Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Esra Gök
Esra Gök

HERKES BANA HUZUR VERİR; KİMİLERİ GİDEREK,KİMİLERİ GELEREK..

  • aşk29.09.2009 - 22:08

    Aşk dediğin beklemektir Ey Sevgili!


    Kays gibi Mecnun olana kadar, Hz. Yakup gibi aydınlığa hasret kalana kadar beklemek bekleye bekleye gözden olmak, sözden olmaktır.
    Ve beklemek dünyanın en asil eylemidir, eğer beklenene değecekse. Bilesin!



    Aşk; yanmaktır Ey Sevgili!

    Yanıp kül olmaktır, Kerem gibi Aslına ermektir. Ateşin ortasına hesapsız girmektir İbrahim misali. Ki onun gönlünün yangınıdır ateşi gülistana çeviren.
    Ki yanmak insanı kurtarır hamlıktan çiğlikten. Hem ne diyordu şair; 'Yanmışın halinden ne bilsin ham/ Sükut gerektir bize gayrı vesselam..
    Gözlerinden ayrı geçen her an yanmaktayım. Bilesin!



    Aşk; bedel ödemektir Ey Sevgili!

    Bülbül, gonca gülü görebilmek için her seher uyanık olmak ve güle ulaşmak için yüreğini gülün dikenine asmak, kanını akıtmak zorundadır. Ya ben yüreğimi nereye asayım Ey Sevgili.
    Çünkü Aşk bedel ister, külfetsiz nimet olmaz.
    Beklemek bedel ödemekse eğer hâlâ ödüyorum o bedeli. Bilesin!



    Aşk; vazgeçmektir Ey Sevgili!

    Mecnun gibi aklından, Kerem gibi bedeninden vazgeçmek. Yardan gayrısından, cümle cihandan vazgeçmek.
    Yemeden, içmeden, uykudan uyanıklıkdan ve vazgeçmekten bile vazgeçmektir gün gelince.
    Senin için senden vazgeçmişim. Bilesin!



    Aşk; bilmektir Ey Sevgili!

    Bir tek yârı bilmek, onu candan daha aziz bilmektir. Ondan gayrı bildiklerinin hiçbir şey olduğunu dünyanın onunla mana bulduğunu bilmektir.
    Onun selamı ile gelen bela olsa EyvALLAH (c.c.) diyebilmektir.
    Kızmana, gülmene, gelmene, gitmene hepsine Eyvallah. Bilesin!



    Aşk; susmaktır Ey Sevgili!

    Onun güzelliğini, iyiliğini tarif etmeye gücün yetmediği an susmaktır. Kelâmın, kalemin, sözün tükendiği yerde, manayı sessizliğe yükleyip susmaktır.

    Artık sustum Ey Sevgili. Bilesin!


    Aşk dediğin susup beklemektir,


    Aşk dediğin

  • sensizlik29.09.2009 - 22:06

    Rüzgarın esti her yerde bugün, ama dokunmadı bana…dağıtmadı yokluğunun karanlığını…



    Bakışların gezindi şehrin her tarafında, ama umutsuzluğumun izlerini kazıyamadı gözlerimden…



    Yüreğinin sesi vardı her bir köşede, ama içimdeki gürültüleri yok edemedi…



    Sen vardın bugün yanımda, yakınımda…ama içimdeki sensizliği silemedin

  • evvabin namazı29.09.2009 - 12:39

    Evvabin namazı akşam namazının hemen arkasından kılınır dünya kelamı etmeden kılınan nafile namazdır.

    “Kim akşam namazından sonra altı rekât namaz kılarsa denizköpüğü kadar olsa bile günahları bağışlanır.” (Taberani)

  • büyü27.09.2009 - 22:22

    Büyü ve büyücülük İslâm'da yasaklanmıştır. Kur'an-ı Kerîm'de büyücülerin iflah olmayacağı (Tâhâ, 20/69) belirtilmiştir. Kâfirler, kendilerini haklı çıkarabilmek, Allah'ın elçilerini yalanlamak için onları büyücülükle, büyü yapmakla suçlamışlardır. Büyücülükle suçlananlar arasında Hz. İsa (es-Sâf, 61/6): Hz. Musa (ez-Zuhruf, 43/49): (ez-Zâriyat, 51/39) , Hz. Süleyman (el-Bakara, 2/102) , Hz. Muhammed (el-Hicr, 15/6) zikredilmektedir. Başka bir ayette, inanmayan kişilerin bütün peygamberleri büyücülükle suçladıkları görülmektedir (ez-Zâriyat, 51/52) . Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde yedi şeyden sakınınız' buyururken ikinci sırada 'sihir yapmayı' zikretmiştir. (Buhârî, Iiasâya 23; Müslim, İman,144) . Başka bir hadiste büyü yapan kişinin küfre girdiğini belirtmiştir. Muhabbet için efsun yapmanın, ipliğe okumanın, büyü yapmanın şirk olduğunu da belirtmiştir (Nesâî, Tahrim 19) . Büyüye inanan kişinin Cennet'e giremeyeceği de (Ahmed İbn Hanbel, II, 83; IV, 399) belirtilmiştir.

