Sözünü tutana, adil ve iyi olana hiç iyilik olmayacaktır, insanlar daha ziyade kötülük edeni ve onun şiddet uğraşını övecektir, güç hak olacak, saygı kalmayacaktır, şair yeryüzünü terk edecek, insanları en korkunç hallerine bırakacak, ve kutsanmış ölümsüz tanrıya karışacaktır.
Hesiodos, ŞAİR, Miattan önce 8. Yüzyıl.
Yani değişen bir şey yok, her 30 yılda gelen yeni kuşakları test etme var, sonuç hakkında da söylemiş, bilgi verdik, isteyen kendini kurtarır, ya da gider görür, hem net olur, böyle tereddüt yaratıyor, iman dönemleri bitti elli yıl önce raslanabiliyordu, kastım yerine getiren, biz çok inandıkları ciddiye almadığını söylüyor zaten. Kolay gelsin, sizin sınavınzı, yanıltmadık da.
Bütün iyi şairler, ister epik, ister lirik olsun, güzel şiirlerini sanatla oluşturmaz. bunu ilham aldıklarından, kendilerine musallat olunduğundan yapabilirler, lirik şairlerinde güzel eserlerini yazarken, akılları başlarında değildir, Şair hafif kanatlı, kutsal bir şeydir, esinlenene, kendinden geçene, aklını yitirene kadar icat yoktur içinde, bu hale gelmediğinde güçsüzdür, kehanetlerini ifade edemez. Tanrı şairlerinin akıllarını başlarından alır, ve onları hizmetkarı olarak kullanır, tıpkı kahinler, ve kutsal peygamberler gibi, öyle ki onları duyan bizler, bu değerli sözcükleri bilinçsizce telaffuz edenlerin kendinde olmadığını - belki - biliriz. Tanrıdır onlarda konuşan - vahdeti vücud - Tanrı onlar vasıtasıyla bizlerle konuşur.
PLATON, Mistik FİLOZOF, - Yaşadığına, anlatılır gibi değil diyen filozof -
Ben bir şey yapmadım, şiir geldi beni buldu. - DAĞLARCA, DAİMA,
Tanrı sonsuz bir şiirdir ve tarihin temelini taşır- HÖLDERLİN, Alman Mistik ŞAİR.
Bir ziyarette,- onları nasıl yazmışım - TURAN.
SES
Biz kalabalıklar arasından sıyrılıp anlaşılmayan zamanlarda yolculuk ederdik, tınılar, sesler evreninden altın damlalar gönlü saran, bir alev gibi fışkırır ölüm sakinliğine davet ederdi. Durmak mı o da ne, çılgın öpüşlerden uyanmak var mı, bu susmayan sessizliğin boğduğu aklım isyan eder, daha uzaklara derdim, görülmemiş damarlarda gezindim, susun lütfen, yorgunum karanlıklar örtsün üstümü, yeni doğuşların katettiği zamanlarda iflas etmiş beynim, ben bu müzigin peşini bırakmam.
gökhan, 2008
Bazen dalgın bir ölü süzülürdü, iğrenç leş yığınları boz bulanık sularda, enginler şarıl şarıl dökülür girdaplara
RİMBAUD, Fransız Mistik ŞAİR, 1891
Asırlarca istikbalde yürür gibi oluyorum. - DAĞLARCA, 2008
Kolay gelsin, tezgaha geleceklere. Oyun böyle kurulur.
Bir önermeler mantığı içermeden kavramsallaşamaz, önce önermen olur, sonra inşa, dördüncü boyut, bir kavramsızlıktır, yani içeriksiz bir iç, var ama, içe sahip değil, halbuki içeriyor, yani bizim anladığımız hakim zaman anlayışından farklı biz zamanın istemesek de parçasıyızdır, ama, o boyutta, hiçbirşeyi olmadan var kalabilirsin, yani varlıksız varlık, kendiliği var içeriğine borçlu değil, bir var kalma, ama, varolması şimdinin varlık tipolojisine uyması gerekmiyor, şekle tabii, ama, ona da ihtiyacı yok, yani geçişlilik hakim, yani zamanlararası bir zamandışı öge.
