Bilmediğim bildiklerimdense, görmek istedim beklentileri yazdım bu sefer. Ve işte o zaman madde ile mana birbirinden ayrıldı değil mi? .. Ve işte o zaman şizofreni tehlikeli oldu değil mi?
Rahatsız ediyor beni... Bilmediğim şeyleri bilmek beni rahatsız ediyor.. En sonunda da sırf bilgi aktarıcısı bir kanal olmak ve doyurulmamak acıtıyor...Egolarım tatmin edilmiyor.. Neden yazayım? Neden bileyim? Ne zorum var benim!
Hepsi bana dua ederdi. Papa'nın yakarışları, cumalarda akan göz yaşları, cumartesileri erken uyanışlarım. Hepsi benden medet umar, medet diye kemirirdi her yerimi... Bütün karanlıklarını bana doğru akıtırlardı, ben de onları alır toplar temizler tüm insanları aklardım.. Ta ki bir gün masmavi bir denizde sen varsın biliyormusun diyen bir denizkızının ısrarlı sesi ile uyanana kadar...
Bazen cevaplar kendiliğinden hazırlanır gelir. Ya da sadece bana gelir. O zamana kadar bilmediğim ama sonra okuduğumda benim de farkettiğim kati cevaplardır. Hani sen geçmiş ile gelecekte herşeyi bilendin diyordun ya... O zaman bilmem ancak doğal. Ben para ile gelmedim, para ile de gitmeyeceğim. Bildiğim, bilmediğim sorulardaki cevaplarımın hazır olması...
Dekor, dialoglar ve olaylar hep onun işiydi. Bazen çok komik oluyordu. Dalgınlıkla yüzüne bile bakmadan bu güzel dediğim, ertesi gün güzellik yarışmasında birinci oluyordu.
Alman gurbetçiden Bulgaristan'da zaten haraç alındığını söylediğimde Bulgaristan'daki elçilik aranıyor, herhangi bir diplomasi krizi olup olmadığı öğreniliyordu.
Nazar esneme uyuklama vs yapıyor dediğimde illa bu böyledir denilip araştırılıyor, tübitaklara konu oluyor, bol bol esnelitilip, uyutuluyoruz.
Literatür yapılmıştım. -Efendim! 'Alo arkadaşım' diyor telefondaki ses. Herhalde birşey isteyecek yine. 'Baksana ben bilgisayarın modemini yaktım. Satın aldığım yere götürsem değiştirir değil mi? ' Evet dememi isteyen bir ses 'evet' diyorum. Sende gel diyor, gidiyoruz. Satıcıya beni gösteriyor. Satıcı beni görür görmez hiç soru sormadan modemi değiştiriyor. Yine dalgınlıkla 'yahu o kesintisiz güç kaynakları 50$' diyorum. Ertesi gün bir anda heryere o marka güç kaynakları giriyor. Herkes ondan satıyor. 150$'lık mal 50 olmasada 65$'a satılıyor.
Birileri piyasayı muhteşem kırıyor.
Ekran kartımı gösterip 'Ben bunu 175$'a aldım aradan 1 sene geçti hala 150$ diyorum. ' Piyasaya bakıyorum o markanın yeni çıkan ekran kartları hep alt model numaralı bendekinden de hızlı ucuz da; ama bendekinin fiyatı sabit hep 150$. Piyasaya girişi de yok ;)
'Yok daha neler, o kanun değişir bence fazla durmaz.' diyorum. Alakasız, gündemi yok birşeyi yok ertesi gün aranıyorum 'biliyormusun değiştirdiler o kanunu'
'Baksana şu askerlik kısaltılsa ne güzel olur değil mi? ' bolca geliyor bu istek. Artık gülümsüyorum.
'Bence Sertap Erener'in üzerine çok gidiyor medya,, size ne kızcağızdan ister hamamda oynar ister dansözlük yapar' diyorum. Hoop bingo! :) Eurovision'da birinci geliyor. Ha neydi o zamanlar ki bağlantı, Bilgi Üniversitesi 1 (B.İ.R.) olayı vs. tabi.. Zengin mi yok yeryüzünde..
