Sol Yanım Acıyor Anne Merhaba anne, yine ben geldim Merak etme okuldan çıktım da geldim. Anneler de babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama, Ali “okula gitmezsem annem çok kızar merak eder” demişti de onun için söylüyorum. Geçen hafta öğretmen sağ elimde sarımsak, sol elimde soğan dedirte dedirte Öğretti sağımı solumu. Ben biliyorum artık anne, sağım neresi solum neresi, Ağrıyan yanımın neresi olduğunu şimdi iyi biliyorum anne… Hani geçen geldiğimde, şuram acıyor, şuram işte demiştim de, Bir türlü söyleyememiştim ya acıyan yanımı anne, Bak şimdi söylüyorum. Şuram işte sol yanım çok acıyor anne, Hem de her gün acıyor anne, her gün… Dün sabah annesi Ayşe’nin saçlarını örmüştü. Elinden tutup okula getirdi. Yakası da danteldi. Zil çalınca öptü, hadi yavrum sınıfa dedi… Bende ağladım… Ağladım işte utanmadım. Öğretmen ne oldu dedi. Düştüm dizim çok acıyor dedim. Yalan söyledim anne, Dizim acımıyordu ama, sol yanım çok acıyordu anne! Bu gün bende saçım örülsün istedim. Babam ördü ama onunki gibi olmadı. Dantel yaka istedim, babam ben bilmem ki kızım dedi Bari okula sen götür dedim. Kızım iş dedi. Bende bana ne dedim ağladım. Kızım ekmek dedi babam. Sustum ama, okula giderken yine ağladım anne. Ha bide sol yanım yine çok acıdı anne… Herkesin çorapları bembeyaz, benimkiler gri gibi. Zeynep “annem beyazlara renkli çamaşır katmadan yıkıyormuş” dedi. Babam hepsini birlikte yıkıyor, babam çamaşır yıkamasını bilmiyor mu anne? Of babam, her gün domates peynir koyuyor beslenmeme. Üzülmesin diye söylemiyorum ama, Arkadaşlarım her gün kurabiye, börek, pasta getiriyor. E biliyorum babam pasta yapmasını bilmez anne. Hava kararıyor, ben gideyim anne, Babam bilmiyor kaçıp kaçıp sana geldiğimi? Duyarsa kızmaz ama, çok üzülür biliyorum. Kim bozuyor toprağını, çiçeklerini kim koparıyor! izin verme anne, ne olur toprağına el sürdürme! Eve gidince aklıma geliyor, bide bunun için ağlıyorum anne. Bak kavanoz yanımda, toprağından bir avuç daha alayım. Biliyor musun anne, her gelişimde aldığım topraklarını, Şu kavanozda biriktirdim, üzerine de resmini yapıştırıp baş ucuma koydum. Her sabah onu öpüyor, kokluyorum. Kimseye söyleme ama anne, bazen de konuşuyorum onunla. Ne yapayım seni çok özlüyorum anne. Ha unutmadan! Öğretmen yarın anneyi anlatan bir yazı yazacaksınız dedi. Ben babama yazdıracağım, öğretmen anlarsa çok kızar ama, bana ne, Kızarsa kızsın. Ben seni hiç görmedim ki, neyi nasıl anlatacağım anne, Senin adın geçince, sol yanım acıyor anne, Hiçbir şey yutamıyorum.
Bazen de dayanamayıp ağlıyorum. Kağıda da böyle yazamam ya anne. Ben gidiyorum anne, Toprağını öpeyim, sende rüyama gel beni öp, Mutlaka gel anne. Sen rüyama gelmeyince, sol yanımın acısıyla uyanıyorum anne Sol yanım açıyor anne. İşte tam şurası, Sol yanım… Çok acıyor anne. Seni çok özledim, çok…anne…
“Hoşça kal” demek istiyorum giderken. “Hoşça kal”da kocaman bir umut vardır çünkü. “Sen hoş kal, ben geleceğim”dir aslında ardına gizlenen. “Şöyle bir tur atıp geleceğimdir. Bir kayboluş değildir “Hoşça kal”, Aksine beş dakika sonra geleceğimdir ya da beş saat sonra. Gelirken de tüm umutları çuvalla getirmektir. Hayatın gülücüklerine ufak bir hüzün eklemektir, Dudağın yarısına tebessümü saklayarak. Nefes almanın biraz güçleştiğini hissetmek ama hiç durmayacağını bilmektir. “Hoşça kal” ağlamaktır koparcasına, sarılmaktır karşındakine. Çünkü bilinir ki geriye kesin dönüş vardır bir gün. Aşk bitmemiştir yüreklerde, daha sıcacıktır. O sıcaklık köz olsa da hiç bitmeyecektir. Zira “Hoşça kal” denmiştir giderken. Gözler birbirinden hiç ayrılmayacaktır, kalple işbirliği yaparcasına. Kalp, adını her duyuşta fırlayacaktır yerinden. Çünkü “Hoşça kal” denmiştir giderken. Dünyanın bir ucunda bile olunsa o hep seninledir, Nefesi hep boynunda, umudu hep seninledir. Bazen bir köşe başında beklemektir, Onun oradan sana koşacağını bilmektir. Ağlarken güldürür. Severken daha da sevdirir. “Hoşça kal” kısa bir mola, küçük bir nazdır. Ancak ne olursa olsun, sonu hep mutluluktur.
