Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • enteresan diyaloglar01.01.2007 - 00:10

    LSd sagt:
    Siz ne zaman kutluyorsunuz yilbasini.

    [э ѕ ρ э я д п ѕ д ] u must join me.2gether we will destroy the life sagt:
    Saat 12 de

    LSd sagt:
    Sen biraz zeki deilsin.. hersene ayni espiriyi yapiyorsun..

    [э ѕ ρ э я д п ѕ д ] u must join me.2gether we will destroy the life sagt:
    ahaha

    [э ѕ ρ э я д п ѕ д ] u must join me.2gether we will destroy the life sagt:
    Sen biraz zeki deilsin, guzel laf ((((((((:

  • aids (h.i.v.)31.12.2006 - 22:12

    aids Böyle bise olsa gerek, Japonya da Yel Esio biz burda hastalaniyoruz. (:

  • güzellik31.12.2006 - 19:30

    tasavvufa göre yaradan, kendi güzelliğini seyreylemek için yaratmıştır bu dünyayı. konuyla ilgili araştırmacıların da altını çizdiği gibi, çok çok güzel bir kadın görünce sofunun verdiği tepki ile sufinin verdiği tepki birbirine tamamen zıttır. sofu, yani ortodoks zihniyetli kişi, o kadının güzelliğini bir fitne kaynağı olarak görür. potansiyel bir yoldan çıkarıcı, baştan çıkarıcı. çok güzel bir kadına güvenmez. şüpheyle yaklaşır. gelelim sufiye. sufi, aynı kadına hayranlıkla, aşkla yaklaşır. onda görünen güzelliğin, tüm varlıkları birbirine bağlayan döngüsel alemin özünü oluşturan güzelliğin bir yansıması olduğuna inanır. sufi, güzel kadını över. sadece kadını değil. güzel olan her şeyi ve herkesi.

  • yürek31.12.2006 - 19:26

    'elmas bir gözdür yürek. ve çizilmeyegörsün bir kere, artık hep sedefsi bir yırtıkla bakacaktır cümle âleme.'

  • kabir azabı31.12.2006 - 19:02

    Ruh, bedenden ayrıldıktan sonra ta kıyamete kadar olan hali, kabir halidir. Bedenden
    ayrılan ruhun gördüğü azaba, kabir azabı denmiştir. Çünkü ruh hayatı, insanın ölümüyle
    başlar. Fakat insan ölünce genellikle kabre konulduğu için, ruh hayatına kabir hayatı
    denmiştir. Aslında kabir hayatı ruhun hayatıdır. Kabre konulsun konulmasın, bedenden
    ayrılan ruhun hayatı, azap veya nimeti, kabir hayatı yani ölümden sonraki hayattır.

    Sonuç olarak: Kabir azabı vardır, bu azap bedene değil, ruhadır. Rabbim bütün
    Müslümanlar’ı kabir azabından korusun.
    Ahiret aleminde, o alemin icabına göre bir bedenimiz olacağı için, azap ve nimet onun
    vasıtasıyla olabilir. Lakin cismimiz çürüyüp toprak olunca bu azap veya nimet nasıl
    hissolunacak? denilecek olursa; azap ve mükafat hem bedene ve hem ruhadır, deriz. Lakin
    bunları hissedecek olan şey ruhtur.

  • muhammed31.12.2006 - 18:52

    SORU: Peygamberimiz niçin ve neden çok evlendi? Çok evlenmesi nefsine
    olan düşkünlüğünü göstermez mi?

