Kültür Sanat Edebiyat Şiir

cezbe sizce ne demek, cezbe size neyi çağrıştırıyor?

cezbe terimi Hakem Rashidi tarafından tarihinde eklendi

  • Hacı Balıkc
    Hacı Balıkc

    Cezbe ilahi birşeydir ayrıca ayindir diyen arkadaşım bu kişiler kafir mi ayin yapsın cemaatce oturup allah'ı zikretmekte ne sorun vardır.ayrıca her tarikatta bu sık görülür ayrıca tarikatlarda sık görülür hemde çok sık ama tarikat'ı olmayanlardada görülebilir.Fakat bu cok uzun bir sürede olur.

  • Mähi Nûr
    Mähi Nûr

    Bazen de, cezbe ile, riyâzet ve ibadet arasında 'devir' gibi bir 'salih daire' teşekkül eder; hak yolcusu, ibadet ve riyâzeti ölçüsünde cezbe ile taltif edilir ve cezbesi nisbetinde de kendini riyâzet ve ibadete verir. Şer'î kıstaslar ibresinin gösterdiği istikamette hareket edildiği sürece de, bu alış veriş ve bu doğurgan teselsül devam eder. Aksine, Mişkât-ı Muhammed (aleyhi ekmelü't-tehâyâ) 'nın nur-efşân ikliminden uzaklaşıldığı ölçüde de, çeşit çeşit iltibaslar baş gösterir, lâubâlilikler zuhûr eder ve şer'î mükellefiyetlerin hafife alınması gibi zulmânî hallerle karşılaşma 'fâsit daire'leri içine girilir.

    Her şeyden evvel cezbe bir istidat ve bir ilk mevhibedir. Allah'ın bu ilk cebrî atâsı olmadığı takdirde, hak yolcusu, mücerred riyâzet, ibadet ve tasfiye ile ne o cezbeyi elde edebilir, ne incizaba erebilir ne de 'ism-i Vedûd'dan süzülüp gelen ışıkla, kâinat çehresindeki cezb ü incizap dalgalanmalarını görüp anlayabilir.. ve böyle birisine, 'hiçbir şey değil' denmesi doğru olmasa bile, ciddi bir şey olduğunu söylemek de oldukça zordur.

    'Cezbe-i aşk olmayınca neylesin şeyhim beni,
    Hak'tan ilham gelmeyince neylesin şeyhim beni..! ' Yunus

    Cezbe insanı, bazen, kendini feyz-i ilâhî muhitinde müstağrak görerek, dünyayı da, ukbâyı da, dünya ve ukbâ ile münasebetlerini de öyle bir nisyana gömer ki, artık O'nun tecellilerinden başka bir şey göremez. Muallim Naci:

    'Bir cezbe verdi tab'ıma bahrin hurûşu kim,
    Sandım muhît-i feyz-i ilâhî hayâlimi...'

    der ve kendini, kendi gibi diğer şeyleri de o Cazibedâr-ı Mukaddes'in cezbiyle mest ü mahmur görür. Evet, 'Muhabbet-i ilâhînin cezbesinden ve şarab-ı muhabbetten herkes ve her şey mesttir: Felek mest, melek mest, nücûm mest, semâvât mest, şems mest, kamer mest, zemin mest, anâsır mest, nebat mest, şecer mest, beşer mest ve baştan başa bütün canlılar mesttir.'[4]

    [4] Bedîüzzaman, Sözler, 32. Söz, İkinci Mevkıf Dördüncü Remiz.

  • Mähi Nûr
    Mähi Nûr

    Cezbe, esbâb-ı âdiye ile elde edilemeyecek kadar büyük bir mevhibe ve mazhariyettir; bu mazhariyetin biricik sebebi de cebr-i mukaddes ve ihtiyar-ı mübecceldir. Evet, hem cezbeyi kucaklayacak ruhtaki istidat ve gönüldeki safvet, hem de meâlîye müştak bu nezih fıtratın ikinci bir mevhibe ile şereflendirilmesi, ikisi de Hakk'a aittir.'İşte bu, Allah'ın bir fazlıdır; onu dilediğine verir; '[2] verir de bir 'ân-ı seyyâle' içine, koca zaman parçalarını ve onlardaki şuûnâtı sığıştırır.. bir tek adıma, cennetlere ulaşma gücünü bağışlar ve bir nazara, kömürü elmas hâline getirme kabiliyetini bahşeder.

