Evrendeki tüm yaratılmışlar içinde, bir damla alak'tan yaratılmış varlık. Emaneti yüklenmiş, sorumluluk almış üstün kılınmış, yetenekle donatılmış iradeli varlık.
İnsan, dünyadaki en baskın canlı türüdür. insanı; biyolojik, sosyal,kimyasal, ruhsal,fiziksel ve dinsel olarak inceleyebiliriz.İnsanın bilimsel ismi Homo sapienstir, Latince 'akıllı adam' anlamına gelir.Bugün yaşayan insanlar üzerinde yapılan bazı genetik araştırmalar bu türün yaklaşık 130,000 yıl önce Afrika kıtasında ortaya çıktığını ve oradan dünyaya yayıldığını göstermiştir.(KUR-AN'da; Tâhâ 115. Andolsun biz, daha önce Âdem'e (o ağaçtan yememesini) tavsiye etmiştik (bizim tavsiyemizi) unuttu. Biz onda bir azim (ve sebat) bulmadık. Tâhâ 116. Meleklere: 'Âdem'e secde edin.' demiştik. Secde ettiler, yalnız iblis diretti. Tâhâ 117. Dedik ki: 'Ey Âdem, bu senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra (dünyâ işleri olan geçim derdi hastalık, belâ vs. ile uğraşmaktan) yorulursun. (Halbuki burada böyle dertler yoktur.) (Tâhâ 118. 'Şimdi burada susamayacaksın, çıplak kalmayacaksın.' Tâhâ 119. 'Ve sen burada susamayacaksın, kuşluk vakti güneşi(nin ısısı) ndan etkilenmeyeceksin. Tâhâ 120. Ama şeytan ona vesvese verip: 'Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi? dedi. Tâhâ 121. Bunun üzerine ikisi de o ağacın meyvasından yedi, ayıp yerleri görünüverdi. Cennet yapraklarıyla örtünmeye koyuldular. Âdem, Rabbine baş kaldırdı ve yolunu şaşırdı. Tâhâ 122. Rabbi yine de onu seçip tevbesini kabul etti, ona doğru yolu gösterdi. Tâhâ 123. Onlara şöyle dedi: 'Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin. Elbet size Benden bir yol gösteren gelir; Benim yoluma uyan ne sapar ve ne de bedbaht olur.' ) Bu türün Neandertaller ile aynı zamanda yaşadığı ve bu iki türün birbirleriyle karşılaştığına dair arkeolojik kanıtlar da mevcuttur. Kimi görüşler de, bu iki türün birbirinin farklı olduğunu fark etmeden birlikte üremiş olabileceğini, dolayısıyla da günümüz insanının kökeninde Neandertaller'in de olduğunu iddia etmektedir.Neandertal insanının kemik-iskelet yapısı günümüz insanından oldukça farklıdır.Neandertal insanının çene kemiğindeki mandibular kemik kanalının tipik yapısı ayırt edici bir temel özelliktir.
İnsan, alet kullanabilmesini sağlayan, kolların serbest olduğu dik bir vücuda sahiptir. Beyni soyut düşünme, anlam verme, konuşma ve kendini gözleyebilme yeteneklerine sahiptir. Alet kullanabilmesi ve zihninin özellikleriyle insan diğer canlılardan ayrılır. İnsan doğaya uyum sağlamak zorunda olmayan tek canlıdır. Doğayı anlayabilir, denetimi altına alabilir ve kendi amaçları doğrultusunda doğanın güçlerini kullanabilir.
İnsan; maymun, şempanze, goril ve orangutan ile birlikte, Hominioidea üstfamilyasında bulunan çift ayaklı primattır. Evrim teorisine göre bu canlılar ile ortak bir atadan evrilmiştir.(kur-an'da Böylece sizi orta bir ümmet yaptık ki, insanlara şâhid olasınız. Elçi de size şâhid olsun. Biz, Elçi'ye uyanı, ökçesi üzerinde geriye dönenden ayıralım diye, eskiden yöneldiğin Ka'be'yi kıble yaptık. Bu, Allâh'ın yol gösterdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allâh sizin imanınızı zayi edecek değildir. Şüphesiz Allâh, insanlara şefkatli, merhametlidir./bkara süresi 143/
İnsanlar, gelişmiş sosyal yapılar kurmuşlardır. Bu yapılar duruma göre aynı amaca yönelik birlik veya rakip olabilirler. Aile en temel sosyal yapı sayılabilir. Güvenlik ve adalet için devletler kurmuşlardır. Aynı dili konuşanlar milletleri oluşturmuşlardır.
İnsanlar, dünyayı anlamak ve denetlemek için bilim ve teknolojiyi geliştirdiler. İnançlar, efsaneler, gelenekler, değerler ve toplumsal kurallar insanın hayatında önemli bir etken olan kültürü oluştururlar.
İnsan zihninin temel özelliği bilinçtir. Bilinç ile birlikte, kendini gözleyebilme, zamanı algılayabilme ve özgür irade insanda bulunan özel niteliklerdir. Psikoloji bilimsel bakış açısı ile insan zihnini incelerken, dinler değer yargıları ile insanı inceler. Yapılan davranışın iyi veya kötü olması ile ilgilenir.
Doğadaki diğer biyolojik canlılarda olduğu gibi varolduğu yaşam serüveninde bir çok evrimsel süreçten geçmiştir insan… Ayakları üzerinde durabilmiş, maddeye şekil verip tasarımlar yapabilmiş, elleri ile üretebilmiş ve tüm bunların sonucunda kendini bir bütün olarak ifade edebilecek sanatı ve kültürünü oluşturmuştur. Belki de bu şekilde yaşamı anlamayı, kendini duyumsayabilmeyi öğrenebilmiştir. Ama asıl önemlisi, kendini bir varlık olarak algılama becerisini gösterebilen bilinen tek varlık olmuştur. Sancılı bir süreçtir bu…Eski Hint kültüründe, insan bütün canlılarla kendini bir algılar. Bu düşünüşe göre doğada canlılar birbirlerine bağlı olarak bir aradadır. Klasik Yunanda ise insanın düşünce ve duyguları ile diğer canlılardan ilk kez ayrıldığı görülmektedir; İnsana özgü olan akıl ile insan kendisini diğer varlıkların önüne çıkarır ve bir noktada tanrılıkla bağlanır (Logos) . Descartes’ da insan aklı ile tanrısallık bir arada algılanır. Dünyanın varlığından tanrıya giden yol bırakılıp, Tanrılıkta kökünü bulan, bilen aklın ışığından dünyanın çıktığı şeklinde bir sonuçlanmaya varılır. İbni Sina’dan Spinoza’ya ve Hegel’e kadar gelen panteizm, insan tini ile Tanrısal tinin özdeşliğini ana öğretilerden biri haline getirmiştir. Artık insanın tinsel farklılığı irdelenmektedir. Leibniz bunu daha da ileri götürmüştür. Ona göre insan kendinde bir tür küçük tanrıdır.
