Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • Ergenekon14.07.2008 - 22:44

    DARBE GUNLUKLERI

    29 Aralik 2003 Pazartesi
    Özkök: Sen akli selim sahibi bir insansin
    Genelkurmay Baskani'nin müsait oldugunu haberini alinca kendisine haftalik haber vermek için telefon ettim. Benim verdigim bilgilerden sonra bana kendisine gönderdigimiz rapor ile ilgili bazi serzenislerde bulundu. 'Ben bu raporun iki noktasi hariç her seyi ile hem fikirim. Bu noktalar sunlardir......Ama beni esas üzen konu raporun dördünüz tarafindan imzalanarak gönderilmesi ve böylece bir muhtira sekline dönüsmesi. Sen akliselim sahibi bir insansin ve bu gibi olaylara engel olman gerekir. Daha önce de benden habersiz dördünüz toplandiniz. Acaba sen komutan olsan ve senin komutanlarin böyle yapsa ne dersin' dedi. Ben de kendisine 'Bizim hiçbir degisik fikrimiz yok sadece size fikirlerimizi aktarmak istedik ve bunun için de bir haftadir gece 3-4 saat uyuyarak çalistik, tüm Kibris konusunda uzman olanlar ile konustuk ve o kagidi öyle hazirladik. Amacimiz sadece size yardim etmek ve siz Basbakan Recep Tayyip Erdogan ile görüsmeden önce bu raporu hazirlamakti. Raporu size nasil takdim edecegimiz aramizda sorun oldu. Bu sekilde takdim etmeye karar verdik.' dedim. 'Sen akli selim sahibisin. Onlarin bunu yapmalarina izin vermemen gerekir. Eger bir söyleyeceginiz varsa bana söyleyin' dedi ve konusmamizi tamamladik. Anlasilan Genelkurmay Baskani rahatsiz olmustu.

    Bizi Kara Kuvvetleri Komutani aradi. Genelkurmay Baskani onu da aramis ve ayni konulari ona da anlatmis. Çok üzülmüs ve Genelkurmay Baskani raporun degistirilerek imzasiz gönderilmesini istemis. Ayrica raporun son kisminda yer alan ve Hava Kuvvetleri Komutani tarafindan eklenen bir cümlenin de çikarilmasini talep etmis. Bunun üzerine o da kagitlari toplayip yeniden göndeririz demis. Beni, gönderdigimiz raporun bendeki kopyasini istemek için aramis. Ben de peki dedim. Benden önce Hava Kuvvetleri Komutani'ni aramis, ondan raporu isteyince Hava Kuvvetleri Komutani tavir koymus. Bana Hava Kuvvetleri Komutani'ni yumusatmami söyledi.

    Aksam Hava Kuvvetleri Komutani ile bu konuyu evde konustuk ve sorunu kendisine izah ettim. Hava Kuvvetleri Komutani çok üzülmüstü ve güvenini yitirmisti. Bence de hakliydi. Hep beraber degistirilebilirdi. Sonra aldigimiz bir karardan geri adim atarsak sonra basimiza nice haller gelecekti. Bunlara çok üzülmüstü. Kendisine bunu yapmazsa Kara Kuvvetleri Komutani'nin Genelkurmay Baskani ile kavga etmesi gerekir, o da bizim simdi istemedigimiz bir konu diye izah ettim.



    27 Aralik 2003 Cumartesi
    Hasan Mutlucan esprisi
    Gündüz OHAL gazilerinin TSK Rehabilitasyon Merkezi'nde açmis olduklari sergiye katildik. Duygu ve hüzün dolu bir gün geçirdik. Sergiyi gezdikten sonra gaziler sinema salonunda bir konser verdiler. Fevkalade güzel bir konserdi. Insanlarin isterlerse neler basarabileceklerini gördük. Bir ara Ege bölgesinden türküler çaliniyordu. Sahnede, TRT'den saz ve türküleri ile Tolga isimli bir sanatkar gazilere refakat ediyordu. Sanatkarin sesi ayni Hasan Mutlucan'in (12 Eylül darbesi sirasinda TRT'nin yayinladigi kahramanlik türküleriyle ünlenen türkücü-Nokta) sesi gibiydi. Jandarma Genel Komutani Orgeneral Sener Eruygur hemen kulagima egildi ve bu sanatkarin adresini alalim, lazim olabilir, dedi. Güzel bir espriydi.


    25 Aralik 2003 Persembe
    Onur Öymen'le Kibris'i konustuk
    Kuvvet komutanlari ile beraber toplanarak Onur Öymen ile Kibris konusunda görüsme yaptik. Digerlerinde oldugu gibi onun da görüslerini sorguladik. Kati bir tutumlari var. Kendisi ile Kibris konusundan daha çok son siyasi durumu ve bu noktadan öteye neler yapilabilecegini görüstük. Bize CHP'nin bir TV kanali vasitasi ile sisini duyurmaya baslayacagini ve bu konudaki hazirliklarin sonuçlanmak üzere oldugunu anlatti.


    Tuncay Özkan'in yerel seçim çalismalari
    Tuncay Özkan daha önce Show TV'de görev yapiyordu. Ancak bu hükümet kendi aleyhinde yayin yapan tüm kisileri olduklari gazetelerden çikartti ya da tv'lerden uzaklastirdi. Kemal Yavuz general de ayni durumda. Ben de kendilerine yardim edebilmek için MÖ ile konustum. Tuncay Özkan, Müfit Gürtuna'nin Istanbul TV'sini satin almak istiyor ve AKP'nin yerel seçimlerde Istanbul'dan çikaracagi adaya karsilik Ali Müfit Gürtuna'nin birlesik cephenin adayi olarak gösterilmesini koodine ediyor. Simdilik ANAP ve DYP ile anlasma saglamis.


    20 Aralik 2003 Cumartesi
    Cumhuriyet platformu
    Jandarma Genel Komutanligi Istihbarat Baskani general yaptiklari faaliyetler ile ilgili olarak sadece bana özel bir birifing verdiler. AKP hükümetine karsi, bu hükümeti demokratik kurallar içerisinde zayiflatmak için neler yapilmasi gerekiyorsa hepsi düsünülmüs ve uygulamaya geçmisler. Hayranlikla dinledim. Kendilerine birkaç konuda görüslerimi söyledim. Alinacak tedbirler içersinde afis asmaktan gazetelerde ilanlar vermeye kadar degisen bir çok hal tarzlari vardi. Bu çalismaya 'Cumhuriyet Platformu' ismini vermisler.


    18 Aralik 2003 Persembe
    Bilhassa Aydin Dogan üzerinde durarak, aramizi nasil düzeltebilecegimizi arastirdik
    Aksam yemege Mustafa Özkan ve esi ile Kara Kuvvetleri Komutani ve HVKK geldiler. MÖ
    bize gelmeden önce Süleyman Demirel'e ugramis ve bize ondan bazi mesajlar getirmisti.
    MÖ ile konustugumuz konularin özeti söyleydi.
    Basin ile aramizi nasil düzeltebiliriz, diye konustuk. Kendisi bu isin zor oldugunu, hepsinin kendi ticari iliskileri nedeni ile hükümete göbekten bagli olduklarini ve kolay kolay hükümet aleyhine bir yazi yazamayacaklarini, hepsinin devlete borcunun bulundugunu anlatti. Bilhassa Aydin Dogan üzerinde durarak, en büyük medya patronu olmasi nedeni ile aramizi nasil düzeltebilecegimiz konusunu arastirdik. Kolay olamayacakti ama MÖ bize tüm medya patronlarina isin kötüye gittigini ve tedbir alinmazsa çok geç olacagi konusunu anlatarak onlari iknaya çalisacagini söyledi.


    13 Aralik 2003 Cumartesi
    Aydin Dogan ve Rahmi Koç ile görüstük
    Aksam grubumuz ile biraraya geldik ve son bir haftadir olan gelismeleri gözden geçirdik. AY bugün Genelkurmay Baskani ile görüsmüs ve mesleki konulardan sonra ulusal konulari konusmuslar. AY'in söyledikleri özetle:

    1. Rahat olun. Bizler gayet iyi anlasiyoruz ve bir bütünüz. Sizin de bize katilmaniz lazim. Geçen seneyi hatirlarsaniz ne kadar iyi bir konumda oldugumuzu anlarsiniz. Bu aksam yemek yiyecegiz isterseniz gelin siz de bizimle beraber olun. Bizler arada bir toplanip ulusal meseleleri tartismakta yarar görüyoruz.

    2. Bu adamlarin yaptiklari artik tartisilmaz bir sekilde meydanda.

    3. Ordu komutanlarinin tepkisini gördünüz. Herkes daha fazla etkin olmamizi istiyor.

    4. Gerekirse bunlara seçimlerden önce bir muhtira verelim.

    (...)

    Sonra hepimiz SARIKIZ kapsaminda yaptiklarimizi anlattik. Ben de Istanbul'da MÖ ile yaptigim konusmayi ve gazetecilerin bu konuya ne kadar önem vermeleri gerektigi konusunda kendisine verdigim mesaji, Rahmi Koç ile olan görüsmemizin özetini, Orhan
    Karabulut'a AD (Aydin Dogan) ile olan görüsmemizi anlattim ve 18 Aralik günü MÖ ile görüsme yapmaya karar verdik.


    11 Aralik 2003 Persembe
    Adamlarin tuzu kuru
    Rahmi Bey bana nezaket ziyaretine geldi. Konusmamiz sirasinda ben de ona bugün içinde bulundugumuz durumu anlattim. Hükümetin tutumu Kibris meselesi ve nereye gittigi gibi konularda. Kendisine 'Hepimiz ayni gemideyiz. Batarsak hep beraber batacagiz. Bunu kimse unutmamali. Hükümet de unutmamali, bizler de, is adamlari da. Onun için esas destegimiz olan halki aydinlatacak sekilde, halkin gerçekleri görebilecegi sekilde hareket etmeliyiz' dedim. Pek hoslarina gitmedi ama gerçek bu. Bana, durum kötüye gidiyor ama hala daha o kadar kötü degil, dedi. Ben de 'sifirdan yüze kadar bir skalada nerede oldugumuzu degerlendiriyorsunuz' dedim. Bana, 35-40, diye cevap verdiler. Ben de bunun üzerine 'belki 95'e yakiniz' dedim. Hayret ettiler. Adamlarin tuzu kuru. Onlara göre ekonomi düzelmekte. Ama bunun sadece büyük sirketler için oldugunu görmüyorlar. Zavalli halk hala çekiyor. Halk yokluk içinde ne yapacagini bilmiyor. Enflasyon düsüyor. Zira halkin harcayacagi parasi yok. Bunlari onlara hep anlattim.


    08 Aralik 2003 Pazartesi
    Medyadan destege ihtiyacimiz var
    Taylan Bilgel ile Aydin Dogan için konustum ve kendisine 'Bizim artik medyadan destege ihtiyacimiz var. Hep bize, size güveniyoruz, diyorsunuz ama medya bize gerekli destegi vermiyor. Olaylari hükümete karsi kullanmalari lazim. Teslimiyet bizi de is yapamaz duruma sokar. Medya halki uyandirmak zorundadir. Aksi halde destegimizi kaybederiz. Halk neler döndügünü ögrenmelidir. Bu da ancak en etkili olarak medya kanali ile olacaktir' dedim. Aydin Bey'e iletecegini ve hatta gerekirse kendisi ile beraber yemek yememizi tavsiye etti.


    07 Aralik 2003 Pazar
    Iste eylem plani
    6 Aralik 2003 Jandarma Genel Komutani Orgeneral Sener Eruygur'un istegi üzerine jandarma sosyal tesislerine gittik. Kara Kuvvetleri Komutani ve JANGENKK Çarsamba günkü toplantidan sonra çok rahatsiz olmuslar ve bu arada Kuran kurslari ile ilgili
    yönetmelik düzeltmesi yayinlaninca hepimiz de rahatsiz olduk. Bilhassa bu hafta bütçe komisyonunda (TBMM Plan-Bütçe Komisyonu-Nokta) bir AKP milletvekili tekkelerin açilmasini isteyince hepimiz çok rahatsiz olduk. Toplandik.


    AY: (Aytaç Yalman-Nokta)

    Ben bu isten çok rahatsiz oldum ve kendime göre söyle bir plan yaptim. Aralik ayinda bunlarin, Cumhurbaskani'nin Basbakan

    Recep Tayyip Erdogan ile görüsmelerini bekleyip eger ocak ayi içinde bir hareket olmazsa istifa edecegim. Hepimiz buna itiraz ettik.

    SE: (Sener Eruygur-Nokta)

    Buna gerek yok. Kabul etmiyoruz. Daha yapacagimiz çok sey var.

    AY'in bazi rahatsizliklari vardi. Kendini rahatlatmadan takintidan kurtulamayacakti. Bu nedenle de Pazar günü tüm or'lari kahvaltiya davet etmisti. Buna neden or'lardan birinin vermis oldugu bir cevapti. Hepimiz AY'in istifa etmesini kabul etmedik. Ve kendimize göre bir eylem plani yapmaya karar verdik.

    - Önce basini ele geçirmeye çalisacaktik. Bu nedenle ben MÖ'i davet edecektim.

    - Sonra rektörler ile temas edip ögrencileri sokaga dökecektik.

    - Sendikalar ile ayni sekilde hareket edecektik.

    - Sokaklara afis astiracaktik.

    - Dernekler ile temas edip onlari da hükümet aleyhine tesvik edecektik.

    - Bütün bu olaylari yurt çapinda yapacaktik. Yukaridakiler SARIKIZ olarak anilacakti. Ayrica bana ALABANDA isimli bir proje verdiler. Ben de onun hazirligini yapacaktim.


    05 Aralik 2003 Cuma
    Balbay: Basbakan'a zor anlar yasatmissiniz, dogru mu?
    Aksam üstü Cumhuriyet gazetesinden Balbay (Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay-Nokta)
    aradi. 'Basbakan'a zor anlar yasatmissiniz dogru mu' dedi. Ben de 'hayir' dedim.
    (Balbay, Askeri Sura'daki tartismalara gönderme yapiyor-Nokta) .


    04 Aralik 2003 Persembe
    Eylem planina ad konuluyor: SARIKIZ
    Genkur. Bask.liginda YAS (Yüksek Askeri Sura) Hazirlik Toplantisi (...) Önce Genelkurmay bize Pazartesi günü yaptiklari takdimin aynisini yaptilar ve Genelkurmay Baskani sonra en kidemsizden baslamak üzere tüm katilanlara söz verdi. Söz alanlarin ifade ettikleri konular sirasi ile ve özet olarak asagidadir.


    Faruk Cömert:

    AKP yerel seçimleri kazanirsa amacina ulasabilmek için batiya daha fazla taviz verebilir, dolayisi ile haklarimizi da kaybedebiliriz.

    Yener Karahanoglu: Pozitif eylem için neredeyiz?

    Acaba geç mi kaliyoruz? Icraatlarinin izlenerek sonuçlarina göre karar vereceksek, geç kalabiliriz. Onlar nasil tam demokrasiyi kullaniyorlarsa biz de onlara tam demokrasi ile mukabele etmeliyiz. Yani azinlik olarak çogunluga hükmedemeyeceklerini anlatmaliyiz.

    Orhan Yöney:

    AKP'nin iktidar olmasina ragmen muktedir olamadigi halka gösterilmelidir. Bu yönde eylemler yapilmalidir. Zaman geçtikçe karsimizdaki kitle büyümektedir. Bunlar kadrolastikça genisliyorlar. Dolayisi ile zaman lehimize çalismiyor. Bu nedenle ileride bir eylem yapmaya gidersek, alacagimiz tedbirler çok sancili olabilir. Eylemlerimiz Aralik 2004 dönemine kalmamalidir. O tarihlerde AB, AKP'nin isteklerini yapacak, bu ise bizim aleyhimize olacaktir. Bu nedenle eskalasyonu hizlandirmaliyiz. Halka bazi seyleri açikça anlatmaliyiz. Yazarlar ve önemli kisiler ile temasa geçerek 'Eger demokrasiyi korumak istiyorsaniz biz sizinleyiz' diye mesaj vermemiz lazim. Yargi bitmistir. Yargidan medet ummamaliyiz. Ama yargiyi eski rayina oturtmak için destek vermeliyiz. Dogal mütefiklerimiz, üniversiteler ve sendikalardir. Bu kurumlar bizlerden isaret beklemektedirler. Halktan uzaklasmisiz, halka daha çok yaklasmali ve seffaf olmaliyiz. AKP'nin hassas taraflarindan biri de milletvekili dokunulmazligidir. Bu konuyu islememiz gereklidir. Siyasete bulasmayacak sekilde derneklere üye olalim. Böylelikle kendimizi daha iyi tanitir ve fikirlerimizi etrafa daha iyi yayabiliriz. Muhalefet partisinin üzerine daha çok gitmeliyiz. Bir gün müdahale etmek zorunda kalirsak siz de hesap vereceksiniz, mesajini onlara verelim. Bizi hafife aliyorlar.

    Sükrü Sariisik:

    Bizim çok fazla zamanimiz kalmadi. Onlarin icraatlarinin demokrasi ile önlenmesi mümkün degil. Alternatif lazim. Kamuoyunun bizden beklentisi var. Çogunlugun hakkini gaspediyorlar. Erbakan karari onlari rahatlatmistir. (Bugün Yargitay Erbakan'in sahtecilikten verilmis olan iki buçuk yila yakin hapis cezasini onadi.)

    Fethi Tuncel:

    Takdimde belirtilen hassas taraflarindan hiçbirini istismar edemeyiz. Alternatif olarak karsilarina bir siyasi alternatif çikaramayiz. Basinin destegini alamayiz. Eylem planini bir an önce tesbit edecek icraata geçmeliyiz.

    Fevzi Türkeri:

    Devletin bütünlügü tehlikededir. Bu takdimi seçimden sonra Basbakan'a anlatmanin bir yarari yok. Dogu ve Güneydogu Anadolu'da bölücülük hiz kazanmistir. Ülkemiz süratle bölünmeye gitmektedir. Simdiden tedbir alinmalidir. Basin, TÜSIAD, sermaye sahiplerini toplayip bu iktidarin yaptiklarini anlatalim. Onlari tarafimiza çekmeye çalisalim. Eylem planinda çok zorluklar ile karsilasacagiz. Toplum iktidarin yaptiklarina pembe gözlükler ile bakmaktadir. Yerel seçimlerden önce Basbakan'a bu islerin böyle gitmeyecegini anlatalim.

    II. Baskan:

    Tablo kötü ama umutsuz olmaya gerek yok. Mart ayindaki seçimler önemli. Stratejimizin büyük kismi yerel seçimlerden öne yapilmali. Aksi halde isimiz zorlasacaktir. Eylem planimizin tek zorlugu acaba toplum bu konuyu ne kadar biliyor? En önemli nokta bu. Acaba ne kadar insan bu durumun bu kadar vahim oldugunun farkinda? Durum tesbitini kamuoyuna yansitmaliyiz. Halkin destegini almaksizin bir eylem plani yapmak önemli degil. (Soru: Durum tesbitini kamuoyuna nasil yansitacagiz.) Çesitli kisiler ile görüsüyoruz. Ama adamlarimizi iyi seçmeliyiz. 28 Subat konjonktürü farkliydi. Halk daha hazir degil.

    Oktar Ataman:

    Kötü bir tablo bedbin olmamak lazim. Dogu ve Güneydogu Anadolu'da bölücülük ve irtica iç içe beraberce hareket ediyorlar. Hizla bölünme noktasina gidiyoruz. Bu iktidar güvenligimize ae anayasamiza bir tehdittir. Bertaraf etmek için her sey yapilmaktadir. Kamuoyunun kazanilmasi gerekir. Medya patronlari önemli. Bu kisiler birebir konusularak tarafimiza kazanilmalidirlar. Eylem planini süratle gelistirerek icraata koymaliyiz.

    Hursit Tolon:

    Bu iktidar ne oldugunu ortaya koydu. Ancak takiyyeye basvuruyor. Arkasinda ABD, AB var. Bunlar Ortadogu'yu 1915'te yaptiklari gibi sekillendirmek istiyorlar. Bu hükümetten öncelikli tehdit bölücülük, sonra irticadir. Irtica bunlarin devlet yapisi içerisindeki kinin ifadesidir. Seçimden önce ikaz etmezsek önümüze asamayacagimiz bir engel çikacaktir. Halk bize sirtini çevirmez. Bu hükümet ulusal onurumuz ile oynamaktadir. Onur kirici bir durumdayiz. Üniter yapimiza zarar verilmektedir. Bu iktidarin alternatifi var mi? Su anda yok gibi görünüyor. Muhalefete bu konu anlatilmalidir. Dünya kamuoyuna açiklanan konular onurumuzu kirmaktadir. (Pek çok örnek verebiliriz. Bir örnek dil konusunda yasananlardir.) Uyum paketi altinda hazirlananlar sadece bölünmemizi kolaylastiracaktir.

    Sener Eruygur:

    Söylenecekler söylendi. Sadece bir-iki konu ilave etmek istiyorum. Her sey elden gidiyor. Örnegin Emniyet teskilati jandarma ile yarisiyor ve onu kötüleyerek yükselmeye çalisiyor. Ayrica WEB sayfasi açmistir ve Basbakan'i destekliyorlar.

    Yasar Büyükanit:

    Ortaya konan stratejinin bazi gerekli parametrelerin ilavesi ile gözden geçirilmesi uygundur. Vahim bir tablo. Jeopolitik açidan ABD ve AB ülkemize Ortadogu'da yeni bir rol biçmeye çalismaktadir. Yeni model bir Türkiye yaratmaya çalismaktadirlar. Basbakan Recep Tayyip Erdogan, ABD'ne gittiginde Fetullah Gülen ile bulustular. AK ismi bilinerek ve kasitli olarak Bediüzzaman'in yazilarindan alinmistir. ABD, AB ve Türkiye'yi manipüle etmektedir. Direnmenin basladigi yerde ekonomi bir silah olarak kullanilmaktadir. Pozitif davranmaliyiz. Acaba zaman mi geçti? Bence geçti. Dead line seçimlerdir. Eylem planinda tedbirleri siralamak kolay ama uygulanabilir olmalidirlar. Kamuoyu destegi için en önemli kaldiraç basin yayindir. Bunu kullanmaliyiz.

    Ibrahim Firtina:

    Eylem planinin amaci anayasayi korumaktir. Takdimde TSK'nin eylem planini tek basina yapamayacagini belirtmek bir zafiyetir. Bu cümleler kayitlardan çikarilmalidir. Cumhurbaskani ile müsterek hareket sart. Parlamento Cumhurbaskani tarafindan feshedilmelidir. Yeniden anayasa yapilmali ve bu anayasa kendini koruyacak her türlü imkan konulmalidir. Bu hükümetle olmaz. Hukuki sartlar müsaittir. Gereken yapilmalidir. Cumhurbaskani'nin yetkileri vardir.

    Özden Örnek:

    Takdimde yapilan durum tesbiti disinda ben de bir durum tesbiti yaptim. Burada bulunan herkes ayni fikirde. Bu bence en önemli konuydu. TSK zaman ile zemin kaybetmektedir. Bu ifadeyi halk destegi anlaminda söylüyorum. Ikinci tezkereden sonra ve bilhassa Agustos 2004 ayindaki MGK yasasinin çikmasindan sonra halkin TSK'ne karsi olan inanci zayiflamistir. Ilimli Islam diye bir sey Türkiye için mevzubahis degildir. Biz halkinin çogunlugu Müslüman olan bir toplumuz ve idare tarzimiz da cumhuriyettir. Sakinmamiz gereken en önemli konu bundan sonra aleyhimizde 'dinsizler' propagandasinin yapilmasidir. Böyle bir tutum ile karsilasirsak süratle ve kararli bir sekilde cevap vermeliyiz. Eger elimizde NATO tatbikatlarinda oldugu gibi ikaz endikatörlerini gösteren bir isik levhamiz olsaydi simdi hepsi kirmizi olacakti. Askerin söyledigi yapilir ama bunun nedeni vardir. Zira askerin elinde silahi vardir ve bu silah askere bazi manevra yetenekleri verir. Silahimiz bizim caydiriciligimizdir. Bu nedenle 'ben silahimi kullanmayacagim' diye açiklamalar yapmamaliyiz. AKP'nin attigi her adima ayni siddetle ama çok kararli olarak cevap vermeliyiz. Ben bunlarin bölünecegine inanmiyorum ve bundan sonraki seçimi de kazanacaklardir. O zaman geç olacaktir. Bölücülük ve bugünkü vahameti; bu durum tesbitinde bütün siddeti ile vurgulanmalidir.

    Aytaç Yalman:

    Söylenecekler söylendi. Kendimi suçlu hissediyorum (Genelkurmay Baskani bu söz üzerine 'neden kendini yalniz sorumlu hissediyorsun' diye sordu) 1. Yalniz kendim degil, siz de benim kadar sorumlusunuz. Buradaki diger arkadaslarin sorumlulugu bizden sonra gelir. Zamani bosuna geçirdik. Benim önerim hemen ve gecikmesiz eylem planina baslamak. Seçimden önce muhtira vermeliyiz.

    Genelkurmay Baskani:

    Tesekkür ederim, herkesin ayni fikirde olmasi güzel. Ben yüzde sekseni ile ayni fikirdeyim. Ama katilmadigim noktalar var. Açik konustugunuz için hepinize tesekkür ederim. Muhtira vermeye niyetim yok. Bu hükümet gitmelidir. Demokratik yollardan bu isi halledecegiz. Yapabilecegimiz bir çok seyin olduguna da inaniyorum.

    Bu toplanti bence tarihi bir toplantiydi. Bir yildir ilk defa yapiliyordu. Genelkurmay Baskani'na onunla ayni fikirde olmadigimiz mesaji verildi. O da kendinin yalniz kaldigini anladi. Görüntüye ragmen direnmekte devam ediyor. Ama artik çok geç. Zira yasal olarak kendisi de geri dönemeyecek bir yola girdi.

    Eylem planina ad konuluyor: SARIKIZ

    02 Aralik 2003 Sali
    Basbug güvenilecek bir general degil
    Bugün ögleden sonra Genelkurmay Baskani bize verdigimiz özel çalismaya cevap olarak bir takdim yapacaklardi. Ögleden sonra Genkur'a gittik ve takdimi dinledik. Takdim benim tahminimden daha detayli hazirlanmisti. Önemli konular vardi. Biz komutanlar olarak taviz vermez bir tutum içerisine girecektik.

    Takdimi durdurarak sorular ile açtik. Aklimizda hep uyutuluyor muyduk endisesi vardi. II. Baskan (Genelkurmay Ikinci Baskani Orgeneral Ilker Basbug-Nokta) güvenilecek bir general degildi. Kendi yararini ülke yarari üzerinde tutuyordu. Ve bize kesin cevaplar vermiyordu.

    Genelkurmay Baskani dahil hepimiz bu hükümetin esas amacinin dini bir devlet esasi getirmek oldugunda hemfikir olmus ve bugüne kadar olan eylemlerinin anayasaya aykiri ve hatta onu degistirmek üzere planlandigini ama görünürde demokrasinin verdigi özgürlüklerden faydalandigini tesbit ettik. (...) Bir ara laiklik tanimi üzerinde tartistik. AKP ile bizim laiklik anlayisimizda fark vardi. Ve bütün uyutmaca da buradan kaynaklaniyordu. Son olarak hepimize söz verdi. Kara Kuvvetleri Komutani 'Ben çok rahatsizim ve devlet elden gidiyor. Bir an önce bir sikiyönetim içerisine girmeli' dedi. Bana söz verdiginde 'Mademki hepimiz bu hükümetin anayasaya aykiri hareket ettigine eminiz, o halde 35. madde geregince anayasayi da korumak bizim görevimizdir. Eger bir eylem plani yapilacaksa bu planin ne maksatla yapildiginin bilinmesi lazim. Bu nedenle burada bir karar vermemiz gerekiyor' dedim. Genelkurmay Baskani bana dönerek 'her ikiniz de açikça konusmadiniz ama söylemek istediginiz sey olamaz ve bize çok zemin kaybettirir. Yapacagimiz baska seyler var' dedi. Ben de 'Dogru söylüyorsunuz o telaffuz etmek istedigimiz seyden baska da seyler olabilir. Mesela bu hükümete bir alternatif yaratmak gibi. Ama onun bile kararinin verilmesi gerekir ki eylem plani ona göre hazirlansin.'

    Bu önerimi kabul etmedi. O zaman bosuna akintiya kürek çektigimizi anladim. Niyetleri galiba bize bir seyler yapiyor gözüküyor bizleri oyalamakti. Benden sonra Org. Sener ve Firtina konustular ve ayni ifadeleri kullandilar. Kararlilik göstermistik. Genelkurmay Baskani'nin rahatsiz oldugunu yüzünden okuyorduk. Bize yapilan takdimin sadece durum tesbitini Cumhurbaskani ve Basbakan Recep Tayyip Erdogan'a takdim edeceklerini açikladilar. Benim kanaatim yine de bu toplanti yerine mesaj vermisti. Kimse Genelkurmay Baskani'ndan bir kalkisma talebinde bulunmadi ama herkes için gittigi yere kadar gitmeye kararli oldugumuzu (o da) gördü. Bundan sonra bizlere yaklasimlarinin daha degisik olacagini tahmin ediyorum.

