Varlığın açıklık alanındaki yalnızlığını yeryüzüne temellendirir, yaşam ancak öyle mümkün olur, çekilip alınsa elinden yola devam etmenin bir yolu artık bulunamaz, kesintiler, kesiklikler başlar ki yaşam demekte zorlanılır, dünyanın vazgeçilmezi olarak kodlanmıştır, ve ihlaleri de cezalandırma kapsamında yer alir.
O Dağ, yeryüzü zorlasa da dinlendiğin derin köklerin tutar seni, gökyüzüne uzanan doruklarda, O Zihin, dünyanın en yüksek yeri, bacı zihin, çağırır seni gökyüzü, cehennem arası, sınırlara. Burdan aşağı, hakların kaybolmaz ve dokunurken karasularına Acheron¹un en dibe vurmuş ve tutsak. Dahası araştır yüce ara¹sını doğanın eğer Tanrı hadi derse coşkun ateş olacağın.
Giordano BRUNO, İtalyan Mistik ŞAİR, ve AKADEMİSYEN, Papaz. 1600
Biliyorsunuz Bruno yu Akademi yaktı, halk falan değil, neymiş sonsuzluk diye bir şey var demiş, dünyadan ibaret değiliz, ve Mistik sezgisiyle görüp - Değersiz bir çağa devretsen de - dediği de Modern evrenin gelmekte oluşu, yani silkeleyecek, ruhun azalışı ve kimliksizleşme yani, insanın ölüm çanları, şu Rönesans diyerek meseleyi çözdük zannettikleri, o sadece bir restorasyondu, asıl darbe yeni geliyordu. Benzerini bu sefer Fransı ve İngiliz Akademik yobazları DERRİDA ya yaptı, oylamalar da ne söylüyor bu herif diyorlardı, bağışlama kitabı ona ithafdır biraz, ölmeden önce de 2004, dünyanın sonu seminerleri veriyor Amerika da, ancak 2015 de kitaplaşıyor. Bizim yobazlar daha yetişme seviyesinde, şimdilik taciz falan, ille maymunuz kabulleri, ki itiraz eden yok, islam filozofları İnsan da olabilirsin diyor, bu bir süreç. İşte - Panenteizm - olgusu, ki Kazım Arıcan hocanın çalışması nefisdir, ve Spinoza yorumlarına katkı da yapmıştır, Platon, Plotinus, Hallac, Mevlana, Bruno, Spinoza, Whithead, Hartshorn, çizgisini takıp ederek şimdiki aşamasına gelir, yani sonsuzun dışı düşüncesi, yani sonsuz dan sonsuzun dışından hakimiyete gelinir, bu kitaplardan epey çalışma var, kimsenin aklına çevirelim de gelmiyor, çünkü plak takılmış, aynı yerde dönüyor, ama, artık başka bir yerdeyiz, yeriniz olsun istiyorsanız da, elini taşın altına koymayana ekmek yok, ayetleri verdim, isteyen yapar, isteyen bakar.
Ondan zamansızdır, ve ona ihtiyaç duymaz, yani kendini varlığınıza katmadan bir dolaşımı havayla beraber nefes almanızı sağlayan bir alanda kendinize getirir, yaklaşım değil, daima, bir uzaklaşmadır, ama, hep yarınızda hissedersiniz. İşte çağları oyalayan bugüne kalan miras yansız bir görünün, taşlar ya da tuvaller üzerinde, veya müziğe yedirilmiş, açıklığı hep karanlıkta hareket ediyormuşcasına kan dolaşımını arttıran bir katkıyla önünüze gelir, ona akılla değil, anlamadığınız bir sezişin dokunuşlarıyla ulaşırsınız, dahası istemeden o size ulaşır, estetik bir kendini anlatmayan, ama, her şeyi anladığınız bir yakınsama, ve teslim etmeyen, teslim oluştur.
Sevgi ve hakikat iterek dokunurlar, eriştikleri kişiyi geri çekilmeye zorlarlar, zira onların erişmesi, bizatihi dokunmada, kendilerinin erişim dışında olduğunu açığa vurur, Erişilmez oluşunda bize dokunur hatta el koyarlar. Bize yaklaştırdıkları şey, uzaklıklarıdır. Bunu bize duyumsatırlar ve bu duygu onların duyusunun ta kendisidir. Dokunmamayı buyuran dokunma duyusudur. Bir şeyi ne tutabilirsin, ne alıkoyabilirsin, sevgiye ilişkin bilmen gereken bu, gitmesini sev.
