Son semavi din olan İslamiyet zaten bir devlet dini olarak doğdu. Osmanlı İmparatorluğu da bu mirasa dayandı.Onun varisi Türkiye Cumhuriyeti “ulus devleti “de tüm “laiklik” demogojilerine rağmen dini en çok sisteme yadekleyen Devlet oldu.Bunu elbette “Sam Amcası’nın stateji,perspektif,dönemsel taktikleri dahilinde gerçekleştirdi.
ABD,20.Yy'ın ortalarından itibaren İslam dünyasını da 'yelil Kuşak Ptojesi'ile denetlemeye çalıştıve önemli ölçüde de başarılı oldu.Şimdi de 'Ilımlı İslam' ya da başka bir değişle Finans Kapital sisteminin ve 'kar' önünde engel teşkil etmeyecek'hizaya çekilmiş İslam' projesini hayata gaçirmeğe çalışıyor.
İslamın siyasallaştığı ülkelere bakmak bile nasıl birşey olduğunu görmeye yeter. insan hakları ihlalleri kız çocuklarını 9 yaşında reşit sayıp evlendirmeler kendilerinden olmayanlara karşı bitmeyen cihatları en vahşi yöntemlerle seyirden zevk alan topluluklar önünde cezalandırmalar. fakirlik, düşkünlük, özgürlüklerin kısıtlanması... falan filan...
anti laiklik ama kamu düzenini bozmamak şartıyla siyasetin içinde İslam olmalıdır.Çünki İslam dünya'ya adaleti,insan haklarını,sevgiyi,saygıyı,güveni,güzel olan şeyleri getiren bir dindir.
Bundan 50 sene önceki din düşmanlığı geniş olamıyordu. Medya dedikleri televizyonlar yoktu, radyolar her evde yoktu. Bir yandan da ne de olsa Osmanlıdan gelme bir edep gene vardı. O zamanın düşman insancıkları Osmanlı terbiyesi ile büyüdükleri için yapacaklarını bir daire içinde yaparlardı. Şimdi o da silindi.
Yalnız 1950 den sonra rahmetli Adnan Menderes kıbleye inanan kimseydi. Suçu hatası olur fakat küfrü görülmedi. Ezandan başlayarak kıbleye dönüşü başlatmaya çalıştı. Ara sıra “Allah” dedi. Allah demek yasakdı hele bir siyasinin ağzından “Allah izin verirse”, “İnşaallah” bu kelimeleri söylemek zordu. Ama Menderes cesaret gösterdi, Meclis kürsüsünde “Allah izin verirse” dedi. Ezansız namazdan milleti kurtardı. Bazı hocalar İmam Hatip Okulu açmak için müracaatta bulundular. Çok zor bir şekilde müsaade aldılar. İlk İmam Hatip Okulu da Draman’da yapıldı. Menderes oraya geldi, hiç konuşma yapamadan döndü. Çekiniyordu. Çünkü iktidar oldular ama muktedir değiller. Her yeri zapdetmiş, o kötü zihniyetten çekiniyor.
Müslümanca hayat gittikçe gelişmeye başladıkça acaba bunlar ne yaparlar, benim dansıma, içkime, rüşvetime benim dünyevi saltanatıma engel olurlar mı olmazlar mı hesabı başladı... Esasen hesap menfaat hesabıdır, dünyevi hayat hesabıdır.
İslâm’ın yayılmakta olduğunu dünya da farketti. Çünkü kendi memleketlerine kadar ulaşan tarafları oldu. “Komünizmden de tehlikeli olan İslâm düşmanımızdır, çökmesi lâzımdır” kararına vardılar. Şimdi İsrail başta Dünya Biraderler Birliği İslâm’ın aleyhine çalışmaya başlamıştır. Bu hareketler sadece Türkiye’nin hareketi değil, Dünya Biraderler Birliğinin hareketidir. Bu nokta mühimdir. Meselâ bir İslâm ülkesinde kendi milletinin inancına sahip kendi milleti ile bağdaşabilen anlaşabilen bir kimse ortaya çıkarsa onu silmek Mason biraderler için yagane vazifedir. Nasıl sildiklerini görüyoruz. Şiir okuduğu için adam alınır mı, alınır...
