''Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvâya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.''
iki seyyah derviş bir şehirden diğerine memleket memleket gezerlerken, bir gün taşkın bir dere kıyısına gelmişler.. tam suyu geçeceklermiş ki, az ötede korkudan tir tir titreyen, yapayalnız ve genç bir kadını farketmişler.
dervişlerden biri hemen kadının yardımına koşmuş. onu sırtına almış ve suyu öylece aşmış. sonra da kadını derenin öte yakasında yere bırakıp helalliğini de almış. böylece diğer derviş ile beraber yola revan olmuşlar.
ancak yolun kalan kısmında öteki dervişin ağzını bıçak açmamış. suratından düşen bin parça. somurttukça somurtuyor. bir kaç saat böyle surat astıktan sonra suskunluğunu bozup şöyle demiş: "ne demeye o kadına yardım ettin? bir de üstelik ona dokundun. seni ayartabilirdi, baştan çıkartabilirdi! erkekle kadın böyle temas etsin, olacak iş mi! ayıp ya hu... olmaz, bize yakışmaz!"
kadını sırtında taşıyan bizim derviş ise sükunetle gülümsemiş: "iyi de erenler, ben o genç kadını derenin karşısına geçirip orada bıraktım. sen ne demeye hâlâ taşırsın?"
dervişin biri dağ başında tek başına oturmakta, zikretmekte, tefekkür etmekteyken bir adam gelmiş ve demiş ki "be hey derviş! burada yalnız başına ne yapmaktasın?"
derviş baba usulca kaldırmış başını, adama bakmış ve cevaplamış "sen geldin, yalnız kaldım"
“birini ittiysen kime tutunduğu ile ilgilenme”
Aynı yerde kaldıkça, nesneler ve insanlar yozlaşır, çürür ve de leş gibi kokmaya başlar.. Céline
''Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvâya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.''
MAİDE 8
iki seyyah derviş bir şehirden diğerine memleket memleket gezerlerken, bir gün taşkın bir dere kıyısına gelmişler.. tam suyu geçeceklermiş ki, az ötede korkudan tir tir titreyen, yapayalnız ve genç bir kadını farketmişler.
dervişlerden biri hemen kadının yardımına koşmuş. onu sırtına almış ve suyu öylece aşmış. sonra da kadını derenin öte yakasında yere bırakıp helalliğini de almış. böylece diğer derviş ile beraber yola revan olmuşlar.
ancak yolun kalan kısmında öteki dervişin ağzını bıçak açmamış. suratından düşen bin parça. somurttukça somurtuyor. bir kaç saat böyle surat astıktan sonra suskunluğunu bozup şöyle demiş: "ne demeye o kadına yardım ettin? bir de üstelik ona dokundun. seni ayartabilirdi, baştan çıkartabilirdi! erkekle kadın böyle temas etsin, olacak iş mi! ayıp ya hu... olmaz, bize yakışmaz!"
kadını sırtında taşıyan bizim derviş ise sükunetle gülümsemiş: "iyi de erenler, ben o genç kadını derenin karşısına geçirip orada bıraktım. sen ne demeye hâlâ taşırsın?"
dervişin biri dağ başında tek başına oturmakta, zikretmekte, tefekkür etmekteyken bir adam gelmiş ve demiş ki "be hey derviş! burada yalnız başına ne yapmaktasın?"
derviş baba usulca kaldırmış başını, adama bakmış ve cevaplamış "sen geldin, yalnız kaldım"
"Hepiniz ermeni iseniz, AZERBAYCAN'da yaptığınız soykırımın hesabını verin." Muhsin Yazıcıoğlu
‘’ne sen leylasın ne de ben mecnun ‘’ devrindeyiz değil mi
niye beni içli ve hassas bi çocuk olarak yetiştirdiniz niye? bak dışarda insanlar hep gülüp eğleniyor gezip tozuyor püskevit yiyor çukulata yiyor...
sizin sınıfta güzel kız yok mu?merve buse canseller falan
sevgilinden mi ayrıldın küçük?