    Evet, insan iradesiyle aşılması imkânsız gibi görünen çok uzun mesafeler, çok baş döndürücü irtifâlar, Hakk'ın cezbedip yükseltmesiyle, miraç gibi, bir hamlede, bir nefhada gerçekleşiverir. Bu mânâya işaret içindir ki, bir mübarek sözde şöyle denmiştir:'Hazret-i Rahmân'ın cezbelerinden tek bir cezbe, ins ü cinnin amel (leriyle elde edilen kurbete) denktir.'[3]


    [2] Hadîd sûresi, 57/21.
    [3] el-Aclûnî, Keşfü'l-hafâ 1/397

  • Mähi Nûr
    Mähi Nûr

    Çekme, çekip kendine bağlama, kendinden geçme ve rûhî heyecan sözleriyle ifadelendireceğimiz cezbe, tasavvuf ıstılahında; Allah'ın, sâliki kendine çekmesi, bundan doğan vecd hâli ve sâlikin beşerî sıfatlardan sıyrılarak ilâhî vasıflarla -ahlâk-ı âliye-i Kur'âniye de diyebiliriz- ittisafı ve tecelliyât-ı celâl ile vahdeti duyup hissetme veya müşâhedesidir ki, bu tecellilere ma'kes olan pâk ve müstaid bir ruh, kendini ötelerden kabarıp gelen dalgaların gel-gitlerine salar; tıpkı yüzme ameliyesiyle bütünleşmiş iyi bir yüzücü gibi, endişesiz, korkusuz, telâşsız ve derin bir teslimiyetle; bazen de şevk u tarâb içinde sürekli yüzer-durur.

    Cezbe, insanın özüyle irtibatlı 'ile'l-merkez=merkez çek' bir kuvve-i kudsiye tarafından, yine onun yaratılış gâyesine ve mahiyet ibresinin gösterdiği ufka doğru bir çekme ve cezbetme ise; incizap, ruha vârid bu davete, onun karşı koymadan 'severek, isteyerek geldim' demesidir.

  • Fatih Mehmet
    Fatih Mehmet

    Cezbe Allah tarafindan Verilir Ve Insanin Vücüdunu sarsar ve umulmadik bir anda yasar Bu cezbe Olayi mürsidinin önünde yapilan tövbede gerceklesir ve Allah ismi anildiginda onlarin kalpleri titrer Ayetlerle Belirtelim.8 / ENFAL - 2: İnnemel mu'minûnellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum ve izâ tuliyet aleyhim âyâtuhu zâdethum îmânen ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne) .
    Gerçek mü'minler onlardır ki; Allah zikredildiği zaman kalpleri titrer (cezbelenir) . Ve onlara Allah'ın âyetleri okunduğu zaman onların îmânlarını arttırır ve Rab'lerine tevekkül ederler.
    22 / HAC - 35: Ellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum vas sâbirîne alâ mâ esâbehum vel mukîmis salâti ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne) .
    Onlar, Allah'ı zikrettikleri zaman kalpleri titreyenlerdir (Allah'tan gelen bir cereyanla kalpleri ve vücutları sarsılanlardır) . Onlara isabet edenlere (musîbetlere) sabredenlerdir ve salâtı (namazı) ikame edenlerdir. Ve onlar, onları rızıklandırdığımız şeylerden infâk ederler.

    23 / MU'MİNUN - 60: Vellezîne yu’tûne mâ âtev ve kulûbuhum veciletun ennehum ilâ rabbihim râciûn(râciûne) .
    Ve onlar vereceklerini verirler. Onlar, Rab'lerine geri dönenler (ulaşanlar) olduğundan onların kalpleri titrer.
    Sonuç itibariyle Allah’a inanan herkes mümindir. Ancak hak müminler aynı zamanda ölmeden önce Allah’a ulaşmayada iman edenlerdir. İşte Allah onlara cezbe vererek, onlarla birlikte olduğunu gösterir. İşte cennete gidecek olanlar ve ebedi orada kalacak olanlar hak müminlerdir.

