evrende tek cevherin madde oldugunu ve butun varliklarin maddeden turedigini one suren gorustur. maddi temele dayanan anlamli nedenlere basvurmayi ongorur.
'Türk milleti dindar olmalıdır yani, bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır demek istiyorum. Bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum... Din şuura muhalif, ilerlemeye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor.' (Maurice Perno ile yaptığı ropörtaj 11 Şubat 1924 (Atatürk'le Konuşmalar, Cumhuriyet Gazetesi eki, s. 111) 'Bizim dinimiz en tabi ve makul dindir ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dine tabii olmasi için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur.' (Atatürk'ün S.D. II, 1923, s. 127) 'Ey Arkadaşlar! Tanrı birdir, büyüktür- Adalet-i ilahiye, O’nun tecellilerine bakarak diyebiliriz ki, insanlar iki sınıfta, iki devrede mütalaa olunabilir, ilk devir insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. Ikinci devir, insanligin kemal (olgunluk) devridir.' 'Ey millet! Allah birdir, sani, büyüktür. Allah’iın selameti, atifeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe memur ve resul olmuştur. Koyduğu esas kanunlar cümlemizce malumdur ki Kur’ani azimüssandaki husustur. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir, temel dindir. Çünkü dinimiz akla mantığa hakikate tamamen uyuyor. Eğer akli mantığa, hakikate uymamış olsaydı bununla diğer ilahi ve tabi kanunlar arasında aykırılıklar olmalı gerekirdi. Çünkü bütün kanunları yapan Cenab-ı Haktır.' (Atatürk'ün 7 Şubat 1923 tarihinde Balıkesir'de Zağanos Paşa Camii'nde vermiş olduğu hutbeden bir bölümdür.) 'Din vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var malzemesi iyi. Fakat bina uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayi takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur (tefsirler, hurafeler gibi) binayı fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşerek ve sağlam temeller üzerinde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır.'
düşüncenin temelinin madde olduğu varsayımı. tarihdeki güçlü kuvvetli zamanlarını yitiren bir düşünce akımı...zaten madde dediğimiz 'şey' 5 duyu organımız ile hissedilenlerden başka bişey diil. kendime söylüyorum: ben materyalist felsefeyi artık reddediyorum, reddediyorum. reddettim 'dünyam' genişledi. sonsuzluğa uzandım ve ruhum ve bedenim huzur buldu.
Ben Nietzsche yanıldı! Nietzsche'in dünyası, karanlık, pislik, sonu şimdikinde berbat. eee başka ne olabilirki, sen dünyaya 'hiç' gözü ile bakarsan elbette sonumuz şimdikinden berbat olacak, halbuki, bu 'dünya'; sen nasıl bakarsan sana da öyle görünür.
-Yoldaşlar bugün.... fabrikasının özelleştirilmesini protesto ediyoruz. Kahrolsun materyalizm, yaşasın sosyalizm. Ring ring, ring ring (anlayın artık cep telefonu çalıyor) -Evet söyle evladım -...................... -İyi malları paketlediniz mi? -..................... -Ne demek işçiler çalışmıyor,...na koduklarıma asgari ücret veriyoz daha ne istiyorlar -..................... -Ne sigortası lan....venk benim sigortalarımı attırmasınlar -..................... -Çalışmıyorlarsa kov lan hepsini onlarlamı uğraşıcam memlekette çalışacak adam mı yok şu kadar önemli işin arasında beni uğraştırdığın şeye bak ya hemen git işsizler kahvesinde 10-15 adam topla yarı fiyatına taşıttır çabuk bidaha da beni böyle önemsiz mevzular için arama. -Neyse arkadaşlar ne diyoduk bugün.... fabrikasının özelleştirilmesini protesto ediyoruz. Kahrolsun materyalizm, yaşasın sosyalizm.
BUGÜNKÜ İKTİSAT KİTAPLARININ hemen hepsi şu tarifle başlar:
“İktisat, insanın sınırsız ihtiyaçlarını, sınırlı yani kıt kaynaklarla karşılamayı konu alan bir ilim dalıdır.”
Herhangi bir iktisat kitabında yüzlerce sayfa anlatılan konular, teoriler, hattâ iktisadî sistemler hep bu tarif üzerine bina edilir. Ekonomi binası bu tariften yola çıkılarak kurulur.
Bu bakımdan, bu tarifi ele alarak unsurlarına ayırmak ve doğruluğunu sorgulamak, zamanımızda hüküm süren materyalist ekonomik anlayışı biraz olsun analiz etmeyi sağlayabilir.
Tekrar sözkonusu tarife dönersek, burada, “Sınırsız ihtiyaçlarını karşılamak isteyen insan” vardır. Zaten tarifteki başlıca unsurdan biridir insan. Diğerleri ise, ihtiyaçlar ve kıt kaynaklar, yani varlıklar âlemi. Materyalist ekonomi, insanı “ihtiyaçlarını karşılayarak haz arayan bir varlık” olarak kabul eder. Diğer bir ifadeyle insanın gayesi, ihtiyaçlarını gidererek mutlu olmaktır. Kısaca budalalıktır....
Bilim, materyalist felsefeyi geçersiz kılarken, evrenin Allah tarafından yaratıldığı gerçeğini de ispatlamaktadır. Ünlü Newsweek dergisi 27 Temmuz 1998 sayısında bu konuyu “Bilim Allah’ı Buluyor” başlığıyla kapak yapmıştı.