Devam edecek. Bu midemdeki kramp geçsin devam edecek. Görün ve de gülün biraz :)
Çoktan ölmüş olan o kadının, bittikten sonra ancak şimdi ağlayan vicdan hesapları benim üzerimde çözülürdü.. Her gittiğini sandığım ertesinde o beceriksiz ahmakça hali ile bulurdum. Sanata ve müziğe yatkındı. Lezzete ve kokuya hassastı. Tütsüler ve mumlarla yaşardı. Ne duyarsa kendine bir pay biçer, övülmeye dayanamazdı. Kırık cümleler seçerdi, sürekli bir şeyleri resmeden seslerle dolu yarım şiirleri hep o yazardı. Şaraba, ay ışığına, muma ve rengarenk kokulara teslim olurdu. Ya da aslında olmak isterdi sanki...
Ve oysa bildiğim dediğim, bildiğim halde elimde olmadan ama bile bile yanlış dediklerim.
Daha çok bir kadın duyumsaması alıyorum. Ve bakışım hep duygusal, kıyılarına çarpan sakin deniz suyu gibi kendinden dahi, herşeyden habersiz,..
Hayata yeteneksiz, hayata beceriksiz, okumayı çalışmayı sevmeyen ama ruhu hep coşkun hep mutlu hep pembe..
Bazen inciniyorum o haldeyken.. Yani ben de ben değil de o kadınken.. O zaman IMF ya da dünya bankası para gönderiyor.. İnsanlar ne anlar 'o' paradan ama seviniyor birileri.. Sonra birileri bile bile incitiyor.. Oysa incinmiyorum bu sefer kükrüyorum ama nafile dünya bankası bir kez daha açıyor kesenin ağzını..
Monotonluk uzun sürünce 'hey! bir daha yap ne yaptıysan! yine yap yine! ' diyor birileri önce fısıltıyla sonra uzaklaşırken despotlaşarak....
Şuurum kendi yolunun çizgisinde değil ya,, yine yapıyorum artık ondan,, daha önce ne yaptıysam.. aynısı işte...
Kendilerince lider yetiştiriyorlar. Tüm şartlandırmalar, yönlendirmeler, ödüllendirmeler, cezalandırmalar, baskılar hepsi legal hepsi maskeli.. Kendilerince efsane çizmişler. Her dediğini yapıyorlar.. Ya da yapılıyormuş gibi değinip geçiyorlar. Olmadı, kısacık gündemler yaratıyorlar. Elbette her düşünceye çok sağlam zemin oluşturulabiliniyor. Bana zıt olan fikirlere ben bile oturup muhteşem temeller kurabiliyorsam, konusunun uzmanları hayda hayda yapar. Ki yapıyolar da... Bazen bana, bazen ona.. Her seferinde sonunu, en sonunu hep insan olmakla 3 günlük dünyada ölümle biten neyin dosdoğru doğru olduğunu bilmeden yanlışları ile devasal kitleleri sürükleyip tükenen yaşamlarla bağlıyorlar.
Sana ben defalarca anlattım halbu ki; Ben iyiyim hem de çok iyiyim allahın belası :) çok sevdiğim...
Türkçemdeki hiç bilmediğim fransızcanın yarattığı gramer bozulukları ve hiç bilmediğim meshinizin o serin dünyasına kadar iliklerime kadar işledin... O zaman yoktum ya, şimdi varım...
Ben iyiyim, olabildiğince değil alabildiğince iyiyim...
Bilmediğim bildiklerimin sahibi :)
Hani o şarabın tesiri, ay'ın yükselişi, hani o yoğun ritüellerin yarattığı enerji çılgınlığı var ya (hatırlıyorsun değil mi?) move move move! Sanırım kimse benim kadar lezzetli oksijeni ciğerlerine dolduramamış, duymaktan benim kadar keyif almamıştır. Değer yargılarım, bakış açım, algılayışım herşeyim değişmişti..
