Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Mete Esin
Mete Esin

DÜNYÂ SONSUZ BOŞLUKTA BÖYLE DÖNER DURURKEN, ÜSTÜNDEKİ HAYATLAR AKIP AKIP GİTMEKTE! ..

  • şu an ne dinliyorum24.10.2009 - 04:29

    Şu anda ne değil, neler-neler dinliyorum!
    Evet, bilgisayar önündeyken ve özellikle de geceleri bir şeyler dinlerim. Esâsen müzik severimdir. Ancak seçiciyimdir de. Hem de çok ve pek çok! Arabesk diye bir tür hiçbir zaman gündemimde olmaz. Onu geçelim. Yeni neslin hafif müziğini de kezâ… Zâten, ben bu ikisine müzik bile demem! Türk Sanat ve Türk Halk müziklerinden, az sayıda ve fakat sözün tam anlamıyla mest olduklarım vardır. Türk Hafif Müziğinin eskilerinden beş-on kadarını gene severim. Ağlamak geliyor içimden, Bekle Bizi İstanbul, Deniz ve Mehtap, Güller ve Dudaklar, İşte Öyle Bir Şey, Öyle Sarhoş Olsam ki, Samanyolu gibi… İlâhileri de büyük zevkle dinlerim. (İlâhîler, kişileri etkilemek için her dinde duygulu ve dokunaklıdırlar. Usta bestecilerin elinden geçmişlerdir.)
    Bir de… Batı Klasiklerinden ve Batı Hafif Müziğinin eskilerinden haylisini çok severek dinlerim. New age denilen türün arasında kezâ çok güzelleri bulunur. Şu andaysa, Batı’nın artık klasik olmuş hafif melodilerinden bir demet dinlemekteyim. Aslında buna demet demek eksik olacak. Balya demek daha doğru! Çünkü, tam yüzyetmişaltı parçayı bir araya toplamışım! Meselâ neler mi? .. İşte, bunların bir kaçını karışık yazmış olayım:
    Adieu Jolie Candy. Adieu Mon Pays. Brave Heart. El Condor Pasa. Histoire De Un Amoure. If You Go Way. Johnny Guitar. La Vie An Rose. La Violetera. Les Enfants De Pree. Love In Portofino. Love Me With All Your Heart. Marina, Marina. Oh Lady Mary. Oh Sole Mio. Que Sera Sera. Return To Me. Strangers In The Night. Take My Breath Away.
    The Bridge Of The Kwai. This Is My Song. Una Paloma Blanca. We Are The World. With All My Heart.
    Mete Esin

  • Gacallar Kimdir?20.04.2009 - 00:13

    GACALLAR ve GACALLAR!