Tarih boyunca kendi üzerindeki bilincinin gelişip artmasıyla insan artık kendisinin kim olduğu, bu evren içerisinde yerinin ne olduğu sorularını da sormaya başlamıştır. Scheler’e göre insanın bu sorgulamaları onu birçok sonuca götürmüş, bu sonuçların etkileri de kendisini insanlık tarihi olarak ortaya koymuş olduğundan, tarihte ortaya çıkan insanlıkla ilgili ide’leri beş farklı ana madde üzerinde toplamıştır;
Scheler, özellikle Yahudi ve Hıristiyan geleneğine bağlı olan çevrelerin, dinsel inancın insan üzerindeki ide’si ile algılanan insan düşüncesini dile getirir. Tanımlanan bu ilk ide, Tanrı tarafından yaratılan bir çift insan tasarımının (Adem- Havva) insanlık üzerinde kendisi hakkında bıraktığı etkidir. Bu düşünceye göre, insan daha doğuştan günahkardır. Çünkü aklı ve özgür iradesiyle işlediği günah sonucu Tanrı tarafından cennetten kovulmuştur. İnsanın aklı sayesinde ulaştığı Tanrı kavramı, yine bu aklın, Tanrıyla ama temelde kendisiyle çatışması olarak belki de insanlığın yarattığı ilk mitos biçiminde ortaya çıkmış olması gerçekten çok ilginçtir.
İnsanlık üzerinde en çok kabul gören ikinci ide “Homo sapiens” ide’sidir. Yunanlıların ulaştığı bu düşünce, insanın bir “akıl varlığı” olduğudur. Bu düşünce ilk olarak Anaksogoras tarafından dile getirilmiş, Platon ve Aristoteles tarafından da felsefi biçimde açıklanmaya çalışılmıştır. Aristoteles’e göre “Anima rationalis” ide’si yani aklın yolundan giderek bilgi ağacını tanıma ve cennetten kovulma düşüncesi sonraları Hıristiyan felsefesinde de insan özünün “Anima rationalis” ide’si ile tanımlanmasını doğurmuş, bilgi ile günah bir arada algılanır hale gelmiştir. Homo sapiens ide’si insanı hayvandan ayıran bir özelliktir. Akıl aracılığı ile insan varolanı olduğu gibi tanımaya, Tanrıyı, evreni ve kendini bilmeye elverişli hale gelebilmiştir. Aristoteles’ten Kant’a homo sapiens ide’sini kabul eden hemen bütün filozoflar için insan Tanrıca bir etmendir. İşte bu etmen, kaosu kozmos’a çeviren şey ile ilkece aynıdır. Bu durum ise “aklın değişmezliği” tartışmalarına neden olmuştur. Hegel tarafından yadsınmış olan aklın değişmezliği ona göre eksik bir bakış açısıdır. Hegel tarihi aklın ürünlerinin bir toplamı olarak değil, insanlık tininin bir biçimlenmesi olarak görür. Tarih ona göre, Tanrılığın insanın ideler dünyasında anlaşılması ve kendi kendisinin farkına varılmasının meydana getirdiği sürecin adıdır.
İnsan üzerindeki üçüncü ide, naturalist, pozitivist, ve daha sonra pragmatist öğretilerin kabul ettiği “homo faber” ide’sidir. Bu düşünceye göre insan temelde hayvanlardan çok da farklı olmayan bir “içgüdü varlığı”dır. Bacon, Hume, Spencer gibi pozitivistlerin insan anlayışları, onun içgüdü varlığı olduğu yönündedir. Çalışan, konuşan, alet yapan, aklını ve mantığını ancak uğraşları ile kuran bir varlıktır insan. Özde düşünen değil yapabilen, şekil veren, üretebilendir.
İnsan için ortaya atılan dördüncü ide ise, onun tarih içerisindeki soysuzlaşmasına değinir. Bu görüş, evrimleşme sürecini tamamlayamayan insanın bu eksikliğini giderebilmek üzere varolmak için üretmek zorunda olduğu aletleri kullanma gereksiniminden bahseder. Evrimsel olarak genetik yapılanmasını doğa ile uyumlu hale getiremeyen insan yok olması gereken bir canlı türüdür. Ancak bu yok oluşu o kendi tinsel yapısı ve aklı ile aşmıştır
İnsan üzerine günümüz felsefesinde ortaya konan beşinci ide Scheler’e göre kendisini öylesine mağrur ve baş döndürücü bir yüksekliğe koymuştur ki artık insan, üst insan kimliği ile karşılaştırıldığında “utanç verici” bir varlıktır. Üst insan tek sorumlu olan bir efendidir. Yaratıcıdır. Tarihin kendisinde anlam bulduğu yegane varlıktır. Özde ortaya konan bu ateizm kavramı, insanın bir kişi olması için teist Tanrı kavramının varolmaması gerekliliği esasına dayanır. Hartman’a göre insanın dışında bir varlığın geleceği belirlemesi özgür ve kendinden sorumlu bir varlık olarak insanı ortadan kaldırır.