…
Elveda demek istemiyorum giderken. Hüzün dolu ayrılıkları kemikleştiren bir kelimedir çünkü. Sevdaları yürekten kopartıp atan ve yerinde yaralar bırakandır. Çiçekleri soldurup, güneşi bile karartandır. Tüm yaşanmışlıkları ortadan kaldırıp, Hatıraların koynunda yıllandıran bir kelimedir, “Elveda”. Bakışların bakışlara kenetlendiği günlerin, Saatlerin hatta saniyelerin bittiğidir. Sevgi sözcüklerinin tükendiğidir, konuşamamaktır. Özlemlerin himayesine girip ve hiç çıkmamaktır “Elveda”. Kalbin yerinden çıkacakmış gibi atmasının sonudur. Seni yalnızlığınla baş başa bırakıp, Dokunuşların hissini kaybetmesidir, uyuşmaktır “Elveda”. Dünyanın sonudur, yaşarken ölmektir, anlamsızlıktır. Tatlının acı, tuzlunun tuzsuz, suyun ise zehir olmasıdır. Fotoğraflara son kez bakıp hepsini göz kırpmadan yakabilmektir. Bazen kalbin izin vermese de “Ah” etmektir “Elveda”. Bazense verdiğin ömre bir yenisini eklemek için RABBİNE dua etmektir. Başını geriye çevirmek ve beyaz mendil sallamaktır, gözlerde iki damla yaş ile birlikte. Ya da ardına bakmamak ve gözlerinden damlaması gereken yaşları içine akıtıp hızla uzaklaşmaktır. Bir an kendinle olan mücadeleni kaybedip yine ona koşmaktır, Ancak uzakta kalmak ve sadece seyretmektir, görebilmektir onu.
Beraber yaşadığın günleri büyük bir iştahla saymak yerine, artık tarihleri unutmaktır. Hiç neşe barındırmaz içinde “Elveda”. Sıcaklıktan uzaktır, sevgi katilidir, sinsidir. Bir onur mücadelesidir, kıyasıya. Kısacası, umudun bitmesi ve ömrün kalan kısmını uzatma olarak görmektir “Elveda”.
Bu yüzden, sırf bu yüzden “Elveda” demek istemiyorum sevgini yüreğimde taşıdığım için Sadece “Hoşça kal” demek istiyorum..
Ben ki alışkın değilim sensiz uyku tutturabildiğim gecelere, Duymadan o güzel sesini, uyku girmiyor işte bu yorgun gözlerime. Sabah gözümü ilk açtığımda elim hemen telefona gidiyor, acaba aradı mı? Diye. Ama her defasında senin dışında onlarca kişi görüyorum telefonuma numaralarını cevapsız diye bırakan.
Öyle özledim ki, sesinin sesimdeki yankısını! Çocuksu gülümsemene neden olan maymunluklarımı… Beni sevme şeklini öyle özledim ki…
Bu lanet dünyada her geçen gün soğuyor insan hayattan, yaşamaktan. Çünkü hiçbir şey istediğimiz gibi gitmiyor maalesef. Dünyanın adil olmasını bekliyoruz, hani hiç değilse bize zarar vermemesini, huzurlu olmayı… Ama sanırım sabır taşı misali, bizi tam ortamızdan çatlatmaya niyetli.
Öyle özledim ki, gözlerinin içine bakarken gözlerimden durduk yerde yaş gelmesini… Neden ağlıyorsun derdin, deli misin sen? Gözlerine bakınca neler gördüğümü bir bilsen, Sen olsaydın benim yerimde, mendil dayanmazdı gözyaşlarını silmene herhalde.
Öyle özledim ki seni aradığımda sesindeki neşeyi… Kuşum derdin, özledin mi beni derdin. Bende belki tam anlatamam sana olan hasretimi diye Nasıl özlediğimi, seni nasıl sevdiğimi ispatlayayım diye hep yemin ederdim.