20. yüzyıl biliminin çökerttiği ikinci iddia ise, 'tesadüf' iddiasıdır. 1960'lı yıllardan itibaren yapılan araştırmalar, evrendeki tüm fiziksel dengelerin insan yaşamı için çok hassas bir biçimde ayarlandığını ortaya koymaktadır. Araştırmalar derinleştirildikçe, evrendeki fizik, kimya ve biyoloji kanunlarının, yerçekimi, elektromanyetizma gibi temel kuvvetlerin, atomların ve elementlerin yapılarının tümünün, insanın yaşamı için tam olmaları gereken şekilde düzenlendikleri birer birer bulunmuştur. Batılı bilim adamları bugün bu olağanüstü tasarıma 'İnsani İlke' (Anthropic Principle) adını vermektedirler. Yani evrendeki her ayrıntı, insan yaşamını gözeten bir amaçla tasarlanmıştır. Kısacası günümüzde materyalizm bilimsel olarak çökertilmiş durumdadır. 19. yüzyılda bilimsellik adına ortaya çıkmış, ama kısa zamanda büyük bir hezimete uğramıştır.
Böyle olması da doğaldır. Çünkü, Allah'ın 'Biz gökyüzünü, yeryüzünü ve ikisi arasında bulunan şeyleri batıl olarak yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır' ifadesiyle belirttiği gibi (Sad Suresi, 27) , evrenin 'batıl', yani boşu boşuna ve amaçsız olarak yaratıldığı düşüncesi, gerçek dışı bir zandan ibarettir. Bu zanna dayanan her türlü iddianın ise gerçekler karşısında iflas etmesi kaçınılmazdır.
Materyalizm: 19. Yüzyıl Yanılgısı Buraya kadar açıkladığımız yaratılış gerçeği, tarihin eski çağlarından beridir, bir felsefi görüş tarafından reddedilir. Bu felsefenin adı materyalizmdir, yani maddecilik. İlk olarak Eski Yunan'da ortaya çıkan, sonra da farklı bazı kültürler ya da kişiler tarafından zaman zaman savunulan bu felsefe, maddenin sonsuzdan beri var olduğunu savunur. Dolayısıyla evrenin de sonsuzdan beri geldiğini, yani Allah tarafından yaratılmadığını iddia eder.
Materyalistler, evrenin sonsuzdan beri var olduğunu savundukları gibi, evrende bir amaç ve tasarım olmadığını da iddia ederler. Evrendeki tüm denge, ahenk ve uyumun sadece tesadüflerin bir eseri olduğunu öne sürerler. Bu 'tesadüf' iddiası, daha sonra canlıların nasıl ortaya çıktığı sorusu karşısında da kullanılmıştır. Evrim teorisi ya da Darwinizm olarak bilinen iddia, işte materyalizmin bu şekilde doğaya uyarlanmasından ibarettir.
Modern bilimin kurucularının evrenin Allah tarafından yaratıldığına ve düzenlendiğine iman eden kişiler olduğunu belirtmiştik. Ancak 19. yüzyılda bilim dünyasının bu yapısında bir değişim olmuştur. Materyalizm, birtakım çevreler tarafından kasıtlı olarak bilim dünyasının gündemine getirilmiştir. 19. yüzyıldaki siyasi ve sosyal birtakım şartlar materyalizme destek sağladığı için, bu felsefe bilim dünyasında da yaygın bir kabul görmeye başlamıştır. Ancak bilimsel bulgular, söz konusu materyalizm yanılgısının ne kadar gerçek dışı olduğunu bugün ortaya çıkarmış bulunmaktadır.
20. Yüzyıl Biliminin Sonuçları Materyalizmin evren hakkında az önce belirttiğimiz iki iddiasını hatırlayalım:
Evrenin sonsuzdan beri geldiği, yani yaratılmadığı iddiası.
Evrende hiçbir tasarım, plan, amaç olmadığı, her şeyin tesadüf ürünü olduğu iddiası.
İşte 19. yüzyıl materyalistlerinin, o dönemin ilkel bilim düzeyi içinde büyük hararetle savundukları bu iki iddia da, 20. yüzyıldaki bilimsel bulgular tarafından yıkılmıştır.
Önce, evrenin sonsuzdan beri geldiği iddiası tarihe karışmıştır. 1920'li yıllardan itibaren evrenin yapısı hakkında elde edilen bilgiler, evrenin belirli bir zaman önce bir 'Büyük Patlama' (Big Bang) ile yoktan var hale geldiğini ispatlamıştır. Yani evren sonsuz değildir, Allah tarafından yoktan yaratılmıştır.
İçinde yaşadığımız uçsuz bucaksız evren nasıl var oldu?
Bu evrendeki denge, ahenk ve düzen nasıl ortaya çıktı?
Üzerinde yaşadığımız dünya, nasıl bizim yaşamımız için bu denli uygun bir barınak olabildi?
İşte bu sorular, tarihin başından bu yana insanların ilgisini çekmiştir. Akıl ve sağduyu ile bu soruları inceleyen bilim adamlarının ya da düşünürlerin vardıkları sonuç ise hep şu olmuştur: Evrendeki bu düzen ve tasarım, tüm evrene hakim olan üstün bir Yaratıcı'nın varlığının ispatıdır.
Akıl yoluyla ulaşabildiğimiz bu sonuç, doğrunun ta kendisidir. Allah, insanlara yol gösterici olarak 14 asır önce vahyetmiş olduğu Kuran'da, bu gerçeği insanlara bildirir. Evreni yoktan yarattığını ve belirli bir amaca göre düzenlediğini, evrendeki tüm sistem ve dengeleri insan yaşamı için var ettiğini haber verir.
