Umumiyetle muhafaza edilen bir kural vardır; önce şiir yazılır, sonra tahlili yapılır. Necip Fazılsa önce tahlil yaptı(Bir Adam Yaratmak -1937-) sonra şiiri yazdı(Çile-1939-) ...
'Size bir şey nakledeyim. Paul Valery’nin bir mısraı:
«Ayak sesleri benim kalbimdir.» diyor. Birisi çıktı, Ayak Sesleri şiirimdeki; «Artık, atan kalbimde bir ayak sesi oldu» mısraını ondan aldığımı iddia etti. Bir de baktık ki onun şiiri benimkinden iki sene sonra neşredilmiş. Şimdi... (Valery) benden aldı demeye niyetim yok.”
Sultan Vahidettin malik bulunduğu keskin zekası, siyasi dehası ve dirayetine rağmen korkunç bir talihsizlik... Onun talihsizliği, sadece kendi devrinde vuku bulan hadiselerden ileri gelmiyor, daha öncesinde Ulu Hakan Abdülhamidin haledilmesiyle başlayan kaos sırasında halefi Reşatın beceriksizliği ve iktidarı Mason, Türk ve İslam düşmanı İttihat Terakkiye kaptrımasından geliyor... Tezimiz: şayet Ulu Hakan haledildiğinde tahta Vahdettin geçmiş olsaydı Cihan harbinde Koskoca bir imparatorluk çökmeyecekti... Fakat heyhat ki, Tarihin gördüğü ihanetlerin en büyüğünü gerçekleştiren Yahudi Komitacıları İttihat Terakki Fırkası, sadece iktidarı için, iki hata yapmıştır. İlki Abdülhamidin tahttan indirilmesi, ikncisi ve daha felaketlisi Reşadın tahta geçirilmesi...
Bölücü örgütlere verdiği desteklerle kitaplara mevzu olan parti.. Bir misal isterseniz yazarını hatırlamadığım TKP ve PKK isimli bir kitabı tavsiye ederim. Kitapçılarda bulamaya bilirsiniz; Kütüphanelere bakın...
· Her madde, her mâna ve her şey gibi kadının da bütün vücut ve hikmeti, keyfiyeti ve mevkii İslâmda...
· Kadın, İslâmda, kendisine Şeriat yolundan ulaşmak şartiyle sevgili bir varlıktır. Yeryüzünün Efendisi ve Peygamberler Peygamberi ki buyurmuşlardır ki: “Bana dünyanızda üç şey sevdirilmiştir: Kadın, güzel koku ve namaz...”
· Hemen anlamak gerektir ki, meşru şekiller ve hadler içinde kadına bağlılık, Yeryüzünün Efendisi ve Peygamberler Peygamberinin mizacına uymak bakımından İslâmi ve makûl bir hâdise... İslâmın zâhir ve bâtın çerçevelerinin bütün kahramanları bu şekiller hadler içinde kadına bağlı kalmışlardır. Ruhbaniyeti kabul etmeyen İslâm, bâtınî büyük marifet yolunda nefs körletmenin usûlu olarak kadından uzak durmayı kabul etmez. Aksine büyük marifet yolunda, meşru şekiller ve hadler içinde kadın alâkası şarttır.
· Kadın, İslâmda, her şeyden evvel derin bir hayâ mevzuudur: ve bütün mahrem köşeleriyle çepçevre hisarlar ortasında yükselen bir saray gibi, edep, ismet ve gizlilik surlariyle halkalanmıştır.
· Mukaddes İslâm Şeriatı, kadını, her noktasiyle kocasının nazarlarına helâl olarak teslim ettikten sonra, onun cemiyet hayatını, mahremi bulunduğu veya bulunmadığı insanlara karşı ayrı ayrı görünüş şekilleriyle ve son derece sarahatle tanzim etmiştir. İslâm cemiyet ve beldesinin büyük meydanında ve bütün nazarlara karşı kadın, yüzünden, el ve ayaklarından başka hiçbir noktasını çıplak olarak gösteremeyecek derecede hayâ ve hicap ifade eder. Tek tel saçın bile dâhil olduğu bu hayâ ve hicap şartları yerine geldikten sonra kadın, aynı İslâm cemiyet ve beldesinin aynı meydanında en faal ve en vazifedâr bir unsur olabilir.