Sembol kendini mezarlarda yaratır, ölüler artık çabalamaz, onlar artık zaman değil, mekandır, kalmaya devam eden bir geleceğe doğru olgunlaşmayan bir şey ve bir nedenle, yaşayanların uyanık bilincinde ölünün nasıl yansıtıldığını ifade eden taş, ebedi taştır, faustçu ruh, bedensel sonu takip edecek bir ölümsüzlük, sonsuz uzamda bir tür evlilik arar ve taşı gütik itme sisteminde, kilise müziği ardışıkları gibi, sonunda bir öz genişlemenin içkin derinlik ve yükseklik enerjisinden başka görünür bir şey kalmayana kadar, halbuki mısır da ruh, sonunda yargıç huzuruna çıkmak üzere dar ve amansızca bir yaşam yolunda ilerliyor olarak görüyordu,, insan işte bu sembolizmin taş kısmıyla, ilişkiye girmek için hareket etmeli ve böylece kendisi de bir yaşam sembolü haline gelmelidir, - Yol - hem kaderi, hem de üçüncü boyutu ifade eder..
Osvald SPENGLER, Alman Tarihçi, Düşünür, Bu kitap yazıldığında 20 lerde ikinci sevkiyat da yaklaşıyordu, Kitleleri yüceltmemin tehlikelerine dikkat çekerek, çünkü yol gititiğimz değildi biz ordan dönüyorduk, Arend, bu rüzgan antik çağlardan esiyordu der ikinci kırımdan sonra, Hocas Heideggeri vefatında konuşurken, binlerce yıl önce Parmenides, kalabalıklar için yönsüzce savrulurlar diyordu zaten, ve savruldular sonunda, şimdi yenisi sırada, bakalım.
Tuttuğum herşey ışık oluyor, ancak güneş bu kadar savurgan olabilir, ey sen büyük yıldız, aydınlattıkların olmasaydı, ne olurdu mutluluğun, zamanı gelince hazır ve olgun olayım diye büyük öğlede, hazır olayım diye kendime ve en gizli irademe, kendi öğle vaktinde hazır ve olugun bir yıldız gibi, parlak, yok edici güneş orlarınddan delik deşik mutluluk içinde. bir güneş olayım diye kendime, ve acımasız bir güneş iradesi, en durgun koyda yorgun bir gemi gibi, böyle dinleniyorum yeryüzüne yakın, sadık, güvenerek, bekleyerek, en ince bağlarla ona bağlı, ey mutluluk, şarkı söylemek mi istiyorsun, ey ruhum, yatıyorsun otların üzerinde, ama, hiçbir çobanın kavalını üflemediği, gizemli kulsal saattir bu, sakın kendini, kızgın öğle yatıyor kırlarda, şarkı söyleme, sessiz ol, Dünya mükemmel.
NİETZSCHE, Alman Şair - Filozof, 1900, Çöl büyüyor, vay haline çölü gizleyenin.
Öğle güneşinde bir yaprağın yumuşak hışırtısı, maddenin ritmidir, modern fiziğin dünya resimlerindeki potansiyel enerji gibidir, sınırsız boşlukta en yüksek zirvelerin üzerindeki uzak gece fırtınaları gergin bir kısıtlama yaratır. Onun salınan belirsizliiğinde tüm sözcükler ve şeyler kendilerini eritir, bu dilin statiği değil, dinamiğidir, burada sonsuz yalnızlık Faustcu ruhun evi olarak hissedilir, cennet evrende bir yerde sihirli bir bahçedir uzak, loş bölgelerde yüzen tüm hissedilebilir gerçekliklerin ötesinde bir şeydir, yani hiçbiryerdedir, sınırsızlığın içinde kaybolmuş, uyumsuz kahramanlarıyla yalnızlığın en yüce sembolü olarak görünür, ormana duyulan özlem, gizemli merhamet, tarifsiz terk edilmişlik duygusu, her birimiz bunu biliriz, bu motif tüm derinliğiyle geri döner, bir dünyanın benim için doğduğunu ve yaşadığını hissederim
Osvald SPENGLER, Alman Tarihçi, ve Düşünür. 1936, 56 yaşında öldü, ve yaşamı haketti.
