Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • donan yağış02.06.2004 - 10:40

    Buz fırtınaları, şiddetli ve yoğun kış aylarında insan yaralanmalarına, enerji kesintilerine ve trafik kazalarına neden olabilir. Buz fırtınaları; aşırı soğumuş ve donmuş olan yağmurun soğuk yer yüzeyi ile teması ile oluşan donan yağışın birikmesi sonucu oluşur. Donan yağış, daha çok yer yüzeyi sıcaklığının donma noktası veya daha düşük bir sıcaklıkta olduğu, sıcak cephenin soğuk tarafında dar bir bant şeklinde görülür.

  • wind chill02.06.2004 - 10:37

    WIND CHILL, Hava hareketinin (rüzgarın) cilt üzerine yaptığı soğuma etkisinin bir ölçüsüdür. Vücut üzerine esen rüzgar sebebiyle vücut hızla ısı kaybeder. Ancak wind chill gerçek bir soğukluk ölçüsü değildir. İnsanların yaşına, cinsiyetine, genetik yapısına, kültürüne ve psikolojik durumuna göre hissedilen etki farklıdır. İnce ya da nemli giysiler wind chill indeksinden daha fazla ısı kaybına ve olumsuzluğa neden olabilir.

  • michael crichton02.06.2004 - 10:31

    Michael Crichton, Harvard Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra kariyerine yazar ve film yapımcısı olarak devam etti. “Tekno gerilim”in babası namıyla tanınan yazarın Andromeda Strain, Kongo, Jurassic Park ve Timeline adlı romanlarının yanı sıra üç adet de Fine Patients, Travels ve Jasper Johns adlı edebiyat dışı yapıtları vardır.
    Yüz milyondan fazla satış yapmış olan eserleri otuz yabancı dile çevrilmiş ve bunlardan on iki tanesi sinemaya aktarılmıştır. Crichton ayrıca Acil Servis adlı televizyon dizisinin de yaratıcısıdır. Amerika’da aynı zamanda kitabı, filmi ve televizyon dizisi bir numara olmuş tek yazardır.
    Bilgisayarlara büyük ilgi duyan Crichton’un Film Track adında 1980’li yıllarda başlattığı sinema filmleri için bilgisayar programları üreten bir software firması vardır. Filmlerde bilgisayar programları kullanılmasında öncülük yaptığı için 1995 yılında Film Akademisi tarafından Görüntü Efektleri Oscarı’yla ödüllendirilmiştir.
    Westworld adlı filminde ilk kez bilgisayar uygulamalı özel efektler kullanılmıştır.
    “Acil Servis” dizisiyle Crichton, Emmy, Peabody ve Amerika Yazarlar Derneği Ödülü’nü kazanmıştır.

  • patricia cornwell02.06.2004 - 10:29

    SCARPETTA SERİSİ


    Otopsi - Postmortem
    Kanıt - Body of Evidence
    Ölüm Zinciri - All that Remains
    Morg Çıkmazı - Cruel and Unusual
    Ceset Çiftliği - The Body Farm (İnkılap Yayınevi)
    Yoksullar Mezarlığı - From Potters Field
    Cinayet Nedeni - Cause of Death
    Sapık Teşhir - Unnatural Exposure
    Başlangıç Noktası - Point of Origin
    Son İhtar - Black Notice
    The Last Precinct

    ANDY BRASIL SERİSİ
    Arı Kovanı - Hornet's Nest
    Ölüm Kavşağı - Southern Cross
    Isle of Dogs

