Hiç gereği yokken hayatına giren insanlar.. Hiç gereği yokken karşına çıkarlar.. Hiç gereği yokken gününü haftanı ayını belkide yıllarını alırlar.. Hiç gereği yokken gece-gündüz aklından geçen her düşünceye bulaşırlar.. Hiç gereği yokken seni istemediğin kadar mutlu ederler.. Sonra Hiç gereği yokken hayatından çıkıp giderler... Mevlâna Celâleddin-i Rûmî
yalnızlık, ilerisine asla bakamayacağın bir pencere gerisinde; yağan karı,inen geceyi ve yükselen dağları izlerken,senin,yanımda olduğunu hissetmektir. hayalini yanımda taşımak,yanında varlığımı unutmaktır. küçük bir ben içinde,koca bir sensizliği yaşamaktır yalnızlık! yaşamak ve şikayet etmemek.
yalnızlık, seni,herkesini ve herşeyini kabullenmek ama bunu sana anlatma yeteneğinden yoksun olmaktır. anlatamamanın yanında durmadan konuşmak ve tüm susmaları sana kaptırmak, sonunda sessizliğe mahkum olmaktır. suskunluğunun her bir harfini yorumlamak ve haricinde duyduğum sesleri inkar etmektir yalnızlık. her şarkıda artan sızımı dindirmek yerine 'sevdiğim türkünü susur da git' diyerek haykırmaktır! .yalnızlık,acı ezgilerine sırt dönüp,sadece senin sesinin nemini dinlemektir. ezgilerden daha acı sesinin ta kendisidir yalnızlık!
şimdiyi yok saymak,yarını ertelemek ve fotorafların sınırlı karelerinde, sen’li dünleri yaşamak da,yalnızca,yalnızken yapılacak akıl karı bir deliliktir ve delilik, yalnızlığın en yalın tanımıdır!
yalnızlık, yarin kentinde kendini öksüz hissetmektir. cadde boyu ışıklarda büyüyen kimsesizliği,hiçbir gülüşe sığdıramamak, ulu orta ağlamak ve kendine konuşmaktır.suretin düştüğü her yüze sen diye bakmak, suretinin aslına korkusuzca bakmak,aynalardaki suretime bakamamaktır yalnızlık!
çok vagonlu bir trende,her istasyonda yeniden başlayan çok seferli bir yolculuktur yalnızlık!
yalnızlık, sana gelirken yolları günlerin ardında bitirmek; senden giderken,yollarda; 'ömrümü bitirmektir'…
yalnızlık, söylediğin her sözü aklımda tutmak,seni hiç unutmamışken, her defasında yeniden yeniden hatırlamak,geceleri terk edip,sabahları kapına sığınmak ve gittiğini bile bile 'inançsızca' dönmeni beklemektir…
şiirlere soyunup,mektup giyinmek; bütün şairleri reddedip bir yazara aşık olmaktır yalnızlık.
Bazen bir kelimeyi telaffuz etmek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Bir kırık camın parçaları dökülür yüreğine.
Susarsın.
Bardaktan boşalan yağmur olup, üstüne gelir hüzün. Ağlamak kesmez içini, seni avutacak her şeyden mahrum kalırsın. Üstelik; hatır soranı kalmamış bir ihtiyarın, bayram sabahları, perdesi erkenden açılmış pencerelerde bir görünüp bir kaybolan komşularına çevirdiği bakışları kadar yalnızsın. Ne eski fotoğraflardan kalan bir hatıra, ne de çocukluk yıllarının gülümseyen yüzü.
Yanında hiç kimseyi bulamazsın. Bildiğin her yer uzak, tanıdığın herkes yabancı.
Yine de ağlarsın.
Bazen birine katlanmak, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. En çaresiz bir gününe uyandığın gurbette bile olsan, yolunu değiştirmek düşer aklına; kaçarsın. Ayak üstü geçiştirilen kısa bir zaman, koca bir gün olup ayağına dolanır. Tahammül etmeyi kolaylaştıracak ve kendine, “aslında iyi biri” diyebileceğin yalanlar ararsın. Konuştuğun her cümlenin arasına, oradan uzaklaşabilmek için kullanacağın bahaneler katarsın.
