Kültür Sanat Edebiyat Şiir

ibn rüşd sizce ne demek, ibn rüşd size neyi çağrıştırıyor?

ibn rüşd terimi Cem Nizamoglu tarafından tarihinde eklendi

  • Fevzi Pınar
    Fevzi Pınar

    islam okulunda meşşai ekolün önemli varlıklarından biri olan İbn-i Rüşd tanrının bilgisi ile varoluş arasında mutlak
    bir ilişki kurar ve tanrının bilgisinin varlığının nedeni olduğu düşüncesini benimser bu yazıcı de tanrının kendi zatını bilmesi olarak kabul eder.

  • Şinasi Akay
    Şinasi Akay

    "Yumurta dıştan bir güç ile kırılırsa hayat son bulur, içten bir güç ile kırılırsa hayat başlar ;zira sahih dönüşümler hep içten gelir."
    İbn-i Rüşd

  • Osman Aslan
    Osman Aslan

    Endülüslü filozof ve ilahiyatçı (1126-1198). Bunun yanı sıra hukukçu, hakim ve matematikçi. Dönemin Müslüman devlet adamları tarafından sapkın ilan edildi, Avrupa'da kimi tarihçiler tarafından laik düşüncenin kurucularından biri olarak kabul edilmektedir.

  • Şinasi Akay
    Şinasi Akay

    "Aklın güvenilir olmadığını savunan bir adamın aklına da güvenilmez"
    İbn-i Rüşd

  • Erdem Ülkün
    Erdem Ülkün

    İbn-i Rüşd,12.yy'da, Michael Scoot tarafından latinceye çevrilen Felsefe Tarihi'de şöyle der; Ussal olmayan hiç bir sey dinsel de olamaz,ruh cismin gelişmesidir ve ölümlüdür, ölümsüzlük gelecek kuşaklarda yaşamak demektir,insan ruhunun yaşaması değil,insanlığın yaşamasıdır.

  • Mustafa Yıldırım
    Mustafa Yıldırım

    Avrupa'da da çok takdir edilen İslam feylosofu...

  • Metin
    Metin

    rüşd ün oğlu

  • Özgür Ardic
    Özgür Ardic

    dünya daki yeryüzü olayları üzerinde yaşayan cenbetlerle alakası yok dedi kovduk..
    avrupa okudu bizde..
    dünyada ilahi bir kudret var diyen gazali geleneğiyle köklendik..

  • Cem Nizamoglu
    Cem Nizamoglu

    Astronomide, kürenin hareketi üzerine bir tefsir yazmıştır: Kitab fi-Hareket el-Falak. Aynı zamanda Almagest'i özetlemiş ve iki bölüme ayırmıştır: kürelerin tanımı ve kürelerin hareketi. Almagest'in bu özeti, İbranice'den Arapça'ya 1231'de Jacob Anatoli tarafından tercüme edilmiştir...
    devamı: http://www.atominsan.com/ibn_rusd.htm

    Batı' ya Aristoculuğu Öğreten Bilgin:İbn-i Rüşd (Averroes,1126-1198)
    İbn Rüşd, yalnız büyük bir filozof değil, aynı zamanda kendisine yapılan baskılara karşın görüşlerinde direnen büyük bir adamdır.
    devamı: www.atominsan.com/bati_ve_islam.htm

    Endülüs'ün yetiştirmiş olduğu en büyük filozoflardan ve hekimlerden birisi olan İbn Rüşd (1126-1198) ...
    devamı: www.bilimtarihi.gen.tr/kimkimdir/ibn_rusd.html

    Latince adı Averroes olan İbn Rüşd, İslami geleneklerle Yunan felsefesini bütünleştiren bir felsefeci. Kordoba'da kadılık yapıyor.
    devamı: arsiv.hurriyetim.com.tr/tatilpazar/ turk/98/12/13/yazarlar/58yaz.htm

    Hakkindaki kitaplar
    www.yesevi.org/tdbm/bibliyografya/ibnirusd.html

  • Seu Kuyt
    Seu Kuyt

    'Rönesans'ı Bizans Değil Endülüs Tetikledi' başlıklı, Aksiyon dergisinin 442 sayısında yayınlanan yazıdan iktibas edilmiştir



    Peki Rönesans'ı kim yaptı?

