SEYDUNA ACININ SESSİZ FERYADI. EL SABBAH'IN DÜNYAYA BİR BAŞ KALDIRISI DORUKLARDAN ÇOŞKUN BİR ŞEKİLDE AKAN IRMAĞIN SERİNLİĞİ VE SEYDUNA TÜRKÜLERİYLE DİLE GELEN ŞAHRUD'UN MÜKEMMEL EZGİSİ
ayrılıklar uyandırmalı kör yüreğimi cehennem yangınlarından ölmeden çıktıysa bedenim artık benim olmalıyım benim yeter yüreğimi bir çift gözün ateşine rehin verdiğim ateş artığı değildir karşılığımız pusatını dağ sesinden alan firarinin mermisine emanet eden bir namludur bu eşkiya sevda ki zulasında asılı durur kefenlediği ölümü ellerinin çeliğine su verilmiştir ta ademden beri bilir ve intihar cüretiyle yoklar yüreğinin tetiğini güneşin kızılca kıyametine çatar kuruyan umut dallarını yanacaksa cehennemden beter yanmalı kim anlar ki eşkıyanın sağlamlığını özleminin çiseyle yıkanmış şafak değerini kim hani ellerine kuşlar inerdi kardan üşüyen kuşlar bahçen kuş sevinçleriyle inlerdi ha şahrud eşkıya yüreğime çığ düştü üşüyorum ha aç ellerini....
yitik bir öyküdür tarihten iki ayrı coğrafyaya damlayan,iki yürekte durmadan kanayan seyduna ile şahrud yüreklerinin akarken bıraktığı izi birbirlerinin gözlerinde aradılar yoktu.. iki iklim farkıydılar ne zaman gözgöze değseler yangın çıkmıycak denli uzaktılar yalnızca aynaların dökülen sırrına yansırdı üçüncü bir kente düşmüş suretleri şahrud gökyüzü geliniydi yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri bir solukluk rüzgarda bile usul usul kanardı gelincik bedeni seyduna yeryüzü cehennemi ölüm çağrılı uçurumlarda sınardı sevdasını magma yüreği yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı onuda güneş günde iki kez ateşe verirdi iki iklim ayrıldılar 'ya şahrud! ' dedi seyduna gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm ardına bakma gözyaşıma bakma su gibi git şahudun yüzüne keder mayın gibi durdu ve zaman gözlerinin su yeşiline kuruldu hüzün bir buda heykeli gibi çırılçıplak yüzlerine oturdu rivayat odur ki şahrud vardığı denizlerde hala SEYDUNA TÜRKÜLERİyle uyanmakta seyduna şahrudun gözlerinden kalan masalla yaşlanmakta
yangın yangın bakışların saçların rüzgar rüzgar savur alevini yansın gözlerine konan turnalar savur alevini yansın gözlerine düşen damlalar sen hiç mi bahar görmedin yüreğin aşka sermedin beni kovsan gitmem derdin. yaban kokusuz yalancı şehirde eskimiz yandı, gittin. deva bulmam gözlerime değdin şimdi kupkuru çöl gibi sözlerin yaban kokusuz yalancı... en kaynar su bile olsan ateşimi söndürürdün yüreğine bir sorabilseydin bu zulümü bitirirdin yangınına el olanın umutları od olur bir ömür yangınsız da yanar yanar kül olur sen hiç mi bahar görmedin yüreğin aşka sermedin beni kovsan gitmem derdin yaban kokusuz yalancı şehirde eskimiz yandı gitti. deva bulmam gözlerine değdi şimdi kupkuru çöl gibi sözlerin yaban kokusuz yalancı
Şimdi yenik akşamlar büyüyor içimde.. Sahi neden ağzın yoktu senin?
Neden kınsızdı bakışların öyleyse Ellerin kocamanken? Neden korkun çocuktu Neden uzandın yanıma, yalnızlığıma Umutların kan revanken, Beni örttün gövdenle...