Asla kolay kurtulamazsın.
Bazen bir konuşmayı dinlemek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Kelimeler, göz kapaklarına dökülen kurşun gibi iner üzerine. Ya da için ezilir, yere düşen hakikatin karşısındaki çaresizliğine. Bir müstehzi bakışlarına bakarsın alçağın; bir de ses tonunun içinden şeytana el sallayan kibrine. Artık, kimseyi incitmemek için gösterdiğin nezaketine, seni dışarıya atacak kadar cesaret katarsın. Mevzu, üstü başı parçalanmış bir çocuk gibi durur karşında.
Asla yardımcı olamazsın.
Bazen bir günü akşama kavuşturmak, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. İçindeki sıkıntıyı bir türlü atamazsın. Sıtkın sıyrılır hayattan; dokunduğun her eşyadan yüreğine inen bir kir ve baktığın her yerde kahpelik vardır. Seni sakinleştirecek bir söz ararsın. Ne okuduğun şiir, ne de bir hatırayı mıh gibi yüreğine çakan şarkı; hepsinin, hayat ancak kendi yolunda gidince anlamı vardır.
Bunu anlarsın.
Bazen yalnız kalmak; dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Sebebini bilemediğin korkularla uyanırsın. Mevsim, sanki hep sonbahardır. Ne bir çiçeğin kokusunu alırsın, ne de dünya umurundadır. O gün, hiç olmadığı kadar değişik şeylerle uğraşırsın. Zaman, bir kaplumbağanın kabuğuna bağlanmıştır sanki, ertesi güne çıkmayı dört gözle ararsın. Okuduğun kitaplardan bir cümleyi hatırlamaya çalışır, yapamazsın. Hep düşen yapraklar gelir aklına, gözü yaşlı çocukluğun, yıllardır görmediğin dostların, bir veda anında dişlerini sıkıp arasına sakladığın göz yaşların.
Geçmişinden asla kurtulamazsın.
Bazen veda etmek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Yüreğin bir kuşun kanatlarında havalanır. Söylenebilecek hiçbir sözün anlamı kalmaz; bilir, konuşmazsın.
Uygun bir cümle, belki; ama asla bulamazsın. Yol uzar gözünde, ayrılığın kokusuna dayanamazsın.
Gitmek bir dalın kırılmasıdır en çok. Ya da buz gibi bir hava ve sen donup kalırsın. Gökyüzü kararır. Ayakların seni taşıyamaz; olduğun yerde çakılıp kalırsın. En hüzünlü haliyle canlanır gözünde biraz sonrası; ağlayan bir ana, eş, yar, evladın, belki de dostların.
Yine de yaparsın.
Bazen bir hatırayı taşımak, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Attığın her adımda, peşin sıra gelen ayak sesleri vardır. Uzanır dokunamazsın. Her yalnız kalışında sana seslenen hitabını duyar; dinlediğin her söze, onu sana getirecek bir şerh koyarsın. Bazen bir kapının tokmağında, bazen de karanlığın içine kaçan gölgede onu ararsın. Ne birlikte çektirilen fotoğraf; ne de, bir kış günü gelen sıcak bir selamı vardır.
Ama yine de unutamazsın.
Bazen bir dostu özlemek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Koca bir dağ olup oturur yüreğine. Gecenin en kuytu yerine sığınır, uyuyamazsın. Bir tebessüm iner yüzüne; en kötü gününde yanı başında duran mahzun halini hatırlarsın. Ya da bir yaz günü, çeşme suyu serinliğindeki selamını. Çıkıp gelse şu an, söyleyecek söz bulamazsın. Konuşmak beyhude bir çabadır belki, onu halinden de anlarsın. Çünkü, çocuk gözlerinden dökülen öfkeyi yakalar; sadece sen korkarsın. Ne gailesi dünya hayatının, ne de yeni arkadaşlar.
Yerine hiç kimseyi koyamazsın.
Bazen,
Bazen gözlerini kapatır ve dost bir yürekten gelen hayır dualardan başka hiçbir şeyi hissetmezsin.
Adamın biri her zaman 'Allah Allah'diye zikreder bu zikirden ağzı bal yemiş gibi tatlanırdı.
