ağlar bakardım suya yazgım çarpıp durdukça beni hayata dualar uçururdu anam kendi çocukluğunu anlaşılmaz kılan ben gökgürültüsü kadar hayta uykularıma çelme takıp karışırdım ay doğarken suya giden kızlara akardım suya
geçmedi oysa ömrüme çaldığım ateşten kara artık kuyulara kapanır insan kapanır göğünde cennetten hülya vedalara vakti olmaz okunmaz nefretten terleyen alnı dokunamadığımız bir yerde bırakılan soldurulan bir yaprak olur cehennemler açarak girer uykuya
olan oldu gökle açıldı aram gördüm ateşi alınmış sokaklarda yaktığım şeyi gördüm ruhundan kuleler yapıp yıktığım şeyi olan oldu alınmadı intikam yitirdim aşkın rahmine bıraktığım herşeyi
olan oldu doldu bütün kuyularımız iyi bir karanlık diliyor herkes iyi bir celladın yakarışları ne yapsa yağmura karışmaz artık varsın bize denizler bağışlasın katil zamanların son gözyaşları
olan oldu ama ben toprak kaldım bıraktım yalnayak nehre kendimi herkesin ahını yalnız ben aldım sordum alkışlarla şehre kendimi
çalındı sonunda zümrüdü anka akıldan titriyor şakaklarımız nedir hayatı çınlatan yoksul evlerde nerde kırgın çocuklara deniz taşıyan mahalledeki efsane o hülyalı kız akıldan titriyor şakaklarımız
fistanda gül varsa giyerdi kızlar atardım aklımı ve kasketimi ruhuma gözkırpar diye bir rüzgar giymezdim bayramlık son ceketimi
olan oldu kayboldu oyuncaklar ya da biz oyundan çıktık olağanüstü bir tatil diliyor herkes iyi bir karanlık iyi bir karanlık
durmadan ömrümle sevişmekten kirlendi yakam şehrin bekarıydım kırıkayakların ustası düşünürdüm ve hışırdardı hayat yeryüzü beni beklerdi her akşam
beklerdi beni sevdiğim şiirler yazar delirirdim siyah bir gül yaprağında gülümserdi boşlukta annemin yüzü görülmemiş birşeyler olacaktı yakında çıldırtıcı birşeyler yağmuru her bekleşiyte
dünya işte çürüyen kemikleriyle dünya ezberlediğim dua bıraktı beni ve ölüm ve hüzün ve her gece yeniden gördüğüm rüya hani çıldıracaktı insanlar belki de bu yüzden bakar dururdum sebepsiz karanlık bir aynaya
oysa adımı unutmadım zorlandım döktüm içimi çekip gittim gözlerimi akıtarak kederden koştum dönüp yüreğime kapandım tenimde biraz gurbet biraz dünya kokusu doğruydu söylenenler artık çıldıracaktım
belki de öldüm o zaman kırık gülüşlerden bir efsane örerken öldüm okul dönüşlerinden kahvelerden kalkan son trenlerden artakalan birşeylerin büyüsüne gömüldüm
ne çok güldüm genç kızlarla ne çok dağlardan haber yoktu kayıptım sokaklarda sonra bir bebeği uykusunda iççekerken düşündüm
belki de öldüm o zaman kırgın şarkılarda kendimi ararken öldüm şehirlerden çingene bir güzelden ölen genç gelinlerden çıkarılmış kederlerin öyküsüne gömüldüm
derken o hiç bitmeyen tren sesleri işte çıkıp geldim kendimden kabuk tutmadı yaram ince bir kederdi sevdiğim, uçarı, kirpikleri kederden yeryüzü beni beklerdi her akşam
yoksa ben dünyayı kâğıtlara mı gömdüm günlerce sokaklarına aktım meşhur şehirlerin uykularda ardarda sevip durdum cesur ve topal bir ömrüm oldu ve bir ceset olarak döndüm tüm içli şarkılardan
aklımdan kötü şeyler geçiyor şimdi bir daha göremeyeceğim arkadaşlarımı ne kahkaha ne ağlayış hiç olmazsa bir ayet hatırlasam en son sinemalarda bıraktım gözyaşlarımı