  • patricia cornwell02.06.2004 - 10:28

    Ünlü yazar Patricia Cornwell, 'Romanlarımda canlandırdığım dünyada yaşamak benim için çok önemlidir,' diye açıklıyor. 'Canlandırdığım karakterin yapmasını ya da bilmesini istediğim her şeyi kendimde yaşamak ve bilmek isterim.' Çeşitli ödüller kazanmış, Charlotte Observer gazetesinin eski polis muhabiri, Dr. Kay Scarpetta'yı tanıttığı Otopsi adlı ilk romanını kaleme almadan önce altı yıl, Virginia eyaletinde adli tabib şefinin bürosunda gönüllü polis memuru olarak çalışmıştır. Tüm dünyada olağanüstü beğeni kazanan Otopsi yazarına bir yıl içinde beş büyük polisiye roman ödülü getirmiştir. Atlantik'in iki yakasında ilk romana bu kadar çok ödül ilk kez verilmiştir. Bunu izleyen dokuz Scarpetta romanı tüm dünyada en çok satan kitaplar listesinin ilk sıralarında yer almıştır. Yazarın Food to Die For ve Scarpetta's Winter Table adlı eserleri de dünya listelerinde boy göstermektedir. Kuzey Carolina, Davidson Koleji'nden mezun olan Cornwell'in, polislerin dünyasını ve çalışma yöntemlerini dile getiren üç eseri daha vardır. Ayrıca A Time for Remembering adlı eseri gezici bir vaizin karısı olan Ruth Graham'ın biyografisidir. Patricia Cornwell Connecticut Greenwich'de yaşamakta ve adli tıp araştırmaları, hayvanları koruma, kurbanlara yardım gibi çeşitli kuruluşlara destek vermektedir.

  • wilbur smith02.06.2004 - 10:26

    COURTNEY SERİSİ
    Bencil - When the Lion Feeds - 1964
    Fırtına - The Sound of Thunder - 1966
    Bir Serçe Düştü - A Sparrow Falls - 1977
    Alev Kıyıları - The Burning Shore - 1985
    Hükmedenler - Power of the Sword - 1986
    Gazap - Rage - 1987
    Şimdi Ölmek Zamanı - A Time to Die - 1989
    Tuzak - Golden Fox - 1990
    Yırtıcı Kuş - Birds of Prey - 1997
    Muson Yağmurları - Monsoon - 1999
    Blue Horizon - 2003 (çıkacak)
    Önemli Not: Yırtıcı Kuş, Muson Yağmurları ve 2003'te çıkacak olan Blue Horizon kitap içeriği olarak Bencil'den öncesini anlatmaktadır.

    BALLANTYNE SERİSİ
    Şahin - A Falcon Flies - 1980
    Sürek Avı - Men of Men - 1981 (Kelebek Yayınevi)
    Meleklerin Gazabı - The Angels Weep - 1982
    Leopar Karanlıkta Avlanır - The Leopard Hunts in Darkness - 1984


    MISIR DİZİSİ
    Nehir Tanrısı - River God - 1993
    Yedinci Papirüs - The Seventh Scroll - 1995
    Büyücüler Kralı - Warlock - 2001

    DİĞER KİTAPLARI
    Maceracılar - The Dark of the Sun - 1965
    Lanetliler Körfezi - Shout at the Devil - 1968
    Altın Madeni - Gold Mine - 1970 (Kelebek Yayınevi)
    Elmas Avcıları - The Diamond Hunters - 1971 (Kelebek Yayınevi)
    Güneş Kuşu - The Sunbird - 1972 (Kelebek Yayınevi)
    Gökleri Süsleyen Kartal - Eagle in the Sky - 1974
    Şeytan Çığlığı - The Eye of the Tiger - 1975
    Deniz Kadar Aç - Hungry as the Sea - 1978
    Vahşi Adalet - Wild Justice - 1979
    Fillerin Şarkısı - Elephant Song - 1991

  • wilbur smith02.06.2004 - 10:25

    40 yıla yakın bir bestseller yazarlığı geçmişi olan Wilbur
    Smith bugüne kadar 28 roman yazmıştır. Kitapları 26 dile
    çevrilen yazarın satış rakamları milyonlarla ifade edilmektedir.
    29 yaşında ilk kitabını yazan Smith, 31 yaşında BENCİL (When The Lion Feeds) adlı romanı ile büyük bir başarı elde etmiştir.
    O günden beri bestseller listelerinin vazgeçilmez ismi haline
    gelmiştir.
    68 yaşındaki Wilbur Smith, doğup büyüdüğü Afrika'da kendi çiftliğinde yaşamaktadır.