İnsanın insan hakkında düşünce tarihinde söylediği yığınla söz ve ürettiği çok sayıda düşünceden sonra vardığı nokta aslında bir yere varamamış olmasının yarattığı içsel çelişkidir. Tarih boyunca insanın aklı ve tinsel yapısıyla ulaştığı Tanrı kavramı, yine aynı akıl tarafından yok edilebilmektedir. Ama asıl paradoksu oluşturan, Tanrıyı reddedebilen insanın, evrende kendisini farklı bir yere koyarken ve insanı tanımlarken, Tanrıyı algılamasını sağlayan tinsel özelliğini her şeye rağmen ortaya koyma çabasıdır. Dolayısıyla aslında insanoğlu bilir ki, Tanrıyı anlamak insana özgüdür ve insanca bir eylemdir. Özetle, bu bir çıkmaz sokaktır. Bu durum ise yaşadığımız çağda, kendi ürettiği en büyük soruya yanıt bulduğunu kabul eden insanı başka açmazlara götürür. İşte böylesi bir durumda da sorulması gereken temel soru, düşünen insanın felsefi “uyanış” ını reddeden çözümlerin oluşturduğu problemlerin neler olabileceğidir?
Bir yanda, Tanrıyı sorgulayarak ondan bir şekilde uzaklaşmayı becermiş insan gerçeği vardır. Tanrıyı anlamayı düşünsel boyutta artık gerekli bulmayan insan, varoluşunu anlamak, kendini bilmek adına girdiği bu savaştan vazgeçerek ve tinsel yapısından tekrar koparak bir anlamda insanlığından uzaklaşmakta mıdır? Evet…yanıtlanması zor bir sorudur bu. Ancak insan olma bilinci ve kişi olma sorumluluğu insanı tam anlamıyla tüketmiştir. Belki de bu yüzden vazgeçmiştir günümüz insanı. Yenilmiştir. 19. yüzyıl sonrası ortaya çıkan bilimselci anlayışın faydacı bir bakış açısıyla bütünleşerek değerlendirme ölçütü haline gelmesi başka hangi nedenlerden dolayıdır? Tanrıya insanlaşması için gereksinimi olan insanın onu reddedemeyip göz ardı etme çabasıdır bu. Artık gerçek, sadece denenebilir ve tekrar edilebilir doğruların kendisidir.
Öte yanda ise, sanki başka bir dünyada aynı süreç, tanrıyı değil kurallarını yaşamak adına koşulsuz ve sorgusuz bir inancı önermektedir. Çünkü yine yanıtın bulunduğu kabul edilmiştir. Ancak sorunun yanıtını kim vermiştir? soruyu soran akıl mı? Yoksa aklın bulduğu Tanrı mı? Neden artık insanın tinselliği bir yerden sonra gereksiz yada yetersiz bulunabilmektedir? Sanırım yanıtımız ne olursa olsun, bu düşüncenin, sonuçları açısından yine benzer bir şekilde, insanı, sorgulamama noktasına getirebilmesi oldukça düşündürücüdür.
Günümüz dünyasında felsefi eğitim konusunda niçin eksik kalınmıştır? Neden ısrarla felsefi düşünceden bilinçli bir şekilde uzaklaşılmakta, bahis konusu edilmemektedir? Öyle görünüyor ki bu durum günümüz dünyasını belirleyen değerlerle, anlayışlarla ve görme açılarıyla ilgilidir. Artık “insan olma bilincinin” rafa kaldırıldığı 21. yüzyılın başlarında “humanitas” idealinin üst bir noktası olarak insan hakları düşüncesine ulaşabilmiş olan insanın, bu hakların ihlalinin önüne neden geçemediği de kanımca son derece açıktır. Felsefi bilginin temeli olarak bağımsız ve yaratıcı düşünmenin zayıfladığı, kendini dar çevresinden soyutlayarak bir bütün olarak algılayabildiği “theoria” yönünü yitirdiği, bilginin, bütünlüğü olmayan ve birbirinden kopuk uzmanlıklarla sınırlandırıldığı dünyamızda insanın kendini anlama çabası, faydacı anlayışından dolayı son derece gereksiz bulunmaktadır. İşte bu yüzden toplum bilimcilerin ısrarla sorgulamaya ve anlamlandırmaya çalıştığı insanın etik anlayışı yok olma sürecine girmiştir. İşte bu yüzden günümüz Türkiye’sinde temel eğitimin üzerinde böylesine hesaplar yapılmakta, “kişi” olabilecek kuşakların, yönetenlerin faydacı anlayıştan kaynaklanan çıkarları uğruna, sorgulayamayan “sürü insan”lar haline gelebilmesi için elden gelen her çaba sarf edilmektedir. Ve işte bu yüzden, tüm teknolojik avantajlarına rağmen günümüz insanı için “İNSAN OLMA SORUNU” ve “İNSAN NEDİR? ” sorusu daha önemli hale gelmiş, onun insanlaşması için temel gerekliliğin yanıtın kendisinde değil sorulan sorunun oluşturduğu eylemde, yani “ARAMAK” ta olduğu inanıyorum ki daha da belirginleşmiştir.
Evrendeki tüm yaratılmışlar içinde, düşünce ve irade verilmiş bunun içinde sorumlu tutulmuş, en değerli varlık.
Yeri gelmiş yücelerin yücesi olmuş, resul seviyesine çıkarılmış, evliya olmuş, meleklerdende üstün yere yükselmiş, yeri gelmiş en değersiz varlıklarında aşağısına inmiş, bir varlık.
İnsan bence yeryüzünde yaşamak zorunda olup, hayattaki yaşamı gelip geçici,normalde pek göründüğü gibi olmayan bir varlıktır,iyisiyle kötüsüyle her neyse....