    30 Kasim 2003 Pazar
    DYP Kibris mitingi düzenleyecegini söyledi
    Yavuz Kayral aradi ve DYP'nin Kibris seçimlerinden bir hafta önce Mersin'de bir miting yapacagini söyledi. Bekleyip görecegiz.

    23 Kasim 2003 Pazar
    Bizi takip ettirdigini de zannediyoruz
    KKK'liginda toplandik. Ne yapacagimizin programini yaptik. 1 Aralik günü bizlere yani kuvvet komutanlarina bir takdim yapilacak. Bu tadimi müteakip 3 Kasim günü Sura üyelerine bir takdim yapilacak ve sonra konu Basbakan'a ve Cumhurbaskani'na iletilecek. Sura toplantisinda amacimiz Agustos 2004 ayina kadar olacak sürede bu hükümet bildigini okumaya devam ederse komuta heyetinin, halkin da duyacagi bir muhtira vermesi seklinde bir yetki almak. Aksam Kara Kuvvetleri Komutani'nin verdigi aksam yemegine katildik. Öglen yaptigimiz toplantida artik hepimiz bu isin bu Genelkurmay Baskani ile gitmeyecegini, bu adamin kendi menfaatlerini ülke yarari önünde tuttugunu, korkak ve hükümete yaranma pesinde olduguna dair fikir birligine vardik. Bizi takip ettirdigini de zannediyoruz.

    21 Kasim 2003 Cuma
    DYP'den Kibris konusunda miting düzenlemesini istedim
    Yavuz Kayral'i mahsus davet ettim, zira bundan önceki gelisinde DYP'nin her zaman emrimize hazir oldugunu söylemisti. Ben de bundan önceki gün topluca aldigimiz karar geregince kendisine DYP'nin seçimlerden önce bir miting tertipleyerek Kibris konusunu desteklemesini istedim. 'Peki' dedi ve gitti.

    20 Kasim 2003 Persembe
    Genelkurmay Baskani, Kara Kuvvetleri Komutani ne derse hep ters yanit verdi
    Ögleden sonra 14:00'da Genelkurmay Baskani baskanliginda toplanarak MGK'da konusulacak konulari gözden geçirdik. Genelkurmay Baskani kendine bazi konusmalar hazirlamis. Bizi dinlemedi bile, söylediklerimizi de kaale bile almadi. Bilhassa KKK ne derse hep ters yanit verdi. Anlasilmaz bir tutum içersinde. Konusmalarinda hep hükümeti savunuyor ve sizin dogru dediginiz her konunun tersini ileri sürüyor. Eger bir sivri konu olursa ve savunamayacak durumda ise 'Bunu sen söyle' diyor. Buradan çiktiktan sonra JANGENKK bizi davet etti ve onun odasina gittik. Ibrahim yurt disinda oldugu için toplantida yoktu. Durumu degerlendirdik. Ayni mevzulari tekrar konustuk ve MGK'da hiç konusmama karari aldik. Bu arada JANGENKK bize yine bir sürü irtica ile ilgili resim ve takip neticesi yapilan tesbitler ihtiva eden yazilar dagitti. Eylül basindan beri biriken miktar inanilmaz hacimde. Hala irtica yaygin degildir diyebilmek için insanin aklinda baska fikirler olmasi lazim.

    16 Kasim 2003 Pazar
    Genelkurmay Baskani'na sesimi yükselttim
    Sabahleyin 'Allied Action' NATO tatbikatini izlemek üzere Ayazaga'ya gittim. Aksamki yorgunluguma ragmen sabahleyin dinç bir vaziyette kalkabildim. HOSIM'de diger komutanlar ile bulustuk. Genelkurmay Baskani, Kara Kuvvetleri Komutani, JANGENKK oradaydilar. Beni nese ile karsiladilar. Kara Kuvvetleri Komutani 'sana anlatacaklarim var, bugün bana biraz zaman ayir' dedi (...) Tatbikatin bitiminden sonra Kara Kuvvetleri Komutani ile Harbiye Orduevi'ne gittik. Kara Kuvvetleri Komutani anlatmaya basladi:

    - Pazartesi günü alisilmis sekilde kendisine haftalik bilgi vermek üzere aradim. Sesi biraz tuhafti ve buruktu. Ben anlamamazliktan gelerek kendisine anlatmaya basladim. Bitirince o bu sefer konusmaya basladi.

    - Cuma aksami sizleri aradigimda hepinizi benden habersiz olarak senin orada toplanmis bir durumda buldum. Benden habersiz toplanmaniza da üzüldüm.

    - Bizler muhtelif zamanlarda çay içmek sohbet etmek için toplaniyoruz. Bu ilk degil. Bugüne kadar kaç kere toplandik. Bu sefer de istek Özden'den geldi ve son gelismeleri, Kibris, AB gelisme raporunu hep beraber degerlendirelim istedi. Biz de bunun üstüne toplandik. Bunda ben bir yanlis taraf görmüyorum. Eger size karsi bir hareket içinde oldugumuzu zannediyorsaniz yaniliyorsunuz. Zira böyle bir is herhalde resmi dairelerde olmaz. Onun için de endisenizi anlamadim.

    - Yine de bana haber verseydiniz ben de gelirdim veya niye bu konulari benimle paylasmiyorsunuz. Bunlari söylerken sesini yükseltmeye basladi. Benim huyumu çok iyi bildigi için ben de sesimi yükseltmeye basladim ve.

    - O zaman size söyleyeceklerim var. 312 kisi 'Onbasi bile olamayacaklari general yapiyorlar' diye bir gazetede haber yayinlandiginda mahkemeye veriyor ve siz buna katilmiyorsunuz. Herkes bize acaba Genelkurmay Baskani AKP partisinden mi yoksa, TSK'den degil mi diye soruyor. Cevap vermekte güçlük çekiyoruz. Neden bizimle beraber siz de mahkemeye vermediniz.

    - Genelkurmay Baskani'nin o kadar bir gizemi olsun. Ben sizlerin de yani kuvvet komutanlarinin da vermesini tasvip etmedim. Bir gazetede küçücük bir kösede yer alan bir haber simdi büyüdü, tasvip eden var etmeyen var.

    - Bunu nasil söylersiniz. Zaten halk üzerinde itibarimiz gittikçe zayifliyor. Siz kalkmis neler söylüyorsunuz. Bu yakistirmayi TSK'da kim kabullenebilir ki. Sizin bizimle olmamaniz bizleri çok üzdü. Diger bir konu siz 'sizlerle konusmak istiyorum, benimle toplanin' diyorsunuz ama bugüne kadar hiçbir seyi bizle paylasmadiniz. Biz yayinladiginiz bildirileri gazetelerden ögrendik. Bizdeki intibaniz siz bizle bu konulari paylasmak istemiyorsunuz, seklindedir. Size söylemek istemezdim ama geçen yil size en fazla destegi kim verdi. Söyle bir düsünün.

    - Tabii ki sen verdin ve sana çok mütesekkirim.

    - O halde nasil olur da böyle birseyi bizim hakkimizda düsünebilirsiniz.

    Son sözleri söylememin gayesi geçen yil eger ben ona karsi Çetin Dogan ile birlikte olsaydim onu paramparça edeceklerdi.

    Ama ben öyle yapmadim. Konusmamiz bundan sonra tatsiz bir sekilde sona erdi. 11 Kasim günü kendisi yurt disina gitti. Ben de Ilker'e gittim (II Baskan) . Yaptigimiz özel çalismanin ne oldugunu sordum Bana:

    - Biz de bir grup kurduk. Komutan sizinkileri okudu. Grup bizim ve sizin önerilerinizi birlestirerek bir öneri hazirlayacak ve bunu sizlere gönderecegiz. Sonra bu konuyu Askeri Sura'ya getirerek tartisip herkesin fikrini alacagiz. Bilahare de sonucu Cumhurbaskani'na götürecegiz, sonra da Basbakan'i buraya davet ederek kendisi ile bu konuyu görüsecegiz. Bizim planimiz bu sekilde. Yani sonuçta bir nevi 'Muhtira' olacak.

    - Ilker sana ayrilirken söyledim. Sahsi menfaatlerin sakin ülke menfaatlerinin önüne geçmesin. Tekrar ayni seyi söylüyorum. Yapmazsin ama yine de unutma.

    Böylece Genelkurmay'in plani ilk defa belli oluyordu. Bu plan üzerinde Kara Kuvvetleri Komutani ile tartistik. Zira bazi konularin açiga çikmasi gerekiyordu. Onlar bize çalisma sonuçlarini verince bizim bu konu üzerinde çalismamiz ve konunun hafifletilmesini önlememiz gerekiyordu. Diger bir konu Sura'daki bu öneriler tartisilirken Basbakan olmamaliydi. Zira bu sekle gidilirse olay normal bir Sura tartismasina dönecek, kendisi hiç konusmayacak buna mukabil bizleri konusturarak aynen Çetin Dogan'in durumuna düsecektik. Buna engel olunmaliydi. Her kafadan bir ses çikmasini önlemek için de Sura öncesi bir toplanti yapilarak herkes ayin hizaya getirilmeliydi. Önceden nabiz yoklandigi için hiçbir çatlak ses çikacagini zannetmiyorduk. Hatta Kara Kuvvetleri Komutani, Yasar (Büyükanit, o sirada 1. Ordu Komutani-Nokta) ile de görüsmüs. Ben de bu konuyu çok merak ediyordum. Zira Yasar ileride G (Genelkurmay Baskani-Nokta) olabilecekti.

    Ama o da kendinden beklendigi sekilde 'Önümüzde iki seçenek var. Ya bu iktidara hiç sesimizi çikarmayacagiz. Ya da sopa zoru ile istedigimizi yaptiracagiz' demis. Kendisinden ben de bunu beklerdim. Ama gene de onun durumunu takdir edip mümkün oldugu kadar kendisini korumamiz lazim. Ilker için de ayni seyi konustuk. Her ikimiz de Ilker'in zafiyetinin oldugunu ve simdiden ikbal heyecanina düstügü seklinde oldu. Çok pasif davraniyor ve durumu idare etmeye çalisiyordu. Bence de Genelkurmay Baskani Agustos 2004'e kadar durumu idare edip Kara Kuvvetleri Komutani ve JANGENKK'un gitmesini bekleyecek ve ondan sonra da üzerimizde tam bir hakimiyet kurmaya çalisacakti. Diger üzerinde konustugumuz bir konu da eger Basbakan kendisine söyleyeceklerimizi hiç nazari itibara almazsa ne olacakti. O zaman daha Sura toplantisinda bu iç isin de karari alinmaliydi. Zira bundan sonraki Sura toplantisi Agustos 2004 ayindaydi. Bu arada Kara Kuvvetleri Komutani bana

    - Sener'in (Eruygur-Nokta) bazi sivri fikirleri var. O bizden biraz farkli bu konulara yaklasiyor. Ama onun fikirlerini benimsemek simdilik mümkün degil. Çok dikkatli olmaliyiz, gereksiz yere tirmandiracak hareketlerden kaçinmali ama az derecede de reaksiyon göstermemeliyiz.

    - Katiliyorum. Ben Jandarma Genel Komutani Orgeneral Sener Eruygur'un fikirlerinin ne oldugunun basindan beri farkindayim. Amacimiz mümkün oldugu kadar beraberce hareket etmek. Bu nedenle ne yapip edip Genelkurmay Baskani'ni kendi yanimiza çekmeliyiz.

    Hatta bence bu hafta topluca ona gidelim ve açiklamada bulunalim. Yaptigimiz her seyin ona destek vermek için oldugunu ama kendisi bizimle beraber olmak istemezse bizim buna devam edecegimizi ve bu olaylar aleyhimize islemeye devam eder ve o bizden ayrilirsa o zaman da 'Biz TSK'nin imajini koruyamadik o nedenle hep beraber siz de dahil istifa ediyoruz' diyerek ayriliriz.

    - Bu isleri bu yil sizler ile konusmak çok iyi, geçen yil ben çok yalnizdim. Bülent (bir önceki Deniz Kuvvetleri Komutani Bülent Alpkaya-Nokta) kendisine gidip ben sizi destekliyorum onlar ile beraber degilim ve siz dogru yapiyorsunuz deyince biz Sener ile yalniz kaldik. Onlar Havaciyi (bir önceki Hava Kuvvetleri Komutani Cumhur Asparuk-Nokta) da yanlarina alarak bir grup oldular. Buna ragmen Çetin'e karsi ona elimden gelen destegi verdim. Ama Bülent bize bir yil kaybettirdi. Onu biz terfi ettirdik ama ben o adamin böyle bir tip oldugunu tahmin etmiyordum.

    - Tabii biliyorsunuz o bunlari niye yapti. Sadece üçüncü yila uzamak istiyordu. Bunun için de Genelkurmay Baskani'nin onayina ihtiyaci vardi. Bu yüzden ona yaranmak için ülke menfaatlerini ayaklari altina aldi. Biz disardan geçen yil olaylari böyle görüyorduk.

    - Ben bunu alti ay önce fark ettim ve Genelkurmay Baskani'na giderek agirligimi koydum. Bülent'i uzatmak gibi bir niyetiniz oldugunu seziyorum, böyle yaparsaniz çok yanlis yaparsiniz, üstelik ben bunu tasvip etmiyorum dedim. Agirligimi koyunca bana ragmen bunu yapamadi. Bu sene de ben artik gidecegim ama onun kendi adamlarini terfi ettirip istedigi yerlere getirmesine engel olacagim.

    - Bizden her türlü destek. Beraber listeleri yapalim. Biz Firtana da dahil her türlü destegi verdik bile dedim.

    - Genelkurmay Baskani'nin esasinda baska amaçlari var. Kendini TSK'ne yenilikler getirmek ve çag açmak misyonuyla yükümlü sayiyor.

    - Benim kanaatim de ayni. Kendisinin uygulamalarindan anladigim kadari ile TSK'ni MSB'ye baglayacak ve kuvvet komutanlarini da kendisine danisman gibi yardimci olarak alacak. Küçülecek ve tüm kuvvetlere emir veren bir komutan haline gelmek istiyor. Bir çok seyi birlestirmesi, bunun bazi ipuçlari gibi geliyor. Kafasinda Müstereklik adi altinda yatan bu fikirler oldugunu zannediyorum dedim.

    - Bana ragmen KK'ni küçültemez. Ama senin hakli oldugun degerlendirmeler var. Daha karargaha gelir gelmez adli müsavire Genelkurmay'in MSB'na baglanmasinin hukuki ve fiili sonuçlari ne olabilir diye bir inceleme yaptirdi.


    08 Kasim 2003 Cumartesi
    Hepimiz süpheleniyoruz: Genelkurmay Baskani dinci mi?
    Aksam IHL'ler ile ilgili yasa tasarisinin meclise sevk edilecegine dair bir duyum geldi. (Genelkurmay Baskani ve komutanlar bir yurt gezisindedir-Nokta) . Haber her zamanki gibi JANGENK'e gelmisti. Bu, hükümetin ne kadar kararli olarak Cumhuriyet ve Laiklige karsi hareket ettigini göstermekteydi. Isin tuhafi yapabilecegimiz eylem ve alabilecegimiz tedbirler çok azdi. Yemekte konuyu Genelkurmay Baskani'na açmaya karar verdik.

    (...)

    Bu arada Imam hatipler ile ilgili tasarinin Meclis'e komisyona geldigine dair haber geldi. Yemekte Genelkurmay Baskani'nin bir yaninda ben diger yaninda Kara Kuvvetleri Komutani Orgeneral Aytaç Yalman oturuyordu. Hemen konuyu IHL ile ilgili yasaya getirdim. Bunun kabul edilemez bir tesebbüs oldugunu kendisine söyledim. Hatta ileride bu bizim harp okullarina IHL mezunu ögrenci kabul etmemize bile neden olabilir dedim. Bana 'Beni çignemeden, benim üzerimden geçmeden bunu çikaramazlar, ama sizler de konuyu abartiyorsunuz. Itiraz etmek iyi ama bir öneri hazirlamamiz ve diger meslek okullarinin üniversiteye girisleri için önlerini tikamamiz lazim' dedi. Sonra bana kendisinin kafasindaki çözümü anlatti. 'IHL'ler normal liseye ek olarak din dersleri okuyor. Bu nedenle onlarin üniversiteye girmesi normal ama bu kadar IHL'ye gerek yok onun için gerektigi kadarini birakip geri kalanlarini normal liseye dönüstürelim' dedi. Ben de kulaklarima inanamayarak onu dinledim. Dini düsünceler ile yetistirilmis, bir olayi sebep sonuç iliskisi yerine yüce yaratanin neden olmasi ile açiklayan bir kafa yapisinin nasil bir bilimsel ögrenim görecegini anlamak zor. Daha dogrusu üniversitenin yobazlasmasi anlamina gelecek olan bu adimi açiklamak mümkün degil. Diger yandan da Aytaç Pasa da ayni sekilde onu sikistirmaya devam etti. Aksam oldukça tedirgin oldu ve surati asildi. Yemek bittikten sonra ayrildik ve yattik.

    Hepimiz süpheleniyoruz: Genelkurmay Baskani dinci mi?

    26 Ekim 2003 Pazar
    Kibris'i çözümsüz birakmaliyiz
    16.30 da öne Hava Kuvvetleri K. ve sonra da Kara Kuvvetleri Komutani'na gittim. Ibrahim bana çok dertliydi. Arkadasim seninle paylasmak istedigim bazi seyler var dedi. Bir gün önce gazetelerde Kayseri Orduevi'nde türbanli olarak içeri alinan bazi kisilerin ve valinin resimleri vardi. Bunun için Genelkurmay Baskani'ni görmeye gitmis. 'Bu çok ciddi bir konu, ben garnizon komutani olan tümgenerali Ankara'ya tayin etmeyi düsünüyorum' demis. Esasinda olay tam anlamiyla valinin bir tezgahi. Türbanlilari bir anda içeri sokup sonra da resimlerini çektirmis ve gazetelere dagitmis. Sonradan türbanlilar çikartilmissa da bir ise yaramamis. Genelkurmay Baskani bu konuda 'Ama bu çok ciddi bir is, bir kisim halk buna karsi tepki gösterebilir. Onun için bunu yapamayiz. Sonra generale yazik olur' demis. Firtina devamla 'Generale bir sey olmayacak sadece buraya tayin edecegiz' demesine ragmen kabul etmemis ve 'O zaman senin de istifa etmen gerekir' demis. Firtina da 'Hemen simdi istifa ediyorum ve bu konusmamizi da derhal bir basin toplantisi yaparak açikliyorum' demis. Genelkurmay Baskani olay ciddiye binince mayna ederek kivirmaya baslamis ama bizim Firtina bir kere çileden çikmis ve bu tehdit onun çok agrina gitmis. Kendisini teselli ettim ve her türlü destegimin ondan yana oldugunu söyledim.

    Beraberce Kara Kuvvetleri Komutanligi'na gittik. JANGENK da geldi. Daha biz yeni içeri girmistik ki Genelkurmay Baskani Kara Kuvvetleri Komutani'ni aradi ve ABD'nin istegi üzerine hükümetin Irak'a asker göndermekten vazgeçtigini ve bu mevzuda biraz sonra General Jones'un kendisini arayacagini ve kendisine ne söylemek gerektigini sormus. Az sonra da beni aradigina dair haber geldi. Ben de kendisini aradim. Bizim hep beraber oldugumuzun haberini almis. Sesi çok bozuktu. Herhalde bizim ondan habersiz toplanmamiz onu çok rahatsiz etmisti. Bana da ayni soruyu sordu. Hepimiz hemen birkaç konu tesbit ettik ve Aytaç Pasa'ya verdik. O da bunlari hemen kendisine bildirdi. Sonra kendi aramizda konusmaya basladik. Bu toplantiyi ben talep etmistim. Önemli bazi konular konustuk. Ibrahim istifa olayini açiklayinca kizilca kiyamet koptu. Kara Kuvvetleri Komutani Orgeneral Aytaç Yalman çok bozuldu ve kendisine ait benzeri bir olayi anlatti. Ekim ayi basinda Harp Okullari açilisi için yapilacak konusmada hepimiz mesajlar vermeye karar vermistik. Genelkurmay Baskani açilistan bir gün önce Kara Kuvvetleri Komutani'nin konusma metnini istemis, o da ben size bu metni veremem demis. GM (Genelkurmay Bsk. Nokta) peki ben kuvvet komutanlarinin metinlerini kontrol edemeyecek miyim demis. O da hayir edemezsiniz, diye cevap vermis. Bunun üzerine hepimiz artik bu Genelkurmay Baskani ile islerin yürüyemeyecegine, kendisinin baska menfaatler pesinde olduguna, korkak ve hükümet yanlisi olduguna, distan cumhuriyetçi gözükmekle beraber içeriden dinci bir görüsü destekledigine karar verdik. Bunun üzerine ben de sunlari söyledim:

    - AB'nin ilerleme raporu bizim için büyük bir sans oldu. Bana kalirsa AB intihar etti. Artik bundan böyle bizi almak istediklerine zor ikna edeceklerdi. Bizim bundan sonra yapmamiz gereken AB'nin bizi istemedigine dair olan konunun üzerine giderek her tarafta bunu yayginlastirmamiz. Böylelikle hükümetin eline geçmis olan AB kozunu elinden alarak onlari iç siyasete döndürerek bizden korkar hale getirmemiz lazim. Bunu yaparken de daima sert açiklamalardan kaçinmamali ve onlara gerekirse her seyi yapabilecegimiz intibaini vermeliyiz, dedim. Tabii bu arada en önemli konu Kibris ve mahalli seçimler. Kibris'i istedigimiz sekilde çözümsüz olarak birakmaliyiz ve bu arada Kibris muhalefetinin seçimi kazanmasini da önlemeliyiz. Böylece AB'ye ikinci bir darbe vurabilecegiz. Mahalli seçimler için muhakkak bir alternatif cephe yaratilmasina çalismali ve bu adamlarin Ankara ve Istanbul'u da kazanmalarini önlemeliyiz, dedim. Ne yapacaksak bir an önce yapmamiz lazim geldigine inaniyoruz. Önümüzde daha vakit oldugu için bugün konustuklarimizi dönüste yazili olarak Kara Kuvvetleri Komutani'na verecegiz ve kendimize artik bir çalisma programi yapacagiz.

    10 Ekim 2003 Cuma
    Aydin Dogan günah çikarmaya gelmis
    Ögleden sonra Aydin Dogan geldi. Kendisine gazeteci olarak mevcut düzene destek
    vermemesini, bu isin sonuna gelmekte oldugumuzu anlattim. Kendisi de günah çikarmaya
    gelmis. Üzerine atilan pislikler ile ilgisi olmadigini ve Cumhurbaskani'nin Meclis'in
    açilisinda yanlis hedef gösterdigini, kendisinin medya tekeli yaratmadigini ve daima
    dürüst temiz bir gazete patronu oldugunu söyledi.


    09 Ekim 2003 Persembe
    Rektörlerden ilk tepki geldi
    Sabah Ufuk beni erkenden kaldirdi. (Komutanlarin gezisi devam ediyor-Nokta) . Kara Kuvvetleri Komutani bizlerle 07:35'te görüsmek istiyormus. Toplandik. Konu IHL yasa tasarisi. Dün aksam komutan ile yaptigi görüsmeden çok rahatsiz olmus. Komutan ona aldirmaz bir tavir ile cevap vermis. Ben de kendisine bana söylediklerini anlattim. Sasirdi kaldi. Karargahlarimiza bu konuda ayri ayri çalisma yaptirmaya karar verdik. Sonunda Cuma günü bu çalismalari birlestirip seçenekli bir öneri ile Genelkurmay'a göndermeye karar verdik. Mühim olan bundan sonrasi ne olacak. Genelkurmay Baskani yazdiklarimizi kabul ederse sorun yok. Etmezse ne yapacagiz. Kahvaltiya oturduk. Komutan yorgun gözüküyordu. Sebebini sorduk. 'Dün gece uyuyamadigini ve IHL yasasindan tedirgin oldugunu' söyledi. Bu sözler dün gece onun huzurunu kaçirdigimizi gösteriyordu. Bilhassa kahvalti sirasinda Hursit pasa 'Gazetelerde IHL ile ilgili haberleri gördünüz mü' diyerek bilerek ve planli bir sekilde konuyu açti ve Genelkurmay Baskani'ni konusturmaya basladi. Her taraftan sikistirmaya basladik.

    Kahvaltidan sonra hemen karargahi aradim ve talimat verdim. Diger taraftan da Kocaeli Üniv. Rektörünü aradim ve ona da rektörler olarak bu isi hemen ve sert bir sekilde protesto etmelerini, arkalarinda oldugumuzu söyledim. Sonra önce Hava Egitim K. Korg. Nuri Solakoglu'nu, sonra Landsoutheast Org. Orhan Yöney ve Güney Deniz Saha K. Kora. Lütfü Sancar'i ziyaret ettik. Tüm gittigimiz komutanlar bölgelerindeki irtica durumu ile ilgili bilgi verdiler. Aramizdaki durum söyle: Hiç birimiz Genkur'un cesur bir kisi oldugunu zannetmiyor. AKP hükümetine karsi zaman kazanmak için bizi oyaladigini zannediyoruz. Geçen yil biz yoktuk ama olanlarin anlattigina göre hükümetin attigi her anayasa karsiti harekete yumusatici bir bahane bulmus. Geldigimden beri benim gözlemim de ayni. Hükümet ile adeta gizli bir anlasmasi varmis gibi davraniyor. Halk nazarinda zemin kaybettigimiz ve gözden düstügümüz, halkin güvenini kaybettigimiz kesin olmakla beraber gerekli davranisi sergilemiyor ve hala hükümet ile iyi geçinmeye gayret ediyor. Belki de hafif anlamda yaptigi çikislar da danisikli dövüs. Sanki bizi askida tutmak ve yumusatmak gibi bir misyonu var.

    Kara Kuvvetleri K. Sonunda isin basina kalacagini biliyor. Bu nedenle çok dikkatli ve her olayi takip ediyor. Yaptigi her hareketin duyulmasini ve anayasal kurumlarin yalniz olmadigi intibaini vermek istiyor. Çok dürüst ve güvenilir insan. JANGKK tam bir sahin. Genkur. hakkinda bir kanaate sahip olmus ve o kanaat kendisinde bir saplanti haline gelmis. Genkur. ne yaparsa yapsin süphe ile karsiliyor. Ona göre Genkur. bizi oyaliyor. Kendine göre hesaplari da olabilir. Havaci bence hala ortaligi tartiyor. Ama güvenilir biri. Hepimiz ayni sekilde birbirimize güvenerek hareket ediyoruz. Herkesin anlamadigi veya süphelendigi birkaç konu sunlar.

    * Hükümetin adami mi?

    * Dinci mi?

    * Bizi oyaliyor mu?

    (...)

    Erzurum'a giderken uçakta Kara Kuvvetleri Komutani'na 'eger komutan bizimle ayni fikirde olmazsa onu da aramiza alarak besimiz birden istifa edelim. Etmek istemezse zorlariz' dedim. Bu fikir onun çok hosuna gitti. Ayrica 'Umarim is bu noktaya gelmez. Daha önce atacagimiz adimlar da var. Genkur'da brifing vererek durumu basina açiklamak, Genkur. Bsk. Tarafindan hükümete mektupla uyarida bulunmak gibi yapacaklarimiz var' dedim. Erzurum'da da ayni konusmalar cereyan etti.

    Uçakla Diyarbakir'a giderken Kara Kuvvetleri Komutani ile artik çok yakinlasmistik. Bana, 'Bu sene geçen sene gibi olmayacak demistim ve nitekim de öyle oluyor. Havaci (bir önceki Hava Kuvvetleri Komutani Cumhur Asparuk-Nokta) ve Denizci (bir önceki Deniz Kuvvetleri Komutani Bülent Alpkaya-Nokta) geçen yil gidip Hilmi Pasa'ya biz seni destekliyoruz dediler. Bir kere dahi oturup bu konulari aramizda konusmadik. Bu sene rahat rahat aramizda konusuyoruz ve en güzeli artik gülüyoruz. Su gezinin böyle olacagini hiç düsünmemistim. Hiç yorgunluk hissetmiyorum ve artik çok mutluyum' dedi.

    Kara Kuvvetleri Komutani ilave olarak 'Ben geçen yil da yil basinda bu yilki özel çalismaya benzer bir mektup yazip verdim. Çok tedirgin oldu ve bir müddet bana karsi tavir takindi' dedi. Diyarbakir'a indik. Ankara ile konustum ve hazirliklarin istedigimiz gibi gittigini ögrendim. Bu arada rektörlerden de ilk tepki geldi.
    zaman: 06:32 0 yorum
    Etiketler: hilmi özkök, hursit tolon, ihl, jandarma genel komutani, kara kuvvetleri komutani, lütfü sancar, nuri solakoglu, yök
    01 Ekim 2003 Çarsamba
    Istifam çantada, dünya umrumda degil
    Kara Kuvvetleri Komutani'ni aradim, özel çalismayi sahibine vermisti. Dört noktada itiraz olmustu. Adamlarin seriat devletini kurmak istedigine inaniyormus... Diger gerekçeleri de önemli ama en nemlisi budur. Yani esastan aramizda fark var. Tedbirler ile genelde hemfikir olmus. Ben de Kara Kuvvetleri Komutani'na 'bu çalismayi kendisine vermek dahi önemliydi. Bence iyi yaptiniz. Hemfikir olmak veya olmamak onun bilecegi sey. Eger böyle devam ederse istifam çantadadir ve hemen verir ve giderim. Dünya umurumda degil' dedim.