Güzel gözlüm, öyle özledim ki seni… Yüreğim bir mecal kaldı şimdi. Her gece yatağıma geçip çalmasını bekliyorum lanet telefonumun. Her gece yalvarıyorum Allah ıma, bir an önce geçsin bu dertler bu sıkıntılar diye… Ve her gece uykuyu haram ediyorum gözlerime.
A kadınım, öyle özledim ki seni… Tıraş bile olmuyorum eskisi gibi. Batıyor sakalların git kes öyle öp beni derdin. Öptürmezdin gül yanaklarını sinek kaydı olmadan yüzüm. Ama geri döndüğümde de kokumu içine çekerek öyle bir öperdin ki beni, hep öyle kalalım isterdim.
Sevdiğim, öyle özledim ki seni… Sesini, nefesini, bana doğru kurduğun cümlelerin her bir kelimesini… Şimdi bekliyorken senden gelecek tek bir seslenişi, nasıl zor bir bilsen,
Nefes alıp verdiğimde hasret ciğerlerime yakıyor, özlem saçlarımdan tutup çekiştiriyor. Sensin onun dermanı diyor içimdeki ses her gece. Canımın taa içi, öyle özledim ki seni…
Her derdini alırdım üstüme, sen üzülme sen yorulma sen düşünme isterdim, ben bakarım çaresine… Yeter ki gülsün yüzün derdim, ben meydan okurum senin için bu alemin cümlesine…
Kurban olduğum, aşkların en güzeli, bir tanem, gül bakışlım, kalbimin birincisi… Öyle özledim ki seni, sesini, nefesini… Haydi geri dön artık ta, mutluluktan kes şu nefesimi…
AŞK.... AŞK; Bilmektir Ey Sevgili! ! ! ! ... Bir Tek Yârı Bilmek.... Onu Candan Daha AZİZ Bilmektir.... Ondan Gayrı Bildiklerinin Hiçbir Şey Olduğunu... Dünyanın Onunla Mana Bulduğunu Bilmektir..... Onun Selamı ile Gelen BELA Olsa EYVALLAH Diyebilmektir......HZ. MEVLANA.....
Ey gönül! ! ! ! ! ! ! ! ! ! Ben aşkı çok duydum ama hiç okumadım, bilmem aşka dair süslü laflar, aşkı anlat desen belki anlatamamda ama içimde öyle yaşıyorum ki onu işte o hale de ne senin aklın yeter ne de ilmin.. Hz Mevlana
Dişi Aslan Hayvanlar bir gün kim daha çok çocuk doğurabilir diye çekişmeye başlarlar. Hep birlikte dişi aslana gidip danışırlar. 'Sen kaç çocuk doğurabiliyorsun? ' diye sormuşlar aslana. 'Bir.' diye yanıtlar dişli aslan. 'Fakat ben aslan doğururum.' NITELIK, NICELIKTEN ÖNEMLIDIR...
YENGEÇ ILE ANNESI 'Neden böyle yan yan yürüyorsun yavrum' diye sorar anne yengeç çocuğuna. 'Düzgün yürüsene! ' der. - 'Pekala anne' der çocuk. - 'Sen önümden düzgün yürü, ben seni takip ederim. ' HAREKETLER SÖZLERDEN ÖNDE GELIR?
ASLAN, KOYUN, KURT VE TILKI Aslanın biri, bir koyunu yanına çağırır ve nefesinin kokup kokmadığını sorar. Evet! ? diye yanıtlar koyun. Aslan bu yanıta kızar ve koyunu oracıkta parçalar. Daha sonra kurda seslenip yanına çağırır, ona da aynı soruyu sorar. Hayır! ? diye yanıtlar kurt korkudan. Ancak o da yağcılık yaptığı için aslanın öfkesinden kurtulamaz. Sıra tilkiye gelmiştir. Aynı soruyu tilkiye de sorar. Tilkinin yanıtı şöyle olur; - Üzgünüm, üşütmüşüm biraz, o yüzden burnum koku almıyor! AKILLI KIŞI TEHLIKELI DURUMLARDA KONUŞMAZ! ! !
KAZLAR VE TURNALAR Kazlar ve turnalar bir gün aynı tarlada yiyecek ararlarken birden yanlarına yaklaşmaya çalışan avcıyı fark ederler. Turnalar daha çevik ve hafif oldukları için hemen uçarlar. Oysa kazlar ağır hareket ettikleri için avcıdan kurtulamazlar. YAKALANANLAR HER ZAMAN SUÇLU OLANLAR DEĞILDIR?