Ne olursa olsun ille de bir koruyucunun varlığını hissetmem öylesine özgür ve değerli kılmıştı ki beni.. Ve ille de bol ışıklı, aydınlık, temiz, ferah, güzel kokular olan yerleri tercih etmem yaratmam. Ya o mum sevdama ne diyeceksin :))
Özlemişim seni ama artık biliyorsun, ipin ucu kaçıp gitmişken yeninden yarı yolda bir yolcuyum.. Bunun farkındasın değil mi?
ne sen ne ben deliyiz...herkes ama herkes deli.ama onlar kendilerine ben deli değilim diyerek telkinler veriyorlar...orası başka mesele tabi...ne yazacağımıda kestiremiyorum ki.söz içimde kaldı çıkamıyor..utanıyor.kendini ifade edemiyor...delilere selam olsun :)))
Basit ve yanlış dolu o sıradan hayatlardan birine gittim sonunda gözüm aydın. Sokakta gördüğün sokak lambaları gibi heryerde olan görünmeyen benlerden biri. Gördüğünde dekor oldum sonunda, nihayet..
Yakalandıysan, bırak aktığı yönde gitsin.. Kalıpları koyanlar kalıpçı ustaları onu çizen mimarları değil, asıl ihtiyacı olanları yargıla... Yakalanmadıysan sakın bırakma! istediğin yönde gitsin. Bir kalıpta sen çıkar, yargıcılar seni yargılasın!
Bu millet sefil yaşıyorsa suçu Orhan Gencebay mı çekmeli. O yaratmadı ki,
- Ben mi yarattım....
Herkes bilir o dönemler kıtlık dönemiydi cangılda 3-5 kişilik bir afrika kabilesi gibi yaşamıştı herkes.. İkinci dünya savaşı yılları...
Oysa yahudi soykırımı filmlerinde her yahudi evinde bir kuyruklu piyano varken... Bizimkiler inek derisinden ayakkabı diker onu giyerdi..
Bizi sefilliğimize sürükleyen başımızdaki kaypaklar ve içimizdeki milliyetçilik duyguları mı? Öyle ya bu toprağın her karışında (10-12 cm) 1 şehit varken satamazsın da....
Bir yandan da insanların insan gibi yaşaması diyorum... Ölenleri düşünüpte anlamı Kıbrıs'ı satmak olunca,, acaba ordaki insanlara daha kötü bir yaşam mı sunar?
Sokaklarda binlerce işsiz var... 300 ytl asgari ücrete çalışan yüzbinlerce fakir var... Bu şehitler bunun için mi öldü yoksa onların bu fakirliğe katlanması bu şehitlere duyulan saygıdan mıdır? Nedir bizi bölünmekten korkutan?
Galiba kanlı olacak olması....
O zaman daha ne kadar bekleyeceğiz.. Biz birbirimizin kanını içerken dışarda aydınlık içinde olanın bahsettiği düzeni anlamak için..
Son 80 seneyi deneyimlemedik mi? Düzeldikçe hep kaypaklaşıp kendi kendimizin cinneti olduğumuzu....
Nedir delilik?
Galiba sonunda mandacı olacağım bu gidişle.. (hoş tesirim yok ki zaten,, birşey değişmez olayım gitsin) Ya da ne?
Neydi o yazarken yazdığımda anlamını bilmediğim açıklamalar...
Sonradan okuyunca farkettiğimde bilmediğim, bana ait olmayan bildiklerim...
En zoru da safçasına sürekli gerçeklilik mantıklılık tutarlılık...
İlkokul çağının dahi olacaksın diye sınıflandırılmış nesline bilgi öğretmenliği kimin nasıl bir dayatmasıydı da elimde olan elimde olmayan herşeydi...
Ne zaman yolumu tutmaya kalksam birilerinin boğazıma yapışan yapışkan elleriyle tutup sandalyeme yapıştıran ödetilen bir delilik diyeti miydi?
Ne zaman yolumu tutmaya kalksam onlar yanlış! gel sen bana anlat ben çizerim hem yazarım hem bozarım, yolun yok uğraşma, dünyayı yönlendiririm sana gelirim diyen bir despotun karanlık yalnızlığına dostluk muydu? neydi?
Çok battı değil mi?
Bilmediğim bildiklerimdense, görmek istedim beklentileri yazdım bu sefer. Ve işte o zaman madde ile mana birbirinden ayrıldı değil mi? .. Ve işte o zaman şizofreni tehlikeli oldu değil mi?
Rahatsız ediyor beni... Bilmediğim şeyleri bilmek beni rahatsız ediyor.. En sonunda da sırf bilgi aktarıcısı bir kanal olmak ve doyurulmamak acıtıyor...Egolarım tatmin edilmiyor.. Neden yazayım? Neden bileyim? Ne zorum var benim!
