Emperyalist sömürü mekanizması şu şekilde şematize edilebilir: I- Ticaret Yoluyla Sömürü 1- Azgelişmiş ülkelerde üretilen mal ve hizmetlerin değerlerinin altında fiyatlarla satın alınması. A- Hammaddeler B- Küçük üreticilerin ürünleri C- İşgücü (yurtdışındaki işçiler ve beyin göçü) 2- Azgelişmiş ülkelere değerlerinin üstünde -tekel fiyatlarıyla- mal ve hizmet satılması; A- Mal satışı (hammadde, yarı-mamul yatırım malı) B- Hizmet ve bilgi satışı (ulaştırma, müşavirlik hizmetleri ve teknoloji transferi) II- Yatırım Yoluyla Sömürü 1- İmalat sanayii yatırımları (montaj, taşaron ve dayanıksız tüketim malları sanayilerinin kurulması) , 2- Doğal kaynakların sômürülmesi 3- Banka ve sigortacılık III- Borç Verme (Borçlandırma) Yoluyla Sömürü
ABD askeri güçleri. I. Dünya Savaşı’nda ülke dışında yalnızca 3, II. Dünya savaşında 39 ülkede bulunurken, 1968 itibarıyla 64 ülkede bulunmaktadır ve bu sayı bundan sonra da artmıştır. Buna karşılık emperyalizm halklara açlık ve sefalet vermiştir. Bugün dünyanın en zengin 3 adamının varlığı 48 yoksul ülkenin ulusal gelirinden yüksektir. Aynı 3 adamın varlığı Afrika’nın bütün ülkelerinin ulusal gelirinden yüksektir. Öte yandan, dünyanın en zengin 225 kişisinin varlığı ise bütün dünya nüfusunun sosyal gereksinmelerini karşılayabilecek miktardadır. Uçurum bu denli derindir.
Emperyalizm, bağımlı ülkelerin bütün yeraltı/yerüstü zenginliklerinin vahşice sömürülmesi, kaynaklarının tüketilmesi, halkların kişiliksizleştirilerek kültürlerinin yokedilmesi demektir. 1945’lerden sonra başlattığı yeni-sömürgecilik uygulaması da esasen aynı sonuca yol açmaktadır. Yeni-sömürgecilik uygulaması, emperyalist işgalin gizlenmesi, geri bıraktırılmış ülkelerdeki işbirlikçiler aracılığıyla patent ve askeri anlaşmalarla, sermaye yatırımları ile borç ve 'yardım' ilişkileri ile bağımlılık yaratılması, bu ülkelerin ekonomisinden kültürüne bütün güçlerinin iç dinamiğinin çökertilmesidir. Bu ülkelerin ordularını kendi genelkurmayına bağlayarak ordu ve polisi neredeyse iç savaş ordusu haline getiren emperyalizm, bu ülkelerdeki ekonomik, siyasi ve kültürel yapıyı kendi ihtiyaçlarına uygun hale getirmiştir.
YABANCI SERMAYE ve ATATÜRK... İzmir İktisat Kongresi çalışmaları sürerken bir önemli gerçeğin altını kalın çizgilerler çizmek zorundayız. Bu gerçek, büyük Atatürk'ün 'yabancı sermaye yanlısı' bir siyaseti savunmadığı gerçeğidir. Gerek düşüncede gerek eylemde, yabancı sermayeye karşı olan Ulusal Kurtuluş Savaşı liderinin, yabancı sermaye yanlısı gibi gösterilmesi tarihsel gerçeklerle hiç bağdaşmamaktadır.
Atatürk, Birinci İktisat Kongresi'nin açılışında 'yasalara uymak koşulu ile yabancı sermayeye gerekli güvenceyi vermeye her zaman hazırız' diyorsa da, bu açıklama şu sözlerle tamamlanmaktadır.
'Geçmişte, Tanzimat devrinden sonra yabancı sermaye ayrıcalıklı bir duruma sahipti. Devlet ve hükümet, yabancı sermayenin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır. Her yeni ulus gibi Türkiye de buna izin vermez. Burasını esir ülkesi yaptırmayız...' (Türkiye İktisat Kongresi, A. Gündüz Ökçün, S: 253)
Eğer, Atatürk'ün 'yasalarımıza uymak koşulu ile yabancı sermayeye güvence vermeye hazırız' sözlerinden sonraki bu önemli deyişi aktarılmazsa, yalnızca eksik kalmaz, ayrıca Atatürk'ün görüşleri yanlış anlaşılır.