  • johann wolfgang von goethe01.06.2004 - 19:54

    Ulusaldan evrensele
    Goethe, “şairi anlamak isteyen, onun ülkesine gitmelidir” demişti. Onunla aynı zaman diliminde yaşayan ve Fransız Aydınlanmasının mirasçısı olan Madame de Stael (1766- 1817) de “Werther’in Acıları”nı yorumlamasına bu noktadan, o dönem Almanya’sındaki insan yapısından başlıyor; “Almanlar acı duyguların ve melankolik imajların tasvirinde eşsizdirler. Tefekküre dayanan hayatları, onlarda güzele karşı bir çeşit coşkunluk, toplumsal yaşamdaki bozukluklara karşı bir nefret uyandırır. Hiç bir ülke yoktur ki orada yazarlar, tutkulu insan duygularını, ruh acılarını ve bu acılara katlanmayı kolaylaştıran felsefi olanakları Almanlar’dan daha iyi derinleştirsinler. Edebiyatın genel karakteri Kuzey memleketlerinin hepsinde aynıdır; ama Alman tarzının farklı hatları Almanya’nın siyasi ve dini durumundan gelir.

    “Almanların sahip oldukları en nefis eser Werther’dir ve onu diğer dillerdeki şaheserlere karşı çıkarabilirler. Roman olarak tanındığı için, birçok kişi onun bir şaheser olduğunu bilmezler. Halbuki ben, heyecan şaşkınlıklarına ait daha göze çarpan, daha gerçek bir tasvir; tabiatın bir girdabı olan ve bütün gerçeklerin, görmesini bilenin gözleri önünde ayan beyan serildiği felaket içinde, daha keskin bir görüş taşıyan bir kitap tanımıyorum. Werther’in karakteri, insanların büyük çoğunluğunun karakteri olamaz. O, kötü bir toplumsal düzenin sağlam düşüncelere sahip bir insana verebileceği zararları bütün yönleriyle ortaya koyar. Kahramanında aşk acısından başka bir acının varlığını da ortaya koyduğu, ruhunda küçümsenmenin şiddetli acısını ve bu küçümsemenin kaynağı olan sınıf gururuna karşı duyduğu derin nefreti de gösterdiği için eleştirilmiştir yazar. Oysa, Goethe, ince ve mağrur bir ruhun bütün duygularıyla acı çeken bir varlığı, insanı tek başına ümitsizliğin en son derecesine götüren o acılar kabusunu tasvir etmek istiyordu ve aklın bütünüyle bozulması ve ölümün bir zorunluluk olması için, toplumun yara içine zehirlerini dökmesi gerekirdi.”

    Hegel de “Estetik”inde Goethe’yi şu sözlerle över; “Böyle hakiki bir bireysel bütünlüğe ve canlı bağımsızlığa duyulan ilgi ve gereksinim, -zamanımızın gelişmiş uygar ve politik yaşamının koşullarını ve evrimi ne kadar arzu edilir bulursak bulalım- hiç bir zaman bizi terk etmeyecektir, edemez de. Bu anlamda, yeni çağın bu var olan koşulları içerisinde, şiirsel figürlerin kaybolmuş bağımsızlıklarını yeniden kazanma çabalarından dolayı Goethe’nin ve Schiller’in genç ruhlarına hayranlık duymalıyız.”

    Goethe’nin gerçekçiliği Shakespeare’e uzanır. Ona göre, Shakespeare’in trajedilerini “kendi benliğimizde ve özgür istemlerimizde yatan ne varsa tümü, bir bütünün amansız yol alışıyla çarpışır ve gizli bir noktanın çevresinde döner”. Suçkov ise, Goethe’yi; insan kişiliğinin ve birey psikolojinin, bu bütünün amansız yol alışını belirleyen karmaşayı ve bileşenleri açığa çıkarmadan çözülemeyeceğini kavradığı için över.

    Goethe’nin Alman edebiyatına etkisi çok önemlidir. İlk dönemlerde, ona karşı çıkan ya da onu izleyenler biçiminde ayrılmalar olmuşsa da, bu duruşların belirlenmesi yine Goethe’yi referans alır. 1900’lerden sonra ise bütün dünya için tartışmasızdır edebiyattaki yeri. Üzerine yapılan akademik çalışmalar bile başlı başına bir kütüphane oluşturan Goethe ve eserleri hakkında, yazılacak kısa bir yazının doyurucu olması; “Tarquatto Tasso”yu, Faust’u, William Meister ve “oluşum romanı”nı, okumadan Goethe’nin tanınması elbette mümkün değil ama okunması da mutlaka gerekiyor...! Sevinelim ki, bu büyük yazarın çok iyi çevirileri var Türkçe’de.