herşey kapanacak az sonra kapanacak çığlığım sevdiğim rakibim çaresiz karanlığım
aralayabilsem kendimi yeni bir fısıltıya atım kaybolur ve gülüşlerim ömrüm kara bir suya
sonunda gösterdi yaralarını dünya içimde birer kabarcık girdiğim ırmaklardan bir kızın göğsünü gördüm utandım arsız ve yorgun kendime hükümdardım
koşardım ıssız sokaklardan hayatın açıklarına düşerdi ergenliğime çocuk dağlarım gece ve hüzün çadırları önünde eğilirdim kedere büyürdü dünya rüzgar ve yıldızlar artardı suyun sesi sonra yürürdüm susardı kendini geceye açan kızlar
birdenbire oldu ya gök ya babam belki de tarih dağıttı beni buraya düştüm ne kadar çok insan var ne kadar çok sevdiğim bu kalabalıklar bu ürkek yalnızlık böylece gitgide... ah delilik, hep resminle gülüştüm açılıp kapandı zaman kapandı çiçekten sepetlerim, ne ırmağın ateşi, ne saralı kardeşim yoklar tayımı rüzgar aldı, ben kimim oğlum kuşları sorup duruyor, dağları şiirler yazıyorum utunmadan sevdiğim söyle bir yürek yeniden döner mi kendi dağına olan olmuşsa, bir hainlik karışmışsa acının karanlığına
ama dağlarımda körpe gelincikler dünyayı kışkırtmak için uzayacaklar uykuda şehrin duacıları yapma çocuklar oyuncaklar
indim atımdan bir yokluğa bağdaş kurup oturdum sevdamı dağlara vurdum haber umdum denizden gönlümde bir gelincik eğnimde hayat kirpiklerimde tütsü ki bu yüzden konuşmadım herşeyi bu yüzden gizli kaldı şairlerin öyküsü
kendime hükümdardım kendi tasımdan tadardım bütün suları sevdim mi dehşet severdim bozulurdu büyüler ağır acılarla bölerdim uykuları aralayabilsem kendimi yeni bir fısıltıya sürer hükmünü sevda yürek çıldırır artık bendim sevdiğim dudaklarını göverten sızı gözlerindeki gözlerindeki karanlık
bizi iyi sakla tanrım gidiyor hayat bizi yokla bize yeni bir keder yarat
çünkü bizdik dökülen hayat hırpalanırken büyülü çanaklarda ağır bir dua altında kırılırken yalanlar gömülen bizdik azize göğsündeki iksire ağaran dünya ve kirpiklerimizden artakalan ne varsa ne varsa bilinmeyen mevsimleri dolduran yalnızlıklardan tütün kâretmez yaralardan arta kalan ne varsa dizdik yanaklarımıza süzülsün birazdan başlarız azize yani iyi bir kederin yani yerlilerin şarkısına
çünkü biz en eski yerlileriz gideriz yürek tokuşturmaya ve deniz gideriz hep rüya kaburgalarımıza biriken ne varsa ne varsa kışkırtan bizi alır gideriz
ama yorgun alkışlar lanetliyor bedenimizi sanki yokuz terliyor günler paralarla haberlerle üşüyoruz çözülüyor dudaklarımızdaki tuzun kimyası yıllarca beter bir bilmeceden uykusuz bir hayal gümbürtüsüyle kalkıyoruz halaya
yani aynı yazgıya yani yaşadığımızı biliyoruz yani kirpiklerinle aynı yerdeniz ıslandıkça ruhlarımız senin zamanlarınla körpeler büyüdükçe yürek tokuşturmaya şehirleri savuran şarkımıza başlarız hazırız gülümse bizi tanrıyla buluşturmaya
yetmez içimizde boğulmaya bu deniz kirpiklerinle aynı yerden yalnız aşka yenilen yerlileriz azize
Duygunun ve anlamın zirvesindeki Şair!
Doğunun Batıya kafa tutan genç devrimcisi!
Aşkın kapısındaki Adam!
Yirmbirinci Yüzyıla seslenen Mütefekkir ve Sanatkar.
büyük şiir ırmaklarının birleştiği ve yeni bir şiir okyanusuna dönüştüğü şiirin büyük ustası.