HASTA GEYIK Yaşlı bir geyik hasta düşer ve daha rahat otlayabilmek için güzel otlarla dolu bir çalılıkta yaşamaya başlar. Her hayvanla iyi geçindiği için pek çok hayvan sık sık geyiğin ziyaretine gelir. Zamanla her gelen hayvan bu güzel otlardan tatmaya başlayınca kısa süre sonra tüm otlar biter. Geyik hastalıktan kurtulur ama yiyecek hiçbir şeyi kalmadığı için bir süre sonra açlıktan ölür. SIZCE?
FARELERIN TOPLANTISI Bir gün fareler bir araya gelirler ve başlarına musallat olan bir kediden kurtulma planları yaparlar. Pek çok fikir öne sürülür. Hiçbiri kabul görmez. En sonunda genç bir fare kedinin boynuna bir çan asmayı önerir. Böylece kedi kendilerine yaklaşırken farkına varacak ve kaçabileceklerdir. Bu öneri fareler tarafından alkışlarla onaylanır. Bu arada bir köşede sessizce onları dinlemekte olan yaşlı bir fare ayağa kalkar ve bu önerinin çok zekice olduğunu, başarılı olacağından hiç kuşkusu olmadığını belirtir. Fakat, der, Kafamı bir soru kurcalıyor. Aramızdan kim kedinin boynuna çan asacak? ? ?
IYI BIR PLAN YAPMAK AYRI, O PLANI GERÇEKLEŞTIRMEK AYRIDIR.
* * Insanlar FELSEFE yi Çocukken MASAL dan, Sonra KiTAP lardan, ihtiyarlarlayınca da Arkalarında Kalan YAŞAM larından Öğrenebilirler...
Yusuf olmaksa muradın ya da Züleyha; Korkmayacaksın ölümden. Ölümün ayrılık değil kavuşmak olduğunu bileceksin. Dünyaya kafa tutacaksın tek başına. Yandaş yoldaş aramayacaksın. Bir Allah’ına bir kendine güveneceksin sadece. Yol arkadaşın terk etse bile seni yarı yolda aşkına sahip çıkacaksın sonuna kadar. Tek başıma taşıyamam demeyeceksin. Ölünceye kadar taşıyacaksın şerefle. Karşılık beklemeyeceksin. Sevmek olacak tek amacın. Sevilmemişsin ne fark eder. Ayıplanmaktan korkmayacaksın. Sevgini gurur madalyası olarak taşıyacaksın göğsünde kim ne derse desin… Sevgin için zindana atılmayı da attırmayı da göze alacaksın. Karanlıklar sırdaşın böcekler yoldaşın olacak. Bileceksin sonunda ayrılık olduğunu. İsyan etmeyeceksin vuslat beklemeyeceksin. Zaman ve mekan sizi ayıramayacak. Nerede olursan ol her daim sevdiğinin yanında olacaksın. Üzüntüsüne üzülecek sevincine sevineceksin. Sanma ki beraber olmak için yan yana olmak lazım. Gönüller beraberse mesafenin ne önemi var! .. Gönül gözüyle görecek duyacaksın. Gönül diliyle konuşacaksın. Bilmez misin gönlü kainat bile kuşatamaz dar gelir. Gönül dilinden anlamam konuşamam dayanamam; bu çileye karşılıksız hiçbir şey veremem diyorsan; talip olmayacaksın Yusufluğa. Yusuf olmak için Yusuf gibi yürek gerek gönül gerek iman gerek. Züleyha değilsen eğer peşine düşmeyeceksin Yusufların. Kendi ayarında birini seveceksin ki mutlu olasın. Her babayiğidin harcı değildir Yusufluk ve her kadının harcı değildir Yusuf yüreklileri taşıyabilmek layık olabilmek Züleyha olabilmek! …
ANNE...
Sol Yanım Acıyor Anne
Merhaba anne, yine ben geldim
Merak etme okuldan çıktım da geldim.
Anneler de babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama,
Ali “okula gitmezsem annem çok kızar merak eder” demişti de onun için söylüyorum.
Geçen hafta öğretmen sağ elimde sarımsak,
sol elimde soğan dedirte dedirte
Öğretti sağımı solumu.
Ben biliyorum artık anne, sağım neresi solum neresi,
Ağrıyan yanımın neresi olduğunu şimdi iyi biliyorum anne…
Hani geçen geldiğimde, şuram acıyor, şuram işte demiştim de,
Bir türlü söyleyememiştim ya acıyan yanımı anne,
Bak şimdi söylüyorum.
Şuram işte sol yanım çok acıyor anne,
Hem de her gün acıyor anne, her gün…
Dün sabah annesi Ayşe’nin saçlarını örmüştü.
Elinden tutup okula getirdi.
