Îmânından ne kadar emin olamasa da bir kişi, (gerçi emin olmasına gerek yok, neye olduğu da farketmez, îman ettiğini bilmesi yeter) o sesi duyduğunda ruhu mutlaka yerinde kıpırdar.. Gerek iç ezici bi muhabbetle gerek korkuyla..
Düşünmeye başlayınca anlar.. 'mecbursun! ibadet edeceksin! ' değildir o. 'Hürsün, ister ibâdet edersin, ister etmezsin, fakat hatırla ki bu hayırlıdır, faydalıdır, iyidir' demektir.
Düşünürken bi farkeder ki insan, ezandaki ses 'Hz. Muhammed'in Allah'ın kulu olduğuna ŞAHİDİM' diyo...
Benim bünyemde 'sen' yerleştikten ve ben seni kaybettikten yahut senden uzağa düştükten sonra, kimi ve neyi görsem ondaki 'sen' izlerinden dolayı muhabbet duyarım..
'Seni sevdim, kimi sevdim ise, sevdim seveli Seni gördüm, neyi gördüm ise, gördüm göreli Seni görmek, seni sevmek için indim bu yere Seni bildim bu gönülde 'ben'i bildim bileli..'
Belki de herşeyin aşırısını ifade ediyodur. Hiç şekersiz şeker olur mu? Ya da tuzsuz tuz? Hadi oldu diyelim, ne anlamı kalır? Bu durumda arkadaşımın yazdığı şey doğru çıkıyo. Her keyin kendisi olması, kendini bilmesi. Vallahi Türk deyimi çıktı ha.
Ben bilmiyodum, ayıptır söylemesi.. Belki de varmıştır..
Hoş edâlı, azıcık cilveli ve vakur kadın. İstanbul hanımefendileri bu sınıfa girer. Yanlış anlaşılmaya, sınıfçılık, vs'yi kastetmiyorum, sadece dört harfli, kökeni ingilizce olan ve sık kullanılan o kelimeyi kullanmak istemiyorum. Hepsi bu..
Sadede gelirsek..
Nâzenîn artık 'nâzenîn'lerden oluşan bir mûsikî cümlesidir. Şekerim, 'cümle' kelimesini kullanmamın sebebi de 'sınıf' kelimesini kullanmamın sebebiyle aynıdır. İnat bu işte. Kullanmıycam o kelimeyi. 'cümle' yerine 'tümce' de demiycem. Budur.
İcrasıyla kemençesine, kişiliğiyle kendine âşık etmeyi kendine vazife edinmiş insanoğlusu.
Yaauuu insan bu kadar mı güzel taksim yapar, eser yorumlar, keriz atar! :))
Bi de 'Hz. Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna da ŞAHİDİM' diyo..
Bi de öndan önce 'ilah yoktur, Ancak ALLAH vardır ve ben buna ŞAHİDİM' diyoooo....
İnsan dehşete kapılıyo..
Îmânından ne kadar emin olamasa da bir kişi, (gerçi emin olmasına gerek yok, neye olduğu da farketmez, îman ettiğini bilmesi yeter) o sesi duyduğunda ruhu mutlaka yerinde kıpırdar.. Gerek iç ezici bi muhabbetle gerek korkuyla..
Düşünmeye başlayınca anlar.. 'mecbursun! ibadet edeceksin! ' değildir o. 'Hürsün, ister ibâdet edersin, ister etmezsin, fakat hatırla ki bu hayırlıdır, faydalıdır, iyidir' demektir.
Düşünürken bi farkeder ki insan, ezandaki ses 'Hz. Muhammed'in Allah'ın kulu olduğuna ŞAHİDİM' diyo...
Benim bünyemde 'sen' yerleştikten ve ben seni kaybettikten yahut senden uzağa düştükten sonra, kimi ve neyi görsem ondaki 'sen' izlerinden dolayı muhabbet duyarım..
'Seni sevdim, kimi sevdim ise, sevdim seveli
Seni gördüm, neyi gördüm ise, gördüm göreli
Seni görmek, seni sevmek için indim bu yere
Seni bildim bu gönülde 'ben'i bildim bileli..'
Pek sevgili sevdiklerimin pek sevgili şâirleridir.
Mehmet ve öbürü pek çok severler, hakîkaten Nedîm, onlara 'nedîm' olmuştur..
Cefâ-yı tâli'-i nâ-sâzkârı benden sor
Aman aman sitem-i rûzgârı benden sor
Düşüp ümîde neler çektiğimi ben bilirim
Belâ-yı keşmekeş-i intizârı benden sor
Bir iki günde ne gaddarlıkların gördüm
Felek dedikleri nâ pâydârı benden sor
Zamân-ı va'd-i tahassürde başkadır âlem
O telh şerbet-i şîrin-güvârı benden sor
Henüz neş'esini görmeden humâr çeker
nedîm-i dil-şûde-i bî-karârı benden sor.
Kendisi
'haddeden geçmiş nezâket, yâl ü bâl olmuş sana
mey süzülmüş şîşeden ruhsâr-ı âl olmuş sana' dedirtir.
Bir de üstüne, hiç dememesi gerekirken
'düşüp ümîde neler çektiğimi ben bilirim
belâ-yı keşmekeş-i intizârı benden sor
bir-iki günde ne gaddarlıkların gördüm
felek dedikleri nâ-pâyidârı benden sor'
demiş adamdır. Delmiş geçmiştir..
Belki de herşeyin aşırısını ifade ediyodur. Hiç şekersiz şeker olur mu? Ya da tuzsuz tuz? Hadi oldu diyelim, ne anlamı kalır? Bu durumda arkadaşımın yazdığı şey doğru çıkıyo. Her keyin kendisi olması, kendini bilmesi. Vallahi Türk deyimi çıktı ha.
Ben bilmiyodum, ayıptır söylemesi.. Belki de varmıştır..
Hoş edâlı, azıcık cilveli ve vakur kadın. İstanbul hanımefendileri bu sınıfa girer. Yanlış anlaşılmaya, sınıfçılık, vs'yi kastetmiyorum, sadece dört harfli, kökeni ingilizce olan ve sık kullanılan o kelimeyi kullanmak istemiyorum. Hepsi bu..
Sadede gelirsek..
Nâzenîn artık 'nâzenîn'lerden oluşan bir mûsikî cümlesidir. Şekerim, 'cümle' kelimesini kullanmamın sebebi de 'sınıf' kelimesini kullanmamın sebebiyle aynıdır. İnat bu işte. Kullanmıycam o kelimeyi. 'cümle' yerine 'tümce' de demiycem. Budur.
Nokta.
Nefees? Nefeeess... '(deriiin bir nefes alıp) nefeessssssssssssss (diye bırak)
Türk Edebiyâtı'nda Alevi-Bektâşî şâirlerin Alevîlik veya Bektâşîlik yolu ile ilgili söyledikleri şiirlerin (yani nutukların) bestelenmiş hâli.
Aaaaah, ah, pek güzel olurlar..
Amanın bi de şu var;
Alevîlerin nutukları bestelendiğinde çoğu zaman 'deme' 'deyiş' 'samah' gibi isimler alır..ü
Ama bu çok, pek çok güzel oldukları gerçeğini değiştirmez tabiî..
Eheh... :)