Ah bir gelsen tutuşsa boşluğum Etinin gülmelerine erişsem şafakta Yeniden çizsem gözlerime her bir yerini Yüreğin gizlisinde kararsın dilin
Bozkır suları gibi yoksul; ancak bahtlı doğdum, özge sulara karıştım, araz oldum. vermenin yurduydum, yeşildim, ığdır'dım.
karışan yanlarımı gurbet yüzlerde çiçeğe durmuş buldum, koklaştık; el verdik, türkülendik, yola çıktık, meper ne de güzel insanlardık. yaşamları türkülerimize öyküleyip kardık ve hep güzeli aradık, yine de her birimizi acılar, ayrılıklar önünde sınanan sabırdık, bu hayat ırmağında yola çıktığımız yoldaşlardan kimilerini yolumuzdan ayırdık meğer içi çürük cevizlermiş.
su yüzüne, sonra da kıyıya vurdular. türkülerce arındık, çünkü artık sarihtik; parmak uçlarımızla hayatı görecek mahir... su damlası sesleriyle yüreklerini getiren yeni nefes ustaları katıldı kervanımıza. bir olduk! harlı türkülerimizi üfleyerek söyledik. yolundan şaşmayan karınca ordusu gibi..
Ey Sahrud ey hayat veren ırmak Sen ki bir mene akmayı bitmedin Ey yarı ömrümde açan ilkbahar Sen ki bir gülümü mene dermedin Ölümüm olur salınıp da gidişin Kirpiğin gazar kabrimi ay Sahrud Ellerin diker ellerin son söküğüm Susuşum olursun susarım da ay Şahrud Kederim Şahrud Hederim Şahrud Doymadan sene Giderim Şahrud Kederim Sahrud Hederim Şahrud Doymadan acına Giderim Şahrud Ey dağa taşa ses veren ya Şahrud Bir men miyim yadlara düşmeyen can Hani sendin aşklara nefes Şahrud Men değil sen ol odlara düşmeyen can Avuç avuç bakışlarınla ya Şahrud Kapanır ömrüm üzeri kapanır Gözlerin gömer sesimi nefesimi Susuşum olursun susarım da ay Şahrud
Söz - Müzik: Tunay Bozyiğit Solist: Brilliant Şahrud-Seyduna Türküleri II
Tarihten iki ayrı coğrafyaya damlayan İki ayrı yürekte durmadan kanayan Seyduna’yla Şahrud Yüreklerin akarken bıraktığı izi Birbirlerinin gözlerinde aradılar. Yoktu. İki iklim farkıydılar Ne zaman göz göze değseler Yangın çıkmayacak denli uzaktılar. Yalnızca aynaların dökülen sırrına yansırdı Üçüncü bir kente düşmüş suretleri
Şahrud gökyüzü geliniydi. Yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri. Bir solukluk rüzgarda bile Usul usul kanardı gelincik bedeni.
Seyduna yeryüzü cehennemi. Ölüm, çağrılı uçurumlarda sınardı sevdasını Yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı, Onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi.
İki iklim ayrıldılar. “Ya Şahrud! ” dedi Seyduna “Gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm. Ardına bakma, gözyaşımla vurulursun. Su gibi git.”
Şahrud’un yüzüne keder mayın gibi durdu. Ve zaman gözlerinin su yeşilinde kuruldu. Hüzün bir Buda heykeli gibi çırılçıplak, Yüzlerine oturdu.
Rivayet odur ki, Şahrud vardığı denizlerde hala Seyduna türküleriyle uyanmakta, Seyduna, Şahrud’un gözlerinden kalan Masalla yaşlanmakta.)
(biliyorum! sen yine parmak uçlarında üşüyosun,aramızda kıvrılıp yatan uzaklıga inat,ayaklarınla kasıklarımın kasıgasını,ellerinle yüregimde yaktıgın ateşi düşlüyorsun.sularımız sızıp karışıyor ay karanlıkta ve çırıl çıplak bir ırmaga dönüşüyor yatagımızda apansız,parmakların tıkır tıkır işliyor iştahla,biliyorsun yaşamaktır aşk, geceyle gündüzün sessiz geçişimidir bir uyku bogazında,DELİCE BİR YANGIN PARMAKLARININ BUZULUNDA........)
