Toplumda Bireysel Takıntılar sizce ne demek, Toplumda Bireysel Takıntılar size neyi çağrıştırıyor?
Toplumda Bireysel Takıntılar terimi Romantikoss Favorites tarafından tarihinde eklendi
Toplumda Bireysel Takıntılar terimi Romantikoss Favorites tarafından tarihinde eklendi
Zengin Giyim
Kaçıncı soruşun diyeceksin değil mi? Daha birinci okuma iyi mi... Bir gün dönüp baktığında
ben bunları anlatmak zorunda olmayacağım. Zaten mecbur değilim ben varlık anlamında
açıklama yapmaya ama nedir? Zengin varlıklı nedir? Bak ne diyeceğim: camiden çıktım Allah
diyen var mı sormadım, aklıma geldi de Allah diye kendimi yormadım, sonunda anladım
ama Allah bildiğinden açıklama da yapmadım fazla, zengin derken ne anladıysan odur. Evet
odur.
Meğer bunları ben yazıyormuşum. Bir anlamda not alıp ders alıyormuşum. Faydası büyük
ama ben kendime de yazmıyorum bunları... kimse bu anlamda üstün değil. Çaresi var diye
aklımdan geçiyordu, yolları var diye kalbini açıyordu, sözleri çok diye herkese neşe saçıyordu
ve aslında düşünmemek elde değil.
İki satır arasında aklı olana dediniz. Akıl sağlığı şart ama maneviyat dinlediniz. Seçtiği
kitapları her eve seçtiğinizden bence asıl yankılanan bir iki lafı yazılı olan! Peki ama ona ne
dediniz?
Zengin varlıklı.
Aslını istersen ben senin kütüphane müdürün de değilim, bakıcında değilim, yazlık bekçin de
değilim, dedi. Bence dedi! Diyelim.
Hazır o kadar anlaşılmışken biraz gelir seviyesiyle ilgili sordum, sorma dedi. İyi mi?
İki satır önce sor dedi, sonra sorma dedi, sonra mutlaka sor dedi. Üçüncüsünde hayır yoktu.
Bu konuda ne düşünüyorsun?
Bir daha sor bak sana ne soracağım dedim mi hiç, dedi.
Yok dedim.
İyi o zaman. Demek sen saçma şeyler sormuyorsun dedi.
Bence sen... ???
Zengin Olsaydık
Maddi durumumuz iyi olsun. Maddi ihtiyaçlarımızı karşılayalım. Sen bildiğim bilmediğim
tüm ihtiyaçlarımı karşıla gerçekten de. Maddi konuları aramıza engel gibi sokmayalım.
Maddi hasar ile hiçbir şeyi ve kendimiz tehlikeye atmayalım. Maddi anlamda rahatlık
dileklerimizi farklı dileklerimizin üstünde tutmayalım. Şu konu iş yerinde ne ki bu soruna
sonsuza kadar bir daha geri dönmeyelim. Maddi durumumuzu bilemem anlatabildim mi?
Resimli sunum lazım olur mu? Nereye çağırsalar gidilir mi? Maddi anlamda bize bir örnek
temenni edildi mi? Televizyonu açacak olursa diplomanın değerini anlarsın.
Sen gerçekten de maddi diyemeyeceğim arınmışsın. Sen beni anlarsın ama şimdi hangi
alanda insan bir rahat etsin? Sen yaptığın için, sen yaptırdığın için, sen yapmadığından veya
ben yapamayacağımdan açılan konuların arasına karışırken bir huzur kapladı içimi ama
söylemeden edemeyeceğim, okudun, okumadın, anladın, anlatıldı derken yapamayacağım,
sevdin sevmedin derken büyüklük taslamayacağım. Herkese verdiğim değeri ben görmeden
sırtımı yaslamayacağım. İstesem de sana kafa tutamam diye bana kafa tutulmadı derken
duyduğum o sessizlikle kulaklarımı kıyaslamayacağım. Zenginlik yolunda biraz daha kalalım
ve ben seni asla unutup kendimi haklılık uğruna bir diğer alanda aynı dili konuşurken
bulduğumda artık beni ilgilendirmediğini sandığım kadar farklı bir yerde
umursamayacağım.
Sen gene de sen...
Kolay
Basit
Oldu bil sen onu
Bu kadar basit diyen birisi için hakikati saklamayacağım
Zengin Olunca
Kuş gibi özgürsün, yanlış evin damındasın. Aslında çok keyifli senin farkını bilmek ama
bunda uzakta bir nasihat var hepimize anlatmak istediğin. Gerçekten de ne maksatla bize
kendi iyiliğini tattırdın da geri aldın? Sen zengin bir kızın hayallerindeki kralsın. Her şeyi
satın aldığına göre şimdi senin çalıştırmak için birilerine ihtiyacın vardır. Her şeye gücün
yettiğine göre bu senin için bir oyun gibi demek ki.
Bana bu örnekleri ver çünkü ülkece ihtiyacımız var! Kasım ayının ilk günlerinden sonra yeni
bir yardım kampanyası başlatacaksın ve yaptıkların ile yapacakların benim hayalim mi senin
hayalin mi emin değilim. Sen zen bilimi ile aktif bir hesap yarattığında ben çıtayı
yükseltmiştim ve kendimden de emindim. Akıl sağlığı adına kesinlikle senden yanayım.
Bunlar kendisiyle konuşan birinin ne dediği çok sorun değil de bunları herkese yazıp
anlatmayalım şimdi.