  • Ertekin Can
    Ertekin Can

    Cümleten selamün aleyküm müslüman kardeşlerim, cezbe özellikle ibadet esnasında yaradanımızın sevgili kulunu çekmesidir, bu çekim bedende (omuz, el,kol,bacaklar vb.) seyirmeler halinde veya nadiren anlamsız veya anlaşılır sesler çıkararak nara atma halinde olabilir, kişi bunu bilmez ancak etrafındakiler tarafından farkedilebilir. Cezbenin ne olduğunu bilmeyenler kişiyi tikli,saralı veya mecnun zannedebilirler. Bazen titreme ve tüylerin diken diken olması şeklinde gelen cezbe kişinin kendisi tarafından da farkedilebilir. (Edirne Selimiye Camii, İstanbul Sultan Ahmet ve Eyüp Sultan Camilerinde namaz esnasında cezbeye tutulan birçok müslüman kardeşimi istemeyerek de olsa görmek zorunda kaldığım zamanlar oldu.) Bence ibadetin içtenliği ve samimiyetinden dolayı meydana gelen bir olgudur desem yeri vardır. Allah (C.C.) içten ve samimi olarak ibadet eden kulunu sever sevgisini de cezbe ile gösterir, Allah (C.C.) tüm müslüman kardeşlerimize cezbeli şekilde ibadet etmeyi nasip etsin....

  • Hakan Deniz
    Hakan Deniz

    Sözlükte 'çekmek' anlamına gelen cezbe, tasavvufta ise 'Hakk'ın kulu kendine çekmesi ve aniden huzuruna yükseltmesi', demektir.

    Bazı İslam büyükleri şöyle derler: 'Cezbe bir ikramı ilahidir.'

    Bu ilahi ikrama sahib olan kul, Rabb'inin rızasını ve yakınlığını daha çabuk kazanır. Şöyle ki; cezbe kulda bir muhabbet ve aşk ateşi meydana getirir. Bu aşk ateşi sayesinde insan Allah'tan gayrı herşeyi unutur. Kendinden geçerek istiğrak haline düşer. Yani cezbe, ruhun Allah'a çekilmesi ve bu sebeble vuku bulan nefsin ıslahı ve kalbin tasfiyesinde manevi bir ilaçtır.

    Şah-ı Nakşıbend (k.s.) şöyle buyuruyor: 'Bizim yolumuz cezbe ve sohbet yoludur. Biz müridleri cezbe ile terbiye ederiz. Yolumuzun evveli cezbe, ahiri ise kalb huzuru, sekinet ve vakardır. Yolumuzun başlangıcında müntesiblerde vuku bulan cezbe hali, onları dünya muhabbetinden koparır ve feyz alır bir şekilde kalbin Rabb'ine yönelmesine vesile olur.'

    Bir kalb ki; cilalanıp feyiz alır hale gelirse o zaman nefs ıslah olma yoluna girmiş demektir.

    Bu yol cezbe ile başlar, rabıta ve zikir ile devam eder. Şah-ı Nakşıbend (k.s.) buyurur:

    'Rahman'dan gelen bir cezbe ile yapılan amel, ins ve cinnin (aşksız ve hususuz) ameline denk olur.'

