düsünsenize cami'de uyaniyorsunuz. Bir tahta sandik icersinde, herkes karsinizda saf durmus, iyiliginize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmis vaziyette.
Tabuttan dogruluyorsunuz, yasli, olgun ve agirbasli olarak. Herkes etrafinizda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazir. Arabaniza kurulup evinize gidiyorsunuz. Dogar dogmaz devlet size maas bagliyor, aylik veya üc ayda bir maasinizi aliyorsunuz. Ne güzel, hazir maas, hazir ev...
Altmisli yaslara kadar hersey garanti, huzur içinde yasiyorsunuz. Sagliginiz gittikge düzeliyor. Kaslar gücleniyor, kuvvetleniyorsunuz.
Bir gün calismak istiyorsunuz ve ise ilk basladiginiz gün size hosgeldin hediyesi olarak bir plaket ve altin kol saati veriyor patronunuz.. Ve Genel Müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak ise basliyorsunuz. Herkes karsinizda elpence divan... Vücudunuzda da bazi hosa giden hareketler de basliyor Gittikge zayifliyor forma giriyorsunuz Diger hormonal Aktiviteler artiyor, fevkalade..... Aman ne güzel günler basliyor...
Derken birgün patron size artik üniversiteye gitsen iyi olur diyor. Bu arada Babaniz ortaya cikmis, fazla calistin diyor artik eve dön, isi birak, okumaya basla, harciligin benden olsun...'
Keyfe bakar misiniz? ? ?
Okudugunuz dersler gittikce kolaylasiyor
Ekmek elden su gölden bir dönem basliyor.
Derken Anne ve Babaniz sizi götürüp getirmeye basliyor, araba kullanma derdi de yok artik...
Günün birinde sizi okuldan da aliyorlar, evde otur keyfine bak, oyuncalaklarinla oyna' diyorlar...
Mamaniz agziniza veriliyor, zaman zaman altinizi bile temizliyorlar, hatta bu durum aliskanlik yaratiyor ve hic tuvalet kullanmamaya basliyorsunuz.
Derken Anneniz bir gün size süt verme kararini aliyor ve baska bir keyifli dönem basliyor.
Mama artik her yerde, her an ve en taze seklinde hazir.
Bir gün karanlik ilik ve sicak bir ortama giriyorsunuz.
Beslenmek icin agzinizi acmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyorsunuz sicacik yumusacik! Gürültüsüz ve patirsiz bir ortamda yasiyorsunuz.
Kücülüyor, kücülüyor, ufacik bir hücre halini aliyorsunuz.
bazen başa sarıyormuş gibi olsa da aslında bizden habersiz önümüzde gidiyordur.. ya yakalarsın beraber gidersin ya da gerisinde kalır kaybedersin...inancın, azmin ve kararların hayatındır...
İçinde olduğumuz sandalın küreğini suya düşürdüğümüz, akıntının götürdüğü yere giderken ellerimizi kullanarak kayalara çarpmaktan korunmak için mücadele ettiğimiz bir nehirdir........
Ancak ne kadar mücadele edersek edelim, kayalara ne kadar az çarparsak çarpalım sonuçta o azgın ve bilinmez şelaleden aşağıya doğru düşeceğiz.......
Hayat bir yolculuktur..amaç mezara cesetin sağlam bir şekide varması değil ama...'aman tanrım..bu ne yolculuktu' diyebilmektir. Çünkü zaten ruhun haykırdığı budur.
her zamanki gibi gelişi güzel evden çıkmıştım... gelişigüzel adımlarla herhangi bi yöne doğru yürümeye başladım... sonumu bilmeden sonunu bilmeden... bir ağa takıldım her tarafımdan bağladılar beni gelişi güzel olmayan iplerle... bi an için düşündüm keşke beni hayata da böyle bağlasalardı... ama nafile hayat beni zaten silmişti... ipleri teker teker kesmeye başladım ve nafile... her kesilen ipe karşı iki katı iple yeniden bağlandım... kaçmam lazımdı kurtulmam lazımdı kendimce... bi çıkış yolu olmalıydı... ve kendime yok süsü verdim ipleri kıramasamda kalpleri kırarak uzaklaştım ordan... bilinçsizce akılsızca... çünki beni kim bağlamıştı bilmiyordum... dost mu düşman mı... bilemezdim... yüz yoktu isim yoktu iz yoktu... ben bilmediğimden kaçmıştım... planlı adımlarla evin yolunu tuttum... ama hayat aynı hayat değildi... kapıda hissettirdi bana değiştiğini... apartmanın kedisi beni karşılamadı... asansör çalışmadı... ayaklarım hareket etmedi... merdivenler çıkılamadı... ve mıh gibi kalakaldım olduğum yerde... ne bir adım ileri ne de geri... ne eskiye ne belirsize...