Karneni aldığından beri daha tembel görünüyorsun, işe girmedin. Hazırlığı bitmiş ama
tamamlanmamış bir yolculuktan söz etmek isteyen de kim? Kolay okunan bir şey olması için
çaba harcamalısın. Bana çok küçük bir hediye almışsın: zen sanatı defteri. O şekilde
düşününce insanlar dinliyor seni. Sen zenginliğin ve zengin olduğun için sahip olduklarının
farkındasın demek ki. Ben sana şimdi ne diyebilirim?
Kaçma diyemem.
Korkma diyemem.
Uç diyemem.
Akıllı mecazi yatırım hesabı diyemem.
Anti parantez diyemem
Şaka yapamam.
Ama bir şey diyeceğim sana: çok tatlısın.
Zengin Olma Hayali
Hayret doğrusu, zengin olmak ne zaman bu kadar düşünülebilir oldu. Değildi eskiden o kadar
düşünülebilir belki de, küçücük çocuk pahalı oyuncak isterdi ve artık zengin olmak istiyorum
diyemeyeceğini zannederdi. Kaşla göz arasında muhabbeti artıranlar da zenginliklerine
zenginlik katacaklardı ve dünyaya mutlu insanlar gibi bakacaklardı. Bu sonraki işti aslında,
onlar şimdi simit kaç lira olsa da alacağım derken gördükleri sonsuzluğu yarım elma gönül
alma diye anımsatacaklardı. Haykıracak doğrusu olanlar bitenler de akılları incirli pekmezin
tarifinden nasihat alacaklardı. Yaygın bir kanı var ki bunlar günlük hayata nüfus eden
zerrecikler ama sana sormak gerekirse benim tek arkadaşım bana ne dese olmayacaktı. Yalın
ayak yürürken kumsalda gördüğün çocuk sana tenha bir yerdeki duruşunda bulduğun büyük
çoğunluğun huzurunu alkışlatacaktı. Yaklaşımın çok güzel ama neden sadece beni anladığın
hissine kapılıyorum ki? Zengin olduğun için o da iyi de manevi huzurumuzu bilmeyen
olmayacaktı.
Şimdi en anlamlı günün mumlarını içimden geçirdiğim "boş ver bana sen lazımsın" dilekleri
süslerken geçen yılların üzerine bana pastama yazdığın mesaj "olsun bakalım" gibisinden ne
anlatacaktı.
Pazartesi Salı falan derken aklımın en uzak yerinde yazılı aşk anlaşılabilirliği birazdan
işimize yansıdığında yollarımız kiminle ayrılacaktı?
Ayrılık rüzgarları eserken efsanelerden koşup gelen acıma duygusu saklı bir hazine gibi
bütün yükünü sana verecekti.
Zengin olduğun için iyi bir limansın.
Sen de öyle delikanlı!
Hanımlar koşun bir haberim var. Yakında mutluluktan uçacak bir düğün var.
Kızlar anlamıştır beni ama erkekler eve kapanacaklardı.
Yok canım olmadı bu. Olmadı say sen. Sana ne katacaklardı?
Şu işi kurtar ben sana kefilim
Zengin Olduğun İçin
Şimdi madem ki bu durumdayız, konusu bu olsun. Bence sen aslında zaten bazı durumların
sadece tadını çıkarıyorsun. Biraz neşe kaynağı olunca da kızıyorsun, ilgi alaka bekliyorken
şımarıklık istemiyorsun. İyi anladık da yani ne açıdan sen de şimdi benimle aynı yolda aynı
huzurla duruyorsun! Koşarak geçtiğin için beni bu açıdan hoş görünüyorsun.
Geç bakalım benim heveslerimi, sabrettiğim gündemimi, yakınlardaki ünlemini geç de bana
hemen biraz anlamlı gelen bir hayat tarzı da ver. Zengin olsaydık derken hayal bile değil, ne
diye aynı cümleyi kuruyorsun? Anladım tamam, sözünde durup biraz başlık yazıyorsun.
Haksızlığa uğramak nasıl da zor. Zengin olsaydık belki bir etrminoloji bulurduk bu olanlara
ama o da sanırım ki ak ile kor. Olamaz böyle bir dünya, okuyorsun ama bir üst basamakta
belki küsüyorsun.
Zengin olsaydık neler giyerdik, neler yaşardık derken biraz bana yükleniyorsun gibime geldi.
Aslında bunu demek isteyen binlercesi senin bir hecene geldi. Heceliyorken yazmak değişik
bir his değildi inan bana.
Gayet açık konuşacağım, ağzımın tadı yerinde ve her şey bir numara. Benim bir hayalimi
silince de artık her şeyi siliyorsun. Bin kez anlattım sana ma hayırlısı derken sürekli bana
bakıyorsun.
Bunlar hangi alanda işime yarar diyecektim ama gene de bence senin de işine yaraması şart
oldu. Bir dostluktan söz edilemez ama biraz naz biraz da hırs doğdu.
Yalan söylememek lazımdır belki, bana bunlar muhabbet oldu.
Kaldıysa içinde heves, çıkıp yürüyelim biraz.
Ağladığın yerlede beni ele veriyorsun.
Zengin olsaydık anlardık belki ama anlaştık zaten oldu bitti.
İnsan sadece zenginlikten medet umabilir mi? Paranı harcayacaksın, işleri yoluna
koyacaksın, bazen harcayamayacak ama daha çok kazanacaksın, bazen sabır gösterip
inanılmaz istediğin bir şey alacaksın veya iş bulman lazım çünkü karnın aç... Aramızda hiç
fark var mı?
Evet.
Allah büyüktür...
Sen gerçekten de çocuklar gibi şarkı söylerken bunu dedin içinden. Bir gün çok güzel bir
türkü duydun efkarlandın. Bir gün biraz fazla düşündün klasik müziği belki ama hiç bunlar
için para harcamak gelmedi aklına. Derken çıktın bir yere gittin, hafif bir müzik vardı, bir
kahve içtin, kolayına geldi ve sen ödedin hesabı.