    AYETLERDE CEZBE

    1- 'Muhakkak mü'minler o kimselerdir ki, Allah'ı zikrettikleri zaman kalpleri titrer.' (Enfal.2)

    2- 'Onlar ki Allah anıldığı zaman kalbleri titrer.' (Hac, 35)

    3- 'Rab'lerinden korkanların, ondan (bu kitaptan) derileri ürperir. (Ondaki müjde ve tehdidi duyunca tüyleri diken diken olur, sonra Allah'ın feyzi içlerine dolar, huzura ererler) , derileri ve kalbleri Allah'ın zikrine yumuşar.'(Zümer, 23)

    Elmalılı Tefsirinde CEZBE

    Allah Teala şöyle buyuruyor:

    ' Musa, tayin ettiğimiz vakitte bizimle buluşmağa gelip de Rabb'i onunla konuşunca:

    'Rabb'im bana kendini göster, sana bakayım! dedi. Rabb'i buyurdu ki: Sen beni göremezsin; fakat dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni göreceksin! ' Rabb'i dağa tecelli edince onu yerle bir ediverdi, Musa da baygın düştü. Aydınca: Sen yücesin, sana tevbe ettim, ben inananların ilkiyim' dedi. (Araf, 143) ,

    Elmalılı Hamdi Yazır 'Hak Dini Kur'an Dili' adlı tefsirinde bu ayeti tefsir ederken şöyle der:

    'Rabb'i Hz. Musa'yı (a.s) doğrudan doğruya fakat perde arkasından kelamıyla mutlu edince bu kelamın şevk ve neşesiyle

    Allah'ı (c.c.) görme arzusu onda uyandı ve galeyena gelerek 'Ey Rabbim bana göster kendini, bakıp göreyim seni', dedi. Yani perdeyi kaldır bana bizzat tecelli et de didarı-m göreyim diye yalvardı.

    Bunun üzerine Allah Zatındaki bütün azamet ve kudreti ile değil, emir ve iradesinden bir parçasının dağa çarpması ile dağ dümdüz oluverdi ve Musa (a.s) baygın düştü.' (Hak Dini Kur'an Dili, Cild 4, sn. 129)

    PEYGAMBER EFENDİMİZİN ŞAHSINDA CEZBE

    Peygamber Efendimizin şahsında cezbenin başlangıcı, Hira dağındaki mağarada itikaf yaptığı günlere rastlar. Peygamber Efendimiz o sıralarda her sene belirli bir ayda, yanına bir miktar azık alarak bu mağarada inzivaya çekilirdi. Her yıl tekrarlanan bu ibadet zinciri içerisinde 40 yaşına bastığı yıl, yine Hira dağındaki mağarasında ibadet yaptığı sırada, aniden Cebrail (a.s) kendine göründü. Cebrail (a.s) Peygamber Efendimize yaklaşarak: 'Oku' dedi. Peygamber Efendimiz de: 'Ben okuma bilmem! ', cevabını verdi. Bu üç defa tekrarlandı. Üçüncü defada Cebrail (a.s) Peygamber Efendimizi iyice kucaklayıp sıkarak 'Yaratan Rabb'inin adıyla oku...' dedi. O da okudu. Bu kucaklaşma neticesinde Cebrail (a.s) ile Peygamber Efendimiz arasında manevi bir etkileşim oldu, titremeye başladı ve bundan dolayı müşrikler O'na saralı, hasta gibi yakışıksız sözler söylemişlerdi.

    Burada Peygamber Efendimizin titremesi vecd ve istiğrak halinden dolayıdır. Demek ki bunlar Hz. Peygamber'in (s.a) ruhi hayatında mevcuttur.

    Sevgili Peygamberimiz Kur'an'ı okunurken duyduklarında kendilerinden geçer, vecde gelirlerdi. Konu ile ilgili olarak rivayetlerin biri şöyledir:

    Rasül-i Ekrem (s.a) şöyle buyurmaktadır:: 'Hud ve benzeri sûreler beni kocattı.' (Tırmizî, Tefsir, 56) Bu hadis vecd'den haber vermektedir. Zira kocamak, hüzün ve korkudan gelir. Hüzün ve korku ise, vecd demektir. Rivayete göre: İbn Mesud (r.a.) Rasül-i Ekrem'e Nisa süresini okudu da:

    'Her ümmetten peygamberlerini şahid getirdiğimiz zaman ve seni de o peygamberlerin sıdkına şahid getirdiğimiz zaman onların halleri nice olur? ' (Nisa: 41) ayet-i celilesini okuduğu zaman, Rasül-i Ekrem'in gözleri yaş ile doldu ve: 'Yeter' buyurdu. (Buhari, cihad, 7,Müslim, Salatu'l-Musafirin, 2)

    ASR-I SAADETTE CEZBE

    Sahabe ve Tabiin de Kur'an-ı Kerim'in ayetlerini dinlerken vecd'e gelirlerdi. Bu hali yaşayan Sahabe ve Tabiin'den pek çok kimse vardır. Bu halde iken kimi sayha eder, kimi ağlar, kimi bayılır, hatta ölenler bile olurdu.