    (...)

    14:00-17:00 arasinda kesintisiz konuklar geldi. Birinci konugum (e) Or. Edip Baser'di. Kendisi ile son durum nedir ve neler yapilabilir konusunda sohbet ettik. Onun görüsü de benimki gibi adamlar ile dialog kurulmasi gerektigi seklinde. Dialog kurulmazsa husumet dogacak ve inandiklarimizi onlara inandiramayacagimiz gibi. Fark kemiklesecek ve hiçbir zaman kaybolmayacak.
    zaman: 09:27 0 yorum
    Etiketler: edip baser, hilmi özkök, kara kuvvetleri komutani
    27 Eylül 2003 Cumartesi
    Biraz muhtirayi andiriyor ama...
    Sabahtan ögleye kadar özel çalismayi yaptim. Güzel hazirlanmis. Bazi eksik noktalar vardi, onlari not ettim ve ögle yemegi için Kara Kuvvetleri Komutanligi'na gittim. Özel çalisma üzerinde konustuk. Hepimiz ayni fikirdeyiz. Bu çalisma tüm ordu komutanlari ve bizlerin fikirlerini yansitiyor. Bu çalisma Kara Kuvvetleri Komutani tarafindan Genkur. Bsk'a verilecek ve onun reaksiyonu beklenecek. Çalisma biraz muhtirayi andiriyor ama Kara Kuvvetleri Komutani'na onu yumusatarak vermesini söyledik. Eger Genkur. Bsk. Onaylamazsa problem o zaman baslayacak. Ya o gider ya da biz gideriz. Ama ülkenin gidisi çok kötü ve birilerinin buna dur demesi lazim. Aksi halde kisa sürede Iran'a dönecegiz.

    Genelkurmay Baskani adamlarin seriatçi olduguna inanmiyormus
    zaman: 07:25 0 yorum




    skip to main | skip to sidebar
    29 Ekim 2004 Cuma
    Modasi geçmis kutlamalar

    Bugünkü törenleri, söyle sabahtan aksama kadar yasadim. Hepsi onuncu yil için planlanandan farkli degildi. O zaman devletin gücünün mesajini her köseye dagitmak ve birlik beraberlik gösterisi yapmak birinci amaçti. Aradan seneler geçti. Amaç belki ayni ama yapilis seklinin çok farkli olmasi gerekir, diye düsündüm. Bir tribünde saatlerce oturarak geçenleri seyretmek pek bir fikir vermiyor. Üstelik de bir basibozukluga sahit oluyorsunuz. Bir sürü simarik ve umursamaz genç önümüzden geçiyor. Ne kadar ve nasil bir mesaj verildigi süpheli. Bu konuda biraz çalismamiz gerekli. Saatlerce konusmalar, koca koca adamlarin siraya girip el sikmalari, artik modasi geçmis kutlamalar.
    Devletin karar süreci uzun süre Genelkurmay Baskanligi'ndan etkilendi. Iç ve dis olaylara ait kararlar alinmadan önce Genelkurmay'a sormak adet halini almisti. Hükümette olanlar özgür olarak karar veremiyorlardi. Bu nedenle de verilen bir karar halk arasinda begenilmezse cevap kolaydi: 'Asker öyle istedi'. Bu aliskanlik ihtilallerin bir sonucuydu. Askerin karismasi, fikir beyan etmesi gereken olaylar elbette vardi ama bu karisma bir çesit yönetmeye dönüsmüstü. Bunun için de özellikle dis politikada cesur adimlar atilamiyordu.
    zaman: 22:11 0 yorum
    30 Agustos 2004 Pazartesi
    Her yerde Atatürk'ün heykelleri. Bu böyle gidemez
    Meslek hayatimda son kez üniforma ile katilacagim 30 Agustos törenlerine istirak ettim. Sabah 08:00'den gece yarisina kadar dur dinlenmesi olmayan bir tören zinciri. Yapimizda ve anlayisimizda düzeltmemiz gereken çok konu var. En basta Atatürk'ü bir idol haline getirmisiz. Kendisi bile 'beni görmek önemli degil benim fikirlerimi anlamak önemlidir' demisken, biz her yerde Atatürk'ü heykel, resim, poster olarak anmayi sanki onu anlamak ile es tutuyoruz. Bu böyle devam edemez. Bir taraftan Islamiyet'in günün sartlarini karsilamadigini ve reform geçirmesi gerektiginden bahsederken, sanki Atatürkçülük ilelebet yasayacakmis gibi davranip ilkelerini tartismaya dahi açmiyoruz. Tabi o zaman bu ilkeler bir yol gösterici olmaktan öteye, dogma haline geliyor. Sag olsaydi herhalde en fazla kendisi bu durumu tenkit ederdi. Ikinci bir konu da bu toplumu Kara Kuvvetlerinin etkisinden kurtarmak lazim. Devletin her kesiminde kendi düsünceleri hakim olsun, herkes kendileri gibi düsünüp kendileri gibi hareket etsin istiyorlar. Harbiye Marsi ile yatip Harbiye Marsi ile kalkiyorlar.
    zaman: 23:08 0 yorum
    Etiketler: atatürk, harbiye marsi, kara kuvvetleri komutani
    21 Temmuz 2004 Çarsamba
    Hükümet Uzanlarin çanina ot tikadi
    Can Atakli geldi. Gelmeden önce ne isteyebilecegini düsündüm. Bir çok konu arasinda patronun askerlik konusu olabilecegi aklima geldi. Kendisi ile daha önce hiç karsilasmadim ama STAR televizyonunda, bilhassa televizyon kanalina el konuncaya kadar, cesaretli çikislari ile taniyordum. Ama ben bu çikislari daha ziyade patronu Uzan'lar ile ilgili olarak degerlendiriyordum. Bu hükümet Uzan ailesinin çanina ot tikadi ve onlarin haysiyetlerini bes paralik etti. Daha da üstüne gidiyorlar. Son olarak da Aydin Dogan grubunun ortaya çikardigi askerlik meselesi var.

    Cem Uzan daha önce bütün Kuvvet komutanlarindan randevu istemisti ama hiçbirimiz kabul etmemistik. Atakli'nin niye geldigini bilmemekle beraber, askerlikle ilgili olarak geldigini tahmin ediyordum. Nitekim bana kendi durumunu uzun uzun anlattiktan sonra sadede gelerek askerlik sorununu açti. Kendilerinin hakli olduklarini ama yarginin korku ile bir karar veremedigini ve Aralik ayinda Uzan'in askere alinacagini söyledi. Ayrica mahkeme baslasa ellerinde kendilerini temize çikaracak belgeler oldugunu ilave etti. Kendisine 'Bu davalarin kuvvet komutanliklari ile ilgisi yoktur. Muhatap MSB'dir. Konuyu bize sormazlar bile' dedim. Ben sadece sizin bilmeniz için anlatiyorum, dedi. Hakli oldugu yerler var. Adamlarin mallarina el konma sekli tam bir zorbalik.
    zaman: 23:57 0 yorum
    Etiketler: aydin dogan, can atakli, cem uzan, star tv
    30 Haziran 2004 Çarsamba
    Insan içinden geldigi toplumu nasil inkar edebilir?
    Sinan Aygün, ATO Baskani. Senede iki kez gelerek bizlere bilgi veriyor. Verdigi bilgiler daha ziyade ekonomideki gelismeler ve bazi sosyal olaylar karsisinda ne düsündügü. Genellikle hükümeti tenkit ediyor. Bu sefer de ekonomideki kötü gidisi anlatti. Issizligin giderek artmakta oldugunu ve bunun sonunun felakete dogru gittigini, hükümetin izledigi teslimiyetçi politikalar nedeniyle yatirim yapilamadigini, bunun da issizligin artmasina neden oldugunu belirtti. Diger bir ilginç açiklamasi da DEP milletvekilleri ile ilgiliydi. Onlarin yaptigina mukabele olarak kendisinin örgütledigi bir gurup ile emekli yarbay Korkut Eken'in hapishaneden çikis gününde büyük bir tören yapacaklarmis. Bunun için de yüzlerce insani topluyorlarmis. Fikir almak ve diger kisilerin neler düsündügünü anlamak bakimindan yararli görüsmeydi.

    TSK içersinde modaya uygun olarak Deniz Kuvvetleri'nde de bu iliskiler günah sayiliyordu. Terfi senesinde çektigim sikintiyi çok iyi hatirliyorum, beni defalarca siviller ile iliskide olmamam için uyarmislardi. Lojmanda yasayip, orduevlerinde eglenen ve OYPA'lardan alisveris yapan bir toplum nasil siviller ile iliski kurabilir ki. Subaylarin sivil arkadaslari olmadigi gibi sivillerin de subaylardan arkadaslari yoktu. Çocuklugumuzda her mahallerde bir subay ailesi yasar ve hepimiz onlara imrenerek ve özenerek bakardik. Hele o zamanlar makam arabalari yerine atlarin kullanildigi hatirlanirsa, bizler için isine giden subaylari seyretmek ayri bir zevk olurdu. Sonralari nedense yukarida çizdigim tablonun içersine giriverdik.

    Zaman geçince, 1990'li yillarin basinda iliskilerin böyle gidemeyecegi ve seffaf olunmasi ihtiyaci ortaya çikinca, TSK içersinde bir seffaflik modasi yayilmaya basladi. Siviller ile iliskilerin bence iki ayri boyutu var. Birincisi, TSK sivilleri nasil görünüyor. Ikincisi, sivillerin TSK'ni taniyabilmesi için silahli kuvvetlerin sivil topluma ne kadar açik oldugu. Akredite basin konusu Genelkurmay Baskanligi tarafindan icat edildi. Derinlemesine düsünmeden görülebilir ki, bu tutum tüm yasalara ve en sonunda da Anayasa'ya bile aykiridir. Birincisinin sonucudur. Sivile bakis açimiz degismedikçe tutumlarimizdaki degisme aldatmacadan baska bir sey olamaz.

    AKP iktidarda iken onlar ile görüsmek günahtir. Hemen Atatürkçülüge karsi olmakla suçlanirsiniz. Ama kimse size 'Peki, biz bu insanlar ile aykiri fikirdeyiz ama nasil birbirimizle diyalog kuracagiz, nasil birbirimizi kendi inandiklarimiza ikna edecegiz' sorusuna cevap vermez.

    Sivillerin yurt sevgisi eksiktir. Çogunlukla onlar vatanlarini ve milletlerini düsünmeden sahsi yararlari için hareket ederler. Onlar tembeldirler, çalismaz ve bedava olarak para kazanmaya bakarlar. Bu nedenle TSK'daki herkes çok çalisir ve fedakar olduklari için her seye layiktirlar. Bu düsünceler ile nereye varilabilir.

    Yakin zamana kadar bilimsel yönden bile sivil uzmanlara danisilmazdi. Sanki 1700'lü yillarda yasiyormus gibi tepki verirdik. Her seyin öncüsü TSK'dir. Bu fikir o kadar yayginlasmis ve sivillere güven o kadar azalmistir ki, TSK sonunda kendi yüksek lisans egitim yapan enstitülerini kurdu ve ihtiyaci olan her seyi özel sektör veya devletin diger kesimlerinden temin edecekken kendisi her seye sahip olmaya basladi. Bu nereye kadar gidebilir ki.

    Eger arkadasiniz devlet memuru degilse ya da bir sirkette çalisiyor veya bir is, ticaret sahibi kimsedir. Iste o zaman yandiniz, size hemen suçlu ve menfaat sagliyorsunuz gözü ile bakacaklardir. Siviller ile her temas muhakkak bir yarar karsiliginda yapilmaktadir. Bu genel kanidir. Bu konuda çikmis emirler mevcuttur. Karargaha, sivilleri birakin, mesleginden emekli olmus amiralleri bile davet edemezdim. Hala, etmeyin diye de emirler mevcuttur. Böyle düsünen bir kuvvet komutani acaba ne düsünüyor olabilir ki. Mesai saatlerinden sonra insanlarin serbest yasadigini ve eger niyetleri kötü ise bu kisilerin bu saatlerden sonra her seyi yapabilecegini acaba bilmiyor mu. Bu tip davranislar ve düsünceler kapali bir toplum içine kendini kapatan, çevresinden etkilenmeyen ve kendisini çevresine kapatmis insanlara özgüdür. Insan içinden geldigi toplumu nasil inkar edebilir.

    08 Haziran 2004 Sali
    Erol Mütercimler ile...
    Erol Mütercimler nezaket ziyareti için gelmis. Bana önemli bir konuyu hatirlatti. Dün TRT'de ana dilde yayin programi ile yaptigi arastirmanin sonuçlarini söyledi. Ilginç. Bu konuda doktora yapmis. Iddiasi, yapilan programin anayasal dayanagi yok. Yakinda bes lisan disinda yayini yapilan toplumlardan biri eger bu programin anayasaya aykiri oldugu seklinde bir müracaatta bulunursa iptal edilir. Iç hukukta tamamlanamadigi için bir sikayete AIHM bakacaktir ve ondan sonra da felaket gelebilir, ya 26 lisanda yayin yapilir ya da bu yayinlara son verebilir, dedi.

    24 Nisan 2004 Cumartesi
    Hava Kuvvetleri Komutanini fena bozdum
    Bugün Kibris'ta referandum yapiliyor. Sonuçlar aksam 18:00'den itibaren alinmaya
    baslandi. Gece yarisi sonuçlari, Türk tarafi % 65 evet ve Rum tarafi % 75 hayir.
    Böylece Kibris'ta hiçbir degisiklik olmadi ama Rumlar AB'ne girecek. Aksam Jandarma
    Genel Komutani'nin evinde yemege gittik. Genelkurmay Baskani gittikten sonra aramizda konustuk. Anladigim kadari ile Jandarma Genel Komutani ile Hava Kuvvetleri Komutani hala bozuklar. Amaçlari illaki darbe yapalim ve AKP'ni uzaklastiralim. Yapalim da, Kara Kuvvetleri Komutani olmazsa nasil olur, bunu düsünen yok. Hava Kuvvetleri Komutani'ni fena bozdum, zira vatanini sadece o seviyor ve ona destek verilmiyormus pozlarinda. Üstelik ne söyledigini kendisi de anlamiyor. Sener hala darbeye ümidini baglamis durumda. Bana 'çok erken çözüldük, daha direnmeliydik' demez mi.

    16 Nisan 2004 Cuma
    Özkök: Bütün belgeler elimde, devletin arsivlerine geçirecegim
    Genelkurmay Baskani'ni görmeye gittim. (...) Sonra oturduk ve bana TSK'da bölünmüs bir
    görüntü oldugunu ve bazi davranislarin çok kötü degerlendirmelere neden oldugunu
    anlatti. Bizim yaptigimiz bazi girisimler ve bilhassa Jandarma Genel Komutani'nin
    girisimlerinin hemen hepsinden haberi vardi. Jandarma Genel Komutani'ni nedense hedef
    olarak almisti. 'Bütün belgeler elimde, bunlari devletin arsivlerine geçirecegim, bu
    tarihi bir görevdir. Sener'in yaptiklari yetkisini asmaktadir. Kendi tesislerinde eski
    Meclis Baskani ve rektörler ile de görüsme yapmis. Bunlari nasil yapar? Dedi.
    (...)

    Karargaha dönünce Kara Kuvvetleri Komutani'ni aradim ve dogru ona gittim. Manti
    yapmisti. Konusmalarimizi anlattim. Anlattiklarim onu çok rahatlatti. (...) Bu arada
    Sener'in kendisini aradigini ve Genelkurmay Baskani'nin onu hirpaladigini ve biz bu
    isi hep beraber yaptik, o halde herkes benim yaptiklarimi üstlenmeli, dedigini
    anlatti. Ben de kendisine, saçmalik, onun istedigi hep darbe yapmak, baska bildigi bir sey yok, dedim. Hava Kuvvetleri Komutani ile ikisini durdurmaya karar verdik. Kara Kuvvetleri Komutani bir ara Sener'i görmüs ve Sener ona ne haber diye sorunca, menfi demis ve bir anda Sener'in yüzü asilmis baska bir sey konusmamislar.

    17 Mart 2004 Çarsamba
    Eruygur'da Kara Kuvvetleri Komutani olmak saplanti olmus
    Biz komutanlar erkenden tümen komutaninin odasinda bulustuk. Herkesin yüzü bir
    karisti. Amaç bundan sonra ne yapacagimiza karar vermekti. Erken gitmemizi Kara
    Kuvvetleri Komutani istedi. Önce Kara Kuvvetleri Komutani ordulara yaptigi ziyaretle
    ilgili kisaca bilgi verdi. Maalesef herke, durum kötü ama darbe ile düzeltilmesi için iç ve dis ortam müsait degil, dediler. Buna göre bir degerlendirme yapmamiz gerekiyor, dedi. Hepimiz fikrimizi söyledik. Inanilmaz ama Sener hala bu is olsun diye çirpiniyordu. Bence Genelkurmay Baskani'ndan nefret ettigi ve Kara Kuvvetleri Komutani olmak istedigi için saplanti haline gelmisti. Sener söz aldigi sarada Genelkurmay Baskani'nin her seyden haberi oldugunu ve kendisine özel olarak cevaplandirilmak üzere bir yazi yazdigini, bunu kendisinin kabul edemeyecegini söyledi, yazilan yazi yayinlanan bir derginin personel tarafindan okunmasi hakkindaydi. Ben de kendisine dedim ki 'Ben size aramizda hainler oldugunu, bütün hareketlerinizin takip edildigini, uyarmistim. Bunda sizin kabahatiniz yok mu? Cevap veremedi. Neyse ben sonunda toplamak zorunda kaldim. 'Anladigim kadari ile bu sartlar altinda bir sey yapilamaz, mücadeleye yasal hudutlar içinde devam edecegiz, anlasmamiz bu mu, dedim. Kimse itiraz etmedi. Sener hemen söz aldi, tamam ama biz artik Genelkurmay Baskani ile konusmayalim, gülmeyelim, dedi. Hala nerede, Genelkurmay Baskani'na karsi saplantisi var.

    15 Mart 2004 Pazartesi
    Genelkurmay Baskani herseyi biliyor
    Sabah bir ara beni Jandarma Genel Komutani aradi. 'Genelkurmay Baskani her seyi biliyor. Biraz önce beni aradi. Hemen ögleyin biraraya gelmemiz lazim' dedi. Kendisine neleri bildigini sordum, jandarma tesislerinde Ömer, Izgi ile yemek yedigimizi biliyor. Hemen hemen herseyi biliyor, dedi.

    Tuncay Özkan'in dehsetli bir istihbarat bilgisi var
    Tuncay Özkan yaninda yeni kurmakta oldugu TV istasyonu (Kanal Türk-Nokta) yöneticisi olacak Kerim Can ile beraber geldi. Çok oturmadilar. Bana OYAK'in reklam teminati verip veremeyecegini sordu. Esas bunu ögrenmeye gelmisler. Bana göre dehsetli bir istihbarat bilgisi var. Yazdigi kitabi verdi. CIA ve Kürtler. OYAK'in reklam için teminat belgesini veremeyecegini söyledim.

    13 Mart 2004 Cumartesi
    Yapacagimiz yegane hal tarzi olarak darbe kaldi
    Ögleden sonra Kara Kuvvetleri komutani beni aradi ve konusalim dedi. 15.30'da onlarin evine gittim. Çok sikintiliydi. Önce evvelce kararlastirdigimiz gibi yapmis oldugu gezi hakkinda bilgi verdi.

    Tüm ordulari dolasmis ve tüm or ile kor rütbesindeki subaylar ile görüsmüs. Aldigi intiba söyle: Herkes durumdan rahatsiz ve gidisi begenmiyor. Ama hiç kimse bu gidisin bir darbe ile düzeltilmesini istemiyor. Sivillerin bu gerekli tepkileri göstermelerini ve bizim onlara destek vermemizi istiyorlar. Bu çok önemliydi. Zira artik oturup tekrar ayni mevzulari konusmaya gerek yoktu. Jandarma Genel Komutani bu habere sevinmeyecekti, ama gerçek buydu. Kara Kuvvetleri Komutani, digerlerine ben bu bilgiyi veririm, dedi.

    Diger bir konu da Genelkurmay Baskani, Kara Kuvvetleri Komutani ile görüsürken 'Hilafetin kaldirilmasi ile ilgili törenlere niçin gittiniz, bana Isveç'e sorabilirdiniz' demis. Bu adamla bizim ayni düsüncede olmamiz mümkün degil. Halbuki olaylar ondan sonra ne güzel gelisti. Kibris konusu ile ilgili yapilan gösteri. Bugün ögrencilerin Kizilay'da yaptigi YÖK aleyhindeki gösteri, hepsi halkin yavas yavas uyanmaya basladiginin delili. Bu hareketler yükü bizim üzerimizden alarak bizim yasal düzende ve demokrasi sinirlari içinde kalmamizi saglayacakken o bunu anlamiyor ve idrak edemiyor.

    (...)

    Son konu Kibris konusu idi. Kara Kuvvetleri Komutani da benden sonra ayri bir yazi yazmis ve o da ayni istekleri belirtmis. Simdi Genelkurmay Baskanligi'nin bir açiklama yapacagini bekliyoruz. Ama bu açiklamanin bizim bekledigimiz bir açiklama olmayacagina yavas yavas inanmaya basladim. Kara Kuvvetleri Komutani'na 'Eger Kibris için isler bekledigimiz gibi gitmezse ben bunu paylasmam ve ayrilirim. Ileride adimizin bu ekibin isimleriyle beraber anilmasini istemiyorum. Yapabilecegimin azamisini yaptigima inaniyorum' dedim. O zaten kararli, ayrilmayi kafaya koymus. Bu adamla beraber geçinmek ve onun fikirlerini paylasmak mümkün degil. Bize belki kaçtiniz diyebilirler ama bunu da söylemeye kimsenin hakki yok. Yapacagimiz yegane hal tarzi olarak darbe kaldi, onu da biz yapmak istemiyoruz.

    10 Mart 2004 Çarsamba
    Sosyetik fisleme haberi
    Bugün sabah gazeteleri aldigimizda çok ilginç bir haberle karsilastik. (Hürriyet gazetesinde yayimlanan ve ayni yil 'yilin haberi' ödülüne layik görülen 'Sosyetik fisleme' manseti-Nokta) . Kara Kuvvetleri Komutanligi tarafindan yayinlanan birer evrak ile birçok kisi fislenmek üzere kaymakamliklardan bilgi isteniyordu. Dogal olarak bu haber inanilmaz bir etki yapti ve ortaligi karistirdi. Böyle bir bomba habere hiç ihtiyacimiz yoktu. Simdi herkes tekrar TSK'ne yüklenecekti. Bence haber bilinçli olarak yazilmisti. Haberi yavas ve dogru okuyan her kim olursa olsun bunun bir saçmalik oldugunu ve haberde iddia edildigi gibi bir sorun olamayacagini görecekti. Nitekim haberi arastirdigim zaman gördüm ki Genelkurmay Baskanligi ve Kara Kuvvetleri Komutanligi yillik yayinlanan haber toplama planini I. Odu'ya göndermis. Plan o arada Ordu Komutani'nin haberi olmadan bu hale getirilmis. Iktidara yaranmak isteyen Hürriyet gazetesi sahibi Aydin Dogan ve Ertugrul Özkök de hiç düsünmeden bu haberi yayinlamislardi. Basin üzerindeki baski devam ediyor. Genelkurmay Baskanligi cevabi ise ayri bir alem. Ayni gün yapilan açiklamada haber dogrulanmis ve inceleme baslatildigi açiklanmisti. Bu ne demekti. Kimse bir sey anlamadi. Bu hafta içersinde hep sivil arkadaslarim ile beraber oldugum için bana rahatlikla neler hissettiklerini anlatiyorlardi. Herkes son derece rahatsizdi ve Kara Kuvvetleri Komutani'ni suçluyorlardi.

    03 Mart 2004 Çarsamba
    Hilafetin kaldirilmasi toplantisini el altindan biz tesvik ettik
    Hilafetin kaldirilmasi ve Tevhid-i Tedrisat kanununun yürürlüge girisinin yildönümü toplantisi... ATO'da yapilan panele tüm kuvvet komutanlari esli olarak katildik. (Bilgi için: www.sabah.com.tr/2004/03/04/gnd103.html)

    Genelkurmay Baskani Isveç'te oldugu için, Hava Kuvvetleri Komutani ise dün sehit olan pilotlarin cenaze törenine Konya'ya gittigi için bu panele katilamadilar. Bu paneli el altindan biz tesvik ettik. Coskulu ve tatmin edici bir toplanti oldu. Salona girdigimiz zaman katilanlar bizleri alkisladilar ve 'Cumhuriyetin Koruyuculari' diye slogan atmaya basladilar.

    01 Mart 2004 Pazartesi
    Verdigimiz karari neden bir siville paylasiyorsunuz?
    Sabah brifingini takiben Hava Kuvvetleri Komutani beni aradi. Maksadi açiti. Agzimi arayacakti. Kendisine ne düsünüyorsam aynen söyledim. 'Dün geceden çok rahatsiz oldum. Verdigimiz karari niye tartisiyoruz, ikinci olarak da bu kadar gizli tutalim dedigimiz konuyu neden bir siville paylasiyoruz. Agzi siki olabilir ama bilmesi gerekmez. Bu adamin hayati siyaset.' Bana o zaman aksama tekrar bulusalim, ben ne yapacagimizi anlamadim, dedi. Ben de digerlerine haber ver, ben gelirim, dedim. Aksam 19:30'da Hava Kuvvetleri Komutanligi'nin Gölbasi tesislerinde bulustuk. Kara Kuvvetleri Komutani ile ben biraz gergindik. Zira ayni mevzulari yeniden konusmak istemiyorduk. Bu seferki konusmalarda biraz sert davrandim. Çünkü Jandarma Genel Komutani sözü ikide bir oraya getirip, bu isi ne zaman yapacagiz, diyordu. Bazen süreyi uzatmanin en iyi çözüm yolu oldugunu söyleyince surati asiliyordu. Bana kalsa adamin niyeti ülke yarari degil kendi yarari. Bu is biran önce olsun da nasil olursa olsun, o da mevkiini korusun.

    29 Subat 2004 Pazar
    Ömer Izgi: Ne yapacaksaniz hemen yapin
    Ilginç bir toplanti yaptik. Jandarma'nin Beytepe'deki tesislerinde kuvvet komutanlari ve eski Melis Baskani Ömer Izgi bir araya geldik. Oraya gitmeden önce Kara Kuvvetleri Komutani beni telefonla arayarak toplantiya gitmeden önce bir süre benimle görüsmek istedigini söyledi. Gittim. Dün yapilan toplantidan çok rahatsiz oldugunu Sener'in baska isler pesinde oldugunu, Ibrahim'in ise saf, ne istedigini bilmez halde oldugunu anlatti. Bilhassa Sener'in, Yasar'in önünü kesmek için hükümet dahil her türlü angajmana girdigini ve utanilacak senaryolar pesinde oldugunu, sadece hükümet ile degil diger bazi yollardan da ayni tesebbüsünü devam ettirdigini anlatti. Ben de kendisine hafta içersinde Can Teller'in bana geldiginde Yasar ile ilgili bazi menfi bilgiler verdigini ve hatta Yasar Pasa'ya güvenmeyin efendim dedigini hatirlattim. Bunun üzerine Can Teller ile temasa geçmeyecegimi, onun muhtemelen Sener'in adami oldugunu söyledim. Kendisine onlarin dedigi gibi darbenin olamayacagini, bu isin komuta zinciri içersinde bile bir aydan fazla aldigini anlattim. Burada da en kritik konunun Genelkurmay Baskani oldugunu, ondan habersiz nasil birlik kaydirilacagini, nasil tertip alinacagini bilmiyorum edim. Kendi kanaatim olarak böyle bir hareket ile ilgili inisiyatifin daima elimizde olmasi gerektigini ve gerekirse ben katilmiyorum diyecegimi anlattim. Hemfikir olduk. Bundan sonra üç konuya dikkat etmemiz lazim dedim Biri Genelkurmay Baskani, digeri harekat planlamasi ve üçüncüsü de bizim iki kisi nasil oyalayacagimiz konusu.