Yakası da danteldi. Zil çalınca öptü, hadi yavrum sınıfa dedi…
Bende ağladım… Ağladım işte utanmadım.
Öğretmen ne oldu dedi. Düştüm dizim çok acıyor dedim.
Yalan söyledim anne,
Dizim acımıyordu ama, sol yanım çok acıyordu anne!
Bu gün bende saçım örülsün istedim.
Babam ördü ama onunki gibi olmadı.
Dantel yaka istedim, babam ben bilmem ki kızım dedi
Bari okula sen götür dedim.
Kızım iş dedi. Bende bana ne dedim ağladım.
Kızım ekmek dedi babam.
Sustum ama, okula giderken yine ağladım anne.
Ha bide sol yanım yine çok acıdı anne…
Herkesin çorapları bembeyaz, benimkiler gri gibi.
Zeynep “annem beyazlara renkli çamaşır katmadan yıkıyormuş” dedi.
Babam hepsini birlikte yıkıyor,
babam çamaşır yıkamasını bilmiyor mu anne?
Of babam, her gün domates peynir koyuyor beslenmeme.
Üzülmesin diye söylemiyorum ama,
Arkadaşlarım her gün kurabiye, börek, pasta getiriyor.
E biliyorum babam pasta yapmasını bilmez anne.
Hava kararıyor, ben gideyim anne,
Babam bilmiyor kaçıp kaçıp sana geldiğimi?
Duyarsa kızmaz ama, çok üzülür biliyorum.
Kim bozuyor toprağını, çiçeklerini kim koparıyor!
izin verme anne, ne olur toprağına el sürdürme!
Eve gidince aklıma geliyor, bide bunun için ağlıyorum anne.
Bak kavanoz yanımda, toprağından bir avuç daha alayım.
Biliyor musun anne, her gelişimde aldığım topraklarını,
Şu kavanozda biriktirdim,
üzerine de resmini yapıştırıp baş ucuma koydum.
Her sabah onu öpüyor, kokluyorum.
Kimseye söyleme ama anne, bazen de konuşuyorum onunla.
Ne yapayım seni çok özlüyorum anne.
Ha unutmadan! Öğretmen yarın
anneyi anlatan bir yazı yazacaksınız dedi.
Ben babama yazdıracağım,
öğretmen anlarsa çok kızar ama, bana ne,
Kızarsa kızsın. Ben seni hiç görmedim ki, neyi nasıl anlatacağım anne,
Senin adın geçince, sol yanım acıyor anne, Hiçbir şey yutamıyorum.
Bazen de dayanamayıp ağlıyorum. Kağıda da böyle yazamam ya anne.
Ben gidiyorum anne, Toprağını öpeyim, sende rüyama gel beni öp,
Mutlaka gel anne. Sen rüyama gelmeyince,
sol yanımın acısıyla uyanıyorum anne
Sol yanım açıyor anne. İşte tam şurası,
Sol yanım… Çok acıyor anne.
Seni çok özledim, çok…anne…
HOŞÇAKAL DEMEK İSTİYORUM GİDERKEN
“Hoşça kal” demek istiyorum giderken.
“Hoşça kal”da kocaman bir umut vardır çünkü.
“Sen hoş kal, ben geleceğim”dir aslında ardına gizlenen.
“Şöyle bir tur atıp geleceğimdir.
Bir kayboluş değildir “Hoşça kal”,
Aksine beş dakika sonra geleceğimdir ya da beş saat sonra.
Gelirken de tüm umutları çuvalla getirmektir.
Hayatın gülücüklerine ufak bir hüzün eklemektir,
Dudağın yarısına tebessümü saklayarak.
Nefes almanın biraz güçleştiğini hissetmek ama hiç durmayacağını bilmektir.
“Hoşça kal” ağlamaktır koparcasına, sarılmaktır karşındakine.
Çünkü bilinir ki geriye kesin dönüş vardır bir gün.
Aşk bitmemiştir yüreklerde, daha sıcacıktır.
O sıcaklık köz olsa da hiç bitmeyecektir.
Zira “Hoşça kal” denmiştir giderken.
Gözler birbirinden hiç ayrılmayacaktır, kalple işbirliği yaparcasına.
Kalp, adını her duyuşta fırlayacaktır yerinden.
Çünkü “Hoşça kal” denmiştir giderken.
Dünyanın bir ucunda bile olunsa o hep seninledir,
Nefesi hep boynunda, umudu hep seninledir.
Bazen bir köşe başında beklemektir,
Onun oradan sana koşacağını bilmektir.
Ağlarken güldürür.
Severken daha da sevdirir.
“Hoşça kal” kısa bir mola, küçük bir nazdır.
Ancak ne olursa olsun, sonu hep mutluluktur.