Şu sözler de Atatürk'ündür:
'Tanzimatın açtığı serbest ticaret devri, Avrupa rekabetine karşı kendisini savunamayan ekonomimizi bir de iktisadi kapitülasyon zinciriyle bağladı. İktisat alanında bizden kuvvetli olanlar yurdumuzda bir de imtiyazlı durumda bulunuyorlardı. Rakiplerimiz, bu suretle, gelişmeye elverişli sanayimizi de mahvettiler. İktisadi ve mali gelişmemizin önüne geçtiler.' (Atatürk, 1.2.1922, Söylev ve Demeçler, C: I, S: 228)
Emperyalizme karşı bir kırbaç gibi şaklayan şu sözler de Atatürk'ün dür:
'Yaşamak isteyen ulusumuzun isteği, basit bir sözcükte toplanabilir. Bağımsızlık! Avrupa'nın yöneticilerinden ve sermayedarlarından ayrı olan ulusları, bizim hayatımızı bize çok görmüyorlar. Eğer bugün Fransız ulusu ve İtalyan ulusu ve hatta İngiliz ulusu ile düşmanlık halinde bulunuyorsak, bu ulusların seslerini işittirememelerinden ve kendi yöneticilerinin yayılma ve sermaye emelleri için bizi yok etmelerine ses çıkarmamalarındandır. Bu devir, ulusumuzun eylemli olarak ve değişmeden yok edilmesini, sermayedarların kendi çıkarlarına uygun bulduklarını sandıkları devirdir. Bu devri atlatıp ulusları söylemeye çağırmak için, yaşamaya haklı olduğumuzu ve hayatımızı elimizden almak için kendilerinin birçok hayatlarını feda etmek gerektiğini kanıtlayacağız...' (Atatürk, Tamim Telgraflar, 2.7.1920, S: 344)
Antiemperyalizmin sınıfsal nedenlerini en açık biçimde anlatan Atatürk, Tanzimat dönemini de şöyle tanımlıyor:
'Devletler, şimdiye kadar bize şu ve bu sorunda gösterişli izinler veriyor gibi görünüyorlar, ancak ekonomik tutsaklıkla bizi felce uğratmıyorlardı. Öteden beri bize bazı şeyler vermiş gibi, bizim bazı haklarımızı tanımış gibi davranırlar, gerçekte ekonomide elimizi kolumuzu bağlarlardı. Bu tutsaklığa katlanan yöneticiler hoşnuttu. Çünkü görünüşte görkemli bir bağımsızlık sağlamışlardı. akat gerçekte ulusumuzu anlamca miskinlik çukuruna atmışlardı. Bunlar ekonomik tutsaklığı anlamamış bedbaht hayvanlardı. Fakat artık bugün milletimiz, hayat noktasının nerede olduğunu pek güzel anlatmıştır.'
Ve şu sözler de büyük Atatürk'ün inançlarını yansıtıyor:
'Bu savaşın önemini kavramış olan ulusumuz, ülkenin bütün gereçlerini kendi emeği ile sağlayabilecek duruma yükselmiştir. Ekonomi işlerinin daha gerektiğince kavranmadığı bir sırada yüce meclisimiz ekonomik kaynaklara ulusu adına el koymak uyanıklığını göstermiştir...' (Atatürk, 1.3.1921, TBMM, Bugünün Diliyle Atatürk'ün Söylevleri, S: 72)
Ve yine Atatürk'ün o günden bu güne bizlere gösterdiği ana doğrultu şu sözlerde saklıdır:
'Bu ülkenin halkı üzerinde kimsenin egemenlik kurma hakkı yoktur; ama bu ülkeyi başkalarına el açmadan geçindirmek ve yaşatmak da size düşen bir ödevdir.' (Bugünün Diliyle Atatürk'ün Söylevleri, S: 109, Söylev ve Demeçler, C:2, S: 126)
Atatürk'ü kendi sözlerinden ayrı olarak yorumlamak olası değildir. İşte Atatürk budur, Atatürkçülük budur. ---------- Uğur MUMCU - Cumhuriyet, 6 Kasım 1981 (Uyan Gazi Kemal!)
OLTADAKİ BALIK: TÜRKİYE (otopsi yayınları) M.Emin Değer in muhteşem kitabı.Türkiye üzerinde emperyalist ABD nin oynadığı oyunlar...