Dünya Biraderler Birliğine, Masonlara sorduğunuz zaman “Biz beşeriyete hizmet için varız”, kendi ülkelerine de “biz size hizmet için varız” derler. Bu hizmet lafını bir yüksek makamları ellerinde tutmak, iki yüksek servetleri ellerinde tutmak için kullanırlar. Dikkat buyrun tarihlerinde hep bu iki şeyi ellerinde tutmaya çalışmışlardır. Milletin idaresinde yüksek mekanlara namzet olursanız veya ticarette muvaffakiyet gösterir, onların seviyesine varmaya kalkarsanız size zararları olur. Bu iki maddede çok titizlerdir. Bu iki maddeye mensup hakimiyet içinde daima beşeriyeti ezmişlerdir. Kanlar dökmüşler, iftiralar etmişler, hapse atmışlardır.
Vaktiyle bir memlekette kuş uçurularak devlet başkanı seçilirmiş. Bir güvercini uçururlar kimin başına konarsa devletin başı o olurmuş. Zamanı gelince kuşu uçurmuşlar bir nalbantın başına konmuş. “Aman efendim yanlışlık oldu bu şahıs at nalından başka bir şeyden anlamaz tekrar uçuralım” demişler. Tekrar uçurmuşlar gene onun başına konmuş, üçüncü defa gene onun başına konunca “Devlet Kuşu senin başına kondu hadi geç vazifene başla” demişler.
Makamına oturunca “bütçede kaç külçe altın var? diye sormuş.” “Şu kadar okka var” demişler. “Getirin hükümet konağının bahçesine yığın” demiş. Emir emir, yığmışlar. “Merkep nalı at nalı yapan nalcıları çağırın”, çağırmışlar. Emir vermiş, “Ne kadar merkep at var ise bu altınlarla nallayın” Etrafı aman efendim, demişler. Sultan “Yok benim devri saltanatımda bütün atların ve merkeplerin bile ayaklarının nalı altın olacak” demiş. Hayvanları altınla nallamışlar ama altın yumuşak maden hemen eskiyor, eskiyeni yenilemişler devletin altınının hepsi tükenmiş. Nalbant “Benden bu kadar, gerisini artık siz idare edin” demiş, çekmiş gitmiş. Ama memleketin bütçesini de mahvetmiş. Eğer bir memleket rasgele nalbantlara makamlarını teslim ederse durumu böyle olur.
Tanrı iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır, yer yüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı'yı...
müslümanlardan çok islamiyetin bütünlüğünü parçalamaya çalışanların uydurduğu bir terim.
Son semavi din olan İslamiyet zaten bir devlet dini olarak doğdu.
Osmanlı İmparatorluğu da bu mirasa dayandı.Onun varisi Türkiye Cumhuriyeti
“ulus devleti “de tüm “laiklik” demogojilerine rağmen dini en çok sisteme yadekleyen
Devlet oldu.Bunu elbette “Sam Amcası’nın stateji,perspektif,dönemsel taktikleri dahilinde gerçekleştirdi.
ABD,20.Yy'ın ortalarından itibaren İslam dünyasını da 'yelil Kuşak Ptojesi'ile denetlemeye çalıştıve önemli ölçüde de başarılı oldu.Şimdi de 'Ilımlı İslam' ya da başka bir değişle Finans Kapital sisteminin ve 'kar' önünde engel teşkil etmeyecek'hizaya çekilmiş İslam' projesini hayata gaçirmeğe çalışıyor.
İslamın siyasallaştığı ülkelere bakmak bile nasıl birşey olduğunu görmeye yeter.
insan hakları ihlalleri
kız çocuklarını 9 yaşında reşit sayıp evlendirmeler
kendilerinden olmayanlara karşı bitmeyen cihatları
en vahşi yöntemlerle seyirden zevk alan topluluklar önünde cezalandırmalar.
fakirlik, düşkünlük,
özgürlüklerin kısıtlanması...
falan filan...
anti laiklik ama kamu düzenini bozmamak şartıyla siyasetin içinde İslam olmalıdır.Çünki İslam dünya'ya adaleti,insan haklarını,sevgiyi,saygıyı,güveni,güzel olan şeyleri getiren bir dindir.
Bundan 50 sene önceki din düşmanlığı geniş olamıyordu. Medya dedikleri televizyonlar yoktu, radyolar her evde yoktu. Bir yandan da ne de olsa Osmanlıdan gelme bir edep gene vardı. O zamanın düşman insancıkları Osmanlı terbiyesi ile büyüdükleri için yapacaklarını bir daire içinde yaparlardı. Şimdi o da silindi.