· Kadını kafes arkalarına ve haremlere hapsetmek, hiç kimsenin karşısına çıkarmamak ve topuğundan saçına kadar simsiyah bir torba içine sokup öylece ve bir ân için cemiyet koridorundan geçirivermek, İslâmi ölçü ve gereklerin emrettiği bir iş değildir. Her bakımdan mükemmel olan dine bir şey eklemek veya ondan bir şey eksiltmek, dini anlamamaya ve nihayet ya ham ve kaba softalığa veya kör-kütük anlayışsızlığa varacağına göre asırlar boyunca Türk cemiyetinde kadının halini, dinî vecd ve idrâkten mahrum ham ve kaba softaların eseri diye mütalâa ve bu halden İslâmiyeti tenzih etmek lâzımdır. Şer’î ölçülere bürülü olarak kadın, İslâm cemiyet ve beldesinin büyük meydanında ve her türlü iş ve faaliyet sahasında, bütün nazarlara açık bir edep ve ismet heykelidir.
· Ayrıca kadın, mücerred kadın olarak, mücerred güzellik ölçüleriyle, ancak İslâm Şeriatinin gizlenme hadleri ve görünme şartları içindedir ki, tesir ve kıymetinin azamîsine ulaştırılmıştır. Kasap dükkânlarında kuyruğuna kadar yüzülmüş çırçıplak etin vahşetini esirî bir tılsıma götüren örtü sırrı, münhasır (estetik) göziyle de yalnız İslâmdadır.
· İslâmda kadın, içtimaî vazifeler arasında yalnız iki tanesinin ehliyetine malik değildir: Biri imamlılık, öbürü hâkimlik... Bunda da son derece ince bir hilkat sırrı güden İslâmiyet, her şeyden evvel hissîlik ilcaîlikten uzak bir erkek seciyesi isteyen bu iki işten başka kadına hiçbir içtimaî vazifeyi yasak etmemiş, fakat kadının en yüksek ve ulvî mevkiini, onun ve erkeğinin yuvası olarak göstermiştir.
· Kadın; anne, hemşire, zevce; güzellik bakımından kadın, içtimaî vazife noktasından kadın; hilkat sırrının maddî ve mânevî bütün tecelli şekillerini İslâmda arasın ve yalnız onunla övünsün!
Umumiyetle muhafaza edilen bir kural vardır; önce şiir yazılır, sonra tahlili yapılır. Necip Fazılsa önce tahlil yaptı(Bir Adam Yaratmak -1937-) sonra şiiri yazdı(Çile-1939-) ...
Ey Yunus Emre sözü eğri büğrü söyleme
Seni sidaya çeker bir Molla Kasım gelir...
Bir zaman dünyaya bir adam gelmiş,
Kör nefsin okunu kılıçla çelmiş;
Bizim Yunus...
Bizim Yunus...
(Necip Fazıl Kısakürek)
'Size bir şey nakledeyim. Paul Valery’nin bir mısraı:
«Ayak sesleri benim kalbimdir.» diyor. Birisi çıktı, Ayak Sesleri şiirimdeki; «Artık, atan kalbimde bir ayak sesi oldu» mısraını ondan aldığımı iddia etti. Bir de baktık ki onun şiiri benimkinden iki sene sonra neşredilmiş. Şimdi... (Valery) benden aldı demeye niyetim yok.”
Sultan Vahidettin malik bulunduğu keskin zekası, siyasi dehası ve dirayetine rağmen korkunç bir talihsizlik... Onun talihsizliği, sadece kendi devrinde vuku bulan hadiselerden ileri gelmiyor, daha öncesinde Ulu Hakan Abdülhamidin haledilmesiyle başlayan kaos sırasında halefi Reşatın beceriksizliği ve iktidarı Mason, Türk ve İslam düşmanı İttihat Terakkiye kaptrımasından geliyor... Tezimiz: şayet Ulu Hakan haledildiğinde tahta Vahdettin geçmiş olsaydı Cihan harbinde Koskoca bir imparatorluk çökmeyecekti... Fakat heyhat ki, Tarihin gördüğü ihanetlerin en büyüğünü gerçekleştiren Yahudi Komitacıları İttihat Terakki Fırkası, sadece iktidarı için, iki hata yapmıştır. İlki Abdülhamidin tahttan indirilmesi, ikncisi ve daha felaketlisi Reşadın tahta geçirilmesi...
Ruhun şad olsun Ey Vatan Dostu!
Bölücü örgütlere verdiği desteklerle kitaplara mevzu olan parti.. Bir misal isterseniz yazarını hatırlamadığım TKP ve PKK isimli bir kitabı tavsiye ederim. Kitapçılarda bulamaya bilirsiniz; Kütüphanelere bakın...
Adı güzel kendi güzel M....!
İSLÂM VE KADIN
· Her madde, her mâna ve her şey gibi kadının da bütün vücut ve hikmeti, keyfiyeti ve mevkii İslâmda...
