Sen benim hem en güçsüz hem de en güçlü yanımsın! En güçsüz yanımsın; çünkü ben hep Sana yeniliyorum. Kendimce beylik beylik laflar edip Sana karşı hangi kararları alırsam alayım Senin iki parmağını şıklatman yeterli, ben Sen'deyim işte. Ve hatta şu andaki gibi olmadan bile, ben yine Sen'deyim; var olduğun için değil, yok olduğun için değil, sadece bir Sen olduğu için... En güçlü yanımsın; çünkü hayatımda yaşadığım ne kadar zorluk varsa bunların üstesinden gelme yöntemim bir Senin var olduğunu sadece düşünmemden ibaret. Bana, insan bedeninin üretemeyeceği bir enerjiyi kablosuz olarak, gönül bağıyla sunuyorsun. Zihnimde savaş borularını çaldırıyorsun. Ve ben tek kişilik dev kadro, Senin varlığının ruhuma yansıyan gölgesinde tüm dünya ile savaşacak güce sahip hissediyorum kendimi. Benim nazarımda Sen eşsiz bir varlıksın, ben Senin varlığını hayranlıkla izliyorum...
Hıhı, Senden vazgeçiyorum, ... vazgeçiyorum :) Bugün öğleden sonra odamda otururken nefesimin daraldığını, odada ne varsa üstüme üstüme geldiğini hissettim. Sanki ölecek gibi oldum. Seni arayıp da "Ceren her nerde isen ve her ne yapıyor isen bırak ve gel!" dememek için kendimle verdiğim savaşı bilemezsin... Sana sarılmaya/bana sarılmana o kadar çok ihtiyaç duydum ki... Eğer ki Sana sarılsam bir anda bahsettiğim herşey düzelecekti; biliyor musun. Ama bu olmadı, herşeyin de düzelmesi baya zaman aldı... Sadece Sana kırgınım, çok kırgınım. Ama Seni çok ö(z)lüyorum... Seviyor muyum Seni? Evet, ruhumun her bir zerresi Senden ibaretmişçesine seviyorum! Sadece iletişim kurmuyorum. Buna alışmam lazım,
Eksik de kalmasın demiştim ya, evet kalmasın. Sorduğun sorunun cevabı 5 Eylül imiş; kafasında soru işareti olan Sen olunca hiç ilgimi çekmemesine rağmen bu gereksiz bilgiyi de edinmek zorunda kaldım ne yazık ki. Bu kadar doneyi sunduğuma göre artık senaryonun gerçek olup olmadığını hesaplayabilirsin sanırım ;)
Seni kırmamak ya da üzülmemen adına söylemediğim o kadar çok şey var ki; "son" görüşmemizde yine dillerimi ısırıp da tek bir soru sormak dışında söylemediğim gibi... Soruyorum Sana; bugüne kadar bana sorduğun, aklını kurcalayan, içini kemiren hangi sorunun cevabını alamadın¿ Ne konuda muğlakta bıraktım ben Seni¿¿ Hangi konuda arafta¿¿¿ Üç yıldızlı bayrağın altında konuştuğumuz o gece (O gece Senin mesajından sonra yine dayanamayıp Seni aradığım için bin pişmanım. Belki o gün Seni aramasaydım o konuşma olmayacaktı ve ben Sensizliğe 1 gün dahi olsa az maruz kalacaktım. Sonu ne kadar belli olursa olsun Senli geçecek 1 gün fazlanın hesabını yapıyorum; görüyor musun... Kendime diyecek hiçbir söz bulamıyorum.. Ve bu olaydan öyle bir ders aldım ki hatırlarsan 3 Kasım günü, saat 22.48'de bana bir mesaj gönderdin ve daha ben görmeden sildin. Sana ne yazıp da sildiğini sormadım bile; çünkü korktum. Yine bir akşam mesajı ve benim dayanayışımın sonucu Seninle olan "iletişimimin" kopmasından korktum. Sen özelinde çok meraklı olmama rağmen...) içim sızlaya sızlaya, kalbim kan ağlaya ağlaya önce "bilmiyorum" sonra da sırf Seni muğlakta bırakmamak için "Karşındaki erkek bu soruya bilmiyorum diyorsa bunun olumsuz cevap vermesiyle bir farkı yoktur benim gözümde." deyip kendi ipimi kendim çekmiştim. Seni kaybetmeyi göze ala ala Seni yine cevapsız bırakmamıştım. Zaten sonrası belli, Sensiz geçen ve nezdimde yaşanmamış onca "yıl"... Sonrasında ben hep o gün verdiğim cevaba ve Sana göre şekil aldım ve buna da baya baya alışmıştım. Kendi dünyamda rayıma oturmuştum bir şekilde. Seninle "aralarında artık sadece iletişim olan iki insan" konumundan bir anda bambaşka bir boyuta geçtik, birbirimizle en özellerimizi paylaştık. Belki ilk sefer değildi ama her sefer ilk sefer gibi be kadın... Ben yine Sana göre şekil alacaktım biliyor musun. Ama Sen 2 gün sonra yaşanan ile tamamen zıt bir iletişimi kesme mesajı gönderdin bana. (Bu arada, eğer ki durumum