Necip Fazıl gibi 'Çile', Sezai Karakoç gibi 'Diriliş ve medeniyet' Şairi. Ve Nazım Hikmetten daha fazla devrimci Şair.
edebiyatımızın yüzakı.
olan oldu
gökle açıldı aram
ve bütün sırrını söyledi dünya
benimse bir denizden kanardı yaram
yorulduğunda atlarım
titrediğinde yolculuklar
yepyeni kapılar açardı rüya
ağlar bakardım suya
yazgım çarpıp durdukça beni hayata
dualar uçururdu anam
kendi çocukluğunu anlaşılmaz kılan ben
gökgürültüsü kadar hayta
uykularıma çelme takıp
karışırdım ay doğarken suya giden kızlara
akardım suya
geçmedi oysa ömrüme çaldığım ateşten kara
artık kuyulara kapanır insan
kapanır göğünde cennetten hülya
vedalara vakti olmaz
okunmaz nefretten terleyen alnı
dokunamadığımız bir yerde bırakılan
soldurulan bir yaprak olur
cehennemler açarak
girer uykuya
olan oldu
gökle açıldı aram
gördüm ateşi alınmış sokaklarda yaktığım şeyi
gördüm ruhundan kuleler yapıp yıktığım şeyi
olan oldu
alınmadı intikam
yitirdim aşkın rahmine bıraktığım herşeyi
olan oldu
doldu bütün kuyularımız
iyi bir karanlık diliyor herkes
iyi bir celladın yakarışları
ne yapsa yağmura karışmaz artık
varsın bize denizler bağışlasın
katil zamanların son gözyaşları
olan oldu ama ben toprak kaldım
bıraktım yalnayak nehre kendimi
herkesin ahını yalnız ben aldım
sordum alkışlarla şehre kendimi
çalındı sonunda zümrüdü anka
akıldan titriyor şakaklarımız
nedir hayatı çınlatan yoksul evlerde
nerde kırgın çocuklara deniz taşıyan
mahalledeki efsane
o hülyalı kız
akıldan titriyor şakaklarımız
fistanda gül varsa giyerdi kızlar
atardım aklımı ve kasketimi
ruhuma gözkırpar diye bir rüzgar
giymezdim bayramlık son ceketimi
olan oldu
kayboldu oyuncaklar
ya da biz oyundan çıktık
olağanüstü bir tatil diliyor herkes
iyi bir karanlık
iyi bir karanlık
diyen şair ('Ateşten Künyeler' adlı şiiri)
Şiirin yaşayan efsanesi!
durmadan ömrümle sevişmekten kirlendi yakam
şehrin bekarıydım kırıkayakların ustası
düşünürdüm ve hışırdardı hayat
yeryüzü beni beklerdi her akşam
beklerdi beni sevdiğim
şiirler yazar delirirdim siyah bir gül yaprağında
gülümserdi boşlukta annemin yüzü
görülmemiş birşeyler olacaktı yakında
çıldırtıcı birşeyler yağmuru her bekleşiyte
dünya işte
çürüyen kemikleriyle dünya
ezberlediğim dua bıraktı beni ve ölüm ve hüzün
ve her gece yeniden gördüğüm rüya
hani çıldıracaktı insanlar belki de bu yüzden
bakar dururdum sebepsiz karanlık bir aynaya
oysa adımı unutmadım zorlandım döktüm içimi
çekip gittim gözlerimi akıtarak kederden
koştum dönüp yüreğime kapandım
tenimde biraz gurbet biraz dünya kokusu
doğruydu söylenenler artık çıldıracaktım
belki de öldüm o zaman
kırık gülüşlerden bir efsane örerken öldüm
okul dönüşlerinden kahvelerden kalkan son trenlerden
artakalan birşeylerin büyüsüne gömüldüm
ne çok güldüm genç kızlarla ne çok
dağlardan haber yoktu kayıptım sokaklarda
sonra bir bebeği uykusunda iççekerken düşündüm
belki de öldüm o zaman
kırgın şarkılarda kendimi ararken öldüm
şehirlerden çingene bir güzelden ölen genç gelinlerden
çıkarılmış kederlerin öyküsüne gömüldüm
derken o hiç bitmeyen tren sesleri
işte çıkıp geldim kendimden kabuk tutmadı yaram
ince bir kederdi sevdiğim, uçarı, kirpikleri kederden
yeryüzü beni beklerdi her akşam
yoksa ben dünyayı kâğıtlara mı gömdüm
günlerce sokaklarına aktım meşhur şehirlerin uykularda
ardarda sevip durdum cesur ve topal bir ömrüm oldu
ve bir ceset olarak döndüm tüm içli şarkılardan
aklımdan kötü şeyler geçiyor şimdi
bir daha göremeyeceğim arkadaşlarımı
ne kahkaha ne ağlayış hiç olmazsa bir ayet hatırlasam
en son sinemalarda bıraktım gözyaşlarımı
herşey kapanacak az sonra kapanacak çığlığım
sevdiğim rakibim çaresiz karanlığım
diyen şair ('Tufan' adlı şiiri)
Bütün zamanların en dokunaklısı!
