilediklerinin mertebesini yükselten
25-MUİZZ C.C. İstediğine izzet veren ve şereflendiren
26-MÜZİLL İstediğini zelil kılan
27-SEMİ Gizli açık her sesi işiten
28-BASİR Her şeyi bütün incelikleriyle gören
29-HAKEM Hükmeden hakkı yerine getiren
30-ADL C.C. Tam adaletli, Allah adildir zalimleri sevmez
31-LATİF Lutfu keremi bol olan
32-HABİR Her şeyden haberdar olan
33-HALİM Yaratıklarına son derece yumuşak muamele eden
34-AZİM Kendisine büyük ümitler beslenen
35-GAFUR C.C. Kullarının günahlarını bağışlayan
36-ŞEKUR Rızası için yapılan işleri bol sevapla karşılayan
37-ALİYY Her şeyiyle yüce olan
38-KEBİR Varlığının kemaline hudut yoktur
39-HAFIZ Her şeyi muhafaza eden
40-MUKİT C.C. Her türlü mahlukata münasip rızık veren
41-HASİB Kullarının bütün fiillerinin hesabını gören
42-CELİL Yücelik ve ululuk sahibi
43-KERİM İyilik ve ikramı bol olan
44-RAKİB Bütün varlıklar üzerinde gözcü
45-MUCİB C.C. Kullarının dualarına cevap veren
46-VASİ İlim ve insanı her şeyi içine alan
47-HAKİM Her şeyi yerli yerinde yapan
48-VEDÜD İtaatkar kullarını çok seven
49-MECİD Azamet şeref ve hakimiyeti sonsuz
50-BAİS C.C. Peygamberler gönderen ve ölüleri dirilten
51-ŞEHİD Kullarının her yaptığını gören
52-HAKK Varlığı hiç değişmeden duran, daima sabit
53-VEKİL Kendine güvenen kullarının işini en iyi yoluna koyan
54-KAVİY Güç ve kuvveti sonsuz olan
55-METİN C.C. Hiçbirşey hükmünü sarsmayan ve kendisine güvenilen
56-VELİY Müminlerin dostu olan
57-HAMİD En çok övülen ve en çok övgüye layık olan
58-MUHSİ Her şeyin sayısını bir bir bilen
59-MÜBDİ Mahlukatı örneksiz ve yoktan yaratan
60-MÜİD C.C. Mahlukatı öldükten sonra yeniden dirilten
61-MUHYİ Canlılara hayat veren
62-MÜMİT Canlı bir mahlukun ölümünü yaratan
63-HAYY Gerçek hayat sahibi olan
64-KAYYUM Gökleri yeri ve bütün mahlukatı ayakta tutan
65-VACİD C.C. İstediğini bulan
66-MACİD Sonsuz şan ve yücelik sahibi
67-VAHİD İsimlerinde sıfatlarında ve fiillerinde ortağı olmayan
68-SAMED Her şey kendisine muhtaç, O kimseye muhtaç değil
69-KADİR Sonsuz kudret sahibi olan
70-MUKTEDİR C.C. Her şeye gücü yeten
71-MUKADDİM Dilediğini öne geçiren
72-MUAHHİR İstediğini arkaya bırakan
73-EVVEL Herşeyden önce olan
74-AHİR Herşeyden sonra olan
75-ZAHİR C.C. Varlığı apaçık görünen
76-BATIN Herşeyin iç yüzünden haberdar olan
77-VALİ Mahlukatın işlerini yoluna koyan
78-MÜTEALİ Ali, büyük
79-BERR Herkesten fazla iyilik yapan
80-TEVVAB C.C. Bütün tevbeleri kabul eden
81-MÜNTEKİN Suçluları müstehak oldukları cezaya çarptıran
82-AFÜVY Kullarını çok çok affeden
83-RAUF Kullarına çok şefkat edip esirgeyen
84-MALİKÜLMÜLK Hakiki mülk sahibi O dur. Dilediğine verir, dilediğinden alır
85-ZÜLCELALVELİKRAM Büyüklük, fazl ve kerem sahibi
86-MUKSİT Bütün işleri denk, birbirine uygun
87-CAMİ İstediğini istediği şekilde toplayan
88-GANİY Gerçek zenginlik sahibi ve hiçbir şeye muhtaç olmayan
89-MUĞNİ Mahlukatının ihtiyacını giderip zengin kılan
90-MANİ C.C. İstediği şeyin meydana gelmesine engel olan
91-DARR Hikmeti gereği elem ve zarar verici şeyleri yaratan
92-NAFİ Faydalı şeyleri yaratan
93-NUR Alemleri, istediği simaları ve gönülleri
94-HADİ Kullarına hidayet veren
95-BEDİ C.C. Eser ve insanıyla varlığı apaçık görünen
96-BAKİ Varlığının sonu olmayan
97-VARİS Bütün mülk ve servetlerin hakiki sahibi
98-REŞİD Bütün işlerini ezeli hikmetine göre neticeye ulaştıran
99-SABUR C.C. Asileri hemen cezalandırmayıp çok sabreden