Jean Luc NANCY, Fransız Filozof, 2021
Çev. Murat ERŞEN.
Bir derviş söze başladığında ona itiraz etmemek gerekir, okulda öğrenilen her söz, bir konuya değinir, ve onda büyük fayda olur. Ama, dervişin, manevi gözlemle söylediği söz, o faydadan ve bahisten uzaktır.
Adalet ideası insan saflığının asla tahayyül edemeyeceği kadar büyük bir ütopyadır. Doğadaki her şey bu ideayı yerinden eder - tarihten söz bile etmiyoruz. - ahlaki düzen çocuk oyunlarına layık masaldır. Hayatta bir an bile kendini unutmayan, hiçbir fikirkarşısında hiçbir düş, hiçbir mücadele karşısında kendini unutmayan kimse zafer kazanır ancak. Kişi kendi çıkarı ve varoluşu hilafına bir değere kendini adadığında, ilk karşısına çıkan onu çiğner. Acının tözsel monotonluğunu varlığın bağrında keşfetmiş olanların güçlükle haz alabildiği bir zevkin farkedilmez dalgalanmaları peşinde çırpınır insan.
CİORAN, Rumen Filozof,
Yani doğruluk ideali zor iştir, avanta ideali de, sonradan acı oyar, üstelik kesintisiz, niyeti bozukla, halis olanı ayıran sınav budur zaten, bence gübrelik de yeter.
Yani estetik, güdülerle, gerçekleşen arasında bir ara bir kararsız form olarak durur, ve ruhsal bir mücevherle, ışıltıyı görmeye başlarsın, artık o Sühreverdinin gerçekten tarifsiz bir makam dediği yerdesin, hem de daha öteye gitmedin, ama, vakit de kısa, o zaman, onu genişleyen halkalar haline getirmek, bir karşılıklılık içinde, parıltıyı solduran, akıldışı ideallerle değil, yaklaşanın ne kattığına bakıldığında ideale gerek kalmaz, zaten olmuştur, artık ideal de idea değildir, bir yanılsama, ondan gerçeği görmek, aslında şiiri görmektir, ondan Weil, Şair, gerçeği görerek yaşamın şiirini ortaya çıkarır diyor.
Peki estetik varolanın nesidir, varlık sebebi elbette, biz görüntüde yakaladığımızı, ruhta içselleştirebildiğimiz de cisimleşiriz, yani gerçekte o zaman ilk defa görünür hale geliriz, zahiri olandan gerçeklik alanına taşınma estetikle mümkün olur, ama, bu bir ayağı sakata olmasın derimize de işlesin istiyorsak, ruhun da kapsama alanına bu görüntüyü sokmak zorundayız, yoksa estetik uçup gidecek, geriye sadece görüntü kalacaktır.
İddia edildiği gibi biz de düşünce yok değildir, gerçek fikrin anavatanı şiirden yansıyan sonsuz düşünceyi kavramada yetersiz kalan, yeni fikirlerle bulanmış kifayetsiz kafaların yakıştırmasıdır, iyice kavrayamadıkları satırları düşünce dışı sayarlar, ve aklınca küçümserler, fikrin yayıldığı sahayı ve insanlara katkılarını görmezden gelerek, halbuki her mısrada coğrafyayı kaplamış, bir hava teneffüs edilir, bu düşünce değildir de nedir, ki bugün de ihtiyacın olanı fazlasıyla karşılar, akademi biraz işini iyi yapmaya çalışsa, ekonomide bu kadar tökezlemez, çünkü mutlu insanlar ekonomik verimlilik de getirir, teknik de, o da refah demekti, zaten mutluysa da refahı artık konuşmaz, yaşarsın.
Güzeli etikle yaşatan bir değer toplamının cisimleşerek görünür olması. - gökhan.