    Başka bir hadiste de büyücüye, müneccime, gaibden haber veren kimseye inanan kişinin Kur'an'ı inkâr etmiş olduğu belirtilmektedir. (Ebû Davûd, Tıp, 21) .

  • büyü27.09.2009 - 22:20

    Büyü yapmak, fala bakmak, yıldıza bakmak, avuca bakmak, bu ve benzeri şeyleri Cenab-ı Zülcelâl Hazretleri men etmiştir. Rasulullah (sav) Hazretleri de men etmiştir. Büyü yapmak, küfre en yakın olan, en kötü haramdır. Hâdis-i şerifte buyruldu ki:

    “Müslüman büyü yapmaz. Allah saklasın, imânı gittikten sonra büyü te’sir eder.'

    Konuyla alakalı birkaç hadis-i şeriften bahsetmekte fayda var. Zira bu konular günümüzde insanların önemsediği mevzulardandır.

    Rasulullah Efendimiz Buyuruyor ki;

    “Büyü yapan Allah’a şirk koşmuş olur.” (Nesâî)

    “Falcıya, büyücüye, kâhine giderek, onların söylediklerine inanan Kur-ân’ı kerîme inanmamış olur.” (Taberânî)

    “Falcıya fal baktıran, onun sözüne inanmasa bile, 40 gün namazı kabûl olmaz.” (Müslîm)

    “Fala bakmak, yazı ve çizgi ile gelecekten haber vermek puta tapmak gibidir.” (Ebû Dâvûd)

    “Kâhinlik yaparak alınan para haramdır.”(Buhârî)

    Peygamberimiz (sav) Hazretleri fala bakanlara, yıldıznameye bakanlara, “lanet olsun” buyurmuştur. Bu tür işlerle uğraşanlar tayfa-i cin’den istifade ederler.

    Rasulullah (sav) Efendimizden önce tayfa-i cinler görünürdü. Hatta Rasulullah Efendimizin Mekke’den Medine’ye hicretinde dahi tayfa-i cin görünürdü. Şeytan da görünürdü. O dönemde büyücülük çok ileride idi. Yıldızlara bakarak bazı şeyleri keşfederlerdi. Bunun sebebi de tayfa-i cinlerdir. Çünkü tayfa-i cinlerin ömürleri çok uzundur. 900 sene yaşayanları da vardır.

    Tayfa-i cin, bazı hadiseler hakkında birbirleriyle konuşurlar. Şu şöyle oldu, bu böyle oldu, derler. Aralarında geçen hadiseleri bir takım inançsız insanlara bildirir ve onlara sihir yapmasını ilaç yapmasını öğretirlerdi.

    Günümüzde insanlar bu tür kişilere gidip medet umuyorlar. Halbuki bu kişilerden medet ummak, insanların itikadını bozar.

    İnsanlar başlarına gelen bir sıkıntı yüzünden böyle sapık kişilere gidiyorlar. O kişi de;

    – Kitaba bakıyım, yıldıza bakıyım, falına bakıyım sana büyü yapılmış, deyip birkaç yalan ifade ile; uzun boylu mu desem, kısa boylu mu desem, falında sana sihir yapmışlar, yatağına hınzır tüyü dökmüşler, gibi sözler söyleyip insanları kandırıyorlar.

    Bu saçmalıkları dinleyen kişi de;

    – Evet, doğru canım, kısa boylu”,

    – Ha! bu benim kardeşimin karısı kesin bu yaptı” diyor ve kardeş kardeşiyle, akraba akrabalarıyla düşman oluyor.

    Bu işlerle uğraşanların sonu da iyi olmuyor. En sonunda onlar da tayfa-i cin tarafından boğuluyor, kimi deliriyor, kimisi cinnet geçirip helak oluyor.”