Bir gün şeytan gelip:'Ne diye durmadan 'Allah Allah 'deyip duruyorsun.Bunca zamandır Allah demene karşılık bir kerecik olsun.Allah(C.c) 'Lebbeyk kulum ne istiyorsun? dedi mi sana Sende hiç utanma sıkılma yok u? daha ne kadar Allah diyeceksin'.dedi.
Bunun üzerine her daim Allah'ın adını dilinden düşürmeyen adam utanıp sıkıldı ve zikri bıraktı.gönlü kırılmış bir halde yattı uyudu.
Rüyasında Hazreti Hızır'ı gördü. 'Neden yaptığın güzel işi terk ettin? 'Allah diye zikretmeyi bıraktın? diye sordu. Adam: 'Yaptığım onca zikre karşılık verilmedi.Hak katında 'Lebbeyk-buyur sesi gelmedi.O'nun kapısından kovulmaktan korktum.'dedi.
Bunun üzerine Hazreti Hızır şu hikmetli karşılığı verdi. Ey Allah'ın kulu! Senin Allah demen Allah Lbbeyk kulum -buyur kulum-demesidir.Allah isminin zikrini herkese nasip eder mi? Senin Allah diye bilmen Allah'ın sana duyduğu sevginin işaretidir.
Bunu duyan adam kalkarak tekrara Allah(C:C) zikretmeye o'nu anmaya devam eder.(HAZRETİ MEVLANA)
Lütfet de alan ellerin değil veren ellerin, Affedici olduğu için affedilenlerin safında var olalım.
Ya Rab! ! !
Gözyaşlarımız bedirde secdeye kapanıp sana yakaran kulun ve Rasulün Muhammedin gözyaşları kadar saf ve duru değil belki, Onun de...diği gibi 'eğer şu mü'minler helak olursa Ey Rabbim! Yeryüzünde sana kulluk eden kimse kalmaz' gibi naz makamında kapını çalma cesaretimiz yok..
Ama
'Duanız olmasa Rabbin sizi ne yapsın' diyende sensin Rabbim.. Bize duayı öğreten sensin. Rahman ve Rahim sıfatlarını sen yazdın kalplerimize,umutları sen yazdın,ye's den korunmayı sen yazdın,
Dua edin cevap vereyim diyen sensin,
Vaadinde hulfetmeyen,sözünden haşa dönmeyen sensin, Hazineleri sonsuz olan sensin.. Bir duamız var ve senin kapında bu dualı halimize güveniyoruz Rabbim!
Bize rahmetini yağdır.Toprağımıza,insanımıza. Aç rahmet kapılarını Rabbim!
Bize hastalıksız kalpler ver,bize seni sevecek yürekler ver,bize senin sevdiklerini sevecek yürekler ver,bize kulun ve Rasulün Muhammed(s.a.s) in dualarında istediklerini ver...
Ona uhudu sevdirdiğin gibi,bize de sevdir dağı,taşı,kuşu,çiçeği.
'Mü'minleri sevdir.Mü'minlere karşı gönüllerimizde en küçük kırışıklık,en ufak dargınlık bırakma'..
YA RAB! ! ! AL BENİ BU RÜYADAN...
Uyandır beni bu dünyadan, Bu kırılgan varlığımı ebedi haşrının baharına toprak eyle..
Ey Kapıları Açan Allahım! Bize kapıların en hayırlısını aç. EY Halden Hale çeviren Allahım! Halimizi en güzel hale çevir. Ey Kalpleri Döndüren Allahım! Kalplerimizi dinin ve itaatın üzerine sabit kıl.
Ya Rab! ! !
Bak şu yanan sineme,bak şu dağlı kalbime,bak şu bitik bakışlarıma, bak her harfi ağlayan şiirlerime,inleyen nesirlerime,dua dua melhalime bir bak!
Bahtına düştüm Ey rahmeti engin,merhameti aşkın Sultanım! ! !
Ama çıkarma beni bu bahtından,kurutma dilimi,yıkılmışlığıma ve istikameti yitirmişliğime ver şu mehari muaşam sözleri.
Ben mücrime yakışanı derim,sense sana yakışanı yaparsın herzaman.
