bir RABBİM in önünde birde senin önünde diz çökmedimmi söyle? ahh (SEVDİM) sen bilirsin nasıl (SEVDİM) sana nasıl değer verdim sen yaşama sebebeimsin ahh (SEVDİM) (SEVDİM) seni annem kadar (SEVDİM) seni dünya kadar (SEVDİM) seni RABBİM kadar ahh (SEVDİM)
insanların arasında dik yürüdüğüm kainatta ilk kez boyun eydim sana ahh (SEVDİM) sınır ölüm takmaz aşkım kanun ceza bilmez aşkım bütün evren duysun aşkım ahh (SEVDİM) (SEVDİM) (SEVDİM) seni annem kadar (SEVDİM) seni dünya kadar (SEVDİM) seni RABBİM kadar ahh (SEVDİM)
sevmek birazda insanın yaradılış fıtratında olmalı ve kesinlikle gönülden gelen en samimi en içten ve hiçbir çıkar gözetilmeksizin ve bu sevgide yer alan mahrem çizgisi geçilmeden nefsi yolları görmeden yaşanılan sıkıntıların soğutamadığı insanın insana hissedeceği en güzel duygudur.
'Sevgi, nefret, muhabbet ve kin gibi mevzularda; politik, demagojik ve edebî istismara karşıyız. Adına 'sevgi yılı' da denilse; Allah, Peygamber, din, mukaddesat ve mazi mirasımızın düşmanlarını hiçbir zaman hiçbir zaman sevmeyeceğiz. Kimi seveceğimizin ve kimi sevmeyeceğimizin kararı dinimize ait bir husustur. Deliller: Âl-i İmrân / 118 - 120; el-Mâide / 51, 55 - 57.'
Müslüman prensipler manzumesine bağlı 'kul' demektir. Onun sevgi ve saygı duyacakları, kin ve nefret geliştirecekleri, bu manzûme içerisinde açık ve net olarak yer almaktadır. Allah düşmanları, bizim de düşmanlarımızdır, onları dost ilan etme şansımız yoktur. (bkz. Mümtehine (60) / 1) . Bunlar çeşitli dinlerin 'izm'leriz mensupları olabilirler. İslam düşmanlığı temel hareket noktalarıdır. Bunu açıkça söylemeyebilirler. Bir şeyler söyleseler bile, politika icabı içlerinde sakladıkları düşmanlıkları, dilleriyle ifade ettiklerinden daha fazladır. (bkz. Âl-i İmrân (3) /118) .
Alah'a şükür Türkiye'de kamuoyu açısından, şartlar alenî bir İslam düşmanlığı için elverişli değildir. Bu sebeple İslam düşmanları, hücumlarını; irtica, gericilik, yobazlık, çağdışılık, Şerîat, tarikat, çarşaf, sakal, cüppe, tesbih.. gibi kelime ve kavramları kullanarak yaparlar. Bu çok açık bir takiyye ve münafıklıktır. Müslüman bu oyuna gelmeyecek kadar uyanık olmak mecburiyetindedir. Buna rağmen bazıları bu densizlerin oyununa gelmektedir. Dinimizin sevilmelerine müsaade etmediklerini; 'sevgi' ve 'hoşgörü' şampiyonluğu adına, hiçbir müslümanın sevme hakkı yoktur: 'İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde, kendilerini seversiniz... onlar kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kinlerinden dolayı parmaklarını ısırırlar. Sen onlara: 'Kininizle geberin' de gitsin.' (Âl-i İmrân (3) /119) . Bundan daha açık bir olabilir mi takiyyeci münafıklara karşı konulacak İslami tavır için..?
