...eski günlerine geri dönebilse keşke; edebiyatın, mizâhın, ç/atışmaların, övgünün ve yerginin zirve yaptığı o şâşaalı günlere.. terimler altında eski profilleri bulup ziyaret etmeyi meşgale edindim günlerdir.. kimisi kapısına kilit vurup gitmiş, kimisi tüm o güzelim kelimelerini de toplayıp hiç varolmamışçasına gitmiş, kimisi öylece bırakıp, belki de umarsızca gitmiş..
bazı kapılarda uzun kaldım, bazısında kalakaldım.. bazısında yüzüm aydınlandı, bazısı kalbimi bulandırdı..
pervazlarda biriken tozların ve sarkan örümcek ağlarının şahitliği ile sözün özü;
bir âfet sonucu enkâza dönmüş, metrûk ve gri bir şehir şimdi burası..
...“ İkindiyle akşam arası uzadıkça uzasa. Ufukta güneş bir mızrak boyu, asılı kalsa. Böyle çabuk batmasa. Tan, bir göz kırpımı, böyle hızlı atmasa. Akşam olmak bilmese biraz, geceler bitmese. İçimde kocaman bir boşluk kalsa. Canım sıkılsa bir daha. Zaman bu kadar azalmasa. Bu kadar âhir-zaman olmasa.
Hayatıma giren her kolaylık fıtratımdan bir parça koparmasa.
Ömrümdeki en önemli hadise olarak kalsa bir ırmağın akışı.
Yaşam büyük, âmenna. Ama ben biraz azalsam. Sadeleşsem. Durulsam, arınsam.”
...sokağa karıştım kökünden sökük goncayım artık yol kenarı azıcık, bir az tomurcuk dibe çökmüş özlemlerimle tavşan kanı biraz, az bir âşık
anne gel sar çıvgınlarımı, topla beni eve katla camdaki şarkınla demle beni, fesleğenlerle süsle beni şekerle, karıştır elinle ev içir bana anne
sokağa çıktım soğuk çalan taçyaprağıyım terim yorgun geri çekilmiş özlemlerle biraz boşluğum, bir çok ayrılık biraz çatı biraz saçak altıyım, kopuk dökük goncayım artık
anne gel silkele tozumu, dür beni göğsüne katla yine büyüt harfle ninniyle, üç gün üç gece uyut beni hayatta yatır anne gözünün önüne kalın bir ev içi ser üstüme..
geliyorum
kapıda duruyor soluğum..
gidiyorum
eşikte ayak izim..
...eski günlerine geri dönebilse keşke;
edebiyatın, mizâhın, ç/atışmaların, övgünün ve yerginin zirve yaptığı o şâşaalı günlere..
terimler altında eski profilleri bulup ziyaret etmeyi meşgale edindim günlerdir..
kimisi kapısına kilit vurup gitmiş,
kimisi tüm o güzelim kelimelerini de toplayıp hiç varolmamışçasına gitmiş,
kimisi öylece bırakıp, belki de umarsızca gitmiş..
bazı kapılarda uzun kaldım, bazısında kalakaldım..
bazısında yüzüm aydınlandı,
bazısı kalbimi bulandırdı..
pervazlarda biriken tozların
ve sarkan örümcek ağlarının şahitliği ile
sözün özü;
bir âfet sonucu enkâza dönmüş,
metrûk ve gri bir şehir şimdi burası..
... herkesin yalanın saçlarını okşadığı yere;
fakir, boş, ziyâretçisiz, mânâsız ve insansız
şehrime
geri döndüm..
...ben
kendimin kardeşi
ve ruhumun yoldaşı..
...çağırdım kendimi
tüm ziyânlardan!
...unutmanın besmelesi..
“...seni bir unutuluşa bağışladım
ama
sen hiç
affedilmeyeceksin! “
...“ İkindiyle akşam arası uzadıkça uzasa.
Ufukta güneş bir mızrak boyu, asılı kalsa. Böyle çabuk batmasa.
Tan, bir göz kırpımı, böyle hızlı atmasa.
Akşam olmak bilmese biraz, geceler bitmese.
İçimde kocaman bir boşluk kalsa.
Canım sıkılsa bir daha.
Zaman bu kadar azalmasa.
Bu kadar âhir-zaman olmasa.
Hayatıma giren her kolaylık
fıtratımdan bir parça koparmasa.
Ömrümdeki en önemli hadise olarak kalsa
bir ırmağın akışı.
Yaşam büyük, âmenna.
Ama ben biraz azalsam.
Sadeleşsem.
Durulsam, arınsam.”
“…her gülün ziyânı
neden kokusu kadar..”
...“acı geçiyor /
acı geçiyor /
acı elbette geçiyor /
acı çekmiş olmak geçmiyor.”
...sokağa karıştım kökünden sökük goncayım artık
yol kenarı azıcık, bir az tomurcuk
dibe çökmüş özlemlerimle tavşan kanı biraz, az bir âşık
anne gel sar çıvgınlarımı, topla beni eve katla
camdaki şarkınla demle beni, fesleğenlerle süsle
beni şekerle, karıştır elinle ev içir bana anne
sokağa çıktım soğuk çalan taçyaprağıyım terim yorgun
geri çekilmiş özlemlerle biraz boşluğum, bir çok ayrılık
biraz çatı biraz saçak altıyım, kopuk dökük goncayım
artık
anne gel silkele tozumu, dür beni göğsüne katla
yine büyüt harfle ninniyle, üç gün üç gece uyut
beni hayatta yatır anne gözünün önüne
kalın bir ev içi ser üstüme..