Senden medudiyet mühürlü Mevlananın senin dergahında yaptığı dua ağzıyla medet diliyor ve;
Gel, gel de yollardaki topraklardan topla beni diyerek, sadece seni dileniyorum Allahım! yalnızca seni sadece seni...
Sadece hoşça kal deyip gittim diye; yüreğin hala küskün biliyorum.., 'ELVEDA' çok büyük bir kelime. Sığmadı dudaklarımın sınırları içine..... Sözlüğümden haberdar olacak kadar çok kalmadın sevgili, yüreğimde.... Benim “Hoşçakal'ım yazılmış yanlışlıkla elveda kelimesinin yerine... Kim bilir belki de bir hoşça kal en çok bu aşktaki kadar yakışır elveda hanesine...
Aşk bir armağandır. Kendiliğinde insanı bulan bir armağan... Ne zaman, nerede ve niçin geldiği bilinmeyen bir armağan... İnsanın sahip olabileceği en değerli armağan... Yaşamda elde edilebilecek en büyük armağan... İnsanın onu kendinden başkasıyla asla paylaşamayacağı bir armağan... Onu yitirmemek için canı pahasına koruduğu bir armağan... Sürekli aklında, yüreğinde tuttuğu bir armağandır...
Aşk, Yanmaktır Yakmak Değil....
Hiç gereği yokken hayatına giren insanlar..
Hiç gereği yokken karşına çıkarlar..
Hiç gereği yokken gününü haftanı ayını belkide yıllarını alırlar..
Hiç gereği yokken gece-gündüz aklından geçen her düşünceye bulaşırlar..
Hiç gereği yokken seni istemediğin kadar mutlu ederler..
Sonra Hiç gereği yokken hayatından çıkıp giderler...
Mevlâna Celâleddin-i Rûmî
Yalnızlık
yalnızlık,
ilerisine asla bakamayacağın bir pencere gerisinde;
yağan karı,inen geceyi ve yükselen dağları izlerken,senin,yanımda olduğunu hissetmektir.
hayalini yanımda taşımak,yanında varlığımı unutmaktır.
küçük bir ben içinde,koca bir sensizliği yaşamaktır yalnızlık!
yaşamak ve şikayet etmemek.
yalnızlık,
seni,herkesini ve herşeyini kabullenmek ama bunu sana anlatma yeteneğinden yoksun olmaktır.
anlatamamanın yanında durmadan konuşmak ve tüm susmaları sana kaptırmak,
sonunda sessizliğe mahkum olmaktır.
suskunluğunun her bir harfini yorumlamak ve
haricinde duyduğum sesleri inkar etmektir yalnızlık.
her şarkıda artan sızımı dindirmek yerine 'sevdiğim türkünü susur da git' diyerek haykırmaktır! .yalnızlık,acı ezgilerine sırt dönüp,sadece senin sesinin nemini dinlemektir.
ezgilerden daha acı sesinin ta kendisidir yalnızlık!
şimdiyi yok saymak,yarını ertelemek ve fotorafların sınırlı karelerinde,
sen’li dünleri yaşamak da,yalnızca,yalnızken yapılacak akıl karı bir deliliktir ve delilik,
yalnızlığın en yalın tanımıdır!
yalnızlık,
yarin kentinde kendini öksüz hissetmektir.
cadde boyu ışıklarda büyüyen kimsesizliği,hiçbir gülüşe sığdıramamak,
ulu orta ağlamak ve kendine konuşmaktır.suretin düştüğü her yüze sen diye bakmak,
suretinin aslına korkusuzca bakmak,aynalardaki suretime bakamamaktır yalnızlık!
çok vagonlu bir trende,her istasyonda yeniden başlayan çok seferli bir yolculuktur yalnızlık!
yalnızlık,
sana gelirken yolları günlerin ardında bitirmek; senden giderken,yollarda;
'ömrümü bitirmektir'…
yalnızlık,
söylediğin her sözü aklımda tutmak,seni hiç unutmamışken,
her defasında yeniden yeniden hatırlamak,geceleri terk edip,sabahları kapına sığınmak ve
gittiğini bile bile 'inançsızca' dönmeni beklemektir…
şiirlere soyunup,mektup giyinmek; bütün şairleri reddedip bir yazara aşık olmaktır yalnızlık.
ve…
yalnızlık…
varlığında yokluğunda,
'yalnızım çünkü sen varsın' demektir…
Kahraman TAZEOĞLU
Bazen
Bazen bir kelimeyi telaffuz etmek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Bir kırık camın parçaları dökülür yüreğine.