    Osmanlılar Rumeli'ne geçip burada yayılmaya başladıklarında, karşılaştıkları toplumlar arasında Hıristiyan bâzı Türkler de bulunmuşlardır. Bunlar tıpkı Anadolu'nun Hıristiyan Türkleri Karamanlılar gibi, kuzeyden gelen Uz (Guz, Oğuz) , Kuman ve Peçenekler'den arta kalan Türkler'dirler. Artmayanlar ise, bulundukları yerlerdeki Avrupa halk ve uluslarına karışıp, onların içinde eriyerek ortadan kalkmışlardır! Artık, herhâlde kendileri bile Türk asıllarını bilmemektedirler.
    Önceleri peygamberli dinlerden hiçbirine mensup olmayan şâmanist bu Türkler, geldikleri buralarda, kendilerini, daha gelişmiş bir inanç kurumu olan Hıristiyanlık içinde bulmuşlardır. Türklerin ilkel ve yalın inançları, kam veyâ şâman denilen büyücü bir takım kişiler eliyle uygulama alanı bulurken, Hıristiyanlık o gün bile üç kıtada yayılıp-örgütlenmiş bir inanç kurumudur. Bu din üstelik bu Türklerin bir süredir tebaası oldukları Bizans ve Bulgarya'nın devlet inancıdır. Bölge imparatorları bile, otoritelerini büyük ölçüde Hıristiyanlık üstüne oturtmuşlardır. İşte bu şartlar altındaki göçmen Türkler, bir süreç sonucunda kaçınılmaz olarak Hıristiyan inancını benimseyeceklerdir. Yunanca (Rumca) konuşan Bizans'ın, Turkopulos veyâ Turkopol, yâni Türkoğlu dediği Türkleri, Rumeli'nde ayrıca üç isim altında görmekteyiz. Bunlardan biri, varlıklarını bugün bile sürdürebilen ve Hıristiyanlıklarını hâlâ da koruyan Gagavuzlardır. İkincisiyse, yazımıza başlık yaptığımız ana konu Gacallar, üçüncüsü Çitaklar ve belki dördüncüsü Konyarlardır. (Bâzı yazarlara göre Çıtaklar ve Gacallar aynı toplulukturlar.)
    Gacallar üzerine inceleme yapan bir Bulgar bilgini, bunların, Bulgar devletini kuran Bulgar Türklerinden ve Slavlaşmayıp özlerini koruyanlar olduklarını, kezâ Gagavuzların özlerini korumuş Bulgar Türkü olduklarını düşünmektedir. Tuna Bulgar devletinin Deliorman bölgesinde kurulduğu, başkentin Şumnu yakınındaki Pliska Aboba olduğu dikkate alınırsa, bizim bilemeyeceğimiz başka hususlar da eklenmekle bu husus pekalâ da kabûl edilir bir tez olabilecektir.
    Burada hemen belirtelim ki, Orta-Anadolu'da yaşamış Türkçe konuşan Türk Karamanlılar'la bugün hâlâ yoğun olarak Moldova'da (Moldavya) , azınlık olarak da Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan'da yaşamakta olan Türkçe konuşan Türk Gagavuzlar, Hıristiyan olmakla birlikte Türkçe konuşmaya devam ettikleri için sonuçta Türk kalabilmişlerdir. Gacal, Konyar ve Çitaklar ise, Osmanlılarla karşılaştıklarında Türkçe konuşan Hıristiyanlar oldukları hâlde, fazla gecikmeden kaynaştıkları Yörükler'in İslâm dinine geçerek tam ve millî bir entegrasyon sağlamışlardır.
    Karamanoğulları'yla birlikte, Orta-Anadolu'da Karaman denilen bölgede yaşadıkları için, kendilerine Karamanlı denilmiş Hıristiyan Türkler, Cumhuriyet'ten sonra Lozan Antlaşması uyarınca toptan Yunanistan'a göçürülmüşlerdir. Oraya Türkçe konuşarak giden atalarının ardından, şimdiki torun Karamanlıların da evlerinde olsun Türkçe konuşabilmekte oldukları bilinmektedir. Ama,Türk asıllarını bilseler bile Yunan'a karşı bunu sakladıkları bir gerçektir. Edirne'de rastladığımız böyle bir kadına, ki biz onu gördüğümüz sırada birkaç adım önünden giden eşine Türkçe seslenmiştir, kendisinin Türklüğünü sormuştuk. Yunanlı ve fakat muhakkak Türk asıllı olan bu kadın, 'hayır ben Hıristiyanım! ' demişti! Biz ona milliyetini sormuştuk; o ise, sorumuzun cevabı olmadığını bile-bile dînî inancını söylemişti! Belliydi ki, Edirne'ye birlikte geldiği diğer Yunanlılar tarafından tanınmak istemiyordu.
    Şimdi gene Gacallara dönelim. Osmanlılar Rumeli'ne geçerek bugünkü Bulgarya'da yayılıp-tutunmaya başladıkları sırada, bu Ülke'nin kuzey-doğusundaki şimdi Deliorman denilen bölgede, Türkçe konuşan bir toplumla karşılaşmışlardır. Bu toplum, şâmanist geldiği Bulgarya'da Hıristiyanlaşmış Gacal Türkleridir. Balkanlarda, Bizans ve Bulgarlar'ın yerini Osmanlılar alınca, hâliyle din egemenliği de İslâm’a geçmiştir. Esâsen Türk olan Gacallar'ın, gene Türk olan Osmanlı'nın dinine girmesi, bu yüzden çok çabuk ve kolay olacaktır. Osmanlı'nın Rumeli'ne geçirdiği Türkmen-Yörükler'le Gacallar'ın, hattâ Rumeli'nin Türkleştirilmesine katkı için bundan daha sonra Kırım'dan getirilen, henüz Kırım'dayken İslâma girmiş Tatarlar'ın birlikte ve problemsiz yaşamalarında, İslâm ve Türklük eşit rol oynamışlardır. Ortak hayatın ilk yıllarından îtibâren birbirlerine karışırlarken, Gacallar diğerlerine göre yerli olduklarından bu özelliklerini adlarıyla birlikte sonuna kadar korumuşlardır. Aralarında evlilik bağları dahî kurulmuş olsa, Gacalların yerli oluşları hep vurgulanmış, Gacal ve yerli sözleri özde birleşmiş, eş değer ve anlam kazanmışlardır.
    Deliorman Türkleri böylece mutlu ve refah içinde birkaç yüz yıl yaşadıktan sonra, 1877 yılına gelinmiştir. Halk ağzında, Hicrî tarihe göre [93 Harbi] denilen Türk-Rus savaşı bu yıl patlamış, arkasından da Türkiye yönüne büyük ve perîşan bir göçü getirmiştir. Göç Anadolu içlerine kadar uzamıştır fakat, önemli bir nüfus Trakya'da kalıp buraya yerleşmişlerdir. Trakya'nın, artık yerli ve göçmen olarak ayrılan iki toplumu vardır. Bu ayrılık düşmanlık doğurmadan kendiliğinden oluşmuştur. Göçmenler, aralarında bizzat Deliorman Gacalları da olmalarına rağmen, yerli halka, tabiatıyla yerli anlamında Gacal demeyi uygun görmüşlerdir. Böylece, yerli (eski) halk sanal Gacal olmuş, diğerlerine ise, asıl Gacallarla birlikte ve sâdece muhâcir (göçmen) denmiştir. Bu durum, yâni Trakya'daki asıl ve sanal Gacal varlığı bugün hâlâ daha geçerliğini sürdürmektedir.
    Buna canlı bir örnek gerekirse, Havsa'nın Necâtiye köyünde gerçek Gacallar yaşamaktadırlar. Bunlar kendilerini bilip-tanıdıkları gibi, durumlarını açıkça da ifâde etmektedirler. Trakya'nın başka yerlerinde de toplu ve dağınık olarak asıl Gacallara rastlamak mümkündür. Bunun yanında Yunanistan'ın Dedeağaç, Drama, Kayalar, Serez gibi birimlerinde de gene Gacallar yaşamaktadırlar.