Allah bir ayetinde insanı bu gerçek üzerinde düşünmeye şöyle çağırmaktadır:
Yaratmak bakımından siz mi daha güçsünüz yoksa gök mü? (Allah) Onu bina etti.Boyunu yükseltti, ona belli bir düzen verdi. Gecesini kararttı, kuşluğunu açığa-çıkardı.Bundan sonra yeryüzünü serip döşedi. (Naziat Suresi, 27-30) Yine Kuran'da bildirildiğine göre, insan, evrendeki tüm sistem ve dengelerin kendisi için Allah tarafından yaratıldığını fark etmeli, bu gerçek üzerinde düşünmeli ve ders almalıdır:
Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O'nun emriyle emre hazır kılınmıştır. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır. (Nahl Suresi, 12) Kuran'daki bir diğer ayette ise şöyle denmektedir:
(Allah) Geceyi gündüze bağlayıp-katar, gündüzü de geceye bağlayıp-katar; güneşi ve ayı emre amade kılmıştır, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedir. İşte bunları (yaratıp düzene koyan) Allah sizin Rabbiniz'dir; mülk O'nundur. O'ndan başka taptıklarınız ise, 'bir çekirdeğin incecik zarına' bile malik olamazlar. (Fatır Suresi, 13) Kuran'ın haber verdiği bu gerçek, modern astronominin kurucusu olan pek çok saygın bilimadamı tarafından da kabul edilmiştir. Galilei, Kepler, Newton gibi isimler, evrenin yapısını, Güneş Sistemi'nin tasarımını, fiziğin kanun ve dengelerini keşfettikçe, tüm bunların Allah tarafından yaratıldığını anlamışlardır.
Allah ve kâinattaki herşeyi madde ile izah etmek isteyen ve âlemde bir gaye, bir şuur ve bir irade görmeyen, toplum hayatını ve fertler arasındaki ilişkileri ve davranışları belirleyen faktörün madde olduğunu iddia eden düşünce sistemi.
Avrupa'nın hayatında materyalist görüş, Avrupa Rönesansı kadar eskidir. Hatta onun eski Grek felsefesinde ve Hristiyanlıktan önceki Roma yaşayışında, bazı yönleriyle bundan daha derin izleri vardır. Aslında Avrupa Rönesans hareketi, dine düşmanlık esası üzerine yükselmiştir. Rönesans, karşı durduğu ve kendisinden sıyrıldığı Hristiyanî-dinî temeller yerine, Grek ve Romen temellere dönerek onlardan destek bulmaya çalışmıştı.
Rönesans düşüncesi bir taraftan 'hümanist' (insancıl) , diğer taraftan da dünya hayatına yönelik idi. Bu hümanizmin manası şuydu: Bilginin kaynağı Allah değil, insan olması gerekir. Hayatın gereklerinin ne olduğu ile ilgili olarak göz önünde bulundurulması gereken kaynak ilâhî vahiy değil, insanî düşüncelerdir.
Bu çağın ayırıcı özelliği, insanın mutlak kişiliğinin farkına varması, otoriteye ve sahiplerine karşı çıkması, bütün dünyayı kendisine vatan olarak kabul etmesi gibi hususlarda ileri noktalara kadar gitmek olmuştur. O bakımdan Yunan ve Roma edebiyat ve ilimlerini inceleme konusunda uzmanlaşmak durumunda olan kimseler, kendilerine 'hümanistler' adını verirler.
Dinden sıyrılıp materyalizme doğru yol alan bu gidiş, dini ruhanîlikten dinsiz materyalizme bir anda ve tek bir sıçrayışla geçmediği gibi; hedefine doğru yol alırken, birtakım inişler-çıkışlar yapmaksızın, dosdoğru bir şekilde ilerlemedi. Ancak her bir sıçrayışında materyalizme daha çok yöneldi. Bu bakımdan rönesans'ın başından itibaren gerçekleştirilen ilmî ilerlemeler, Rasyonalist ve Emprsist görüşlerin ortaya koyduğu şekilde Avrupa düşüncesinin izlediği yolda gitmesine yardımcı unsur olmuşlardı.
Rasyonalizm ise kâinatın tabiat öte; inden ve tarihin akışı istikametinden Allah'ın varlığı düşüncesini ortadan kaldırmayı hedef alır. Ayrıca Empirizm'in de Rasyonalizmden pek farkı yoktur. Empirizm'e göre gerçekler, his ile idrak edilebilen âlemde gizlidir. Duyularla idrak edilen tabiat olaylarının ötesinden bilgi elde etmeye çalışmak ve bu alanda illet arayıp bulmaya kalkışmak ise reddedilmesi gereken bir konudur.
Bu gelişmeler zamanla daha ileri boyutlara ulaştı. Sonunda, tabiatın dine ve akla hakim olduğunu ileri süren, tabiatı herşeyin kendisinden çıktığı temel olarak değerlendiren ve insan aklını düşüncelerin kaynağı kabul eden Pozitivist felsefe ortaya çıktı. Bu görüşün önde gelen en önemli iki filozofu, Auguste Comte ve Fuerbach'dır. Bu felsefe belirli bir atmosferde doğdu ve bu ortamda pek çok ilim ve felsefe adamının ruhunda, özel bir bilgi türüne sahip olan Kilise'ye karşı çıkmak arzusunu uyandırdı.
Diyalektik Materyalizm, maddenin kâinatta köklü ve biricik gerçek olduğu ve kâinattaki herşeyin ve herkesin maddeden çıkıp, maddenin kanunlarına mahkum olduğu; maddenin sınırlarının dışında varlığın söz konusu olmadığı iddialarına dayanır. Bu düşünceye göre, maddeden ortaya çıkan bütün yaratıklar-insan da dahil olmak üzere- ve bütün organizmalar bir taraftan maddidir, diğer taraftan da çelişkiler arasındaki mücadeleye mahkûmdur.