    Konusmalardan sonra Beytepe'ye gittik. Herkes toplandi. Amacimiz 3 Mart günü yapilacak olan 'Ulusal hareket' toplantisina MHP'den bol destek saglamakti. Ama konu darbeyi seçimden önce mi sonra mi yapilima döndü. Ömer Izgi gayet tabii bir sey yapacaksaniz hemen yapin, seçimden sonraya kalirsaniz bu is olmaz, karsinizda diger partileri de bulabilirsiniz, bu adamlar seçimden kuvvetlenmis olarak çikacaklar, ama ileriki senelerde kendilerini yipratacaklar, bu nedenle o zaman hiçbir parti sizi desteklemez, ama basa kim gelirse gelsin ülkeyi de parçalanmaktan kurtaramaz, dedi. Kendisi ayni laflari 4 Kasim 2002 günü de Kara Kuvvetleri Komutani'na söylemis. Isin zaman geçtikçe ne kadar karmasik hale geldigini anlatti. Ben bu fikrin bu kadar açik bir sivil ile konusulmasindan çok rahatsiz oldum. Olayi da buraya getiren hep Sener ile Ibrahim. Halbuki bizim evde ve dün bir karar aldik. Üstelik de kimseye söylemeyecektik. Anladigim kadari ile onlar da ikisi beraber biraraya gelip konustular. Zira çikarken Ibrahim'in Sener'e bundan sonra ne zaman toplantiyi ayarlayalim dedigini duydum.
    zaman: 23:57 0 yorum

    Sezer ilk defa farkli bir tutum içindeydi
    14:00'te kuvvet komutanlari ile bizim evde toplandik. Amaciniz Kibris meselesini degerlendirmek ve Denktas'tan aldigimiz birçok özel ve gizli mektuplari degerlendirmekti. (...) Hükümete karsi bir tepki olarak da hem Kibris'ta hem de anavatanda gösterilere ve ulusal platformda toplantilara 3 Mart'tan itibaren baslanacakti.

    (...)

    Ikinci konu olarak yine ayni mesele, biz bu adamlari darbe ile alasagi edelim konusuydu. Sener ve Havaci bu konuda çok bastiriyorlar. Sener'in adeta aklindan çikmiyor, iki kelimede bir bunu söylüyor. Havaci da keza öyle. Eger Kibris'i vermek istemiyorsak en son limitimiz 9 Nisan 2004. Bu tarihten sonra hükümet taraflara taahhüt vereceginden geriye dönüs sansi sadece referandum olacak. Referandumun hangi sartlar altinda yapilacagini hepimiz tahmin ediyoruz. Bütün ser güçleri evet dedirtmek için keselerin agzini açacak ve sözler verilecek sonuçta cahil halk 'evet' diyecek. Ne yapacaksak 9 Nisan'dan önce yapmamiz gerekecek.

    Bu nedenle yanimiza Tümg. Can Teller'i de alarak gerekli planlamaya baslamaya karar verdik. Bu is sonunda olacak galiba. Ben bu isin olmasini istemiyorum ama benim oyumun pek bir itibari olmayacakti. Ama onlara hiç degilse bu isin Kibris tabanina oturtularak hakli olacagimiz bir dava edinebiliriz dedim ve olayi marttan nisana kaydirttim.

    Aksam Cumhurbaskani'nin yemegine gittik. Atatürk'ün yasadigi yerde yemek yemek beni çok heyecanlandirdi. Konusmalar sirasinda Cumhurbaskani'nin da sanki ümidini kaybetmekte olduguna dair intiba uyandi. Bazi mesajlar da verildi. Örnegin Cumhurbaskani 'Burayi mahsus seçtim ki nereye geleceginizi görün. Aranizda buraya gelmeyi bekleyenler var (Genelkurmay Baskani'ni ima ederek) ' dedi. Tabii hemen basimiz öne düstü. Ama herkes bu lafi duyunca tereddütsüz ona bakti. Esi, Kara Kuvvetleri Komutani'nin kulagina egilerek 'Siz de gidince ne olacak' deyivermis.

    (...)

    Cumhurbaskani genelde herhangi bir askeri harekete karsidir. Bu onun için çok dogaldir. Zira kendisi bir hukukçu. Hem de Anayasa Mahkemesi Baskanligi yapmis bir kisi. Her zaman bu kimligi ile bizleri frenlemeye çalisirdi. Bu aksam ilk defa kendisini farkli bir tutum içinde gördüm. Adeta ülkenin bu adamlardan kurtulmasinin zor olduguna karar vermis gibiydi. Bu nedenle, bir yil sonra da buralarda neler olur bilinmez, diye bir söz sarfetti. Çok güzel bir yemek ve gece geçirdik. Neseli bir geceydi.

    25 Subat 2004 Çarsamba
    Sakin ola komuta katindan habersiz bir hareketin içine girme
    Tümg. Can Teller ziyaretime geldi. Özel konulardan konustuk. Amacim onlarin bizlere bakis açilarini görmek ve ögrenmekti.
    Nitekim Genelkurmay Baskani'ndan ümitlerini kesmisler ve bir bahane ile uzaklastirilmasini istiyorlar. Komuta katina itimatlari tamam ama Agustos 2004 ayindan sonra ne olacak diyorlar. Kendisine sakin ola ki bir yanlislikla komuta katinin
    haberi olmadan baska bir hareketin içine girmemelerini, bunun TSK için bir felaket olacagini açikladim.

    17 Subat 2004 Sali
    Kimse darbe istemiyor
    OÖ'den ögrendigimiz bir ifade bizi bayagi sasirtti. ABD'nin AKP'yi desteklemek üzere Türk basinini yönlendirmek üzere 200 milyon dolara yakin bir yatirim yaptigina dair bazi bilgiler varmis. Bu ABD'nin oyunu nasil oynadiginin bir isaretiydi. OÖ ile yaptigimiz diger konular ile ilgili sohbet de çok ilginçti: Mehmet Agar'a isbirligi teklif edilmis ama o 'Ben tarikatlar ile isbirligi çarelerini ariyorum' diyerek bunu kabul etmemis. Kibris sonrasi gündeme gelecek olan EGE sorunlari ile ilgili de fikrini aldik. Bize dogrudan 'Bu adamlar EGE'de de vermeye hazirlar ve planlarini bu yol haritasina göre kurmuslar' dedi. Genelkurmay Baskani'ni tenkit etti ve artik kimsenin ordudan bir sey beklemedigini ve ordunun bir sey yapacagini da sanmadiklarini, ayrica Genelkurmay Baskani'nin adeta partinin bir adami gibi hareket ettiginin çok yaygin bir kanaat oldugunu belirtti. Dikkatimi çeken ve beni dehsete düsüren diger bir konu da OÖ gibi bir kisinin hala gerçeklerin farkinda olamamasiydi. Hala isçiler ve talebelerden medet umuyordu. Kendisine bazi sendikalar ile konfederasyonlarin nasil satildiklarini anlattim, ögrenciler ile ilgili olarak rektörlerin anlattiklarini ve ögrencilerin nasil atil ve maddeci olduklarini, artik eskisi gibi sokaklara düsmeyeceklerini izah ettim. Anladigim kadariyla CHP de ne yapacagini ve ne yapilmasi gerektigini bilmiyordu. Bendeki izlenim kimle konustuysak bugüne kadar kimsenin bir darbeyi arar veya ister olmadigini gördüm.

    06 Subat 2004 Cuma
    Jandarma Genel Komutani hala darbe yapalim diye inat diyordu
    Sabah dogruca Jandarma Genel Komutanligi'na gittim ve orada üçümüz bulustuk. Durumu tekrar gözden geçirdik. Jandarma Genel Komutani hala darbe yapalim diye inat diyordu. Ne düsündügümü bana sordu. Dün aksam Hava Kuvvetleri Komutani'na anlattiklarimi ayni sekilde ona da anlattim. 'Çok aculsunuz' dedim. Ikna degil ama durdurulmasi zaman aldi ve sabah toplanmamizin esas gayesi Kibris konusunda neler yapilabilecegi konusunda seçenekleri gözden geçirmek. Ancak biz bu konuyu birakip darbe yapacak miyiz yoksa yapmayacak miyiz konusuna girdik. Jandarma Genel Komutani Orgeneral Sener Eruygur'u ikna etmek oldukça güç. Bir netice alamayacagimi bildigim halde yine de onu ikna etmeyi denedim. Pek ikna oldugunu söyleyemem.
    Dikkat ettim Hava Kuvvetleri Komutani hiçbir konusmaya karismiyor ve konusmalarda beni yalniz birakiyordu.

    05 Subat 2004 Persembe
    Herkesi Annan Plani aleyhine sokaga dökmeliyiz
    Aksam eve gidince kiyamet koptu. Kara Kuvvetleri Komutani Istanbul'a gitmisti ve Pazar aksami dönecekti. Telefonla beni aradi ve gizli hattan görüsmek istedi. Alisildigi sekilde telefon arizasi nedeni ile açik telefondan görüsmek zorunda kaldim. 'Annan'in mektubu gelmis ve içerisindeki konular tamamen bizim söylediklerimizin disinda olaylari kapsiyor. Onur Öymen ile Istanbul'da görüstük ve bana bunlari anlatti. Ben karargaha emir verdim. Size birer kopya getirecekler. Ben Ilker'i aradim, bana hala düsündüklerini ve hareketlerini Denktas'a göre ayarlayacaklarini söyledi. Senden rica hemen duruma müdahale etmen' dedi. Bunun üzerine ben de hemen Hava Kuvvetleri Komutani'ni aradim ve eve davet ettim Jandarma Genel Komutani bir baglantisi oldugunu ve gelemeyecegini söyledi. Hava Kuvvetleri Komutani 19:30'da geldi ve konustuk.

    Önce darbe olabilir mi konusunu açtik. Amacim Sener yokken onunla teke tek konusarak fikirlerimi ona söylemekti. Nitekim darbe konusundaki fikirlerimi ona naklettim ve zannediyorum benimle ayni fikirde oldu. Ülkenin ekonomik zorlugu, ABD'nin diger darbelerden farkli olarak bu kez hükümet tarafini tuttugunu, halkin henüz destek vermedigini ve destegin yahut zeminin olusmasi gerektigini kisaca anlattim. Sonra bugün gelisen olay için ne yapabilecegimizi konustuk. Bir hal tarzi olarak Genelkurmay Baskani'na giderek halka bir basin açiklamasi yapilacagini, isterse kendisinin de gelebilecegini, istemezse bizim bu açiklamayi yaparak TSK'nin Kibris konusundaki düsüncelerinin ne oldugunu açiklayip istifa etmemiz gerektigini söyledim. Hava Kuvvetleri Komutani baska bir seçenek tavsiye etti. Kibris'ta herkesin Annan Plani aleyhinde sokaga dökerek gösterilerin yapilmasini saglama ve anavatandan da bu hareketlere destek vererek hükümet aleyhine olaylar çikarmak. Bunlari tartistiktan sonra ertesi sabah bulusmak üzere ayrildik.

    03 Subat 2004 Sali
    Ekonomimiz kötü, darbe yapamayiz
    Kara Kuvvetleri Komutani ile beraber önce Dogu Aktulga'nin ailesine hem bayramlik, hem de bassagligi için gittik. Sonra geri döndügümüzde onlarin evinde çok özel bir konusma yaptik. Ben denetlemeye gittigim zaman hepsi Jandarma Genel Komutanligi'nda
    toplanmislar ve Jandarma Genel Komutani Orgeneral Sener Eruygur onlara bana Sali günü takdim edilen hazirliklari göstermis ve yapilan üst düzeydeki bazi yöneticilerin konusmalarina ait ses kayitlarini dinletmis. Bunlarin çogu AKP'ye danismanlik yapan kisilermis ve Kibris sorununu nasil halletmeyi düsündüklerini ve bu konuda neler yaptiklarini anlattiklari kayitlarmis.
    Takdimin sonunda Hava Kuvvetleri Komutani ve Jandarma Genel Komutani hemen 10 Mat'ta ihtilal yapalim diye bastirmaya baslamislar. Kara Kuvvetleri Komutani onlari simdilik frenlemis ve bunun için daha zamanin uygun olmadigini beklememizi salik vermis. Jandarma Genel Komutani benimle görüsecegini söylemis ve dagilmislar.
    Kara Kuvvetleri Komutani bu konudan çok rahatsiz olmus. Bana sen ne düsünüyorsun, dedi. Ben de düsüncelerimi anlattim. 'Bir ihtilal için zeminin hazir olmasi gerekir, yani halk ihtilali istemelidir. 12 Eylül'de oldugu gibi ordu niye duruyor, ne
    zaman müdahale edecek gibi basliklar basinda yer almalidir. Ikincisi önceki ihtilallerde olmayan bazi özellikleri bugün yasiyoruz. Ekonomimiz çok bozuk ve tamamen disabagimli. Eger disaridan kredi alamazsak ekonomimiz çökebilir ve halk büyük sikinti yasar. Bunun nasil sorumlulugunu almaya hazir degiliz. Bir diger konu da ABD bundan önceki darbelere destek vermesine ragmen bugün AKP'ye destek veriyor. Onlarin istemedigi bir darbe veya hükümeti idame etmek çok zordur. Yani ABD'ye ragmen bu islem olmaz. Diger bir konu TSK içerisindeki birlik saglanmis midir? Eger bir ayrim varsa sonumuz tam bir felaket olacaktir.
    Bu nedenler ile darbeye henüz hazir olmadigimizi söyledim. Ama bu bizim eylemimize engel olmamalidir. Biz Kibris olaylarini takip etmeliyiz. Bizim en kuvvetli oldugumuz konu Kibris konusudur. Bunlar eger bu konuda açik verirler ve MGK kararlari disinda bir hareket tarzi uygulamaya kalkarlarsa o zaman Genelkurmay Baskani'na gidip, biz bu konuyu tasvip etmiyoruz ve sorumlulugu üzerimize alamayiz, bu nedenle de bir basin bildirisi hazirladik, ya bizle beraber bu açiklamayi yapariz yahut da biz bu açiklamayi ve tüm düsüncelerimizi açiklayip istifa ederiz, diyerek onun hareket tarzini ögreniriz. Eger bize katilirsa bu açiklamayi hep beraber, yoksa yalniz basimiza yapariz. Bana göre bunun etkisi darbeden daha etkili olacaktir. Genelkurmay Baskani da bu hareketten sonra yalniz kalacak ve istifa edecektir, dedim.
    Kara Kuvvetleri Komutani bu görüsüme katildi. Esasen o da böyle düsündügünü bana söyledi. Onun endisesi Sener ve Hava Kuvvetleri Komutani'nin, biz onlar ile ayni fikirde olmazsak bizleri suçlayacaklari ve bizim onlara engel oldugumuzu her tarafa yayacak olmalaridir. Jandarma Genel Komutani Orgeneral Sener Eruygur'un amaci Kara Kuvvetleri Komutani olmak. Bu nedenle de Yasar'in kuyusunu kazmakta oldugunu anlatti. Jandarma Genel Komutani bana kalirsa biraz haksiz ve haris davraniyordu. Kara Kuvvetleri Komutani bana jandarma Genel Komutani'nin bir senaryo dahilinde ve hükümet düzeyinde simdiden tesebbüse geçtigini ve amacinin Yasar'in ekarte edilmesini ve bu konuda bir baskinin hükümet tarafindan Genelkurmay Baskani'na yapilmasini saglamak oldugunu düsünüyor. Kendisine Sener'in bu konuda faaliyette bulunduguna dair bazi bilgilerin geldigini söyledi. 'Yasar ile ilgili bir degil birkaç senaryo etrafta dolasiyor. Benim hepsinden haberim var' dedi. Ben de eger Yasar için yapabilecegim bir sey olursa benim de haberim olsun, dedim. Sik sik bunlari benim bilmemi istedigini bana tekrarladi.
    Bu bilgiler çok özel bilgiler olmalarindan dolayi benimle paylasmasina çok mütesekkir oldugumu kendisine defalarca söyledim.
    Zannediyorum o da buna biraz mecbur kalmisti. Zira ben yokken yaptiklari görüsmede diger ikisi onu biraz fazlaca sikistirmislardi.
    Konusmamiza darbe konusu ile devam ettik. Ben eger bir darbe yapilacaksa bunun 2004 Aralik'tan önce yapilmamasini ve AB'nin verecegi cevaba göre AKP'nin zaten köseye sikisacagini ve o zaman halkin destegini de alabilecegimizi söyledim. Benden bu
    konuda Hava Kuvvetleri Komutani ve JGKK'nin bu amaçlarindan onlari vazgeçirmemi ve çocukça olan bu isteklerini bir mantik esasina oturtarak hayal yerine gerçeklere dayali bir hareket tarzini seçmemizi söyledi. Ben de kendisiyle hemfikir oldugumu
    ve elimden geleni yapacagimi söyledim. Kara Kuvvetleri Komutani kisilik olarak çok dürüst ve düsündügünü açikça söyleyen sinsi hesaplari olmayan bir kisi. Bu nedenle onun söyledigi her cümleye itimadim sonsuz ve artniyet aramam gereksiz. Yaklasik
    üç saat konustuk. Ama iyi ki konustuk zira bu konulari ben kendi degerlendirmelerime göre tahmin ediyor ve rahatsiz oluyordum. Zannediyorum her ikimiz de rahatlamistik.

    01 Subat 2004 Pazar
    Jandarmanin bütün hareketleri biliniyor
    Aytaç Pasalar'a ziyarete gittik ve hemen konu ülke meselelerine döndü. Bana 'seninle özel konusmamiz lazim. Ben Sener ile Ibrahim'in davranislarini tasvip etmiyorum. Çok ifrata kaçiyorlar. Geçen gün gelen MIT'ten habere göre, Senkal iki haber verdi; birincisi JGKK'nin bütün hareketleri biliniyor ve yasa disina çiktigi degerlendiriliyor. Ikincisi ise Genelkurmay Baskani ile kuvvet komutanlari arasi açik ve bu sorun herkes tarafindan ve kesinlikle biliniyor. Bu nedenle artik kendimize bir çekidüzen verip ülkeyi bir maceraya götürmek yerine devamli ve kararli bir tutum sergilemeyi ama açik konusmayi tercih ederim, zannederim sen de benim gibi düsünüyorsun' dedi.

    20 Ocak 2004 Sali
    Jandarma Genel Komutani daima bir ihtilal özlemi içersinde
    Hava Kuvvetleri Komutanligi'nda yapilacak kuvvet komutanlari toplantisina katildim. MGK ön toplantisi Persembe günü yerine yarina alindigi için bir koordinasyon ihtiyaci dogmustu. (...) Konusmalar sirasinda Jandarma Genel Komutani daima bir ihtilal özlemi içersinde, bir an önce bu isi yapalim seklinde konusuyordu. Bugün de defalarca tekrar etti, en nihayet dayanamadim ve bakin biz sizle böyle konusmadik. Planlamayi 23 Ocak'tan sonra yapabilecegimizi birkaç kez tekrar ettim. Onun için hiçbir hazirligimiz yok ama baslayacagiz dedim ve agzi kapandi.


    19 Ocak 2004 Pazartesi
    Kan kirmizi komünistken simdi namaz kilanlar
    Sabah kalkinca evi terk etmeden önce gazetelere baktim. EGE Ordu K. Org. Hursit Tolon
    dün yaptigi bir köy ziyareti sirasinda 'Kibris'ta ver-kurtul'cu olanlar vatan
    hainidir' anlaminda bir söz söylemis ve bugünkü bütün gazeteler bu haber ile doluydu.
    Tabii gerçek vatan haini olan kendilerini AB'ne satmis ve onlardan maddi menfaat
    saglayan köse yazarlari Hursit hakkinda veryansin e diyorlardi. Aralarinda evvelce kan
    kirmizi komünist olup simdi bes vakit namaz kildigini ima edenler, dedesi binlerce
    Türk evladini cephelerde kirdiran vatan hainlerinin torunu olanlar, her çesit hayvanat
    bahçesi yasayani vardi.

    10 Ocak 2004 Cumartesi
    Aydin Dogan, Mehmet Ali Yilmaz ve Fikret Bila ile yemekte konusulanlar
    Aksam Jandarma'nin Anittepe'deki tesislerine gittim. Jandarma Genel Komutani ile
    beraber Aydin Dogan ile yemek yiyecektik. Aydin Dogan'in yaninda Mehmet Ali Yilmaz ve Fikret Bila (Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi) vardi. Beraber olmamizin amaci AD'a bazi mesajlar vermekti. Öncelikle basinin satilmis bir hale geldigini
    degerlendirdigimizi, kendisinin bu konudaki görüsünün ne oldugunu. Ikinci olarak bu
    hükümete karsi hepimizin ayni gemide oldugunu ve gemi batarsa hep beraber
    batacagimizi. Aleyhimize yazi yazanlara kendi grubunda destek vermemesini söyleyecek ve onlarin da son günlerdeki olaylar hakkindaki görüslerini alacakti. Nitekim konusmalarimiz bu merkezde devam etti. Kendisi bize medyanin ekonomik durumunu izah etti. Ona göre medyanin kendisi hariç bütün patronlari mali yönden hükümete muhtaç hale getirilmisti. Bu nedenle hükümete karsi çikmalari mümkün degildi. Karsi çikanlarin hayati söndürülecekti. Nitekim bazi yazarlar hükümet aleyhine yazdikça rte'nin (Recep Tayyip Erdogan) sahsi müdahaleleri ile kendileri isten çikarilmislardi. Tuncay Özkan, Sedef Kabas, televizyonlardaki bazi programlar gibi. Bu arada Tuncay Özkan'i çok sevdigini, ama kendisine su siralarda hiçbir sey yapamayacagini söyledi. Yemek bittiginde ben sizin mesajinizi aldim, dedi. Biz de kendisine 'isadami olarak bazi sikintilarinizin olabilecegini anliyoruz. Ama bazen hükümet lehinde de yazmamak karsi tarafa destek vermektir' dedik.

    07 Ocak 2004 Çarsamba
    Tuncay Özkan OYAK'tan hisse istedi, elimden geleni yapacagim dedim
    Tuncay Özkan'in ziyareti... Benden OYAK'in kurulacak sirkete hissedar olmasini ve böylece BASBAKAN RECEP TAYYIP ERDOGAN'a karsi bir çesit koruma saglamayi istedi. Ben de, kendisine elimden geleni yapacagim, dedim. Bana kendi hazirladigi 'Türk Medyasi' ile ilgili bir kitap verdi. Içinde her türlü iliski ve rezaleti bulabilirsiniz, dedi. Medya destegi olmadan ulusalcilarin BASBAKAN RECEP TAYYIP ERDOGAN ve partisi ile basa çikmasi mümkün degil. Bu nedenle TÖ'nün destelenmesi gerekir. Bende uyandirdigi intiba dürüst ve yilmayacak bir kisi. Bilgili bir görüntüsü var. Hiç degilse meslegini iyi bildigi intibai uyandi.



    www.darbegunlukleri.com sitesinden alintidir.

  • Ergenekon14.07.2008 - 22:34

    Egenekonu anlamak icin okumak lazim. Kimler neler dusunmus,neler yapmis ve neler palanlamis.




    DARBE GUNLUKLERI

    29 Aralık 2003 Pazartesi
    Özkök: Sen aklı selim sahibi bir insansın
    Genelkurmay Başkanı'nın müsait olduğunu haberini alınca kendisine haftalık haber vermek için telefon ettim. Benim verdiğim bilgilerden sonra bana kendisine gönderdiğimiz rapor ile ilgili bazı serzenişlerde bulundu. 'Ben bu raporun iki noktası hariç her şeyi ile hem fikirim. Bu noktalar şunlardır......Ama beni esas üzen konu raporun dördünüz tarafından imzalanarak gönderilmesi ve böylece bir muhtıra şekline dönüşmesi. Sen aklıselim sahibi bir insansın ve bu gibi olaylara engel olman gerekir. Daha önce de benden habersiz dördünüz toplandınız. Acaba sen komutan olsan ve senin komutanların böyle yapsa ne dersin' dedi. Ben de kendisine 'Bizim hiçbir değişik fikrimiz yok sadece size fikirlerimizi aktarmak istedik ve bunun için de bir haftadır gece 3-4 saat uyuyarak çalıştık, tüm Kıbrıs konusunda uzman olanlar ile konuştuk ve o kağıdı öyle hazırladık. Amacımız sadece size yardım etmek ve siz Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmeden önce bu raporu hazırlamaktı. Raporu size nasıl takdim edeceğimiz aramızda sorun oldu. Bu şekilde takdim etmeye karar verdik.' dedim. 'Sen aklı selim sahibisin. Onların bunu yapmalarına izin vermemen gerekir. Eğer bir söyleyeceğiniz varsa bana söyleyin' dedi ve konuşmamızı tamamladık. Anlaşılan Genelkurmay Başkanı rahatsız olmuştu.

    Bizi Kara Kuvvetleri Komutanı aradı. Genelkurmay Başkanı onu da aramış ve aynı konuları ona da anlatmış. Çok üzülmüş ve Genelkurmay Başkanı raporun değiştirilerek imzasız gönderilmesini istemiş. Ayrıca raporun son kısmında yer alan ve Hava Kuvvetleri Komutanı tarafından eklenen bir cümlenin de çıkarılmasını talep etmiş. Bunun üzerine o da kağıtları toplayıp yeniden göndeririz demiş. Beni, gönderdiğimiz raporun bendeki kopyasını istemek için aramış. Ben de peki dedim. Benden önce Hava Kuvvetleri Komutanı'nı aramış, ondan raporu isteyince Hava Kuvvetleri Komutanı tavır koymuş. Bana Hava Kuvvetleri Komutanı'nı yumuşatmamı söyledi.

    Akşam Hava Kuvvetleri Komutanı ile bu konuyu evde konuştuk ve sorunu kendisine izah ettim. Hava Kuvvetleri Komutanı çok üzülmüştü ve güvenini yitirmişti. Bence de haklıydı. Hep beraber değiştirilebilirdi. Sonra aldığımız bir karardan geri adım atarsak sonra başımıza nice haller gelecekti. Bunlara çok üzülmüştü. Kendisine bunu yapmazsa Kara Kuvvetleri Komutanı'nın Genelkurmay Başkanı ile kavga etmesi gerekir, o da bizim şimdi istemediğimiz bir konu diye izah ettim.



    27 Aralık 2003 Cumartesi
    Hasan Mutlucan esprisi
    Gündüz OHAL gazilerinin TSK Rehabilitasyon Merkezi'nde açmış oldukları sergiye katıldık. Duygu ve hüzün dolu bir gün geçirdik. Sergiyi gezdikten sonra gaziler sinema salonunda bir konser verdiler. Fevkalade güzel bir konserdi. İnsanların isterlerse neler başarabileceklerini gördük. Bir ara Ege bölgesinden türküler çalınıyordu. Sahnede, TRT'den saz ve türküleri ile Tolga isimli bir sanatkar gazilere refakat ediyordu. Sanatkarın sesi aynı Hasan Mutlucan'ın (12 Eylül darbesi sırasında TRT'nin yayınladığı kahramanlık türküleriyle ünlenen türkücü-Nokta) sesi gibiydi. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur hemen kulağıma eğildi ve bu sanatkarın adresini alalım, lazım olabilir, dedi. Güzel bir espriydi.


    25 Aralık 2003 Perşembe
    Onur Öymen'le Kıbrıs'ı konuştuk
    Kuvvet komutanları ile beraber toplanarak Onur Öymen ile Kıbrıs konusunda görüşme yaptık. Diğerlerinde olduğu gibi onun da görüşlerini sorguladık. Katı bir tutumları var. Kendisi ile Kıbrıs konusundan daha çok son siyasi durumu ve bu noktadan öteye neler yapılabileceğini görüştük. Bize CHP'nin bir TV kanalı vasıtası ile sisini duyurmaya başlayacağını ve bu konudaki hazırlıkların sonuçlanmak üzere olduğunu anlattı.


    Tuncay Özkan'ın yerel seçim çalışmaları
    Tuncay Özkan daha önce Show TV'de görev yapıyordu. Ancak bu hükümet kendi aleyhinde yayın yapan tüm kişileri oldukları gazetelerden çıkarttı ya da tv'lerden uzaklaştırdı. Kemal Yavuz general de aynı durumda. Ben de kendilerine yardım edebilmek için MÖ ile konuştum. Tuncay Özkan, Müfit Gürtuna'nın İstanbul TV'sini satın almak istiyor ve AKP'nin yerel seçimlerde İstanbul'dan çıkaracağı adaya karşılık Ali Müfit Gürtuna'nın birleşik cephenin adayı olarak gösterilmesini koodine ediyor. Şimdilik ANAP ve DYP ile anlaşma sağlamış.


    20 Aralık 2003 Cumartesi
    Cumhuriyet platformu
    Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanı general yaptıkları faaliyetler ile ilgili olarak sadece bana özel bir birifing verdiler. AKP hükümetine karşı, bu hükümeti demokratik kurallar içerisinde zayıflatmak için neler yapılması gerekiyorsa hepsi düşünülmüş ve uygulamaya geçmişler. Hayranlıkla dinledim. Kendilerine birkaç konuda görüşlerimi söyledim. Alınacak tedbirler içersinde afiş asmaktan gazetelerde ilanlar vermeye kadar değişen bir çok hal tarzları vardı. Bu çalışmaya 'Cumhuriyet Platformu' ismini vermişler.