Gerçekten de şimdi herşey ne kadar güzel, ne kadar keyif veriyor insana diye düşününce her
şey sana mutluluk vermeye başladı ama bir ormandasın ve ağaçlar var sadece... haline
şükrediyorsun.
Sen şimdi sınırlarını anladın. Biraz tasarruf yapacaksın gibi de hissettin sen.
Dünyalar senin oldu ve kabiliyetli hissettin kendini birden.
Sen şimdi ne konuda kabiliyetlisin? Senin sınırlarını ve özgürlüğünü nasıl belirleyeceksin?
Sonra kırmızı şapkanı çıkardın ve gezmeye başladın, babaannenin yanına geldin. Kurt kaçtı
gitti mi? Bu soruyla bile fazlaca uğraşmadın mı?
Sürekli tasarruf modundasın ve yazıyorsun, çiziyorsun...
Her konuya böyle bak bakalım neler bulacaksın? Ayıp nedir bildin mi?
Kolay gelsin.
Zenginlik
Karnımız tok ve hiç kırık kalp yok diyelim ki... şimdi evde börek pişireceksin ve ağlamaktan
gözlerin şişmiştir senin. Sen hiç mi düşünmedin herkes ne yapıyorsa biz de onu yapıyoruz
diye? Çalışmak diye özetledin değil mi konuyu? Ne yapacaksın şimdi peki? Sen zenginlik
denilince aklına yatan daha iyi bir şey düşün bence şimdi. Gerçekten de o kadar sorun
olmadığı yerde düşün ki iyice zarar ziyan nedir anlasın turşu suyun. Kırlarda koşarken geldi
aklıma çocukluktaki yeşil bahçeli evlerin göründüğü sokaktaki hazır giyim. Peki ama şimdi
ne yiyeceksin ki? Öncelikle şu zeytin fabrikasının önündeki ağaçlar yeterli değil bakmak için.
Yazabilirsin ama sevabına tatmak için... Karpuzun suyunu çıkarıp bir nedenle çekirdeğini
atmak için. Hiç yok hiç... o kadar manevi huzurumuz yüksek ki anlatamam sana. Yeter ki her
gün sağlıkla geçsin bir de araba lazım araba. Şimdi geçtiğin köprünün tarihçesinden
başlamalısın, o da aklın varsa. Biraz bence çamura yat çünkü herkes sana bakmakta. Kendin
için üzüldün üzüldün, sen şu halinle kimin için üzülebilirsin ki? Gücün kuvvetin yerinde
galiba ama insanlar üzüm elde etmekte.
Börek pişirmek aynı konu olmuyor bir türlü! Fazla kilolarım da göze batmakta.
Sen de börek yapamıyorsun, az önce biraz zeytin yemiş biri de börek yapamıyor. Ne var
bunda?
Mutluluk aynı yerde dursa, bütün kitaplık resim yoluna sapmaktadır.
Aynı sokakta bir çitlerle çevrilmiş ev varmış, orayı almış seninkiler, çok iyi ya.
Biz bugün ne yaptık dedikçe sana herkes anlatmakta.
Birazdan zenginlik parayla değil diyeceğim, o an gelsin istiyorum. Elimde avcumda ne varsa
bir spor salonuna yatırdım ve belki daha hızlı koşmalıyım. Karadut ağacı için söz
veremiyorum, belki aynı yerdedir belki değildir. Haklının haklının yanında olduğu bir
yerdeyim. Çok iyi bir fikrim var ve bunu kendime saklamalıyım. Tek yapman gereken bu!
Yapmamam gereken şeyleri kendime saklayacağım! Mesela? Mesela kendimin olan bir
kemeri sıkamıyorum ama ben de kemerleri sıkmalıyım. Aslında hayat müşterek diye de
düşünmek lazım.
Neyse ki çok karlı bir alışveriş bu. Yarım kalan bir tasarımın anlamını bilmek gibi biraz. Asil
bir dokunuşun ilk keşfini yapmış eski bir antikacı dükkanı ve içindeki müşteri bunu dedi,
ben değil. Yankılanan bir ses var ve günün anlamını ifade eden cümleyi duyamadım bile.
Havanın güzel olması beni sevindirdi. Bir servet eder şu yüz kremi. Biraz dinlenmek için
neler vermezdim. Kaç kez söyledim sana, ben çaba harcamadan bu güzel yere ulaşanlardan
biriyim ama çaba harcamam da lazım.
Asıl önemlisi hep birlikte yaptıklarımızın anlamını yitirmemek derken herkese bir şey
söyleme isteği duymadım fazla.
Halden anlamıyor sayılmam sanırım ama rol yapma kabiliyetim zayıf. Hayırlısı derken
kendime geldim bir an.
Hiç anlamadığım bir konuda neden yorum yapmalıyım?
Asıl önemlisi sen de seninle gelen bir akıl ve mantık istiyor olmalısın. Çok mutlu olursun
umarım. Bu seni nereye kadar takip etti? Satıştan sonra gülümsemeden el sıkışmadan
gittiğinde ne düşünüyordun? Ben de bunları düşündüm. Umarım çekmecede duruyordur
kısa bir iş sunumunun son kopyası.
Kendime çok da fazla güvenmiyorum. Az miktarda sarı boya aldım. Onu diyordum. Bir tek
üstümüze yağan yağmur bilmiyor bunları. O da sadece bilmekle yetindi.