  • johann wolfgang von goethe01.06.2004 - 19:54

    Goethe’nin Üç Dönemi
    Goethe’nin sanat yaşamı üç evrede değerlendirilir. Üniversite yıllarından 1775’e kadar süren gençlik döneminin ilk yıllarında, sanat dünyasında yapmacıklı aşkları ve eğlenceli hayatı işleyen bir akım egemendi. İlk şiirlerini bu akımın etkisiyle yazmıştır. Ancak ne bu hayat, ne de bu sanat anlayışı ona uygun değildi. Zaten, bir süre kendisini kaptırdığı o günlerin eleştirisini, bir kaç yıl sonra yazdığı “Suça Katılanlar” oyununda bulmak mümkündür. Yine de, kendisi hayattayken en çok etki uyandıran roman “Genç Werther’in Acıları”, bir gençlik dönemi ürünüdür.

    1775’de Weimar’a gidişi ile başlayıp Schiller’le arkadaşlığı ile 1805’e kadar uzayan yıllarda ise klasik sanat anlayışına ulaşmıştır Goethe. Özellikle, roman alanında “William Meister’in Çıraklık Yılları” ve şiirde “Baladlar”, en önemli eserleridir. Yazarlığının bu “Klasik” döneminde, daha çok tiyatro oyunları yazdığı söylenebilir.

    Fransız Devrimindeki şiddet ürkütmüştü Goethe’yi ve bu toplumsal patlamaya sırtını dönmüştü. Ancak, “insanı eğitmenin, insan ruhunda yatan bencilliği ve uyumsuzluğu yok etmenin yollarından biri olarak tam klasik modellere dayanan güzel, dolayısıyla ahlaksal sanatı tercih ettiği zaman, aslında, Aydınlanma ideallerine bağlılığını sürdürmekte, insan doğasının ve toplumun kusursuz hale getirilebileceği fikrine olan hümanist inancı ortaya koymaktadır.”

    1805’den sonraki “geç dönemi”nde ise, bir yandan “William Meister”in ikinci bölümünü ve “Gönül Bağlarını” tamamlamış, bir yandan da İranlı şair Hafızi’nin gazellerinin biçiminden etkilenen “Divan-ı Şarki”yi yazmıştır. Ama hepsinden önemlisi, 1770’den beri tasarlayıp geliştirdiği “Faust”a son şeklini vermesidir. Bugün Goethe’nin en tanınan ve sanatının doruğu olarak kabul edilen eseri kuşkusuz “Faust”tur.

    “Genç Werther’in Acıları”
    Bu romanı yazdığında 25 yaşındaydı Goethe. Hani, “bir kitap okudum, hayatım değişti” lafı gibi, “bir kitap yazmış ve hayatı değişmiştir”; üstelik okuyucularının hayatlarını da değiştirerek. Gerçekten de, romanın piyasaya çıkmasının ardından hem pek çok intihar vakası ile karşılaşılmış, hem de Almanya sokakları bir “Werther salgınına” uğrayarak, ortalığı mavi ceket, sarı pantolon giyen duygulu gençler istila etmiştir.

    Hikaye, Werther’in mektuplaştığı arkadaşı Willhelm’in eliyle, mektuplar biçiminde anlatılır, zaman zaman, Willhelm sonradan öğrendiklerini de ekler(bu kısımlar bir sahne canlandırması tarzındadır): Büyük kentin yarattığı ruhsal çöküntüden doğaya kaçarak Wahlheim’e yerleşen aydın bir geçtir Werther. Orada tanıştığı soylu bir ailenin güzel kızı Lotte’ye aşık olur. Lotte de kayıtsız değildir bu aşka ama Albert’le nişanlıdır ve verilen sözler, ahlaki değerler önemlidir. Lotte Albert ile evlenir. Werther ise bir aile dostu olarak yer alır yanlarında. Ne var ki aşk ve dostluk arasındaki sınır çizgisi zayıftır. Sınırı geçmekten korkan Lotte, bir daha görüşmemeleri gerektiğini bildirir genç adama. Werther’in bu acıya dayanması ise imkansızdır. Lotte’ye bir mektup yazar; “Bak Lotte! bana ölümün sarhoşluğunu tarttıracak olan o soğuk ve korkunç kadehi elime alıyorum. Onu bana sen uzatıyorsun, ben de alırken hiç duraklamıyorum. hayatımın bütün istekleri ve ümitleri yerine geldi. Ölümün çelikten kapısını vurmak öylesine titretici ve çetin ki” diyen Werther, “Silahlar dolu. Saat on ikiyi vuruyor. Alınyazısı bu, önüne geçilmez. Lotte! Elveda Lotte! Elveda” sözleriyle son verir mektubuna ve yaşamına...