  • fal27.09.2009 - 22:11

    Fala inanmayın. Şimdi kahve falına, kitaba, kâğıda, yıldıznameye bakıyorlar. Bunlara kesinlikle inanmayın. İnanmak da imanı zayıflatır. Çünkü Allah bildirmedikçe, gaybı Allah’tan başka kimse bilemez. Allah’ın Resulü (sav) bunları men etmiştir. Fala bakanlar ve baktıranlar için;

    “Lanet olsun, onlar Allah’ın (cc) cennetine girmesin”

    “Şeytan nasıl kovulduysa, onlarda kovulsun” buyurmuştur

  • TEHECCÜD NAMAZI26.09.2009 - 23:27

    Gecenin üçte ikisi geçtikten sonra ve imsak vaktinden önce iki ile on iki rekat arasında kılınan namaz. Kur'ân-ı kerîmde meâlen: (Ey Resûlüm!) Sana mahsûs fazla bir namaz olarak, gece uykudan kalk da, Kur'ân-ı kerîm ile teheccüd (namazı) kıl. (İsrâ sûresi: 79)

    Teheccüd namazına devâm ediniz. Zîrâ sizden önceki sâlihlerin kıldığı bir namazdır ve Rabbinize sizi yaklaştırıcıdır ve günâhların kefâretine ve nefsi günahtan alıkoymaya sebep olur. (Hadîs-i şerîf-Nîmet-ül-İslâm) Rasulullah sallallâhu aleyhi ve selem Efendimiz gece namazını hiç terk etmezdi. Öyle ki hastalanacak veya ağırlık hissedecek olsa oturarak kılardı. (Ebû Dâvûd, Tatavvu', 18) 'Sabah namazından önce kılınan iki rek'at nâfile namaz dünyanın tamamından daha hayırlıdır.' (Müslim, Salâtu'l-Müsâfirîn, 96) buyururdu. Gözümün nûru diye tavsif ettiği namazı geceleri daha bir iştiyak ve arzû ile kılardı. Ayakları şişecek kadar kendinde geçerek kıldığı teheccüd namazına olan iştihâsını şöyle dile getirmişti: 'Allâh her peygamberde belirli birşeye karşı aşırı bir istek yaratmıştır. Benim en çok hoşlandığım şey de gece ibâdetidir...' (Heysemî, Mecmau'z-zevâid, II, 271)

    Hz. Peygamber, teheccüd namazında bazen sayfalarca Kur’ân okurdu. Hz. Huzeyfe, Efendimizle namaz kıldığını ve O'nun bir rekâtta Bakara Sûresi'nden başlayarak Nisa Sûresi'nin sonuna kadar okuduğunu belirtmektedir. İbn Abbas ise, Hz. Peygamber'in gece ibadetini öğrenmek için onlara misafir kaldığında, her rekâtta yaklaşık Müzzemmil Sûresi kadar (20 âyet) bir miktar okuduğunu söylemektedir.

    Bu iki örnek bize teheccüd namazında, gücümüz nisbetinde az veya çok Kur’ân okuyabileceğimizi göstermektedir. Hz. Osman'ın bazen gece boyunca kıldığı iki rekât namazda bütün Kur’ân'ı hatmetmesi böyle bir teşvikin neticesidir. (Taberî, er-Riyadü'n-Nadra, 2/42)

  • susmak26.09.2009 - 23:04

    Susmak kabullenmektir habersiz geleni;
    Bazen acı çekmektir,
    Haklılığını bile bile boyun bükmektir,
    Kelimelere küsmektir üzmemek için sevdiğini…

    Susmak dinlemektir alabildiğine hırçın düşünceleri;
    Bazen göz yaşlarını saklamaktır,
    Hüznü sessizliğe zincirlemektir,
    Göstermemek için toprağa düşeni…

  • cihan12.09.2009 - 22:29

    'Cihana sultan olmak bir kuru dava imiş bir mürşidikamile evlat olmak hepsinden ala imiş' Yavuz Sultan Selim Han

  • şehit27.08.2009 - 18:42

    Şehid, kelime olarak kesin bir haberi veren, bildiğini söyleyen, hazır olan, bulunan, bir hadiseye şahid olan, şahitlik eden. Dinî anlamda, Allah rızası için, O'nun yolunda canını fedâ eden müslümana verilen isimdir. Ona bu ismin verilmesinin sebebi, cennetlik olduğuna şahitlik edilmiş olması veya onun Yüce Allah'ın huzurunda yaşıyor bulunması yahut ölümü sırasında meleklerin hazır bulunması yahut ta ruhunun doğrudan doğruya Daru's-Selâm'da (Cennet'te) bulunması veya Allah tarafından çeşitli mükâfatlarla mükâfatlandırılmış olmasıdır.Allah yolunda ruhunu teslim eden şehidlerin amellerinin boşa gitmeyeceği, büyük ecir ve sevap kazanacakları, Kur'an'da şöyle haber verilmiştir: Dünya hayatını âhiret hayatı karşılığında satarlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz' (en-Nisa,4/74) .