    Rivayete göre: Zuhare b. Ebi Evfa Tabiin'in sikalarından idi. İmamlık yapar, Kur'an-ı rikkatle okurdu. Bir gün namaz kıldırırken: 'Sur'a üfürüldüğü zaman' (müddesir, 8) ayet-i celilesini okuyunca öyle bir sayha etti ki, mihrabta iken hemen düşerek can verdi.

    Hz. Ömer (r.a.) , bir adamın: 'Rabbının azabı elbette vakidir. Onu defedecek (hiç bir şey de) yoktur.' (Tur, 7-8) ayet-i celilesini okuduğunu duyunca olduğu yerde düştü eve götürdüler, bir ay kadar hasta yattı.

    İmam Ahmed b. Hanbel (r.a.) Hz. Ali 'den (r.a) şöyle rivayet eder:

    'Ben, Zeyd ve kardeşim Cafer (r.anhum) Peygamber'in (a.s.) yanına gittik. Aleyhissalatü vesselam Zeyd'e (r.a.) : 'Sen benim kölem ve azadlımsın', dedi.

    Bu iltifata mazhar olan Zeyd (r.a.) bir ayağının üzerinde dönüp durdu. Cafer'e de:

    'Sen ahlaken ve fıtraten bana benzersin', dedi. O da raksa gelip bir ayak üzerinde dönüp durdu. Bana da:

    'Sen bendensin', dedi. Ben de bir ayak üzerinde dönüp durdum.

  • Savt-ı Dicle
    Savt-ı Dicle

    Divan edebiyatının ilk mümesilleirnden, Mevlana'nın öğrencisi ve Anadolu sahasında ilk Türkçe eser veren Ahmet Fakih bir sohbet esnasında cezbeye kapılarak eserlerinin çoğunu ateşe vermiştir.

  • Memet Sever
    Memet Sever

    Cezbe: kapılmak, aklın gitmesi, meczub (deli) olma, kendinden geçme hali.

    Cezbe bir dizi merasimden sonra olur ki tasavvufçuların içten (hafi) veya dıştan, sesli olarak (cehri) yaptıkları zikirler ile tempolu nefes alış verişleri sayesinde kanın deveranını hızlandırıp gönüllerini coşturmalarıyla sarhoş olmaları halidir. Bu zikirleri yaparken daha çabuk sarhoş olabilecekleri sema ve rakslar da yaparlar. Bu raks ve sema ayinleri esnasında bazıları tef çalar bazıları ney üfler, halay çeker, horon teper, bundan daha sapkın hallerle gönüllerini coşturmayı amaçlayan tarikatlar da vardır. Sema ve raks esnasında çalınan çalgılar, terennüm edilen ilahi veya şarkılar, tempolu nefes alış verişleri, mümkünse ışığı kapatarak veya gözlerini yumarak kendinden geçmeye yardımcı olabilecek fiiller bir araya gelir ve kalpler tamamen şeytanın taarruzlarına açık hale getirilir. Bundan sonra kendinden geçen kişiye şeytanın ilka etmesi ile dilediğini söyletmesi, bağırıp çağırmalar, kendini yerlere atmalar, küfürlü sözler zuhur eder. Tasavvufçuların cezbe dediği bu sarhoşluk, şeriatta içkilerin haram olmasının sebebi olan aklın ve şuurun zayiine sebep vermek illetinden hiçbir farkı yoktur ve haramdır. Allah Allah diyerek içki içen bir adamla bunların yaptığının hiçbir farkı yoktur. Her ikisi de aklını zayi edecek, şuurunu yitirecek iş yapmaktadır, bunu yaparken Allah'ı zikrediyor olması ise ayrı bir günah işlemedir ki, Allah'ın adını hatırından çıkarmayarak cüretkarlıkla günaha devam etmenin hesabı da onlardan sorulacaktır.