Tarihi materyalizme göre madde, bütün duyuş, düşünüş ve idrakin kaynağıdır. İdrak ise türemiş ikincil bir unsurdur. Çünkü idrak, maddenin yani varlığın bir yansımasıdır. Düşünce ise, maddenin bir sonucudur. Zira düşünce, tekâmülü sayesinde mükemmelliğin üst basamaklarına çıkabilmiştir.
Tarihi Materyalizm, insanlık tarihini maddeci temellere dayandırarak açıklamaktadır. Buna göre madde ezelî ve ebedîdir ve kâinatta var olan her şey madde tarafından yaratılmıştır. Tarihi Materyalizmin sosyolojiye sunduğu temel, Evrim Teorisi'nin tabiî seleksiyon yoluyla biyoloji ilmine sunduğu temelin aynısıdır. İncelenmekte olan tür ne olursa olsun, o tabiî seleksiyon yoluyla evrim geçirmiş bir türdü. İşte bu, onun tabiatının sınırlarını çizer. Aynı şekilde incelenmekte olan toplum ne olursa olsun, üretim ilişkilerinin üretimle olan ilgisine, düşünce ve kurumların üretimle olan ilişkisine göre şekillenmiş bir durumdadır.
Ayrıca tarihin materyalist yorumu insanlık hayatında bir takım değerlerin varlığını inkâr edip, hayatı sadece yemek, içmek, giyinmek, barınmak ve cinsî ilişkiden ibaret olarak kabul etmektedir.
Din, ahlâk ve ailenin materyalist yorumu ile aynı anda iki şey kastedilir. Bunların birincisi; bu kurumların bizatihi ve kendiliklerinden ayakta duran bir takım değerler olmadıkları, onları bu şekilde görmenin mümkün olmadığı, dolayısıyla bu kurumların ne köklü ve ne de kutsallıklarından söz edilemeyeceğidir. Materyalizme göre her ne olursa olsun din, insanların zihninde onların günlük hayatına egemen olan dış güçlerin vehmî bir yansımasından başka bir şey değildir. Bu yansımada yeryüzünün güçleri, tabiat üstü bir takım güçler şeklini alır.
Materyalistlere göre aile, ebedî bir sosyal yapı değildir. Çağlar boyunca ailede pek çok değişiklikler görülmüştür. İşte bu evrim son tahlilde ekonomik etken ile belirlenir.
Cansız maddenin kanunlarının insana uygunluğu iddiası, insanlık düşünce tarihinde daha önce hiç bir şekilde görülmemiş 'ilmî' bir efsane biçimindedir. Bu ilmî efsanenin ortaya konulmasının patenti, mutlak anlamda olmasa bile materyalist komünistlere aittir.
Materyalizm sadece komünist rejimlerde geçerli bir anlayış değildir. Kapitalizm de en az komünizm kadar materyalist bir anlayışa dayanmaktadır.
Bu sosyal düzen, katıksız olarak maddeci bir düzendir. Bu düzende insan, yaratılış ve ahiretinden soyutlanmış olarak ele alınır. Maddî hayat içerisinde sadece maddi çıkarlarıyla varolan bir 'homo ekonomicus' (ekonomik insan) dır.
Kapitalist demokrasi düzeni, azgın bir materyalist ruh taşımaktaysa da Materyalizmin hayat felsefesî ve onun hayatı açıklayan öğretisi üzerine kurulmamıştır. Bu düzenin sosyal atmosferinde hayat, maddî çıkar hudutlarının dışındaki tüm alâkalardan soyutlanır. Fakat, bu soyutlama işlemi bir felsefî anlayışa sahip değildir. Buda kapitalist dünyada materyalist felsefî ekollerin bulunmadığı anlamına gelmez. Aksine materyalizm, ikbalini bu düzenin dünyasında bulmuştur. Zira sanayi devrimi ile ortaya çıkan deneysel zihniyetin etkisi, mutlak doğru kabul edilen birtakım fikirlerin yanlışlığının ortaya çıkmasıyla başlayan görüş ve anlayışlardaki değişmenin doğurduğu şüphecilik ve fikri kargaşa, aklı ve fikrî donduran, zulüm ve baskı yolunu seçen, sosyal kargaşayı kendi lehine körükleyen hristiyanlığa karşı yüz gösteren hoşnutsuzluk ve ondan cayma ruhu; batılı zihniyetlerde materyalizmi hazırlamıştır.
Allah'ı inkâr temeline dayalı olan bu batılı düşünce sistemi, artık ilk doğduğu topraklar üzerinde ve ideolojilerini buna dayandıran rejimlerin hâkim olduğu ülkelerde bile tartışılmış, büyük kitleler ve ilim adamları tarafından reddedilen bir düşünce olmuştur. Haklı olarak bunun geçersizliğini ve ilkeliğini gören demir perde gerisi devlet ve rejimler de bu düşünceden vaz geçmeye başlamışlardır.
evrende tek cevherin madde oldugunu ve butun varliklarin maddeden turedigini one suren gorustur. maddi temele dayanan anlamli nedenlere basvurmayi ongorur.