Varlığın açıklık alanındaki yalnızlığını yeryüzüne temellendirir, yaşam ancak öyle mümkün olur, çekilip alınsa elinden yola devam etmenin bir yolu artık bulunamaz, kesintiler, kesiklikler başlar ki yaşam demekte zorlanılır, dünyanın vazgeçilmezi olarak kodlanmıştır, ve ihlaleri de cezalandırma kapsamında yer alir.
O Dağ, yeryüzü zorlasa da dinlendiğin derin köklerin tutar seni,
gökyüzüne uzanan doruklarda, O Zihin, dünyanın en yüksek yeri,
bacı zihin, çağırır seni gökyüzü, cehennem arası, sınırlara. Burdan
aşağı, hakların kaybolmaz ve dokunurken karasularına Acheron¹un
en dibe vurmuş ve tutsak. Dahası araştır yüce ara¹sını doğanın eğer
Tanrı hadi derse coşkun ateş olacağın.
Giordano BRUNO, İtalyan Mistik ŞAİR, ve AKADEMİSYEN, Papaz. 1600
Biliyorsunuz Bruno yu Akademi yaktı, halk falan değil, neymiş sonsuzluk diye bir şey var demiş, dünyadan ibaret değiliz, ve Mistik sezgisiyle görüp - Değersiz bir çağa devretsen de - dediği de Modern evrenin gelmekte oluşu, yani silkeleyecek, ruhun azalışı ve kimliksizleşme yani, insanın ölüm çanları, şu Rönesans diyerek meseleyi çözdük zannettikleri, o sadece bir restorasyondu, asıl darbe yeni geliyordu. Benzerini bu sefer Fransı ve İngiliz Akademik yobazları DERRİDA ya yaptı, oylamalar da ne söylüyor bu herif diyorlardı, bağışlama kitabı ona ithafdır biraz, ölmeden önce de 2004, dünyanın sonu seminerleri veriyor Amerika da, ancak 2015 de kitaplaşıyor. Bizim yobazlar daha yetişme seviyesinde, şimdilik taciz falan, ille maymunuz kabulleri, ki itiraz eden yok, islam filozofları İnsan da olabilirsin diyor, bu bir süreç. İşte - Panenteizm - olgusu, ki Kazım Arıcan hocanın çalışması nefisdir, ve Spinoza yorumlarına katkı da yapmıştır, Platon, Plotinus, Hallac, Mevlana, Bruno, Spinoza, Whithead, Hartshorn, çizgisini takıp ederek şimdiki aşamasına gelir, yani sonsuzun dışı düşüncesi, yani sonsuz dan sonsuzun dışından hakimiyete gelinir, bu kitaplardan epey çalışma var, kimsenin aklına çevirelim de gelmiyor, çünkü plak takılmış, aynı yerde dönüyor, ama, artık başka bir yerdeyiz, yeriniz olsun istiyorsanız da, elini taşın altına koymayana ekmek yok, ayetleri verdim, isteyen yapar, isteyen bakar.
Ondan zamansızdır, ve ona ihtiyaç duymaz, yani kendini varlığınıza katmadan bir dolaşımı havayla beraber nefes almanızı sağlayan bir alanda kendinize getirir, yaklaşım değil, daima, bir uzaklaşmadır, ama, hep yarınızda hissedersiniz. İşte çağları oyalayan bugüne kalan miras yansız bir görünün, taşlar ya da tuvaller üzerinde, veya müziğe yedirilmiş, açıklığı hep karanlıkta hareket ediyormuşcasına kan dolaşımını arttıran bir katkıyla önünüze gelir, ona akılla değil, anlamadığınız bir sezişin dokunuşlarıyla ulaşırsınız, dahası istemeden o size ulaşır, estetik bir kendini anlatmayan, ama, her şeyi anladığınız bir yakınsama, ve teslim etmeyen, teslim oluştur.
Sevgi ve hakikat iterek dokunurlar, eriştikleri kişiyi geri çekilmeye zorlarlar, zira onların erişmesi, bizatihi dokunmada, kendilerinin erişim dışında olduğunu açığa vurur, Erişilmez oluşunda bize dokunur hatta el koyarlar. Bize yaklaştırdıkları şey, uzaklıklarıdır. Bunu bize duyumsatırlar ve bu duygu onların duyusunun ta kendisidir. Dokunmamayı buyuran dokunma duyusudur. Bir şeyi ne tutabilirsin, ne alıkoyabilirsin, sevgiye ilişkin bilmen gereken bu, gitmesini sev.