Yalnız 1950 den sonra rahmetli Adnan Menderes kıbleye inanan kimseydi. Suçu hatası olur fakat küfrü görülmedi. Ezandan başlayarak kıbleye dönüşü başlatmaya çalıştı. Ara sıra “Allah” dedi. Allah demek yasakdı hele bir siyasinin ağzından “Allah izin verirse”, “İnşaallah” bu kelimeleri söylemek zordu. Ama Menderes cesaret gösterdi, Meclis kürsüsünde “Allah izin verirse” dedi. Ezansız namazdan milleti kurtardı. Bazı hocalar İmam Hatip Okulu açmak için müracaatta bulundular. Çok zor bir şekilde müsaade aldılar. İlk İmam Hatip Okulu da Draman’da yapıldı. Menderes oraya geldi, hiç konuşma yapamadan döndü. Çekiniyordu. Çünkü iktidar oldular ama muktedir değiller. Her yeri zapdetmiş, o kötü zihniyetten çekiniyor.
Müslümanca hayat gittikçe gelişmeye başladıkça acaba bunlar ne yaparlar, benim dansıma, içkime, rüşvetime benim dünyevi saltanatıma engel olurlar mı olmazlar mı hesabı başladı... Esasen hesap menfaat hesabıdır, dünyevi hayat hesabıdır.
İslâm’ın yayılmakta olduğunu dünya da farketti. Çünkü kendi memleketlerine kadar ulaşan tarafları oldu. “Komünizmden de tehlikeli olan İslâm düşmanımızdır, çökmesi lâzımdır” kararına vardılar. Şimdi İsrail başta Dünya Biraderler Birliği İslâm’ın aleyhine çalışmaya başlamıştır. Bu hareketler sadece Türkiye’nin hareketi değil, Dünya Biraderler Birliğinin hareketidir. Bu nokta mühimdir. Meselâ bir İslâm ülkesinde kendi milletinin inancına sahip kendi milleti ile bağdaşabilen anlaşabilen bir kimse ortaya çıkarsa onu silmek Mason biraderler için yagane vazifedir. Nasıl sildiklerini görüyoruz. Şiir okuduğu için adam alınır mı, alınır...
Dünya Biraderler Birliğine, Masonlara sorduğunuz zaman “Biz beşeriyete hizmet için varız”, kendi ülkelerine de “biz size hizmet için varız” derler. Bu hizmet lafını bir yüksek makamları ellerinde tutmak, iki yüksek servetleri ellerinde tutmak için kullanırlar. Dikkat buyrun tarihlerinde hep bu iki şeyi ellerinde tutmaya çalışmışlardır. Milletin idaresinde yüksek mekanlara namzet olursanız veya ticarette muvaffakiyet gösterir, onların seviyesine varmaya kalkarsanız size zararları olur. Bu iki maddede çok titizlerdir. Bu iki maddeye mensup hakimiyet içinde daima beşeriyeti ezmişlerdir. Kanlar dökmüşler, iftiralar etmişler, hapse atmışlardır.
Vaktiyle bir memlekette kuş uçurularak devlet başkanı seçilirmiş. Bir güvercini uçururlar kimin başına konarsa devletin başı o olurmuş. Zamanı gelince kuşu uçurmuşlar bir nalbantın başına konmuş. “Aman efendim yanlışlık oldu bu şahıs at nalından başka bir şeyden anlamaz tekrar uçuralım” demişler. Tekrar uçurmuşlar gene onun başına konmuş, üçüncü defa gene onun başına konunca “Devlet Kuşu senin başına kondu hadi geç vazifene başla” demişler.
Makamına oturunca “bütçede kaç külçe altın var? diye sormuş.” “Şu kadar okka var” demişler. “Getirin hükümet konağının bahçesine yığın” demiş. Emir emir, yığmışlar. “Merkep nalı at nalı yapan nalcıları çağırın”, çağırmışlar. Emir vermiş, “Ne kadar merkep at var ise bu altınlarla nallayın” Etrafı aman efendim, demişler. Sultan “Yok benim devri saltanatımda bütün atların ve merkeplerin bile ayaklarının nalı altın olacak” demiş. Hayvanları altınla nallamışlar ama altın yumuşak maden hemen eskiyor, eskiyeni yenilemişler devletin altınının hepsi tükenmiş. Nalbant “Benden bu kadar, gerisini artık siz idare edin” demiş, çekmiş gitmiş. Ama memleketin bütçesini de mahvetmiş. Eğer bir memleket rasgele nalbantlara makamlarını teslim ederse durumu böyle olur.
Enver Baytan Hoca