ATATÜRK'TEN MATERYALİSTLERE CEVAPLAR
'Türk milleti dindar olmalıdır yani, bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır demek istiyorum. Bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum... Din şuura muhalif, ilerlemeye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor.' (Maurice Perno ile yaptığı ropörtaj 11 Şubat 1924 (Atatürk'le Konuşmalar, Cumhuriyet Gazetesi eki, s. 111)
'Bizim dinimiz en tabi ve makul dindir ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dine tabii olmasi için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur.' (Atatürk'ün S.D. II, 1923, s. 127)
'Ey Arkadaşlar! Tanrı birdir, büyüktür- Adalet-i ilahiye, O’nun tecellilerine bakarak diyebiliriz ki, insanlar iki sınıfta, iki devrede mütalaa olunabilir, ilk devir insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. Ikinci devir, insanligin kemal (olgunluk) devridir.'
'Ey millet! Allah birdir, sani, büyüktür. Allah’iın selameti, atifeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe memur ve resul olmuştur. Koyduğu esas kanunlar cümlemizce malumdur ki Kur’ani azimüssandaki husustur. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir, temel dindir. Çünkü dinimiz akla mantığa hakikate tamamen uyuyor. Eğer akli mantığa, hakikate uymamış olsaydı bununla diğer ilahi ve tabi kanunlar arasında aykırılıklar olmalı gerekirdi. Çünkü bütün kanunları yapan Cenab-ı Haktır.' (Atatürk'ün 7 Şubat 1923 tarihinde Balıkesir'de Zağanos Paşa Camii'nde vermiş olduğu hutbeden bir bölümdür.)
'Din vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var malzemesi iyi. Fakat bina uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayi takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur (tefsirler, hurafeler gibi) binayı fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşerek ve sağlam temeller üzerinde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır.'
düşüncenin temelinin madde olduğu varsayımı. tarihdeki güçlü kuvvetli zamanlarını yitiren bir düşünce akımı...zaten madde dediğimiz 'şey' 5 duyu organımız ile hissedilenlerden başka bişey diil. kendime söylüyorum: ben materyalist felsefeyi artık reddediyorum, reddediyorum. reddettim 'dünyam' genişledi. sonsuzluğa uzandım ve ruhum ve bedenim huzur buldu.
Ben Nietzsche yanıldı! Nietzsche'in dünyası, karanlık, pislik, sonu şimdikinde berbat. eee başka ne olabilirki, sen dünyaya 'hiç' gözü ile bakarsan elbette sonumuz şimdikinden berbat olacak, halbuki, bu 'dünya'; sen nasıl bakarsan sana da öyle görünür.
-Yoldaşlar bugün.... fabrikasının özelleştirilmesini protesto ediyoruz. Kahrolsun materyalizm, yaşasın sosyalizm.
Ring ring, ring ring (anlayın artık cep telefonu çalıyor)
-Evet söyle evladım
-......................
-İyi malları paketlediniz mi?
-.....................
-Ne demek işçiler çalışmıyor,...na koduklarıma asgari ücret veriyoz daha ne istiyorlar
-.....................
-Ne sigortası lan....venk benim sigortalarımı attırmasınlar
-.....................
-Çalışmıyorlarsa kov lan hepsini onlarlamı uğraşıcam memlekette çalışacak adam mı yok şu kadar önemli işin arasında beni uğraştırdığın şeye bak ya hemen git işsizler kahvesinde 10-15 adam topla yarı fiyatına taşıttır çabuk bidaha da beni böyle önemsiz mevzular için arama.
-Neyse arkadaşlar ne diyoduk bugün.... fabrikasının özelleştirilmesini protesto ediyoruz. Kahrolsun materyalizm, yaşasın sosyalizm.
Maddeyi savunması sonucu insanı,insan haklarını ve insan sevgisini devre dışı bırakan yok eden İslam'a ters olan bir sistem
BİLİM VE TEKNOLOJİDEKİ HIZLI GELİŞİMLERİN İNSAN İHTİYAÇLARINA YENİ BİR YÖN VERMESİDİR.GELECEKÇİLİĞİ ÇAĞRIŞTIRIYOR
BUGÜNKÜ İKTİSAT KİTAPLARININ hemen hepsi şu tarifle başlar:
“İktisat, insanın sınırsız ihtiyaçlarını, sınırlı yani kıt kaynaklarla karşılamayı konu alan bir ilim dalıdır.”
Herhangi bir iktisat kitabında yüzlerce sayfa anlatılan konular, teoriler, hattâ iktisadî sistemler hep bu tarif üzerine bina edilir. Ekonomi binası bu tariften yola çıkılarak kurulur.
Bu bakımdan, bu tarifi ele alarak unsurlarına ayırmak ve doğruluğunu sorgulamak, zamanımızda hüküm süren materyalist ekonomik anlayışı biraz olsun analiz etmeyi sağlayabilir.
Tekrar sözkonusu tarife dönersek, burada, “Sınırsız ihtiyaçlarını karşılamak isteyen insan” vardır. Zaten tarifteki başlıca unsurdan biridir insan. Diğerleri ise, ihtiyaçlar ve kıt kaynaklar, yani varlıklar âlemi. Materyalist ekonomi, insanı “ihtiyaçlarını karşılayarak haz arayan bir varlık” olarak kabul eder. Diğer bir ifadeyle insanın gayesi, ihtiyaçlarını gidererek mutlu olmaktır.
Kısaca budalalıktır....
Son bilimsel gelişmelerle çöküş sürecine girmiş bir felsefi akım
Fransızca bir kelime olsa gerek. Fizik derslerinin en önde gelen konusunda sık ık duyulur. MADDECİLİK....
artık bilimde fazla yer meşgul edemeyen bir eski fikirler topluluğu..
özellikle de fizikte...
o nedenle ben kaba materyalizm diyorum, 18-19..yy larda kaleme alınmış materyalizme...