yangın yangın bakışların saçların rüzgar rüzgar savur alevini yansın gözlerine konan turnalar savur alevini yansın gözlerine düşen damlalar sen hiçmi bahar görmedin yüreğin aşka sermedin beni kovsan gitmem derdin. yaban kokusuz yalancı şehirde eskimiz yandı, gittin. deva bulmam gözlerime değdin şimdi kupkuru çöl gibi sözlerin yaban kokusuz yalancı... en kaynar su bile olsan ateşimi söndürürdün yüreğine bir sorabilseydin bu zulümü bitirirdin yangınına el olanın umutları od olur bir ömür yangınsız da yanar yanar kül olur sen hiç mi bahar görmedin yüreğin aşka sermedin beni kovsan gitmem derdin yaban kokusuz yalancı şehirde eskimiz yandı gitti. deva bulmam gözlerine değdi şimdi kupkuru çöl gibi sözlerin yaban kokusuz yalancı
müge sarıkurt-seyduna türküleri 3. kollektif albüm
damla olsam dökülürüm ak ellerini yuğmaya gözyaşıysam sabrederim kirpiklerinde kalmaya gel gör ki sevdakârım aşk oduyla yanarım bu hallere düşmemi gözlerine sayarım.
Bu turkuler bende hep söylemek istedigim fakat bir türlü söyleyemediyim duygularımı dile getiriyor.süper bir çalısma bence...kim yazmışşa ALLAH ondan razı olsun.
Biliyorum sen yine parmak uclarında üşüyorsun. Aramızda kıvrılıp yatan uzaklığa inat Ayaklarınla kasıklarımın kasırgasını Ellerinle yüreğimde yaktığın ateşi düşlüyorsun. Sularımız sızıp karışıyor ay karanlıkta Ve cırılcıplak bir ırmağa dönüşüyoruz yatağımızda.. Apansız pencerende gülümsüyor güneş ne güzel. Bütün parmakların tıkır tıkır işliyor İştahla gülüyorsun yaşamaktır aşk Geceyle gündüzün sesziz gecişimidir bir uyku boyunda. Delice bir yangın parmaklarının buzulunda Ah şahrut her yerimiz nasıl da şaşırıp kalmaya istekli
tuncay bozyiğidin hazırladığı bir albüm tam adı şahrut seyduna türküleri.2.seriside çıktı güzel bir albüm tavsiye ederim.ayrıca seydunanın gercek ismi hasan sabbah olması gerek insanları sahte bir cennet vaadiyle kandırıyor. :))))))
bunlar insana yoğun duygu veren eserler kesinlikle. adına yakışır bir albüm (özellikle 2. albüm) . seyduna kendi gelse bu kadar etkileyemez beni sanırım :)
SEYDUNA ACININ SESSİZ FERYADI.
EL SABBAH'IN DÜNYAYA BİR BAŞ KALDIRISI
DORUKLARDAN ÇOŞKUN BİR ŞEKİLDE AKAN IRMAĞIN SERİNLİĞİ VE SEYDUNA TÜRKÜLERİYLE DİLE GELEN
ŞAHRUD'UN MÜKEMMEL EZGİSİ
ayrılıklar uyandırmalı kör yüreğimi
cehennem yangınlarından ölmeden çıktıysa bedenim
artık benim olmalıyım benim
yeter yüreğimi bir çift gözün ateşine rehin verdiğim
ateş artığı değildir karşılığımız
pusatını dağ sesinden alan
firarinin mermisine emanet eden
bir namludur bu eşkiya sevda
ki zulasında asılı durur kefenlediği ölümü
ellerinin çeliğine su verilmiştir
ta ademden beri
bilir ve intihar cüretiyle yoklar yüreğinin tetiğini
güneşin kızılca kıyametine çatar kuruyan umut dallarını
yanacaksa cehennemden beter yanmalı
kim anlar ki eşkıyanın sağlamlığını
özleminin çiseyle yıkanmış şafak değerini kim
hani ellerine kuşlar inerdi kardan üşüyen kuşlar
bahçen kuş sevinçleriyle inlerdi ha şahrud
eşkıya yüreğime çığ düştü üşüyorum ha
aç ellerini....
'gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm, ardına bakma, gözyaşımla vurulursun, su gibi git'
yitik bir öyküdür
tarihten iki ayrı coğrafyaya damlayan,iki yürekte durmadan kanayan
seyduna ile şahrud
yüreklerinin akarken bıraktığı izi birbirlerinin gözlerinde aradılar
yoktu..
iki iklim farkıydılar
ne zaman gözgöze değseler yangın çıkmıycak denli uzaktılar
yalnızca aynaların dökülen sırrına yansırdı üçüncü bir kente düşmüş suretleri
şahrud gökyüzü geliniydi
yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri
bir solukluk rüzgarda bile usul usul kanardı gelincik bedeni
seyduna yeryüzü cehennemi
ölüm çağrılı uçurumlarda sınardı sevdasını magma yüreği
yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı
onuda güneş günde iki kez ateşe verirdi
iki iklim ayrıldılar
'ya şahrud! ' dedi seyduna
gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm
ardına bakma gözyaşıma bakma
su gibi git
şahudun yüzüne keder mayın gibi durdu
ve zaman gözlerinin su yeşiline kuruldu
hüzün bir buda heykeli gibi çırılçıplak yüzlerine oturdu
rivayat odur ki
şahrud vardığı denizlerde hala SEYDUNA TÜRKÜLERİyle uyanmakta
seyduna şahrudun gözlerinden kalan masalla yaşlanmakta
yangın yangın bakışların saçların rüzgar rüzgar
savur alevini yansın gözlerine konan turnalar
savur alevini yansın gözlerine düşen damlalar
sen hiç mi bahar görmedin
yüreğin aşka sermedin
beni kovsan gitmem derdin.
yaban kokusuz yalancı
şehirde eskimiz yandı, gittin.
deva bulmam gözlerime değdin
şimdi kupkuru çöl gibi sözlerin
yaban kokusuz yalancı...
en kaynar su bile olsan ateşimi söndürürdün
yüreğine bir sorabilseydin bu zulümü bitirirdin
yangınına el olanın umutları od olur
bir ömür yangınsız da yanar yanar kül olur
sen hiç mi bahar görmedin
yüreğin aşka sermedin
beni kovsan gitmem derdin
yaban kokusuz yalancı
şehirde eskimiz yandı gitti.
deva bulmam gözlerine değdi
şimdi kupkuru çöl gibi sözlerin
yaban kokusuz yalancı
çok güzel yorumlanmış, harika bi türkü...
kızılırmağın türküsü vardı bide, beni tanıştıran kişi bu türkülerle adını anmıyorum ama teşekkürü birborç biliyorum:DDDDDDDDDD
ruhumda ki fırtınalar merihi usandırır, nuha haber eyleyinde gelsinde tufan görsün
bilmiyorum, sadece bir kaç tane türküde duydum öğrenmek istiyorum
ŞAHRUTTTTTTTTT
ışığım oldun, umudum oldun, yüreğim oldun sevdam...
senle ağlarım, senle gülerim, senle yaşayıp senle ölürüm ben...
// lal-i reyhan //
yine kalan müzikten
favorilerim: hakan yeşilyurt acıya gülmek ve kazım koyuncu hayat
Şimdi yenik akşamlar büyüyor içimde..
Sahi neden ağzın yoktu senin?
Neden kınsızdı bakışların öyleyse Ellerin kocamanken?
Neden korkun çocuktu Neden uzandın yanıma, yalnızlığıma
Umutların kan revanken,
Beni örttün gövdenle...
Ah bir gelsen tutuşsa boşluğum
Etinin gülmelerine erişsem şafakta
Yeniden çizsem gözlerime her bir yerini
Yüreğin gizlisinde kararsın dilin
Ah dilin olsaydı ağzın içinde ah....
seyduna bana askı seyduna bana sevdayı seyduna bana suan benden sok uzakta,sevdıgıme asıgı oldugum adamı anlatıyor
Bozkır suları gibi yoksul; ancak bahtlı doğdum, özge sulara karıştım, araz oldum. vermenin yurduydum, yeşildim, ığdır'dım.
karışan yanlarımı gurbet yüzlerde çiçeğe durmuş buldum, koklaştık; el verdik, türkülendik, yola çıktık, meper ne de güzel insanlardık. yaşamları türkülerimize öyküleyip kardık ve hep güzeli aradık, yine de her birimizi acılar, ayrılıklar önünde sınanan sabırdık, bu hayat ırmağında yola çıktığımız yoldaşlardan kimilerini yolumuzdan ayırdık meğer içi çürük cevizlermiş.
su yüzüne, sonra da kıyıya vurdular. türkülerce arındık, çünkü artık sarihtik; parmak uçlarımızla hayatı görecek mahir... su damlası sesleriyle yüreklerini getiren yeni nefes ustaları katıldı kervanımıza.
bir olduk! harlı türkülerimizi üfleyerek söyledik. yolundan şaşmayan karınca ordusu gibi..