HİÇBİR YERDEN MANZARALAR.
Hiçbir yer salınmaktır, zamansızlığın parıltıları üzerinde, bilgi verilmez, alınmaz da, taa kör bir noktada görür gibi ilerlediğin, yalın, ton dışı, renk uzaklığı, nerenden kaynar, yoksa o mu sana kaynar, açıkça dile gelmez, sağır kulakların çın çın öter, daha da sağır çoğu zaman, ne göz ne gece, saf sen, ben, tutsak elinde, yok üzre yok, kişilik paramparça, sızan, öğütülmüş, akıl bozan, sakınmalı uzayan, kıpırtısız, görülmesi, daha sağ, ölü de.İletilmez anın uçarı hevesleri, tıkar kanalları, dön geri.
gökhan, 2005
Herkes evrene baktı, ben kendime baktım, bir daha dönen olmadı. - Hallac MANSUR, Kuantum Fiziğinin başlama vuruşlarından kabul ediliyor artık.
Yoksa bizden istenen, bataklığın koıyu, işıksız karanlıklarından, çiçekler dermek mi. - TURAN. MİSTİK.
Dünyaya gelmek bir saldırıya uğramaktır, - Gazzali, İslam FİLOZOFU,
Sözünü tutana, adil ve iyi olana hiç iyilik olmayacaktır, insanlar daha ziyade kötülük edeni ve onun şiddet
uğraşını övecektir, güç hak olacak, saygı kalmayacaktır, şair yeryüzünü terk edecek, insanları en korkunç
hallerine bırakacak, ve kutsanmış ölümsüz tanrıya karışacaktır.
Hesiodos, ŞAİR, Miattan önce 8. Yüzyıl.
Yani değişen bir şey yok, her 30 yılda gelen yeni kuşakları test etme var, sonuç hakkında da söylemiş,
bilgi verdik, isteyen kendini kurtarır, ya da gider görür, hem net olur, böyle tereddüt yaratıyor, iman dönemleri
bitti elli yıl önce raslanabiliyordu, kastım yerine getiren, biz çok inandıkları ciddiye almadığını söylüyor zaten.
Kolay gelsin, sizin sınavınzı, yanıltmadık da.
Bütün iyi şairler, ister epik, ister lirik olsun, güzel şiirlerini sanatla oluşturmaz. bunu ilham aldıklarından, kendilerine musallat olunduğundan yapabilirler, lirik şairlerinde güzel eserlerini yazarken, akılları başlarında değildir, Şair hafif kanatlı, kutsal bir şeydir, esinlenene, kendinden geçene, aklını yitirene kadar icat yoktur içinde, bu hale gelmediğinde güçsüzdür, kehanetlerini ifade edemez. Tanrı şairlerinin akıllarını başlarından alır, ve onları hizmetkarı olarak kullanır, tıpkı kahinler, ve kutsal peygamberler gibi, öyle ki onları duyan bizler, bu değerli sözcükleri bilinçsizce telaffuz edenlerin kendinde olmadığını - belki - biliriz. Tanrıdır onlarda konuşan - vahdeti vücud - Tanrı onlar vasıtasıyla bizlerle konuşur.