    CEVAP: Peygamberimiz (s.a.v) niçin evlenmesin? O da insan değil miydi? Elbette, o da bir
    insan olduğuna göre evlenecekti.
    Gelelim Peygamberimizin (s.a.v) çok evlenmesine. Peygamber (s.a.v) zamanında çok
    kadınla evlenmekte sınır yoktu. Herkes, maddî durumuna göre istediği kadar kadın
    alabiliyordu. İşte Peygamberimiz böyle bir zamanda ilk evliliğini 25 yaşında, kendisinden
    15 yaş büyük olan 40 yaşındaki Hazreti Hatice validemizle yaptı. Ve 25 yıl Hatice
    validemizle beraber yaşadı. Hatice validemiz, 65 yaşında vefat etti. Hatice validemizin
    vefatından sonra üç sene daha evlenmedi. Üç seneden sonra, Allahu Teala’nın emri ile
    evlendi. Peygamberimiz (s.a.v) , Hatice validemizin (r.a) vefatından üç sene sonra
    evlenirken şöyle demiştir: “Beni affet Hatice’m, Allah’ın emri olmasaydı evlenmezdim.”

    Evet Peygamberimiz, Hatice validemizin vefatından üç sene sonra Allah’ın emri ile
    evlenmeye başlamıştır. Hatta Hatice validemiz ihtiyarlayınca Peygamber Efendimize; “Ya
    Resulullah, ben ihtiyarladım, sen daha gençsin, evlen” dediği zaman, Peygamberimiz
    (s.a.v):
    “Ya Hatice bir daha böyle konuşursan sana gücenirim” demiştir.
    Şimdi nötr olarak ve akl-ı selimle düşünecek olursak, Peygamberimiz (s.a.v) , Mekke
    şehrinde hatta bütün dünyada en güzel, yani yakışıklı iken, bütün halk tarafından “elemin”
    yani en güvenilir insan olarak telakki edilirken, niçin kendisinden onbeş yaş büyük,
    hatta iki defa evlilik geçirmiş bir kadın olan Hatice validemizle evlendi? Eğer “Hazret-i
    Hatice zengindi de ondan evlendi” denilirse, biz de deriz ki: Hatice validemizle (r.a)
    evlendikten kısa bir zaman sonra bütün mallarını fakirlere dağıtmışlardı. Zenginliği için
    evlenen malların hepsini dağıtır mıydı? Nefsi için evlense, kendisinden onbeş yaş büyük
    olan Hatice validemizle evlenir miydi? Peygamberimiz (s.a.v) , kırk yaşında nübüvvet devri
    başlayıp Allah’ın emirlerini anlatmaya başlayınca, müşrikler: “Gel bu peygamberlik
    davasından vazgeç, eğer başkan olmak istiyorsan seni başımıza başkan yapalım. Eğer güzel
    kızlarla evlenmek istiyorsan, sana istediğin kadar güzel kız verelim. Yeter ki bu
    peygamberlik davasından, atalarımızın dinine hakaret etmekten vazgeç.” dedikleri zaman
    Peygamberimiz (s.a.v.) : “Bir elime güneşi, bir elime ayı koysanız, vallahi ben davamdan
    vazgeçmem” buyurmuşlardır. Ve Peygamberimiz bu sözleri söylediği zaman da, Hatice
    validemiz Altmış yaşındaydı. “Ben ihtiyarladım sen daha gençsin, evlen” dediği halde niçin
    Peygamberimiz evlenmedi? Evet… “Peygamber, nefsine düşkün olduğu için çok evlendi”
    diyenler, size soruyorum: Müşrikler, “Şehrin en güzel kızlarından istediğin kadar verelim”
    dedikleri halde, Hatice validemiz, “Ben ihtiyarladım sen daha gençsin, evlen” dediği halde
    niçin evlenmedi? Nefsine düşkün olsa idi evlenmez miydi? Elbette evlenirdi? Hem de
    Peygamberimiz (s.a.v) : “Allahu Tealâ, bana, cinsî yönden 40 erkek kudreti vermiştir”
    dediği halde.
    Peygamberimiz (s.a.v) , Hatice validemizin vefatından üç sene gibi uzun bir zamandan
    sonra çok kadınla evlenmiştir. Ama sebepleri vardır. Bir defa nefsi için evlense idi, gençlik
    devresinde evlenirdi. Elli küsur yaşından sonra çok kadınla evlenmezdi. Elli küsur
    yaşından sonrada evlenmesi, nefsi için evlenmediğini göstermez mi?
    “Peki niçin elli küsuryaşındım sonra çok evlendi? ” denilecek olursa:
    1 Peygamber Efendimiz (s.a.v.) , Allah’ın emri ile yeni bir din getirmişti. Bu dinin
    emirlerinin içinde kadınların mahrem işleri ile ilgili hükümler de vardı. Lohusalık, aybaşı
    ve diğer mahrem konular gibi. İşte bu halleri, Peygamberimiz, kadınlara en teferruatı ile
    anlatamayacağından ve onlara da mutlaka anlatması gerektiğinden ve bunu da kadınlar
    yapacağından Allah’ın emri ile Peygamberimiz (s.a.v) çok evlendi.
    2 _ Peygamberimiz (s.a.v) , Allah’ın (c.c.) emri ile dini yaymaya başladığı zaman,
    Müslüman olanlarla beraber müşriklerden çok eziyet görüyordu. İslâmiyet, yeni yayılmaya
    başladığından müşriklerden bazısının babası iman ediyor, evladı etmiyor, bazısının evladı
    ediyor, babası etmiyordu. Kardeşi iman ediyor, kendisi etmiyor. Kadın iman ediyor, kocası
    etmiyordu. Bazen karı-koca beraber iman edenler de oluyordu. Müslüman olanlar,
    müşriklerden çok eziyet gördüklerinden, bazı Müslüman evli erkekler öldüğü zaman
    Müslüman karısı yalnız başına himayesiz kalıyordu.
    Babasının veya akrabasının yanına gitse derhal öldürüleceklerdi, işte böyle kadınları,
    Peygamber Efendimiz (s.a.v) himaye etmek gayesi ile kadının isteğine bağlı olarak bazen
    kendisi, bazen de ashabına nikahlardı. Yine aynen bunun gibi bazı müşriklerin hanımlarını
    veya kızları Müslüman oluyor. Müslüman oldu diye babası veya kocası onu dayanılmaz
    işkencelere sokuyorlardı. Fırsatını bulup bu işkenceden kaçan himayesiz kadınları,
    Peygamberimiz, kadınların isteğine bağlı olarak ya kendisine veya ashabından birine
    nikahlıyordu. Hemen şunu da söyleyelim: Bu hadiseler olurken, Arabistan’da herkes
    maddî ve manevî durumuna göre birçok kadınla evleniyordu. İslâm dini, kadınla
    evlenmeyi birden dörde çıkarmış değil, çoktan dörde indirmiştir. Sadece dörtten fazla
    evlenmek yukarıda bir kısmını saydığımız sebeplerden dolayı Peygamberimize aittir. Ve
    Peygamberimiz: “Cinsî yönden Allah’ım beni 40 erkek kudretinde yarattı” dediğini
    unutmamak gerekir. Buna rağmen yine ‘de Allah Rasulü: “Adaleti maddî ve manevî yönden
    tatbik etmemde bana yardım et” diye Allah’a (cc.) dua etmiştir.
    3 — Zevcelerin her birinin çeşitli kabilelerden olması sebebiyle, evvelâ o kabileler arasında,
    sonra da muazzez şahsiyetiyle akrabalık tesis buyurduğu bütün cemaatler içinde, köklü bir
    sevgi ve alâkaya yol açıyordu. Her kabile onu kendinden biliyor, din hissinin yanında
    yaratılıştan, fıtrattan olan bir tutkunlukla ona karşı derin bir bağımlılık hissediyordu. Her
    kabileden aldığı kadın, onun hayatında ve vefatından sonra kendi cemaatı arasında çok
    ciddi dinî hizmete vesile olabiliyordu. Uzak, yakın bütün akrabalarına İslâmiyet’i
    anlatıyordu. Bu sayede onun kabilesi de, kadın ve erkeğiyle, Kur’an’ı, tefsiri, hadisi ondan
    öğreniyor ve dinin ruhuna vakıf olabiliyordu. Bu evlilikler vasıtasıyla, tek önderimiz, âdeta,
    bütün Araplarla yakınlık kurmuş gibi her hanenin teklifsiz misafiri haline gelmişti. Herkes
    bu yakınlık vasıtasıyla Efendimize yaklaşabiliyor ve dinin emirlerini görme fırsatını
    buluyordu. Aynı zamanda, bu ayrı ayrı aşiretlerin her biri, kendini ona yakın sayıyor ve
    bununla iftihar ediyordu.
    Mahzunoğulları, Ümmü Seleme (r.a) vasıtasıyla, Emeviler, Ümmü Habibe (r.a) vasıtasıyla,
    Hâşimîler, Zeynep bint-i Cahş (r.a) vasıtasıyla kendilerini ona yakın kabul edip, bahtiyar
    sayıyorlardı.