Bilim, materyalist felsefeyi geçersiz kılarken, evrenin Allah tarafından yaratıldığı gerçeğini de ispatlamaktadır. Ünlü Newsweek dergisi 27 Temmuz 1998 sayısında bu konuyu “Bilim Allah’ı Buluyor” başlığıyla kapak yapmıştı.
20. yüzyıl biliminin çökerttiği ikinci iddia ise, 'tesadüf' iddiasıdır. 1960'lı yıllardan itibaren yapılan araştırmalar, evrendeki tüm fiziksel dengelerin insan yaşamı için çok hassas bir biçimde ayarlandığını ortaya koymaktadır. Araştırmalar derinleştirildikçe, evrendeki fizik, kimya ve biyoloji kanunlarının, yerçekimi, elektromanyetizma gibi temel kuvvetlerin, atomların ve elementlerin yapılarının tümünün, insanın yaşamı için tam olmaları gereken şekilde düzenlendikleri birer birer bulunmuştur. Batılı bilim adamları bugün bu olağanüstü tasarıma 'İnsani İlke' (Anthropic Principle) adını vermektedirler. Yani evrendeki her ayrıntı, insan yaşamını gözeten bir amaçla tasarlanmıştır.
Kısacası günümüzde materyalizm bilimsel olarak çökertilmiş durumdadır. 19. yüzyılda bilimsellik adına ortaya çıkmış, ama kısa zamanda büyük bir hezimete uğramıştır.
Böyle olması da doğaldır. Çünkü, Allah'ın 'Biz gökyüzünü, yeryüzünü ve ikisi arasında bulunan şeyleri batıl olarak yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır' ifadesiyle belirttiği gibi (Sad Suresi, 27) , evrenin 'batıl', yani boşu boşuna ve amaçsız olarak yaratıldığı düşüncesi, gerçek dışı bir zandan ibarettir. Bu zanna dayanan her türlü iddianın ise gerçekler karşısında iflas etmesi kaçınılmazdır.
Materyalizm: 19. Yüzyıl Yanılgısı
Buraya kadar açıkladığımız yaratılış gerçeği, tarihin eski çağlarından beridir, bir felsefi görüş tarafından reddedilir. Bu felsefenin adı materyalizmdir, yani maddecilik. İlk olarak Eski Yunan'da ortaya çıkan, sonra da farklı bazı kültürler ya da kişiler tarafından zaman zaman savunulan bu felsefe, maddenin sonsuzdan beri var olduğunu savunur. Dolayısıyla evrenin de sonsuzdan beri geldiğini, yani Allah tarafından yaratılmadığını iddia eder.
Materyalistler, evrenin sonsuzdan beri var olduğunu savundukları gibi, evrende bir amaç ve tasarım olmadığını da iddia ederler. Evrendeki tüm denge, ahenk ve uyumun sadece tesadüflerin bir eseri olduğunu öne sürerler. Bu 'tesadüf' iddiası, daha sonra canlıların nasıl ortaya çıktığı sorusu karşısında da kullanılmıştır. Evrim teorisi ya da Darwinizm olarak bilinen iddia, işte materyalizmin bu şekilde doğaya uyarlanmasından ibarettir.
Modern bilimin kurucularının evrenin Allah tarafından yaratıldığına ve düzenlendiğine iman eden kişiler olduğunu belirtmiştik. Ancak 19. yüzyılda bilim dünyasının bu yapısında bir değişim olmuştur. Materyalizm, birtakım çevreler tarafından kasıtlı olarak bilim dünyasının gündemine getirilmiştir. 19. yüzyıldaki siyasi ve sosyal birtakım şartlar materyalizme destek sağladığı için, bu felsefe bilim dünyasında da yaygın bir kabul görmeye başlamıştır.
Ancak bilimsel bulgular, söz konusu materyalizm yanılgısının ne kadar gerçek dışı olduğunu bugün ortaya çıkarmış bulunmaktadır.
20. Yüzyıl Biliminin Sonuçları
Materyalizmin evren hakkında az önce belirttiğimiz iki iddiasını hatırlayalım:
Evrenin sonsuzdan beri geldiği, yani yaratılmadığı iddiası.
Evrende hiçbir tasarım, plan, amaç olmadığı, her şeyin tesadüf ürünü olduğu iddiası.
İşte 19. yüzyıl materyalistlerinin, o dönemin ilkel bilim düzeyi içinde büyük hararetle savundukları bu iki iddia da, 20. yüzyıldaki bilimsel bulgular tarafından yıkılmıştır.
Önce, evrenin sonsuzdan beri geldiği iddiası tarihe karışmıştır. 1920'li yıllardan itibaren evrenin yapısı hakkında elde edilen bilgiler, evrenin belirli bir zaman önce bir 'Büyük Patlama' (Big Bang) ile yoktan var hale geldiğini ispatlamıştır. Yani evren sonsuz değildir, Allah tarafından yoktan yaratılmıştır.
MATERYALİZMİN BİLİMSEL ÇÖKÜŞÜ
İçinde yaşadığımız uçsuz bucaksız evren nasıl var oldu?
Bu evrendeki denge, ahenk ve düzen nasıl ortaya çıktı?
Üzerinde yaşadığımız dünya, nasıl bizim yaşamımız için bu denli uygun bir barınak olabildi?
İşte bu sorular, tarihin başından bu yana insanların ilgisini çekmiştir. Akıl ve sağduyu ile bu soruları inceleyen bilim adamlarının ya da düşünürlerin vardıkları sonuç ise hep şu olmuştur: Evrendeki bu düzen ve tasarım, tüm evrene hakim olan üstün bir Yaratıcı'nın varlığının ispatıdır.