Tunay Bozyiğit
gülay ve istanbul ağlıyor...
Şahrud (Seyduna Ağıdı)
Ey Sahrud ey hayat veren ırmak
Sen ki bir mene akmayı bitmedin
Ey yarı ömrümde açan ilkbahar
Sen ki bir gülümü mene dermedin
Ölümüm olur salınıp da gidişin
Kirpiğin gazar kabrimi ay Sahrud
Ellerin diker ellerin son söküğüm
Susuşum olursun susarım da ay Şahrud
Kederim Şahrud Hederim Şahrud Doymadan sene Giderim Şahrud
Kederim Sahrud
Hederim Şahrud
Doymadan acına
Giderim Şahrud
Ey dağa taşa ses veren ya Şahrud Bir men miyim yadlara düşmeyen can
Hani sendin aşklara nefes Şahrud Men değil sen ol odlara düşmeyen can
Avuç avuç bakışlarınla ya Şahrud
Kapanır ömrüm üzeri kapanır
Gözlerin gömer sesimi nefesimi
Susuşum olursun susarım da ay Şahrud
Söz - Müzik: Tunay Bozyiğit
Solist: Brilliant
Şahrud-Seyduna Türküleri II
Tarihten iki ayrı coğrafyaya damlayan
İki ayrı yürekte durmadan kanayan
Seyduna’yla Şahrud
Yüreklerin akarken bıraktığı izi
Birbirlerinin gözlerinde aradılar.
Yoktu.
İki iklim farkıydılar
Ne zaman göz göze değseler
Yangın çıkmayacak denli uzaktılar.
Yalnızca aynaların dökülen sırrına yansırdı
Üçüncü bir kente düşmüş suretleri
Şahrud gökyüzü geliniydi.
Yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri.
Bir solukluk rüzgarda bile
Usul usul kanardı gelincik bedeni.
Seyduna yeryüzü cehennemi.
Ölüm, çağrılı uçurumlarda sınardı sevdasını
Yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı,
Onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi.
İki iklim ayrıldılar.
“Ya Şahrud! ” dedi Seyduna
“Gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm.
Ardına bakma, gözyaşımla vurulursun.
Su gibi git.”
Şahrud’un yüzüne keder mayın gibi durdu.
Ve zaman gözlerinin su yeşilinde kuruldu.
Hüzün bir Buda heykeli gibi çırılçıplak,
Yüzlerine oturdu.
Rivayet odur ki,
Şahrud vardığı denizlerde hala
Seyduna türküleriyle uyanmakta,
Seyduna, Şahrud’un gözlerinden kalan
Masalla yaşlanmakta.)
(biliyorum! sen yine parmak uçlarında üşüyosun,aramızda kıvrılıp yatan uzaklıga inat,ayaklarınla kasıklarımın kasıgasını,ellerinle yüregimde yaktıgın ateşi düşlüyorsun.sularımız sızıp karışıyor ay karanlıkta ve çırıl çıplak bir ırmaga dönüşüyor yatagımızda apansız,parmakların tıkır tıkır işliyor iştahla,biliyorsun yaşamaktır aşk, geceyle gündüzün sessiz geçişimidir bir uyku bogazında,DELİCE BİR YANGIN PARMAKLARININ BUZULUNDA........)
yangın yangın bakışların saçların rüzgar rüzgar
savur alevini yansın gözlerine konan turnalar
savur alevini yansın gözlerine düşen damlalar
sen hiçmi bahar görmedin
yüreğin aşka sermedin
beni kovsan gitmem derdin.
yaban kokusuz yalancı
şehirde eskimiz yandı, gittin.
deva bulmam gözlerime değdin
şimdi kupkuru çöl gibi sözlerin
yaban kokusuz yalancı...