Müslüman kimliğimiz sebebiyle bizi sevmeyenleri, biz hiç de sevemeyiz. Âidiyetimize olan nefret ve kinlerini korkularından gizleyerek, çeşitli paravanalar arkasından atış yapanları ve maksatlarını anlamakta; firâset ve basîretsahibi olmaya çalışmalıyız. Kimi hangi şartlarda ne kadar seveceğiz? Menfaatimiz onları sevmeyi veya seviyor görünmeyi gerektirirse de hangi durumlarda sevemeyeceğimizin kararı; Allah ve Resûlüne aiddir. Yani sevgi ve nefret, dostluk ve düşmanlık gibi konularda politik davranmaya imanımız müsaade etmemektedir. Bu konularda laf ebeliği (demagoji) yapmak da aynı yasağı çiğnemek olur. Kimseye, durup dururken sevmediğimizi, nefret ve kin duyduğumuzu açıklamak mecburiyetinde değiliz. Anvak yeri geldiğinde veya sorulduğunda herkesi layık olduğu yere yerleştirmek; dini ve insani borçtur.
Yahudi, Hıristiyan ve her çeşid kâfiri kucaklayıcı olmak adına bağrına basanlar, dinlerarası diyalog sevdalıları, beynelminel olma meraklıları; Mâide Sûresi'nin 51. Âyet-i Kerîme'sindeki ilâhi tehdidi sık sık okumalılar. Dinimizi ve hükümlerini alay ve eğlence konusu yapanlarla; cemaatçilik ve siyasetçilik adına da olsa, dostluktan bahsedilemeyeceğini iyi bilmelidirler. (bkz. Mâide (5) / 57)
Kur'an-ı Kerîm bize gerçek dostlarımızı çok net bir şekilde sıralamıştır: 'Sizin dostunuz ancak; Allah'tır, Resûlü'dür, cân u gönülden namazlarını kılıp, zekâtlarını veren müminlerdir.' (Mâide (5) / 55) . Görüldüğü gibi ancak kelimesi ile kat'î çerçeve çizilmiş ve ' namaz kılıp zekât veren müminler' ifadesiyle de; ancak amel eden ciddi müslümanlar daimî dostlar arasına alınmıştır. Müslümanın; Allah, Resûlü ve âmil müminlerle dostluğu, devamlı ve kalıcı bir dostluktur. Onlar hep dost kalacaklardır ve daima sevileceklerdir. Hıristiyanlar, Yahudiler, diğer din mensupları ve bütün kâfirler hiçbir zaman sevilmeyeceklerdir. Merhabalaşma, görüşme, konuşma ayrı, dostluk, beraberlik, muhabbet ve sevgi farklıdır. Ne geri kalalım, ne ileri gidelim, ilâhi ölçüye dikkat edelim.
____________________________________________________ Prof. Dr. Osman Öztürk'ün 'Kulluk' isimli kitabından alıntıdır.
çocuklarda olduğu zamanki hallerine bayılıyorum..karşılıksız..çıkarsız..beklentisiz..riyasız..seviyorsa seviyor..gözlerindeki ışıltı ömre bedel..ebatlarını ifadeleri daha hoş..'köfte kadar seviyorumm' 'çikolata kadar seviyorum hem de fıstıklısı kadar' :)))
öpersem, dudağım yar kıyısıdır keskin ve yumuşak ille de miniciktir dokunuşu dudağımın
avuçlarıyla pilava saldıran arap uçup gitti tenimden ben parmak izlerimin tadıyla gelirim pürüzlü bir dokunuş yanağında övgülerim ihtişamına değil minicik sade sende tattığım şeylere dair acelem yok............
sevmek düşünmeden istemeden elinde olmadan hissetmek tanımasanda görmesende sesini duymasanda onunla konuşmak onu düşünmek herşeyi paylaşmak olmasada yanında, herşeyi söylemek anlatmak duymasada sesini, konuşmak onunla hep konuşmak o cevap vermesede sana, onsuz onu yaşayabilmek sevmek..
Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez. Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya, Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında Ne çarşaf halden anlar ne yastık. Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık. Onun unutamadığın hayali, Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine. Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın. SEVMEK ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu. Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin. Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için, Vurursun başını soğuk taş duvarlara. Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın. Duyarsın, Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın. SEVMEK ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin. Niçin yaratıldığını. Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini. Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini. Boşuna geçip giden günlerine yanarsın. Dolar gözlerin, için burkulur. SEVMEK ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların. Sevilen gözlerin erişilmezliğini. O hiç beklenmeyen saat geldi mi? Düşer saçların önüne, ama bembeyaz. Uzanır, gökyüzüne ellerin. Ama çaresiz, Ama yorgun, Ama bitkin. Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın. Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı. SEVMEK ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın hayal kurmayı; Beklemeyi, ümit etmeyi. Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi. Lanet edersin yaşadığına... Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın. O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden. Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.