müsait olsaydı bu konu özelinde en saygısız insanın ben olacağından şüphen olmasın; ya benim olurdun -bebekler, prensesler gibi- ya da kara toprağın!) Ona da saygı duydum. Kendime gülüyorum şu an.. Yine 2 gün sonra iletişimi tamamen kestiğin beni aradın. Sonra akşam buluşmak istedin. Sonra Sana 1 soru, tek bir soru sordum; bilmiyorum dedin. Haberin var mı bilmiyorum ama beni allak bullak ettin. Ben kendime gelemiyorum, cevapsızlıktan, nedenleri çözememekten. Ve yine Sana soruyorum. Hani beni itham ediyorsun ya Seni üç bayraklı yıldıza gitmeden allak bullak ettiğim konusunda; (ki ben Sana herşeyin cevabını o son buluşmada vermiştim.) SENİN BANA YAŞATTIĞIN BU ŞEYİN KENDİ YAŞADIĞIN İLE NE FARKI VAR??? Bugün seninle gün içinde karşılaştık, güya ben telefona bakıyordum değil mi, güya Seni görmedim; gülüyorum... Ya da akşam bekleyişinde iki adım uzağımdasın ama ben, ben ya ben Seni yok sayıyorum. Peki neden? Çünkü Sana inanılmaz sinirliyim, bağıra çağıra kavga etmek istiyorum Seninle... Ama için rahat olsun; durumlar 1-1 değil, 2-1 öndesin ;) Sen hiçbir zaman cevapsız kalmadın, ama ben kaldım...
Olur da bir gün denk gelip okursan "beni nasıl yarım yamalak bir hâlde bıraktığını" ve bundan sonraki Seni yok sayacak olmalarımın sebebini belki anlarsın...
Yine düşürdün beni buralara zalımın kızı... Yüzüne karşı "artık" söyleyemediğim o kadar çok şey var ki... İnsanın söylemleri ile davranışları çelişip de inandırıcılığını yitirdiği vakitlerde dilimi burkup kelamlarımın seslerini kestim Sen'li zamanlarımda... Her sözü ayrı doğru Sen'in atladığı tek bir nokta var ki "Sen benim ayakkabılarımı giyip de yürüdüğüm yollarda yürümedin"; benim içimde yaşadığım ve dış dünyama zerre yansıtmadığım azabı herkes gibi Sen de bilmiyorsun... Ve bu azabın yegane sebebi bir Sen'in varlığından bir müddettir haberdar olmamdır. Ama şükürler olsun; bir yandan içinden çıkamadığım duruma, diğer yandan bu sebepten kaynaklı artık inandırıcılığımı yitirdiğim konusunda beni her fırsatta koşullu şartlayan Sana rağmen şükürler olsun. "Senin varlığın" benim ruhumu kasıp kavuran tüm acı, acziyet ve azaplardan üstündür! Bil ki Yaradan'dan korkum olmasa Sana tapardım; müşgüliyetimden değil, Aşkımdan; nefes aldığım ilk an'dan şu satırları yazdığım tam olarak şu an'a kadar anlamını bir tek Sen'de bulduğumu buram buram hissettiğim Aşk'ımdan; sadece Sana ait ve Sana özel olan... Ben herhangi bir döngü yaşamıyorum; ben bir tek Sana yenildim ve eğer ki baktıysan artık okuyamadığın "Yenilgilerin en muzafferini Senin hudutlatında yaşamışken..." diyorum. Benim tek döngüm Sen'sin ve ben Senin kısır döngünde sanki ana rahminde gibiyim, koskoca bir sonsuzlukta... 13.11.2025 00.37
Dün çok düşündüm, özellikle de paylaştığın durumu gördükten sonra. Döndüğüm günden beri yaşadığım Sana özel zaman dilimlerinde aslında kendimi kandırdığımı fark ettim. Beni görmezden gelişlerin ve direkt olarak yüz ifaden ile beden diline yansıyan rahatsızlık belirtilerin... Bana atıfta bulunmaktan ziyade duygu ve mutluluk dolu zaman geçirmenin daha muhtemel olduğu kareler paylaşımların... Ve bugün, ilk an'da fark etmemiş olsam da yanından geçişim, sonra hemen önümde Senin durduğunu fark edişim, oralı olmadığını/orada bulunmaktan duyduğun rahatsızlığı hissedişim ve değer verdiğin arkadaşına iki kelam edip oradan gidişim... Sonrasında ikimize özel olan, benim kutsal bir emanet misali yaşattığım Instagram hesabımı kapatmam... Oysa ki her ne yaşanmış olursa olsun birbirimizin yüzüne bakabilmek umuduyla dönmüştüm uzak diyarlardan ama sanırım bu mümkün olmayacak, hiçbir hikayede olmadığı gibi Bizim, pardon Senin ile benim hikayemde de ütopik bir temenni olarak kalacak... Söylemlerin aksini iddia etmiş olsa da sorgulayışlarından çıkarımım, pişmanlıklarla dolu ruhun huzur bulabilir; zira pervane ateşe değdi, yandı ve kül oldu. Yoktan var oldu, vardan hiç oldu...