    18 Aralık 2003 Perşembe
    Bilhassa Aydın Doğan üzerinde durarak, aramızı nasıl düzeltebileceğimizi araştırdık
    Akşam yemeğe Mustafa Özkan ve eşi ile Kara Kuvvetleri Komutanı ve HVKK geldiler. MÖ
    bize gelmeden önce Süleyman Demirel'e uğramış ve bize ondan bazı mesajlar getirmişti.
    MÖ ile konuştuğumuz konuların özeti şöyleydi.
    Basın ile aramızı nasıl düzeltebiliriz, diye konuştuk. Kendisi bu işin zor olduğunu, hepsinin kendi ticari ilişkileri nedeni ile hükümete göbekten bağlı olduklarını ve kolay kolay hükümet aleyhine bir yazı yazamayacaklarını, hepsinin devlete borcunun bulunduğunu anlattı. Bilhassa Aydın Doğan üzerinde durarak, en büyük medya patronu olması nedeni ile aramızı nasıl düzeltebileceğimiz konusunu araştırdık. Kolay olamayacaktı ama MÖ bize tüm medya patronlarına işin kötüye gittiğini ve tedbir alınmazsa çok geç olacağı konusunu anlatarak onları iknaya çalışacağını söyledi.


    13 Aralık 2003 Cumartesi
    Aydın Doğan ve Rahmi Koç ile görüştük
    Akşam grubumuz ile biraraya geldik ve son bir haftadır olan gelişmeleri gözden geçirdik. AY bugün Genelkurmay Başkanı ile görüşmüş ve mesleki konulardan sonra ulusal konuları konuşmuşlar. AY'ın söyledikleri özetle:

    1. Rahat olun. Bizler gayet iyi anlaşıyoruz ve bir bütünüz. Sizin de bize katılmanız lazım. Geçen seneyi hatırlarsanız ne kadar iyi bir konumda olduğumuzu anlarsınız. Bu akşam yemek yiyeceğiz isterseniz gelin siz de bizimle beraber olun. Bizler arada bir toplanıp ulusal meseleleri tartışmakta yarar görüyoruz.

    2. Bu adamların yaptıkları artık tartışılmaz bir şekilde meydanda.

    3. Ordu komutanlarının tepkisini gördünüz. Herkes daha fazla etkin olmamızı istiyor.

    4. Gerekirse bunlara seçimlerden önce bir muhtıra verelim.

    (...)

    Sonra hepimiz SARIKIZ kapsamında yaptıklarımızı anlattık. Ben de İstanbul'da MÖ ile yaptığım konuşmayı ve gazetecilerin bu konuya ne kadar önem vermeleri gerektiği konusunda kendisine verdiğim mesajı, Rahmi Koç ile olan görüşmemizin özetini, Orhan
    Karabulut'a AD (Aydın Doğan) ile olan görüşmemizi anlattım ve 18 Aralık günü MÖ ile görüşme yapmaya karar verdik.


    11 Aralık 2003 Perşembe
    Adamların tuzu kuru
    Rahmi Bey bana nezaket ziyaretine geldi. Konuşmamız sırasında ben de ona bugün içinde bulunduğumuz durumu anlattım. Hükümetin tutumu Kıbrıs meselesi ve nereye gittiği gibi konularda. Kendisine 'Hepimiz aynı gemideyiz. Batarsak hep beraber batacağız. Bunu kimse unutmamalı. Hükümet de unutmamalı, bizler de, iş adamları da. Onun için esas desteğimiz olan halkı aydınlatacak şekilde, halkın gerçekleri görebileceği şekilde hareket etmeliyiz' dedim. Pek hoşlarına gitmedi ama gerçek bu. Bana, durum kötüye gidiyor ama hala daha o kadar kötü değil, dedi. Ben de 'sıfırdan yüze kadar bir skalada nerede olduğumuzu değerlendiriyorsunuz' dedim. Bana, 35-40, diye cevap verdiler. Ben de bunun üzerine 'belki 95'e yakınız' dedim. Hayret ettiler. Adamların tuzu kuru. Onlara göre ekonomi düzelmekte. Ama bunun sadece büyük şirketler için olduğunu görmüyorlar. Zavallı halk hala çekiyor. Halk yokluk içinde ne yapacağını bilmiyor. Enflasyon düşüyor. Zira halkın harcayacağı parası yok. Bunları onlara hep anlattım.


    08 Aralık 2003 Pazartesi
    Medyadan desteğe ihtiyacımız var
    Taylan Bilgel ile Aydın Doğan için konuştum ve kendisine 'Bizim artık medyadan desteğe ihtiyacımız var. Hep bize, size güveniyoruz, diyorsunuz ama medya bize gerekli desteği vermiyor. Olayları hükümete karşı kullanmaları lazım. Teslimiyet bizi de iş yapamaz duruma sokar. Medya halkı uyandırmak zorundadır. Aksi halde desteğimizi kaybederiz. Halk neler döndüğünü öğrenmelidir. Bu da ancak en etkili olarak medya kanalı ile olacaktır' dedim. Aydın Bey'e ileteceğini ve hatta gerekirse kendisi ile beraber yemek yememizi tavsiye etti.


    07 Aralık 2003 Pazar
    İşte eylem planı
    6 Aralık 2003 Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur'un isteği üzerine jandarma sosyal tesislerine gittik. Kara Kuvvetleri Komutanı ve JANGENKK Çarşamba günkü toplantıdan sonra çok rahatsız olmuşlar ve bu arada Kuran kursları ile ilgili
    yönetmelik düzeltmesi yayınlanınca hepimiz de rahatsız olduk. Bilhassa bu hafta bütçe komisyonunda (TBMM Plan-Bütçe Komisyonu-Nokta) bir AKP milletvekili tekkelerin açılmasını isteyince hepimiz çok rahatsız olduk. Toplandık.


    AY: (Aytaç Yalman-Nokta)

    Ben bu işten çok rahatsız oldum ve kendime göre şöyle bir plan yaptım. Aralık ayında bunların, Cumhurbaşkanı'nın Başbakan

    Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmelerini bekleyip eğer ocak ayı içinde bir hareket olmazsa istifa edeceğim. Hepimiz buna itiraz ettik.

    ŞE: (Şener Eruygur-Nokta)

    Buna gerek yok. Kabul etmiyoruz. Daha yapacağımız çok şey var.

    AY'ın bazı rahatsızlıkları vardı. Kendini rahatlatmadan takıntıdan kurtulamayacaktı. Bu nedenle de Pazar günü tüm or'ları kahvaltıya davet etmişti. Buna neden or'lardan birinin vermiş olduğu bir cevaptı. Hepimiz AY'ın istifa etmesini kabul etmedik. Ve kendimize göre bir eylem planı yapmaya karar verdik.

    - Önce basını ele geçirmeye çalışacaktık. Bu nedenle ben MÖ'ı davet edecektim.

    - Sonra rektörler ile temas edip öğrencileri sokağa dökecektik.

    - Sendikalar ile aynı şekilde hareket edecektik.

    - Sokaklara afiş astıracaktık.

    - Dernekler ile temas edip onları da hükümet aleyhine teşvik edecektik.

    - Bütün bu olayları yurt çapında yapacaktık. Yukarıdakiler SARIKIZ olarak anılacaktı. Ayrıca bana ALABANDA isimli bir proje verdiler. Ben de onun hazırlığını yapacaktım.


    05 Aralık 2003 Cuma
    Balbay: Başbakan'a zor anlar yaşatmışsınız, doğru mu?
    Akşam üstü Cumhuriyet gazetesinden Balbay (Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay-Nokta)
    aradı. 'Başbakan'a zor anlar yaşatmışsınız doğru mu' dedi. Ben de 'hayır' dedim.
    (Balbay, Askeri Şura'daki tartışmalara gönderme yapıyor-Nokta) .


    04 Aralık 2003 Perşembe
    Eylem planına ad konuluyor: SARIKIZ
    Genkur. Başk.lığında YAŞ (Yüksek Askeri Şura) Hazırlık Toplantısı (...) Önce Genelkurmay bize Pazartesi günü yaptıkları takdimin aynısını yaptılar ve Genelkurmay Başkanı sonra en kıdemsizden başlamak üzere tüm katılanlara söz verdi. Söz alanların ifade ettikleri konular sırası ile ve özet olarak aşağıdadır.


    Faruk Cömert:

    AKP yerel seçimleri kazanırsa amacına ulaşabilmek için batıya daha fazla taviz verebilir, dolayısı ile haklarımızı da kaybedebiliriz.

    Yener Karahanoğlu: Pozitif eylem için neredeyiz?

    Acaba geç mi kalıyoruz? İcraatlarının izlenerek sonuçlarına göre karar vereceksek, geç kalabiliriz. Onlar nasıl tam demokrasiyi kullanıyorlarsa biz de onlara tam demokrasi ile mukabele etmeliyiz. Yani azınlık olarak çoğunluğa hükmedemeyeceklerini anlatmalıyız.

    Orhan Yöney:

    AKP'nin iktidar olmasına rağmen muktedir olamadığı halka gösterilmelidir. Bu yönde eylemler yapılmalıdır. Zaman geçtikçe karşımızdaki kitle büyümektedir. Bunlar kadrolaştıkça genişliyorlar. Dolayısı ile zaman lehimize çalışmıyor. Bu nedenle ileride bir eylem yapmaya gidersek, alacağımız tedbirler çok sancılı olabilir. Eylemlerimiz Aralık 2004 dönemine kalmamalıdır. O tarihlerde AB, AKP'nin isteklerini yapacak, bu ise bizim aleyhimize olacaktır. Bu nedenle eskalasyonu hızlandırmalıyız. Halka bazı şeyleri açıkça anlatmalıyız. Yazarlar ve önemli kişiler ile temasa geçerek 'Eğer demokrasiyi korumak istiyorsanız biz sizinleyiz' diye mesaj vermemiz lazım. Yargı bitmiştir. Yargıdan medet ummamalıyız. Ama yargıyı eski rayına oturtmak için destek vermeliyiz. Doğal mütefiklerimiz, üniversiteler ve sendikalardır. Bu kurumlar bizlerden işaret beklemektedirler. Halktan uzaklaşmışız, halka daha çok yaklaşmalı ve şeffaf olmalıyız. AKP'nin hassas taraflarından biri de milletvekili dokunulmazlığıdır. Bu konuyu işlememiz gereklidir. Siyasete bulaşmayacak şekilde derneklere üye olalım. Böylelikle kendimizi daha iyi tanıtır ve fikirlerimizi etrafa daha iyi yayabiliriz. Muhalefet partisinin üzerine daha çok gitmeliyiz. Bir gün müdahale etmek zorunda kalırsak siz de hesap vereceksiniz, mesajını onlara verelim. Bizi hafife alıyorlar.

    Şükrü Sarıışık:

    Bizim çok fazla zamanımız kalmadı. Onların icraatlarının demokrasi ile önlenmesi mümkün değil. Alternatif lazım. Kamuoyunun bizden beklentisi var. Çoğunluğun hakkını gaspediyorlar. Erbakan kararı onları rahatlatmıştır. (Bugün Yargıtay Erbakan'ın sahtecilikten verilmiş olan iki buçuk yıla yakın hapis cezasını onadı.)

    Fethi Tuncel:

    Takdimde belirtilen hassas taraflarından hiçbirini istismar edemeyiz. Alternatif olarak karşılarına bir siyasi alternatif çıkaramayız. Basının desteğini alamayız. Eylem planını bir an önce tesbit edecek icraata geçmeliyiz.

    Fevzi Türkeri:

    Devletin bütünlüğü tehlikededir. Bu takdimi seçimden sonra Başbakan'a anlatmanın bir yararı yok. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da bölücülük hız kazanmıştır. Ülkemiz süratle bölünmeye gitmektedir. Şimdiden tedbir alınmalıdır. Basın, TÜSİAD, sermaye sahiplerini toplayıp bu iktidarın yaptıklarını anlatalım. Onları tarafımıza çekmeye çalışalım. Eylem planında çok zorluklar ile karşılaşacağız. Toplum iktidarın yaptıklarına pembe gözlükler ile bakmaktadır. Yerel seçimlerden önce Başbakan'a bu işlerin böyle gitmeyeceğini anlatalım.

    II. Başkan:

    Tablo kötü ama umutsuz olmaya gerek yok. Mart ayındaki seçimler önemli. Stratejimizin büyük kısmı yerel seçimlerden öne yapılmalı. Aksi halde işimiz zorlaşacaktır. Eylem planımızın tek zorluğu acaba toplum bu konuyu ne kadar biliyor? En önemli nokta bu. Acaba ne kadar insan bu durumun bu kadar vahim olduğunun farkında? Durum tesbitini kamuoyuna yansıtmalıyız. Halkın desteğini almaksızın bir eylem planı yapmak önemli değil. (Soru: Durum tesbitini kamuoyuna nasıl yansıtacağız.) Çeşitli kişiler ile görüşüyoruz. Ama adamlarımızı iyi seçmeliyiz. 28 Şubat konjonktürü farklıydı. Halk daha hazır değil.

    Oktar Ataman:

    Kötü bir tablo bedbin olmamak lazım. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da bölücülük ve irtica iç içe beraberce hareket ediyorlar. Hızla bölünme noktasına gidiyoruz. Bu iktidar güvenliğimize ae anayasamıza bir tehdittir. Bertaraf etmek için her şey yapılmaktadır. Kamuoyunun kazanılması gerekir. Medya patronları önemli. Bu kişiler birebir konuşularak tarafımıza kazanılmalıdırlar. Eylem planını süratle geliştirerek icraata koymalıyız.

    Hurşit Tolon:

    Bu iktidar ne olduğunu ortaya koydu. Ancak takiyyeye başvuruyor. Arkasında ABD, AB var. Bunlar Ortadoğu'yu 1915'te yaptıkları gibi şekillendirmek istiyorlar. Bu hükümetten öncelikli tehdit bölücülük, sonra irticadır. İrtica bunların devlet yapısı içerisindeki kinin ifadesidir. Seçimden önce ikaz etmezsek önümüze aşamayacağımız bir engel çıkacaktır. Halk bize sırtını çevirmez. Bu hükümet ulusal onurumuz ile oynamaktadır. Onur kırıcı bir durumdayız. Üniter yapımıza zarar verilmektedir. Bu iktidarın alternatifi var mı? Şu anda yok gibi görünüyor. Muhalefete bu konu anlatılmalıdır. Dünya kamuoyuna açıklanan konular onurumuzu kırmaktadır. (Pek çok örnek verebiliriz. Bir örnek dil konusunda yaşananlardır.) Uyum paketi altında hazırlananlar sadece bölünmemizi kolaylaştıracaktır.

    Şener Eruygur:

    Söylenecekler söylendi. Sadece bir-iki konu ilave etmek istiyorum. Her şey elden gidiyor. Örneğin Emniyet teşkilatı jandarma ile yarışıyor ve onu kötüleyerek yükselmeye çalışıyor. Ayrıca WEB sayfası açmıştır ve Başbakan'ı destekliyorlar.

    Yaşar Büyükanıt:

    Ortaya konan stratejinin bazı gerekli parametrelerin ilavesi ile gözden geçirilmesi uygundur. Vahim bir tablo. Jeopolitik açıdan ABD ve AB ülkemize Ortadoğu'da yeni bir rol biçmeye çalışmaktadır. Yeni model bir Türkiye yaratmaya çalışmaktadırlar. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ABD'ne gittiğinde Fetullah Gülen ile buluştular. AK ismi bilinerek ve kasıtlı olarak Bediüzzaman'ın yazılarından alınmıştır. ABD, AB ve Türkiye'yi manipüle etmektedir. Direnmenin başladığı yerde ekonomi bir silah olarak kullanılmaktadır. Pozitif davranmalıyız. Acaba zaman mı geçti? Bence geçti. Dead line seçimlerdir. Eylem planında tedbirleri sıralamak kolay ama uygulanabilir olmalıdırlar. Kamuoyu desteği için en önemli kaldıraç basın yayındır. Bunu kullanmalıyız.

    İbrahim Fırtına:

    Eylem planının amacı anayasayı korumaktır. Takdimde TSK'nın eylem planını tek başına yapamayacağını belirtmek bir zafiyetir. Bu cümleler kayıtlardan çıkarılmalıdır. Cumhurbaşkanı ile müşterek hareket şart. Parlamento Cumhurbaşkanı tarafından feshedilmelidir. Yeniden anayasa yapılmalı ve bu anayasa kendini koruyacak her türlü imkan konulmalıdır. Bu hükümetle olmaz. Hukuki şartlar müsaittir. Gereken yapılmalıdır. Cumhurbaşkanı'nın yetkileri vardır.

    Özden Örnek:

    Takdimde yapılan durum tesbiti dışında ben de bir durum tesbiti yaptım. Burada bulunan herkes aynı fikirde. Bu bence en önemli konuydu. TSK zaman ile zemin kaybetmektedir. Bu ifadeyi halk desteği anlamında söylüyorum. İkinci tezkereden sonra ve bilhassa Ağustos 2004 ayındaki MGK yasasının çıkmasından sonra halkın TSK'ne karşı olan inancı zayıflamıştır. Ilımlı İslam diye bir şey Türkiye için mevzubahis değildir. Biz halkının çoğunluğu Müslüman olan bir toplumuz ve idare tarzımız da cumhuriyettir. Sakınmamız gereken en önemli konu bundan sonra aleyhimizde 'dinsizler' propagandasının yapılmasıdır. Böyle bir tutum ile karşılaşırsak süratle ve kararlı bir şekilde cevap vermeliyiz. Eğer elimizde NATO tatbikatlarında olduğu gibi ikaz endikatörlerini gösteren bir ışık levhamız olsaydı şimdi hepsi kırmızı olacaktı. Askerin söylediği yapılır ama bunun nedeni vardır. Zira askerin elinde silahı vardır ve bu silah askere bazı manevra yetenekleri verir. Silahımız bizim caydırıcılığımızdır. Bu nedenle 'ben silahımı kullanmayacağım' diye açıklamalar yapmamalıyız. AKP'nin attığı her adıma aynı şiddetle ama çok kararlı olarak cevap vermeliyiz. Ben bunların bölüneceğine inanmıyorum ve bundan sonraki seçimi de kazanacaklardır. O zaman geç olacaktır. Bölücülük ve bugünkü vahameti; bu durum tesbitinde bütün şiddeti ile vurgulanmalıdır.

    Aytaç Yalman:

    Söylenecekler söylendi. Kendimi suçlu hissediyorum (Genelkurmay Başkanı bu söz üzerine 'neden kendini yalnız sorumlu hissediyorsun' diye sordu) 1. Yalnız kendim değil, siz de benim kadar sorumlusunuz. Buradaki diğer arkadaşların sorumluluğu bizden sonra gelir. Zamanı boşuna geçirdik. Benim önerim hemen ve gecikmesiz eylem planına başlamak. Seçimden önce muhtıra vermeliyiz.

    Genelkurmay Başkanı:

    Teşekkür ederim, herkesin aynı fikirde olması güzel. Ben yüzde sekseni ile aynı fikirdeyim. Ama katılmadığım noktalar var. Açık konuştuğunuz için hepinize teşekkür ederim. Muhtıra vermeye niyetim yok. Bu hükümet gitmelidir. Demokratik yollardan bu işi halledeceğiz. Yapabileceğimiz bir çok şeyin olduğuna da inanıyorum.

    Bu toplantı bence tarihi bir toplantıydı. Bir yıldır ilk defa yapılıyordu. Genelkurmay Başkanı'na onunla aynı fikirde olmadığımız mesajı verildi. O da kendinin yalnız kaldığını anladı. Görüntüye rağmen direnmekte devam ediyor. Ama artık çok geç. Zira yasal olarak kendisi de geri dönemeyecek bir yola girdi.

    Eylem planına ad konuluyor: SARIKIZ

    02 Aralık 2003 Salı
    Başbuğ güvenilecek bir general değil
    Bugün öğleden sonra Genelkurmay Başkanı bize verdiğimiz özel çalışmaya cevap olarak bir takdim yapacaklardı. Öğleden sonra Genkur'a gittik ve takdimi dinledik. Takdim benim tahminimden daha detaylı hazırlanmıştı. Önemli konular vardı. Biz komutanlar olarak taviz vermez bir tutum içerisine girecektik.

    Takdimi durdurarak sorular ile açtık. Aklımızda hep uyutuluyor muyduk endişesi vardı. II. Başkan (Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ-Nokta) güvenilecek bir general değildi. Kendi yararını ülke yararı üzerinde tutuyordu. Ve bize kesin cevaplar vermiyordu.

    Genelkurmay Başkanı dahil hepimiz bu hükümetin esas amacının dini bir devlet esası getirmek olduğunda hemfikir olmuş ve bugüne kadar olan eylemlerinin anayasaya aykırı ve hatta onu değiştirmek üzere planlandığını ama görünürde demokrasinin verdiği özgürlüklerden faydalandığını tesbit ettik. (...) Bir ara laiklik tanımı üzerinde tartıştık. AKP ile bizim laiklik anlayışımızda fark vardı. Ve bütün uyutmaca da buradan kaynaklanıyordu. Son olarak hepimize söz verdi. Kara Kuvvetleri Komutanı 'Ben çok rahatsızım ve devlet elden gidiyor. Bir an önce bir sıkıyönetim içerisine girmeli' dedi. Bana söz verdiğinde 'Mademki hepimiz bu hükümetin anayasaya aykırı hareket ettiğine eminiz, o halde 35. madde gereğince anayasayı da korumak bizim görevimizdir. Eğer bir eylem planı yapılacaksa bu planın ne maksatla yapıldığının bilinmesi lazım. Bu nedenle burada bir karar vermemiz gerekiyor' dedim. Genelkurmay Başkanı bana dönerek 'her ikiniz de açıkça konuşmadınız ama söylemek istediğiniz şey olamaz ve bize çok zemin kaybettirir. Yapacağımız başka şeyler var' dedi. Ben de 'Doğru söylüyorsunuz o telaffuz etmek istediğimiz şeyden başka da şeyler olabilir. Mesela bu hükümete bir alternatif yaratmak gibi. Ama onun bile kararının verilmesi gerekir ki eylem planı ona göre hazırlansın.'

    Bu önerimi kabul etmedi. O zaman boşuna akıntıya kürek çektiğimizi anladım. Niyetleri galiba bize bir şeyler yapıyor gözüküyor bizleri oyalamaktı. Benden sonra Org. Şener ve Fırtına konuştular ve aynı ifadeleri kullandılar. Kararlılık göstermiştik. Genelkurmay Başkanı'nın rahatsız olduğunu yüzünden okuyorduk. Bize yapılan takdimin sadece durum tesbitini Cumhurbaşkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a takdim edeceklerini açıkladılar. Benim kanaatim yine de bu toplantı yerine mesaj vermişti. Kimse Genelkurmay Başkanı'ndan bir kalkışma talebinde bulunmadı ama herkes için gittiği yere kadar gitmeye kararlı olduğumuzu (o da) gördü. Bundan sonra bizlere yaklaşımlarının daha değişik olacağını tahmin ediyorum.

    30 Kasım 2003 Pazar
    DYP Kıbrıs mitingi düzenleyeceğini söyledi
    Yavuz Kayral aradı ve DYP'nin Kıbrıs seçimlerinden bir hafta önce Mersin'de bir miting yapacağını söyledi. Bekleyip göreceğiz.

    23 Kasım 2003 Pazar
    Bizi takip ettirdiğini de zannediyoruz
    KKK'lığında toplandık. Ne yapacağımızın programını yaptık. 1 Aralık günü bizlere yani kuvvet komutanlarına bir takdim yapılacak. Bu tadimi müteakip 3 Kasım günü Şura üyelerine bir takdim yapılacak ve sonra konu Başbakan'a ve Cumhurbaşkanı'na iletilecek. Şura toplantısında amacımız Ağustos 2004 ayına kadar olacak sürede bu hükümet bildiğini okumaya devam ederse komuta heyetinin, halkın da duyacağı bir muhtıra vermesi şeklinde bir yetki almak. Akşam Kara Kuvvetleri Komutanı'nın verdiği akşam yemeğine katıldık. Öğlen yaptığımız toplantıda artık hepimiz bu işin bu Genelkurmay Başkanı ile gitmeyeceğini, bu adamın kendi menfaatlerini ülke yararı önünde tuttuğunu, korkak ve hükümete yaranma peşinde olduğuna dair fikir birliğine vardık. Bizi takip ettirdiğini de zannediyoruz.

    21 Kasım 2003 Cuma
    DYP'den Kıbrıs konusunda miting düzenlemesini istedim
    Yavuz Kayral'ı mahsus davet ettim, zira bundan önceki gelişinde DYP'nin her zaman emrimize hazır olduğunu söylemişti. Ben de bundan önceki gün topluca aldığımız karar gereğince kendisine DYP'nin seçimlerden önce bir miting tertipleyerek Kıbrıs konusunu desteklemesini istedim. 'Peki' dedi ve gitti.

    20 Kasım 2003 Perşembe
    Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı ne derse hep ters yanıt verdi
    Öğleden sonra 14:00'da Genelkurmay Başkanı başkanlığında toplanarak MGK'da konuşulacak konuları gözden geçirdik. Genelkurmay Başkanı kendine bazı konuşmalar hazırlamış. Bizi dinlemedi bile, söylediklerimizi de kaale bile almadı. Bilhassa KKK ne derse hep ters yanıt verdi. Anlaşılmaz bir tutum içersinde. Konuşmalarında hep hükümeti savunuyor ve sizin doğru dediğiniz her konunun tersini ileri sürüyor. Eğer bir sivri konu olursa ve savunamayacak durumda ise 'Bunu sen söyle' diyor. Buradan çıktıktan sonra JANGENKK bizi davet etti ve onun odasına gittik. İbrahim yurt dışında olduğu için toplantıda yoktu. Durumu değerlendirdik. Aynı mevzuları tekrar konuştuk ve MGK'da hiç konuşmama kararı aldık. Bu arada JANGENKK bize yine bir sürü irtica ile ilgili resim ve takip neticesi yapılan tesbitler ihtiva eden yazılar dağıttı. Eylül başından beri biriken miktar inanılmaz hacimde. Hala irtica yaygın değildir diyebilmek için insanın aklında başka fikirler olması lazım.

    16 Kasım 2003 Pazar
    Genelkurmay Başkanı'na sesimi yükselttim
    Sabahleyin 'Allied Action' NATO tatbikatını izlemek üzere Ayazağa'ya gittim. Akşamki yorgunluğuma rağmen sabahleyin dinç bir vaziyette kalkabildim. HOSİM'de diğer komutanlar ile buluştuk. Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, JANGENKK oradaydılar. Beni neşe ile karşıladılar. Kara Kuvvetleri Komutanı 'sana anlatacaklarım var, bugün bana biraz zaman ayır' dedi (...) Tatbikatın bitiminden sonra Kara Kuvvetleri Komutanı ile Harbiye Orduevi'ne gittik. Kara Kuvvetleri Komutanı anlatmaya başladı:

    - Pazartesi günü alışılmış şekilde kendisine haftalık bilgi vermek üzere aradım. Sesi biraz tuhaftı ve buruktu. Ben anlamamazlıktan gelerek kendisine anlatmaya başladım. Bitirince o bu sefer konuşmaya başladı.

    - Cuma akşamı sizleri aradığımda hepinizi benden habersiz olarak senin orada toplanmış bir durumda buldum. Benden habersiz toplanmanıza da üzüldüm.

    - Bizler muhtelif zamanlarda çay içmek sohbet etmek için toplanıyoruz. Bu ilk değil. Bugüne kadar kaç kere toplandık. Bu sefer de istek Özden'den geldi ve son gelişmeleri, Kıbrıs, AB gelişme raporunu hep beraber değerlendirelim istedi. Biz de bunun üstüne toplandık. Bunda ben bir yanlış taraf görmüyorum. Eğer size karşı bir hareket içinde olduğumuzu zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Zira böyle bir iş herhalde resmi dairelerde olmaz. Onun için de endişenizi anlamadım.

    - Yine de bana haber verseydiniz ben de gelirdim veya niye bu konuları benimle paylaşmıyorsunuz. Bunları söylerken sesini yükseltmeye başladı. Benim huyumu çok iyi bildiği için ben de sesimi yükseltmeye başladım ve.

    - O zaman size söyleyeceklerim var. 312 kişi 'Onbaşı bile olamayacakları general yapıyorlar' diye bir gazetede haber yayınlandığında mahkemeye veriyor ve siz buna katılmıyorsunuz. Herkes bize acaba Genelkurmay Başkanı AKP partisinden mi yoksa, TSK'den değil mi diye soruyor. Cevap vermekte güçlük çekiyoruz. Neden bizimle beraber siz de mahkemeye vermediniz.

    - Genelkurmay Başkanı'nın o kadar bir gizemi olsun. Ben sizlerin de yani kuvvet komutanlarının da vermesini tasvip etmedim. Bir gazetede küçücük bir köşede yer alan bir haber şimdi büyüdü, tasvip eden var etmeyen var.

    - Bunu nasıl söylersiniz. Zaten halk üzerinde itibarımız gittikçe zayıflıyor. Siz kalkmış neler söylüyorsunuz. Bu yakıştırmayı TSK'da kim kabullenebilir ki. Sizin bizimle olmamanız bizleri çok üzdü. Diğer bir konu siz 'sizlerle konuşmak istiyorum, benimle toplanın' diyorsunuz ama bugüne kadar hiçbir şeyi bizle paylaşmadınız. Biz yayınladığınız bildirileri gazetelerden öğrendik. Bizdeki intibanız siz bizle bu konuları paylaşmak istemiyorsunuz, şeklindedir. Size söylemek istemezdim ama geçen yıl size en fazla desteği kim verdi. Şöyle bir düşünün.