Sevmek bir zaaf ve zayiflik mi, bir teslimiyet ve sığınma mı acz ile? Sevmek bir nur' dur bence fener gibi; Tanri' nin sanatını görmeye yarar toprağın karanlığında.
öpersem, dudağım yar kıyısıdır keskin ve yumuşak ille de miniciktir dokunuşu dudağımın
avuçlarıyla pilava saldıran arap uçup gitti tenimden ben parmak izlerimin tadıyla gelirim pürüzlü bir dokunuş yanağında övgülerim ihtişamına değil minicik sade sende tattığım şeylere dair acelem yok
'bütün kadınlar aynı' der, kadınları hep daktilo tanır gibi tanımayı becerenler önce nefes almayı bilmek gerek oysa senin kokun ne aroma katıyor odaya durdukça yüreğinin çarptığı bir divanda nabzım nasıl vuruyor
işte bana çay getiriyor işte karşımda, oturmuş: nefesini tutarak o ilk tadında çayın bana çayında ne sunduğunu keşfetmemi bekliyor göz kapağımın üstündeki bir minicik kıpırtıdan dudağımın ucundaki bir kıvrımdan yutkunurken boğazımdaki bir kıvranıştan sonra bakışımın uç kalelerindeki haberci kulelerindeki bir ışıktan
'söyle ne olursun' demiyor sabırlı ve dingin bir göl gibi minicik bir taşın o sonsuzca yayılacak çırpıntısını bekleyerek bu bekleyişiyle vurmaya, gümlemeye adım atan kalbini teskin teninde titremeye meyyal birşeyleri
sabırla yatıştırarak tuzakta günlerce çırpınmış bir kurdun baygın getirildiği bir ağılda gözünü açar açmaz o bitap haliyle koyunlara saldırdığı gibi sevmek köprülerinden de geçtim
oysa küçültmeli minicik şeylere sığdırmalı sevmeyi özümüzün o sonsuzca derin benliğimizin en karanlık yerlerini keşfederek oradan başlamalı sevmek yolculuğu
sonunda hepimiz öleceğiz elbet gel bir sev beni, birlikte ölelim tek bir hamlede zirve oysa ne de çapraşık bir topoğrafyası var benliklerimizin yürünmüş yollardan kestirme çıkılabilecek aşılmış geçitlerden bir an önce varılabilecek bir terminal noktadan ibaret değiliz ki
'işte seni de keşfettim, bi numaran yok' 'sen de her yol kadar yorucu' 'her durak kadar konuklayıcısın, bildim': 'bırak, sende de bulamadığım aradığımı' 'çünkü aramayı bilmeyen biriyim' 'çünkü, ne aradığımı' 'nereden bulabileceğimden anlarım sandım'
ve hüsrandır elbet, defalarca kadınlarca ve erkeklerce hüsran
saysan, bir köy doldurur mu bulamadıkların?
......... parmağımın izini hissetmelisin pençe gibi kavrayamadığından değil ellerim seni aramayı senden öğrenmeliyim sende bulacağımı benimle keşfedermişsin gibi
kahve falı gibi değil, fal için kapatılmış fincandaki telvenin o biricik, tek bir defalığına oluşan yükseltileri, yoğunlaşmaları, seyrelmeleri gibi 'işte bir yol görünüyor' denilen yolları gibi..
Merhaba dostlar.Bu soruyu bende kendi kendime çok sordum.Hergün mutlaka başka bir cevabı olmalı diye kendi kendime verdiğim cevaba direndim ve de inat ettim.Maalesef sonunda yine aynı cevabı vermek zorunda kaldım.Sevmek samimiyet ve de sadakattir.
sevmek aci sevmek aci gözlerin ahh ne mazi kaldi ne fani hayatin tamami aci sevmek benim isim yinede seviyorum seni yinede büyüyor gözbebeklerim iste sevmek benim isim iste sen iste ahhh..! ! !
gitmekle gitmemek arasında kalmak gibi birşey seni sevmek ne gidebiliyorum ne kalabiliyorum sen bazen sensizlik kadar çekilmiyorsun sensizlikteyse her daim seni arıyorum...
