Babamın derinden iç çekişi kadar hüzünlü bir akşamın gölgesindeyim şimdi. Koyup başıma dizlerine annemin Okşasın istiyorum saçlarımı… Belki diyorum belki parmak uçlarından dökülür acılarım…
Bu ağıdı öldüğün için söylemiyorum Sen ölmedin Rüveyda; at vuruldu; ben öldüm Her hamlesi bir tabut şimdi bakışlarının Yıkayıp kefenledin; mehtabına gömüldüm Her iklime kanatlı bir haberci salsınlar Çağır âşıklarını; namazımı kılsınlar Duysun âlem ateşin dağı erittiğini Bu illetin taşları bile çürüttüğünüGün olur da, ayrılık yumağı çözülür mü Bergüzârım ayaklar altında ezilir mi Rüveyda, görür müyüm yeşil ufuklarını Seninle bir sonsuzluk bulur muyum Rüveyda Yoksa hep bu kabirde kalır mıyım Rüveyda..
Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım..
Anadolu gibiydin, şarkı gibiydin öyle ümidimiz gibiydin birlikte hiç büyümemeye uzun bir iyilik gibiydin, bir 'Anakaraydın hepimize seni unuta unuta büyümek bile hatırlamak gibiydi durup durup insanları sanki kendilerinden çok sevdiğimiz yılları hatırlamak gibiydi, yalnızca bunu hatırlıyorum senden artık insanları değil insanları hatırlatacak hiçbir şey kalmadı son zamanlarda Hem olmasın da artık insanları hatırlatacak hiçbir şey insanları insanlarla hatırlamadıktan sonra kasabaları güvercinlerle, trenleri turnalarla ve anılan şehirlerle hatırlamadıktan sonra hayvanların suçu yok bunda, şehirlerin suçu yok evlerin de suçu yok bana kalırsa galiba her şey yerli yerinde de insanlar ortalık eskiymiş, bir dostu bulamasak gölgesini arardık şimdi gölgeler de insanlara benziyor yarısı karanlık, yarısı kiralık herkes içinde üç-beş yalnız besliyor herkesin gözü başkasının yalnızlığında bir 'çıt' yeterdi oysa bir insanla bir 'çıt', açılıp kapanmaya şimdi herkesin ortasında şimdi bir insanın ortasında çat çat çat çarpışan üç-beş yalnız üç-beş yaralısı var herkesin hayatında ve yalnızca bir cümlesi: Biz çok yalnızdık! Ve galiba yalnızlığın bol gelmesinden içimizdeki bu kalabalık öyle korktuk ki yalnızlığımızdan kimseye bırakmadık!
Ben rüzgâr değilim, dokunmam çiçeklere Ben kara parmaklı insan değilim Kirpik uçlarımdan kayar yıldızlar Bilemezsin, hayal akşamlarında Renklerini kuşatan Damıtılmış gözyaşıdır ömrümün
Ben boşluğa üfleyen cellat değilim Karayele verdim ayaklarımı Söyle bana, eceli kim tutar perçeminden Hangi ölü bilmez nereye gittiğini Sen miydin o mehpâre, o memnû, o dilruba Söyle bana hindiba
Sen nasıl bu kadar bulut gülmesi Sen nasıl bu kadar bıldırcın sesi Sen nasıl bu kadar pencere önü Sen nasıl bu kadar gök gürlemesi
Ben ölsem be anacığım Nem var ki sana kalacak Ceketimi kasap alacak, Pardösömü bakkal Borcuma mahsuben... Ya aşklarım Ya şiirlerim ne olacak Ya sen ele güne karşı Nasıl bakacaksın insan yüzüne Hülasa anacığım Ne ambarda darım Ne evde karım var. Çıplak doğurdun beni Çıplak gideceğim
Kanatları yorgun düşmüş Ve tünemişken bir kestane ağacının dalına Çocuklarca taşlanmış kuş hüznü var içimde Her çocuk masum değil bu çağda, bu coğrafyada … Çocukların bile acımasızlığı kaldı bana …
Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.
Babamın derinden iç çekişi kadar hüzünlü
bir akşamın gölgesindeyim şimdi.
Koyup başıma dizlerine annemin
Okşasın istiyorum saçlarımı…
Belki diyorum belki parmak uçlarından dökülür acılarım…
Kırdıkça kırıldığım
Acıttıkça acıdığım…
Sen Nasılsın ?