Prof. Türkkaya Ataöv: 'Emin Değer, Milli Savunma Bakanlığı Hukuk Danışmanlığı gibi yetkili koltuklardan yabancılarla olan ilişkilerimizi yakından izleyebilmiş ve bir Türk Subayı'na yaraşır biçimde tepki göstermesini bilmiştir.'
Server Tanilli: 'Emin Değer'i CIA-Kontgerilla ve Türkiye adlı kitabından hatırlayacaksınız. Yeni eseri 'Oltadaki Balık Türkiye' bir bataklığa saplanışın öyküsü. Büyük bir ilgiyle, ama yine de hüzünle okuyorsunuz. Çünkü Emin Değer, o hengamede aymazlıkları, yer yer ihanetleri de sergiliyor. 'Bu kadarı da olmaz' diyorsunuz; olmuş ama! '
İlhan Selçuk: 'Türkiye nasıl oltadaki oluyor? Bu ne biçim benzetmedir? .. Benzetme, kitabın yazarı Emin Değer'in değil, bütün dünyanın adını bildiği bir Amerikalının, Nelson A. Rockefeller'in... ABD Başkanı Eisenhower'a yazıdığı bir mektupta Rockefeller, bu benzetmeye başvuruyor... Bilinçsizliğin kör güdüsünde benliğini dış güdüme teslim etmiş bir toplum düzeyindeyiz. İnanmayan 'Oltadaki Balık Türkiye'yi okusun.'
Uğur Mumcu: 'Devletimizin temelindeki ilk harç, bağımsızlık bilincidir. Bu bilinç nasıl yokedilmiş? İşte bunun yanıtlarını veriyor Emin Değer. Bu gerçekler sadece geçmiş olayları değil, ileride yaşayacağımız CIA damgalı oyunları da sergilemektedir.'
Kültürel emperyalizm, emperyalizmin en tehlikleli koludur.Bir ülkenin içine giren yabancı (Amerikalı, ingiliz, fransız) kültürler, o ülkenin kendi öz kültüründen, değerlerinden, zenginliklerin uzaklaşmasına sebep olur...Bir süre sonra mağaza/alışveriş merkezi isimleri, artık hep yabancı dil olur(star büfe, Carousel, atrium..) sonra o ülkenin kendi öz dansları, şarkıları unutturulur...(folklor, halk oyunları, halk türküleri, sanat musikisi...) Dilde emperyalizm, kültürde emperyalizm kanser gibi tüm urdu sarar ve artık ülke bir SÖMÜRGE haline gelir.Artık ülkenin gençleri kendi kültürlerinden utanır, ilgilenmez, 'marka düşkünü'(nike, adidas...) olur...Artık YERLİ MALI YURDUN MALI lafı a unutturulur, 'yerli malları haftası' artık kutlanmaz olur...İşte emperyalizm...
SUNAY AKIN'IN DA DEDİĞİ GİBİ EMPERYALİZM DEDİĞİN TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVAR! ... Emperysalizm bir sömürü ve tekel düzeni ama emperyalizm karşıtı olmak insanın komünist olduğu anlamına gelmez. Unutulmasın ki biz Kurtuluş Savaşı'nda emperyalizm'E karşı savaş verdik. Kemalistler de anti-emperyalist'tir... (benim gibi)
kapitalizmin en son aşamasıdır emperyalizm.. tekelleşmenin hat safhasıdır, bu durumda başka durumlar çıkar. örn: kültür emperyalizm, kendi kültürleri yaşam tarzı, dilini, giyinişleri, konuşma tarzı, bencil duygular....vb vb.. budurumda gülyabani onlar oluyor :)))))))))))
adı üzerinde emilmek bir ülke insanlarının bir bölümünün kanlarının alınterlerinin vampir bir ülke tarafından (genelde ABD gibi) emilmesi! ! ! ! ! EMperyalizm! ! !
Emperyalist sömürü mekanizması şu şekilde şematize edilebilir:
I- Ticaret Yoluyla Sömürü
1- Azgelişmiş ülkelerde üretilen mal ve hizmetlerin değerlerinin altında fiyatlarla satın alınması.