    Hanefî mezhebi âlimlerinin görüşlerinin istikametinde, şehîdleri üç kısma ayırmamız mümkündür:

    1-Dünya ve âhiretin şehîdi: Kâfirlerle savaştığı sırada, düşman tarafından öldürülen veya asiler, yol kesen soyguncular tarafından öldürülen yahut evine giren hırsızların ağır bir cisim veya kesici bir alet kullanarak öldürdükleri kimsedir. Savaş alanında yaralı bulunan, yaralarından, göz veya kulağından kanlar akan ve bu durumda vefât eden kişi de, bu kısım şehîdlerdendir. Mal, can, namus ve benzeri müdafaalarda, zulüm ve haksızlıkla, suçsuz yere öldürülen kişi, kimin tarafından öldürülürse, öldürülsün, bu şehîdlerden sayılır. Müslüman, âkil, baliğ olduğu halde, hayız, nifas ve cünüplükten temiz olarak şehîd olanlar yıkanmaz, kefenlenmez, kanları ve elbiseleriyle gömülürler. Ancak onların üzerindeki kürk, palto, parke, silah, mest ve benzeri fazlalıklar çıkarılır. Yıkanmadan gömülmeleri, Hz. Muhammed (s.a.v) 'in: Onları kanlarıyla gömün' (Neseî,) şeklinde hadisine dayanmaktadır. Bu kısım şehîdlerin her birine, 'hükmî şehîd' denir. Bu kısma giren şehîdler, elbiseleriyle gömülünce, elbiseleri onlar için kefen sayılır. Vücutlarının her tarafı elbiseleriyle örtülür. Elbiseleri vücutlarını örtmek için yetmezse, başka bir şeyle örtülmeleri temin edilir.

    2-Âhiretin şehîdi: Bir kısım şehîdler de, yalnız âhiret hükmü bakımından şehîd sayılırlar. Hata yoluyla öldürülen ve varislerine diyet verilmesi gereken kimse ile savaş veya asilerle çatışma sırasında yaralanıp da, çatışma bittikten sonra bir tarafa çekilerek yiyip içtikten, konuştuktan veya uyuduktan yahut ilaç kullandıktan yahut da aklı başında olarak üzerinden bir namaz vakti geçtikten sonra vefât eden Müslüman gibi...

    Âkil ve baliğ olmayan yahut hayızlı, nifaslı veya cünüp iken şehîd olanlar da, bu kapsama girmektedirler. Bunlar diğer ölüler gibi yıkanır, kefenlenir ve namazı kılındıktan sonra gömülürler.

    Bir de, yanarak ölen, suda boğulan, göçük, çığ, toprak veya bina altında kalan, vebâ gibi salgın hastalıklardan vefât eden, veya akrep sokmasından ölen, gurbette veya ilim yolunda yada cuma gecesinde vefât eden Müslümanlar da bu hükümdedir. Doğumdan vefat eden kadın da böyledir. Hz. Muhammed (s.a.s) 'in bu kısma giren, savaş dışındaki şehîdler hakkında söylemiş olduğu hadisler vardır (Bakınız, Buhârî, Ezan, 32, Cihâd, 30; Müslim, İmâre, 164; Tirmizî, Cenâiz, 65, Fedâilu'l-Cihâd, 14; Ahmed b. Hanbel, I, 22, 23, II, 323, 325) .

    3-Dünya şehîdi: Kalbinde Allah rızasını taşımayan, başka duygu ve düşüncelerle hareket eden riyâkâr ve gösteriş ehli münafıklar, Müslümanlarla beraber savaşa katıldıkları zaman, kâfirler tarafından öldürülürlerse, dünya hayatında şehîd muamelesine tabi tutulurlar. Bunlar da 'hükmî şehîd' sınıfından kabul edilir, yıkanmaz, cenâze namazları kılınır ve elbiseleriyle gömülürler. Fakat, yukarıdaki hadislerde ifâde edildiği gibi, Allah onların kalbini bilir. Âhirette kendilerine herhangi bir mükâfat yoktur. Cehennem ateşi ile cezalandırılırlar. Böyle insanların gerçek yüzünü Allah bilir. İnsan olarak bizler, tam manasıyla bilemeyiz. Onların hakkında, dış görünüşlerine, hal, hareket ve davranışlarına göre hükmederiz (İbn Abidin, Reddu'l-Muhtar)

    Şehid olan insanların kul hakkı dışındaki bütün günahları affedilir. Şehid olmak, herkese nasib olmayan büyük bir şereftir ve mü'minler için mükemmel bir nimettir. Güzel bir şekilde yaşamak, ondan sonra Allah yolunda O'nun rızası için şehid olmak, her mü'minin hayal ettiği bir mutluluktur. İmân sahibi olan insanın böyle bir şuur ve düşünce ile yaşaması, Hz. Muhammed (s.a.s) tarafından ne kadar güzel bir şekilde övülmüştür! ..: 'Şehid olmayı Yüce Allah'tan samimi olarak dileyen kimseyi, Allah, rahat yatağında vefat etse bile, şehidlerin derecesine eriştirir' (Müslim)