    Mete Esin

  • kizir14.02.2009 - 14:23

    Kişi noksanını bilmek gibi irfan olamaz!
    Kizir... Ben bu kelimeyi uzuuun zamandır duyar ve bilirim. Fakat, sâdece o mâlûm türkünün içinde duymuşumdur. Bu yüzden, söylenişinden öteye anlamından haberim olmamıştır. Hep de bir lâkap zannettiğimden, ne olduğunu araştırmamışımdır. Bu yaşta öğrenmiş oldum; demek ki muhtarmış.
    Ancak ben bununla yetinip kalmadım. Bir de Türk Dil Kurumu sözlüğüne başvurdum. Orada, 'kizir' kelimesi için ayrıntı veriliyor ve deniyor ki: 1. Köy muhtarı yardımcısı. 2. Köy kâhyası, 3. Köy bekçisi. Atatürk'ün bu Kurum'u, her ne kadar müdâhaleye uğramış olsa da, kendi konusunda uzman bir kuruluştur. O hâlde, ben Ora’ya inanmak durumundayım!
    Deyimlerimizden çok güzel biri vardır: 'Kişi noksanını bilmek gibi irfan olamaz.' der. Bu ise, kişinin eksik ve kusurunu ortaya koyması onu küçültmez anlamındadır. Ayıp olan ise öğrenmemektir.
    Mete Esin

  • Peçka01.02.2009 - 19:07

    Peçka, Rusça “peç” sözünün Bulgarca’sıdır ve bir soba türüdür. Daha doğrusu, kuzinenin başka bir adıdır.
    Mete Esin