Uy havar! Muhammed, İsa aşkına, Yattığın ranza aşkına, Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü! Benim de boş yanım hançer yalımı Ve zulamda kan-ter içinde, asi, He desem, koparacak dizginlerini Yediveren gül kardeşi bir arzu Oy sevmişem ben seni...
bir RABBİM in önünde birde senin önünde diz çökmedimmi söyle? ahh (SEVDİM) sen bilirsin nasıl (SEVDİM) sana nasıl değer verdim sen yaşama sebebeimsin ahh (SEVDİM) (SEVDİM) seni annem kadar (SEVDİM) seni dünya kadar (SEVDİM) seni RABBİM kadar ahh (SEVDİM)
insanların arasında dik yürüdüğüm kainatta ilk kez boyun eydim sana ahh (SEVDİM) sınır ölüm takmaz aşkım kanun ceza bilmez aşkım bütün evren duysun aşkım ahh (SEVDİM) (SEVDİM) (SEVDİM) seni annem kadar (SEVDİM) seni dünya kadar (SEVDİM) seni RABBİM kadar ahh (SEVDİM)
sevmek birazda insanın yaradılış fıtratında olmalı ve kesinlikle gönülden gelen en samimi en içten ve hiçbir çıkar gözetilmeksizin ve bu sevgide yer alan mahrem çizgisi geçilmeden nefsi yolları görmeden yaşanılan sıkıntıların soğutamadığı insanın insana hissedeceği en güzel duygudur.
sevmek düşkünlüktür...
SEVİP SEVEMEYECEKLERİMİZİ BİLİRİZ
'Sevgi, nefret, muhabbet ve kin gibi mevzularda; politik, demagojik ve edebî istismara karşıyız. Adına 'sevgi yılı' da denilse; Allah, Peygamber, din, mukaddesat ve mazi mirasımızın düşmanlarını hiçbir zaman hiçbir zaman sevmeyeceğiz. Kimi seveceğimizin ve kimi sevmeyeceğimizin kararı dinimize ait bir husustur.
Deliller: Âl-i İmrân / 118 - 120; el-Mâide / 51, 55 - 57.'
Müslüman prensipler manzumesine bağlı 'kul' demektir. Onun sevgi ve saygı duyacakları, kin ve nefret geliştirecekleri, bu manzûme içerisinde açık ve net olarak yer almaktadır. Allah düşmanları, bizim de düşmanlarımızdır, onları dost ilan etme şansımız yoktur. (bkz. Mümtehine (60) / 1) . Bunlar çeşitli dinlerin 'izm'leriz mensupları olabilirler. İslam düşmanlığı temel hareket noktalarıdır. Bunu açıkça söylemeyebilirler. Bir şeyler söyleseler bile, politika icabı içlerinde sakladıkları düşmanlıkları, dilleriyle ifade ettiklerinden daha fazladır. (bkz. Âl-i İmrân (3) /118) .
Alah'a şükür Türkiye'de kamuoyu açısından, şartlar alenî bir İslam düşmanlığı için elverişli değildir. Bu sebeple İslam düşmanları, hücumlarını; irtica, gericilik, yobazlık, çağdışılık, Şerîat, tarikat, çarşaf, sakal, cüppe, tesbih.. gibi kelime ve kavramları kullanarak yaparlar. Bu çok açık bir takiyye ve münafıklıktır. Müslüman bu oyuna gelmeyecek kadar uyanık olmak mecburiyetindedir. Buna rağmen bazıları bu densizlerin oyununa gelmektedir. Dinimizin sevilmelerine müsaade etmediklerini; 'sevgi' ve 'hoşgörü' şampiyonluğu adına, hiçbir müslümanın sevme hakkı yoktur: 'İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde, kendilerini seversiniz... onlar kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kinlerinden dolayı parmaklarını ısırırlar. Sen onlara: 'Kininizle geberin' de gitsin.' (Âl-i İmrân (3) /119) . Bundan daha açık bir olabilir mi takiyyeci münafıklara karşı konulacak İslami tavır için..?