Yani insan yaptığı bir resmi boya ve çevre etkenleriyle yapıyor bu konuya da hakim olabiliyor
ama resmine bakıp kendisini bir anısı sandığınızda bu zor
yine de tabii gazeteye çıkabilir
ünlü olabilir
resmini alanlarla bir manevi bağı olabilir
Veya insan bir şarkı söylüyor
Herkes kendisinden iyi biliyor gibi de olabiliyor
Mutlaka o şarkı insanlara belirli bir sanatçıyı da anımsatıyor olabiliyor
Özellikle de aynı anda dinlerken insanın aklına başka bir şey de gelmiyor
Birisi yazarken çok akıllı bulmadığı bir konuyu yaşarken daha az cazip bulabiliyor
Oysa ki üzerine düşünmek için kâğıt üzerinde olması yetmeyen şeyler de var
Bunlar bazı gezilerde bazı ziyaretlerde çokça akla gelebiliyor
Herkes aynı kişiden bir beklenti içinde sanatsever de olabiliyor
Bütün bunlar yüzde 99,5 sanatı daha haklı ve cazip kılan şeyler
bunların üstünde sadece Allah bir hakimiyet kurabiliyor
hayatla hiçbir alıp veremediği olmayan insanların ayrıca bir de kendi adına açılmış sayfası olması yeterli sanılabilir
yani önemli yine de sanat
hangi sanatçı sanatından daha önemsiz olabilir ki
mutlaka sanatçılar da önemlidir
Gelecek nesillere kalıcı eserler bırakmak amacıyla düzenlenen yarışmaya, 16 Haziran 2025 tarihine kadar başvuru yapılabilecek. Esenler Belediyesi, Türk bestekâr, şair ve hattat Buhurizade Mustafa Itrî Efendi'ye atfettiği 2024-2025 Kültür Sanat Sezonuna özel “İstanbul Şiirleri Beste Yarışması” düzenliyor.
Dune –kitap özeti
Paul babasının can düşmanlarının planlarından habersiz görünse de Arrakis gezegeni ne yazık ki
haberdar olabilirdi. Paul babasının en sevdiği adamlardan biri olan Gurney Halleck'i severdi. Bu
dövüşmeyi öğrenirken gerçek düşmanlarının farkında olmakla sadece iyi bir vuruşla neler
kazanacağını bildiren bir antrenman yapmak arasındaki ince çizgi kadar basit bir konu değildi.
Müziğin uyandıramadığı bir dünya ile biraz da dalga geçmek istemiş. Babasının Paul'ün yaşamasına
verdiği değeri tahmin etmek savaş stratejisini etkileyecek mi? Arrakis'e gitmelerinin tek sebebi
bunlar değil gibi görünüyor… suyun değerini insanın kendi su ihtiyacını karşılaması mı belirleyecek,
burada sistemin eğitime verdiği değerle birlikte gezegenin gelirine katkı mı sağlanacak yoksa
gezegende buldukları gerçek ekoloji uzmanlarıyla olayların çehresi tamamen mi değişecek? Hepsi bu
da değildi, su zenginlik sembolü haline gelmişti. Cansız figürlerden bazıları maketler, bıçaklar yada
Yueh'in kuklaya benzeyen ceketi tasvir edildiğinde gerçekten olaylara yön veren şeyin ne olduğunu
tekrar tekrar düşünüyor insan. Bir kapı mı? Gelecekte sosyal takıntıların, gezegene yönelik
kuruntuların altında ezilecek mi yoksa kendi ufkunu gerçeklerde gördüğü kadar hayata yeniden dahil
olup defalarca karşımıza çıkacak mı? Gezegenin kaderi kimin ellerinde? Bu baharatla zengin olup
dünyanın kaderini değiştirmeye yada bazı kehanetler sonucu yollara düşüp Arrakis'e gitmeye
benzemiyordu. Şimdi gezegenin suyu az mı, gezegenin suyu çok değerli mi? Gezegenin geleceğini
öngörmek ne kadar sevgi barındırıyor ve ne gibi bir sevgi yoluna sevk edebilir? Kurak bölgelerdeki
Fremenler'in Atreidesler için önemi tartışılmazdı. Para konusuna gelince haydan gelen huya gider
demek yeterli mi? Yetersiz olduğu için insanlardan vergi topluyorlar. Çöldekiler batıl inançlılar ve de
onları sakinleştiren tek konu geleceklerinde su bulunan bir gezegende refah içinde yaşayacak
olmaları. Su tesisatçısı elinden geleni yapsa da, su şebekeleri, su kaynakları ve de su depolarına
rağmen, bir gün gezegende su değerli bir şey olmaktan çıkacak. İşte artık her şey bir hayaldi… aşk
yada dindi, Lord'un fikirleri bu yöndeydi. Gezegende neler değişecekti acaba, her dakika baharatlarla
uğraşmaktan bıkmamışlar mıydı? Bu bir çarpışma olsa, en küçük bir eğitim iddiası olmayan bir
bölgeyi yok etmek ne kadar da kolaydı. Öyle ama onlar da sürekli gelecek hakkındaki kehanetleriyle
ayakta duruyordu! Ölüm haberleri alan büyük isimler kendi hedeflerine giden yolun neresinde
olduklarını sorguluyorlar. Korkunun hangi ögelerle ortaya çıktığına inanamıyoruz ve zaten tüm
karakterlerin ya yoksun oldukları ya da kurtulmak istedikleri bir şey korku. Korkuyla yola çıkıp da olan
biten yok. Lord'un emirlerine karşı gelmek mümkün değil. Bütün bunlar Paul'ün yeni doğacak kız
kardeşi için bir hazırlık olabilir miydi? Yani Ölü Dük sadece bu bebeği mi terk etti? Açık hava su vergisi
hesaplandığında herkese su dağıtmak mümkün olmayacak, sadece ihtiyacı olanlara verilecek. O da
belki… Tanrı Arrakis'i imanlıları eğitmek için yarattı. Muad Dib'in Bilgeliği Fakat bu eğitimle susuzluk
çekiyorlardı. Artık suyla değil, nemle meşgullerdi. Suyu tartmaya karar verdiler.