    Bu cezbe dedikleri halin kendilerinde Allah aşkından olduğunu iddia etmelerine rağmen, ağızlarından çıkan sözler bırakın bir müslümanı, edepli bir kafire bile yakışmayan sözlerdir. Hatta onlar bazen en azgın kafirlerin söyleyebileceği sözleri bile söylerken bunu Allah aşkından yaptıklarını söylüyorlar.

    Kendilerini sarhoş etmek için uğraştıkları işin İslami bir dayanağı olmadığından, bu sarhoşluk neticesinde sarfettikleri küfür sözleri de mazur görülemez. Allah insanlara böyle bir serserliği emretmemiş, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ashabı bu tür azgınlıkları çağrıştıracak bir durumu hiç yaşamamışlardır. Bu sapkınlıkların İslam diniyle bir alakası olmayıp, sadece “şeytanın gel dediği din”in gerekleridir.

    Nitekim günümüzde dinli/dinsiz her kim olursa olsun bu tür danslara iştirak edenlerin, kendinden geçtiğine şahit olabiliriz. Bir pop konserinde hareketli müziğin eşliğinde şarkıcıyı dinleyenlerin nasıl kendilerinden geçtiklerini, elbiselerini parçaladıklarını, veya içmeden sarhoş olup, bağırıp çağırdıklarını, şarkıcıya hitaben “sana tapıyorum” dediklerini görmek mümkündür. Şimdi bu insanlar akıllı akıllı konsere gidip orda kendilerinden geçip bu sözleri cezbeye gelip söyledikleri için günah işlemiş olmuyorlar mı? şarkıcı onlara ilahi okusa da onlar yine bu çılgınlıkları yapsalar işlenen günahın bir farkı olur mu? Bu kadar taşkınlığın, sapkınlığın, şeytanın tasallutuna girmenin adını cezbe koymakla kurtulacaklarını sananlar yanılıyorlar.

    Allah aşkından coştuğunu iddia ederek “ben Allah’ım” diyenler, “bana tapın” diyenler,[1] ve daha ne çeşit küfür sözlerini söyleyenler, isimleri veli olarak bilinse de, kendilerine şeyh dense de onlar pop sanatçılarından daha adi bir iş yapmaktadırlar. Çünkü hiçbir pop sanatçısının ve hatta onların ateist olanlarının bile “ben Allah’ım” dediğini “bana tapın” dediğini duymamışsınızdır. Deseydi bile onu dinlemeye gidenlerden birçoğu onu orada parçalar bu dinsizliğe kayıtsız kalmazlardı. Amma müslümanlar bu haddi aşmış mülhidlerin dergahlarına devam etmeyi veya onların menkıbelerini hayranlıkla dinlemeyi İslam zannedecek kadar uyuşturulmuş olduğundan bu şeyhler erzeli’l ömre düşünceye kadar yaşamakta ve azgınlıklarına devam etmektedirler. Halbuki La ilahe (bütün batıl ilahları inkar ve red ediyorum) illallah (ancak Allah'ı kabul ediyorum) diyen adamın bu liderleri terk edip en azından kendi dinini ve ebedi hayatını kurtarması gerekir. Yoksa işlenen küfrün ve şirkin vebalini onların omzuna atmakla kendi omuzları boş kalmayacak ve ahirette pek elim bir azaba uğrayacaktır. Bakın bu gibi durumlar için ahiret manzarası nasıl oluyormuş.