Bu ağıdı öldüğün için söylemiyorum
Sen ölmedin Rüveyda; at vuruldu; ben öldüm
Her hamlesi bir tabut şimdi bakışlarının
Yıkayıp kefenledin; mehtabına gömüldüm
Her iklime kanatlı bir haberci salsınlar
Çağır âşıklarını; namazımı kılsınlar
Duysun âlem ateşin dağı erittiğini
Bu illetin taşları bile çürüttüğünüGün olur da, ayrılık yumağı çözülür mü
Bergüzârım ayaklar altında ezilir mi
Rüveyda, görür müyüm yeşil ufuklarını
Seninle bir sonsuzluk bulur muyum Rüveyda
Yoksa hep bu kabirde kalır mıyım Rüveyda..
N.Genç
Yatağımın karşısında bir pencere var.
Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde?
Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım..
Oğuz Atay , Tutunamayanlar
…
Anadolu gibiydin, şarkı gibiydin öyle
ümidimiz gibiydin birlikte hiç büyümemeye
uzun bir iyilik gibiydin, bir 'Anakaraydın hepimize
seni unuta unuta büyümek bile hatırlamak gibiydi
durup durup insanları sanki kendilerinden çok
sevdiğimiz yılları hatırlamak gibiydi, yalnızca
bunu hatırlıyorum senden artık insanları değil
insanları hatırlatacak hiçbir şey kalmadı son zamanlarda
Hem olmasın da artık insanları hatırlatacak hiçbir şey
insanları insanlarla hatırlamadıktan sonra
kasabaları güvercinlerle, trenleri turnalarla
ve anılan şehirlerle hatırlamadıktan sonra
hayvanların suçu yok bunda, şehirlerin suçu yok
evlerin de suçu yok bana kalırsa
galiba her şey yerli yerinde de insanlar ortalık
eskiymiş, bir dostu bulamasak gölgesini arardık
şimdi gölgeler de insanlara benziyor
yarısı karanlık, yarısı kiralık
herkes içinde üç-beş yalnız besliyor
herkesin gözü başkasının yalnızlığında
bir 'çıt' yeterdi oysa bir insanla
bir 'çıt', açılıp kapanmaya
şimdi herkesin ortasında
şimdi bir insanın ortasında
çat çat çat
çarpışan üç-beş yalnız
üç-beş yaralısı var herkesin hayatında
ve yalnızca bir cümlesi:
Biz çok yalnızdık!
Ve galiba yalnızlığın bol gelmesinden
içimizdeki bu kalabalık
öyle korktuk ki yalnızlığımızdan
kimseye bırakmadık!
…
H.Ergülen
Şimdi sevgili ülkem
Güzel günlere dair her umut
Yıkık duvarlara dayanmış
Bir ihtiyarın derin iç çekişidir sadece …
Öyle geç kalınmış
Öyle çaresiz …
Ve şimdi uzakta
Çok uzakta ışıklarına hasretle baktığım
Gecekondu penceresiyim .
Sen
O şehrin en ışıklı penceresi
Sen nasılsın …?
Ben rüzgâr değilim, dokunmam çiçeklere
Ben kara parmaklı insan değilim
Kirpik uçlarımdan kayar yıldızlar
Bilemezsin, hayal akşamlarında
Renklerini kuşatan
Damıtılmış gözyaşıdır ömrümün
Ben boşluğa üfleyen cellat değilim
Karayele verdim ayaklarımı
Söyle bana, eceli kim tutar perçeminden
Hangi ölü bilmez nereye gittiğini
Sen miydin o mehpâre, o memnû, o dilruba
Söyle bana hindiba
Sen nasıl bu kadar bulut gülmesi
Sen nasıl bu kadar bıldırcın sesi
Sen nasıl bu kadar pencere önü
Sen nasıl bu kadar gök gürlemesi
N.Genç
Ben ölsem be anacığım
Nem var ki sana kalacak
Ceketimi kasap alacak,
Pardösömü bakkal
Borcuma mahsuben...
Ya aşklarım
Ya şiirlerim ne olacak
Ya sen ele güne karşı
Nasıl bakacaksın insan yüzüne
Hülasa anacığım
Ne ambarda darım
Ne evde karım var.
Çıplak doğurdun beni
Çıplak gideceğim
Rüştü Onur …
Kanatları yorgun düşmüş
Ve tünemişken bir kestane ağacının dalına
Çocuklarca taşlanmış kuş hüznü var içimde
Her çocuk masum değil bu çağda, bu coğrafyada …
Çocukların bile acımasızlığı kaldı bana …
Sen nasılsın ?