…
Elveda demek istemiyorum giderken.
Hüzün dolu ayrılıkları kemikleştiren bir kelimedir çünkü.
Sevdaları yürekten kopartıp atan ve yerinde yaralar bırakandır.
Çiçekleri soldurup, güneşi bile karartandır.
Tüm yaşanmışlıkları ortadan kaldırıp,
Hatıraların koynunda yıllandıran bir kelimedir, “Elveda”.
Bakışların bakışlara kenetlendiği günlerin,
Saatlerin hatta saniyelerin bittiğidir.
Sevgi sözcüklerinin tükendiğidir, konuşamamaktır.
Özlemlerin himayesine girip ve hiç çıkmamaktır “Elveda”.
Kalbin yerinden çıkacakmış gibi atmasının sonudur.
Seni yalnızlığınla baş başa bırakıp,
Dokunuşların hissini kaybetmesidir, uyuşmaktır “Elveda”.
Dünyanın sonudur, yaşarken ölmektir, anlamsızlıktır.
Tatlının acı, tuzlunun tuzsuz, suyun ise zehir olmasıdır.
Fotoğraflara son kez bakıp
hepsini göz kırpmadan yakabilmektir.
Bazen kalbin izin vermese de “Ah” etmektir “Elveda”.
Bazense verdiğin ömre bir yenisini eklemek için
RABBİNE dua etmektir.
Başını geriye çevirmek ve beyaz mendil sallamaktır,
gözlerde iki damla yaş ile birlikte.
Ya da ardına bakmamak ve gözlerinden damlaması gereken yaşları içine akıtıp hızla uzaklaşmaktır.
Bir an kendinle olan mücadeleni kaybedip yine ona koşmaktır,
Ancak uzakta kalmak ve
sadece seyretmektir, görebilmektir onu.
Beraber yaşadığın günleri büyük bir iştahla saymak yerine, artık tarihleri unutmaktır.
Hiç neşe barındırmaz içinde “Elveda”.
Sıcaklıktan uzaktır, sevgi katilidir, sinsidir.
Bir onur mücadelesidir, kıyasıya.
Kısacası, umudun bitmesi ve ömrün kalan kısmını uzatma olarak görmektir “Elveda”.
Bu yüzden, sırf bu yüzden
“Elveda” demek istemiyorum
sevgini yüreğimde taşıdığım için
Sadece “Hoşça kal” demek istiyorum..
Hoşçakal...
S E V M E K...
Sevgiliyi bir beyaz güvercin gibi avuçlarına.
Alıp okşamak ve yüreğine bastırıp korumaktır.
Ama sevgiliyi daha güzel ufuklar bekliyorsa.
Onu salıvermektir.
Onun uçsuz, bucaksız gökyüzünde kanat.
Çırpışlarından sonsuz haz duymaktır.
Onun kendisinden uzaklaşmasına üzülmek değil,
Gerçeğe uçmasına,hakikate yaklaşmasına sevinmektir...
'Beni bırakıp nereye gidiyorsun demek değil'
'Gittiğin yerlerde dualarımla seni koruyacağım' diyebilmektir...
alıntı
Seni Öyle Çok Özledim ki......
Ben ki alışkın değilim sensiz uyku tutturabildiğim gecelere,
Duymadan o güzel sesini, uyku girmiyor işte bu yorgun gözlerime.
Sabah gözümü ilk açtığımda elim hemen telefona gidiyor, acaba aradı mı? Diye.
Ama her defasında senin dışında onlarca kişi görüyorum telefonuma numaralarını cevapsız diye bırakan.
Öyle özledim ki, sesinin sesimdeki yankısını!
Çocuksu gülümsemene neden olan maymunluklarımı…
Beni sevme şeklini öyle özledim ki…
Bu lanet dünyada her geçen gün soğuyor insan hayattan, yaşamaktan.
Çünkü hiçbir şey istediğimiz gibi gitmiyor maalesef.
Dünyanın adil olmasını bekliyoruz, hani hiç değilse bize zarar vermemesini, huzurlu olmayı…
Ama sanırım sabır taşı misali, bizi tam ortamızdan çatlatmaya niyetli.
Öyle özledim ki, gözlerinin içine bakarken gözlerimden durduk yerde yaş gelmesini…
Neden ağlıyorsun derdin, deli misin sen?
Gözlerine bakınca neler gördüğümü bir bilsen,
Sen olsaydın benim yerimde,
mendil dayanmazdı gözyaşlarını silmene herhalde.
Öyle özledim ki seni aradığımda sesindeki neşeyi…
Kuşum derdin, özledin mi beni derdin.