    Tıpkı şiirleri gibi, Werther’de de kendi yaşamından bir parça vardır Goethe’nin. 1772 yılında hukuk stajını yaparken, bir arkadaşının nişanlısına aşık olduğu için yaşadığı duygu ve ahlak çatışmasından esinlenmiştir bu romanını yazarken. Sondaki intihar vakası ise, o sıralarda gazetelere yansıyan bir haberin verdiği ilhamla olmuştur. Onun başardığı, tekil yaşanmışlıkları, genel toplumsal bir bunalımın eşliğinde anlatabilmesindedir. Ve elbette, Goethe’nin şiirsel, tasvirlerle dolu zengin dili/üslubu, hikayenin büyüsünü benzersiz biçimde derinleştirir.

    Werther, “Sturm und Drang” (coşumculuk) akımının bütün izlerini taşıyan bir metin. Güçlü duygularla hareket etme, doğaya, çocuklara, pastoral bir hayata duyulan özlem, toplumsal kurumlara yönelik eleştiri hemen fark ediliyor. ancak bütün bunlar yalnızca estetik bir tercihten kaynaklanmıyor; o yıllar Almanya’sının -Avrupa olarak genelleyebiliriz de- bireyi köşeye sıkıştıran koşullarını yansıtıyor! Dikkat edilirse, “doğa tercihi” romantizmin ve İngiliz Gotiğinin de çok önemli bir motifi olmuştur. İnsanda derin izler bırakan şey, bir edebi metinde yazarın hayal ürünü olarak anlattıkları değil, o metinde -somut gerçekliği- yansıtan duygu ve düşüncelerdir. Werther’in yarattığı coşkunluk da, özellikle Almanya’da, anlatılanların Alman ulusal kimliği ile çakışmasından kaynaklanmıştır. Onu yaratan değil, varolanı tasvir edendir Goethe! Goethe, kişisel olanla toplumsal olan arasındaki kopmanın kaçınılmazlığını ve bunun toplumsal nedenlerini, insanın manevi yaşamı ile coşku dünyasını benzersiz bir lirizm ve çözümsel bir sezgiyle ortaya koymuştur bu romanında. Goethe’nin Werther’i, bireysel tutku, toplumsal zorunluluk ve bu tür bireysel tutkuların genel temsili anlamı arasındaki doğrudan ilişkiyi çok açık biçimde gösterir.

  • johann wolfgang von goethe01.06.2004 - 19:52

    Alman edebiyatının ve klasizmin en büyük yazarlarından olan Goethe, 28 ağustos 1749’da Frankfurt’da doğdu. Varlıklı bir aileden gelen babası tarafından Aydınlanma düşüncesinin ideallerine göre yetiştirildi. Küçük yaşta Fransızca, Latince ve Eski Yunanca öğrendi, güzel sanatlar ve tiyatroyu tanıdı. 1765’de hukuk eğitimine başladı ancak hastalanıp evine döndü. Din ve mistisizmle tanışması bu dönemdedir. İyileşince, hukuk eğitimini Strasbourg’da tamamladı. Dil üzerine araştırmalar yapan Herder’le dostluk kurdu. Parlak bir gençti Goethe. 1775’de Weimar Dükü tarafından elçilik danışmanlığına atandı ve 1782’de “von” unvanını aldı.

    1786’da Roma’ya giderek güzel sanatlar alanında incelemeler yaptı. Sicilya’da ise -ilginçtir- botanikle ilgilendi. Almanya’ya dönüşünden sonra evlendi Goethe. Doğan beş çocuğundan sadece birisini yaşatabildiler. Bu sıralarda Jena kentinde ikamet ediyordu ve Schiller’le de burada tanıştı. Yaklaşık on yıl süren dostlukları sırasında, iki yazar olumlu anlamda birbirini her yönden etkilediler. Siyasi karışıklar ve toplumsal patlamalara, 1805’de Schiller’in ölümü de eklenince çok sarsılan Goethe, Jena’dan ayrıldı. Yaşı da hayli ilerlemişti, köşesine çekildi; yazdı, durmadan yazdı ve hayatının en üretken dönemini geçirdi. 22 Mart 1832’de Weimar’da öldü.