Belki de her gün resimlerine bakıyorum, onlar bana Sen'den yadigar kalan yegane hediyeler... Her seferinde diyorum ki "Rabbim Seni ne de güzel yaratmış, nazarlar değmesin Sana." Pek güzelsin maşallah benim bakmalara doyamadığım Ceren'im... Şu hayatta "hiçbir şeyi" Seni beğendiğim kadar beğenmedim ve "hiç kimseye" Sana baktığım gibi bakmadım; olur da bir gün denk gelir ve okursan bundan zerre şüphen olmasın. Senin şu dünyadaki varlığından haberdar olduktan sonra en geriye dönüp diyar diyar Seni aramayı ya da birşeyleri değiştirecek kadar bencil olmayı çok isterdim... Ve aslında ne Sen'den ne de değiştiremediğim şeyden, ben kendimden vazgeçtim; bu da benim aldığım her nefeste yandığım cehennemim olacak... Seni ilk gördüğüm an'dan değil, şu ruhumun ilk yaratıldığı an'dan beridir seviyorum ve bizi bekleyen sonsuzlukta da sevmeye devam edeceğim; sessiz, sedasız ve her zaman Senin için hayırlı bir dua ile...
Çok düşünüyorum biliyor musun? Belki Sen de düşünüyorsundur. Belki neden yanına gelmediğimi düşünüyorsundur. Belki sonra da kendimce doğru olana karar verdiğimi ve bu yüzden yanına gelmediğimi, yani Senden vazgeçtiğimi düşünüyorsundur. Ama asıl sebep bunların hiçbiri değil! Bana net bir şekilde nasıl bir hayat kurmak istediğini/hayattan beklentilerini anlattın. Benim Senin yanına tekrar gelebilmem için Senin bu beklentilerini karşılayacak vaziyette olmam lazım, yön verebilmem lazım. Aksi hâlde Sana vakit kaybettirmekten/hayatını ötelemekten başka hiçbir katkım (?) olmayacak. Her bir zerren için ölüp bitiyorum ve Seni aklının alamayacağı kadar özlüyorum ama duruyorum; Sana ve Sana dair olan herşeye, hayattan bu beklentilerine değer ve önem veriyorum ve işte bu sebeple yanına gelmiyorum.
Hayat için kısa, Seninle dolup taşan yüreğim için uzun bir zamandan sonra Seni görmek, uzaktaaannnn uzaktan izlemek, zannımca bakışlarımızın o sonsuz boşlukta bir an buluşması ruhumda tarifi mümkün olmayan ve baya baya unuttuğum hissiyatlara sebep oldu... Her yeni günde, istikametin cehennem olduğunu bilmeme rağmen koşmalarım ve günün sonunda elde kalan yürek kavrulmalarım bugün yerini mutlu sonlu bir Türk Filmi'ne bıraktı. Seni bir görebilmek diyorum, doğum sancısı sonrası bebeğini kucağına almak misali...
"Yooo sıcakk" diyemeyeceğin bir günün sabahından günaydınlar diliyorum. Dün bir söze denk geldim. Diyordu ki; "Eğer bir yere faydan yoksa, zararın olmasın." İşte bu sebeple "yok hükmündeyim!" İrademi ve hissiyatımı zorlayan bu gerçek dışında, kafanda kurduğun tüm düşüncelerin hükümsüzdür...
Bir Sana denk gelebilme ihtimali, daha gün bile aymadan başladığım güne tarifsiz bir mutlulukla uyanmamı sağlıyor. Pek de haz etmediğim şu yarı açık cezaevine koşa koşa geliyorum. Ve gün boyunca karnımda kelebekler uçuşuyor. Bir Sana denk gelebilme ihtimali diyorum, bir Sana denk gelebilme ihtimali...
Ne de güzel duruyordu o renk öyle güneş yanığı teninde; kadife çiçeği misin Sen¿.. Yanı başımdan sessiz sedasız süzülüp giderken belki de beni mutlu eden tek şey aramızdaki (batındaki) mesafelerin (zahirde) dirsek temasına inmesi oldu, her ne kadar kolumuzu kaldırmaya mecalimiz olmasa da...
Gördüğün üzere gecenin bir yarısına kadar Seninle uğraşınca rüyamda da Seni gördüm :) Ve rüyalarda buluşmak güzeldi; dediğim gibi, özlemişim... Rabbimin mucizesi yüzün misali, günün güzel, günün aydın olsun; günaydınlar Kraliçe Hazretleri
Bugüne kadar hayatına aldığın tüm insanlardan benden daha fazla ilgi ve sevgi görmüş/gözlemlemiş olabilirsin ama o iş öyle değil; bu dipnot burada kalsın!