gittim... belirsizden mantıksıza kaçtım... korkudan çıktım tekrar yalnızlığa sığındım... bir sağa bakktım bir sola baktım kaldığım yerde...yalnızlığımı paylaşacak birini aradı kan kırmızı gözlerim... çöktüm yere...cebi sökük paltomda bi sigara daha çıkardım... hayatın yüzüne yüzüne üfledim dumanları... o bana kahkahayla güldü ben ona acıyla gülümsedim...
ey hayat sen acımasız ben akılsız... daha ne kadar sürecek bu zulüm... ne sen merhamet edersin ne de ben akıllanırım... daha çok sürer bu işkence... daha çok sürer bu yalnızlık.... daha çok sürr bu med cezirler... ve sen bir gün beni bırakıp gidersin olduğum yerde... bi musalla taşına emanet eder vuslata yollarsın beni de... ve o gün ben sana kahkahayla gülerken sen umursamadan çekip gidersin... ve o gün ben yaradılışıma ağlayan toprağa kavuşurken sen kendine yeni acı planları çizersin...
hala olduğum yerdeyim... ne bir adım ileri ne bir adım geri... biliyorum geri dönebilsem kabul görmem... ileri gidebilsem farkım olmaz... ben bu candan vazgeçeli yıllar oldu be hayat... hadi bu gece insafa gel şuracıkta beni bırakıver... sen yoluna git ben yarime döneyim... o beni sevmese de ben o güzelim toprağıma sarılayım...ve kesilsin ya leytanu küntü turaba haykırışları... ve kesilsin iniltiler... ve kesilsin lanetler... ve kesilsin hakedilen beddualar... toprak alsın ateşimi... ateşler söndürsün günahımı... bedenim yığılıp kalsın olduğu yere...
Hayat, skor tabelası tutmak değildir. Kaç arkadaşınız olduğu ya da kaçının sizi arkadaş kabul ettiği değildir. Bu hafta sonu için planlarınızın olması değildir. Hafta sonu yalnız olmanız da değildir. Hayat, şu sıralar sevgilinizin olması değildir. Geçmişte kaç sevgilinizin olduğu da değildir. Bugüne kadar hiç sevgilinizin olmaması da değildir. Sizi kimin öptüğü değildir. Hayat, ailenizin serveti değildir. Hangi okula gittiğiniz değildir. Ne kadar güzel ya da çirkin olduğunuz değildir. Giydikleriniz, ayakkabılarınız değildir. Ne çeşit müzik dinlediğiniz değildir. Ne kadar akıllı olduğunuz değildir. Herkesin size verdiği akıl notu hiç değildir. Hayat standart testlerin belirlediği kişiliğiniz de değildir. Hayat, bir kağıda dökülmüş hayat hikayeniz ve bu hayat hikayesini kimin kabul ettiği de değildir. AMA HAYAT; Kimi sevdiğiniz, kimi incittiğinizdir. Kimi mutlu, kimi mutsuz ettiğinizdir. Sizin olanları koruyabilme ya da mahvedebilmenizdir. Dostluklarınızdır. Neyi söylediğiniz ve neyi kastettiğinizdir. Hangi önemli hüküm ve kararları verdiğiniz ve de niçin verdiğinizdir. İçinizde sevgiyi taşımak, büyütmek ve dağıtmaktır. Ama en önemlisi, yalnız başına asla gerçekleştiremeyeceğiniz bir şeyi yapmak, Hayatınızı, başka insanların kalbine dokundurabilmektir. Başkalarının kalplerini etkileyecek yolu ancak siz seçersiniz. Ve hayat bu seçimlerdir zaten. Hayat silgi kullanmadan resim çizme sanatıdır. Ve insanlar böyle büyürler... Unutmayın; Yaşama kendimizden ne katarsak, yaşamdan da onu alırız...
Genel anlamıyla algılayan-algılanan ilişkisidir.Bu ikilinin olduğu her yerde otomatikman hayat vardır bizim alıştığımız düşündüğümüz gibi olmasa bile...
