'Kulum hakkımda nasıl düşünüyorsa ben öyleyim. Kulum beni zikredince ben onunla birlikteyim. Eğer o beni içinden zikrederse,bende onu içimden zikrederim. Eğer beni bir toplulukta zikrederse, bende onu daha hayırlı bir topluluk içinde zikrederim. O bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir arşın yaklaşırım, o bana bir arşın yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim.' Buhari, Müslim, Tirmizi
Ebû Hureyre -radıyallâhu anh-, bu sırlı mânevî hakîkatlerle alâkalı olarak, halkın anlayamayacağı endişesiyle bir kısım hadîs-i şerîfleri rivâyet etmediğini şöyle ifâde eder:
'Ben, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'den iki türlü ilim ögrendim. Bunlardan birini halka yaydım. Ötekine gelince, şâyet onu yaymış olsaydım ya taslanir yada şu boynum kesilirdi.' (Buhârî, İlim, 42)
Vahdet deryasına dalan Hallac, derin bir vecd ve sekr halindeyken, üzerindeki tecellîlerin şiddetli girdabına kapılmış ve 'Ene'l-Hak' diye feryad etmiştir.
Mahrem bir sırrın böylece dile dökülmesi, insanların akıl kıstası ile ölçmelerine sebep olmuş ve akıl, bu nezaketi tartamamıştır.
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, şâhid olduğu bir hâdiseyi şöyle anlatır:
'Birgün Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in huzûruna girdim. Hazret-iEbû Bekir -radıyallâhuanh- ile tevhîd-i ilâhî hakkında sohbet ediyorlardı. Aralarında oturdum. Sanki Arapça bilmeyen biriymişim gibi sözlerinden hiçbir şey anlayamadım. EbûBekr'e:
'- Bu hâl neyin nesidir? Siz Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile hep böyle mi sohbet edersiniz? ' diye sordum. Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhuanh-: '- Evet, bazen Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile başbaşa iken böyle sohbet ederiz.' buyurdu.
Hazret-i Ömer gibi dehâsından şüphe edilemeyecek derecede bir insan, öz lisânıyla vâkî olan bir mübâhasede idrâk güçlüğü çekerse, sıradan insanların ne durumda olacağı buna kıyâsen kolayca anlaşılabilir.
'Her kim benim velî bir kuluma düşmanlık ederse, ben ona karşı harb îlân ederim. Kulum, kendisine emrettiğim farzlardan daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık sağlayamaz. Kulum bana nâfile ibâdetlerle de durmadan yaklaşır; nihâyet ben onu severim. Kulumu sevince de ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden ne isterse, mutlaka veririm, bana sığınırsa, onu korurum.' (Buhârî,Rikâk, 38)
Artilari: Cesurdurlar, düsünürler, insani özellikleri fazladir, duygusallardir.
Eksiklikleri: Din konusuna önyargili oluslari ve vakif olamadiklari konular hakkinda bile atip tutmalaridir.
Öneri: Din konusunu gercekten anlayip isin özüne inmek istiyorsaniz? Kuran tefsiri olan Muhuddin arabi´yi, Geylani´yi, Mevlana´yi, Yunus gibi zatlari iyi OKUyun!
Madem ki Resul ve Nebileri anlayamiyorsunuz, 4 kitabi cem edeni kavrayamiyorsunuz bari O´nu anlamis olanlari anlamaya calisin!
«Nihayet onlardan her birine ölüm gelip çattığında;
- Rabbim ne olur beni dünya yaşantısına geri döndür! ... Tâ ki boşa harcadığım yaşantımı buraya yararlı olacak çalışmalar ile değerlendireyim! ... derler... Hayır! .. Bu asla mümkün değildir! .. Artık onların önünde yeniden bedenlenecekleri kıyamet gününe kadar sürecek olan «berzah» yaşamı vardır..» (23-99/100)
Keşke bir daha dünyaya geri dönebilsek! .. Bildirilenler gerçekmiş! .. derler... (6-27/30)
Betbah odur ki, kendi kendine zulum etmis, can bogaza geldiginde hakikati anlamis olandir.
'Kulum hakkımda nasıl düşünüyorsa ben öyleyim. Kulum beni zikredince ben onunla birlikteyim. Eğer o beni içinden zikrederse,bende onu içimden zikrederim. Eğer beni bir toplulukta zikrederse, bende onu daha hayırlı bir topluluk içinde zikrederim. O bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir arşın yaklaşırım, o bana bir arşın yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim.' Buhari, Müslim, Tirmizi
İkiliğin silmeyen,
Hakk´ı canda bulmayan,
Gaybi kendin bilmeyen,
Rabb'ın bilesi değil.