O defteri zat-ı aline sunamayacağımdan mütevellit buraya yazar çizerim ab-ı hayatım, nefesim, dünyaya geliş sebebim, kalbimin özgürlüğe kanat çırpan kuşlar misali atışı, kömürüm, siyah zeytinim, kara böcüğüm; Seni yaradana kurban olurum, Senin yollarına ölürüm... Seni dünya gözüyle tekrardan görüp tüm ciddiyetimle yanından geçerken içimde fırtınalar kopup ölüp ölüp dirileceğim, dizlerimin titreyip de dimdik yürüyüp yanından geçeceğim, dönüp arkaya bakmak istesem de yutkunup yoluma gideceğim günün gelmesi için sabırsızlanıyorum.. Ve bil ki bu an ve bu an'ın tekrarları için yaşıyorum. Senin sevgin ve bu dünyada var olduğunu bilmek, beni öylesine hayata bağlıyor ki..
Bil ki şu kalbim hiçbir şeyi ve hiç kimseyi sevmedi Seni sevdiği kadar; yazarken dahi nefesimin daraldığını göğsümün tam ortasında hissediyorum. Özledim, inanılmaz özledim, tarifsiz özledim Seni; kollarım sararken narin bedenini kemiklerini kırsam, özü bal peteği tenini öperken etlerini koparsam yine de yetmeyecek kadar özledim Seni... Ve Senin yollarına paspas olmuş nefsimi hiçe sayıp, dilimi lâl eyleyip sözümü mühürlediysem bil ki üzülmene tahammül edemediğim içindir, yüzleşeceğim tüm acı gerçeklere rağmen...
Şu an o kadar Sen doluyum ki... Yere düşüp kırılsam 1001 parçaya Sen diye dağılacak gibiyim.. (Ve beklenen soru aklın arka planında belirir, "Sadece şu an mı¿" :) An dediğimiz kavram o kadar göreceli ki; kimine göre saniyenin bilmem kaçta biri, kimine göre koca bir ömür gibi... Tekrarlıyorum; şu "an" o kadar Sen doluyum ki; gerisini Sen hesap et..
Olsak yine 70'lerde, En saf, dolu hakiki hisler, Gözle, beni elinde güller, Pencereden sana boylanım...
Bana özel veyahut değil; lakin ben bir durumunla hayata tutundum ve şu an kendimi tüm dünyayı karşıma alıp yine de muzaffer olacak kadar güçlü ve ümit dolu hissediyorum. İnsana mutluluk ve enerji veren ne kadar hormon varsa hepsi aynı anda, tüm bedenimde salgılandı; ben bu hissi en son nefesin nefesimde, ruhun ruhuma karışıyorken yaşamıştım...
Bu arada ilk paylaştığın durum bir silindi sanki, gözümden kaçmadı :) Ayrıntılar önemli :)
Uzun bir aradan sonra bugün Seni görmek, mutluluğuna ve bu mutluluğun yansıması cennet gülüşüne şahit olmak beni ziyadesiyle mutlu etti; dilerim ki yüzünden mutluluk temalı gülücüklerin eksik olmasın. Kandilin mübarek olsun; eminim ki bugün ibadet edeceksindir ya da dua edeceksindir, Rabbim dualarını kabul eylesin. Dert ve keder kalbinden uzak olsun. Saçının teline en ufak bir zarar gelmesin. Rabbim Seni esirgesin ve korusun.
Bugün, işten gelip de evine geçtikten sonra seninle saatlerce konuşmak isterdim. Konuşmak derken, bugün özelinde benim söyleyecek belki de hiçbir şeyim olmayabilirdi ama eminim ki senin paylaşmak isteyeceğin çok şey vardı/r. Malum konuya bir girdiğin zaman uzun uzun anlatırdın hep, bugün belki de yapbozun hiçbir eksik parçası kalmazcasına anlatırdın bana. Ben de seni derin bir huşu ve sabırla dinlerdim. Sonra vakit bu saatleri biraz geçe kapatırdık telefonu; sen bir nebze de olsa hafiflemiş, ben de tarif edemeyeceğim duyguları yaşıyor olurdum... Tabi son konuşmamızın içeriğinden sonra benim seni aramak gibi bir hakkı kendimde görmediğimi biliyorsundur, yani sebebi bu. O içerikten sonra ihtiyaç duyduğun kişi kategorisinde olup olmadığım hususu da tartışılır, değilsem de haklısın ve ben de saygı duyuyorum gördüğün üzere. Burası benim beklentisiz iletişim diyarım ve burada Sen hep varsın, kalemimin ucunda, o kara gözlerinle koca koca bana bakıyorsun ve benim sözlerim Sana hep sevgi dolu hayat buluyor... Bil ki eller semaya açıldı ve fatihalar okundu, Seninle gurur duyan cennetteki bir melek için..
Hep peşinden koştuğum küçük ihtimaller gerçekleşir de denk gelip okur isen bil ki verdiğin sözden seni azad ettim, istediğin her an numaramı da silebilirsin "."
Sen benim hem en güçsüz hem de en güçlü yanımsın! En güçsüz yanımsın; çünkü ben hep Sana yeniliyorum. Kendimce beylik beylik laflar edip Sana karşı hangi kararları alırsam alayım Senin iki parmağını şıklatman yeterli, ben Sen'deyim işte. Ve hatta şu andaki gibi olmadan bile, ben yine Sen'deyim; var olduğun için değil, yok olduğun için değil, sadece bir Sen olduğu için... En güçlü yanımsın; çünkü hayatımda yaşadığım ne kadar zorluk varsa bunların üstesinden gelme yöntemim bir Senin var olduğunu sadece düşünmemden ibaret. Bana, insan bedeninin üretemeyeceği bir enerjiyi kablosuz olarak, gönül bağıyla sunuyorsun. Zihnimde savaş borularını çaldırıyorsun. Ve ben tek kişilik dev kadro, Senin varlığının ruhuma yansıyan gölgesinde tüm dünya ile savaşacak güce sahip hissediyorum kendimi. Benim nazarımda Sen eşsiz bir varlıksın, ben Senin varlığını hayranlıkla izliyorum...