Bende belki tam anlatamam sana olan hasretimi diye
Nasıl özlediğimi, seni nasıl sevdiğimi ispatlayayım diye hep yemin ederdim.
Güzel gözlüm, öyle özledim ki seni…
Yüreğim bir mecal kaldı şimdi.
Her gece yatağıma geçip çalmasını bekliyorum lanet telefonumun.
Her gece yalvarıyorum Allah ıma, bir an önce geçsin bu dertler bu sıkıntılar diye…
Ve her gece uykuyu haram ediyorum gözlerime.
A kadınım, öyle özledim ki seni…
Tıraş bile olmuyorum eskisi gibi.
Batıyor sakalların git kes öyle öp beni derdin.
Öptürmezdin gül yanaklarını sinek kaydı olmadan yüzüm.
Ama geri döndüğümde de kokumu içine çekerek öyle bir öperdin ki beni, hep öyle kalalım isterdim.
Sevdiğim, öyle özledim ki seni…
Sesini, nefesini, bana doğru kurduğun cümlelerin her bir kelimesini…
Şimdi bekliyorken senden gelecek tek bir seslenişi, nasıl zor bir bilsen,
Nefes alıp verdiğimde hasret ciğerlerime yakıyor, özlem saçlarımdan tutup çekiştiriyor.
Sensin onun dermanı diyor içimdeki ses her gece.
Canımın taa içi, öyle özledim ki seni…
Her derdini alırdım üstüme, sen üzülme sen yorulma sen düşünme isterdim, ben bakarım çaresine…
Yeter ki gülsün yüzün derdim, ben meydan okurum senin için bu alemin cümlesine…
Kurban olduğum, aşkların en güzeli, bir tanem, gül bakışlım, kalbimin birincisi…
Öyle özledim ki seni, sesini, nefesini…
Haydi geri dön artık ta, mutluluktan kes şu nefesimi…
Seviyorum Seni Gizlice..Sessizce... Çığlık Çığlığa!
Seviyorum Seni Delice... Çaresizce... Sevinçle...
Hüzünle... Neşeyle! ..
Seviyorum Seni İçtenlikle... Tüm Kalbimle..Samimiyetle...
Seviyorum Seni Cesaretle Korkarak... İnanarak...
......Ruhuma Kazıyarak..!
Seviyorum Seni Çocukça... Masumca... Arsızca...
Dostça... Hayranlıkla.........
Seviyorum İşte Konuşturma...
AŞK....
AŞK; Bilmektir Ey Sevgili! ! ! ! ... Bir Tek Yârı Bilmek.... Onu Candan Daha AZİZ Bilmektir.... Ondan Gayrı Bildiklerinin Hiçbir Şey Olduğunu... Dünyanın Onunla Mana Bulduğunu Bilmektir..... Onun Selamı ile Gelen BELA Olsa EYVALLAH Diyebilmektir......HZ. MEVLANA.....
Ey gönül! ! ! ! ! ! ! ! ! !
Ben aşkı çok duydum ama hiç okumadım, bilmem aşka dair süslü laflar, aşkı anlat desen belki anlatamamda ama içimde öyle yaşıyorum ki onu işte o hale de ne senin aklın yeter ne de ilmin.. Hz Mevlana
FELSEFE
Dişi Aslan Hayvanlar bir gün kim daha çok çocuk doğurabilir diye çekişmeye başlarlar. Hep birlikte dişi aslana gidip danışırlar. 'Sen kaç çocuk doğurabiliyorsun? ' diye sormuşlar aslana. 'Bir.' diye yanıtlar dişli aslan. 'Fakat ben aslan doğururum.' NITELIK, NICELIKTEN ÖNEMLIDIR...
YENGEÇ ILE ANNESI 'Neden böyle yan yan yürüyorsun yavrum' diye sorar anne yengeç çocuğuna. 'Düzgün yürüsene! ' der. - 'Pekala anne' der çocuk. - 'Sen önümden düzgün yürü, ben seni takip ederim. ' HAREKETLER SÖZLERDEN ÖNDE GELIR?
ASLAN, KOYUN, KURT VE TILKI Aslanın biri, bir koyunu yanına çağırır ve nefesinin kokup kokmadığını sorar. Evet! ? diye yanıtlar koyun. Aslan bu yanıta kızar ve koyunu oracıkta parçalar. Daha sonra kurda seslenip yanına çağırır, ona da aynı soruyu sorar. Hayır! ? diye yanıtlar kurt korkudan. Ancak o da yağcılık yaptığı için aslanın öfkesinden kurtulamaz. Sıra tilkiye gelmiştir. Aynı soruyu tilkiye de sorar. Tilkinin yanıtı şöyle olur; - Üzgünüm, üşütmüşüm biraz, o yüzden burnum koku almıyor! AKILLI KIŞI TEHLIKELI DURUMLARDA KONUŞMAZ! ! !