Jean Luc NANCY, Fransız Filozof, 2021
Çev. Murat ERŞEN.
Bir derviş söze başladığında ona itiraz etmemek gerekir, okulda öğrenilen her söz, bir konuya değinir, ve onda büyük fayda olur. Ama, dervişin, manevi gözlemle söylediği söz, o faydadan ve bahisten uzaktır.
Şemsi TEBRİZİ.
Hikmet üç şekildedir, Birincisi söz, ikincisi amel, üçüncüsü, hakkın güzelliğini manevi alemde seyretmek.
TEBRİZİ.
Çev. Mehmet ÇELİK.
Adalet ideası insan saflığının asla tahayyül edemeyeceği kadar büyük bir ütopyadır. Doğadaki her şey bu ideayı yerinden eder - tarihten söz bile etmiyoruz. - ahlaki düzen çocuk oyunlarına layık masaldır. Hayatta bir an bile kendini unutmayan, hiçbir fikirkarşısında hiçbir düş, hiçbir mücadele karşısında kendini unutmayan kimse zafer kazanır ancak. Kişi kendi çıkarı ve varoluşu hilafına bir değere kendini adadığında, ilk karşısına çıkan onu çiğner. Acının tözsel monotonluğunu varlığın bağrında keşfetmiş olanların güçlükle haz alabildiği bir zevkin farkedilmez dalgalanmaları peşinde çırpınır insan.
CİORAN, Rumen Filozof,
Yani doğruluk ideali zor iştir, avanta ideali de, sonradan acı oyar, üstelik kesintisiz, niyeti bozukla, halis olanı ayıran sınav budur zaten, bence gübrelik de yeter.
Yani estetik, güdülerle, gerçekleşen arasında bir ara bir kararsız form olarak durur, ve ruhsal bir mücevherle, ışıltıyı görmeye başlarsın, artık o Sühreverdinin gerçekten tarifsiz bir makam dediği yerdesin, hem de daha öteye gitmedin, ama, vakit de kısa, o zaman, onu genişleyen halkalar haline getirmek, bir karşılıklılık içinde, parıltıyı solduran, akıldışı ideallerle değil, yaklaşanın ne kattığına bakıldığında ideale gerek kalmaz, zaten olmuştur, artık ideal de idea değildir, bir yanılsama, ondan gerçeği görmek, aslında şiiri görmektir, ondan Weil, Şair, gerçeği görerek yaşamın şiirini ortaya çıkarır diyor.
Yani devamlılık estetiğin içinde yaşar, hem ruhta hem cisimde, başka da bir formülü yok, bunu kuracaksınız, rehberi iyi okuyun, anlayarak.
Peki estetik varolanın nesidir, varlık sebebi elbette, biz görüntüde yakaladığımızı, ruhta içselleştirebildiğimiz de cisimleşiriz, yani gerçekte o zaman ilk defa görünür hale geliriz, zahiri olandan gerçeklik alanına taşınma estetikle mümkün olur, ama, bu bir ayağı sakata olmasın derimize de işlesin istiyorsak, ruhun da kapsama alanına bu görüntüyü sokmak zorundayız, yoksa estetik uçup gidecek, geriye sadece görüntü kalacaktır.
İddia edildiği gibi biz de düşünce yok değildir, gerçek fikrin anavatanı şiirden yansıyan sonsuz düşünceyi kavramada yetersiz kalan, yeni fikirlerle bulanmış kifayetsiz kafaların yakıştırmasıdır, iyice kavrayamadıkları satırları düşünce dışı sayarlar, ve aklınca küçümserler, fikrin yayıldığı sahayı ve insanlara katkılarını görmezden gelerek, halbuki her mısrada coğrafyayı kaplamış, bir hava teneffüs edilir, bu düşünce değildir de nedir, ki bugün de ihtiyacın olanı fazlasıyla karşılar, akademi biraz işini iyi yapmaya çalışsa, ekonomide bu kadar tökezlemez, çünkü mutlu insanlar ekonomik verimlilik de getirir, teknik de, o da refah demekti, zaten mutluysa da refahı artık konuşmaz, yaşarsın.