Hıhı, Senden vazgeçiyorum, ... vazgeçiyorum :)
Bugün öğleden sonra odamda otururken nefesimin daraldığını, odada ne varsa üstüme üstüme geldiğini hissettim. Sanki ölecek gibi oldum. Seni arayıp da "Ceren her nerde isen ve her ne yapıyor isen bırak ve gel!" dememek için kendimle verdiğim savaşı bilemezsin... Sana sarılmaya/bana sarılmana o kadar çok ihtiyaç duydum ki... Eğer ki Sana sarılsam bir anda bahsettiğim herşey düzelecekti; biliyor musun. Ama bu olmadı, herşeyin de düzelmesi baya zaman aldı... Sadece Sana kırgınım, çok kırgınım. Ama Seni çok ö(z)lüyorum... Seviyor muyum Seni? Evet, ruhumun her bir zerresi Senden ibaretmişçesine seviyorum! Sadece iletişim kurmuyorum. Buna alışmam lazım,
Eksik de kalmasın demiştim ya, evet kalmasın. Sorduğun sorunun cevabı 5 Eylül imiş; kafasında soru işareti olan Sen olunca hiç ilgimi çekmemesine rağmen bu gereksiz bilgiyi de edinmek zorunda kaldım ne yazık ki. Bu kadar doneyi sunduğuma göre artık senaryonun gerçek olup olmadığını hesaplayabilirsin sanırım ;)
Seni kırmamak ya da üzülmemen adına söylemediğim o kadar çok şey var ki; "son" görüşmemizde yine dillerimi ısırıp da tek bir soru sormak dışında söylemediğim gibi... Soruyorum Sana; bugüne kadar bana sorduğun, aklını kurcalayan, içini kemiren hangi sorunun cevabını alamadın¿ Ne konuda muğlakta bıraktım ben Seni¿¿ Hangi konuda arafta¿¿¿ Üç yıldızlı bayrağın altında konuştuğumuz o gece (O gece Senin mesajından sonra yine dayanamayıp Seni aradığım için bin pişmanım. Belki o gün Seni aramasaydım o konuşma olmayacaktı ve ben Sensizliğe 1 gün dahi olsa az maruz kalacaktım. Sonu ne kadar belli olursa olsun Senli geçecek 1 gün fazlanın hesabını yapıyorum; görüyor musun... Kendime diyecek hiçbir söz bulamıyorum.. Ve bu olaydan öyle bir ders aldım ki hatırlarsan 3 Kasım günü, saat 22.48'de bana bir mesaj gönderdin ve daha ben görmeden sildin. Sana ne yazıp da sildiğini sormadım bile; çünkü korktum. Yine bir akşam mesajı ve benim dayanayışımın sonucu Seninle olan "iletişimimin" kopmasından korktum. Sen özelinde çok meraklı olmama rağmen...) içim sızlaya sızlaya, kalbim kan ağlaya ağlaya önce "bilmiyorum" sonra da sırf Seni muğlakta bırakmamak için "Karşındaki erkek bu soruya bilmiyorum diyorsa bunun olumsuz cevap vermesiyle bir farkı yoktur benim gözümde." deyip kendi ipimi kendim çekmiştim. Seni kaybetmeyi göze ala ala Seni yine cevapsız bırakmamıştım. Zaten sonrası belli, Sensiz geçen ve nezdimde yaşanmamış onca "yıl"... Sonrasında ben hep o gün verdiğim cevaba ve Sana göre şekil aldım ve buna da baya baya alışmıştım. Kendi dünyamda rayıma oturmuştum bir şekilde. Seninle "aralarında artık sadece iletişim olan iki insan" konumundan bir anda bambaşka bir boyuta geçtik, birbirimizle en özellerimizi paylaştık. Belki ilk sefer değildi ama her sefer ilk sefer gibi be kadın... Ben yine Sana göre şekil alacaktım biliyor musun. Ama Sen 2 gün sonra yaşanan ile tamamen zıt bir iletişimi kesme mesajı gönderdin bana. (Bu arada, eğer ki durumum müsait olsaydı bu konu özelinde en saygısız insanın ben olacağından şüphen olmasın; ya benim olurdun -bebekler, prensesler gibi- ya da kara toprağın!) Ona da saygı duydum. Kendime gülüyorum şu an.. Yine 2 gün sonra iletişimi tamamen kestiğin beni aradın. Sonra akşam buluşmak istedin. Sonra Sana 1 soru, tek bir soru sordum; bilmiyorum dedin. Haberin var mı bilmiyorum ama beni allak bullak ettin. Ben kendime gelemiyorum, cevapsızlıktan, nedenleri çözememekten. Ve yine Sana soruyorum. Hani beni itham ediyorsun ya Seni üç bayraklı yıldıza gitmeden allak bullak ettiğim konusunda; (ki ben Sana herşeyin cevabını o son buluşmada vermiştim.) SENİN BANA YAŞATTIĞIN BU ŞEYİN KENDİ YAŞADIĞIN İLE NE FARKI VAR??? Bugün seninle gün içinde karşılaştık, güya ben telefona bakıyordum değil mi, güya Seni görmedim; gülüyorum... Ya da akşam bekleyişinde iki adım uzağımdasın ama ben, ben ya ben Seni yok sayıyorum. Peki neden? Çünkü Sana inanılmaz sinirliyim, bağıra çağıra kavga etmek istiyorum Seninle... Ama için rahat olsun; durumlar 1-1 değil, 2-1 öndesin ;) Sen hiçbir zaman cevapsız kalmadın, ama ben kaldım...