Kitabın ilk sayfasındaki resmin altında yazan 'istikbal göklerdedir' nedir diye merak ederek başlayın.
Yayınevi ve editörler bunu ilk sayfadan bizlerle paylaşmakla birlikte, bilimkurgu yayıncılığı üzerine
neler yapmak istediklerine bu sihirli sözlerle karar vermişler. Bilimkurgu klasikleri dizisinde klasik
eserler var. Kanonik (Yunanca - Kanun) yani otoritelerce doğrulanmış ve genel olarak kabul edilen
eserlerden hangilerine yer vereceklerdi? Bu, küçük farkların büyük keşiflere ve sonsuz araştırma
alanlarına el verebilecek olduğu verimli sahayı bir edebiyat şölenine dönüştürmek gibiydi belki de.
Pek çok kitabı başarılı olmasına rağmen tek bir kitabını sahiplenip Türkçemize kazandırmanın ve bunu
da yurt dışındaki klasik bilimkurgu dizilerinin altında kalmayacak şekilde yapmanın belki çeviri
açısından bir zorluğu yoktu ama diziyi bozmamak belli ki daha büyük bir emek istiyordu. Dune, dizinin
ilk kitabı. Kapağını kıvırmaya kıyamayacağınız, yaklaşık 700 sayfalık bu kitap için bir kitap okuma
yastığı almanızı önerebilirim. Daha ilk sayfadan Muad Dib on beş yaşından sonra Arrakis
gezegeninden oldu, orada doğdu yada neler oldu diyemeyiz ama orası orası ve de onun vatanı. Bu
kadarından eminiz. Kimdir bu Muad Dib demeyin, olay zaten onu ve başkahraman olan bu gezegeni
anlamak üzerine kurgulanıyor en baştan. Merak, diğer klasik edebiyat eserlerinden farklı olarak bu
türde önemli bir öğe olarak değerlendiriliyor, yani ekoloji, din, farklı diller ve kültürler gibi bir kavram
olarak daha en baştan beynimize sızıyor. Kitap boyunca hiç geri plana atamayacağımız bir şey varsa o
da tabii ki Arrakis gezegeni. Arrakis… Dune… Çöl Gezegeni… kitap boyunca bildiğimiz yada
bilmediğimiz her kelimeye meydan okuyacaklardı bunlar. Gomcebbar, Kuisatz Haderah, Faufreluches
sınıf sistemi, Gesserit Yöntemi ve biz de şimdi hem daha nelerle karşılaşacağımızı hem de ne gibi yeni
kavramlarla tanışacağımızı merak ediyoruz. Romana olan hevesiniz bu kelimelerle sınırlı kalmamalı
bence ama birden Paul, annesi Rahibe Ana ile sıcacık bir o kadar da zehirli ve intikam dolu bir
hikayeye dalmak fena fikir değil diyorum. Paul Atreides Harkonnen Hanedanı yerine Atreides
Hanedanı'nın Dune'u, çöl gezegenini yönetmesiyle ilgili. Sırrı genetik deneyler de olabilir, Fremen
denen çöl kavminin Mesihi de ama dost düşman dinlemeyen sayısız olayların ve sonsuz bir uçurumun
kenarından sonsuzluğa uzanır gibi uzun bir yolculuğa hazırsanız, padişahın bile öngöremediği olaylar
sizi nerelere götürür artık siz düşünün. Yüzüklerin Efendisi dışında bu kitapla kıyaslanabilecek bir
başka kitap yokmuş zaten. Fikirlerin ötesinde ekolojiye ve somut materyallere emek veren herkese
adanmış bir kitap ayrıca da. Frank Herbert 1920'de ABD'de doğmuş ve altı kitaplık Dune serisinin başı
çektiği pek çok bilimkurgu romanının yazarı. Kendisi tarihteki ilk Nebula Ödülünü kazanmış ve Dune
ile bir de Hugo Ödülü almış. Frank Herbert'in hayata gözlerini yumması 1986'da. Kitabı elinize
aldığınızda bir çırpıda görebileceğiniz birkaç konu üzerinde durmaya çalıştım. Detaylı kitap
incelemelerinde de buluşmak üzere… bol bol okuyun. Kitapla kalın. Hele benim gibi küçük de olsa bir
ekolojiye katkı projeniz varsa asla kaçırmayın derim. Kim bilir, çocuklarınızla birlikte mavi ayı yada
yıldızları izlerken anlatabileceğiniz eşsiz hikayeler yakalarsınız belki de. Bilimkurgu hayallere sınır
koymamak anlamında çok güçlü verilere sahip ne de olsa, en önemlisi de yıldızlar.
Kitap Okuma Üzerine - Dune Frank Herbert
Gomcebbar: Zehir damlası, zehirli iğne… Sadece hayvanları öldüren bir şey nasıl da kullanım
alanlarına kadar hayatlarının içine girmiş herhangi bir içecek gibi anlatılıyor? İnsanın aklına neden
hemen Harkonnenlar geliyor? O kutunun içinden elini çıkarınca öleceğini bilmesine rağmen bu zorlu
sınavı nasıl verecek? Bu sınavı bir tuzaktan ayıran da neydi? Öleceğini bildiği halde kutudan elini
çekecek miydi, Gomcebbar boynuna değecek miydi? Paul insan mıydı yoksa hayvan mıydı? O kadar
acıyı çekmeye değer miydi? Yanan eli nasıl eski haline döndü? İnsanları elekten geçirmek ne demek?
Uzay Loncası: Sadece matematiğe dayanıyor. İmparatorluk hakimiyetinin dışında kalmamalı.