Bizim göreceli karmaşık dünya hayatımız ise kendisini bilgisayar oynarken oyuna kaptırmış,bu kaptırışın dozajından kendini oyunda sanan,gerçek dünya tamamen gözünden ve zihninden silinmiş,ani bir elektrik kesintisi(ölüm) ile oyunu save de edemeden :) noluyoz lan! ? diyerek şaşkınlık ve üzüntü içinde gerçek dünyaya dönen küçük çocuğun yaşadığı durum gibidir.Bu arada kesilen elektriğin bir daha gelme ihtimalinin olmaması da cabası... 'Ee oyunu oynamayıp da naapıcam nasıl olsa gerçek dünyaya öyle böyle döneceğim? ! ' diyene cevaben: 'Onun sadece oyun olduğunu aklından çıkarmamakla,yandığın zaman üzülmemekle işe başla.' denir...
bkz. kendini araba zanneden şoför bkz. frp bkz. teşbih sanatı
her yaşanan acının arkasında mutlaka bir güzellikle ödüllendirilirsiniz...birgün gelipte ben bunları okuduğumda sadece gülümseyeceğimi hissediyorum.o zamanda yazarım
'hayat olmaktır demiştin, hayat sevmek ve olmaktır.
demiştin ki gündüz ölmek, gece ise doğmaktır!
ölüm savmaktır sıranı sırası gelince, ölüm yaşam kuşunu kafesinden salmaktır!
gözlerime öyle bakma demiştin.. gözlerin ateşe dalmaktır.. ne çıkar misk-u amber saçmasan etrafına? gülün karı solmaktır..
değişir iklimler mesafeler seninle ve hüzün sevdanla dolmaktır..
bu beden her mihnete her belaya katlanır(?) ..lakin maksat ne olmaktır.. ne ölmektir.. ne solmaktır.... maksat olmaksa demiştin, olmak O'nu bulmaktır.'
Yüreğindeki çölde giden kervandaki bir bedeviyim artık. Bir seraptan diğerine tuz taşıyan bir kervanın ardından gidiyorum. Heybelerden dökülen tuzları birer birer topluyorum. Güneşin o kendini beğenmiş yakıcılığı yerini yıldızlara bıraktığında yaralarıma tuz basıyorum. Gündüzün aydınlığına inat kara, gecenin karanlığına inat beyaz tenimden damlayan kanla yazıyorum öykülerimi. Kapkara gözlerimi yıldızlara emanet ederken uzun kirpiklerim keskin birer kılıç, ince dudaklarımsa korsan şarkılar okuyor. Keskin kılıçların ve korsan şarkıların gölgesinde yüreğimde bir aşk büyütüyorum ve ben, seni sevmekle hayatımın diyetini ödüyorum...
hayat,insanların kendine kurallar koyduğu,herzaman hayaller kurup bi türlü gerçekleştiremediği,diğer insanlar ne düşünür diye kafa patlattığı,hayalkırıklıklarıyla geçen bir süreçtir.Hayatı tanımlayanlarada melankolik denir çünkü hayat onların umurundadır benim ise aslaaa.
hayati tersten yasasak nasil olurdu acaba :)
düsünsenize cami'de uyaniyorsunuz. Bir tahta sandik icersinde, herkes karsinizda saf durmus, iyiliginize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmis vaziyette.
Tabuttan dogruluyorsunuz, yasli, olgun ve agirbasli olarak. Herkes etrafinizda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi hazir.
Arabaniza kurulup evinize gidiyorsunuz.
Dogar dogmaz devlet size maas bagliyor, aylik veya üc ayda bir maasinizi aliyorsunuz. Ne güzel, hazir maas, hazir ev...
Altmisli yaslara kadar hersey garanti, huzur içinde yasiyorsunuz.
Sagliginiz gittikge düzeliyor.
Kaslar gücleniyor, kuvvetleniyorsunuz.
Bir gün calismak istiyorsunuz ve ise ilk basladiginiz gün size hosgeldin hediyesi olarak bir plaket ve altin kol saati veriyor patronunuz.. Ve Genel Müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak ise basliyorsunuz.
Herkes karsinizda elpence divan...
Vücudunuzda da bazi hosa giden hareketler de basliyor
Gittikge zayifliyor forma giriyorsunuz
Diger hormonal Aktiviteler artiyor, fevkalade.....
Aman ne güzel günler basliyor...