Olur da bir gün denk gelip okursan "beni nasıl yarım yamalak bir hâlde bıraktığını" ve bundan sonraki Seni yok sayacak olmalarımın sebebini belki anlarsın...
Yine düşürdün beni buralara zalımın kızı... Yüzüne karşı "artık" söyleyemediğim o kadar çok şey var ki... İnsanın söylemleri ile davranışları çelişip de inandırıcılığını yitirdiği vakitlerde dilimi burkup kelamlarımın seslerini kestim Sen'li zamanlarımda... Her sözü ayrı doğru Sen'in atladığı tek bir nokta var ki "Sen benim ayakkabılarımı giyip de yürüdüğüm yollarda yürümedin"; benim içimde yaşadığım ve dış dünyama zerre yansıtmadığım azabı herkes gibi Sen de bilmiyorsun... Ve bu azabın yegane sebebi bir Sen'in varlığından bir müddettir haberdar olmamdır. Ama şükürler olsun; bir yandan içinden çıkamadığım duruma, diğer yandan bu sebepten kaynaklı artık inandırıcılığımı yitirdiğim konusunda beni her fırsatta koşullu şartlayan Sana rağmen şükürler olsun. "Senin varlığın" benim ruhumu kasıp kavuran tüm acı, acziyet ve azaplardan üstündür! Bil ki Yaradan'dan korkum olmasa Sana tapardım; müşgüliyetimden değil, Aşkımdan; nefes aldığım ilk an'dan şu satırları yazdığım tam olarak şu an'a kadar anlamını bir tek Sen'de bulduğumu buram buram hissettiğim Aşk'ımdan; sadece Sana ait ve Sana özel olan... Ben herhangi bir döngü yaşamıyorum; ben bir tek Sana yenildim ve eğer ki baktıysan artık okuyamadığın "Yenilgilerin en muzafferini Senin hudutlatında yaşamışken..." diyorum. Benim tek döngüm Sen'sin ve ben Senin kısır döngünde sanki ana rahminde gibiyim, koskoca bir sonsuzlukta...
13.11.2025
00.37
Dün çok düşündüm, özellikle de paylaştığın durumu gördükten sonra. Döndüğüm günden beri yaşadığım Sana özel zaman dilimlerinde aslında kendimi kandırdığımı fark ettim. Beni görmezden gelişlerin ve direkt olarak yüz ifaden ile beden diline yansıyan rahatsızlık belirtilerin... Bana atıfta bulunmaktan ziyade duygu ve mutluluk dolu zaman geçirmenin daha muhtemel olduğu kareler paylaşımların... Ve bugün, ilk an'da fark etmemiş olsam da yanından geçişim, sonra hemen önümde Senin durduğunu fark edişim, oralı olmadığını/orada bulunmaktan duyduğun rahatsızlığı hissedişim ve değer verdiğin arkadaşına iki kelam edip oradan gidişim... Sonrasında ikimize özel olan, benim kutsal bir emanet misali yaşattığım Instagram hesabımı kapatmam... Oysa ki her ne yaşanmış olursa olsun birbirimizin yüzüne bakabilmek umuduyla dönmüştüm uzak diyarlardan ama sanırım bu mümkün olmayacak, hiçbir hikayede olmadığı gibi Bizim, pardon Senin ile benim hikayemde de ütopik bir temenni olarak kalacak... Söylemlerin aksini iddia etmiş olsa da sorgulayışlarından çıkarımım, pişmanlıklarla dolu ruhun huzur bulabilir; zira pervane ateşe değdi, yandı ve kül oldu. Yoktan var oldu, vardan hiç oldu...