Allah yarattığı bütün canlılardan insanı (gerçek insanı) farklı yaratmıştır.Bütün canlılarda insan dahil açlık,tokluk,korku,uyuma,sevgi duyguları vardır.Ama insanda farklı bir duygu var ki başka canlılarda yok.nedir:Merhamet, nedir:Vicdan, nedir.Af etmek.İşte bu duygular insanı başka canlılardan farklı kılıyor.Gerçi çoğu adı insan olan canlılardada bu duygular yok ama.Merhametsiz,vicdansız insan da insan deyil bence.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine dikkat çekmek için İstanbul’dan başlattığı yürüyüş, Ankara’da sona erdi. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine dikkat çekmek için İstanbul’dan başlattığı yürüyüş, Ankara’da sona erdi. İHD üyeleri, “2008 Cezaevleri Hak İhlalleri Raporu”nu, Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde cezaevlerindeki kötü muamele ve işkence iddialarını araştıran alt komisyon üyelerine sundular. F tipi ve diğer yüksek güvenlikli cezaevlerinin kapatılması, cezaevlerinde işkence ve kötü muameleye son verilmesi talepleriyle İstanbul’dan yürüyüş başlatan İHD üyeleri, Ankara’daki İHD üyeleriyle dün öğlen saatlerinde Yüksel Caddesi’nde bir araya geldiler. İHD üyeleri daha sonra, Meclis Çankaya Kapısı’na kadar yürüdüler. İHD üyelerine, DTP milletvekilleri Aysel Tuğluk, Osman Özçelik, Hasip Kaplan, EMEP Genel Başkan Yardımcısı Haydar Kaya ve KESK Genel Sekreteri Emirali Şimşek, çok sayıda aydın ve Ankara’daki emek ve demokrasi güçleri de destek verdi. 3 bin 500 hak ihlali Meclis önünde konuşan İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, 2008 yılında cezaevlerinde 37 kişinin yaşamını yitirdiğini ve 3 bin 519 hak ihlali yaşandığını bildirdi. Mevcut Ceza İnfaz Kanunu’nun hak ihlallerinin kaynağı olduğunu belirten Türkdoğan, yasanın bir an önce değiştirilmesini talep etti. Meclis’te bekleyen “BM Cezaevlerinde İşkence ve Kötü Muameleyi Önleme Ek Protokolü”nün bir an önce onaylanmasını isteyen Türkdoğan, “Bir gün herkesin mahpus olabileceği unutulmamalıdır. İster içeride, ister dışarıda olsun; insan, haklarıyla insandır” dedi. Raporlar Meclis’e sunuldu Türkdoğan ayrıca, İmralı Cezaevi hakkında çıkan söylentilerin toplumda gerginlikleri artırdığını belirterek, İHD, TİHV ve MAZLUMDER’in cezaevinde inceleme yapma taleplerine Adalet Bakanlığı’nın hâlâ yanıt vermemiş olmasını eleştirdi. Açıklamanın ardından bir heyet, İHD’nin “2008 Cezaevi Hak İhlalleri Raporu” ve “İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi Raporu”nu, Meclis İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde cezaevlerini inceleyen alt komisyonun üyelerine sunmak üzere Meclis’e gitti. İHD, Komisyon Başkanı Zafer Üskül ile de önümüzdeki çarşamba günü görüşecek. Öte yandan DTP Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal, İHD’nin hazırladığı raporu, Meclis’te düzenlediği basın toplantısı ile açıkladı.
İNSAN:İki eli iki ayağı olan sözle anlaşan,akıl ve düşünme yeteneği olan en gelişmiş canlıdır.İnsanlığın sonunu kendi elimizle yok ediyoruz.İnsanlar şeytana uyarak insanlıktan çıkıyorlar.İnsanlıktan çıkmamak için gelin birlik-beraberlik içinde olalım ŞEYTANA uymayalım arkadaşlar.
İNSAN YARITILMIŞLARIN EN MÜKEMMELİ KAİNAT KADAR SIRLARLA DOLU AMA ÖYLE BİR HAL ALIR Kİ BAZEN İNSAN CANAVAR HAYVANLARDAN BİLE BETER OLUR ÇOĞU ZAMAN BU KADAR HARİKA VE VERİMLİ BİR ŞEKİLDE YARATILAN İNSAN KENDİSİNİ TANIMAKTAN BİLE ACİZ OLUR
tabiatta varlıkların en üstünü düşünen bazen ağlayan bazen gülen akıllı varlıktır. ama şu durumda teknolojiyi tabiatın yok olması için kullanan insanlığın sonunu getirmeye uğraşıyorlar. bütün canlı cansız varlıkları yoketmeye bir felakete götürüyorlar. arkadaşlar gelin hepbirlikte sorumluluğumuzu bilip kardeşlerimize el uazatalım. şimdi destek çıkalım bu olayı insansızları durduralım. filistin bayrağını dalgalandıralım kardeşlerimiz arkadaşlarımızın canları yanmasın caniler emellerine ulaşamasınlar.
İNSAN NEDİR.İNSAN Ey sırrı mutlak olan insan! ...Ey kainatın sahibi olan insan! ...Ey Allah'ınispatı olan insan! ...sen kendini gövde sanma! ...İnsan demek:incelik,hassasiyet,zariflik demektir.İNSAN:Gövdesi degildir.insan.manasıdır. Bu gövdegi taşıyan bir manadır.İnsana gelince. insanda diğer mahluklardan farklı olarak SAHİPLİK SIFATI vardır.
Ben insanın değerini bölemem
Doğu, batı,gavur,müslim bir bana
Mahsuni
Alak Suresi (96 ncı sure) 2 nci ayete göre insan:
' O, insanı bir embriyondan yarattı. '
Abese Suresi (80 nci sure) 19 ncu ayete göre insan:
' Onu bir damla meniden yaratmış da biçim vermiştir. '
Mürselat Suresi (77 nci sure) 20 nci ayete göre insan:
' Sizi değersin bir sudan yaratmadık mı? '
Bu konuda bezer bir çok ayet daha var, herkesin bildiği.
Evrendeki tüm yaratılmışlar içinde,
bir damla alak'tan yaratılmış varlık.