Akıl yoluyla ulaşabildiğimiz bu sonuç, doğrunun ta kendisidir. Allah, insanlara yol gösterici olarak 14 asır önce vahyetmiş olduğu Kuran'da, bu gerçeği insanlara bildirir. Evreni yoktan yarattığını ve belirli bir amaca göre düzenlediğini, evrendeki tüm sistem ve dengeleri insan yaşamı için var ettiğini haber verir.
Allah bir ayetinde insanı bu gerçek üzerinde düşünmeye şöyle çağırmaktadır:
Yaratmak bakımından siz mi daha güçsünüz yoksa gök mü? (Allah) Onu bina etti.Boyunu yükseltti, ona belli bir düzen verdi. Gecesini kararttı, kuşluğunu açığa-çıkardı.Bundan sonra yeryüzünü serip döşedi. (Naziat Suresi, 27-30)
Yine Kuran'da bildirildiğine göre, insan, evrendeki tüm sistem ve dengelerin kendisi için Allah tarafından yaratıldığını fark etmeli, bu gerçek üzerinde düşünmeli ve ders almalıdır:
Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O'nun emriyle emre hazır kılınmıştır. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır. (Nahl Suresi, 12)
Kuran'daki bir diğer ayette ise şöyle denmektedir:
(Allah) Geceyi gündüze bağlayıp-katar, gündüzü de geceye bağlayıp-katar; güneşi ve ayı emre amade kılmıştır, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedir. İşte bunları (yaratıp düzene koyan) Allah sizin Rabbiniz'dir; mülk O'nundur. O'ndan başka taptıklarınız ise, 'bir çekirdeğin incecik zarına' bile malik olamazlar. (Fatır Suresi, 13)
Kuran'ın haber verdiği bu gerçek, modern astronominin kurucusu olan pek çok saygın bilimadamı tarafından da kabul edilmiştir. Galilei, Kepler, Newton gibi isimler, evrenin yapısını, Güneş Sistemi'nin tasarımını, fiziğin kanun ve dengelerini keşfettikçe, tüm bunların Allah tarafından yaratıldığını anlamışlardır.
MATERYALİZM
Allah ve kâinattaki herşeyi madde ile izah etmek isteyen ve âlemde bir gaye, bir şuur ve bir irade görmeyen, toplum hayatını ve fertler arasındaki ilişkileri ve davranışları belirleyen faktörün madde olduğunu iddia eden düşünce sistemi.
Avrupa'nın hayatında materyalist görüş, Avrupa Rönesansı kadar eskidir. Hatta onun eski Grek felsefesinde ve Hristiyanlıktan önceki Roma yaşayışında, bazı yönleriyle bundan daha derin izleri vardır. Aslında Avrupa Rönesans hareketi, dine düşmanlık esası üzerine yükselmiştir. Rönesans, karşı durduğu ve kendisinden sıyrıldığı Hristiyanî-dinî temeller yerine, Grek ve Romen temellere dönerek onlardan destek bulmaya çalışmıştı.
Rönesans düşüncesi bir taraftan 'hümanist' (insancıl) , diğer taraftan da dünya hayatına yönelik idi. Bu hümanizmin manası şuydu: Bilginin kaynağı Allah değil, insan olması gerekir. Hayatın gereklerinin ne olduğu ile ilgili olarak göz önünde bulundurulması gereken kaynak ilâhî vahiy değil, insanî düşüncelerdir.
Bu çağın ayırıcı özelliği, insanın mutlak kişiliğinin farkına varması, otoriteye ve sahiplerine karşı çıkması, bütün dünyayı kendisine vatan olarak kabul etmesi gibi hususlarda ileri noktalara kadar gitmek olmuştur. O bakımdan Yunan ve Roma edebiyat ve ilimlerini inceleme konusunda uzmanlaşmak durumunda olan kimseler, kendilerine 'hümanistler' adını verirler.
Dinden sıyrılıp materyalizme doğru yol alan bu gidiş, dini ruhanîlikten dinsiz materyalizme bir anda ve tek bir sıçrayışla geçmediği gibi; hedefine doğru yol alırken, birtakım inişler-çıkışlar yapmaksızın, dosdoğru bir şekilde ilerlemedi. Ancak her bir sıçrayışında materyalizme daha çok yöneldi. Bu bakımdan rönesans'ın başından itibaren gerçekleştirilen ilmî ilerlemeler, Rasyonalist ve Emprsist görüşlerin ortaya koyduğu şekilde Avrupa düşüncesinin izlediği yolda gitmesine yardımcı unsur olmuşlardı.
Rasyonalizm ise kâinatın tabiat öte; inden ve tarihin akışı istikametinden Allah'ın varlığı düşüncesini ortadan kaldırmayı hedef alır. Ayrıca Empirizm'in de Rasyonalizmden pek farkı yoktur. Empirizm'e göre gerçekler, his ile idrak edilebilen âlemde gizlidir. Duyularla idrak edilen tabiat olaylarının ötesinden bilgi elde etmeye çalışmak ve bu alanda illet arayıp bulmaya kalkışmak ise reddedilmesi gereken bir konudur.
Bu gelişmeler zamanla daha ileri boyutlara ulaştı. Sonunda, tabiatın dine ve akla hakim olduğunu ileri süren, tabiatı herşeyin kendisinden çıktığı temel olarak değerlendiren ve insan aklını düşüncelerin kaynağı kabul eden Pozitivist felsefe ortaya çıktı. Bu görüşün önde gelen en önemli iki filozofu, Auguste Comte ve Fuerbach'dır. Bu felsefe belirli bir atmosferde doğdu ve bu ortamda pek çok ilim ve felsefe adamının ruhunda, özel bir bilgi türüne sahip olan Kilise'ye karşı çıkmak arzusunu uyandırdı.