Belki de her gün resimlerine bakıyorum, onlar bana Sen'den yadigar kalan yegane hediyeler... Her seferinde diyorum ki "Rabbim Seni ne de güzel yaratmış, nazarlar değmesin Sana." Pek güzelsin maşallah benim bakmalara doyamadığım Ceren'im... Şu hayatta "hiçbir şeyi" Seni beğendiğim kadar beğenmedim ve "hiç kimseye" Sana baktığım gibi bakmadım; olur da bir gün denk gelir ve okursan bundan zerre şüphen olmasın. Senin şu dünyadaki varlığından haberdar olduktan sonra en geriye dönüp diyar diyar Seni aramayı ya da birşeyleri değiştirecek kadar bencil olmayı çok isterdim... Ve aslında ne Sen'den ne de değiştiremediğim şeyden, ben kendimden vazgeçtim; bu da benim aldığım her nefeste yandığım cehennemim olacak... Seni ilk gördüğüm an'dan değil, şu ruhumun ilk yaratıldığı an'dan beridir seviyorum ve bizi bekleyen sonsuzlukta da sevmeye devam edeceğim; sessiz, sedasız ve her zaman Senin için hayırlı bir dua ile...
Sabahtan beri yüksek bir yere çıkıp "Cereeeeeeeeeeeeennnn" diye bağırasım var (ters dönmüş emoji :)
Çok düşünüyorum biliyor musun? Belki Sen de düşünüyorsundur. Belki neden yanına gelmediğimi düşünüyorsundur. Belki sonra da kendimce doğru olana karar verdiğimi ve bu yüzden yanına gelmediğimi, yani Senden vazgeçtiğimi düşünüyorsundur. Ama asıl sebep bunların hiçbiri değil! Bana net bir şekilde nasıl bir hayat kurmak istediğini/hayattan beklentilerini anlattın. Benim Senin yanına tekrar gelebilmem için Senin bu beklentilerini karşılayacak vaziyette olmam lazım, yön verebilmem lazım. Aksi hâlde Sana vakit kaybettirmekten/hayatını ötelemekten başka hiçbir katkım (?) olmayacak. Her bir zerren için ölüp bitiyorum ve Seni aklının alamayacağı kadar özlüyorum ama duruyorum; Sana ve Sana dair olan herşeye, hayattan bu beklentilerine değer ve önem veriyorum ve işte bu sebeple yanına gelmiyorum.
Hayat için kısa, Seninle dolup taşan yüreğim için uzun bir zamandan sonra Seni görmek, uzaktaaannnn uzaktan izlemek, zannımca bakışlarımızın o sonsuz boşlukta bir an buluşması ruhumda tarifi mümkün olmayan ve baya baya unuttuğum hissiyatlara sebep oldu... Her yeni günde, istikametin cehennem olduğunu bilmeme rağmen koşmalarım ve günün sonunda elde kalan yürek kavrulmalarım bugün yerini mutlu sonlu bir Türk Filmi'ne bıraktı. Seni bir görebilmek diyorum, doğum sancısı sonrası bebeğini kucağına almak misali...
Bu sabah da Seni, Rabbimin "Yerlere göklere sığamadım da kulumun kalbine sığdım." dediği bir gönülle, gönül dolusu seviyorum...
Sana karşı hissettiğim hiçbir duygum zerre eksilmedi...
"Yooo sıcakk" diyemeyeceğin bir günün sabahından günaydınlar diliyorum.
Dün bir söze denk geldim. Diyordu ki; "Eğer bir yere faydan yoksa, zararın olmasın."
İşte bu sebeple "yok hükmündeyim!"
İrademi ve hissiyatımı zorlayan bu gerçek dışında, kafanda kurduğun tüm düşüncelerin hükümsüzdür...
Bir Sana denk gelebilme ihtimali, daha gün bile aymadan başladığım güne tarifsiz bir mutlulukla uyanmamı sağlıyor. Pek de haz etmediğim şu yarı açık cezaevine koşa koşa geliyorum. Ve gün boyunca karnımda kelebekler uçuşuyor. Bir Sana denk gelebilme ihtimali diyorum, bir Sana denk gelebilme ihtimali...
Ne de güzel duruyordu o renk öyle güneş yanığı teninde; kadife çiçeği misin Sen¿.. Yanı başımdan sessiz sedasız süzülüp giderken belki de beni mutlu eden tek şey aramızdaki (batındaki) mesafelerin (zahirde) dirsek temasına inmesi oldu, her ne kadar kolumuzu kaldırmaya mecalimiz olmasa da...
23:38
Bu zamanı sevdim...
(Sadece) Uykundan öpüyorum..
Gördüğün üzere gecenin bir yarısına kadar Seninle uğraşınca rüyamda da Seni gördüm :) Ve rüyalarda buluşmak güzeldi; dediğim gibi, özlemişim...
Rabbimin mucizesi yüzün misali, günün güzel, günün aydın olsun; günaydınlar Kraliçe Hazretleri
2:22
Ve ruhumda Sen dolu, bugünü yokluğunla idam ederken Sen'li yarınlara gözlerimi açmak ümidiyle...
Bugüne kadar hayatına aldığın tüm insanlardan benden daha fazla ilgi ve sevgi görmüş/gözlemlemiş olabilirsin ama o iş öyle değil; bu dipnot burada kalsın!