Emaneti yüklenmiş, sorumluluk almış üstün kılınmış, yetenekle donatılmış iradeli varlık.
yaratılmışların sultanı
içgüdüleriyle hareket etmeyen tek yaratık(çoğunlukla tabii)
(bknz istisnalar kaideyi bozmaz.)
dünyaya misafir olarak gelen imtahanlardan gecirilen varliklar..
dünya üzerindeki tek akıllı varlıktır
İnsan, dünyadaki en baskın canlı türüdür. insanı; biyolojik, sosyal,kimyasal, ruhsal,fiziksel ve dinsel olarak inceleyebiliriz.İnsanın bilimsel ismi Homo sapienstir, Latince 'akıllı adam' anlamına gelir.Bugün yaşayan insanlar üzerinde yapılan bazı genetik araştırmalar bu türün yaklaşık 130,000 yıl önce Afrika kıtasında ortaya çıktığını ve oradan dünyaya yayıldığını göstermiştir.(KUR-AN'da; Tâhâ 115. Andolsun biz, daha önce Âdem'e (o ağaçtan yememesini) tavsiye etmiştik (bizim tavsiyemizi) unuttu. Biz onda bir azim (ve sebat) bulmadık.
Tâhâ 116. Meleklere: 'Âdem'e secde edin.' demiştik. Secde ettiler, yalnız iblis diretti.
Tâhâ 117. Dedik ki: 'Ey Âdem, bu senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra (dünyâ işleri olan geçim derdi hastalık, belâ vs. ile uğraşmaktan) yorulursun. (Halbuki burada böyle dertler yoktur.) (Tâhâ 118. 'Şimdi burada susamayacaksın, çıplak kalmayacaksın.'
Tâhâ 119. 'Ve sen burada susamayacaksın, kuşluk vakti güneşi(nin ısısı) ndan etkilenmeyeceksin.
Tâhâ 120. Ama şeytan ona vesvese verip: 'Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi? dedi.
Tâhâ 121. Bunun üzerine ikisi de o ağacın meyvasından yedi, ayıp yerleri görünüverdi. Cennet yapraklarıyla örtünmeye koyuldular. Âdem, Rabbine baş kaldırdı ve yolunu şaşırdı.
Tâhâ 122. Rabbi yine de onu seçip tevbesini kabul etti, ona doğru yolu gösterdi.
Tâhâ 123. Onlara şöyle dedi: 'Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin. Elbet size Benden bir yol gösteren gelir; Benim yoluma uyan ne sapar ve ne de bedbaht olur.'
) Bu türün Neandertaller ile aynı zamanda yaşadığı ve bu iki türün birbirleriyle karşılaştığına dair arkeolojik kanıtlar da mevcuttur. Kimi görüşler de, bu iki türün birbirinin farklı olduğunu fark etmeden birlikte üremiş olabileceğini, dolayısıyla da günümüz insanının kökeninde Neandertaller'in de olduğunu iddia etmektedir.Neandertal insanının kemik-iskelet yapısı günümüz insanından oldukça farklıdır.Neandertal insanının çene kemiğindeki mandibular kemik kanalının tipik yapısı ayırt edici bir temel özelliktir.
İnsan, alet kullanabilmesini sağlayan, kolların serbest olduğu dik bir vücuda sahiptir. Beyni soyut düşünme, anlam verme, konuşma ve kendini gözleyebilme yeteneklerine sahiptir. Alet kullanabilmesi ve zihninin özellikleriyle insan diğer canlılardan ayrılır. İnsan doğaya uyum sağlamak zorunda olmayan tek canlıdır. Doğayı anlayabilir, denetimi altına alabilir ve kendi amaçları doğrultusunda doğanın güçlerini kullanabilir.
İnsan; maymun, şempanze, goril ve orangutan ile birlikte, Hominioidea üstfamilyasında bulunan çift ayaklı primattır. Evrim teorisine göre bu canlılar ile ortak bir atadan evrilmiştir.(kur-an'da Böylece sizi orta bir ümmet yaptık ki, insanlara şâhid olasınız.
Elçi de size şâhid olsun. Biz, Elçi'ye uyanı, ökçesi üzerinde geriye
dönenden ayıralım diye, eskiden yöneldiğin Ka'be'yi kıble yaptık. Bu,
Allâh'ın yol gösterdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allâh
sizin imanınızı zayi edecek değildir. Şüphesiz Allâh, insanlara şefkatli,
merhametlidir./bkara süresi 143/
İnsanlar, gelişmiş sosyal yapılar kurmuşlardır. Bu yapılar duruma göre aynı amaca yönelik birlik veya rakip olabilirler. Aile en temel sosyal yapı sayılabilir. Güvenlik ve adalet için devletler kurmuşlardır. Aynı dili konuşanlar milletleri oluşturmuşlardır.
İnsanlar, dünyayı anlamak ve denetlemek için bilim ve teknolojiyi geliştirdiler. İnançlar, efsaneler, gelenekler, değerler ve toplumsal kurallar insanın hayatında önemli bir etken olan kültürü oluştururlar.
İnsan zihninin temel özelliği bilinçtir. Bilinç ile birlikte, kendini gözleyebilme, zamanı algılayabilme ve özgür irade insanda bulunan özel niteliklerdir. Psikoloji bilimsel bakış açısı ile insan zihnini incelerken, dinler değer yargıları ile insanı inceler. Yapılan davranışın iyi veya kötü olması ile ilgilenir.
İNSAN NEDİR?
Doğadaki diğer biyolojik canlılarda olduğu gibi varolduğu yaşam serüveninde bir çok evrimsel süreçten geçmiştir insan… Ayakları üzerinde durabilmiş, maddeye şekil verip tasarımlar yapabilmiş, elleri ile üretebilmiş ve tüm bunların sonucunda kendini bir bütün olarak ifade edebilecek sanatı ve kültürünü oluşturmuştur. Belki de bu şekilde yaşamı anlamayı, kendini duyumsayabilmeyi öğrenebilmiştir. Ama asıl önemlisi, kendini bir varlık olarak algılama becerisini gösterebilen bilinen tek varlık olmuştur. Sancılı bir süreçtir bu…Eski Hint kültüründe, insan bütün canlılarla kendini bir algılar. Bu düşünüşe göre doğada canlılar birbirlerine bağlı olarak bir aradadır. Klasik Yunanda ise insanın düşünce ve duyguları ile diğer canlılardan ilk kez ayrıldığı görülmektedir; İnsana özgü olan akıl ile insan kendisini diğer varlıkların önüne çıkarır ve bir noktada tanrılıkla bağlanır (Logos) . Descartes’ da insan aklı ile tanrısallık bir arada algılanır. Dünyanın varlığından tanrıya giden yol bırakılıp, Tanrılıkta kökünü bulan, bilen aklın ışığından dünyanın çıktığı şeklinde bir sonuçlanmaya varılır. İbni Sina’dan Spinoza’ya ve Hegel’e kadar gelen panteizm, insan tini ile Tanrısal tinin özdeşliğini ana öğretilerden biri haline getirmiştir. Artık insanın tinsel farklılığı irdelenmektedir. Leibniz bunu daha da ileri götürmüştür. Ona göre insan kendinde bir tür küçük tanrıdır.