Susarsın.
Bardaktan boşalan yağmur olup, üstüne gelir hüzün. Ağlamak kesmez içini, seni avutacak her şeyden mahrum kalırsın. Üstelik; hatır soranı kalmamış bir ihtiyarın, bayram sabahları, perdesi erkenden açılmış pencerelerde bir görünüp bir kaybolan komşularına çevirdiği bakışları kadar yalnızsın. Ne eski fotoğraflardan kalan bir hatıra, ne de çocukluk yıllarının gülümseyen yüzü.
Yanında hiç kimseyi bulamazsın. Bildiğin her yer uzak, tanıdığın herkes yabancı.
Yine de ağlarsın.
Bazen birine katlanmak, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. En çaresiz bir gününe uyandığın gurbette bile olsan, yolunu değiştirmek düşer aklına; kaçarsın. Ayak üstü geçiştirilen kısa bir zaman, koca bir gün olup ayağına dolanır. Tahammül etmeyi kolaylaştıracak ve kendine, “aslında iyi biri” diyebileceğin yalanlar ararsın. Konuştuğun her cümlenin arasına, oradan uzaklaşabilmek için kullanacağın bahaneler katarsın.
Asla kolay kurtulamazsın.
Bazen bir konuşmayı dinlemek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Kelimeler, göz kapaklarına dökülen kurşun gibi iner üzerine. Ya da için ezilir, yere düşen hakikatin karşısındaki çaresizliğine. Bir müstehzi bakışlarına bakarsın alçağın; bir de ses tonunun içinden şeytana el sallayan kibrine. Artık, kimseyi incitmemek için gösterdiğin nezaketine, seni dışarıya atacak kadar cesaret katarsın. Mevzu, üstü başı parçalanmış bir çocuk gibi durur karşında.
Asla yardımcı olamazsın.
Bazen bir günü akşama kavuşturmak, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. İçindeki sıkıntıyı bir türlü atamazsın. Sıtkın sıyrılır hayattan; dokunduğun her eşyadan yüreğine inen bir kir ve baktığın her yerde kahpelik vardır. Seni sakinleştirecek bir söz ararsın. Ne okuduğun şiir, ne de bir hatırayı mıh gibi yüreğine çakan şarkı; hepsinin, hayat ancak kendi yolunda gidince anlamı vardır.
Bunu anlarsın.
Bazen yalnız kalmak; dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Sebebini bilemediğin korkularla uyanırsın. Mevsim, sanki hep sonbahardır. Ne bir çiçeğin kokusunu alırsın, ne de dünya umurundadır. O gün, hiç olmadığı kadar değişik şeylerle uğraşırsın. Zaman, bir kaplumbağanın kabuğuna bağlanmıştır sanki, ertesi güne çıkmayı dört gözle ararsın. Okuduğun kitaplardan bir cümleyi hatırlamaya çalışır, yapamazsın. Hep düşen yapraklar gelir aklına, gözü yaşlı çocukluğun, yıllardır görmediğin dostların, bir veda anında dişlerini sıkıp arasına sakladığın göz yaşların.
Geçmişinden asla kurtulamazsın.
Bazen veda etmek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Yüreğin bir kuşun kanatlarında havalanır. Söylenebilecek hiçbir sözün anlamı kalmaz; bilir, konuşmazsın.
Uygun bir cümle, belki; ama asla bulamazsın. Yol uzar gözünde, ayrılığın kokusuna dayanamazsın.
Gitmek bir dalın kırılmasıdır en çok. Ya da buz gibi bir hava ve sen donup kalırsın. Gökyüzü kararır. Ayakların seni taşıyamaz; olduğun yerde çakılıp kalırsın. En hüzünlü haliyle canlanır gözünde biraz sonrası; ağlayan bir ana, eş, yar, evladın, belki de dostların.