Derken birgün patron size artik üniversiteye gitsen iyi olur diyor. Bu arada
Babaniz ortaya cikmis, fazla calistin diyor artik eve dön, isi birak, okumaya basla, harciligin benden olsun...'
Keyfe bakar misiniz? ? ?
Okudugunuz dersler gittikce kolaylasiyor
Ekmek elden su gölden bir dönem basliyor.
Derken Anne ve Babaniz sizi götürüp getirmeye basliyor, araba kullanma derdi de yok artik...
Günün birinde sizi okuldan da aliyorlar, evde otur keyfine bak, oyuncalaklarinla oyna' diyorlar...
Mamaniz agziniza veriliyor, zaman zaman altinizi bile temizliyorlar, hatta bu durum aliskanlik yaratiyor ve hic tuvalet kullanmamaya basliyorsunuz.
Derken Anneniz bir gün size süt verme kararini aliyor ve baska bir keyifli dönem basliyor.
Mama artik her yerde, her an ve en taze seklinde hazir.
Bir gün karanlik ilik ve sicak bir ortama giriyorsunuz.
Beslenmek icin agzinizi acmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyorsunuz sicacik yumusacik! Gürültüsüz ve patirsiz bir ortamda yasiyorsunuz.
Kücülüyor, kücülüyor, ufacik bir hücre halini aliyorsunuz.
calinti...
NASIL OLURDU AMA :))
ölümün nişanlısı....bir hayat ve bir ölüm ve bir gerdek gecesi.......ve yeni bir hayat...... ebediii..... :)
bazen başa sarıyormuş gibi olsa da aslında bizden habersiz önümüzde gidiyordur.. ya yakalarsın beraber gidersin ya da gerisinde kalır kaybedersin...inancın, azmin ve kararların hayatındır...
hayat bazen bir kuşun kanadına tutunup kuşa hissettirmeyecek kadar hafif bazende gerçekleri kaldıramayacak kadar ağır.
İçinde olduğumuz sandalın küreğini suya düşürdüğümüz, akıntının götürdüğü yere giderken ellerimizi kullanarak kayalara çarpmaktan korunmak için mücadele ettiğimiz bir nehirdir........
Ancak ne kadar mücadele edersek edelim, kayalara ne kadar az çarparsak çarpalım sonuçta o azgın ve bilinmez şelaleden aşağıya doğru düşeceğiz.......
bir şairin gebe olduğu ızdırapların doğum sancısından ibarettir hayat
yürüyen merdiven
Evet karar verdim bence hayat..
yaşadığımız andır hayat... :)))) peh.çok mu kötü oldu bu açıklama..
Hayat bir yolculuktur..amaç mezara cesetin sağlam bir şekide varması değil ama...'aman tanrım..bu ne yolculuktu' diyebilmektir. Çünkü zaten ruhun haykırdığı budur.
her zamanki gibi gelişi güzel evden çıkmıştım... gelişigüzel adımlarla herhangi bi yöne doğru yürümeye başladım... sonumu bilmeden sonunu bilmeden... bir ağa takıldım her tarafımdan bağladılar beni gelişi güzel olmayan iplerle... bi an için düşündüm keşke beni hayata da böyle bağlasalardı... ama nafile hayat beni zaten silmişti... ipleri teker teker kesmeye başladım ve nafile... her kesilen ipe karşı iki katı iple yeniden bağlandım... kaçmam lazımdı kurtulmam lazımdı kendimce... bi çıkış yolu olmalıydı... ve kendime yok süsü verdim ipleri kıramasamda kalpleri kırarak uzaklaştım ordan... bilinçsizce akılsızca... çünki beni kim bağlamıştı bilmiyordum... dost mu düşman mı... bilemezdim... yüz yoktu isim yoktu iz yoktu... ben bilmediğimden kaçmıştım... planlı adımlarla evin yolunu tuttum... ama hayat aynı hayat değildi... kapıda hissettirdi bana değiştiğini... apartmanın kedisi beni karşılamadı... asansör çalışmadı... ayaklarım hareket etmedi... merdivenler çıkılamadı... ve mıh gibi kalakaldım olduğum yerde... ne bir adım ileri ne de geri... ne eskiye ne belirsize...
gittim... belirsizden mantıksıza kaçtım... korkudan çıktım tekrar yalnızlığa sığındım... bir sağa bakktım bir sola baktım kaldığım yerde...yalnızlığımı paylaşacak birini aradı kan kırmızı gözlerim... çöktüm yere...cebi sökük paltomda bi sigara daha çıkardım... hayatın yüzüne yüzüne üfledim dumanları... o bana kahkahayla güldü ben ona acıyla gülümsedim...