  • pomak01.02.2009 - 04:46

    Pomaklar kimdir? diye...
    Pomaklar, burada yazıldığı gibi Türk ırkı için karındaş olmayıp, gene burada yazıldığı gibi Türk milleti için tehlîkeli de değillerdir! Aksine... İçimizdekiler öylesine bir Türkleşmişlerdir ki, bu yüzden kendilerinin Türk ırkından olduklarını iddiâ edenleri bile vardır! Bu mâsum fakat temelsiz iddiâ ise, tam da Pomakça bir davranış biçimidir! Çünkü, böyle bir husûsun gerçekle en küçük bir ilgisi yoktur. Hiçbir bilgi kaynağı böyle bir şeyi yazmaz. Ne var ki... İnatçı Pomak kendini buna inandırmışsa, kafasını kesecek olsan dâvâsından vazgeçmeyecektir!
    Pomaklar, davranışlarında genel olarak kaba insanlardır. Ancak, bu onların ırkî ve samîmî bir özellikleridir, tabiatlarında yer etmiştir. Fakat sempatiktirler de. Meselâ Karadenizli Temel gibi bol sayıda fıkraları da vardır!
    Pomakların etnik kökenleri Traklara dayanmaktadır. Trakya’ya adlarını bırakan Trak unsurlar, organize bir siyâsî toplum oluşturamadıkları için, henüz Roma dönemiyle birlikte asimile olmaya başlamışlardır. Trakya’da Rum adıyla Yunan’a karışanlar bunlar olduğu gibi, Bulgar milletinin yarıya yakınını da gene bu Traklar teşkil etmişlerdir. Bulgar Trakları büyük oranda kendilerini unuturlarken... Yalnız, sonradan Pomak denecek çok küçük bir kısmı, ekonomik temelde ve kısmen aykırı bir davranış göstermişlerdir. Bu davranış ise, daha sonra “Bogomil” dînî inancıyla şekillenecektir.
    İşte bu Bogomil Pomaklar, Osmanlı devrinde ve iki-üç yüzyıl önce, büyük oranda İslâm’a girmişlerdir. Hıristiyan olarak kalanları ancak yüzde on-onbeş kadar olabilecekledir. Bununla birlikte, Bulgarya’da son zamanda tekrar Hıristiyanlığa dönenlerini de duymaktayızdır.
    Çoğu artık Türkiye’de yaşayan Pomakların, bizdeki nüfûsu güvenilir yabancı kaynaklarca üçyüzbin olarak verilmektedir. [Bizde, resmen Pomak ayrımı yapılmadığı için, nüfusları da bilinmemekte veyâ en azından bilgi verilmemektedir.] Bizim dışımızda, Balkanlarda yaşayanların sayısı yüzeli-ikiyüzbin kadar olabilecektir.
    Bir de... Balkanlarda ve biz de, bilerek veyâ bilmeyerek Pomaklarla karıştırılan Goralı, Makedon ve Torbeş gibi unsurlar vardır. Oysa... Onlar, Pomaklarla aynı kültür öbeğinden ve aynı dili konuşan daha başka etnik unsurlar olmaktadırlar.
    Mete Esin

  • yahudi malı31.01.2009 - 03:12

    Yahudi malı üzerine...
    Yahudi deyince aklımıza hemen Filistin geliyor. Neymiş? .. Yahudi malı alırsak, Filistin’e kurşun sıkacakmışız! Pekiyi, Filistin diye bir yer, bir ulus, bir konu, bir problem vb olmasaydı? . Evet bunlar olmasaydı? .. Bu konuda yazacak başka hiçbir şey de mi olmayacaktı! ? Yahudi malı bu Ülke’ye giriyorsa... Devlet buna izin vermişse... Fiat, kalite gibi iyi unsurları da varsa... O mal kaçınılmaz olarak alınacaktır. İşte! Devlet olarak, ordumuz için İsrâil’den uçaklar almaktayız. Hem de dünyâlar kadar paralar ödeyerek. Ne yâni almayalım mı? Daha doğru bir alternatif mi var?
    Ayrıca... Filistin diyerek kendimizi helâk etmekteyiz. İyi de, bu Filistin’in hiç mi kusuru yok şu düştüğü durumda? Yanlış üstüne yanlış koyarken bize mi güvendiler? Bırakalım bu duygusallığı da aklımızı başımıza devşirelim. Önce kendimizi düşünelim. Kendimizi kurtaralım. Bundan sonra ise... Filistin’i ve varsa diğerlerini de düşünebiliriz. Evet, Filistin ve diğerlerini! .. Bozuk plak gibi Filistin’e takılıp kalmayalım! Dünyâda ezilip, üzülen başkaları da olabilecektir!
    En doğru olanıysa, bize lâzım olanı kendimiz mümkün kılalım! Kendimiz yapalım!
    Mete Esin

  • şu an ne dinliyorum18.10.2008 - 21:53

    Hüzzâm makâmında İrfan Özbakır bestesi:

    Pişman olur da bir gün dönersen bana geri,
    Gönül kapım açıktır, çalmadan gir içeri!
    Sana sevgiler sonsuz, henüz geçmedi zaman,
    Gönül kapım açıktır, çalmadan gir içeri!

    Mete Esin

  • vedat okyar29.09.2008 - 22:27

    Vedat Okyar...