Müslüman kimliğimiz sebebiyle bizi sevmeyenleri, biz hiç de sevemeyiz. Âidiyetimize olan nefret ve kinlerini korkularından gizleyerek, çeşitli paravanalar arkasından atış yapanları ve maksatlarını anlamakta; firâset ve basîretsahibi olmaya çalışmalıyız. Kimi hangi şartlarda ne kadar seveceğiz? Menfaatimiz onları sevmeyi veya seviyor görünmeyi gerektirirse de hangi durumlarda sevemeyeceğimizin kararı; Allah ve Resûlüne aiddir. Yani sevgi ve nefret, dostluk ve düşmanlık gibi konularda politik davranmaya imanımız müsaade etmemektedir.
Bu konularda laf ebeliği (demagoji) yapmak da aynı yasağı çiğnemek olur. Kimseye, durup dururken sevmediğimizi, nefret ve kin duyduğumuzu açıklamak mecburiyetinde değiliz. Anvak yeri geldiğinde veya sorulduğunda herkesi layık olduğu yere yerleştirmek; dini ve insani borçtur.
Yahudi, Hıristiyan ve her çeşid kâfiri kucaklayıcı olmak adına bağrına basanlar, dinlerarası diyalog sevdalıları, beynelminel olma meraklıları; Mâide Sûresi'nin 51. Âyet-i Kerîme'sindeki ilâhi tehdidi sık sık okumalılar. Dinimizi ve hükümlerini alay ve eğlence konusu yapanlarla; cemaatçilik ve siyasetçilik adına da olsa, dostluktan bahsedilemeyeceğini iyi bilmelidirler. (bkz. Mâide (5) / 57)
Kur'an-ı Kerîm bize gerçek dostlarımızı çok net bir şekilde sıralamıştır: 'Sizin dostunuz ancak; Allah'tır, Resûlü'dür, cân u gönülden namazlarını kılıp, zekâtlarını veren müminlerdir.' (Mâide (5) / 55) . Görüldüğü gibi ancak kelimesi ile kat'î çerçeve çizilmiş ve ' namaz kılıp zekât veren müminler' ifadesiyle de; ancak amel eden ciddi müslümanlar daimî dostlar arasına alınmıştır. Müslümanın; Allah, Resûlü ve âmil müminlerle dostluğu, devamlı ve kalıcı bir dostluktur. Onlar hep dost kalacaklardır ve daima sevileceklerdir. Hıristiyanlar, Yahudiler, diğer din mensupları ve bütün kâfirler hiçbir zaman sevilmeyeceklerdir. Merhabalaşma, görüşme, konuşma ayrı, dostluk, beraberlik, muhabbet ve sevgi farklıdır. Ne geri kalalım, ne ileri gidelim, ilâhi ölçüye dikkat edelim.
____________________________________________________
Prof. Dr. Osman Öztürk'ün 'Kulluk' isimli kitabından alıntıdır.
çocuklarda olduğu zamanki hallerine bayılıyorum..karşılıksız..çıkarsız..beklentisiz..riyasız..seviyorsa seviyor..gözlerindeki ışıltı ömre bedel..ebatlarını ifadeleri daha hoş..'köfte kadar seviyorumm' 'çikolata kadar seviyorum hem de fıstıklısı kadar' :)))
sevmenin miniciktir nefesi
soluk soluğa değil
öpersem, dudağım yar kıyısıdır
keskin ve yumuşak
ille de miniciktir dokunuşu dudağımın
avuçlarıyla pilava saldıran arap uçup gitti tenimden
ben parmak izlerimin tadıyla gelirim
pürüzlü bir dokunuş yanağında
övgülerim ihtişamına değil
minicik sade sende tattığım şeylere dair
acelem yok............