O defteri zat-ı aline sunamayacağımdan mütevellit buraya yazar çizerim ab-ı hayatım, nefesim, dünyaya geliş sebebim, kalbimin özgürlüğe kanat çırpan kuşlar misali atışı, kömürüm, siyah zeytinim, kara böcüğüm; Seni yaradana kurban olurum, Senin yollarına ölürüm... Seni dünya gözüyle tekrardan görüp tüm ciddiyetimle yanından geçerken içimde fırtınalar kopup ölüp ölüp dirileceğim, dizlerimin titreyip de dimdik yürüyüp yanından geçeceğim, dönüp arkaya bakmak istesem de yutkunup yoluma gideceğim günün gelmesi için sabırsızlanıyorum.. Ve bil ki bu an ve bu an'ın tekrarları için yaşıyorum. Senin sevgin ve bu dünyada var olduğunu bilmek, beni öylesine hayata bağlıyor ki..
Bil ki şu kalbim hiçbir şeyi ve hiç kimseyi sevmedi Seni sevdiği kadar; yazarken dahi nefesimin daraldığını göğsümün tam ortasında hissediyorum. Özledim, inanılmaz özledim, tarifsiz özledim Seni; kollarım sararken narin bedenini kemiklerini kırsam, özü bal peteği tenini öperken etlerini koparsam yine de yetmeyecek kadar özledim Seni... Ve Senin yollarına paspas olmuş nefsimi hiçe sayıp, dilimi lâl eyleyip sözümü mühürlediysem bil ki üzülmene tahammül edemediğim içindir, yüzleşeceğim tüm acı gerçeklere rağmen...
Şu an o kadar Sen doluyum ki... Yere düşüp kırılsam 1001 parçaya Sen diye dağılacak gibiyim.. (Ve beklenen soru aklın arka planında belirir, "Sadece şu an mı¿" :) An dediğimiz kavram o kadar göreceli ki; kimine göre saniyenin bilmem kaçta biri, kimine göre koca bir ömür gibi... Tekrarlıyorum; şu "an" o kadar Sen doluyum ki; gerisini Sen hesap et..
Olsak yine 70'lerde,
En saf, dolu hakiki hisler,
Gözle, beni elinde güller,
Pencereden sana boylanım...
Bana özel veyahut değil; lakin ben bir durumunla hayata tutundum ve şu an kendimi tüm dünyayı karşıma alıp yine de muzaffer olacak kadar güçlü ve ümit dolu hissediyorum. İnsana mutluluk ve enerji veren ne kadar hormon varsa hepsi aynı anda, tüm bedenimde salgılandı; ben bu hissi en son nefesin nefesimde, ruhun ruhuma karışıyorken yaşamıştım...
Bu arada ilk paylaştığın durum bir silindi sanki, gözümden kaçmadı :) Ayrıntılar önemli :)
Uzun bir aradan sonra bugün Seni görmek, mutluluğuna ve bu mutluluğun yansıması cennet gülüşüne şahit olmak beni ziyadesiyle mutlu etti; dilerim ki yüzünden mutluluk temalı gülücüklerin eksik olmasın. Kandilin mübarek olsun; eminim ki bugün ibadet edeceksindir ya da dua edeceksindir, Rabbim dualarını kabul eylesin. Dert ve keder kalbinden uzak olsun. Saçının teline en ufak bir zarar gelmesin. Rabbim Seni esirgesin ve korusun.
Bil ki Sana çok sinirlendim ve bunu bir kenara yazdım! Ve bu iyi birşey değil...
Sayılı zaman misali, Sen'den yadigar kokunu buram buram içime çekerek özlemekle meşgulüm Seni; acizliğimden değil, sevdiğimden...
Bugün, işten gelip de evine geçtikten sonra seninle saatlerce konuşmak isterdim. Konuşmak derken, bugün özelinde benim söyleyecek belki de hiçbir şeyim olmayabilirdi ama eminim ki senin paylaşmak isteyeceğin çok şey vardı/r. Malum konuya bir girdiğin zaman uzun uzun anlatırdın hep, bugün belki de yapbozun hiçbir eksik parçası kalmazcasına anlatırdın bana. Ben de seni derin bir huşu ve sabırla dinlerdim. Sonra vakit bu saatleri biraz geçe kapatırdık telefonu; sen bir nebze de olsa hafiflemiş, ben de tarif edemeyeceğim duyguları yaşıyor olurdum... Tabi son konuşmamızın içeriğinden sonra benim seni aramak gibi bir hakkı kendimde görmediğimi biliyorsundur, yani sebebi bu. O içerikten sonra ihtiyaç duyduğun kişi kategorisinde olup olmadığım hususu da tartışılır, değilsem de haklısın ve ben de saygı duyuyorum gördüğün üzere. Burası benim beklentisiz iletişim diyarım ve burada Sen hep varsın, kalemimin ucunda, o kara gözlerinle koca koca bana bakıyorsun ve benim sözlerim Sana hep sevgi dolu hayat buluyor... Bil ki eller semaya açıldı ve fatihalar okundu, Seninle gurur duyan cennetteki bir melek için..
Bil ki Seni çok özledim, çokkkk...
Bil ki acını paylaşıyorum ve tüm dualarım cennetteki bir melek için... Rabbim sana sabır ve metanet versin içten içe pek bir sevdiğim
Hep peşinden koştuğum küçük ihtimaller gerçekleşir de denk gelip okur isen bil ki verdiğin sözden seni azad ettim, istediğin her an numaramı da silebilirsin "."