Paul'ün adalet duygusu: Bu hissiyat imparatorun karşı konulmaz buyruklarıyla farklı bir cephede
karşılaştığımızda da ortaya çıkıyor. Harkonnen bu tuhaf emirleri yerine getirerek kazançlı çıkacağına
inanıyor. Bu insanların kazançtan anladıkları zenginlik, yaşamak ise baharatlarla renklendirilmiş.
Baharatlar farklı bitkilerden elde edilmiş gibi bir etki yaratıyor. Yok etmekle ünlenmişler. Paul hayata
annesinin gözleriyle baktığında da başına geleceklerin bir sınırı yoktu. Babasının öldüğüne inanmıyor,
umudunu yitirmemiş. Arrakis… Baharat gezegeni…
Bene Gesserit: Geleceği tahmin etme, öngörülerde bulunmaya odaklı. Rahibe Ana gezegenin
siyasetine yönelik konuştuğunda fazla dikkat çekiyor. O bir Bene Gesserit gözetmeni. Arrakis
gerçekten de elmaslarla süslenmiş kendi maketi gibiydi. Herkesin kendi planlarına göre sürekli varlık
göstermekle ayrılıp gitmek arasında kaldığı bu yerde fırtınalar da gerçekten can yakabilirdi. Çölü hiç
böyle hayal etmediniz. Oysa Arrakis'in sorunlarını çözmeye gelince lonca çok para istiyor, maliyetler
yüksek, her şey bakım istiyor.
Kitap hemen tüm akıcılığıyla insanı kendi evrenine davet ediyor. Öyle sürükleyici ki, arkadaki sözlük
de düşünüldüğünde hemen hiçbir detay kitabın akışını etkilemiyor. İnsan sürekli aynı soruları sorarak
basit birkaç detayda hafifçe gözlerini kitaptan ayırıp tekrar bu düşüncelere dönebilir. Hayatı ne kadar
hafife alsak da bazı gerçekler asla peşimizi bırakmaz… bu durumda yanımıza bir zehirli iğne yerine bir
adalet duygusu almak isteyebiliriz elbette. Konu kesinlikle göründüğü kadar basit değil. Her güç
sembolünün aynı küçük alan için farklı büyük planlarını yürüttüğü bir yerde, modası geçmiş bir kızlar
okulunda güven telkin etmeye çalışan bir hanedan düşünmek kimin aklına gelirdi. Böyle küçük notlar
alarak kitap okuduğunuzda asla unutmayacağınız bazı gerçekler karşınıza çıkar. İşte bunları küçük bir
sözlükte incelemekle bir koca imparatorun elinde yok olmaya bırakmak arasında bir yol haritası
daha… daha ne istersiniz? Bütün çarpışmalar aynı şiddette olmuyor. Güçlü bir kalem her şeyi aynı
çerçevede inceleyip gözler önüne sererken sizleri içinden hiç çıkmak istemeyeceğiniz bir rüyadan da
uyandırmaya çalışıyor. Bilimkurgunun ne kadar uzak mesafeler kat edebileceğine inanamayacaksınız.
Büyük güçlerin eline geçen her kavramın da kendi güçleriyle birlikte yok olmaya mahkum olduğu
birkaç toplantıda yapılan planlar belki de sizi fazlasıyla şaşırtacak. Gerçekten her şeyi unutup,
okuyun. İçinde yaşadığımız dünyadan ne kadar da farksız olduğunu göreceksiniz. Herkes görevini
yapacak ama gezegenin kaderi kazananlara göre yazılabilecek. Bu gezegeni kazanmak isterseniz
kitaba bir göz atın derim. Her bakımdan kendisinden güçlü olan acıların içinde yaşamaya çalışmaktan
da öte bir insanı gözler önüne seren pek çok karakter ilginizi çekecektir. Oğlunun yaşamını her
şeyden ön planda tutan bir annenin tek başına verdiği savaşta ailesine ne gibi roller dağıttığına bir
bakın. Bu durumda Rahibe Ana'yı Paul'ün rüyalarını analiz eden bir başka kahraman gibi değil,
Paul'ün annesinin el feneri gibi algılayabilirsiniz. Karakterler belli durumlarda aynı noktalardan atış
yapan lazer silahlarıyla değil, Arrakis'e kazandırmak istedikleriyle birbirlerinden ayrılmışlar. Yine de
Arrakis'in içler acısı durumunu, her şeyi bozmak isteyen, aç gözlü Harkonnenlar'dan
ayıramayabilirsiniz. İlk bölümde merak uyandıran her şeyin yani çöl gezegeninin etrafında geçen ve
planlanan olayların aslında gezegenin bir parçası olduğunu göreceksiniz. Yaşıyor mu ölü mü diye
sorguladığımız bir baba figürü ile büyük ihtiyaçları olan bir gezegenin onun oğlunun ellerine terk
edilişindeki hüznü tadabilirsiniz. Korkmayın bütün kitabı anlatmayacağım. Eminim keşfedilecek
binlerce farklı düşünce olabilir. Sonuçta kitabın içindeki her yolculukta sormak istediğiniz birkaç
soruyu, merak uyandıran bir iki kelimeyi çantanıza atmadan bu yolculuğa çıkmayın derim. Ben kendi
okumam adına bu mesajları aldım. Bol şans… Hepinize iyi okumalar.