Tarih boyunca kendi üzerindeki bilincinin gelişip artmasıyla insan artık kendisinin kim olduğu, bu evren içerisinde yerinin ne olduğu sorularını da sormaya başlamıştır. Scheler’e göre insanın bu sorgulamaları onu birçok sonuca götürmüş, bu sonuçların etkileri de kendisini insanlık tarihi olarak ortaya koymuş olduğundan, tarihte ortaya çıkan insanlıkla ilgili ide’leri beş farklı ana madde üzerinde toplamıştır;
Scheler, özellikle Yahudi ve Hıristiyan geleneğine bağlı olan çevrelerin, dinsel inancın insan üzerindeki ide’si ile algılanan insan düşüncesini dile getirir. Tanımlanan bu ilk ide, Tanrı tarafından yaratılan bir çift insan tasarımının (Adem- Havva) insanlık üzerinde kendisi hakkında bıraktığı etkidir. Bu düşünceye göre, insan daha doğuştan günahkardır. Çünkü aklı ve özgür iradesiyle işlediği günah sonucu Tanrı tarafından cennetten kovulmuştur. İnsanın aklı sayesinde ulaştığı Tanrı kavramı, yine bu aklın, Tanrıyla ama temelde kendisiyle çatışması olarak belki de insanlığın yarattığı ilk mitos biçiminde ortaya çıkmış olması gerçekten çok ilginçtir.
İnsanlık üzerinde en çok kabul gören ikinci ide “Homo sapiens” ide’sidir. Yunanlıların ulaştığı bu düşünce, insanın bir “akıl varlığı” olduğudur. Bu düşünce ilk olarak Anaksogoras tarafından dile getirilmiş, Platon ve Aristoteles tarafından da felsefi biçimde açıklanmaya çalışılmıştır. Aristoteles’e göre “Anima rationalis” ide’si yani aklın yolundan giderek bilgi ağacını tanıma ve cennetten kovulma düşüncesi sonraları Hıristiyan felsefesinde de insan özünün “Anima rationalis” ide’si ile tanımlanmasını doğurmuş, bilgi ile günah bir arada algılanır hale gelmiştir. Homo sapiens ide’si insanı hayvandan ayıran bir özelliktir. Akıl aracılığı ile insan varolanı olduğu gibi tanımaya, Tanrıyı, evreni ve kendini bilmeye elverişli hale gelebilmiştir. Aristoteles’ten Kant’a homo sapiens ide’sini kabul eden hemen bütün filozoflar için insan Tanrıca bir etmendir. İşte bu etmen, kaosu kozmos’a çeviren şey ile ilkece aynıdır. Bu durum ise “aklın değişmezliği” tartışmalarına neden olmuştur. Hegel tarafından yadsınmış olan aklın değişmezliği ona göre eksik bir bakış açısıdır. Hegel tarihi aklın ürünlerinin bir toplamı olarak değil, insanlık tininin bir biçimlenmesi olarak görür. Tarih ona göre, Tanrılığın insanın ideler dünyasında anlaşılması ve kendi kendisinin farkına varılmasının meydana getirdiği sürecin adıdır.
İnsan üzerindeki üçüncü ide, naturalist, pozitivist, ve daha sonra pragmatist öğretilerin kabul ettiği “homo faber” ide’sidir. Bu düşünceye göre insan temelde hayvanlardan çok da farklı olmayan bir “içgüdü varlığı”dır. Bacon, Hume, Spencer gibi pozitivistlerin insan anlayışları, onun içgüdü varlığı olduğu yönündedir. Çalışan, konuşan, alet yapan, aklını ve mantığını ancak uğraşları ile kuran bir varlıktır insan. Özde düşünen değil yapabilen, şekil veren, üretebilendir.
İnsan için ortaya atılan dördüncü ide ise, onun tarih içerisindeki soysuzlaşmasına değinir. Bu görüş, evrimleşme sürecini tamamlayamayan insanın bu eksikliğini giderebilmek üzere varolmak için üretmek zorunda olduğu aletleri kullanma gereksiniminden bahseder. Evrimsel olarak genetik yapılanmasını doğa ile uyumlu hale getiremeyen insan yok olması gereken bir canlı türüdür. Ancak bu yok oluşu o kendi tinsel yapısı ve aklı ile aşmıştır
İnsan üzerine günümüz felsefesinde ortaya konan beşinci ide Scheler’e göre kendisini öylesine mağrur ve baş döndürücü bir yüksekliğe koymuştur ki artık insan, üst insan kimliği ile karşılaştırıldığında “utanç verici” bir varlıktır. Üst insan tek sorumlu olan bir efendidir. Yaratıcıdır. Tarihin kendisinde anlam bulduğu yegane varlıktır. Özde ortaya konan bu ateizm kavramı, insanın bir kişi olması için teist Tanrı kavramının varolmaması gerekliliği esasına dayanır. Hartman’a göre insanın dışında bir varlığın geleceği belirlemesi özgür ve kendinden sorumlu bir varlık olarak insanı ortadan kaldırır.
