sabah uyandığında 'bugün yunanistan'ı mı, yoksa bulgaristan'ı mı alsam acaba? ' diye düşünüyor mu, açıkçası çok merak ediyorum... kendini dahi sanan ama aslında tarih boyunca zulmetmişlerin sadece elinde arasıra kalem tutan halinden başka bir şey değil.. o çok anlamlı kuruma, biri anca bu kadar yakışmayabilir...
ölüm haberini a takımı'nda izlediğim geceyi hiç unutmadım, unutamam.. türküleri her zaman içimi deşmiştir. onun yaşadığı döneme şahitlik etmiş olmam, kendi hesabıma büyük bir şanstır. bir şarkıda, bazen ciltlerce kitabın söyleyemeceği şeyi söylemeye kadir çok müstesna bir sanatçıdır... 'bir yaralı döşten gayrı ne'm kaldı? '
öğrenci evleri elbette ki, her zaman kirlidir. halıların üzerinde bilumum malzeme bulunabilir. (erkek öğrenci evleri için) banyo her zaman kıl yumaklarıyla doludur. temizlik, anca evden bir elemanın sevgilisinin eve gelmesiyle olur. kız, aynı şehirdeyse bütün işler zaten ona ve arkadaşlarına yaptırılır. yok eğer başka bir şehirdeyse, o gelmeden önce misafir edecek olan geceden evi pirupak eder.yemek çoğunlukla, kaçınılmaz olan menemen, makarna, patates üçlüsünden herhangi biri olur. kırmızı et kapıdan bile giremez. bütün yemeklere tavuk konulur. kapının önü ayakkabı doludur. ve hepsi iğrenç kokar. çay her saat kaynamaktadır. bir tekel bayiinin yakınlarda oluşu herkese güven verir. çünkü oraya her an koşulabilir ve tekel bayiici(ki genelde orta yaşın üzerinde olurlar) öğrencileri tanıdığı için onlara 'yeğenim' diye hitap eder. bir öğrenci evinin başına gelebilecek en büyük felaket, elemanların ailelerinden birinin o şehre gelmesidir. bütün kanıtlar yok edilir, boş bira şişeleri iade edilir, arkadaşlar az gelip giderler, akşamdan herkes odasına çekilip uyur, müziğin sesi susar. yemek, bulaşık gibi sorumlulukların sıraları yapılır ama üçüncü gün bütün sıra bozulur. herkes aklına eseni yapar. parasızlık ve açlık bakidir. ama yine de hoştur, yaşanılasıdır, şiirseldir...
roll dergisinin mayıs sayısında kurt'le ilgili çok güzel bir soruşturma-araştırma yayınlandı, gerisi de gelecekmiş.. kapakta da kurt2ün bir hınzırlık fotoğrafı var.. ağzından su fışkırtırken.. bir de altıukırkbeşten çıkmış bir kurt cobain ve seattle olayı adlı kitap var.. kurt, o da hayatın arka bahçesinde.. bir tüfek.. kurş..u..n..
ucuzu makuldur.. halk arasında bu tür şaraplara köpeköldüren ya da itöldüren de denilir. içtiğiniz anda boğazınızdan aşağıya doğru bir yanma hissedersiniz. yeni içenlere mazot kıvamında gelebilir. ama bir kere alışılırsa hem keseyi zorlamaz hem de giderek güzelleşir, güzelleştirir... verilen isimler de çok enteresandır..(kalyon, efes güneşi, medele, tutku vs)
en şiirsel ölüm biçimi intiharla yaşamına son vermiş, çağdaş iran edebiyatının kurucularından sayılan, afyonkeş, hayatının büyük bir bölümün fransa'da geçirmiş bir yazar.. yky sanırım bütün kitaplarını bastı.. benim ilk düşünüşte aklıma gelenler; kör baykuş, diri gömülen, aylak köpek.(bu kitap da bana hep yusuf atılgan'ın aylak adam'ını çağrıştırır kaçınılmaz olarak)
ece ayhan yönetmen fellini ve amarcord için 'dipte bir şair' der... sait faik de 'dipte şair'dir benim için.. 'harita üzerinde bir nokta' öyküsünü hayatımın anlamını bulmuşçasına kendime ait bulmuştum... 'yazmazsam, deli olacaktım' diye bitirir öyküyü sait faik... ismi bile deniz, balıklar, rakı ve burgazada kokuyor... nevzat yalçın ölümünden sonra şu muhteşem şeyleri yazar: 'sana oktay rifat'ın orhan veli'ye teklif ettiği şeyi rahatça teklif edebilirim: al benim ciğerimi kullan, yüreğimi tak, bunda hilafım varsa namussuzum. ağlıyorum sait...'
sabah uyandığında 'bugün yunanistan'ı mı, yoksa bulgaristan'ı mı alsam acaba? ' diye düşünüyor mu, açıkçası çok merak ediyorum... kendini dahi sanan ama aslında tarih boyunca zulmetmişlerin sadece elinde arasıra kalem tutan halinden başka bir şey değil.. o çok anlamlı kuruma, biri anca bu kadar yakışmayabilir...
tutunamayanlar'ın yazarı oğuz atay'ın bir kitabının ismi.