Neden bilgi aktarayım?
Hepsi bana dua ederdi. Papa'nın yakarışları, cumalarda akan göz yaşları, cumartesileri erken uyanışlarım. Hepsi benden medet umar, medet diye kemirirdi her yerimi...
Bütün karanlıklarını bana doğru akıtırlardı, ben de onları alır toplar temizler tüm insanları aklardım..
Ta ki bir gün masmavi bir denizde sen varsın biliyormusun diyen bir denizkızının ısrarlı sesi ile uyanana kadar...
Bazen cevaplar kendiliğinden hazırlanır gelir. Ya da sadece bana gelir. O zamana kadar bilmediğim ama sonra okuduğumda benim de farkettiğim kati cevaplardır.
Hani sen geçmiş ile gelecekte herşeyi bilendin diyordun ya... O zaman bilmem ancak doğal.
Ben para ile gelmedim, para ile de gitmeyeceğim. Bildiğim, bilmediğim sorulardaki cevaplarımın hazır olması...
This is the end
Dekor, dialoglar ve olaylar hep onun işiydi. Bazen çok komik oluyordu. Dalgınlıkla yüzüne bile bakmadan bu güzel dediğim, ertesi gün güzellik yarışmasında birinci oluyordu.
Alman gurbetçiden Bulgaristan'da zaten haraç alındığını söylediğimde Bulgaristan'daki elçilik aranıyor, herhangi bir diplomasi krizi olup olmadığı öğreniliyordu.
Nazar esneme uyuklama vs yapıyor dediğimde illa bu böyledir denilip araştırılıyor, tübitaklara konu oluyor, bol bol esnelitilip, uyutuluyoruz.
Literatür yapılmıştım.
-Efendim!
'Alo arkadaşım' diyor telefondaki ses. Herhalde birşey isteyecek yine. 'Baksana ben bilgisayarın modemini yaktım. Satın aldığım yere götürsem değiştirir değil mi? '
Evet dememi isteyen bir ses 'evet' diyorum. Sende gel diyor, gidiyoruz. Satıcıya beni gösteriyor. Satıcı beni görür görmez hiç soru sormadan modemi değiştiriyor.
Yine dalgınlıkla 'yahu o kesintisiz güç kaynakları 50$' diyorum. Ertesi gün bir anda heryere o marka güç kaynakları giriyor. Herkes ondan satıyor. 150$'lık mal 50 olmasada 65$'a satılıyor.
Birileri piyasayı muhteşem kırıyor.
Ekran kartımı gösterip 'Ben bunu 175$'a aldım aradan 1 sene geçti hala 150$ diyorum. '
Piyasaya bakıyorum o markanın yeni çıkan ekran kartları hep alt model numaralı bendekinden de hızlı ucuz da; ama bendekinin fiyatı sabit hep 150$. Piyasaya girişi de yok ;)
'Yok daha neler, o kanun değişir bence fazla durmaz.' diyorum. Alakasız, gündemi yok birşeyi yok ertesi gün aranıyorum 'biliyormusun değiştirdiler o kanunu'
'Baksana şu askerlik kısaltılsa ne güzel olur değil mi? ' bolca geliyor bu istek. Artık gülümsüyorum.
'Bence Sertap Erener'in üzerine çok gidiyor medya,, size ne kızcağızdan ister hamamda oynar ister dansözlük yapar' diyorum.
Hoop bingo! :) Eurovision'da birinci geliyor. Ha neydi o zamanlar ki bağlantı, Bilgi Üniversitesi 1 (B.İ.R.) olayı vs. tabi.. Zengin mi yok yeryüzünde..
Devam edecek. Bu midemdeki kramp geçsin devam edecek. Görün ve de gülün biraz :)
Çoktan ölmüş olan o kadının, bittikten sonra ancak şimdi ağlayan vicdan hesapları benim üzerimde çözülürdü..