sevmek düşünmeden istemeden elinde olmadan hissetmek tanımasanda görmesende sesini duymasanda onunla konuşmak onu düşünmek herşeyi paylaşmak olmasada yanında, herşeyi söylemek anlatmak duymasada sesini, konuşmak onunla hep konuşmak o cevap vermesede sana, onsuz onu yaşayabilmek sevmek..
vuslat köprüsü diyoki sevmek en güzel duygudur ben bu düşünceyi biraz geliştiricem....sevdiğinle sevişmek en güzel duygudur...................:P
sevmek en güzel duygudur
ben sevmeyi beceremedim,belki de sevilmeyi..
benim sevmeye engel evcil acılarım vardı....
sevdim bir kez inan çıkman aklımdan,
hayal olmuş düş olmuş hep benlesin..
cahil miyim deli miyim ben neyim evden işe işten eve senleyim..
Sevmek anlamaktır.Sevmek hissetmektir,sevmek neşeyide hüznüde paylaşmaktır.Seviyorsan mutlusundur,mutluysan seviyorsundur
sevmek kalpten kalbe yol almaktır...
Kişinin kendisine olan öz saygısını ve güzelliğini ifade edr.
Bir Gün Anlarsın
Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar ne yastık.
Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık.
Onun unutamadığın hayali,
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine.
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.
SEVMEK ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu.
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.
Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için,
Vurursun başını soğuk taş duvarlara.
Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın.
Duyarsın,
Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.
SEVMEK ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.
Niçin yaratıldığını.
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.
Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini.
Boşuna geçip giden günlerine yanarsın.
Dolar gözlerin, için burkulur.
SEVMEK ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların.
Sevilen gözlerin erişilmezliğini.
O hiç beklenmeyen saat geldi mi?
Düşer saçların önüne, ama bembeyaz.
Uzanır, gökyüzüne ellerin.
Ama çaresiz,
Ama yorgun,
Ama bitkin.
Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın.
Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.
SEVMEK ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın hayal kurmayı;
Beklemeyi, ümit etmeyi.
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.
Lanet edersin yaşadığına...
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.
O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.
Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.
Ümit Yaşar Oğuzcan
ben seni BIZDENDE fazla sevdim
Sen MUTLU ol diye BIZDEN vazgectim...
Sevmek bir zaaf ve zayiflik mi, bir teslimiyet ve sığınma mı acz ile? Sevmek bir nur' dur bence fener gibi; Tanri' nin sanatını görmeye yarar toprağın karanlığında.
Ömer Çelebi
sevmenin miniciktir nefesi
soluk soluğa değil
öpersem, dudağım yar kıyısıdır
keskin ve yumuşak
ille de miniciktir dokunuşu dudağımın
avuçlarıyla pilava saldıran arap uçup gitti tenimden
ben parmak izlerimin tadıyla gelirim
pürüzlü bir dokunuş yanağında
övgülerim ihtişamına değil
minicik sade sende tattığım şeylere dair
acelem yok
'bütün kadınlar aynı' der, kadınları hep daktilo tanır gibi tanımayı becerenler
önce nefes almayı bilmek gerek oysa
senin kokun ne aroma katıyor odaya durdukça
yüreğinin çarptığı bir divanda nabzım nasıl vuruyor
işte bana çay getiriyor
işte karşımda, oturmuş:
nefesini tutarak o ilk tadında çayın
bana çayında ne sunduğunu keşfetmemi bekliyor
göz kapağımın üstündeki bir minicik kıpırtıdan
dudağımın ucundaki bir kıvrımdan
yutkunurken boğazımdaki bir kıvranıştan
sonra bakışımın uç kalelerindeki haberci kulelerindeki bir ışıktan
'söyle ne olursun' demiyor
sabırlı ve dingin bir göl gibi
minicik bir taşın o sonsuzca yayılacak çırpıntısını bekleyerek
bu bekleyişiyle vurmaya, gümlemeye adım atan kalbini teskin
teninde titremeye meyyal birşeyleri
sabırla yatıştırarak tuzakta günlerce çırpınmış bir kurdun
baygın getirildiği bir ağılda
gözünü açar açmaz o bitap haliyle
koyunlara saldırdığı gibi sevmek köprülerinden de geçtim
oysa küçültmeli
minicik şeylere sığdırmalı sevmeyi
özümüzün o sonsuzca derin
benliğimizin en karanlık yerlerini keşfederek
oradan başlamalı sevmek yolculuğu
sonunda hepimiz öleceğiz elbet
gel bir sev beni, birlikte ölelim
tek bir hamlede zirve
oysa ne de çapraşık bir topoğrafyası var benliklerimizin
yürünmüş yollardan kestirme çıkılabilecek
aşılmış geçitlerden bir an önce varılabilecek bir terminal noktadan ibaret değiliz ki
'işte seni de keşfettim, bi numaran yok'
'sen de her yol kadar yorucu'
'her durak kadar konuklayıcısın, bildim':
'bırak, sende de bulamadığım aradığımı'
'çünkü aramayı bilmeyen biriyim'
'çünkü, ne aradığımı'
'nereden bulabileceğimden anlarım sandım'
ve hüsrandır elbet, defalarca
kadınlarca ve erkeklerce hüsran
saysan, bir köy doldurur mu bulamadıkların?