    - Tabii ki sen verdin ve sana çok müteşekkirim.

    - O halde nasıl olur da böyle birşeyi bizim hakkımızda düşünebilirsiniz.

    Son sözleri söylememin gayesi geçen yıl eğer ben ona karşı Çetin Doğan ile birlikte olsaydım onu paramparça edeceklerdi.

    Ama ben öyle yapmadım. Konuşmamız bundan sonra tatsız bir şekilde sona erdi. 11 Kasım günü kendisi yurt dışına gitti. Ben de İlker'e gittim (II Başkan) . Yaptığımız özel çalışmanın ne olduğunu sordum Bana:

    - Biz de bir grup kurduk. Komutan sizinkileri okudu. Grup bizim ve sizin önerilerinizi birleştirerek bir öneri hazırlayacak ve bunu sizlere göndereceğiz. Sonra bu konuyu Askeri Şura'ya getirerek tartışıp herkesin fikrini alacağız. Bilahare de sonucu Cumhurbaşkanı'na götüreceğiz, sonra da Başbakan'ı buraya davet ederek kendisi ile bu konuyu görüşeceğiz. Bizim planımız bu şekilde. Yani sonuçta bir nevi 'Muhtıra' olacak.

    - İlker sana ayrılırken söyledim. Şahsi menfaatlerin sakın ülke menfaatlerinin önüne geçmesin. Tekrar aynı şeyi söylüyorum. Yapmazsın ama yine de unutma.

    Böylece Genelkurmay'ın planı ilk defa belli oluyordu. Bu plan üzerinde Kara Kuvvetleri Komutanı ile tartıştık. Zira bazı konuların açığa çıkması gerekiyordu. Onlar bize çalışma sonuçlarını verince bizim bu konu üzerinde çalışmamız ve konunun hafifletilmesini önlememiz gerekiyordu. Diğer bir konu Şura'daki bu öneriler tartışılırken Başbakan olmamalıydı. Zira bu şekle gidilirse olay normal bir Şura tartışmasına dönecek, kendisi hiç konuşmayacak buna mukabil bizleri konuşturarak aynen Çetin Doğan'ın durumuna düşecektik. Buna engel olunmalıydı. Her kafadan bir ses çıkmasını önlemek için de Şura öncesi bir toplantı yapılarak herkes ayın hizaya getirilmeliydi. Önceden nabız yoklandığı için hiçbir çatlak ses çıkacağını zannetmiyorduk. Hatta Kara Kuvvetleri Komutanı, Yaşar (Büyükanıt, o sırada 1. Ordu Komutanı-Nokta) ile de görüşmüş. Ben de bu konuyu çok merak ediyordum. Zira Yaşar ileride G (Genelkurmay Başkanı-Nokta) olabilecekti.

    Ama o da kendinden beklendiği şekilde 'Önümüzde iki seçenek var. Ya bu iktidara hiç sesimizi çıkarmayacağız. Ya da sopa zoru ile istediğimizi yaptıracağız' demiş. Kendisinden ben de bunu beklerdim. Ama gene de onun durumunu takdir edip mümkün olduğu kadar kendisini korumamız lazım. İlker için de aynı şeyi konuştuk. Her ikimiz de İlker'in zafiyetinin olduğunu ve şimdiden ikbal heyecanına düştüğü şeklinde oldu. Çok pasif davranıyor ve durumu idare etmeye çalışıyordu. Bence de Genelkurmay Başkanı Ağustos 2004'e kadar durumu idare edip Kara Kuvvetleri Komutanı ve JANGENKK'un gitmesini bekleyecek ve ondan sonra da üzerimizde tam bir hakimiyet kurmaya çalışacaktı. Diğer üzerinde konuştuğumuz bir konu da eğer Başbakan kendisine söyleyeceklerimizi hiç nazarı itibara almazsa ne olacaktı. O zaman daha Şura toplantısında bu iç işin de kararı alınmalıydı. Zira bundan sonraki Şura toplantısı Ağustos 2004 ayındaydı. Bu arada Kara Kuvvetleri Komutanı bana

    - Şener'in (Eruygur-Nokta) bazı sivri fikirleri var. O bizden biraz farklı bu konulara yaklaşıyor. Ama onun fikirlerini benimsemek şimdilik mümkün değil. Çok dikkatli olmalıyız, gereksiz yere tırmandıracak hareketlerden kaçınmalı ama az derecede de reaksiyon göstermemeliyiz.

    - Katılıyorum. Ben Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur'un fikirlerinin ne olduğunun başından beri farkındayım. Amacımız mümkün olduğu kadar beraberce hareket etmek. Bu nedenle ne yapıp edip Genelkurmay Başkanı'nı kendi yanımıza çekmeliyiz.

    Hatta bence bu hafta topluca ona gidelim ve açıklamada bulunalım. Yaptığımız her şeyin ona destek vermek için olduğunu ama kendisi bizimle beraber olmak istemezse bizim buna devam edeceğimizi ve bu olaylar aleyhimize işlemeye devam eder ve o bizden ayrılırsa o zaman da 'Biz TSK'nın imajını koruyamadık o nedenle hep beraber siz de dahil istifa ediyoruz' diyerek ayrılırız.

    - Bu işleri bu yıl sizler ile konuşmak çok iyi, geçen yıl ben çok yalnızdım. Bülent (bir önceki Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Alpkaya-Nokta) kendisine gidip ben sizi destekliyorum onlar ile beraber değilim ve siz doğru yapıyorsunuz deyince biz Şener ile yalnız kaldık. Onlar Havacıyı (bir önceki Hava Kuvvetleri Komutanı Cumhur Asparuk-Nokta) da yanlarına alarak bir grup oldular. Buna rağmen Çetin'e karşı ona elimden gelen desteği verdim. Ama Bülent bize bir yıl kaybettirdi. Onu biz terfi ettirdik ama ben o adamın böyle bir tip olduğunu tahmin etmiyordum.

    - Tabii biliyorsunuz o bunları niye yaptı. Sadece üçüncü yıla uzamak istiyordu. Bunun için de Genelkurmay Başkanı'nın onayına ihtiyacı vardı. Bu yüzden ona yaranmak için ülke menfaatlerini ayakları altına aldı. Biz dışardan geçen yıl olayları böyle görüyorduk.

    - Ben bunu altı ay önce fark ettim ve Genelkurmay Başkanı'na giderek ağırlığımı koydum. Bülent'i uzatmak gibi bir niyetiniz olduğunu seziyorum, böyle yaparsanız çok yanlış yaparsınız, üstelik ben bunu tasvip etmiyorum dedim. Ağırlığımı koyunca bana rağmen bunu yapamadı. Bu sene de ben artık gideceğim ama onun kendi adamlarını terfi ettirip istediği yerlere getirmesine engel olacağım.

    - Bizden her türlü destek. Beraber listeleri yapalım. Biz Fırtana da dahil her türlü desteği verdik bile dedim.

    - Genelkurmay Başkanı'nın esasında başka amaçları var. Kendini TSK'ne yenilikler getirmek ve çağ açmak misyonuyla yükümlü sayıyor.

    - Benim kanaatim de aynı. Kendisinin uygulamalarından anladığım kadarı ile TSK'ni MSB'ye bağlayacak ve kuvvet komutanlarını da kendisine danışman gibi yardımcı olarak alacak. Küçülecek ve tüm kuvvetlere emir veren bir komutan haline gelmek istiyor. Bir çok şeyi birleştirmesi, bunun bazı ipuçları gibi geliyor. Kafasında Müştereklik adı altında yatan bu fikirler olduğunu zannediyorum dedim.

    - Bana rağmen KK'ni küçültemez. Ama senin haklı olduğun değerlendirmeler var. Daha karargaha gelir gelmez adli müşavire Genelkurmay'ın MSB'na bağlanmasının hukuki ve fiili sonuçları ne olabilir diye bir inceleme yaptırdı.


    08 Kasım 2003 Cumartesi
    Hepimiz şüpheleniyoruz: Genelkurmay Başkanı dinci mi?
    Akşam İHL'ler ile ilgili yasa tasarısının meclise sevk edileceğine dair bir duyum geldi. (Genelkurmay Başkanı ve komutanlar bir yurt gezisindedir-Nokta) . Haber her zamanki gibi JANGENK'e gelmişti. Bu, hükümetin ne kadar kararlı olarak Cumhuriyet ve Laikliğe karşı hareket ettiğini göstermekteydi. İşin tuhafı yapabileceğimiz eylem ve alabileceğimiz tedbirler çok azdı. Yemekte konuyu Genelkurmay Başkanı'na açmaya karar verdik.

    (...)

    Bu arada İmam hatipler ile ilgili tasarının Meclis'e komisyona geldiğine dair haber geldi. Yemekte Genelkurmay Başkanı'nın bir yanında ben diğer yanında Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman oturuyordu. Hemen konuyu İHL ile ilgili yasaya getirdim. Bunun kabul edilemez bir teşebbüs olduğunu kendisine söyledim. Hatta ileride bu bizim harp okullarına İHL mezunu öğrenci kabul etmemize bile neden olabilir dedim. Bana 'Beni çiğnemeden, benim üzerimden geçmeden bunu çıkaramazlar, ama sizler de konuyu abartıyorsunuz. İtiraz etmek iyi ama bir öneri hazırlamamız ve diğer meslek okullarının üniversiteye girişleri için önlerini tıkamamız lazım' dedi. Sonra bana kendisinin kafasındaki çözümü anlattı. 'İHL'ler normal liseye ek olarak din dersleri okuyor. Bu nedenle onların üniversiteye girmesi normal ama bu kadar İHL'ye gerek yok onun için gerektiği kadarını bırakıp geri kalanlarını normal liseye dönüştürelim' dedi. Ben de kulaklarıma inanamayarak onu dinledim. Dini düşünceler ile yetiştirilmiş, bir olayı sebep sonuç ilişkisi yerine yüce yaratanın neden olması ile açıklayan bir kafa yapısının nasıl bir bilimsel öğrenim göreceğini anlamak zor. Daha doğrusu üniversitenin yobazlaşması anlamına gelecek olan bu adımı açıklamak mümkün değil. Diğer yandan da Aytaç Paşa da aynı şekilde onu sıkıştırmaya devam etti. Akşam oldukça tedirgin oldu ve suratı asıldı. Yemek bittikten sonra ayrıldık ve yattık.

    Hepimiz şüpheleniyoruz: Genelkurmay Başkanı dinci mi?

    26 Ekim 2003 Pazar
    Kıbrıs'ı çözümsüz bırakmalıyız
    16.30 da öne Hava Kuvvetleri K. ve sonra da Kara Kuvvetleri Komutanı'na gittim. İbrahim bana çok dertliydi. Arkadaşım seninle paylaşmak istediğim bazı şeyler var dedi. Bir gün önce gazetelerde Kayseri Orduevi'nde türbanlı olarak içeri alınan bazı kişilerin ve valinin resimleri vardı. Bunun için Genelkurmay Başkanı'nı görmeye gitmiş. 'Bu çok ciddi bir konu, ben garnizon komutanı olan tümgenerali Ankara'ya tayin etmeyi düşünüyorum' demiş. Esasında olay tam anlamıyla valinin bir tezgahı. Türbanlıları bir anda içeri sokup sonra da resimlerini çektirmiş ve gazetelere dağıtmış. Sonradan türbanlılar çıkartılmışsa da bir işe yaramamış. Genelkurmay Başkanı bu konuda 'Ama bu çok ciddi bir iş, bir kısım halk buna karşı tepki gösterebilir. Onun için bunu yapamayız. Sonra generale yazık olur' demiş. Fırtına devamla 'Generale bir şey olmayacak sadece buraya tayin edeceğiz' demesine rağmen kabul etmemiş ve 'O zaman senin de istifa etmen gerekir' demiş. Fırtına da 'Hemen şimdi istifa ediyorum ve bu konuşmamızı da derhal bir basın toplantısı yaparak açıklıyorum' demiş. Genelkurmay Başkanı olay ciddiye binince mayna ederek kıvırmaya başlamış ama bizim Fırtına bir kere çileden çıkmış ve bu tehdit onun çok ağrına gitmiş. Kendisini teselli ettim ve her türlü desteğimin ondan yana olduğunu söyledim.

    Beraberce Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na gittik. JANGENK da geldi. Daha biz yeni içeri girmiştik ki Genelkurmay Başkanı Kara Kuvvetleri Komutanı'nı aradı ve ABD'nin isteği üzerine hükümetin Irak'a asker göndermekten vazgeçtiğini ve bu mevzuda biraz sonra General Jones'un kendisini arayacağını ve kendisine ne söylemek gerektiğini sormuş. Az sonra da beni aradığına dair haber geldi. Ben de kendisini aradım. Bizim hep beraber olduğumuzun haberini almış. Sesi çok bozuktu. Herhalde bizim ondan habersiz toplanmamız onu çok rahatsız etmişti. Bana da aynı soruyu sordu. Hepimiz hemen birkaç konu tesbit ettik ve Aytaç Paşa'ya verdik. O da bunları hemen kendisine bildirdi. Sonra kendi aramızda konuşmaya başladık. Bu toplantıyı ben talep etmiştim. Önemli bazı konular konuştuk. İbrahim istifa olayını açıklayınca kızılca kıyamet koptu. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman çok bozuldu ve kendisine ait benzeri bir olayı anlattı. Ekim ayı başında Harp Okulları açılışı için yapılacak konuşmada hepimiz mesajlar vermeye karar vermiştik. Genelkurmay Başkanı açılıştan bir gün önce Kara Kuvvetleri Komutanı'nın konuşma metnini istemiş, o da ben size bu metni veremem demiş. GM (Genelkurmay Bşk. Nokta) peki ben kuvvet komutanlarının metinlerini kontrol edemeyecek miyim demiş. O da hayır edemezsiniz, diye cevap vermiş. Bunun üzerine hepimiz artık bu Genelkurmay Başkanı ile işlerin yürüyemeyeceğine, kendisinin başka menfaatler peşinde olduğuna, korkak ve hükümet yanlısı olduğuna, dıştan cumhuriyetçi gözükmekle beraber içeriden dinci bir görüşü desteklediğine karar verdik. Bunun üzerine ben de şunları söyledim:

    - AB'nin ilerleme raporu bizim için büyük bir şans oldu. Bana kalırsa AB intihar etti. Artık bundan böyle bizi almak istediklerine zor ikna edeceklerdi. Bizim bundan sonra yapmamız gereken AB'nin bizi istemediğine dair olan konunun üzerine giderek her tarafta bunu yaygınlaştırmamız. Böylelikle hükümetin eline geçmiş olan AB kozunu elinden alarak onları iç siyasete döndürerek bizden korkar hale getirmemiz lazım. Bunu yaparken de daima sert açıklamalardan kaçınmamalı ve onlara gerekirse her şeyi yapabileceğimiz intibaını vermeliyiz, dedim. Tabii bu arada en önemli konu Kıbrıs ve mahalli seçimler. Kıbrıs'ı istediğimiz şekilde çözümsüz olarak bırakmalıyız ve bu arada Kıbrıs muhalefetinin seçimi kazanmasını da önlemeliyiz. Böylece AB'ye ikinci bir darbe vurabileceğiz. Mahalli seçimler için muhakkak bir alternatif cephe yaratılmasına çalışmalı ve bu adamların Ankara ve İstanbul'u da kazanmalarını önlemeliyiz, dedim. Ne yapacaksak bir an önce yapmamız lazım geldiğine inanıyoruz. Önümüzde daha vakit olduğu için bugün konuştuklarımızı dönüşte yazılı olarak Kara Kuvvetleri Komutanı'na vereceğiz ve kendimize artık bir çalışma programı yapacağız.

    10 Ekim 2003 Cuma
    Aydın Doğan günah çıkarmaya gelmiş
    Öğleden sonra Aydın Doğan geldi. Kendisine gazeteci olarak mevcut düzene destek
    vermemesini, bu işin sonuna gelmekte olduğumuzu anlattım. Kendisi de günah çıkarmaya
    gelmiş. Üzerine atılan pislikler ile ilgisi olmadığını ve Cumhurbaşkanı'nın Meclis'in
    açılışında yanlış hedef gösterdiğini, kendisinin medya tekeli yaratmadığını ve daima
    dürüst temiz bir gazete patronu olduğunu söyledi.


    09 Ekim 2003 Perşembe
    Rektörlerden ilk tepki geldi
    Sabah Ufuk beni erkenden kaldırdı. (Komutanların gezisi devam ediyor-Nokta) . Kara Kuvvetleri Komutanı bizlerle 07:35'te görüşmek istiyormuş. Toplandık. Konu İHL yasa tasarısı. Dün akşam komutan ile yaptığı görüşmeden çok rahatsız olmuş. Komutan ona aldırmaz bir tavır ile cevap vermiş. Ben de kendisine bana söylediklerini anlattım. Şaşırdı kaldı. Karargahlarımıza bu konuda ayrı ayrı çalışma yaptırmaya karar verdik. Sonunda Cuma günü bu çalışmaları birleştirip seçenekli bir öneri ile Genelkurmay'a göndermeye karar verdik. Mühim olan bundan sonrası ne olacak. Genelkurmay Başkanı yazdıklarımızı kabul ederse sorun yok. Etmezse ne yapacağız. Kahvaltıya oturduk. Komutan yorgun gözüküyordu. Sebebini sorduk. 'Dün gece uyuyamadığını ve İHL yasasından tedirgin olduğunu' söyledi. Bu sözler dün gece onun huzurunu kaçırdığımızı gösteriyordu. Bilhassa kahvaltı sırasında Hurşit paşa 'Gazetelerde İHL ile ilgili haberleri gördünüz mü' diyerek bilerek ve planlı bir şekilde konuyu açtı ve Genelkurmay Başkanı'nı konuşturmaya başladı. Her taraftan sıkıştırmaya başladık.

    Kahvaltıdan sonra hemen karargahı aradım ve talimat verdim. Diğer taraftan da Kocaeli Üniv. Rektörünü aradım ve ona da rektörler olarak bu işi hemen ve sert bir şekilde protesto etmelerini, arkalarında olduğumuzu söyledim. Sonra önce Hava Eğitim K. Korg. Nuri Solakoğlu'nu, sonra Landsoutheast Org. Orhan Yöney ve Güney Deniz Saha K. Kora. Lütfü Sancar'ı ziyaret ettik. Tüm gittiğimiz komutanlar bölgelerindeki irtica durumu ile ilgili bilgi verdiler. Aramızdaki durum şöyle: Hiç birimiz Genkur'un cesur bir kişi olduğunu zannetmiyor. AKP hükümetine karşı zaman kazanmak için bizi oyaladığını zannediyoruz. Geçen yıl biz yoktuk ama olanların anlattığına göre hükümetin attığı her anayasa karşıtı harekete yumuşatıcı bir bahane bulmuş. Geldiğimden beri benim gözlemim de aynı. Hükümet ile adeta gizli bir anlaşması varmış gibi davranıyor. Halk nazarında zemin kaybettiğimiz ve gözden düştüğümüz, halkın güvenini kaybettiğimiz kesin olmakla beraber gerekli davranışı sergilemiyor ve hala hükümet ile iyi geçinmeye gayret ediyor. Belki de hafif anlamda yaptığı çıkışlar da danışıklı dövüş. Sanki bizi askıda tutmak ve yumuşatmak gibi bir misyonu var.

    Kara Kuvvetleri K. Sonunda işin başına kalacağını biliyor. Bu nedenle çok dikkatli ve her olayı takip ediyor. Yaptığı her hareketin duyulmasını ve anayasal kurumların yalnız olmadığı intibaını vermek istiyor. Çok dürüst ve güvenilir insan. JANGKK tam bir şahin. Genkur. hakkında bir kanaate sahip olmuş ve o kanaat kendisinde bir saplantı haline gelmiş. Genkur. ne yaparsa yapsın şüphe ile karşılıyor. Ona göre Genkur. bizi oyalıyor. Kendine göre hesapları da olabilir. Havacı bence hala ortalığı tartıyor. Ama güvenilir biri. Hepimiz aynı şekilde birbirimize güvenerek hareket ediyoruz. Herkesin anlamadığı veya şüphelendiği birkaç konu şunlar.

    * Hükümetin adamı mı?

    * Dinci mi?

    * Bizi oyalıyor mu?

    (...)

    Erzurum'a giderken uçakta Kara Kuvvetleri Komutanı'na 'eğer komutan bizimle aynı fikirde olmazsa onu da aramıza alarak beşimiz birden istifa edelim. Etmek istemezse zorlarız' dedim. Bu fikir onun çok hoşuna gitti. Ayrıca 'Umarım iş bu noktaya gelmez. Daha önce atacağımız adımlar da var. Genkur'da brifing vererek durumu basına açıklamak, Genkur. Bşk. Tarafından hükümete mektupla uyarıda bulunmak gibi yapacaklarımız var' dedim. Erzurum'da da aynı konuşmalar cereyan etti.

    Uçakla Diyarbakır'a giderken Kara Kuvvetleri Komutanı ile artık çok yakınlaşmıştık. Bana, 'Bu sene geçen sene gibi olmayacak demiştim ve nitekim de öyle oluyor. Havacı (bir önceki Hava Kuvvetleri Komutanı Cumhur Asparuk-Nokta) ve Denizci (bir önceki Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Alpkaya-Nokta) geçen yıl gidip Hilmi Paşa'ya biz seni destekliyoruz dediler. Bir kere dahi oturup bu konuları aramızda konuşmadık. Bu sene rahat rahat aramızda konuşuyoruz ve en güzeli artık gülüyoruz. Şu gezinin böyle olacağını hiç düşünmemiştim. Hiç yorgunluk hissetmiyorum ve artık çok mutluyum' dedi.

    Kara Kuvvetleri Komutanı ilave olarak 'Ben geçen yıl da yıl başında bu yılki özel çalışmaya benzer bir mektup yazıp verdim. Çok tedirgin oldu ve bir müddet bana karşı tavır takındı' dedi. Diyarbakır'a indik. Ankara ile konuştum ve hazırlıkların istediğimiz gibi gittiğini öğrendim. Bu arada rektörlerden de ilk tepki geldi.
    zaman: 06:32 0 yorum
    Etiketler: hilmi özkök, hurşit tolon, ihl, jandarma genel komutanı, kara kuvvetleri komutanı, lütfü sancar, nuri solakoğlu, yök
    01 Ekim 2003 Çarşamba
    İstifam çantada, dünya umrumda değil
    Kara Kuvvetleri Komutanı'nı aradım, özel çalışmayı sahibine vermişti. Dört noktada itiraz olmuştu. Adamların şeriat devletini kurmak istediğine inanıyormuş... Diğer gerekçeleri de önemli ama en nemlisi budur. Yani esastan aramızda fark var. Tedbirler ile genelde hemfikir olmuş. Ben de Kara Kuvvetleri Komutanı'na 'bu çalışmayı kendisine vermek dahi önemliydi. Bence iyi yaptınız. Hemfikir olmak veya olmamak onun bileceği şey. Eğer böyle devam ederse istifam çantadadır ve hemen verir ve giderim. Dünya umurumda değil' dedim.

    (...)

    14:00-17:00 arasında kesintisiz konuklar geldi. Birinci konuğum (e) Or. Edip Başer'di. Kendisi ile son durum nedir ve neler yapılabilir konusunda sohbet ettik. Onun görüşü de benimki gibi adamlar ile dialog kurulması gerektiği şeklinde. Dialog kurulmazsa husumet doğacak ve inandıklarımızı onlara inandıramayacağımız gibi. Fark kemikleşecek ve hiçbir zaman kaybolmayacak.
    zaman: 09:27 0 yorum
    Etiketler: edip başer, hilmi özkök, kara kuvvetleri komutanı
    27 Eylül 2003 Cumartesi
    Biraz muhtırayı andırıyor ama...
    Sabahtan öğleye kadar özel çalışmayı yaptım. Güzel hazırlanmış. Bazı eksik noktalar vardı, onları not ettim ve öğle yemeği için Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na gittim. Özel çalışma üzerinde konuştuk. Hepimiz aynı fikirdeyiz. Bu çalışma tüm ordu komutanları ve bizlerin fikirlerini yansıtıyor. Bu çalışma Kara Kuvvetleri Komutanı tarafından Genkur. Bşk'a verilecek ve onun reaksiyonu beklenecek. Çalışma biraz muhtırayı andırıyor ama Kara Kuvvetleri Komutanı'na onu yumuşatarak vermesini söyledik. Eğer Genkur. Bşk. Onaylamazsa problem o zaman başlayacak. Ya o gider ya da biz gideriz. Ama ülkenin gidişi çok kötü ve birilerinin buna dur demesi lazım. Aksi halde kısa sürede İran'a döneceğiz.

    Genelkurmay Başkanı adamların şeriatçı olduğuna inanmıyormuş
    zaman: 07:25 0 yorum




    skip to main | skip to sidebar
    29 Ekim 2004 Cuma
    Modası geçmiş kutlamalar

    Bugünkü törenleri, şöyle sabahtan akşama kadar yaşadım. Hepsi onuncu yıl için planlanandan farklı değildi. O zaman devletin gücünün mesajını her köşeye dağıtmak ve birlik beraberlik gösterisi yapmak birinci amaçtı. Aradan seneler geçti. Amaç belki aynı ama yapılış şeklinin çok farklı olması gerekir, diye düşündüm. Bir tribünde saatlerce oturarak geçenleri seyretmek pek bir fikir vermiyor. Üstelik de bir başıbozukluğa şahit oluyorsunuz. Bir sürü şımarık ve umursamaz genç önümüzden geçiyor. Ne kadar ve nasıl bir mesaj verildiği şüpheli. Bu konuda biraz çalışmamız gerekli. Saatlerce konuşmalar, koca koca adamların sıraya girip el sıkmaları, artık modası geçmiş kutlamalar.
    Devletin karar süreci uzun süre Genelkurmay Başkanlığı'ndan etkilendi. İç ve dış olaylara ait kararlar alınmadan önce Genelkurmay'a sormak adet halini almıştı. Hükümette olanlar özgür olarak karar veremiyorlardı. Bu nedenle de verilen bir karar halk arasında beğenilmezse cevap kolaydı: 'Asker öyle istedi'. Bu alışkanlık ihtilallerin bir sonucuydu. Askerin karışması, fikir beyan etmesi gereken olaylar elbette vardı ama bu karışma bir çeşit yönetmeye dönüşmüştü. Bunun için de özellikle dış politikada cesur adımlar atılamıyordu.
    zaman: 22:11 0 yorum
    30 Ağustos 2004 Pazartesi
    Her yerde Atatürk'ün heykelleri. Bu böyle gidemez
    Meslek hayatımda son kez üniforma ile katılacağım 30 Ağustos törenlerine iştirak ettim. Sabah 08:00'den gece yarısına kadar dur dinlenmesi olmayan bir tören zinciri. Yapımızda ve anlayışımızda düzeltmemiz gereken çok konu var. En başta Atatürk'ü bir idol haline getirmişiz. Kendisi bile 'beni görmek önemli değil benim fikirlerimi anlamak önemlidir' demişken, biz her yerde Atatürk'ü heykel, resim, poster olarak anmayı sanki onu anlamak ile eş tutuyoruz. Bu böyle devam edemez. Bir taraftan İslamiyet'in günün şartlarını karşılamadığını ve reform geçirmesi gerektiğinden bahsederken, sanki Atatürkçülük ilelebet yaşayacakmış gibi davranıp ilkelerini tartışmaya dahi açmıyoruz. Tabi o zaman bu ilkeler bir yol gösterici olmaktan öteye, dogma haline geliyor. Sağ olsaydı herhalde en fazla kendisi bu durumu tenkit ederdi. İkinci bir konu da bu toplumu Kara Kuvvetlerinin etkisinden kurtarmak lazım. Devletin her kesiminde kendi düşünceleri hakim olsun, herkes kendileri gibi düşünüp kendileri gibi hareket etsin istiyorlar. Harbiye Marşı ile yatıp Harbiye Marşı ile kalkıyorlar.
    zaman: 23:08 0 yorum
    Etiketler: atatürk, harbiye marşı, kara kuvvetleri komutanı
    21 Temmuz 2004 Çarşamba
    Hükümet Uzanların çanına ot tıkadı
    Can Ataklı geldi. Gelmeden önce ne isteyebileceğini düşündüm. Bir çok konu arasında patronun askerlik konusu olabileceği aklıma geldi. Kendisi ile daha önce hiç karşılaşmadım ama STAR televizyonunda, bilhassa televizyon kanalına el konuncaya kadar, cesaretli çıkışları ile tanıyordum. Ama ben bu çıkışları daha ziyade patronu Uzan'lar ile ilgili olarak değerlendiriyordum. Bu hükümet Uzan ailesinin çanına ot tıkadı ve onların haysiyetlerini beş paralık etti. Daha da üstüne gidiyorlar. Son olarak da Aydın Doğan grubunun ortaya çıkardığı askerlik meselesi var.