KAZLAR VE TURNALAR Kazlar ve turnalar bir gün aynı tarlada yiyecek ararlarken birden yanlarına yaklaşmaya çalışan avcıyı fark ederler. Turnalar daha çevik ve hafif oldukları için hemen uçarlar. Oysa kazlar ağır hareket ettikleri için avcıdan kurtulamazlar. YAKALANANLAR HER ZAMAN SUÇLU OLANLAR DEĞILDIR?
HASTA GEYIK Yaşlı bir geyik hasta düşer ve daha rahat otlayabilmek için güzel otlarla dolu bir çalılıkta yaşamaya başlar. Her hayvanla iyi geçindiği için pek çok hayvan sık sık geyiğin ziyaretine gelir. Zamanla her gelen hayvan bu güzel otlardan tatmaya başlayınca kısa süre sonra tüm otlar biter. Geyik hastalıktan kurtulur ama yiyecek hiçbir şeyi kalmadığı için bir süre sonra açlıktan ölür. SIZCE?
FARELERIN TOPLANTISI Bir gün fareler bir araya gelirler ve başlarına musallat olan bir kediden kurtulma planları yaparlar. Pek çok fikir öne sürülür. Hiçbiri kabul görmez. En sonunda genç bir fare kedinin boynuna bir çan asmayı önerir. Böylece kedi kendilerine yaklaşırken farkına varacak ve kaçabileceklerdir. Bu öneri fareler tarafından alkışlarla onaylanır. Bu arada bir köşede sessizce onları dinlemekte olan yaşlı bir fare ayağa kalkar ve bu önerinin çok zekice olduğunu, başarılı olacağından hiç kuşkusu olmadığını belirtir. Fakat, der, Kafamı bir soru kurcalıyor. Aramızdan kim kedinin boynuna çan asacak? ? ?
IYI BIR PLAN YAPMAK AYRI, O PLANI GERÇEKLEŞTIRMEK AYRIDIR.
* * Insanlar FELSEFE yi Çocukken MASAL dan, Sonra KiTAP lardan, ihtiyarlarlayınca da Arkalarında Kalan YAŞAM larından Öğrenebilirler...
Yusuf Olabilmek
Yusuf olmaksa muradın ya da Züleyha;
Korkmayacaksın ölümden.
Ölümün ayrılık değil kavuşmak olduğunu bileceksin.
Dünyaya kafa tutacaksın tek başına.
Yandaş yoldaş aramayacaksın.
Bir Allah’ına bir kendine güveneceksin sadece.
Yol arkadaşın terk etse bile seni yarı yolda aşkına sahip çıkacaksın sonuna kadar.
Tek başıma taşıyamam demeyeceksin.
Ölünceye kadar taşıyacaksın şerefle.
Karşılık beklemeyeceksin.
Sevmek olacak tek amacın.
Sevilmemişsin ne fark eder.
Ayıplanmaktan korkmayacaksın.
Sevgini gurur madalyası olarak taşıyacaksın göğsünde kim ne derse desin…
Sevgin için zindana atılmayı da attırmayı da göze alacaksın.
Karanlıklar sırdaşın böcekler yoldaşın olacak.
Bileceksin sonunda ayrılık olduğunu.
İsyan etmeyeceksin vuslat beklemeyeceksin.
Zaman ve mekan sizi ayıramayacak.
Nerede olursan ol her daim sevdiğinin yanında olacaksın.
Üzüntüsüne üzülecek sevincine sevineceksin.
Sanma ki beraber olmak için yan yana olmak lazım.
Gönüller beraberse mesafenin ne önemi var! ..
Gönül gözüyle görecek duyacaksın.
Gönül diliyle konuşacaksın.
Bilmez misin gönlü kainat bile kuşatamaz dar gelir.
Gönül dilinden anlamam konuşamam dayanamam;
bu çileye karşılıksız hiçbir şey veremem diyorsan; talip olmayacaksın Yusufluğa.
Yusuf olmak için Yusuf gibi yürek gerek gönül gerek iman gerek.
Züleyha değilsen eğer peşine düşmeyeceksin Yusufların.
Kendi ayarında birini seveceksin ki mutlu olasın.
Her babayiğidin harcı değildir Yusufluk
ve her kadının harcı değildir Yusuf yüreklileri taşıyabilmek
layık olabilmek Züleyha olabilmek! …
Fahrettin PETRİÇLİ
Edepli Edebinden Susar Edepsiz de Ben Susturdum Sanar..!