A- Hammaddeler
B- Küçük üreticilerin ürünleri
C- İşgücü (yurtdışındaki işçiler ve beyin göçü)
2- Azgelişmiş ülkelere değerlerinin üstünde -tekel fiyatlarıyla- mal ve hizmet satılması;
A- Mal satışı (hammadde, yarı-mamul yatırım malı)
B- Hizmet ve bilgi satışı (ulaştırma, müşavirlik hizmetleri ve teknoloji transferi)
II- Yatırım Yoluyla Sömürü
1- İmalat sanayii yatırımları (montaj, taşaron ve dayanıksız tüketim malları sanayilerinin kurulması) ,
2- Doğal kaynakların sômürülmesi
3- Banka ve sigortacılık
III- Borç Verme (Borçlandırma) Yoluyla Sömürü
ABD askeri güçleri. I. Dünya Savaşı’nda ülke dışında yalnızca 3, II. Dünya savaşında 39 ülkede bulunurken, 1968 itibarıyla 64 ülkede bulunmaktadır ve bu sayı bundan sonra da artmıştır.
Buna karşılık emperyalizm halklara açlık ve sefalet vermiştir.
Bugün dünyanın en zengin 3 adamının varlığı 48 yoksul ülkenin ulusal gelirinden yüksektir. Aynı 3 adamın varlığı Afrika’nın bütün ülkelerinin ulusal gelirinden yüksektir. Öte yandan, dünyanın en zengin 225 kişisinin varlığı ise bütün dünya nüfusunun sosyal gereksinmelerini karşılayabilecek miktardadır. Uçurum bu denli derindir.
Emperyalizm, bağımlı ülkelerin bütün yeraltı/yerüstü zenginliklerinin vahşice sömürülmesi, kaynaklarının tüketilmesi, halkların kişiliksizleştirilerek kültürlerinin yokedilmesi demektir. 1945’lerden sonra başlattığı yeni-sömürgecilik uygulaması da esasen aynı sonuca yol açmaktadır.
Yeni-sömürgecilik uygulaması, emperyalist işgalin gizlenmesi, geri bıraktırılmış ülkelerdeki işbirlikçiler aracılığıyla patent ve askeri anlaşmalarla, sermaye yatırımları ile borç ve 'yardım' ilişkileri ile bağımlılık yaratılması, bu ülkelerin ekonomisinden kültürüne bütün güçlerinin iç dinamiğinin çökertilmesidir. Bu ülkelerin ordularını kendi genelkurmayına bağlayarak ordu ve polisi neredeyse iç savaş ordusu haline getiren emperyalizm, bu ülkelerdeki ekonomik, siyasi ve kültürel yapıyı kendi ihtiyaçlarına uygun hale getirmiştir.
YABANCI SERMAYE ve ATATÜRK...
İzmir İktisat Kongresi çalışmaları sürerken bir önemli gerçeğin altını kalın çizgilerler çizmek zorundayız. Bu gerçek, büyük Atatürk'ün 'yabancı sermaye yanlısı' bir siyaseti savunmadığı gerçeğidir. Gerek düşüncede gerek eylemde, yabancı sermayeye karşı olan Ulusal Kurtuluş Savaşı liderinin, yabancı sermaye yanlısı gibi gösterilmesi tarihsel gerçeklerle hiç bağdaşmamaktadır.
Atatürk, Birinci İktisat Kongresi'nin açılışında 'yasalara uymak koşulu ile yabancı sermayeye gerekli güvenceyi vermeye her zaman hazırız' diyorsa da, bu açıklama şu sözlerle tamamlanmaktadır.
'Geçmişte, Tanzimat devrinden sonra yabancı sermaye ayrıcalıklı bir duruma sahipti. Devlet ve hükümet, yabancı sermayenin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır. Her yeni ulus gibi Türkiye de buna izin vermez. Burasını esir ülkesi yaptırmayız...' (Türkiye İktisat Kongresi, A. Gündüz Ökçün, S: 253)
Eğer, Atatürk'ün 'yasalarımıza uymak koşulu ile yabancı sermayeye güvence vermeye hazırız' sözlerinden sonraki bu önemli deyişi aktarılmazsa, yalnızca eksik kalmaz, ayrıca Atatürk'ün görüşleri yanlış anlaşılır.