İnsanın insan hakkında düşünce tarihinde söylediği yığınla söz ve ürettiği çok sayıda düşünceden sonra vardığı nokta aslında bir yere varamamış olmasının yarattığı içsel çelişkidir. Tarih boyunca insanın aklı ve tinsel yapısıyla ulaştığı Tanrı kavramı, yine aynı akıl tarafından yok edilebilmektedir. Ama asıl paradoksu oluşturan, Tanrıyı reddedebilen insanın, evrende kendisini farklı bir yere koyarken ve insanı tanımlarken, Tanrıyı algılamasını sağlayan tinsel özelliğini her şeye rağmen ortaya koyma çabasıdır. Dolayısıyla aslında insanoğlu bilir ki, Tanrıyı anlamak insana özgüdür ve insanca bir eylemdir. Özetle, bu bir çıkmaz sokaktır. Bu durum ise yaşadığımız çağda, kendi ürettiği en büyük soruya yanıt bulduğunu kabul eden insanı başka açmazlara götürür. İşte böylesi bir durumda da sorulması gereken temel soru, düşünen insanın felsefi “uyanış” ını reddeden çözümlerin oluşturduğu problemlerin neler olabileceğidir?
Bir yanda, Tanrıyı sorgulayarak ondan bir şekilde uzaklaşmayı becermiş insan gerçeği vardır. Tanrıyı anlamayı düşünsel boyutta artık gerekli bulmayan insan, varoluşunu anlamak, kendini bilmek adına girdiği bu savaştan vazgeçerek ve tinsel yapısından tekrar koparak bir anlamda insanlığından uzaklaşmakta mıdır? Evet…yanıtlanması zor bir sorudur bu. Ancak insan olma bilinci ve kişi olma sorumluluğu insanı tam anlamıyla tüketmiştir. Belki de bu yüzden vazgeçmiştir günümüz insanı. Yenilmiştir. 19. yüzyıl sonrası ortaya çıkan bilimselci anlayışın faydacı bir bakış açısıyla bütünleşerek değerlendirme ölçütü haline gelmesi başka hangi nedenlerden dolayıdır? Tanrıya insanlaşması için gereksinimi olan insanın onu reddedemeyip göz ardı etme çabasıdır bu. Artık gerçek, sadece denenebilir ve tekrar edilebilir doğruların kendisidir.
Öte yanda ise, sanki başka bir dünyada aynı süreç, tanrıyı değil kurallarını yaşamak adına koşulsuz ve sorgusuz bir inancı önermektedir. Çünkü yine yanıtın bulunduğu kabul edilmiştir. Ancak sorunun yanıtını kim vermiştir? soruyu soran akıl mı? Yoksa aklın bulduğu Tanrı mı? Neden artık insanın tinselliği bir yerden sonra gereksiz yada yetersiz bulunabilmektedir? Sanırım yanıtımız ne olursa olsun, bu düşüncenin, sonuçları açısından yine benzer bir şekilde, insanı, sorgulamama noktasına getirebilmesi oldukça düşündürücüdür.
Günümüz dünyasında felsefi eğitim konusunda niçin eksik kalınmıştır? Neden ısrarla felsefi düşünceden bilinçli bir şekilde uzaklaşılmakta, bahis konusu edilmemektedir? Öyle görünüyor ki bu durum günümüz dünyasını belirleyen değerlerle, anlayışlarla ve görme açılarıyla ilgilidir. Artık “insan olma bilincinin” rafa kaldırıldığı 21. yüzyılın başlarında “humanitas” idealinin üst bir noktası olarak insan hakları düşüncesine ulaşabilmiş olan insanın, bu hakların ihlalinin önüne neden geçemediği de kanımca son derece açıktır. Felsefi bilginin temeli olarak bağımsız ve yaratıcı düşünmenin zayıfladığı, kendini dar çevresinden soyutlayarak bir bütün olarak algılayabildiği “theoria” yönünü yitirdiği, bilginin, bütünlüğü olmayan ve birbirinden kopuk uzmanlıklarla sınırlandırıldığı dünyamızda insanın kendini anlama çabası, faydacı anlayışından dolayı son derece gereksiz bulunmaktadır. İşte bu yüzden toplum bilimcilerin ısrarla sorgulamaya ve anlamlandırmaya çalıştığı insanın etik anlayışı yok olma sürecine girmiştir. İşte bu yüzden günümüz Türkiye’sinde temel eğitimin üzerinde böylesine hesaplar yapılmakta, “kişi” olabilecek kuşakların, yönetenlerin faydacı anlayıştan kaynaklanan çıkarları uğruna, sorgulayamayan “sürü insan”lar haline gelebilmesi için elden gelen her çaba sarf edilmektedir. Ve işte bu yüzden, tüm teknolojik avantajlarına rağmen günümüz insanı için “İNSAN OLMA SORUNU” ve “İNSAN NEDİR? ” sorusu daha önemli hale gelmiş, onun insanlaşması için temel gerekliliğin yanıtın kendisinde değil sorulan sorunun oluşturduğu eylemde, yani “ARAMAK” ta olduğu inanıyorum ki daha da belirginleşmiştir.
dogar yasar ölür...
A'la-yı illiyyin ile esfel-i safilin arasında mütereddit acube-i hilkat...
Evrendeki tüm yaratılmışlar içinde,
düşünce ve irade verilmiş bunun içinde sorumlu tutulmuş,
en değerli varlık.
Yeri gelmiş yücelerin yücesi olmuş, resul seviyesine çıkarılmış, evliya olmuş, meleklerdende üstün yere yükselmiş,
yeri gelmiş en değersiz varlıklarında aşağısına inmiş,
bir varlık.
Allahın yarattığı varlıklardan sadece birisidir.
Doyumsuz nankör
İnsan bence yeryüzünde yaşamak zorunda olup, hayattaki yaşamı gelip geçici,normalde pek göründüğü gibi olmayan bir varlıktır,iyisiyle kötüsüyle her neyse....
Sırlarla dolu olan yarataık
sırrı/nı çöz/ül/emeyen derimde, kimsede itiraz etmez...
Allah yarattığı bütün canlılardan insanı (gerçek insanı) farklı yaratmıştır.Bütün canlılarda insan dahil açlık,tokluk,korku,uyuma,sevgi duyguları vardır.Ama insanda farklı bir duygu var ki başka canlılarda yok.nedir:Merhamet, nedir:Vicdan, nedir.Af etmek.İşte bu duygular insanı başka canlılardan farklı kılıyor.Gerçi çoğu adı insan olan canlılardada bu duygular yok ama.Merhametsiz,vicdansız insan da insan deyil bence.