PLATON, Mistik FİLOZOF, - Yaşadığına, anlatılır gibi değil diyen filozof -
Ben bir şey yapmadım, şiir geldi beni buldu. - DAĞLARCA, DAİMA,
Tanrı sonsuz bir şiirdir ve tarihin temelini taşır- HÖLDERLİN, Alman Mistik ŞAİR.
Bir ziyarette,- onları nasıl yazmışım - TURAN.
SES
Biz kalabalıklar arasından sıyrılıp anlaşılmayan
zamanlarda yolculuk ederdik, tınılar, sesler evreninden
altın damlalar gönlü saran, bir alev gibi fışkırır ölüm
sakinliğine davet ederdi. Durmak mı o da ne, çılgın
öpüşlerden uyanmak var mı, bu susmayan sessizliğin
boğduğu aklım isyan eder, daha uzaklara derdim,
görülmemiş damarlarda gezindim, susun lütfen, yorgunum
karanlıklar örtsün üstümü, yeni doğuşların katettiği
zamanlarda iflas etmiş beynim, ben bu müzigin peşini
bırakmam.
gökhan, 2008
Bazen dalgın bir ölü süzülürdü, iğrenç leş yığınları
boz bulanık sularda, enginler şarıl şarıl dökülür
girdaplara
RİMBAUD, Fransız Mistik ŞAİR, 1891
Asırlarca istikbalde yürür gibi oluyorum. - DAĞLARCA, 2008
Kolay gelsin, tezgaha geleceklere. Oyun böyle kurulur.
Eblehe öğrenmede kolaylık olur, ocağa iki saniye elini tut, ya da bir zahmet yanık servisinde kolunu koysa
bağıranlara bak, öyle hiç çıkamadan.
İyi bir tahsil, iyi bir meslektir, başka herşeyden de bi haberdir, ezici çoğunluğu. el yordamı, sadece.
Uzmanlaşma Barbarlığı, - Ortega GASSET. ispanyol FİLOZOF, 1955
Bir önermeler mantığı içermeden kavramsallaşamaz, önce önermen olur, sonra inşa, dördüncü boyut, bir
kavramsızlıktır, yani içeriksiz bir iç, var ama, içe sahip değil, halbuki içeriyor, yani bizim anladığımız hakim
zaman anlayışından farklı biz zamanın istemesek de parçasıyızdır, ama, o boyutta, hiçbirşeyi olmadan var kalabilirsin, yani varlıksız varlık, kendiliği var içeriğine borçlu değil, bir var kalma, ama, varolması şimdinin
varlık tipolojisine uyması gerekmiyor, şekle tabii, ama, ona da ihtiyacı yok, yani geçişlilik hakim, yani zamanlararası bir zamandışı öge.
Sembol kendini mezarlarda yaratır, ölüler artık çabalamaz, onlar artık zaman değil, mekandır, kalmaya devam
eden bir geleceğe doğru olgunlaşmayan bir şey ve bir nedenle, yaşayanların uyanık bilincinde ölünün nasıl
yansıtıldığını ifade eden taş, ebedi taştır, faustçu ruh, bedensel sonu takip edecek bir ölümsüzlük, sonsuz uzamda bir tür evlilik arar ve taşı gütik itme sisteminde, kilise müziği ardışıkları gibi, sonunda bir öz genişlemenin içkin derinlik ve yükseklik enerjisinden başka görünür bir şey kalmayana kadar, halbuki mısır da ruh, sonunda yargıç huzuruna çıkmak üzere dar ve amansızca bir yaşam yolunda ilerliyor olarak görüyordu,, insan işte bu sembolizmin taş kısmıyla, ilişkiye girmek için hareket etmeli ve böylece kendisi de bir yaşam sembolü haline gelmelidir, - Yol - hem kaderi, hem de üçüncü boyutu ifade eder..