Her gittiğini sandığım ertesinde o beceriksiz ahmakça hali ile bulurdum. Sanata ve müziğe yatkındı. Lezzete ve kokuya hassastı. Tütsüler ve mumlarla yaşardı. Ne duyarsa kendine bir pay biçer, övülmeye dayanamazdı. Kırık cümleler seçerdi, sürekli bir şeyleri resmeden seslerle dolu yarım şiirleri hep o yazardı. Şaraba, ay ışığına, muma ve rengarenk kokulara teslim olurdu. Ya da aslında olmak isterdi sanki...
Ve oysa bildiğim dediğim, bildiğim halde elimde olmadan ama bile bile yanlış dediklerim.
Daha çok bir kadın duyumsaması alıyorum. Ve bakışım hep duygusal, kıyılarına çarpan sakin deniz suyu gibi kendinden dahi, herşeyden habersiz,..
Hayata yeteneksiz, hayata beceriksiz, okumayı çalışmayı sevmeyen ama ruhu hep coşkun hep mutlu hep pembe..
Bazen inciniyorum o haldeyken.. Yani ben de ben değil de o kadınken.. O zaman IMF ya da dünya bankası para gönderiyor.. İnsanlar ne anlar 'o' paradan ama seviniyor birileri.. Sonra birileri bile bile incitiyor.. Oysa incinmiyorum bu sefer kükrüyorum ama nafile dünya bankası bir kez daha açıyor kesenin ağzını..
Monotonluk uzun sürünce 'hey! bir daha yap ne yaptıysan! yine yap yine! ' diyor birileri önce fısıltıyla sonra uzaklaşırken despotlaşarak....
Şuurum kendi yolunun çizgisinde değil ya,, yine yapıyorum artık ondan,, daha önce ne yaptıysam.. aynısı işte...
bence herkes delidir ama önemli olan bunun derecesidir...mesela ben haruna deliyim..olabilir yani anormal karşılamayın bu tür durumları
didem tekin :)
Kendilerince lider yetiştiriyorlar.
Tüm şartlandırmalar, yönlendirmeler, ödüllendirmeler, cezalandırmalar, baskılar hepsi legal hepsi maskeli..
Kendilerince efsane çizmişler. Her dediğini yapıyorlar.. Ya da yapılıyormuş gibi değinip geçiyorlar. Olmadı, kısacık gündemler yaratıyorlar.
Elbette her düşünceye çok sağlam zemin oluşturulabiliniyor. Bana zıt olan fikirlere ben bile oturup muhteşem temeller kurabiliyorsam, konusunun uzmanları hayda hayda yapar. Ki yapıyolar da...
Bazen bana, bazen ona.. Her seferinde sonunu, en sonunu hep insan olmakla 3 günlük dünyada ölümle biten neyin dosdoğru doğru olduğunu bilmeden yanlışları ile devasal kitleleri sürükleyip tükenen yaşamlarla bağlıyorlar.
Sana ben defalarca anlattım halbu ki;
Ben iyiyim hem de çok iyiyim allahın belası :) çok sevdiğim...
Türkçemdeki hiç bilmediğim fransızcanın yarattığı gramer bozulukları ve hiç bilmediğim meshinizin o serin dünyasına kadar iliklerime kadar işledin... O zaman yoktum ya, şimdi varım...
Ben iyiyim, olabildiğince değil alabildiğince iyiyim...
Bilmediğim bildiklerimin sahibi :)
Hani o şarabın tesiri, ay'ın yükselişi, hani o yoğun ritüellerin yarattığı enerji çılgınlığı var ya (hatırlıyorsun değil mi?) move move move! Sanırım kimse benim kadar lezzetli oksijeni ciğerlerine dolduramamış, duymaktan benim kadar keyif almamıştır. Değer yargılarım, bakış açım, algılayışım herşeyim değişmişti..
Ne olursa olsun ille de bir koruyucunun varlığını hissetmem öylesine özgür ve değerli kılmıştı ki beni.. Ve ille de bol ışıklı, aydınlık, temiz, ferah, güzel kokular olan yerleri tercih etmem yaratmam. Ya o mum sevdama ne diyeceksin :))
Özlemişim seni ama artık biliyorsun, ipin ucu kaçıp gitmişken yeninden yarı yolda bir yolcuyum.. Bunun farkındasın değil mi?