ey hayat sen acımasız ben akılsız... daha ne kadar sürecek bu zulüm... ne sen merhamet edersin ne de ben akıllanırım... daha çok sürer bu işkence... daha çok sürer bu yalnızlık.... daha çok sürr bu med cezirler... ve sen bir gün beni bırakıp gidersin olduğum yerde... bi musalla taşına emanet eder vuslata yollarsın beni de... ve o gün ben sana kahkahayla gülerken sen umursamadan çekip gidersin... ve o gün ben yaradılışıma ağlayan toprağa kavuşurken sen kendine yeni acı planları çizersin...
hala olduğum yerdeyim... ne bir adım ileri ne bir adım geri...
biliyorum geri dönebilsem kabul görmem... ileri gidebilsem farkım olmaz...
ben bu candan vazgeçeli yıllar oldu be hayat... hadi bu gece insafa gel şuracıkta beni bırakıver... sen yoluna git ben yarime döneyim... o beni sevmese de ben o güzelim toprağıma sarılayım...ve kesilsin ya leytanu küntü turaba haykırışları... ve kesilsin iniltiler... ve kesilsin lanetler... ve kesilsin hakedilen beddualar... toprak alsın ateşimi... ateşler söndürsün günahımı... bedenim yığılıp kalsın olduğu yere...
yalnız gelip yalnız terk ettiğimiz etrafımızda gölgeler mevcut duraklama yeri
Bir zamanlar 90 yasinda bir dedemiz vardi, Allah rahmet eylesin.
Oglum hayat nedir bilirmisin dedi:
Bir gün şöyle, bir gün böyle dedi.
Aradan 15 yil gecti, aynen dedigi gibi.
Bir gün şöyle, bir gün böyle.
HAYAT NEDİR?
Hayat, skor tabelası tutmak değildir.
Kaç arkadaşınız olduğu ya da kaçının sizi arkadaş kabul ettiği değildir.
Bu hafta sonu için planlarınızın olması değildir. Hafta sonu yalnız olmanız da değildir.
Hayat, şu sıralar sevgilinizin olması değildir. Geçmişte kaç sevgilinizin olduğu da değildir.
Bugüne kadar hiç sevgilinizin olmaması da değildir. Sizi kimin öptüğü değildir.
Hayat, ailenizin serveti değildir. Hangi okula gittiğiniz değildir. Ne kadar güzel ya da çirkin olduğunuz değildir.
Giydikleriniz, ayakkabılarınız değildir. Ne çeşit müzik dinlediğiniz değildir.
Ne kadar akıllı olduğunuz değildir. Herkesin size verdiği akıl notu hiç değildir.
Hayat standart testlerin belirlediği kişiliğiniz de değildir.
Hayat, bir kağıda dökülmüş hayat hikayeniz ve bu hayat hikayesini kimin kabul ettiği de değildir.
AMA HAYAT;
Kimi sevdiğiniz, kimi incittiğinizdir.
Kimi mutlu, kimi mutsuz ettiğinizdir.
Sizin olanları koruyabilme ya da mahvedebilmenizdir.
Dostluklarınızdır.
Neyi söylediğiniz ve neyi kastettiğinizdir.
Hangi önemli hüküm ve kararları verdiğiniz ve de niçin verdiğinizdir.
İçinizde sevgiyi taşımak, büyütmek ve dağıtmaktır.
Ama en önemlisi, yalnız başına asla gerçekleştiremeyeceğiniz bir şeyi yapmak,
Hayatınızı, başka insanların kalbine dokundurabilmektir.
Başkalarının kalplerini etkileyecek yolu ancak siz seçersiniz.
Ve hayat bu seçimlerdir zaten.
Hayat silgi kullanmadan resim çizme sanatıdır.
Ve insanlar böyle büyürler...
Unutmayın;
Yaşama kendimizden ne katarsak, yaşamdan da onu alırız...
Genel anlamıyla algılayan-algılanan ilişkisidir.Bu ikilinin olduğu her yerde otomatikman hayat vardır bizim alıştığımız düşündüğümüz gibi olmasa bile...