Şimdi çok zor olmayan bir konu arıyorum, yani benim için yazmak sorun değil de, herkes kolayca okusun ve de anlaşılırlığı fazla sorgulanmasın. Yazmak üzerine sözler okuyorum ve aklımda ‘bence, bana özel, benim olduğu için’ ifade edilmiş haline bu şekilde ‘düşünmek’ diyorum. Yazının önemini ortaya çıkaracak şeyler her zaman önemle vurgulanmak zorunda değildir. Bazen sadece metnin ilk ortaya çıkış noktasında yeterince anlaşılır olan bir konu gittikçe anlaşılmaz bir hal alıyor, ben de bundan hoşlanmıyorum. Ne güzel sözler diyorum. O karakteri tanıyorum. O konuda bir soru işaretim vardı ve şimdi ne güzel açıkladılar diyorum. Bunları sanki hep ben diyorum da kitap hiçbir şey demiyor. Kitap her şeyi biliyor. Kitap elime geçmeden evvel çoktan sonunu yazmış. Kitap... kitaplar... bilmiyorum, okumanın önemini anlatabildim mi? Okumazsak eğer sadece kendi düşüncelerimizi açıklar dururuz. Öyle bir şey olur ki aynı konuyu biz kendimiz zaten işlemişizdir. Oysa konuyu kitabı okurken kitaptan takip etmenin bir değeri vardır. O değeri yakalamamız lazım.
Yazarlara hayranlık duyuyorum ve nasıl da yazmışlar diyorum, o konuyu o şekilde kurgulamak için ne kadar uğraşmışlar ve bizlere ne kadar güzel bir hediye bırakmışlar. Peki ama bu beni hemen yazı yazmanın kuralları başlıklı makaleye geri mi götürmeli? Belki de. Ben yazmayı da okumayı da seviyorum. Bu ikisi aynı şey mi? Ciddi bir konsantrasyon eksikliği yaşadığımı düşünüyorum tekrar tekrar ve bu bana ne anlatacak pek de derdim değil! Ağaçlara bakıyorum ve anında aklıma ağaçlarla ilgili bir kitap geliyor. Bu güzel bir şey ama ağaçları anlatan kitabın bu önemi nasıl vurguladığının değeri elbette ki bambaşka. Ben de burada sürekli ağaçları anlatmak istemiyorum ama bu tebessüm hepimizi dize getirecekse, neden olmasın? Bunu anlamam mümkün değil, anlatabiliyor muyum, mümkün değil benim için ifade edilmiş bir şeyin dışında bir şeyler düşünerek bunun adına düşünmek demem. Yani elinden geleni yaparken elinde bir kitap olsun, olsun. Aklında biraz anlama isteği ve hevesi olsun, olsun. Kitabın değerini sorduğunda elinde kalan bir değer olsun, olsun. Bu sıralamayı doğru bulmuyorum. Kitabı bu şekilde yarıladığımızı düşünelim, dönüp tekrar okumak için sebeplerim var mı, var. Bu demek midir ki, bu değerleri ben bu kitapta bulamadım? Hayır. Ciddi bir iletişim problemimiz olduğunu düşünüyorum. Şimdi bu tarz bir kitap mı arayacağım yoksa elimde her ne varsa bu gözle mi okuyacağım, karar veremiyorum. Şimdi sen hayatta bir kez bile sormadığın soruyla, yeni doğmuş bebeği yanına almışsın ve bunu bin kez sormuş birine karşı bebeğe sahip çıkacağını sanıyorsun, öyle mi? Artık sen de yanılıyorsun! Bu konuda yazılmış inanılmaz önemli şiirler var ve bu konuyu kaç kez okuduğumu merak eden yeni yeni sorular var elimde. O şiirde bir değer olmasa bunlar da ortaya atılmazdı diyorsun ama bu tamamen senin sorunun çünkü bence ben bunları düşünmesem şiir de bana hiçbir şey söylemezdi. Yani metnin değeri okur ve yazar arasındaki kitapla çok net bir şekilde ortaya çıksa da okurla yazar arasında sessiz kalabiliyor. Yazdığımız kadar üretebiliyor muyuz? Düşündüğümüz kadar okuyabiliyor muyuz? Bizlere yazık oluyor.
Bir şey söylediğim zaman, söylenen o şey anında ve kati olarak ehemmiyetini yitiriyor. Bir şey yazdığım zaman da öyle; ama yazılan şey, bazen yeni bir ehemmiyet kazanıyor.Franz Kafka
Şimdi kitapçıda bu yazarın kitaplarını mı arayacaksınız yoksa bu güzel sözünü aklınıza yazıp ne bulursanız onu mu okuyacaksınız? Buna bazen de basit bir metnin içinde vurgulanmış değerler ortaya koyuyor. Karar sizin elbette... Kimseyi ilgilendirmez aslında, neyi nasıl okuduğunuz... size kalmış. Anlatırsanız da kim bilir ne anlarız. Bence okunan şey de bir önem kazanıyor ve bundan mahrum kalmamalıyız.
Giriş, gelişme, sonuç... bu sihirli sözler sizde neler çağrıştırıyor bilemiyorum ama her metnin başından geçeceklerin temelinde bu üç kelime var diyebiliriz. Bunlar basit kelimelerden öte, metnin ana yapısını gözler önüne seren ve bizleri hayallerimizin uzandığı renkli düşlerden çıkarıp yazmaya davet eden gerçekçi yapı taşları diyebilir miyiz? Güne bir ‘günaydın’ ile başlamak kadar yalın bir araç mı bunlar yoksa ister istemez metnin içinde yer eden anlamın tanımı, anlatımının geliştirilmesi ve bir sonuca bağlanması için mi varlar? Bazen konuyu toparlamak için sayfaya göz attığımızda yolun neresinde olduğumuzu bize gösterirler. Hayat bize varmak istediğimiz yolu gösterdiğinde anlayacağız, yoldaki bütün yol işaretlerini bir kenara not ettiğimizde yine de belirsizlikle özgürlük arasında gidip gelen düşüncelerimize danıştığımızda tekrar tekrar sorgulayacağız: neden yazıyoruz?