Ben iyiyim.
ne sen ne ben deliyiz...herkes ama herkes deli.ama onlar kendilerine ben deli değilim diyerek telkinler veriyorlar...orası başka mesele tabi...ne yazacağımıda kestiremiyorum ki.söz içimde kaldı çıkamıyor..utanıyor.kendini ifade edemiyor...delilere selam olsun :)))
Basit ve yanlış dolu o sıradan hayatlardan birine gittim sonunda gözüm aydın. Sokakta gördüğün sokak lambaları gibi heryerde olan görünmeyen benlerden biri. Gördüğünde dekor oldum sonunda, nihayet..
Yakalandıysan, bırak aktığı yönde gitsin.. Kalıpları koyanlar kalıpçı ustaları onu çizen mimarları değil, asıl ihtiyacı olanları yargıla...
Yakalanmadıysan sakın bırakma! istediğin yönde gitsin. Bir kalıpta sen çıkar, yargıcılar seni yargılasın!
Bak sen bak,, neler de düşünürmüşüm?
Bu millet sefil yaşıyorsa suçu Orhan Gencebay mı çekmeli. O yaratmadı ki,
- Ben mi yarattım....
Herkes bilir o dönemler kıtlık dönemiydi cangılda 3-5 kişilik bir afrika kabilesi gibi yaşamıştı herkes.. İkinci dünya savaşı yılları...
Oysa yahudi soykırımı filmlerinde her yahudi evinde bir kuyruklu piyano varken... Bizimkiler inek derisinden ayakkabı diker onu giyerdi..
Bizi sefilliğimize sürükleyen başımızdaki kaypaklar ve içimizdeki milliyetçilik duyguları mı? Öyle ya bu toprağın her karışında (10-12 cm) 1 şehit varken satamazsın da....
Bir yandan da insanların insan gibi yaşaması diyorum... Ölenleri düşünüpte anlamı Kıbrıs'ı satmak olunca,, acaba ordaki insanlara daha kötü bir yaşam mı sunar?
Sokaklarda binlerce işsiz var...
300 ytl asgari ücrete çalışan yüzbinlerce fakir var...
Bu şehitler bunun için mi öldü yoksa onların bu fakirliğe katlanması bu şehitlere duyulan saygıdan mıdır? Nedir bizi bölünmekten korkutan?
Galiba kanlı olacak olması....
O zaman daha ne kadar bekleyeceğiz.. Biz birbirimizin kanını içerken dışarda aydınlık içinde olanın bahsettiği düzeni anlamak için..
Son 80 seneyi deneyimlemedik mi? Düzeldikçe hep kaypaklaşıp kendi kendimizin cinneti olduğumuzu....
Nedir delilik?
Galiba sonunda mandacı olacağım bu gidişle.. (hoş tesirim yok ki zaten,, birşey değişmez olayım gitsin)
Ya da
ne?
yapmayan yok.İddia ediyorum.
Neydi o yazarken yazdığımda anlamını bilmediğim açıklamalar...
Sonradan okuyunca farkettiğimde bilmediğim, bana ait olmayan bildiklerim...
En zoru da safçasına sürekli gerçeklilik mantıklılık tutarlılık...
İlkokul çağının dahi olacaksın diye sınıflandırılmış nesline bilgi öğretmenliği kimin nasıl bir dayatmasıydı da elimde olan elimde olmayan herşeydi...
Ne zaman yolumu tutmaya kalksam birilerinin boğazıma yapışan yapışkan elleriyle tutup sandalyeme yapıştıran ödetilen bir delilik diyeti miydi?
Ne zaman yolumu tutmaya kalksam onlar yanlış! gel sen bana anlat ben çizerim hem yazarım hem bozarım, yolun yok uğraşma, dünyayı yönlendiririm sana gelirim diyen bir despotun karanlık yalnızlığına dostluk muydu? neydi?
içi boş olana verilen ad
umarım aklım bidaha başıma gelmez.ulen mutluluk burdaymış be
şu anda yaşadığım psikolojik durumun halk dilindeki adı.
çok şükür bende yok...hehe
Delilik...biraz özgür davranma...biraz bilinçsizlik,belki de rahatlık...ama farklılık...olmazı gerçekleştirmenin sınırında beklemek.
Hayat boyu sarhoş gezme sanatı.
başıma gelmesinden en çok korktuğum şey...