en kaynar su bile olsan ateşimi söndürürdün
yüreğine bir sorabilseydin bu zulümü bitirirdin
yangınına el olanın umutları od olur
bir ömür yangınsız da yanar yanar kül olur
sen hiç mi bahar görmedin
yüreğin aşka sermedin
beni kovsan gitmem derdin
yaban kokusuz yalancı
şehirde eskimiz yandı gitti.
deva bulmam gözlerine değdi
şimdi kupkuru çöl gibi sözlerin
yaban kokusuz yalancı
müge sarıkurt-seyduna türküleri 3. kollektif albüm
Gözlerinin İçi
söğüt olsam eğilirim
nazlı dal veren toprağa
çiçek olsam meylederim
dağ başlarında kokmaya
güneş olsam tez doğarım
gökyüzüne çıkmaya
aras olsam yol bulurum
yattığın yere akmaya
aras olsam yol bulurum
yatağına akmaya
gözlerinin içini öpeyim
yüreğim serinlesin
şiirler yetmez sevdama
öylesi derinimsin
şiirler yetmez sevdama
türkünün demindesin.
damla olsam dökülürüm
ak ellerini yuğmaya
gözyaşıysam sabrederim
kirpiklerinde kalmaya
gel gör ki sevdakârım
aşk oduyla yanarım
bu hallere düşmemi gözlerine sayarım.
gözlerinin içini öpeyim
yüreğim serinlesin
şiirler yetmez sevdama
öylesi derinimsin
şiirler yetmez sevdama
türkünün demindesin
deniz kenarında bir ev yapmışam
kerpicim tükenmiş naçar kalmışam
bir yâr için terk-i diyar olmuşam
elâ gözlü nazlı şirvanım benim
havuzun başında esmesin yeller
bugün efkârlıyım açmasın güller
derdime katlandı susdu bülbüller
elâ gözlü nazlı şirvanım benim
Bu turkuler bende hep söylemek istedigim fakat bir türlü söyleyemediyim duygularımı dile getiriyor.süper bir çalısma bence...kim yazmışşa ALLAH ondan razı olsun.
Belki abartılı gelir ama,dinlediğimde kendimi,kendime yakın hissettiğim ve içimi acıtan bir çalışma
'Aç kapıyı gireyim....
Sana ÖMRÜM vereyim....
kuruyan dudaklarına nefesimi süreyim....'dizeleri,birine ÖMRÜM diyecek-diyebilecek ihtiyacı hissettiriyor....
Biliyorum sen yine parmak uclarında üşüyorsun.
Aramızda kıvrılıp yatan uzaklığa inat
Ayaklarınla kasıklarımın kasırgasını
Ellerinle yüreğimde yaktığın ateşi düşlüyorsun.
Sularımız sızıp karışıyor ay karanlıkta
Ve cırılcıplak bir ırmağa dönüşüyoruz yatağımızda..
Apansız pencerende gülümsüyor güneş ne güzel.
Bütün parmakların tıkır tıkır işliyor
İştahla gülüyorsun yaşamaktır aşk
Geceyle gündüzün sesziz gecişimidir bir uyku boyunda.
Delice bir yangın parmaklarının buzulunda
Ah şahrut her yerimiz nasıl da şaşırıp kalmaya istekli
Karşılıksız sevebilmekse sevda
Gerçek seven küle dönmüş her çağda
Elim kolum bağlanmışsa kıyında
Sana olan sevdamdandır bilesin..
Hakanım Yeşilyurdum ne güzel söylüyo ya.. :)
tuncay bozyiğidin hazırladığı bir albüm tam adı şahrut seyduna türküleri.2.seriside çıktı güzel bir albüm tavsiye ederim.ayrıca seydunanın gercek ismi hasan sabbah olması gerek insanları sahte bir cennet vaadiyle kandırıyor. :))))))
iranli bir sair olarak biliyorum, kendisi bi irmaga sevdali ve zannerdesem onun kiyisinda ölüyor
bunlar insana yoğun duygu veren eserler kesinlikle. adına yakışır bir albüm (özellikle 2. albüm) . seyduna kendi gelse bu kadar etkileyemez beni sanırım :)
Seyduna Türküleri II çıktı.. Tüm Seyduna Sevdalılarına duyurulur :)
muthis bir sevda........