Her yazının özünde bir cümle ile açıklayabileceğimiz ana fikir ve de ne kadar kapsamlı ele alınsa da yok olmayan bir duygu vardır. Tıpkı bunun gibi roman serilerinden en bilinen klasik eserlere baktığınızda, elinizin altındaki kitaptan aklınızda kalanları özetlediğinizde yazarın hayatının çok daha ötesinde dimdik ayakta duran bir ışıklı pano olsa, içinde ne yazardı? Ör: Her zaman söylerim, yarında bugünden konuşabileceğim hiçbir şey yok, bugün de yarına ait. Bu ışıklı panonun içinde (ışıklı olmasının da iyi bir nedeni olmalı) anlamadığımız bir şey yazmıyor. Bu ışıklı panonun içinde bilmediğimiz bir şey yazmıyor. Bu ışıklı panonun içinde duymadığımız bir şey yazmıyor. Burada her insanda farklı duydu ve düşünceler uyandırabilecek bir ilham perisinden söz ediliyor. Öyle bir peri ki, içinizde bir his var, o da sadece bu konuda yazabileceğinizi söylüyor. En iyi anlatılmış haliyle bu peri şimdiye kadar kimlere neler ilham etmiş? Bunu da çok iyi bilmiyorum ama okuduğumda bana sürekli olarak bir şeyler yazmamı söylüyor gibi... yazının özündeki düşünceyi hayata geçirmekten anladığımız yazmak yani. Bu aynı zamanda bir bilgi: bugün ve yarın bilinmezliklerle doludur, gibi bir şey. Bu bilgiden yola çıktığımda hayatın nefes alıp verdiğim bölümünde kalıyorum. Yazının özünde ise hakkında hiçbir fikrim olmayan bir konuyla sayfanın başına oturup, sırlarını kendine saklayan bir kahraman var belki. Bu konuşacak hiçbir şeyi olmayan birini kaleme alma aşaması gerçekten de kolaylaştırılmış çünkü ‘her zaman söylerim’ diye başlamış cümle. Demek ki bazı sorular karşısında sessiz kalacak, bilmediği konular hakkında susacak, anladığı konuları aynı karakter içinde bize sunacak ve yazının konusu aynı güvenle oluşacak. Gerçek hayatta ise bana hiçbir şey söylemeyen ve sadece okuduğum kitapların ana fikirlerini hatırlatırken bana, git bir kitap oku diyen bir cümle bu. Size kendi kitabımı sunduğumda, siz de elinize benim kitabımı aldığınızda, size ‘git başka bir kitap oku’ der miydim? Hayır. İşte bunun gibi farklı düşüncelerde insanlar karşımıza çıktığında, yarında bugünden konuşabileceğim hiçbir şey yok, bugün de yarına ait, dediğimizde, aynı güçle ayakta duran bir düşüncenin aklımdaki yerini tekrar kontrol edeceğim. Bir nedenle ben bu ana düşünceye sahip çıktığım için, diğer bir nedenle karşımdaki diğer karakterlerin karşısında söylenecek başka hiçbir şey olmadığı için, aynı kalacak olan yazının özü... bir yandan da besleniyor olacak.
Yazının özünün büyük bir kümenin tam ortasında yer aldığını düşünebiliriz. Bu biraz karışık bir yazı oldu belki de, yazının özünü açıklarken çizgiyi taşırdım. Yine de aynı düşünceye sahip çıkarken bir giriş, gelişme ve sonuç beklediğim için arada biraz uzaklara uçmanın aynı yere konmaya engel olmadığını gördüm. Yine de bindiğiniz dalı kesmeyin! Hayatta her zaman inandığınız, asla hem fikir olmadığınız konuları aynı potada eritmeye çalışmayın. Buradan hepimize bir ödev çıktı mı? Bugün birini affedin yarın da birileri sizi affeder, desem mesela, yüzünüzdeki tebessüm yazının özüne tekrardan döndü mü?
Yani bu Kayıp Cennet şiiri okusan da şeytan düşman olduğundan, cennete geri dönmek isteyen şeytan ne yazık ki sınır tanımamaktadır. Mezun olunca Adem ile Havva diyecek değiliz ya. Biraz da o nedenle, şeytana söz geçirebildiği düşünülmüyor-du.
Eee?
Tarihte, dünyamızda, toplumlar arasında, sosyolojide, atasözlerinde, hikâyelerde... hiç iletişim sorunu yokmuş ama ben okuyormuşum, öyle mi?
Dem-i visâl o şûha itâbı neylersin?
Nukûd-ı eşk-i nisâr et hisâbı neylersin?
Felekde bir gün ise görmek ey gönül kasdın
O mâh-ı pâreyi gör âfitâbı neylersin?
Cumhuriyet Türkçesi Karşılığı
Kavuşma vaktinde, o güzele darılmak olur mu?
Öyle bir günde dökülen gözyaşlarının kıymeti ölçülür mü?
Ey gönül! Şu hayâtta bir gün görmek istiyorsan, o ay parçasını gör yeter, güneşi görmeye gerek var mı? Kara İsmail Ağa
Keith Richards (Life), Bob Dylan, Patti Smith, Punk Hayatı, Gürültüden Müziğe, Musiki Tarihi, İlk MP3ler, Jazz Ve Blues Tarihi, Kamera Oyunculuğu, Sinemada Felsefe, Drama Nedir...
Bunlar mı bireysel takıntılar?
:))
Odamın içi dışından daha önemli diye balkondaki çiçeklere su vermedim yine diye... yağmuru beklemeyi.
Ülkemize ses çığı düştü...
Edebiyat sandık galiba.
SIKINTIDAN ÖLÜRKEN ÇOK MUTLU SANILMAYI