Bizim göreceli karmaşık dünya hayatımız ise kendisini bilgisayar oynarken oyuna kaptırmış,bu kaptırışın dozajından kendini oyunda sanan,gerçek dünya tamamen gözünden ve zihninden silinmiş,ani bir elektrik kesintisi(ölüm) ile oyunu save de edemeden :) noluyoz lan! ? diyerek şaşkınlık ve üzüntü içinde gerçek dünyaya dönen küçük çocuğun yaşadığı durum gibidir.Bu arada kesilen elektriğin bir daha gelme ihtimalinin olmaması da cabası... 'Ee oyunu oynamayıp da naapıcam nasıl olsa gerçek dünyaya öyle böyle döneceğim? ! ' diyene cevaben: 'Onun sadece oyun olduğunu aklından çıkarmamakla,yandığın zaman üzülmemekle işe başla.' denir...
bkz. kendini araba zanneden şoför
bkz. frp
bkz. teşbih sanatı
her yaşanan acının arkasında mutlaka bir güzellikle ödüllendirilirsiniz...birgün gelipte ben bunları okuduğumda sadece gülümseyeceğimi hissediyorum.o zamanda yazarım
hayal
karmakarışık.....
Öyle anlamsızki yaşadığım hayat. Her şey az sonra gerçekleşecekmiş gibi duruyor, elimi uzatıyorum tutmak için, kayboluyor
-)) Bu dünyayla uğraşıp, hayatını düzenle,
-)) Mücadeleden düşme, dünya uğraşır senle.
o ''mayat'' değil... hayat memât derler....
memât ölümdür....
yaşam ve ölümden bahsedilir genellikle bu ikilemede...
hayat işte bu ikilemenin şu an için bize bakan yüzüdür....
varolduğumuz zamanın küçük dünya sahnesindeki ilk ve son perdesidir....
tekrarı olmayan bir tiyatral oyun desek teşbihte hata olur mu?
senaryosunu benim yazmadıgım ama yönetmek ve oynamak zorunda oldugum bi film gibi...
hayat bana nefes alamyı çagrıştırır gerisi boş şeyler
'ne anladığın'dır.
Huzunlerimin altini actim
Duygularimi dilimledim
Hayallerimi dogradim
Düslerimi kavurdum.
Acilari hafifce biraktim,
Uzerlerine bir kac damla gozyasi serpistirdim..
Hazir oldugunda baktim..
Tadi tuzu yoktu hayatimin..
Seni sil baştan yaşayacağım, her şeye rağmen...
'hayat olmaktır demiştin,
hayat sevmek ve olmaktır.
demiştin ki gündüz ölmek,
gece ise doğmaktır!
ölüm savmaktır sıranı sırası gelince,
ölüm yaşam kuşunu
kafesinden salmaktır!
gözlerime öyle bakma demiştin..
gözlerin ateşe dalmaktır..
ne çıkar misk-u amber saçmasan etrafına?
gülün karı solmaktır..
değişir iklimler mesafeler seninle
ve hüzün sevdanla dolmaktır..
bu beden her mihnete her belaya katlanır(?)
..lakin maksat ne olmaktır..
ne ölmektir..
ne solmaktır....
maksat olmaksa demiştin,
olmak O'nu bulmaktır.'
Yüreğindeki çölde giden kervandaki bir bedeviyim artık. Bir seraptan diğerine tuz taşıyan bir kervanın ardından gidiyorum. Heybelerden dökülen tuzları birer birer topluyorum. Güneşin o kendini beğenmiş yakıcılığı yerini yıldızlara bıraktığında yaralarıma tuz basıyorum. Gündüzün aydınlığına inat kara, gecenin karanlığına inat beyaz tenimden damlayan kanla yazıyorum öykülerimi. Kapkara gözlerimi yıldızlara emanet ederken uzun kirpiklerim keskin birer kılıç, ince dudaklarımsa korsan şarkılar okuyor.
Keskin kılıçların ve korsan şarkıların gölgesinde yüreğimde bir aşk büyütüyorum ve ben, seni sevmekle hayatımın diyetini ödüyorum...
Bu hayat yaşanmıyor sensiz.
devam ediyor.......
hayat,insanların kendine kurallar koyduğu,herzaman hayaller kurup bi türlü gerçekleştiremediği,diğer insanlar ne düşünür diye kafa patlattığı,hayalkırıklıklarıyla geçen bir süreçtir.Hayatı tanımlayanlarada melankolik denir çünkü hayat onların umurundadır benim ise aslaaa.