Diyalektik Materyalizm, maddenin kâinatta köklü ve biricik gerçek olduğu ve kâinattaki herşeyin ve herkesin maddeden çıkıp, maddenin kanunlarına mahkum olduğu; maddenin sınırlarının dışında varlığın söz konusu olmadığı iddialarına dayanır. Bu düşünceye göre, maddeden ortaya çıkan bütün yaratıklar-insan da dahil olmak üzere- ve bütün organizmalar bir taraftan maddidir, diğer taraftan da çelişkiler arasındaki mücadeleye mahkûmdur.
Tarihi materyalizme göre madde, bütün duyuş, düşünüş ve idrakin kaynağıdır. İdrak ise türemiş ikincil bir unsurdur. Çünkü idrak, maddenin yani varlığın bir yansımasıdır. Düşünce ise, maddenin bir sonucudur. Zira düşünce, tekâmülü sayesinde mükemmelliğin üst basamaklarına çıkabilmiştir.
Tarihi Materyalizm, insanlık tarihini maddeci temellere dayandırarak açıklamaktadır. Buna göre madde ezelî ve ebedîdir ve kâinatta var olan her şey madde tarafından yaratılmıştır. Tarihi Materyalizmin sosyolojiye sunduğu temel, Evrim Teorisi'nin tabiî seleksiyon yoluyla biyoloji ilmine sunduğu temelin aynısıdır. İncelenmekte olan tür ne olursa olsun, o tabiî seleksiyon yoluyla evrim geçirmiş bir türdü. İşte bu, onun tabiatının sınırlarını çizer. Aynı şekilde incelenmekte olan toplum ne olursa olsun, üretim ilişkilerinin üretimle olan ilgisine, düşünce ve kurumların üretimle olan ilişkisine göre şekillenmiş bir durumdadır.
Ayrıca tarihin materyalist yorumu insanlık hayatında bir takım değerlerin varlığını inkâr edip, hayatı sadece yemek, içmek, giyinmek, barınmak ve cinsî ilişkiden ibaret olarak kabul etmektedir.
Din, ahlâk ve ailenin materyalist yorumu ile aynı anda iki şey kastedilir. Bunların birincisi; bu kurumların bizatihi ve kendiliklerinden ayakta duran bir takım değerler olmadıkları, onları bu şekilde görmenin mümkün olmadığı, dolayısıyla bu kurumların ne köklü ve ne de kutsallıklarından söz edilemeyeceğidir. Materyalizme göre her ne olursa olsun din, insanların zihninde onların günlük hayatına egemen olan dış güçlerin vehmî bir yansımasından başka bir şey değildir. Bu yansımada yeryüzünün güçleri, tabiat üstü bir takım güçler şeklini alır.
Materyalistlere göre aile, ebedî bir sosyal yapı değildir. Çağlar boyunca ailede pek çok değişiklikler görülmüştür. İşte bu evrim son tahlilde ekonomik etken ile belirlenir.
Cansız maddenin kanunlarının insana uygunluğu iddiası, insanlık düşünce tarihinde daha önce hiç bir şekilde görülmemiş 'ilmî' bir efsane biçimindedir. Bu ilmî efsanenin ortaya konulmasının patenti, mutlak anlamda olmasa bile materyalist komünistlere aittir.
Materyalizm sadece komünist rejimlerde geçerli bir anlayış değildir. Kapitalizm de en az komünizm kadar materyalist bir anlayışa dayanmaktadır.
Bu sosyal düzen, katıksız olarak maddeci bir düzendir. Bu düzende insan, yaratılış ve ahiretinden soyutlanmış olarak ele alınır. Maddî hayat içerisinde sadece maddi çıkarlarıyla varolan bir 'homo ekonomicus' (ekonomik insan) dır.
Kapitalist demokrasi düzeni, azgın bir materyalist ruh taşımaktaysa da Materyalizmin hayat felsefesî ve onun hayatı açıklayan öğretisi üzerine kurulmamıştır. Bu düzenin sosyal atmosferinde hayat, maddî çıkar hudutlarının dışındaki tüm alâkalardan soyutlanır. Fakat, bu soyutlama işlemi bir felsefî anlayışa sahip değildir. Buda kapitalist dünyada materyalist felsefî ekollerin bulunmadığı anlamına gelmez. Aksine materyalizm, ikbalini bu düzenin dünyasında bulmuştur. Zira sanayi devrimi ile ortaya çıkan deneysel zihniyetin etkisi, mutlak doğru kabul edilen birtakım fikirlerin yanlışlığının ortaya çıkmasıyla başlayan görüş ve anlayışlardaki değişmenin doğurduğu şüphecilik ve fikri kargaşa, aklı ve fikrî donduran, zulüm ve baskı yolunu seçen, sosyal kargaşayı kendi lehine körükleyen hristiyanlığa karşı yüz gösteren hoşnutsuzluk ve ondan cayma ruhu; batılı zihniyetlerde materyalizmi hazırlamıştır.
Allah'ı inkâr temeline dayalı olan bu batılı düşünce sistemi, artık ilk doğduğu topraklar üzerinde ve ideolojilerini buna dayandıran rejimlerin hâkim olduğu ülkelerde bile tartışılmış, büyük kitleler ve ilim adamları tarafından reddedilen bir düşünce olmuştur. Haklı olarak bunun geçersizliğini ve ilkeliğini gören demir perde gerisi devlet ve rejimler de bu düşünceden vaz geçmeye başlamışlardır.