'burada yağmur yağıyor günlerdir
ama sen yine de şemsiyeni almadan gel ilk otobüsle...'
ölüm haberini a takımı'nda izlediğim geceyi hiç unutmadım, unutamam.. türküleri her zaman içimi deşmiştir. onun yaşadığı döneme şahitlik etmiş olmam, kendi hesabıma büyük bir şanstır. bir şarkıda, bazen ciltlerce kitabın söyleyemeceği şeyi söylemeye kadir çok müstesna bir sanatçıdır...
'bir yaralı döşten gayrı ne'm kaldı? '
öğrenci evleri elbette ki, her zaman kirlidir. halıların üzerinde bilumum malzeme bulunabilir. (erkek öğrenci evleri için) banyo her zaman kıl yumaklarıyla doludur. temizlik, anca evden bir elemanın sevgilisinin eve gelmesiyle olur. kız, aynı şehirdeyse bütün işler zaten ona ve arkadaşlarına yaptırılır. yok eğer başka bir şehirdeyse, o gelmeden önce misafir edecek olan geceden evi pirupak eder.yemek çoğunlukla, kaçınılmaz olan menemen, makarna, patates üçlüsünden herhangi biri olur. kırmızı et kapıdan bile giremez. bütün yemeklere tavuk konulur. kapının önü ayakkabı doludur. ve hepsi iğrenç kokar. çay her saat kaynamaktadır. bir tekel bayiinin yakınlarda oluşu herkese güven verir. çünkü oraya her an koşulabilir ve tekel bayiici(ki genelde orta yaşın üzerinde olurlar) öğrencileri tanıdığı için onlara 'yeğenim' diye hitap eder. bir öğrenci evinin başına gelebilecek en büyük felaket, elemanların ailelerinden birinin o şehre gelmesidir. bütün kanıtlar yok edilir, boş bira şişeleri iade edilir, arkadaşlar az gelip giderler, akşamdan herkes odasına çekilip uyur, müziğin sesi susar.
yemek, bulaşık gibi sorumlulukların sıraları yapılır ama üçüncü gün bütün sıra bozulur. herkes aklına eseni yapar. parasızlık ve açlık bakidir. ama yine de hoştur, yaşanılasıdır, şiirseldir...
roll dergisinin mayıs sayısında kurt'le ilgili çok güzel bir soruşturma-araştırma yayınlandı, gerisi de gelecekmiş.. kapakta da kurt2ün bir hınzırlık fotoğrafı var.. ağzından su fışkırtırken.. bir de altıukırkbeşten çıkmış bir kurt cobain ve seattle olayı adlı kitap var.. kurt, o da hayatın arka bahçesinde.. bir tüfek.. kurş..u..n..
ucuzu makuldur.. halk arasında bu tür şaraplara köpeköldüren ya da itöldüren de denilir. içtiğiniz anda boğazınızdan aşağıya doğru bir yanma hissedersiniz. yeni içenlere mazot kıvamında gelebilir. ama bir kere alışılırsa hem keseyi zorlamaz hem de giderek güzelleşir, güzelleştirir... verilen isimler de çok enteresandır..(kalyon, efes güneşi, medele, tutku vs)
en şiirsel ölüm biçimi intiharla yaşamına son vermiş, çağdaş iran edebiyatının kurucularından sayılan, afyonkeş, hayatının büyük bir bölümün fransa'da geçirmiş bir yazar.. yky sanırım bütün kitaplarını bastı.. benim ilk düşünüşte aklıma gelenler; kör baykuş, diri gömülen, aylak köpek.(bu kitap da bana hep yusuf atılgan'ın aylak adam'ını çağrıştırır kaçınılmaz olarak)
'seyyah oldum, sözüm bildim, gizlendim içime
çığlık oldu gözlerim, kendimi vurdum...' (murat çelik)
ece ayhan yönetmen fellini ve amarcord için 'dipte bir şair' der... sait faik de 'dipte şair'dir benim için.. 'harita üzerinde bir nokta' öyküsünü hayatımın anlamını bulmuşçasına kendime ait bulmuştum... 'yazmazsam, deli olacaktım' diye bitirir öyküyü sait faik... ismi bile deniz, balıklar, rakı ve burgazada kokuyor... nevzat yalçın ölümünden sonra şu muhteşem şeyleri yazar: 'sana oktay rifat'ın orhan veli'ye teklif ettiği şeyi rahatça teklif edebilirim: al benim ciğerimi kullan, yüreğimi tak, bunda hilafım varsa namussuzum. ağlıyorum sait...'