    Söz dönüp dolaşıp nereye geliyor? Yani Rönesansı Bizans’tan gidenler yapmadı da kim yaptı, ya da nasıl oluştu? Yukarıda sözü edilen 13. yy dönüşümünden ne kast edilmektedir? Bekir Karlığa “Rönesansın başlangıcının 13. yy’da atılan adımlar olduğunu söylüyor. Öncelikle Paris Sorbon Üniversitesi, Londra’da Oxford ve Camridge Üniversiteleri kurulur. Üniversitelerin kuruluşu ve buralarda okutulmaya başlayan kitaplar Avrupa’da önemli düşünce akımlarının doğmasına yol açar. İlk Latinceye tercüme edilen kitaplardan biri İbni Sina’nın 4 bin sayfalık “Şifa” sı olur. 20. yy’ın önemli Ortaçağ tarihçilerinden Ethenjilson “Şifa, Latinceye tercüme edildiği zaman Avrupa’daki aydınlar bu eserin büyüklüğü karşısında adeta çarpıldılar, şoke oldular” demektedir. En büyük kütüphanelerinde bile üçbeş din dışı kitap bulunmayan Avrupa için bu eserin tercüme edilmesi kayda değer etki oluşturur, ama tercümelerin ardı arkası kesilmeyecektir. Kısa bir süre sonra İbni Rüşd’ün eserleri Latinceye kazandırılır. İbni Sina, İbni Rüşd ve Aristo’nun eserleri Avrupa Üniversiteleri’nin temel ders kitabı ve el kitabı haline gelir. Ayrıca İbni Sina’nın Kanun isimli tıp kitabı da tercüme edilir. Bekir Karlığa bir kitabın altı ayrı tercümesi olduğuna dikkat çekerek tercüme furyasının boyutunu ele veriyor. Hem tercümeler hem de üniversitelerde okutuluyor olması Avrupa’da yeni bir fikir hareketinin doğmasına yol açar.

    İbn Rüşd'ün özgürlükçü yorumu

    Akımların en önemlisi üniversitelerde ortaya çıkan İbni Sinacılar (Avisenist) ve İbni Rüşdcüler (Averoist) akımlarıdır. Mehmet Ali Kılıçbay, Aristoteles şarihi olarak İbni Rüşd’ün özgürlükçü ve ‘liberal’ yorumunun Avrupa’nın yenilikçi kanadını çok etkilediğini söylüyor. Zaten İbni Rüşdcülük en büyük düşünce akımlarından biri olarak karşımıza çıkıyor ilerleyen yıllarda. Avisenizm ve Averoizm kısa zamanda Batı üniversitelerinde doktriner birer ideoloji haline dönüşüyor. Kilise bundan rahatsız olur ve bu akımların yaygınlaşmasını önlemek için 20 küsür yasaklama kararı alır fakat başarılı olamaz. Başaramayınca bu görüşlere karşı alternatif görüşler oluşturma ihtiyacını duyar. İbni Sina’yı, İbni Rüşd’ü okuyup onların Hıristiyani yorumlarını ve eleştirilerini yapan insanların yetiştirilmesine çalışılır. Bu bağlamda büyük Albert, Albertos Magnus ve onun öğrencisi Ortaçağ’ın en büyük düşünürü sayılan Saint Thomas gibi düşünürler İbni Sina’yı, İbni Rüşd’ü okuyup eleştirirken, Aristo’yu yorumluyorlar ve yeni bir din ve felsefe anlayışını şekillendiriyorlar. Tartışmalar, akımlar derken 13. yy bilim ve felsefe alanında Avrupa’nın uyanmaya başladığı ‘akıl’ ve ‘Hiristiyanlık dışı öğretilerle’ haşir neşir olduğu yüzyıl olarak karşımıza çıkıyor.

    Bekir Karlığa yaptığı çalışmada Avrupa’da hangi üniversitelerde kimlerin İbni Rüşdcü olduklarını ve bu akımın Rönesansa nasıl ön ayak olduğunu uzun uzun anlatıyor. Paris, Londra ve İtalya’daki üniversitelerde İslam düşünürlerinin tesirleri ortaya çıktığı ve fikirlerinin okutulduğu tartışmaya gerek duyulmayacak açıklıkta. Mehmet Ali Kılıçbay’a, “Size göre Rönesansın oluşumu nasıldır? ” gibi bir soru yönelttiğimde “Konu ortada, şuna buna göresi olmaz” cevabı alıyorum.

  • Seu Kuyt
    Seu Kuyt

    Yahudi İbni Rüşdcüler...

    İbni Rüşdcülerin değişik üniversitelerde kümelenmesi kiliseyi rahatsız eder. Sözgelimi Paris Sorbon’dan kovulan İbni Rüşdcüler “Fakülte Dezhar” adında teknik bir üniversite kurarlar vs. Kilise durumdan rahatsız olsa, birtakım yaptırımlar yapsa da İbni Rüşdcülük akımı Avrupa’ya damgasını vuracaktır. Latin İbni Rüşdcülerinin önde gelen isimleri şöyle: Jena de la Rochelle, Boece de Dasie, Roger Bacon ve Adam de Buckfield, Siger de Brabant, Jena de Jandun, Dante Alighieri, Ayrıca Bologna ve Padoa üniversitesi çevresinde üniversite adıyla anılan Bologna İbni Rüşdcüleri ve Padoa İbni Rüşdcüleri vardır. Bekir Karlığa, yeni araştırmalar çerçevesinde İtalyan Rönesansının kurucusu Dante’nin, İbni Rüşd’ün tesirinde, İbni Rüşd hayranı ve İbni Rüşd’ü savunan bir kişi olduğunu söylüyor.