Yine de yaparsın.
Bazen bir hatırayı taşımak, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Attığın her adımda, peşin sıra gelen ayak sesleri vardır. Uzanır dokunamazsın. Her yalnız kalışında sana seslenen hitabını duyar; dinlediğin her söze, onu sana getirecek bir şerh koyarsın. Bazen bir kapının tokmağında, bazen de karanlığın içine kaçan gölgede onu ararsın. Ne birlikte çektirilen fotoğraf; ne de, bir kış günü gelen sıcak bir selamı vardır.
Ama yine de unutamazsın.
Bazen bir dostu özlemek, dünyanın yükünü taşımak kadar zor gelir insana. Koca bir dağ olup oturur yüreğine. Gecenin en kuytu yerine sığınır, uyuyamazsın. Bir tebessüm iner yüzüne; en kötü gününde yanı başında duran mahzun halini hatırlarsın. Ya da bir yaz günü, çeşme suyu serinliğindeki selamını. Çıkıp gelse şu an, söyleyecek söz bulamazsın. Konuşmak beyhude bir çabadır belki, onu halinden de anlarsın. Çünkü, çocuk gözlerinden dökülen öfkeyi yakalar; sadece sen korkarsın. Ne gailesi dünya hayatının, ne de yeni arkadaşlar.
Yerine hiç kimseyi koyamazsın.
Bazen,
Bazen gözlerini kapatır ve dost bir yürekten gelen hayır dualardan başka hiçbir şeyi hissetmezsin.
Neşe KUTLUTAŞ
Yemeğe Besmele ile başlayıp, sonunda Elhamdülillah diyenin, daha sofra kalkmadan günahları af olur.(Hadis-i Şerif)
Eve girerken Besmele çekilirse, şeytan, “Bu eve girmeme imkan yok” der, dönüp gider.. (Hadis-i şerif)
Nasip meselesi
Adamın biri her zaman 'Allah Allah'diye zikreder bu zikirden ağzı bal yemiş gibi tatlanırdı.
Bir gün şeytan gelip:'Ne diye durmadan 'Allah Allah 'deyip duruyorsun.Bunca zamandır Allah demene karşılık bir kerecik olsun.Allah(C.c) 'Lebbeyk kulum ne istiyorsun? dedi mi sana Sende hiç utanma sıkılma yok u? daha ne kadar Allah diyeceksin'.dedi.
Bunun üzerine her daim Allah'ın adını dilinden düşürmeyen adam utanıp sıkıldı ve zikri bıraktı.gönlü kırılmış bir halde yattı uyudu.
Rüyasında Hazreti Hızır'ı gördü.
'Neden yaptığın güzel işi terk ettin? 'Allah diye zikretmeyi bıraktın? diye sordu.
Adam:
'Yaptığım onca zikre karşılık verilmedi.Hak katında 'Lebbeyk-buyur sesi gelmedi.O'nun kapısından kovulmaktan korktum.'dedi.
Bunun üzerine Hazreti Hızır şu hikmetli karşılığı verdi.
Ey Allah'ın kulu! Senin Allah demen Allah Lbbeyk kulum -buyur kulum-demesidir.Allah isminin zikrini herkese nasip eder mi? Senin Allah diye bilmen Allah'ın sana duyduğu sevginin işaretidir.
Bunu duyan adam kalkarak tekrara Allah(C:C) zikretmeye o'nu anmaya devam eder.(HAZRETİ MEVLANA)
Al Beni Bu Rüyadan
Allahım! ! !
Lütfet de alan ellerin değil veren ellerin,
Affedici olduğu için affedilenlerin safında var olalım.
Ya Rab! ! !
Gözyaşlarımız bedirde secdeye kapanıp sana yakaran kulun ve Rasulün Muhammedin gözyaşları kadar saf ve duru değil belki,
Onun de...diği gibi 'eğer şu mü'minler helak olursa Ey Rabbim!
Yeryüzünde sana kulluk eden kimse kalmaz' gibi naz makamında kapını çalma cesaretimiz yok..
Ama
'Duanız olmasa Rabbin sizi ne yapsın' diyende sensin Rabbim..