.........
parmağımın izini hissetmelisin
pençe gibi kavrayamadığından değil ellerim
seni aramayı senden öğrenmeliyim
sende bulacağımı benimle keşfedermişsin gibi
kahve falı gibi değil, fal için kapatılmış fincandaki telvenin
o biricik, tek bir defalığına oluşan
yükseltileri, yoğunlaşmaları, seyrelmeleri gibi
'işte bir yol görünüyor' denilen yolları gibi..
Doç Dr V. B.
hezkırın; destpéka xweqedandınıye... (mérxas roni)
sevmek; kendini tüketişin başlangıcıdır...
ölümüne ise canımı bile veririm.
sevmek en güzel duygu
sevmek hayatın tadı demek
sevmek tanrının adı demek
SEVMEKK SEVMEEKK....
'bir insanı sevmekle başlıyordu her şey'
ve boşanmak için
en az iki şahit gerekiyordu!
Merhaba dostlar.Bu soruyu bende kendi kendime çok sordum.Hergün mutlaka başka bir cevabı olmalı diye kendi kendime verdiğim cevaba direndim ve de inat ettim.Maalesef sonunda yine aynı cevabı vermek zorunda kaldım.Sevmek samimiyet ve de sadakattir.
Ben birgün bu da yapacağım. O zaman kankam bana ne soracak çok merak ediyorum :)
Tutkuyla ve derinden sev
belki kalbin kırılacak
belki acı çekeceksin
ancak....!
bu hayatı yaşayabilmenin tek yolu sevmekten geçer
önce kendini sev...
kül tablasında söndürme hayatını....
sadece sevmeyi bilenler için söylüyorum
seviyorsanız allahına kadar
sevliyorsanız allahına kadar
sevip nankörlük görüyorsanız BOŞVERİN GİTSİN! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! 1
sevmek aci
sevmek aci
gözlerin ahh
ne mazi kaldi ne fani
hayatin tamami aci
sevmek benim isim
yinede seviyorum seni
yinede büyüyor gözbebeklerim
iste sevmek benim isim
iste sen iste ahhh..! ! !
gitmekle gitmemek arasında kalmak gibi birşey seni sevmek
ne gidebiliyorum ne kalabiliyorum
sen bazen sensizlik kadar çekilmiyorsun
sensizlikteyse her daim seni arıyorum...
Uy havar!
Muhammed, İsa aşkına,
Yattığın ranza aşkına,
Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!
Benim de boş yanım hançer yalımı
Ve zulamda kan-ter içinde, asi,
He desem, koparacak dizginlerini
Yediveren gül kardeşi bir arzu
Oy sevmişem ben seni...
a.arif...
o 'oyyyy sevmişem ben seni ' deki vurgu yeter :)
çaresizlik..belli etmemek için elinden geleni yapmak ama ruhuna söz geçirememek!
vede sonun da onu kaybetmek!
Sevmek korkulu rüya
Yalnızlık büyük acı.....