Gaybi Sunullah
Her zerre sen, ateş de sen, nur da sen
İsa da sen, Musa da sen, Tur da sen
Kalem sensin, kâğıt sensin, yazan sen
Kitap sensin, Fürkan sensin, Kur'an sen
Gören sensin, görünen sen, göz de sen
Konuşan sen, dinleyen sen, söz de sen
Duran sensin, yürüyen sen, yol da sen
Ön, art, alt, üst, sağ da sensin, sol da sen
Can da sensin, cânân da sen, ten de sen
Hayat, memat, şah ile hem bende sen
Varlığınla kapsamışsın her yeri
Her ne ki var gizli, ayan sensin, sen
LÜTFİ FİLİZ
'İnsanlara anlayacakları şekilde konuşunuz.' (Buhârî, İlim, 49)
Ebû Hureyre -radıyallâhu anh-, bu sırlı mânevî hakîkatlerle alâkalı olarak, halkın anlayamayacağı endişesiyle bir kısım hadîs-i şerîfleri rivâyet etmediğini şöyle ifâde eder:
'Ben, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'den iki türlü ilim ögrendim. Bunlardan birini halka yaydım. Ötekine gelince, şâyet onu yaymış olsaydım ya taslanir yada şu boynum kesilirdi.' (Buhârî, İlim, 42)
Vahdet deryasına dalan Hallac, derin bir vecd ve sekr halindeyken, üzerindeki tecellîlerin şiddetli girdabına kapılmış ve 'Ene'l-Hak' diye feryad etmiştir.
Mahrem bir sırrın böylece dile dökülmesi, insanların akıl kıstası ile ölçmelerine sebep olmuş ve akıl, bu nezaketi tartamamıştır.
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, şâhid olduğu bir hâdiseyi şöyle anlatır:
'Birgün Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in huzûruna girdim. Hazret-iEbû Bekir -radıyallâhuanh- ile tevhîd-i ilâhî hakkında sohbet ediyorlardı. Aralarında oturdum. Sanki Arapça bilmeyen biriymişim gibi sözlerinden hiçbir şey anlayamadım. EbûBekr'e:
'- Bu hâl neyin nesidir? Siz Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile hep böyle mi sohbet edersiniz? ' diye sordum.
Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhuanh-:
'- Evet, bazen Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile başbaşa iken böyle sohbet ederiz.' buyurdu.
Hazret-i Ömer gibi dehâsından şüphe edilemeyecek derecede bir insan, öz lisânıyla vâkî olan bir mübâhasede idrâk güçlüğü çekerse, sıradan insanların ne durumda olacağı buna kıyâsen kolayca anlaşılabilir.
'Her kim benim velî bir kuluma düşmanlık ederse, ben ona karşı harb îlân ederim. Kulum, kendisine emrettiğim farzlardan daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık sağlayamaz. Kulum bana nâfile ibâdetlerle de durmadan yaklaşır; nihâyet ben onu severim. Kulumu sevince de ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden ne isterse, mutlaka veririm, bana sığınırsa, onu korurum.' (Buhârî,Rikâk, 38)
'-...O iki denizin birleştiği yere kadar durup dinlenmeksizin gideceğim, (gerekirse) senelerce yürüyeceğim' (el-Kehf, 60)
Artilari: Cesurdurlar, düsünürler, insani özellikleri fazladir, duygusallardir.
Eksiklikleri: Din konusuna önyargili oluslari ve vakif olamadiklari konular hakkinda bile atip tutmalaridir.
Öneri: Din konusunu gercekten anlayip isin özüne inmek istiyorsaniz?
Kuran tefsiri olan Muhuddin arabi´yi, Geylani´yi, Mevlana´yi, Yunus gibi zatlari iyi OKUyun!
Madem ki Resul ve Nebileri anlayamiyorsunuz, 4 kitabi cem edeni kavrayamiyorsunuz bari O´nu anlamis olanlari anlamaya calisin!
«Nihayet onlardan her birine ölüm gelip çattığında;
- Rabbim ne olur beni dünya yaşantısına geri döndür! ... Tâ ki boşa harcadığım yaşantımı buraya yararlı olacak çalışmalar ile değerlendireyim! ... derler...
Hayır! .. Bu asla mümkün değildir! .. Artık onların önünde yeniden bedenlenecekleri kıyamet gününe kadar sürecek olan «berzah» yaşamı vardır..» (23-99/100)
Keşke bir daha dünyaya geri dönebilsek! .. Bildirilenler gerçekmiş! .. derler... (6-27/30)
Betbah odur ki, kendi kendine zulum etmis, can bogaza geldiginde hakikati anlamis olandir.