    Cem Uzan daha önce bütün Kuvvet komutanlarından randevu istemişti ama hiçbirimiz kabul etmemiştik. Ataklı'nın niye geldiğini bilmemekle beraber, askerlikle ilgili olarak geldiğini tahmin ediyordum. Nitekim bana kendi durumunu uzun uzun anlattıktan sonra sadede gelerek askerlik sorununu açtı. Kendilerinin haklı olduklarını ama yargının korku ile bir karar veremediğini ve Aralık ayında Uzan'ın askere alınacağını söyledi. Ayrıca mahkeme başlasa ellerinde kendilerini temize çıkaracak belgeler olduğunu ilave etti. Kendisine 'Bu davaların kuvvet komutanlıkları ile ilgisi yoktur. Muhatap MSB'dır. Konuyu bize sormazlar bile' dedim. Ben sadece sizin bilmeniz için anlatıyorum, dedi. Haklı olduğu yerler var. Adamların mallarına el konma şekli tam bir zorbalık.
    zaman: 23:57 0 yorum
    Etiketler: aydın doğan, can ataklı, cem uzan, star tv
    30 Haziran 2004 Çarşamba
    İnsan içinden geldiği toplumu nasıl inkar edebilir?
    Sinan Aygün, ATO Başkanı. Senede iki kez gelerek bizlere bilgi veriyor. Verdiği bilgiler daha ziyade ekonomideki gelişmeler ve bazı sosyal olaylar karşısında ne düşündüğü. Genellikle hükümeti tenkit ediyor. Bu sefer de ekonomideki kötü gidişi anlattı. İşsizliğin giderek artmakta olduğunu ve bunun sonunun felakete doğru gittiğini, hükümetin izlediği teslimiyetçi politikalar nedeniyle yatırım yapılamadığını, bunun da işsizliğin artmasına neden olduğunu belirtti. Diğer bir ilginç açıklaması da DEP milletvekilleri ile ilgiliydi. Onların yaptığına mukabele olarak kendisinin örgütlediği bir gurup ile emekli yarbay Korkut Eken'in hapishaneden çıkış gününde büyük bir tören yapacaklarmış. Bunun için de yüzlerce insanı topluyorlarmış. Fikir almak ve diğer kişilerin neler düşündüğünü anlamak bakımından yararlı görüşmeydi.

    TSK içersinde modaya uygun olarak Deniz Kuvvetleri'nde de bu ilişkiler günah sayılıyordu. Terfi senesinde çektiğim sıkıntıyı çok iyi hatırlıyorum, beni defalarca siviller ile ilişkide olmamam için uyarmışlardı. Lojmanda yaşayıp, orduevlerinde eğlenen ve OYPA'lardan alışveriş yapan bir toplum nasıl siviller ile ilişki kurabilir ki. Subayların sivil arkadaşları olmadığı gibi sivillerin de subaylardan arkadaşları yoktu. Çocukluğumuzda her mahallerde bir subay ailesi yaşar ve hepimiz onlara imrenerek ve özenerek bakardık. Hele o zamanlar makam arabaları yerine atların kullanıldığı hatırlanırsa, bizler için işine giden subayları seyretmek ayrı bir zevk olurdu. Sonraları nedense yukarıda çizdiğim tablonun içersine giriverdik.

    Zaman geçince, 1990'lı yılların başında ilişkilerin böyle gidemeyeceği ve şeffaf olunması ihtiyacı ortaya çıkınca, TSK içersinde bir şeffaflık modası yayılmaya başladı. Siviller ile ilişkilerin bence iki ayrı boyutu var. Birincisi, TSK sivilleri nasıl görünüyor. İkincisi, sivillerin TSK'ni tanıyabilmesi için silahlı kuvvetlerin sivil topluma ne kadar açık olduğu. Akredite basın konusu Genelkurmay Başkanlığı tarafından icat edildi. Derinlemesine düşünmeden görülebilir ki, bu tutum tüm yasalara ve en sonunda da Anayasa'ya bile aykırıdır. Birincisinin sonucudur. Sivile bakış açımız değişmedikçe tutumlarımızdaki değişme aldatmacadan başka bir şey olamaz.

    AKP iktidarda iken onlar ile görüşmek günahtır. Hemen Atatürkçülüğe karşı olmakla suçlanırsınız. Ama kimse size 'Peki, biz bu insanlar ile aykırı fikirdeyiz ama nasıl birbirimizle diyalog kuracağız, nasıl birbirimizi kendi inandıklarımıza ikna edeceğiz' sorusuna cevap vermez.

    Sivillerin yurt sevgisi eksiktir. Çoğunlukla onlar vatanlarını ve milletlerini düşünmeden şahsi yararları için hareket ederler. Onlar tembeldirler, çalışmaz ve bedava olarak para kazanmaya bakarlar. Bu nedenle TSK'daki herkes çok çalışır ve fedakar oldukları için her şeye layıktırlar. Bu düşünceler ile nereye varılabilir.

    Yakın zamana kadar bilimsel yönden bile sivil uzmanlara danışılmazdı. Sanki 1700'lü yıllarda yaşıyormuş gibi tepki verirdik. Her şeyin öncüsü TSK'dır. Bu fikir o kadar yaygınlaşmış ve sivillere güven o kadar azalmıştır ki, TSK sonunda kendi yüksek lisans eğitim yapan enstitülerini kurdu ve ihtiyacı olan her şeyi özel sektör veya devletin diğer kesimlerinden temin edecekken kendisi her şeye sahip olmaya başladı. Bu nereye kadar gidebilir ki.

    Eğer arkadaşınız devlet memuru değilse ya da bir şirkette çalışıyor veya bir iş, ticaret sahibi kimsedir. İşte o zaman yandınız, size hemen suçlu ve menfaat sağlıyorsunuz gözü ile bakacaklardır. Siviller ile her temas muhakkak bir yarar karşılığında yapılmaktadır. Bu genel kanıdır. Bu konuda çıkmış emirler mevcuttur. Karargaha, sivilleri bırakın, mesleğinden emekli olmuş amiralleri bile davet edemezdim. Hala, etmeyin diye de emirler mevcuttur. Böyle düşünen bir kuvvet komutanı acaba ne düşünüyor olabilir ki. Mesai saatlerinden sonra insanların serbest yaşadığını ve eğer niyetleri kötü ise bu kişilerin bu saatlerden sonra her şeyi yapabileceğini acaba bilmiyor mu. Bu tip davranışlar ve düşünceler kapalı bir toplum içine kendini kapatan, çevresinden etkilenmeyen ve kendisini çevresine kapatmış insanlara özgüdür. İnsan içinden geldiği toplumu nasıl inkar edebilir.

    08 Haziran 2004 Salı
    Erol Mütercimler ile...
    Erol Mütercimler nezaket ziyareti için gelmiş. Bana önemli bir konuyu hatırlattı. Dün TRT'de ana dilde yayın programı ile yaptığı araştırmanın sonuçlarını söyledi. İlginç. Bu konuda doktora yapmış. İddiası, yapılan programın anayasal dayanağı yok. Yakında beş lisan dışında yayını yapılan toplumlardan biri eğer bu programın anayasaya aykırı olduğu şeklinde bir müracaatta bulunursa iptal edilir. İç hukukta tamamlanamadığı için bir şikayete AİHM bakacaktır ve ondan sonra da felaket gelebilir, ya 26 lisanda yayın yapılır ya da bu yayınlara son verebilir, dedi.

    24 Nisan 2004 Cumartesi
    Hava Kuvvetleri Komutanını fena bozdum
    Bugün Kıbrıs'ta referandum yapılıyor. Sonuçlar akşam 18:00'den itibaren alınmaya
    başlandı. Gece yarısı sonuçları, Türk tarafı % 65 evet ve Rum tarafı % 75 hayır.
    Böylece Kıbrıs'ta hiçbir değişiklik olmadı ama Rumlar AB'ne girecek. Akşam Jandarma
    Genel Komutanı'nın evinde yemeğe gittik. Genelkurmay Başkanı gittikten sonra aramızda konuştuk. Anladığım kadarı ile Jandarma Genel Komutanı ile Hava Kuvvetleri Komutanı hala bozuklar. Amaçları illaki darbe yapalım ve AKP'ni uzaklaştıralım. Yapalım da, Kara Kuvvetleri Komutanı olmazsa nasıl olur, bunu düşünen yok. Hava Kuvvetleri Komutanı'nı fena bozdum, zira vatanını sadece o seviyor ve ona destek verilmiyormuş pozlarında. Üstelik ne söylediğini kendisi de anlamıyor. Şener hala darbeye ümidini bağlamış durumda. Bana 'çok erken çözüldük, daha direnmeliydik' demez mi.

    16 Nisan 2004 Cuma
    Özkök: Bütün belgeler elimde, devletin arşivlerine geçireceğim
    Genelkurmay Başkanı'nı görmeye gittim. (...) Sonra oturduk ve bana TSK'da bölünmüş bir
    görüntü olduğunu ve bazı davranışların çok kötü değerlendirmelere neden olduğunu
    anlattı. Bizim yaptığımız bazı girişimler ve bilhassa Jandarma Genel Komutanı'nın
    girişimlerinin hemen hepsinden haberi vardı. Jandarma Genel Komutanı'nı nedense hedef
    olarak almıştı. 'Bütün belgeler elimde, bunları devletin arşivlerine geçireceğim, bu
    tarihi bir görevdir. Şener'in yaptıkları yetkisini aşmaktadır. Kendi tesislerinde eski
    Meclis Başkanı ve rektörler ile de görüşme yapmış. Bunları nasıl yapar? Dedi.
    (...)

    Karargaha dönünce Kara Kuvvetleri Komutanı'nı aradım ve doğru ona gittim. Mantı
    yapmıştı. Konuşmalarımızı anlattım. Anlattıklarım onu çok rahatlattı. (...) Bu arada
    Şener'in kendisini aradığını ve Genelkurmay Başkanı'nın onu hırpaladığını ve biz bu
    işi hep beraber yaptık, o halde herkes benim yaptıklarımı üstlenmeli, dediğini
    anlattı. Ben de kendisine, saçmalık, onun istediği hep darbe yapmak, başka bildiği bir şey yok, dedim. Hava Kuvvetleri Komutanı ile ikisini durdurmaya karar verdik. Kara Kuvvetleri Komutanı bir ara Şener'i görmüş ve Şener ona ne haber diye sorunca, menfi demiş ve bir anda Şener'in yüzü asılmış başka bir şey konuşmamışlar.

    17 Mart 2004 Çarşamba
    Eruygur'da Kara Kuvvetleri Komutanı olmak saplantı olmuş
    Biz komutanlar erkenden tümen komutanının odasında buluştuk. Herkesin yüzü bir
    karıştı. Amaç bundan sonra ne yapacağımıza karar vermekti. Erken gitmemizi Kara
    Kuvvetleri Komutanı istedi. Önce Kara Kuvvetleri Komutanı ordulara yaptığı ziyaretle
    ilgili kısaca bilgi verdi. Maalesef herke, durum kötü ama darbe ile düzeltilmesi için iç ve dış ortam müsait değil, dediler. Buna göre bir değerlendirme yapmamız gerekiyor, dedi. Hepimiz fikrimizi söyledik. İnanılmaz ama Şener hala bu iş olsun diye çırpınıyordu. Bence Genelkurmay Başkanı'ndan nefret ettiği ve Kara Kuvvetleri Komutanı olmak istediği için saplantı haline gelmişti. Şener söz aldığı sarada Genelkurmay Başkanı'nın her şeyden haberi olduğunu ve kendisine özel olarak cevaplandırılmak üzere bir yazı yazdığını, bunu kendisinin kabul edemeyeceğini söyledi, yazılan yazı yayınlanan bir derginin personel tarafından okunması hakkındaydı. Ben de kendisine dedim ki 'Ben size aramızda hainler olduğunu, bütün hareketlerinizin takip edildiğini, uyarmıştım. Bunda sizin kabahatiniz yok mu? Cevap veremedi. Neyse ben sonunda toplamak zorunda kaldım. 'Anladığım kadarı ile bu şartlar altında bir şey yapılamaz, mücadeleye yasal hudutlar içinde devam edeceğiz, anlaşmamız bu mu, dedim. Kimse itiraz etmedi. Şener hemen söz aldı, tamam ama biz artık Genelkurmay Başkanı ile konuşmayalım, gülmeyelim, dedi. Hala nerede, Genelkurmay Başkanı'na karşı saplantısı var.

    15 Mart 2004 Pazartesi
    Genelkurmay Başkanı herşeyi biliyor
    Sabah bir ara beni Jandarma Genel Komutanı aradı. 'Genelkurmay Başkanı her şeyi biliyor. Biraz önce beni aradı. Hemen öğleyin biraraya gelmemiz lazım' dedi. Kendisine neleri bildiğini sordum, jandarma tesislerinde Ömer, İzgi ile yemek yediğimizi biliyor. Hemen hemen herşeyi biliyor, dedi.

    Tuncay Özkan'ın dehşetli bir istihbarat bilgisi var
    Tuncay Özkan yanında yeni kurmakta olduğu TV istasyonu (Kanal Türk-Nokta) yöneticisi olacak Kerim Can ile beraber geldi. Çok oturmadılar. Bana OYAK'ın reklam teminatı verip veremeyeceğini sordu. Esas bunu öğrenmeye gelmişler. Bana göre dehşetli bir istihbarat bilgisi var. Yazdığı kitabı verdi. CIA ve Kürtler. OYAK'ın reklam için teminat belgesini veremeyeceğini söyledim.

    13 Mart 2004 Cumartesi
    Yapacağımız yegane hal tarzı olarak darbe kaldı
    Öğleden sonra Kara Kuvvetleri komutanı beni aradı ve konuşalım dedi. 15.30'da onların evine gittim. Çok sıkıntılıydı. Önce evvelce kararlaştırdığımız gibi yapmış olduğu gezi hakkında bilgi verdi.

    Tüm orduları dolaşmış ve tüm or ile kor rütbesindeki subaylar ile görüşmüş. Aldığı intiba şöyle: Herkes durumdan rahatsız ve gidişi beğenmiyor. Ama hiç kimse bu gidişin bir darbe ile düzeltilmesini istemiyor. Sivillerin bu gerekli tepkileri göstermelerini ve bizim onlara destek vermemizi istiyorlar. Bu çok önemliydi. Zira artık oturup tekrar aynı mevzuları konuşmaya gerek yoktu. Jandarma Genel Komutanı bu habere sevinmeyecekti, ama gerçek buydu. Kara Kuvvetleri Komutanı, diğerlerine ben bu bilgiyi veririm, dedi.

    Diğer bir konu da Genelkurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı ile görüşürken 'Hilafetin kaldırılması ile ilgili törenlere niçin gittiniz, bana İsveç'e sorabilirdiniz' demiş. Bu adamla bizim aynı düşüncede olmamız mümkün değil. Halbuki olaylar ondan sonra ne güzel gelişti. Kıbrıs konusu ile ilgili yapılan gösteri. Bugün öğrencilerin Kızılay'da yaptığı YÖK aleyhindeki gösteri, hepsi halkın yavaş yavaş uyanmaya başladığının delili. Bu hareketler yükü bizim üzerimizden alarak bizim yasal düzende ve demokrasi sınırları içinde kalmamızı sağlayacakken o bunu anlamıyor ve idrak edemiyor.

    (...)

    Son konu Kıbrıs konusu idi. Kara Kuvvetleri Komutanı da benden sonra ayrı bir yazı yazmış ve o da aynı istekleri belirtmiş. Şimdi Genelkurmay Başkanlığı'nın bir açıklama yapacağını bekliyoruz. Ama bu açıklamanın bizim beklediğimiz bir açıklama olmayacağına yavaş yavaş inanmaya başladım. Kara Kuvvetleri Komutanı'na 'Eğer Kıbrıs için işler beklediğimiz gibi gitmezse ben bunu paylaşmam ve ayrılırım. İleride adımızın bu ekibin isimleriyle beraber anılmasını istemiyorum. Yapabileceğimin azamisini yaptığıma inanıyorum' dedim. O zaten kararlı, ayrılmayı kafaya koymuş. Bu adamla beraber geçinmek ve onun fikirlerini paylaşmak mümkün değil. Bize belki kaçtınız diyebilirler ama bunu da söylemeye kimsenin hakkı yok. Yapacağımız yegane hal tarzı olarak darbe kaldı, onu da biz yapmak istemiyoruz.

    10 Mart 2004 Çarşamba
    Sosyetik fişleme haberi
    Bugün sabah gazeteleri aldığımızda çok ilginç bir haberle karşılaştık. (Hürriyet gazetesinde yayımlanan ve aynı yıl 'yılın haberi' ödülüne layık görülen 'Sosyetik fişleme' manşeti-Nokta) . Kara Kuvvetleri Komutanlığı tarafından yayınlanan birer evrak ile birçok kişi fişlenmek üzere kaymakamlıklardan bilgi isteniyordu. Doğal olarak bu haber inanılmaz bir etki yaptı ve ortalığı karıştırdı. Böyle bir bomba habere hiç ihtiyacımız yoktu. Şimdi herkes tekrar TSK'ne yüklenecekti. Bence haber bilinçli olarak yazılmıştı. Haberi yavaş ve doğru okuyan her kim olursa olsun bunun bir saçmalık olduğunu ve haberde iddia edildiği gibi bir sorun olamayacağını görecekti. Nitekim haberi araştırdığım zaman gördüm ki Genelkurmay Başkanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı yıllık yayınlanan haber toplama planını I. Odu'ya göndermiş. Plan o arada Ordu Komutanı'nın haberi olmadan bu hale getirilmiş. İktidara yaranmak isteyen Hürriyet gazetesi sahibi Aydın Doğan ve Ertuğrul Özkök de hiç düşünmeden bu haberi yayınlamışlardı. Basın üzerindeki baskı devam ediyor. Genelkurmay Başkanlığı cevabı ise ayrı bir alem. Aynı gün yapılan açıklamada haber doğrulanmış ve inceleme başlatıldığı açıklanmıştı. Bu ne demekti. Kimse bir şey anlamadı. Bu hafta içersinde hep sivil arkadaşlarım ile beraber olduğum için bana rahatlıkla neler hissettiklerini anlatıyorlardı. Herkes son derece rahatsızdı ve Kara Kuvvetleri Komutanı'nı suçluyorlardı.

    03 Mart 2004 Çarşamba
    Hilafetin kaldırılması toplantısını el altından biz teşvik ettik
    Hilafetin kaldırılması ve Tevhid-i Tedrisat kanununun yürürlüğe girişinin yıldönümü toplantısı... ATO'da yapılan panele tüm kuvvet komutanları eşli olarak katıldık. (Bilgi için: www.sabah.com.tr/2004/03/04/gnd103.html)

    Genelkurmay Başkanı İsveç'te olduğu için, Hava Kuvvetleri Komutanı ise dün şehit olan pilotların cenaze törenine Konya'ya gittiği için bu panele katılamadılar. Bu paneli el altından biz teşvik ettik. Coşkulu ve tatmin edici bir toplantı oldu. Salona girdiğimiz zaman katılanlar bizleri alkışladılar ve 'Cumhuriyetin Koruyucuları' diye slogan atmaya başladılar.

    01 Mart 2004 Pazartesi
    Verdiğimiz kararı neden bir siville paylaşıyorsunuz?
    Sabah brifingini takiben Hava Kuvvetleri Komutanı beni aradı. Maksadı açıtı. Ağzımı arayacaktı. Kendisine ne düşünüyorsam aynen söyledim. 'Dün geceden çok rahatsız oldum. Verdiğimiz kararı niye tartışıyoruz, ikinci olarak da bu kadar gizli tutalım dediğimiz konuyu neden bir siville paylaşıyoruz. Ağzı sıkı olabilir ama bilmesi gerekmez. Bu adamın hayatı siyaset.' Bana o zaman akşama tekrar buluşalım, ben ne yapacağımızı anlamadım, dedi. Ben de diğerlerine haber ver, ben gelirim, dedim. Akşam 19:30'da Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nın Gölbaşı tesislerinde buluştuk. Kara Kuvvetleri Komutanı ile ben biraz gergindik. Zira aynı mevzuları yeniden konuşmak istemiyorduk. Bu seferki konuşmalarda biraz sert davrandım. Çünkü Jandarma Genel Komutanı sözü ikide bir oraya getirip, bu işi ne zaman yapacağız, diyordu. Bazen süreyi uzatmanın en iyi çözüm yolu olduğunu söyleyince suratı asılıyordu. Bana kalsa adamın niyeti ülke yararı değil kendi yararı. Bu iş biran önce olsun da nasıl olursa olsun, o da mevkiini korusun.

    29 Şubat 2004 Pazar
    Ömer İzgi: Ne yapacaksanız hemen yapın
    İlginç bir toplantı yaptık. Jandarma'nın Beytepe'deki tesislerinde kuvvet komutanları ve eski Melis Başkanı Ömer İzgi bir araya geldik. Oraya gitmeden önce Kara Kuvvetleri Komutanı beni telefonla arayarak toplantıya gitmeden önce bir süre benimle görüşmek istediğini söyledi. Gittim. Dün yapılan toplantıdan çok rahatsız olduğunu Şener'in başka işler peşinde olduğunu, İbrahim'in ise saf, ne istediğini bilmez halde olduğunu anlattı. Bilhassa Şener'in, Yaşar'ın önünü kesmek için hükümet dahil her türlü angajmana girdiğini ve utanılacak senaryolar peşinde olduğunu, sadece hükümet ile değil diğer bazı yollardan da aynı teşebbüsünü devam ettirdiğini anlattı. Ben de kendisine hafta içersinde Can Teller'in bana geldiğinde Yaşar ile ilgili bazı menfi bilgiler verdiğini ve hatta Yaşar Paşa'ya güvenmeyin efendim dediğini hatırlattım. Bunun üzerine Can Teller ile temasa geçmeyeceğimi, onun muhtemelen Şener'in adamı olduğunu söyledim. Kendisine onların dediği gibi darbenin olamayacağını, bu işin komuta zinciri içersinde bile bir aydan fazla aldığını anlattım. Burada da en kritik konunun Genelkurmay Başkanı olduğunu, ondan habersiz nasıl birlik kaydırılacağını, nasıl tertip alınacağını bilmiyorum edim. Kendi kanaatim olarak böyle bir hareket ile ilgili inisiyatifin daima elimizde olması gerektiğini ve gerekirse ben katılmıyorum diyeceğimi anlattım. Hemfikir olduk. Bundan sonra üç konuya dikkat etmemiz lazım dedim Biri Genelkurmay Başkanı, diğeri harekat planlaması ve üçüncüsü de bizim iki kişi nasıl oyalayacağımız konusu.

    Konuşmalardan sonra Beytepe'ye gittik. Herkes toplandı. Amacımız 3 Mart günü yapılacak olan 'Ulusal hareket' toplantısına MHP'den bol destek sağlamaktı. Ama konu darbeyi seçimden önce mi sonra mı yapılıma döndü. Ömer İzgi gayet tabii bir şey yapacaksanız hemen yapın, seçimden sonraya kalırsanız bu iş olmaz, karşınızda diğer partileri de bulabilirsiniz, bu adamlar seçimden kuvvetlenmiş olarak çıkacaklar, ama ileriki senelerde kendilerini yıpratacaklar, bu nedenle o zaman hiçbir parti sizi desteklemez, ama başa kim gelirse gelsin ülkeyi de parçalanmaktan kurtaramaz, dedi. Kendisi aynı lafları 4 Kasım 2002 günü de Kara Kuvvetleri Komutanı'na söylemiş. İşin zaman geçtikçe ne kadar karmaşık hale geldiğini anlattı. Ben bu fikrin bu kadar açık bir sivil ile konuşulmasından çok rahatsız oldum. Olayı da buraya getiren hep Şener ile İbrahim. Halbuki bizim evde ve dün bir karar aldık. Üstelik de kimseye söylemeyecektik. Anladığım kadarı ile onlar da ikisi beraber biraraya gelip konuştular. Zira çıkarken İbrahim'in Şener'e bundan sonra ne zaman toplantıyı ayarlayalım dediğini duydum.
    zaman: 23:57 0 yorum

    Sezer ilk defa farklı bir tutum içindeydi
    14:00'te kuvvet komutanları ile bizim evde toplandık. Amacınız Kıbrıs meselesini değerlendirmek ve Denktaş'tan aldığımız birçok özel ve gizli mektupları değerlendirmekti. (...) Hükümete karşı bir tepki olarak da hem Kıbrıs'ta hem de anavatanda gösterilere ve ulusal platformda toplantılara 3 Mart'tan itibaren başlanacaktı.

    (...)

    İkinci konu olarak yine aynı mesele, biz bu adamları darbe ile alaşağı edelim konusuydu. Şener ve Havacı bu konuda çok bastırıyorlar. Şener'in adeta aklından çıkmıyor, iki kelimede bir bunu söylüyor. Havacı da keza öyle. Eğer Kıbrıs'ı vermek istemiyorsak en son limitimiz 9 Nisan 2004. Bu tarihten sonra hükümet taraflara taahhüt vereceğinden geriye dönüş şansı sadece referandum olacak. Referandumun hangi şartlar altında yapılacağını hepimiz tahmin ediyoruz. Bütün şer güçleri evet dedirtmek için keselerin ağzını açacak ve sözler verilecek sonuçta cahil halk 'evet' diyecek. Ne yapacaksak 9 Nisan'dan önce yapmamız gerekecek.

    Bu nedenle yanımıza Tümg. Can Teller'i de alarak gerekli planlamaya başlamaya karar verdik. Bu iş sonunda olacak galiba. Ben bu işin olmasını istemiyorum ama benim oyumun pek bir itibarı olmayacaktı. Ama onlara hiç değilse bu işin Kıbrıs tabanına oturtularak haklı olacağımız bir dava edinebiliriz dedim ve olayı marttan nisana kaydırttım.

    Akşam Cumhurbaşkanı'nın yemeğine gittik. Atatürk'ün yaşadığı yerde yemek yemek beni çok heyecanlandırdı. Konuşmalar sırasında Cumhurbaşkanı'nın da sanki ümidini kaybetmekte olduğuna dair intiba uyandı. Bazı mesajlar da verildi. Örneğin Cumhurbaşkanı 'Burayı mahsus seçtim ki nereye geleceğinizi görün. Aranızda buraya gelmeyi bekleyenler var (Genelkurmay Başkanı'nı ima ederek) ' dedi. Tabii hemen başımız öne düştü. Ama herkes bu lafı duyunca tereddütsüz ona baktı. Eşi, Kara Kuvvetleri Komutanı'nın kulağına eğilerek 'Siz de gidince ne olacak' deyivermiş.

    (...)

    Cumhurbaşkanı genelde herhangi bir askeri harekete karşıdır. Bu onun için çok doğaldır. Zira kendisi bir hukukçu. Hem de Anayasa Mahkemesi Başkanlığı yapmış bir kişi. Her zaman bu kimliği ile bizleri frenlemeye çalışırdı. Bu akşam ilk defa kendisini farklı bir tutum içinde gördüm. Adeta ülkenin bu adamlardan kurtulmasının zor olduğuna karar vermiş gibiydi. Bu nedenle, bir yıl sonra da buralarda neler olur bilinmez, diye bir söz sarfetti. Çok güzel bir yemek ve gece geçirdik. Neşeli bir geceydi.

    25 Şubat 2004 Çarşamba
    Sakın ola komuta katından habersiz bir hareketin içine girme
    Tümg. Can Teller ziyaretime geldi. Özel konulardan konuştuk. Amacım onların bizlere bakış açılarını görmek ve öğrenmekti.
    Nitekim Genelkurmay Başkanı'ndan ümitlerini kesmişler ve bir bahane ile uzaklaştırılmasını istiyorlar. Komuta katına itimatları tamam ama Ağustos 2004 ayından sonra ne olacak diyorlar. Kendisine sakın ola ki bir yanlışlıkla komuta katının
    haberi olmadan başka bir hareketin içine girmemelerini, bunun TSK için bir felaket olacağını açıkladım.

    17 Şubat 2004 Salı
    Kimse darbe istemiyor
    OÖ'den öğrendiğimiz bir ifade bizi bayağı şaşırttı. ABD'nin AKP'yi desteklemek üzere Türk basınını yönlendirmek üzere 200 milyon dolara yakın bir yatırım yaptığına dair bazı bilgiler varmış. Bu ABD'nin oyunu nasıl oynadığının bir işaretiydi. OÖ ile yaptığımız diğer konular ile ilgili sohbet de çok ilginçti: Mehmet Ağar'a işbirliği teklif edilmiş ama o 'Ben tarikatlar ile işbirliği çarelerini arıyorum' diyerek bunu kabul etmemiş. Kıbrıs sonrası gündeme gelecek olan EGE sorunları ile ilgili de fikrini aldık. Bize doğrudan 'Bu adamlar EGE'de de vermeye hazırlar ve planlarını bu yol haritasına göre kurmuşlar' dedi. Genelkurmay Başkanı'nı tenkit etti ve artık kimsenin ordudan bir şey beklemediğini ve ordunun bir şey yapacağını da sanmadıklarını, ayrıca Genelkurmay Başkanı'nın adeta partinin bir adamı gibi hareket ettiğinin çok yaygın bir kanaat olduğunu belirtti. Dikkatimi çeken ve beni dehşete düşüren diğer bir konu da OÖ gibi bir kişinin hala gerçeklerin farkında olamamasıydı. Hala işçiler ve talebelerden medet umuyordu. Kendisine bazı sendikalar ile konfederasyonların nasıl satıldıklarını anlattım, öğrenciler ile ilgili olarak rektörlerin anlattıklarını ve öğrencilerin nasıl atıl ve maddeci olduklarını, artık eskisi gibi sokaklara düşmeyeceklerini izah ettim. Anladığım kadarıyla CHP de ne yapacağını ve ne yapılması gerektiğini bilmiyordu. Bendeki izlenim kimle konuştuysak bugüne kadar kimsenin bir darbeyi arar veya ister olmadığını gördüm.