Osvald SPENGLER, Alman Tarihçi, Düşünür, Bu kitap yazıldığında 20 lerde ikinci sevkiyat da yaklaşıyordu,
Kitleleri yüceltmemin tehlikelerine dikkat çekerek, çünkü yol gititiğimz değildi biz ordan dönüyorduk, Arend,
bu rüzgan antik çağlardan esiyordu der ikinci kırımdan sonra, Hocas Heideggeri vefatında konuşurken,
binlerce yıl önce Parmenides, kalabalıklar için yönsüzce savrulurlar diyordu zaten, ve savruldular sonunda,
şimdi yenisi sırada, bakalım.
Tuttuğum herşey ışık oluyor, ancak güneş bu kadar savurgan olabilir, ey sen büyük yıldız, aydınlattıkların
olmasaydı, ne olurdu mutluluğun, zamanı gelince hazır ve olgun olayım diye büyük öğlede, hazır olayım diye
kendime ve en gizli irademe, kendi öğle vaktinde hazır ve olugun bir yıldız gibi, parlak, yok edici güneş orlarınddan delik deşik mutluluk içinde. bir güneş olayım diye kendime, ve acımasız bir güneş iradesi, en durgun koyda yorgun bir gemi gibi, böyle dinleniyorum yeryüzüne yakın, sadık, güvenerek, bekleyerek, en ince bağlarla ona bağlı, ey mutluluk, şarkı söylemek mi istiyorsun, ey ruhum, yatıyorsun otların üzerinde, ama, hiçbir çobanın kavalını üflemediği, gizemli kulsal saattir bu, sakın kendini, kızgın öğle yatıyor kırlarda, şarkı söyleme, sessiz ol, Dünya mükemmel.
NİETZSCHE, Alman Şair - Filozof, 1900, Çöl büyüyor, vay haline çölü gizleyenin.
Öğle güneşinde bir yaprağın yumuşak hışırtısı, maddenin ritmidir, modern fiziğin dünya resimlerindeki potansiyel enerji gibidir, sınırsız boşlukta en yüksek zirvelerin üzerindeki uzak gece fırtınaları gergin bir kısıtlama yaratır. Onun salınan belirsizliiğinde tüm sözcükler ve şeyler kendilerini eritir, bu dilin statiği değil, dinamiğidir, burada sonsuz yalnızlık Faustcu ruhun evi olarak hissedilir, cennet evrende bir yerde sihirli bir bahçedir uzak, loş bölgelerde yüzen tüm hissedilebilir gerçekliklerin ötesinde bir şeydir, yani hiçbiryerdedir, sınırsızlığın içinde kaybolmuş, uyumsuz kahramanlarıyla yalnızlığın en yüce sembolü olarak görünür, ormana duyulan özlem, gizemli merhamet, tarifsiz terk edilmişlik duygusu, her birimiz bunu biliriz, bu motif tüm derinliğiyle geri döner, bir dünyanın benim için doğduğunu ve yaşadığını hissederim
Osvald SPENGLER, Alman Tarihçi, ve Düşünür. 1936, 56 yaşında öldü, ve yaşamı haketti.
HİÇBİR YERDEN MANZARALAR.
Hiçbir yer salınmaktır, zamansızlığın parıltıları üzerinde,
bilgi verilmez, alınmaz da, taa kör bir noktada görür gibi
ilerlediğin, yalın, ton dışı, renk uzaklığı, nerenden kaynar,
yoksa o mu sana kaynar, açıkça dile gelmez, sağır kulakların
çın çın öter, daha da sağır çoğu zaman, ne göz ne gece, saf
sen, ben, tutsak elinde, yok üzre yok, kişilik paramparça,
sızan, öğütülmüş, akıl bozan, sakınmalı uzayan, kıpırtısız,
görülmesi, daha sağ, ölü de.İletilmez anın uçarı hevesleri,
tıkar kanalları, dön geri.
gökhan, 2005
Herkes evrene baktı, ben kendime baktım, bir daha dönen olmadı. - Hallac MANSUR, Kuantum Fiziğinin
başlama vuruşlarından kabul ediliyor artık.