    Allah buyurdu ki:

    ”İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk tanrılar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi. İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve (o anda her iki taraf da) azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır. (Kötülere) uyanlar şöyle derler: Ah, keşke bir daha dünyaya geri gitmemiz mümkün olsaydı da, şimdi onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık! Böylece Allah onlara, işlerini, pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak gösterir ve onlar artık ateşten çıkamazlar.”[2]





    --

    [1] Ebu Yezid’in (Bistamî) kendimi tenzih ederim, şanım, zuhurum ne yücedir demesi, dervişlerin itirazı, Beyazid’in onlara sözle değil de hakikati(!) göstererek cevap vermesi (hikayesi)

    “O muhteşem fakir Bayezid, dervişlerine “İşte tanrı benim” dedi. O fenlere sahip er, sarhoşça apaçık “Benden başka tanrı yoktur.. bilin de bana tapın” buyurdu. O hal geçince sabahleyin” Sen böyle dedin..bu doğru değil” dediler. Dedi ki: “Bunu bir daha dalar da söylersem hemen o anda beni bıçaklayın.

    Tanrı tenden münezzehtir, benimse tenim var. Böyle söylediğim zaman öldürülmem lazım! ”

    O hür er böyle tasiyede bulununca her derviş de bıçak hazırladı.

    Bayezid yine o koca kadehi dikip sarhoş oldu.. tavsiyeleri aklından çıktı. …

    Kendinden geçiş hüması uçmaya başlayınca Bayezid yine o söze koyuldu.

    Aklı şaşkınlık seli kaptı götürdü. O sözü evvelce söylediğinden daha zorlu söyledi.

    “Hırkamda, varlığımda Tanrı’dan başka bir şey yok, yerde gökte nice bir arayıp durursun? ” dedi.

    Dervişler deli divane oldular.. bıçaklarını tertemiz bedenine sapladılar.

    Her biri Girdekûh mülhidleri gibi pervasızca pirlerine bıçak saplamaya koyuldular.

    Fakat şeyhe kılıç vuranın kılıcı tersine dönüyor, kendisini yaralıyordu.

    O hünerli şeyhin vücudunda bir eser bile görünmüyordu…fakat dervişler perişan oldular, kanlara battılar.

    Boynuna bıçak saplıyanın kendi boynu kesildi, ağlaya inleye yıkılıp öldü.

    Göğsünü yaralayanın göğsü yarıldı, ebedi bir surette geberip gitti.

    O sahipkıran mertebesini bilen ise onu yaralamaya hiç yeltenmedi, böyle şeye gönül vermedi. Yarı aklı onun elini bağladı; canını kurtardı, yoksa o da kendisini perişan ederdi.

    Sabah oldu o dervişler eksilmişti, evlerinden bir feryad-ı figandır yüceldi.

    Bayezid’in huzuruna binlerce kadın, erkek üşüştü. Dediler ki: “Ey iki alemi de bir gömleğe sığdıran er”!

    Senin şu bedenin insan bedeni olsaydı insanların bedenleri gibi hançer yarasıyla mahvolur giderdi! Mesnevî 4/170



    [2] Bakara Sûresi 1

  • Harun İşlek
    Harun İşlek

    Hakkıyla yapabilene ne mutlu....! !

    Yaşasın ' Nakşi ' silsilesi....

  • Yusuf Aydin
    Yusuf Aydin

    Nefsi emmaredeki cezbe riyadan başka bişey değil.(kendiyle başbaşa kalması hariç) .

  • Sezgin Yeşiltaş
    Sezgin Yeşiltaş

    Cezbelenmek Nakşi tarikatına göre
    Toplu ayin esnasında Cebrail dev kanatları ile cemaatin arasında dolaşır. Bu esnadan kanadının uçundaki tüyler bazı müridlere değer ve bu insanlar yüksek bir irkilme ile 'allah' diyerek yada herhangi bir ünlemle bağırır. Bu olaya cezbe denir.
    İlla ayin esnasında olması şart değildir. Nakşiler tarafından bu bağırmalar hoşlukla karşılanır.

  • Naile Duman
    Naile Duman

    Tuttuğum takım maç kazanınca bir coşarım bir coşarım, kahve gibi taşarım. Bu hale kısaca cezbe diyebiliriz. Yani bir de kendinizden geçiyorsanız cezbe moduna girmişiniz demektir.