Şu sözler de Atatürk'ündür:
'Tanzimatın açtığı serbest ticaret devri, Avrupa rekabetine karşı kendisini savunamayan ekonomimizi bir de iktisadi kapitülasyon zinciriyle bağladı. İktisat alanında bizden kuvvetli olanlar yurdumuzda bir de imtiyazlı durumda bulunuyorlardı. Rakiplerimiz, bu suretle, gelişmeye elverişli sanayimizi de mahvettiler. İktisadi ve mali gelişmemizin önüne geçtiler.' (Atatürk, 1.2.1922, Söylev ve Demeçler, C: I, S: 228)
Emperyalizme karşı bir kırbaç gibi şaklayan şu sözler de Atatürk'ün dür:
'Yaşamak isteyen ulusumuzun isteği, basit bir sözcükte toplanabilir. Bağımsızlık! Avrupa'nın yöneticilerinden ve sermayedarlarından ayrı olan ulusları, bizim hayatımızı bize çok görmüyorlar. Eğer bugün Fransız ulusu ve İtalyan ulusu ve hatta İngiliz ulusu ile düşmanlık halinde bulunuyorsak, bu ulusların seslerini işittirememelerinden ve kendi yöneticilerinin yayılma ve sermaye emelleri için bizi yok etmelerine ses çıkarmamalarındandır. Bu devir, ulusumuzun eylemli olarak ve değişmeden yok edilmesini, sermayedarların kendi çıkarlarına uygun bulduklarını sandıkları devirdir. Bu devri atlatıp ulusları söylemeye çağırmak için, yaşamaya haklı olduğumuzu ve hayatımızı elimizden almak için kendilerinin birçok hayatlarını feda etmek gerektiğini kanıtlayacağız...' (Atatürk, Tamim Telgraflar, 2.7.1920, S: 344)
Antiemperyalizmin sınıfsal nedenlerini en açık biçimde anlatan Atatürk, Tanzimat dönemini de şöyle tanımlıyor:
'Devletler, şimdiye kadar bize şu ve bu sorunda gösterişli izinler veriyor gibi görünüyorlar, ancak ekonomik tutsaklıkla bizi felce uğratmıyorlardı. Öteden beri bize bazı şeyler vermiş gibi, bizim bazı haklarımızı tanımış gibi davranırlar, gerçekte ekonomide elimizi kolumuzu bağlarlardı. Bu tutsaklığa katlanan yöneticiler hoşnuttu. Çünkü görünüşte görkemli bir bağımsızlık sağlamışlardı. akat gerçekte ulusumuzu anlamca miskinlik çukuruna atmışlardı. Bunlar ekonomik tutsaklığı anlamamış bedbaht hayvanlardı. Fakat artık bugün milletimiz, hayat noktasının nerede olduğunu pek güzel anlatmıştır.'
Ve şu sözler de büyük Atatürk'ün inançlarını yansıtıyor:
'Bu savaşın önemini kavramış olan ulusumuz, ülkenin bütün gereçlerini kendi emeği ile sağlayabilecek duruma yükselmiştir. Ekonomi işlerinin daha gerektiğince kavranmadığı bir sırada yüce meclisimiz ekonomik kaynaklara ulusu adına el koymak uyanıklığını göstermiştir...' (Atatürk, 1.3.1921, TBMM, Bugünün Diliyle Atatürk'ün Söylevleri, S: 72)
Ve yine Atatürk'ün o günden bu güne bizlere gösterdiği ana doğrultu şu sözlerde saklıdır:
'Bu ülkenin halkı üzerinde kimsenin egemenlik kurma hakkı yoktur; ama bu ülkeyi başkalarına el açmadan geçindirmek ve yaşatmak da size düşen bir ödevdir.' (Bugünün Diliyle Atatürk'ün Söylevleri, S: 109, Söylev ve Demeçler, C:2, S: 126)
Atatürk'ü kendi sözlerinden ayrı olarak yorumlamak olası değildir. İşte Atatürk budur, Atatürkçülük budur.
----------
Uğur MUMCU - Cumhuriyet, 6 Kasım 1981 (Uyan Gazi Kemal!)
Türkiye'de, 1947'de IMF ye üye oluşumuzla temelleri atıldı.
LENİN'in deyimiyle can çekişen kapitalizmdir.
Tamamen düzensiz,seviyesiz,sınır tanımayan,uygulanmaya çalışılan fakat uygulandığında büyük sorunlar ortaya çıkaran bir kuramdır
savaşı:parayı ve acımasızlığı çağrıştırıyor. bir dünya düzenimi yoksa düzensizliğimi onu anlayamadım.
OLTADAKİ BALIK: TÜRKİYE (otopsi yayınları)
M.Emin Değer in muhteşem kitabı.Türkiye üzerinde emperyalist ABD nin oynadığı oyunlar...