Hayatın muhteşem müziği!
Şiirde devrim!
'Ey aşkın yeryüzündeki pençesi, ey şair'
aralayabilsem kendimi yeni bir fısıltıya
atım kaybolur ve gülüşlerim
ömrüm kara bir suya
sonunda gösterdi yaralarını dünya
içimde birer kabarcık girdiğim ırmaklardan
bir kızın göğsünü gördüm utandım
arsız ve yorgun
kendime hükümdardım
koşardım ıssız sokaklardan hayatın açıklarına
düşerdi ergenliğime çocuk dağlarım
gece ve hüzün çadırları önünde eğilirdim kedere
büyürdü dünya rüzgar ve yıldızlar
artardı suyun sesi sonra yürürdüm
susardı kendini geceye açan kızlar
birdenbire oldu ya gök ya babam
belki de tarih dağıttı beni buraya düştüm
ne kadar çok insan var ne kadar çok sevdiğim
bu kalabalıklar bu ürkek yalnızlık
böylece gitgide...
ah delilik, hep resminle gülüştüm
açılıp kapandı zaman
kapandı çiçekten sepetlerim, ne ırmağın ateşi, ne saralı kardeşim
yoklar tayımı rüzgar aldı, ben kimim
oğlum kuşları sorup duruyor, dağları
şiirler yazıyorum utunmadan sevdiğim
söyle bir yürek yeniden döner mi kendi dağına
olan olmuşsa, bir hainlik
karışmışsa acının karanlığına
ama dağlarımda körpe gelincikler
dünyayı kışkırtmak için uzayacaklar
uykuda şehrin duacıları
yapma çocuklar
oyuncaklar
indim atımdan bir yokluğa bağdaş kurup oturdum
sevdamı dağlara vurdum haber umdum denizden
gönlümde bir gelincik eğnimde hayat kirpiklerimde tütsü
ki bu yüzden konuşmadım herşeyi
bu yüzden gizli kaldı şairlerin öyküsü
kendime hükümdardım
kendi tasımdan tadardım bütün suları
sevdim mi dehşet severdim bozulurdu büyüler
ağır acılarla bölerdim uykuları
aralayabilsem kendimi yeni bir fısıltıya
sürer hükmünü sevda yürek çıldırır artık
bendim sevdiğim dudaklarını göverten sızı
gözlerindeki gözlerindeki karanlık
diyen şair (Benim Efsanem)
Yaşayan devrimcilerin en şairi, en sevdalısı, en yüreklisi: Sıtkı Caney
bizi iyi sakla tanrım gidiyor hayat
bizi yokla
bize yeni bir keder yarat
çünkü bizdik dökülen
hayat hırpalanırken büyülü çanaklarda
ağır bir dua altında kırılırken yalanlar
gömülen bizdik azize göğsündeki iksire
ağaran dünya ve kirpiklerimizden artakalan ne varsa
ne varsa bilinmeyen
mevsimleri dolduran yalnızlıklardan
tütün kâretmez yaralardan arta kalan ne varsa
dizdik yanaklarımıza
süzülsün
birazdan başlarız
azize
yani iyi bir kederin
yani yerlilerin şarkısına
çünkü biz
en eski yerlileriz
gideriz yürek tokuşturmaya
ve deniz
gideriz hep rüya
kaburgalarımıza biriken ne varsa
ne varsa kışkırtan bizi
alır gideriz
ama yorgun alkışlar lanetliyor bedenimizi
sanki yokuz
terliyor günler paralarla haberlerle üşüyoruz
çözülüyor dudaklarımızdaki tuzun kimyası
yıllarca beter bir bilmeceden uykusuz
bir hayal gümbürtüsüyle kalkıyoruz halaya
yani aynı yazgıya
yani yaşadığımızı biliyoruz
yani kirpiklerinle aynı yerdeniz
ıslandıkça ruhlarımız senin zamanlarınla
körpeler büyüdükçe yürek tokuşturmaya
şehirleri savuran şarkımıza başlarız
hazırız
gülümse bizi tanrıyla buluşturmaya
yetmez içimizde boğulmaya bu deniz
kirpiklerinle aynı yerden
yalnız aşka yenilen
yerlileriz azize
diyen şair (Azize/Yerlilerin Şarkısı I. Bölüm)
türkçenin en güzel aşk şiirlerini yazan şair.
Şair.
Şiirde müzik deyince ilk akla gelenlerden.
Devrimci.
Hüzün ve isyan adamı.
Aşk yolcusu.