İnsan, yaratılmışların en güzeli,
İnsan, hayattan hep şikayetçi olan,
ama yinede bir türlü bu dünyadan gitmek istemeyen mahluk.
'Karşındakinin SEN olduğunu gerçekten idrak etmedikçe sevgin şüpheli ve sınırlıdır.' GERÇEKLE YÜZLEŞMEK - Sebahattin Zorlu
insan eski arapçada unutan anlamına geliyor diye duydum
İHD CEZA EVLERİNDEKİ SORUNU MECLİSE TAŞIYOR
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine dikkat çekmek için İstanbul’dan başlattığı yürüyüş, Ankara’da sona erdi.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine dikkat çekmek için İstanbul’dan başlattığı yürüyüş, Ankara’da sona erdi. İHD üyeleri, “2008 Cezaevleri Hak İhlalleri Raporu”nu, Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde cezaevlerindeki kötü muamele ve işkence iddialarını araştıran alt komisyon üyelerine sundular.
F tipi ve diğer yüksek güvenlikli cezaevlerinin kapatılması, cezaevlerinde işkence ve kötü muameleye son verilmesi talepleriyle İstanbul’dan yürüyüş başlatan İHD üyeleri, Ankara’daki İHD üyeleriyle dün öğlen saatlerinde Yüksel Caddesi’nde bir araya geldiler. İHD üyeleri daha sonra, Meclis Çankaya Kapısı’na kadar yürüdüler.
İHD üyelerine, DTP milletvekilleri Aysel Tuğluk, Osman Özçelik, Hasip Kaplan, EMEP Genel Başkan Yardımcısı Haydar Kaya ve KESK Genel Sekreteri Emirali Şimşek, çok sayıda aydın ve Ankara’daki emek ve demokrasi güçleri de destek verdi.
3 bin 500 hak ihlali
Meclis önünde konuşan İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, 2008 yılında cezaevlerinde 37 kişinin yaşamını yitirdiğini ve 3 bin 519 hak ihlali yaşandığını bildirdi. Mevcut Ceza İnfaz Kanunu’nun hak ihlallerinin kaynağı olduğunu belirten Türkdoğan, yasanın bir an önce değiştirilmesini talep etti. Meclis’te bekleyen “BM Cezaevlerinde İşkence ve Kötü Muameleyi Önleme Ek Protokolü”nün bir an önce onaylanmasını isteyen Türkdoğan, “Bir gün herkesin mahpus olabileceği unutulmamalıdır. İster içeride, ister dışarıda olsun; insan, haklarıyla insandır” dedi.
Raporlar Meclis’e sunuldu
Türkdoğan ayrıca, İmralı Cezaevi hakkında çıkan söylentilerin toplumda gerginlikleri artırdığını belirterek, İHD, TİHV ve MAZLUMDER’in cezaevinde inceleme yapma taleplerine Adalet Bakanlığı’nın hâlâ yanıt vermemiş olmasını eleştirdi.
Açıklamanın ardından bir heyet, İHD’nin “2008 Cezaevi Hak İhlalleri Raporu” ve “İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi Raporu”nu, Meclis İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde cezaevlerini inceleyen alt komisyonun üyelerine sunmak üzere Meclis’e gitti. İHD, Komisyon Başkanı Zafer Üskül ile de önümüzdeki çarşamba günü görüşecek.
Öte yandan DTP Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal, İHD’nin hazırladığı raporu, Meclis’te düzenlediği basın toplantısı ile açıkladı.
(Ankara/EVRENSEL)
İNSAN:İki eli iki ayağı olan sözle anlaşan,akıl ve düşünme yeteneği olan en gelişmiş canlıdır.İnsanlığın sonunu kendi elimizle yok ediyoruz.İnsanlar şeytana uyarak insanlıktan çıkıyorlar.İnsanlıktan çıkmamak için gelin birlik-beraberlik içinde olalım ŞEYTANA uymayalım arkadaşlar.
İNSAN YARITILMIŞLARIN EN MÜKEMMELİ KAİNAT KADAR SIRLARLA DOLU AMA ÖYLE BİR HAL ALIR Kİ BAZEN İNSAN CANAVAR HAYVANLARDAN BİLE BETER OLUR ÇOĞU ZAMAN BU KADAR HARİKA VE VERİMLİ BİR ŞEKİLDE YARATILAN İNSAN KENDİSİNİ TANIMAKTAN BİLE ACİZ OLUR
YERYÜZÜNÜN EN AZİZ MİSAFİRİ
tabiatta varlıkların en üstünü düşünen bazen ağlayan bazen gülen akıllı varlıktır.
ama şu durumda teknolojiyi tabiatın yok olması için kullanan insanlığın sonunu getirmeye uğraşıyorlar.
bütün canlı cansız varlıkları yoketmeye bir felakete götürüyorlar.
arkadaşlar gelin hepbirlikte sorumluluğumuzu bilip kardeşlerimize el uazatalım.
şimdi destek çıkalım bu olayı insansızları durduralım.
filistin bayrağını dalgalandıralım kardeşlerimiz arkadaşlarımızın canları yanmasın caniler emellerine ulaşamasınlar.
insanlarda onur ve gurur olmalı istenip istenmediginin farkına varmalı..rahatsız edilmek istenmiyorsa rahatsız etmemeli.kısaca insan gibi davranmalı.
İNSAN NEDİR.İNSAN Ey sırrı mutlak olan insan! ...Ey kainatın sahibi olan insan! ...Ey Allah'ınispatı olan insan! ...sen kendini gövde sanma! ...İnsan demek:incelik,hassasiyet,zariflik demektir.İNSAN:Gövdesi degildir.insan.manasıdır. Bu gövdegi taşıyan bir manadır.İnsana gelince. insanda diğer mahluklardan farklı olarak SAHİPLİK SIFATI vardır.
kucuk bir dunya...
İnsan bu su misali kıvrım kıvrım akar ya....birden aklıma Üstad geldi.....sakarya türküsünün ilk mısrası