    İbn Rüşd’ün eserlerinin İbraniceye çevrilmesiyle ortaya çıkan Yahudi İbni Rüşdcülüğü de kayda değer bir akım olarak ortaya çıkar. İsaac Albalag, Moise de Ranbonen, Levi Ben Gershom, Eliya Delmedigo, Jacop ben Abba Mari, Mois ibnh Tibbon, Connymos ben Canymos ben Meir 40 civarındaki Yahudi İbni Rüşdcülerin önde gelenleri. İbni Rüşd etkisine karşı karşı İbni Rüşd’ü okuyarak, reddiye yazarak İbni Rüşd’den etkilenen Hıristiyan düşünürlerin isimleri ise şöyle; Büyük Albert, Saint Thomas, Saint Bonaventure, Robert Kilwerdby, Duns Scot, Gilles de Rome, Raimond Lulle.

    Bekir Karlığa, bu düşünürlerin bir kaç şeye karşı çıkarken İbni Rüşd’ün pek çok fikrini alıp benimsediklerini belirtiyor. Kilise İbni Rüşdcülüğü tümüyle yasaklamasına rağmen İbni Rüşdcüler faaliyetlerini sürdürüyorlar. “1650 yılında kıtanın en kuzeyinde yani bugünkü Polonya’da bile Grako Üniversitesinde İbni Rüşdcülerin ders verdiği biliniyor” diyor Karlığa.

    Yukarıda sözü edilen İbn Rüşd akımları neyi doğurmuştur sorusuna şöyle bir açıklama getiriyor Karlığa: “Bu hareket üçbeş ana noktayı değiştirdi. Bunlardan birisi bilimle din arasındaki ilişkiyi yeniden şekillendirmek gereği duydu. Ortaçağda skolastik felsefenin, din adamlarının ‘felsefeye gerek yoktur’ tezi ret edildi. Çünkü Bizansla Roma Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra kilise felsefenin din karşıtı olduğunu ilan ederek felsefeyi ret etmiş ve felsefe kitaplarını yasaklamışlardı. Bizans bunu çok kez yaptı. İlkin Justinyanus yaptı, 529 yılında Atina felsefe okulunu kapattı ve filozofları sürdü. Bizans’ta 9. yy’da yine bir anti felsefe hareketi var. 13. yy’da Bizans’ta felsefenin lüzumsuzluğu tartışılıyor, ortaya konuluyor. Bizans herşeyi Ortodoks mezhebi çerçevesinde yerleştirmeye çalışıyor. Batı’da da aynı şey sözkonusu. Batı’da 13.yy’a kadar felsefe resmen yasaklanmamış ama felsefeye ilgi çok azalmış, hemen hemen hiç yok.”

    Mehmet Ali Kılıçbay, Rönesansta olan şeyi, “zihniyet devrimi, farklı bir bakış açısıyla bakışın başlaması” olarak yorumluyor. “Hıristiyanlığın ezici tavrına karşı dayanak noktası olarak Hıristiyanlığın olmadığı dönem bulunmuştur.”

    13. yy’a yani İslam dünyasından yapılan tercümelere kadar Platon’un iki, Aristo’nun üç kitabı tanınmakta, bir kaç da Hıristiyan filozofun kitabı bilinmektedir. Ki, felsefe denildiğinde din dışındaki bütün bilimler kast edilmekte. Bekir Karlığa bu dönemi şöyle özetliyor: “Demek ki din dışı bilgilere de ihtiyaç vardı. Çünkü Müslümanlara bakıyorlar, din dışı bilgilerle gelişmeye başlamışlar, İslam ilimlerine bakıyorlar, Haçlı savaşları münasebetiyle, Endülüs İslam dünyasına ‘ticaret’ vesilesiyle geliyorlar. Böylece skolastik kilisenin bu anlayışı yıkılmaya başlıyor. İkincisi milli diller doğuyor. Milli dillerle beraber yeni edebiyat ortaya çıkıyor. Rönesansa kadar edebiyatın temel konusu dini büyükleri, din liderlerini ululamak, tazim etmek iken Rönesansla birlikte dünyevi konulara, dünyevi hazlara da yer veriliyor. Ve üçüncü bir husus insan anlayışı değişiyor. Kaderci, fatalist, ‘teslimiyetçi’ insan anlayışından araştırmacı mücadeleci çalışan çırpınan insan kültürü ortaya çıkıyor.”

    16. yy nerede, 13. yy nerede. Ne Bizans’tan kaçan on kişinin yaptıkları söylenen şeylere sığınırak yapılan böbürlenme, ne de Batı’nın İslam dünyasından etkilenerek geçirdiği evrimi inkar ederek yeni “yalancı” kahramanlar üretmeye ihtiyaç var. Mehmet Ali Kılıçbay’ın dediği gibi “ Bu eşyanın tabiatına aykırı bir kere...”