    06 Şubat 2004 Cuma
    Jandarma Genel Komutanı hala darbe yapalım diye inat diyordu
    Sabah doğruca Jandarma Genel Komutanlığı'na gittim ve orada üçümüz buluştuk. Durumu tekrar gözden geçirdik. Jandarma Genel Komutanı hala darbe yapalım diye inat diyordu. Ne düşündüğümü bana sordu. Dün akşam Hava Kuvvetleri Komutanı'na anlattıklarımı aynı şekilde ona da anlattım. 'Çok aculsunuz' dedim. İkna değil ama durdurulması zaman aldı ve sabah toplanmamızın esas gayesi Kıbrıs konusunda neler yapılabileceği konusunda seçenekleri gözden geçirmek. Ancak biz bu konuyu bırakıp darbe yapacak mıyız yoksa yapmayacak mıyız konusuna girdik. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur'u ikna etmek oldukça güç. Bir netice alamayacağımı bildiğim halde yine de onu ikna etmeyi denedim. Pek ikna olduğunu söyleyemem.
    Dikkat ettim Hava Kuvvetleri Komutanı hiçbir konuşmaya karışmıyor ve konuşmalarda beni yalnız bırakıyordu.

    05 Şubat 2004 Perşembe
    Herkesi Annan Planı aleyhine sokağa dökmeliyiz
    Akşam eve gidince kıyamet koptu. Kara Kuvvetleri Komutanı İstanbul'a gitmişti ve Pazar akşamı dönecekti. Telefonla beni aradı ve gizli hattan görüşmek istedi. Alışıldığı şekilde telefon arızası nedeni ile açık telefondan görüşmek zorunda kaldım. 'Annan'ın mektubu gelmiş ve içerisindeki konular tamamen bizim söylediklerimizin dışında olayları kapsıyor. Onur Öymen ile İstanbul'da görüştük ve bana bunları anlattı. Ben karargaha emir verdim. Size birer kopya getirecekler. Ben İlker'i aradım, bana hala düşündüklerini ve hareketlerini Denktaş'a göre ayarlayacaklarını söyledi. Senden rica hemen duruma müdahale etmen' dedi. Bunun üzerine ben de hemen Hava Kuvvetleri Komutanı'nı aradım ve eve davet ettim Jandarma Genel Komutanı bir bağlantısı olduğunu ve gelemeyeceğini söyledi. Hava Kuvvetleri Komutanı 19:30'da geldi ve konuştuk.

    Önce darbe olabilir mi konusunu açtık. Amacım Şener yokken onunla teke tek konuşarak fikirlerimi ona söylemekti. Nitekim darbe konusundaki fikirlerimi ona naklettim ve zannediyorum benimle aynı fikirde oldu. Ülkenin ekonomik zorluğu, ABD'nin diğer darbelerden farklı olarak bu kez hükümet tarafını tuttuğunu, halkın henüz destek vermediğini ve desteğin yahut zeminin oluşması gerektiğini kısaca anlattım. Sonra bugün gelişen olay için ne yapabileceğimizi konuştuk. Bir hal tarzı olarak Genelkurmay Başkanı'na giderek halka bir basın açıklaması yapılacağını, isterse kendisinin de gelebileceğini, istemezse bizim bu açıklamayı yaparak TSK'nın Kıbrıs konusundaki düşüncelerinin ne olduğunu açıklayıp istifa etmemiz gerektiğini söyledim. Hava Kuvvetleri Komutanı başka bir seçenek tavsiye etti. Kıbrıs'ta herkesin Annan Planı aleyhinde sokağa dökerek gösterilerin yapılmasını sağlama ve anavatandan da bu hareketlere destek vererek hükümet aleyhine olaylar çıkarmak. Bunları tartıştıktan sonra ertesi sabah buluşmak üzere ayrıldık.

    03 Şubat 2004 Salı
    Ekonomimiz kötü, darbe yapamayız
    Kara Kuvvetleri Komutanı ile beraber önce Doğu Aktulga'nın ailesine hem bayramlık, hem de başsağlığı için gittik. Sonra geri döndüğümüzde onların evinde çok özel bir konuşma yaptık. Ben denetlemeye gittiğim zaman hepsi Jandarma Genel Komutanlığı'nda
    toplanmışlar ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur onlara bana Salı günü takdim edilen hazırlıkları göstermiş ve yapılan üst düzeydeki bazı yöneticilerin konuşmalarına ait ses kayıtlarını dinletmiş. Bunların çoğu AKP'ye danışmanlık yapan kişilermiş ve Kıbrıs sorununu nasıl halletmeyi düşündüklerini ve bu konuda neler yaptıklarını anlattıkları kayıtlarmış.
    Takdimin sonunda Hava Kuvvetleri Komutanı ve Jandarma Genel Komutanı hemen 10 Mat'ta ihtilal yapalım diye bastırmaya başlamışlar. Kara Kuvvetleri Komutanı onları şimdilik frenlemiş ve bunun için daha zamanın uygun olmadığını beklememizi salık vermiş. Jandarma Genel Komutanı benimle görüşeceğini söylemiş ve dağılmışlar.
    Kara Kuvvetleri Komutanı bu konudan çok rahatsız olmuş. Bana sen ne düşünüyorsun, dedi. Ben de düşüncelerimi anlattım. 'Bir ihtilal için zeminin hazır olması gerekir, yani halk ihtilali istemelidir. 12 Eylül'de olduğu gibi ordu niye duruyor, ne
    zaman müdahale edecek gibi başlıklar basında yer almalıdır. İkincisi önceki ihtilallerde olmayan bazı özellikleri bugün yaşıyoruz. Ekonomimiz çok bozuk ve tamamen dışabağımlı. Eğer dışarıdan kredi alamazsak ekonomimiz çökebilir ve halk büyük sıkıntı yaşar. Bunun nasıl sorumluluğunu almaya hazır değiliz. Bir diğer konu da ABD bundan önceki darbelere destek vermesine rağmen bugün AKP'ye destek veriyor. Onların istemediği bir darbe veya hükümeti idame etmek çok zordur. Yani ABD'ye rağmen bu işlem olmaz. Diğer bir konu TSK içerisindeki birlik sağlanmış mıdır? Eğer bir ayrım varsa sonumuz tam bir felaket olacaktır.
    Bu nedenler ile darbeye henüz hazır olmadığımızı söyledim. Ama bu bizim eylemimize engel olmamalıdır. Biz Kıbrıs olaylarını takip etmeliyiz. Bizim en kuvvetli olduğumuz konu Kıbrıs konusudur. Bunlar eğer bu konuda açık verirler ve MGK kararları dışında bir hareket tarzı uygulamaya kalkarlarsa o zaman Genelkurmay Başkanı'na gidip, biz bu konuyu tasvip etmiyoruz ve sorumluluğu üzerimize alamayız, bu nedenle de bir basın bildirisi hazırladık, ya bizle beraber bu açıklamayı yaparız yahut da biz bu açıklamayı ve tüm düşüncelerimizi açıklayıp istifa ederiz, diyerek onun hareket tarzını öğreniriz. Eğer bize katılırsa bu açıklamayı hep beraber, yoksa yalnız başımıza yaparız. Bana göre bunun etkisi darbeden daha etkili olacaktır. Genelkurmay Başkanı da bu hareketten sonra yalnız kalacak ve istifa edecektir, dedim.
    Kara Kuvvetleri Komutanı bu görüşüme katıldı. Esasen o da böyle düşündüğünü bana söyledi. Onun endişesi Şener ve Hava Kuvvetleri Komutanı'nın, biz onlar ile aynı fikirde olmazsak bizleri suçlayacakları ve bizim onlara engel olduğumuzu her tarafa yayacak olmalarıdır. Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur'un amacı Kara Kuvvetleri Komutanı olmak. Bu nedenle de Yaşar'ın kuyusunu kazmakta olduğunu anlattı. Jandarma Genel Komutanı bana kalırsa biraz haksız ve haris davranıyordu. Kara Kuvvetleri Komutanı bana jandarma Genel Komutanı'nın bir senaryo dahilinde ve hükümet düzeyinde şimdiden teşebbüse geçtiğini ve amacının Yaşar'ın ekarte edilmesini ve bu konuda bir baskının hükümet tarafından Genelkurmay Başkanı'na yapılmasını sağlamak olduğunu düşünüyor. Kendisine Şener'in bu konuda faaliyette bulunduğuna dair bazı bilgilerin geldiğini söyledi. 'Yaşar ile ilgili bir değil birkaç senaryo etrafta dolaşıyor. Benim hepsinden haberim var' dedi. Ben de eğer Yaşar için yapabileceğim bir şey olursa benim de haberim olsun, dedim. Sık sık bunları benim bilmemi istediğini bana tekrarladı.
    Bu bilgiler çok özel bilgiler olmalarından dolayı benimle paylaşmasına çok müteşekkir olduğumu kendisine defalarca söyledim.
    Zannediyorum o da buna biraz mecbur kalmıştı. Zira ben yokken yaptıkları görüşmede diğer ikisi onu biraz fazlaca sıkıştırmışlardı.
    Konuşmamıza darbe konusu ile devam ettik. Ben eğer bir darbe yapılacaksa bunun 2004 Aralık'tan önce yapılmamasını ve AB'nin vereceği cevaba göre AKP'nin zaten köşeye sıkışacağını ve o zaman halkın desteğini de alabileceğimizi söyledim. Benden bu
    konuda Hava Kuvvetleri Komutanı ve JGKK'nın bu amaçlarından onları vazgeçirmemi ve çocukça olan bu isteklerini bir mantık esasına oturtarak hayal yerine gerçeklere dayalı bir hareket tarzını seçmemizi söyledi. Ben de kendisiyle hemfikir olduğumu
    ve elimden geleni yapacağımı söyledim. Kara Kuvvetleri Komutanı kişilik olarak çok dürüst ve düşündüğünü açıkça söyleyen sinsi hesapları olmayan bir kişi. Bu nedenle onun söylediği her cümleye itimadım sonsuz ve artniyet aramam gereksiz. Yaklaşık
    üç saat konuştuk. Ama iyi ki konuştuk zira bu konuları ben kendi değerlendirmelerime göre tahmin ediyor ve rahatsız oluyordum. Zannediyorum her ikimiz de rahatlamıştık.

    01 Şubat 2004 Pazar
    Jandarmanın bütün hareketleri biliniyor
    Aytaç Paşalar'a ziyarete gittik ve hemen konu ülke meselelerine döndü. Bana 'seninle özel konuşmamız lazım. Ben Şener ile İbrahim'in davranışlarını tasvip etmiyorum. Çok ifrata kaçıyorlar. Geçen gün gelen MİT'ten habere göre, Şenkal iki haber verdi; birincisi JGKK'nın bütün hareketleri biliniyor ve yasa dışına çıktığı değerlendiriliyor. İkincisi ise Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanları arası açık ve bu sorun herkes tarafından ve kesinlikle biliniyor. Bu nedenle artık kendimize bir çekidüzen verip ülkeyi bir maceraya götürmek yerine devamlı ve kararlı bir tutum sergilemeyi ama açık konuşmayı tercih ederim, zannederim sen de benim gibi düşünüyorsun' dedi.

    20 Ocak 2004 Salı
    Jandarma Genel Komutanı daima bir ihtilal özlemi içersinde
    Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nda yapılacak kuvvet komutanları toplantısına katıldım. MGK ön toplantısı Perşembe günü yerine yarına alındığı için bir koordinasyon ihtiyacı doğmuştu. (...) Konuşmalar sırasında Jandarma Genel Komutanı daima bir ihtilal özlemi içersinde, bir an önce bu işi yapalım şeklinde konuşuyordu. Bugün de defalarca tekrar etti, en nihayet dayanamadım ve bakın biz sizle böyle konuşmadık. Planlamayı 23 Ocak'tan sonra yapabileceğimizi birkaç kez tekrar ettim. Onun için hiçbir hazırlığımız yok ama başlayacağız dedim ve ağzı kapandı.


    19 Ocak 2004 Pazartesi
    Kan kırmızı komünistken şimdi namaz kılanlar
    Sabah kalkınca evi terk etmeden önce gazetelere baktım. EGE Ordu K. Org. Hurşit Tolon
    dün yaptığı bir köy ziyareti sırasında 'Kıbrıs'ta ver-kurtul'cu olanlar vatan
    hainidir' anlamında bir söz söylemiş ve bugünkü bütün gazeteler bu haber ile doluydu.
    Tabii gerçek vatan haini olan kendilerini AB'ne satmış ve onlardan maddi menfaat
    sağlayan köşe yazarları Hurşit hakkında veryansın e diyorlardı. Aralarında evvelce kan
    kırmızı komünist olup şimdi beş vakit namaz kıldığını ima edenler, dedesi binlerce
    Türk evladını cephelerde kırdıran vatan hainlerinin torunu olanlar, her çeşit hayvanat
    bahçesi yaşayanı vardı.

    10 Ocak 2004 Cumartesi
    Aydın Doğan, Mehmet Ali Yılmaz ve Fikret Bila ile yemekte konuşulanlar
    Akşam Jandarma'nın Anıttepe'deki tesislerine gittim. Jandarma Genel Komutanı ile
    beraber Aydın Doğan ile yemek yiyecektik. Aydın Doğan'ın yanında Mehmet Ali Yılmaz ve Fikret Bila (Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi) vardı. Beraber olmamızın amacı AD'a bazı mesajlar vermekti. Öncelikle basının satılmış bir hale geldiğini
    değerlendirdiğimizi, kendisinin bu konudaki görüşünün ne olduğunu. İkinci olarak bu
    hükümete karşı hepimizin aynı gemide olduğunu ve gemi batarsa hep beraber
    batacağımızı. Aleyhimize yazı yazanlara kendi grubunda destek vermemesini söyleyecek ve onların da son günlerdeki olaylar hakkındaki görüşlerini alacaktı. Nitekim konuşmalarımız bu merkezde devam etti. Kendisi bize medyanın ekonomik durumunu izah etti. Ona göre medyanın kendisi hariç bütün patronları mali yönden hükümete muhtaç hale getirilmişti. Bu nedenle hükümete karşı çıkmaları mümkün değildi. Karşı çıkanların hayatı söndürülecekti. Nitekim bazı yazarlar hükümet aleyhine yazdıkça rte'nin (Recep Tayyip Erdoğan) şahsi müdahaleleri ile kendileri işten çıkarılmışlardı. Tuncay Özkan, Sedef Kabaş, televizyonlardaki bazı programlar gibi. Bu arada Tuncay Özkan'ı çok sevdiğini, ama kendisine şu sıralarda hiçbir şey yapamayacağını söyledi. Yemek bittiğinde ben sizin mesajınızı aldım, dedi. Biz de kendisine 'işadamı olarak bazı sıkıntılarınızın olabileceğini anlıyoruz. Ama bazen hükümet lehinde de yazmamak karşı tarafa destek vermektir' dedik.

    07 Ocak 2004 Çarşamba
    Tuncay Özkan OYAK'tan hisse istedi, elimden geleni yapacağım dedim
    Tuncay Özkan'ın ziyareti... Benden OYAK'ın kurulacak şirkete hissedar olmasını ve böylece BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN'a karşı bir çeşit koruma sağlamayı istedi. Ben de, kendisine elimden geleni yapacağım, dedim. Bana kendi hazırladığı 'Türk Medyası' ile ilgili bir kitap verdi. İçinde her türlü ilişki ve rezaleti bulabilirsiniz, dedi. Medya desteği olmadan ulusalcıların BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN ve partisi ile başa çıkması mümkün değil. Bu nedenle TÖ'nün destelenmesi gerekir. Bende uyandırdığı intiba dürüst ve yılmayacak bir kişi. Bilgili bir görüntüsü var. Hiç değilse mesleğini iyi bildiği intibai uyandi.

    www.darbegunlukleri.com sitesinden alintidir.

  • fethullah gülen05.07.2008 - 12:47

    Beraatine karar verilmis bir dava adamidir.Manevi buyuklugu ehlince maglumdur.Ama yaptigi buyuk ve faydali isler kanaatince herhesce maglumdur.Allah niyetine gore mukafatlandirsin veya cezalandirsin.Allahu alem

  • Ergenekon05.07.2008 - 12:29

    Turkiye demokrasisinin, cumhuruyetten bu yana ne kadar olgunlastigini veyahutta hala hangi seviyede oldugunun kiyasi yapilmasi bakimindan,sozde demokrasi ve cumhuriyet cigitkanlarina bir ornek varecem:

    İspanya’nın ilk kadın savunma bakanı olmasının yanı sıra, göreve başladığında hamile olmasıyla da tüm dünyanın dikkatini çeken Carme Chacon’un altı haftalık doğum izninden dönüşünde gerçekleştirdiği ilk icraat Genelkurmay Başkanı da dahil olmak üzere, İspanyol ordusunun tüm kuvvet komutanlarının hepsini görevden aldı.

    Avrupa demokrasisinde bunlar yasanirken bizim demokraside ise bir iki general cete ve teror orgutu kurmak iddiasiyle gozaltina alininca bile kiyamet kopuyor,

    Simdi soruyorum biz demokrasinin neresindeyiz veya muasir mrdeniyetler demokrasisine ulasmak icin daha ne kadar aci cekmeliyiz yada tartismaliyiz.

    cavabi dusunun..... slm

  • Ergenekon04.07.2008 - 18:46

    Bence ergenekon, demokrasiyi iclerine birturlu sindiremeyenlerin, demokrasi tarafindan sindirilmesi operasyonu.Hazmi zor olabilir ama muhal degil.
    not: Derin devlet acaba bukadar mi derin.......?


    SORU _ faraza iktidari silahla ele gecirmek icin calissam,halk arasinda kin ve dusmanligi kiskirtsam,ileri gelen bagzi aydinlarin oldurulmelerinden su veya bu sekilde iliskim olsa vs vs,, Sizce bu gibi suclardan mahkum edilebilirmiyim,

    CEVAP .Eger ATATURKU sevdigini iddia edersen, en azindan turkiyede, seni birak mahkum etmeyi sak saklayan ve destekleyen buyuk bir kesim bulursun.Ama bunlara fazla guvenme zira hukumet isbasinda ve demokrasinin carklari yavasta olsa donuyor

  • çile07.07.2005 - 21:29

    çile
    Gaiblerden bir ses geldi: Bu adam
    Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
    Ve uçtu tepemden birden bire dam.
    Gök devrildi, künde üstüne künde...

    Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!
    Dediklerin cıktı ihtiyar bacı!
    Sonsuzluk elinde bir mavi tülbent,
    Ok çekti yukardan, üstüme avcı.

    Ateşten zehrini tattım bu okun.
    Bir anda kül etti can elmasımı.
    Sanki burnum değdi burnuna (yok) un.
    Kustum, öz ağzımdan kafatasımı.

    Bir bardak su gibi çalkandı dünya;
    Söndü istikamet, yıkıldı bosluk,
    Al sana hakikat, al sana rüya!
    İşte akıllılık, işte sarhoşluk!

    Ensemin örsünde bir demir balyoz
    Kapandım yatağa son çare diye.
    Bir kanlı şafakta, bana çil horoz
    Yepyeni bir dünya etti hediye.

    Bu nasıl bir dünya hikayesi zor;
    Mekânı bir satıh, zamanı vehim.
    Bütün bir kainat muşamba dekor,
    Bütün bir insanlık yalana teslim.

    Nesin sen, hakikat olsanda cekil!
    Yetiş körlük, yetiş takma gözde cam!
    Otursun yerine, bende her şekil;
    Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!

    *
    *
    *
    *

    Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın.
    Benliğim kazan ve aklım kepçe,
    Deliler köyünden bir menzil aşkın
    Her fikir içimde bir çifte kelepçe.

    Niçin küçülüyor eşya uzakta?
    Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?
    Zamanın raksı ne, bu yuvarlakta?
    Sonu varmış, onu öğrensem asıl?

    Bir fikir ki, sıcak yarada kezzap,
    Bir fikir ki, beyin zarında sülük.
    Selâm, selam sana haşmetli azap;
    Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.

    Yalvardım: Gösterin bilmceme yol!
    Ey yedinci kat gök, esrarını aç!
    Annemin duası, düşte perde ol!
    Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç.

    Uyku katillerin bile çesmesi;
    Yorgan, Allahsıza kadar sığınak
    Teselli pınarı, sabır memesi;
    Size şerbet, bana kum dolu çanak.

    Bu mu rüyalar da içtiğim cinnet,
    Sıırını ararken patlayan gülle?
    Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;
    Karınca sarayı, kupkuru kelle....

    Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş.
    Mevsimden mevsime girdim böylece
    Gördüm ki, ateşte cımbızda yokmuş.
    Fikir çilesinden büyük işkence.

    *
    *
    *
    *

    Evet her şey ben de bir gizli düğüm
    Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!
    Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,
    Yetişir çektiğim mesafelerden!

    Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz.
    Yollar bir yumaktır, uzun dolaşık
    Her gece rüyamı yazan sihirbaz,
    Tütüyor önümde mavi bir ışık.

    Büyücü büyücü ne bana hıncın?
    Bu kükürtlü duman nedir inimde?
    Camdan keskin, kıldan ince klıcın,
    Bir zehirli kımık gibi beynimde.

    Lügat, bir isim ver bana halimden;
    Herkesin bildigi dilden bir isim!
    Eski esvaplarım tutun elimden
    Aynalar söyleyin bana ben kimim?

    Söyleyin, söyleyin, benmiyim yoksa,
    Arzı boynunuzda taşıyan öküz?
    Bela mimarının seçtiği arsa;
    Hayattan muhacir, eşyadan öksüz?

    Ben ki toz kanatlı bir kelebeğim,
    Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,
    Bir zerreciğim ki, Arş ' a gebeyim,
    Dev sancılarımın budur kaynağı!

    Ne yalanlarda var, ne hakikatta.
    Gözümü yumdukça gördüğüm nakış
    Boşuna gezmişim, yok tabiatta.
    İçimdeki kadar iniş ve çıkış.

    *
    *
    *
    *

    Gece hendeğe düşercesine,
    Birden kucağına düştüm gerçeğin.
    Sanki erdim çetin bilmecesine,
    Hem geçmiş zamanın, hem geleceğin.

    Açıl susam açıl! Açıldı kapı;
    Atlas sedirinde mavera dede.
    Yandı sırça saray, ilahi yapı
    Binbir avizeyle uçsuz maddede.

    Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik
    Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur.
    İçiçe mimari, içiçe benlik
    Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur!

    Nizam kopürüyor, med vakti deniz
    Nizam köpürüyor,ta çenemde su.
    Suda bir gizli yol, pırıltılı iz
    Suda ezel fikri ebed duygusu.

    Kaçır beni ahenk, al beni birlik
    Artık barınamam gölge varlıkta
    Ver cüceye, onun olsun şairlik
    Şimdi gözüm büyük sanatkarlıkta

    Öteler öteler, gayemin malı
    Mesafe ekinim, zaman madenim
    Gökte samanyolu benim olmalı;
    Dipsizlik gölünde, inciler benim.

    Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök
    Heybem hayat dolu, deste ve yumak
    Sen bütün dalların birleştiği kök
    Biricik meselem, Sonsuza varmak...
    oldugu gibi paylaşıyorum
    Necip Fazıl Kısakürek

  • çile12.01.2004 - 10:25

    Çile
    Gaiblerde bir ses geldi: Bu adam,
    Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
    Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
    Gök devrildi, künde üstüne künde...

    Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!
    Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı!
    Sonsuzluk, elinde bir mavi tulbent,
    Ok çekti yukardan, üstüme avcı

    Ateşten zehrini tattım bu okun,
    Bir anda kül etti can elmasımı.
    Sanki burnum, değdi burnuna (yok) un,
    Kustum, öz ağzımdan kafatasımı

    Bir bardak su gibi çalkandı dünya;
    Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.
    Al sana hakikat, al san rüya!
    İşte akıllılık, işte sarhoşluk!

    Ensemin örsünde bir demir balyoz,
    Kapandım yatağa son çare diye.
    Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,
    Yepyeni bir dünya etti hediye

    Bu nasıl bir dünya, hikayesi zor;
    Makânı bir satih, zamanı vehim.
    Bütün bir kahinat muşamba dekor,
    Bütün bir insanlık yalana teslim.

    Nesin sen, hakikat olsan da çekil!
    Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!
    Otursun yerine bende her şekil;
    Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!

    ***

    Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
    Benliğim bir kazan ve aklım kepçe,
    Deliler köyünden bir menzil aşkın,
    Her fikir içimde bir çift kelepçe.

    Niçin küçülüyor eşya uzakta?
    Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?
    Zamanın raksı ne bir yuvarlakta?
    Sonum varmış, onu öğrensem asıl?

    Bir fikir ki sıcak yarad kezzap,
    Bir fikir ki, beyin zarında sülük.
    Selam sana haşmetli azap;
    Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.

    Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol!
    Ey yedinci gök, esrarını aç!
    Annemin duası, düş de perde ol!
    Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!

    Uyku, katillerin bile çeşmesi;
    Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.
    Teselli pınarı, sabır memesi;
    Size şerbet, bana kum dolu çanak.

    Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet,
    Sırrını ararken patlayan gülle?
    Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;
    Karınca sarayı, kupkuru kelle...

    Akrep nokta nokta ruhumu sokmuş,
    Mevsimden mevsime girdim böylece.
    Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,
    Fikir çilesinden büyük işkence.

    ***

    Evet, her şey bende bir gizli düğüm;
    Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!
    Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,
    Yetişir çektiğim mesafelerden!

    Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;
    Yollar bir yumaktır, uzun ve dolaşık.
    Her gece rüyamı yazan sihirbaz,
    Tutuyor önümde bir mavi ışık.

    Büyücü, büyücü ne bana hıncın?
    Bu kükürtlü duman, nedir inimde?
    Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,
    Bir zehir kıymak gibi, beynimde.

    Lugat, bir isim ver bana halimden;
    Herkesin bildiği dilden bir isim!
    Eski esvaplarım, tutun elimden;
    Aynalar söyleyin bana, ben kimim?

    Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,
    Arzı boynuzunda taşıyan öküz?
    Belâ mimarının seçtiği arsa;
    Hayattan muhacir; eşyadan öksüz?

    Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim,
    Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,
    Bir zerreciğim ki, Arş'a gebeyim,
    Dev sancılarımın budur kaynağı!

    Ne yalanlarda var, ne hakikatta,
    Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.
    Boşuna gezmişim, yok tabiatta,
    İçimdeki kadar iniş ve çıkış.

    ***
    Gece bir hendeğe düşercesine,
    Birden kucağına düştüm gerçeğin.
    Sanki erdim çetin bilmecesine,
    Hem geçmiş zamanın, hem geleceğin.

    Açıl susam, açıl! Açıldı kapı;
    Atlas sedirinde mavera dede.
    Yandı sırça saray, ilahi yapı,
    Binbir avizeyle uçsuz maddede.

    Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;
    Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur.
    İçiçe mimari, içiçe benlik;
    Bildim seni ey Rab, bilinmez bilinmez meşhur!

    Nizam köpürüyor, med vakti deniz;
    Nizam köpürüyor, ta çenemde su.
    Suda bir gizli yol, pırıltılı iz;
    Suda ezel fikri, ebed duygusu.

    Kaçır beni ahenk, al beni birlik;
    Artık barınamam gölge varlıkta.
    Ver cüceye, onun olsun şairlik,
    Şimdi gözüm, büyük sanatkarlıkta.

    Öteler öteler, gayemin malı;
    Mesafe ekinim, zaman madenim.
    Gökte saman yolu benim olmalı;
    Dipsizlik gölünde, inciler benim.

    Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
    Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
    Sen, bütün dalların birleştiği kök;
    Biricik meselem, Sonsuza varmak...
    NECİP FAZIL KISAKÜREK

    Bu şiirin üstüne ne yazarsam yazayım abesle iştigal olur.

  • ölüm12.01.2004 - 10:18

    İşim Acele
    Gökte zamansızlık hangi noktada?
    Elindeyse yıldız yıldız hecele!
    Hüküm yazılıyken kara tahtada
    İnsan yine çare arar ecele!

    Gençlik... Gelip geçti... bir günlük süstü;
    Nefsim doymamaktan dünyaya küstü.
    Eser darmadağın, emek yüzüstü;
    Toplayın eşyamı, işim acele




    Necip Fazıl Kısakürek

  • kuran-ı kerim04.01.2004 - 20:18

    IŞIK.

  • friedrich wilhelm nietzsche04.01.2004 - 19:30

    NİETZSCHE BANA NİHİLİZMDE BAŞKA BİR ŞEY ÇAĞRIŞTIRMIYOR.BİDE ZERDÜŞT BÖYLE BUYURDU VAR TABİKİ..