Prof. Türkkaya Ataöv: 'Emin Değer, Milli Savunma Bakanlığı Hukuk Danışmanlığı gibi yetkili koltuklardan yabancılarla olan ilişkilerimizi yakından izleyebilmiş ve bir Türk Subayı'na yaraşır biçimde tepki göstermesini bilmiştir.'
Server Tanilli: 'Emin Değer'i CIA-Kontgerilla ve Türkiye adlı kitabından hatırlayacaksınız. Yeni eseri 'Oltadaki Balık Türkiye' bir bataklığa saplanışın öyküsü. Büyük bir ilgiyle, ama yine de hüzünle okuyorsunuz. Çünkü Emin Değer, o hengamede aymazlıkları, yer yer ihanetleri de sergiliyor. 'Bu kadarı da olmaz' diyorsunuz; olmuş ama! '
İlhan Selçuk: 'Türkiye nasıl oltadaki oluyor? Bu ne biçim benzetmedir? .. Benzetme, kitabın yazarı Emin Değer'in değil, bütün dünyanın adını bildiği bir Amerikalının, Nelson A. Rockefeller'in... ABD Başkanı Eisenhower'a yazıdığı bir mektupta Rockefeller, bu benzetmeye başvuruyor... Bilinçsizliğin kör güdüsünde benliğini dış güdüme teslim etmiş bir toplum düzeyindeyiz. İnanmayan 'Oltadaki Balık Türkiye'yi okusun.'
Uğur Mumcu: 'Devletimizin temelindeki ilk harç, bağımsızlık bilincidir. Bu bilinç nasıl yokedilmiş? İşte bunun yanıtlarını veriyor Emin Değer. Bu gerçekler sadece geçmiş olayları değil, ileride yaşayacağımız CIA damgalı oyunları da sergilemektedir.'
Kültürel emperyalizm, emperyalizmin en tehlikleli koludur.Bir ülkenin içine giren yabancı (Amerikalı, ingiliz, fransız) kültürler, o ülkenin kendi öz kültüründen, değerlerinden, zenginliklerin uzaklaşmasına sebep olur...Bir süre sonra mağaza/alışveriş merkezi isimleri, artık hep yabancı dil olur(star büfe, Carousel, atrium..) sonra o ülkenin kendi öz dansları, şarkıları unutturulur...(folklor, halk oyunları, halk türküleri, sanat musikisi...) Dilde emperyalizm, kültürde emperyalizm kanser gibi tüm urdu sarar ve artık ülke bir SÖMÜRGE haline gelir.Artık ülkenin gençleri kendi kültürlerinden utanır, ilgilenmez, 'marka düşkünü'(nike, adidas...) olur...Artık YERLİ MALI YURDUN MALI lafı a unutturulur, 'yerli malları haftası' artık kutlanmaz olur...İşte emperyalizm...
2.dünya savaşından önce İngiltere ve Fransa'nın, savaştan sonra ABDnin tüm dünya ülkelerine uyguladığı politika...Sömürgecilik...Sömürü düzeni...
Gündem...
SUNAY AKIN'IN DA DEDİĞİ GİBİ EMPERYALİZM DEDİĞİN TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVAR! ... Emperysalizm bir sömürü ve tekel düzeni ama emperyalizm karşıtı olmak insanın komünist olduğu anlamına gelmez. Unutulmasın ki biz Kurtuluş Savaşı'nda emperyalizm'E karşı savaş verdik. Kemalistler de anti-emperyalist'tir... (benim gibi)
Akıllının aptalı kullanmasıdır
kapitalizmin en son aşamasıdır emperyalizm..
tekelleşmenin hat safhasıdır, bu durumda başka durumlar çıkar. örn: kültür emperyalizm, kendi kültürleri yaşam tarzı, dilini, giyinişleri, konuşma tarzı, bencil duygular....vb vb..
budurumda gülyabani onlar oluyor :)))))))))))
Zulüm, hırsızlık, sömürgecilik, sülük gibi başkalarının kanını emerek yaşamaktır
dolunay ın dediğidir :) ..bi bakıma terörün ta kendisidir...
adı üzerinde emilmek bir ülke insanlarının bir bölümünün kanlarının alınterlerinin vampir bir ülke tarafından (genelde ABD gibi) emilmesi! ! ! ! ! EMperyalizm! ! !