    Kendisi, futbol geçmişimizin iyilerinden biridir. Ancak... O, futbolcu olarak Beşiktaş'ta değil, hayli zaman oynadığı Bursaspor'da parlamıştır. Zâten, Beşiktaş'a bu parlayış üzerine gelmiştir. Ne var ki, işin sonunu gene de Beşiktaş'ta getirememiştir. Futbolu bıraktığı kulüp Burası değildir. Oynadığı dört kulüp ve parladığı Bursaspor'a rağmen, o kendini Beşiktaşlı hissetmekte ve öyle de takdim etmektedir. Olabilir... Bu, genelde hep böyle olmaktadır. En büyük ve en ünlü kulüp hangisi idiyse, onunla birlikte anılmak... İyi ama, diğerlerinde hiç yaşanmamış gibi de davranılmaz ki! Geçmişinden utanıyormuşçasına! Değil mi! ?
    Ayrıca... Vedat Okyar'ın, bugün için de iyi bir futbol yazarı ve yorumcusu olduğunu kabûl etmekteyim.

    Mete Esin

  • çıtak12.10.2007 - 03:20

    Çıtak veyâ Çitak nedir?
    Çıtak veyâ Çitak deyince, Ülke’mizde ilk akla gelen Ankara-Kızılcahamam ilçesidir. Asıl olan ise, en yaygın bu yörede yaşayan Türk aslından bir topluluktur. Öte yandan, Ülke coğrafyasının şurasında-burasında adı Çıtak olan küçük bâzı yerler vardır. Bunlarla Çıtak toplumunun bir bağı düşünülebilir mi, yoksa aynı veyâ ayrı kökten gelen adlarından başka ortak yanları yok mudur? Bu husus şimdilik cevaplanabilmiş değildir.
    Gene Türk topluluğu olarak bir de Rumeli’nin Çitak’ları bilinirler. Daha çok Bulgaristan-Deliorman’da olmak üzere, Makedonya tarafında da Türk soyundan Çitak’lara rastlanmaktadır. Yâhut da, bunlar artık büyük oranda Türkiye’ye göçmüşlerdir. Topluluğa Türkiye’de daha çok Çıtak denirken, Rumeli için ise tamâmen Çitak adı kullanılmaktadır. Târihçiler, Deliorman Çitak’ları için iki görüş ortaya koymaktadırlar: Gene bir Türk topluluğu olan Deliorman Gacal’larıyla Çitak’ların aynı oldukları veyâ onlara yakın başka bir Türk öbeği oldukları...
    Türkiye’deki Çıtak (Çitak) ’larla Rumeli’dekilerin bağlantı veyâ ilgisiyse bilinmemektedir. Hiç olmazsa, târih kaynaklarında bu konuda bir bilgi bulunmamaktadır. Rumeli Çitak’larının adı için, ilgi çekici ve akla yakın bir tez öne sürülür. Eğer bu doğruysa, aynı tezi Anadolu için de düşünmek pekâlâ mümkün olacaktır. Şöyle ki: Eski devirde ve özellikle köylerde, avlularla eve yakın olup arpalık denilen tarlalar “çit” denilen ve ince dallardan sepet gibi örülen bir duvarla çevrilmişlerdir. Akla yakın bulduğumuz yukarıdaki teze göre ve çevrenin Hıristiyanlarından ayırmak üzere, Rumeli’nde yaşayan Çitak’lara âit çitlerin, Osmanlı yönetimince kireçle beyaza boyanması istenmiş ve bunlara “Çiti ak” denmeye başlanmıştır. Bir dönem sonraysa, bu iki söz birleşip kaynaşarak Çitak’a dönüşmüşlerdir.
    Söz konusu tez bir yana, bilgi kaynakları, Çıtak sözüne bundan tamâmen ayrı karşılıklar göstermektedirler. Bunlar, önem derecesine göre değil alfabetik sırayla şöyledirler: Açıkgöz, çoban, dağlı, göçebe, göçmen, huysuz, inatçı, iyi giyimli, kavgacı, kurnaz, köylü, yabancı ve yakışıklı gibi hayli farklı kavramlardır.

    Mete Esin [metesin.tr.cx]

  • manav30.05.2007 - 23:18

    Manavlar ve etnisite...
    Bu başlıkla yüklediğimiz yazımızın bir cümlesi (Fakat şurası da ilgi çekicidir ki, Pomaklar ve Patriyotlardan birilerinin, Türklük adına şu internet ortamında ırkçılık yaptıklarına şâhit olmuşuzdur!) içine Manavlar unsurunu koymayı unutmuşuz. Şimdi bu cümleyi (Fakat şurası da ilgi çekicidir ki, Manavlar, Pomaklar ve Patriyotlardan birilerinin, Türklük adına şu internet ortamında ırkçılık yaptıklarına şâhit olmuşuzdur!) olarak düzeltiyoruz.

    Mete Esin