Bize duayı öğreten sensin.
Rahman ve Rahim sıfatlarını sen yazdın kalplerimize,umutları sen yazdın,ye's den korunmayı sen yazdın,
Dua edin cevap vereyim diyen sensin,
Vaadinde hulfetmeyen,sözünden haşa dönmeyen sensin,
Hazineleri sonsuz olan sensin..
Bir duamız var ve senin kapında bu dualı halimize güveniyoruz Rabbim!
Bize rahmetini yağdır.Toprağımıza,insanımıza.
Aç rahmet kapılarını Rabbim!
Bize hastalıksız kalpler ver,bize seni sevecek yürekler ver,bize senin sevdiklerini sevecek yürekler ver,bize kulun ve Rasulün Muhammed(s.a.s) in dualarında istediklerini ver...
Ona uhudu sevdirdiğin gibi,bize de sevdir dağı,taşı,kuşu,çiçeği.
Çocuğu sevdir bize,kadını sevdir,mazlumu sevdir,yetimi sevdir,öksüzü sevdir,çaresizi sevdir bize.Güzelliği idrak etmeyi lütfet.
'Mü'minleri sevdir.Mü'minlere karşı gönüllerimizde en küçük kırışıklık,en ufak dargınlık bırakma'..
YA RAB! ! ! AL BENİ BU RÜYADAN...
Uyandır beni bu dünyadan,
Bu kırılgan varlığımı ebedi haşrının baharına toprak eyle..
Ey Kapıları Açan Allahım!
Bize kapıların en hayırlısını aç.
EY Halden Hale çeviren Allahım!
Halimizi en güzel hale çevir.
Ey Kalpleri Döndüren Allahım!
Kalplerimizi dinin ve itaatın üzerine sabit kıl.
Ya Rab! ! !
Bak şu yanan sineme,bak şu dağlı kalbime,bak şu bitik bakışlarıma,
bak her harfi ağlayan şiirlerime,inleyen nesirlerime,dua dua melhalime bir bak!
Bahtına düştüm Ey rahmeti engin,merhameti aşkın Sultanım! ! !
Ama çıkarma beni bu bahtından,kurutma dilimi,yıkılmışlığıma ve istikameti yitirmişliğime ver şu mehari muaşam sözleri.
Ben mücrime yakışanı derim,sense sana yakışanı yaparsın herzaman.
Senden medudiyet mühürlü Mevlananın senin dergahında yaptığı dua ağzıyla medet diliyor ve;
Gel, gel de yollardaki topraklardan topla beni diyerek,
sadece seni dileniyorum Allahım! yalnızca seni sadece seni...
' ' ' Allahım! Gönlümde olanı hakkımda hayırlı eyle ' ' '
Hakkımda hayırlı olana gönlümü razı eyle.
Rabbim! Öğrendikçe yaşamak,acının ölçüsünden geçerken Rahmet yağmurlarında ıslanmakdı
Allahım! İmtihan yollarında yürürken, ruhunun üstünde şemsiyelerini gezinenlerden...
veee
Rahmetinden ümit kesenlerden olmaktan sana sığınırım...
amin...amin..amin...
Senai Demirci
Sadece hoşça kal deyip gittim diye; yüreğin hala küskün biliyorum..,
'ELVEDA'
çok büyük bir kelime.
Sığmadı dudaklarımın sınırları içine.....
Sözlüğümden haberdar olacak kadar çok kalmadın sevgili, yüreğimde....
Benim “Hoşçakal'ım
yazılmış yanlışlıkla elveda kelimesinin yerine...
Kim bilir belki de bir hoşça kal en çok bu aşktaki kadar yakışır elveda hanesine...
AŞK
Aşk bir armağandır. Kendiliğinde insanı bulan bir armağan... Ne zaman, nerede ve niçin geldiği bilinmeyen bir armağan... İnsanın sahip olabileceği en değerli armağan... Yaşamda elde edilebilecek en büyük armağan... İnsanın onu kendinden başkasıyla asla paylaşamayacağı bir armağan... Onu yitirmemek için canı pahasına koruduğu bir armağan... Sürekli aklında, yüreğinde tuttuğu bir armağandır...