· Kadın, İslâmda, kendisine Şeriat yolundan ulaşmak şartiyle sevgili bir varlıktır. Yeryüzünün Efendisi ve Peygamberler Peygamberi ki buyurmuşlardır ki: “Bana dünyanızda üç şey sevdirilmiştir: Kadın, güzel koku ve namaz...”
· Hemen anlamak gerektir ki, meşru şekiller ve hadler içinde kadına bağlılık, Yeryüzünün Efendisi ve Peygamberler Peygamberinin mizacına uymak bakımından İslâmi ve makûl bir hâdise... İslâmın zâhir ve bâtın çerçevelerinin bütün kahramanları bu şekiller hadler içinde kadına bağlı kalmışlardır. Ruhbaniyeti kabul etmeyen İslâm, bâtınî büyük marifet yolunda nefs körletmenin usûlu olarak kadından uzak durmayı kabul etmez. Aksine büyük marifet yolunda, meşru şekiller ve hadler içinde kadın alâkası şarttır.
· Kadın, İslâmda, her şeyden evvel derin bir hayâ mevzuudur: ve bütün mahrem köşeleriyle çepçevre hisarlar ortasında yükselen bir saray gibi, edep, ismet ve gizlilik surlariyle halkalanmıştır.
· Mukaddes İslâm Şeriatı, kadını, her noktasiyle kocasının nazarlarına helâl olarak teslim ettikten sonra, onun cemiyet hayatını, mahremi bulunduğu veya bulunmadığı insanlara karşı ayrı ayrı görünüş şekilleriyle ve son derece sarahatle tanzim etmiştir. İslâm cemiyet ve beldesinin büyük meydanında ve bütün nazarlara karşı kadın, yüzünden, el ve ayaklarından başka hiçbir noktasını çıplak olarak gösteremeyecek derecede hayâ ve hicap ifade eder. Tek tel saçın bile dâhil olduğu bu hayâ ve hicap şartları yerine geldikten sonra kadın, aynı İslâm cemiyet ve beldesinin aynı meydanında en faal ve en vazifedâr bir unsur olabilir.
· Kadını kafes arkalarına ve haremlere hapsetmek, hiç kimsenin karşısına çıkarmamak ve topuğundan saçına kadar simsiyah bir torba içine sokup öylece ve bir ân için cemiyet koridorundan geçirivermek, İslâmi ölçü ve gereklerin emrettiği bir iş değildir. Her bakımdan mükemmel olan dine bir şey eklemek veya ondan bir şey eksiltmek, dini anlamamaya ve nihayet ya ham ve kaba softalığa veya kör-kütük anlayışsızlığa varacağına göre asırlar boyunca Türk cemiyetinde kadının halini, dinî vecd ve idrâkten mahrum ham ve kaba softaların eseri diye mütalâa ve bu halden İslâmiyeti tenzih etmek lâzımdır. Şer’î ölçülere bürülü olarak kadın, İslâm cemiyet ve beldesinin büyük meydanında ve her türlü iş ve faaliyet sahasında, bütün nazarlara açık bir edep ve ismet heykelidir.
· Ayrıca kadın, mücerred kadın olarak, mücerred güzellik ölçüleriyle, ancak İslâm Şeriatinin gizlenme hadleri ve görünme şartları içindedir ki, tesir ve kıymetinin azamîsine ulaştırılmıştır. Kasap dükkânlarında kuyruğuna kadar yüzülmüş çırçıplak etin vahşetini esirî bir tılsıma götüren örtü sırrı, münhasır (estetik) göziyle de yalnız İslâmdadır.
· İslâmda kadın, içtimaî vazifeler arasında yalnız iki tanesinin ehliyetine malik değildir: Biri imamlılık, öbürü hâkimlik... Bunda da son derece ince bir hilkat sırrı güden İslâmiyet, her şeyden evvel hissîlik ilcaîlikten uzak bir erkek seciyesi isteyen bu iki işten başka kadına hiçbir içtimaî vazifeyi yasak etmemiş, fakat kadının en yüksek ve ulvî mevkiini, onun ve erkeğinin yuvası olarak göstermiştir.
· Kadın; anne, hemşire, zevce; güzellik bakımından kadın, içtimaî vazife noktasından kadın; hilkat sırrının maddî ve mânevî bütün tecelli şekillerini İslâmda arasın ve yalnız onunla övünsün!
Dostoyevskinin Suç ve Ceza isimli romanının baş kahramanı...
Madde üstü bir ruh remzidir Anadolu, ben de ona hasret!