  • din31.12.2006 - 18:44

    Din olmayan toplumlarda insanlar her türlü ahlaksızlığa açık duruma gelirler. Örneğin dindar bir insan ahirette hesabını vereceğini bildiği için kesinlikle rüşvet almaz, kumar oynamaz, kıskançlık yapmaz, yalan söylemez. Ama dinsiz bir insan bunların hepsini yapmaya açıktır. Bir insanın “ben dinsizim ama rüşvet almıyorum” veya “ben dinsizim ama kumar da oynamıyorum” demesi yeterli olmaz. Çünkü Allah korkusu olmayan ve ahirette hesap vereceğine inanmayan bir insan, ortam veya şartlar değiştiğinde bunlardan herhangi birini kolaylıkla yapabilir. “Dinsizim ama fuhuşyapmıyorum” diyen bir insan fuhuşun normal karşılandığı bir yerde fuhuşyapabilir. Veya rüşvet almadığını söyleyen bir insan eğer Allah’tan korkmuyorsa “oğlum hasta ölmek üzere, onu için rüşvet almak zorundayım” diyebilir. Dinsizlikte hırsızlık bile bazı ortamlarda meşru görülebilir. Örneğin böyle kişiler kendilerince otellerden, eğlence yerlerinden havlu veya dekoratif eşyalar almayı hırsızlıktan saymayabilirler.

    Oysa dindar bir insan böyle bir ahlakı göstermez. Çünkü Allah’tan korkar ve Allah’ın, niyetini de, düşüncelerini de bildiğini unutmaz, samimi davranır ve günahtan kaçınır.

    Dinden uzak bir insan “dinsizim ama affediciyim, intikam veya kin hissi duymam” diyebilir. Ama bir gün öyle bir olay olur ki çileden çıkar ve en umulmayacak tavrı gösterir. Bir insanı öldürmeye, yaralamaya kalkar. Çünkü üzerinde taşıdığı ahlak, ortamlara, koşullara, yaşanılan yere göre değişen bir ahlaktır.

    Oysa Allah’a ve ahirete inanan bir kişi koşullar ve ortam ne olursa olsun güzel ahlak göstermekten kesinlikle taviz vermez. Ahlakı “değişken” değil “oturmuş” olur. Allah dindar insanların üstün ahlakını ayetleriyle haber vermiştir:

    Onlar Allah’ın ahdini yerine getirirler ve verdikleri kesin sözü (misakı) bozmazlar. Ve onlar Allah’ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi ulaştırırlar. Rablerinden içleri saygı ile titrer, kötü hesaptan korkarlar. Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir. (Rad Suresi, 20-22)

  • Neyzen31.12.2006 - 18:32

    uykum sende ey neyzen
    dinleyeli feryadını
    gündüzüm gecem demde
    nedir bu saran etrafımı

  • kutlama31.12.2006 - 12:48

    Mübarek Kurban Bayramımızın ve 2007 Yılının
    Türk İslam ve Tüm İnsanlık Alemine Hayırlara Vesile Olmasını Diliyorum.
    Kurban Bayramımız Mübarek Olsun..

  • zaman31.12.2006 - 12:40

    Zamanla yerleşir yaşadıkların,
    yeniden konumlanır,
    çoğalır
    anlamları, önemi kavranır.
    Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey,
    çok sonra değerini kazanır.
    Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.
    Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır
    artık Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
    Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır...