Kültür Sanat Edebiyat Şiir

tımarhane duvarı sizce ne demek, tımarhane duvarı size neyi çağrıştırıyor?

tımarhane duvarı terimi Maria Puder tarafından tarihinde eklendi

  • Maria Puder
    Maria Puder

    ''Metehan Acehan
    28.03.2019 - 22:27
    Vatanımda kendi milli düşüncemi savunamamak gayet bir tımarhanenin içinde gibi hissettiriyor. Vatanına zarar vermeyen her düşünceye açık olman dinlemen lazım...''

    DEMOKRASININ OLMADIĞI YERLERDE INSAN TAMDA BÖYLE HISSEDER. ANLAŞILMAK NE GÜZEL.ANCAK MUHATABI DUYMAMAYA DEVAM EDECEKTİR. FAŞİZM BÖYLE BIR ŞEY DOSTUM.

  • Maria Puder
    Maria Puder

    S'anki duy beni der gibi...

  • Metehan Acehan
    Metehan Acehan

    Vatanımda kendi milli düşüncemi savunamamak gayet bir tımarhanenin içinde gibi hissettiriyor. Vatanına zarar vermeyen her düşünceye açık olman lazım dinlemen lazım...

  • Delirdim Ama Bisor Niye Delirdim
    Delirdim Ama Bisor Niye Delirdim

    fesleğen mevsimi yaklaştı duvar.......

  • Dex Der Kori
    Dex Der Kori

    ?t=22

  • Masalların Masalı
    Masalların Masalı

    carlota'nın davulu'na

    çiçek çocuklar

    “love, freedom and peace” ve “savaşma, seviş”

  • Maria Puder
    Maria Puder

    CARLOTA'NIN DAVULU


    Bu baharın hangi kanlı çiçeklere gebe olduğunu kimse bilmiyor. Sanattan anlamayan ileri gelenlerin Fütürizmin her devirde temsilcisi olmalarının ironik olduğunu düşünüyorum. Kitapları, kütüphaneleri yakarsanız, insanları savaşa davet ederseniz, savaşın ve getirdiklerinin bir yeniliğin müjdesi olduğunu neşe içinde açıklarsanız size diktatör bir faşist derler. Oysa insan ne tuhaf. Tepeye bakın, en tepeye. Size oradan gülümseyen adam Filippo Tomasso Marinetti değilse kimdir?

    Kan dökmeye karşı duyulan açlık ve ilgiden bir sanatın geliştiğini düşününce tüylerim diken diken oluyor. Yenilik denilince önce yok etmek aklımıza gelsin diye sanat yapılmış. Düşünsenize!

    Bir resme baktığımızda elbetteki her zaman tatlı bir esinti, yumuşak bir müzik hissi duymayız ama buram buram şiddet kokan bir resmi göstermek için sergi açmayı ve bu resmi görmek için çaba harcamayı, o resmin hissettirdikleri karşısında keyif almayı ben anlayamıyorum.

    Bence bizim Dünya olarak ‘’beka’’ sorunumuz var. Ölümsüz olmak için önce öldürmenin gerektiğini bize doğa mı öğretti? Daha bir dakika önce nefes alabilen bir canlının nefessiz kalmasından sorumlu olmak nasıl bir keyif verebilir ki?

    Şimdi buradan daha geniş kapsamlı bir düşünmeye geçiyorum. Milyonlarca insanın ölmesi, sakat kalması, acı çekmesi, sevdiği insanlardan olması anlamına geliyor ‘’savaş’’ kelimesi. Tacizlerin, tecavüzlerin, işkencelerin ve en kötüsü çocuk cinayetlerinin legalleşmesi anlamına geliyor. Sadece bununla kalmıyor tabi ki. Yaşadığınız ortamın olumsuz yönde başkalaştığı bir değişimden bahsediyoruz.

    Bize bunu bir güzellikmiş gibi sunan Marinetti için savaş, “Gün ışığını gören en güzel fütürist şiir,” demekmiş. Bunu söylediği İtalya’da üç yıl içinde çoğu köylü çocuğu olmak üzere yarım milyon asker öldü. Dikkat edin, köylü çocuğu! Bu gerçekler hiç değişmiyor. Bir emel, bir ülkü, bir ideal uğruna ölmesi gerekenler hep o ‘’köylü çocukları’’ oluyor. Bu Dünyanın tüm savaşlarının değişmez piyonu fukaraların omuzlarına yüklediğimiz vatan, bayrak, beka, toprak ve kan sorumluluğu ile ölmelerini sanatsal bir keyif ile izliyoruz. Bu değişimin bizleri mankurtlara çevirdiğini elbetteki göremiyoruz. Başlarımıza geçirilen deve derileri artık hepimizi istedikleri kıvama getirdi.

    Sanat denilince insanın yüzünce belirecek bir tebessüm kadar yaşama sevincinin bile çok görüldüğü lanet bir yaşamak bizimkisi. Tarih sahnesinden savaşların harareti düşerken silinen fütüristik bakış aslında her zaman aramızda nefes alıp veriyordu. Bir savaş sahnesini büyük bir keyifle izlediğimiz filmleri, şiddet içerikli bilgisayar oyunlarını, hayatın içinden gelip geçerken birbirimize olan davranışlarımızı bir tuvale yansıtsak mükemmel bir fütüristik eser yaratmış olurduk. Sibernetik tutkuların distopik kurgularla birleştirildiği hayallerin artık ete kemiğe büründüğü zamanlardayız. Gelecek için bugünü yok etmekten asla vazgeçemediğimiz sürece geleceğin bugünden pek farkı olmayacak. Yeni yetişen nesillere öğretilerimizin değişmediği bir toplumun üreteceği hep aynı şeyler olacak.

    Bir tablo hayal edin şimdi. Bir silahtan atılmış kurşunun ve o kurşundan bir haber elindeki oyuncak araba ile gülümseyerek oynayan bir çocuğun hareketlerinin başarı ile resmedildiği bir tablo bu baktığınız. Burada sanatsal bir başarıdan mı bahsedersiniz? Şiddetinin derin acısından mı bahsedersiniz? Yoksa bu derin acıyı size yansıtan sanatçının başarısıdan mı bahsedersiniz? Böyle bir resim neden yapılıyor? Böyle resimler neden yaşanıyor? İlk Fütürist ressam Boccioni bu akımın ilk öncüsü olarak savaşarak ölürken acaba hala istediği bumuydu?

    Saldırganlığın ve teknolojik değişimin hızla arttığı günümüzde sanatın bu yolla yükseltileceğine inananlar keşke olsalardı. Dünyanın tek hijyen yönteminin bu olduğunu savunanlar şimdi sanattan bu kadar uzak yaşayan bir Dünya için mi bunu istediler? Kan ve dehşet kokan bir akımın avangart takımı tarafından bu kadar destek bulmasına şaşırmayınız. Çünkü onlar ‘köylü çocukları’’ değiller. O köylü çocuklarının resimlerine sergilerde keyifle seyredenler takımından bahsediyoruz.
    Cyberpunk ya da Neo-Fütürist akımların içerikteki kan ve şiddet açlığında aslında hiçbir değişiklik yok. Buradan yapılacak çıkarım sürekli değişimi gelecekten bekleyen insanoğlunun içindeki canavarı durdurmadığı sürece bir dajavunun içinde dönüp duracağından artık haberi olmalı.

    Bütün izimlerin canı cehenneme. Sosyalizmin en büyük temsilcisi Sovyet Rusya’sının kuyrukları şimdi kapitalist tanzimlerinde varlık için uzuyor. Bizler ise bekanın sınır ötesi harekâtlarda arandığı fütüristik bir sanatın objeleri olarak kanımızı akıtıyoruz. Yoksulluğun ve bolluğun toplumsal olarak paylaşıldığı kocaman yalanlar ile yeni şiirlere kafiye oluyoruz.

    Elbetteki bu akımın en iyi ifade edileceği şey bir tuvalet objesi olmalıydı. Ben şimdi Marcel Duchamp’ın pisuvarından muhteşem yaratıcı ruhum ile bir klozet yaptıktan sonra üzerine oturup John Cage’in dört otuz üçlük susuşunu taklit edeceğim. Benden sonra gelecek nesil sifonu çeksin lütfen.



    D...

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Dünya Şiir Günü için ''şiir olsa keşke tüm Dünya''

  • Masalların Masalı
    Masalların Masalı

    maria&tüm kadınlara gelsin :))

  • Masalların Masalı
    Masalların Masalı

    yüksek sanat severlere :)


  • Nesrin Şahin
    Nesrin Şahin

    Seni bir başkası için acı çekerken gördüm.
    Bu , beni sevmiyor oluşundan daha çok acıttı...

  • Merve Acır
    Merve Acır

    Hayalimin dayanabileceği ve yıkamayacağı son duvar.
    Aklımın üstünden atlayıp geçemeyeceği tek engel.

  • Delirdim Ama Bisor Niye Delirdim
    Delirdim Ama Bisor Niye Delirdim

    mavi

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Buda tüm baharlara gelsin :))

  • Maria Puder
    Maria Puder

    lili&marlen'e gelsin

    :)))

  • Masalların Masalı
    Masalların Masalı

    dünaydın...

  • Masalların Masalı
    Masalların Masalı

    çocuklar için, kadınlar için için, bu dünya cehennem ...

  • Berika Kut
    Berika Kut

    Unchein my hearth

  • Annabel Lida
    Annabel Lida

    gerçek manada aklını kaybetmişlerin akla hitap edecek bir şeyler söylemeleri mümkün değil.
    çoğunluğun belirlediği sınırları ihlal ederek konuşanlar 'ki bunlar deli değiller' işte onlar...

  • Maria Puder
    Maria Puder 17.03.2019 - 00:15

  • Maria Puder
    Maria Puder 17.03.2019 - 00:12

  • Masalların Masalı
    Masalların Masalı

    Müzeyyen doğur bizi...

  • Maria Puder
    Maria Puder 15.03.2019 - 15:53

  • Maria Puder
    Maria Puder 15.03.2019 - 15:49

  • Berika Kut
    Berika Kut

    Düş e devam Maria Puder

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Düş..??


    Kadın gecenin karanlığında koşuyordu. Nefese nefese bir takip. Kadın bembeyaz elbisesiyle karanlık geceyi delerek ormanlık arazide hiç durmadan koşuyordu. Ciğerleri deliniyormuş gibi nefes alıyordu… Çok korkmuştu. Arada arkasına bakıyor yeniden koşmaya başlıyordu.

    Defalarca tökezleyip düşmüştü. Elbisesi dallara takılıp yırtılmıştı. Karanlığı yaran bir ışık gördü. Seçemediği bazı gölgeler .. Durdu…. Kalbi deli gibi çarpıyordu. Acaba bu onlardan biri olabilir miydi ? O yöne giderse kurtulacak mıydı ? Yoksa yoksa …. Donup kalmıştı. Bir kurt sesi …… Tanrım bu uluma… Artık dayanamıyordu. Oradan bir an önce kurtulmalıydı.. Işığın güvenli olup olmadığını bilemediğinden aksi yöne koşmaya devam etti..

    Korkunç bir çığlık yankılandı sessizlikte… .Artık hem korkudan hem yorgunluktan gücü tükeniyordu. Sürekli düşüyor yeniden toparlanıp koşmaya devam ediyordu. Her yeri yara bere içinde kalmıştı. Canı çok yanıyordu.. Arkasına baktığında uzakta seçemediği gölgelerin hala takip ettiğini görüyordu. ‘Ohh Tanrım .Gelmeyin artık ‘ dedi soluk soluğa. Bir tanesi onun gölgesiydi… Öyle miydi? Dikkatle bakmaya devam etti ardına. Artık emindi birisi oydu gölgeler arasındaki ve diğer insan figürleri seçemediği..

    Ağaçların arasında bir çift gözü fark etti ona doğru bakan . Tiz bir çığlık… Ağzını kapattı kendisi.. Bir baykuşla burun burunaydı… sürünerek geri hareket etti.. Elleri çok acıyordu. Kan her yerinde.. Kesikler ve diğer yaralar ..

    - Katrina bir yere kaçamazsın . Hahahhaah . Hadi ama yeterince uğraştırdın.. Katrinaaa (yarı alaycı bir seslenme ) Hadi güzelim gel babana…

    Artık emindi. O buradaydı ve ondan kurtulması neredeyse imkansız. Fişek gibi fırladı yerinden. Korku onu güçlendirmişti sanki. Hiçbir yarasını hissetmiyordu. Eskisinden daha hızlı koşuyordu. Uçurumsal yollar , çalılar kurtlar …. Hiçbir şey umurunda değildi. Sadece koşuyordu. Nefesi gece de yankılanıyordu. Öyle çok koştu ki Ormandan çıkıp bir göl kenarına ulaştığını sonradan far ketti.

    Burası çok güzel bir yerdi.. Göl kenarından bir yol uzanıyordu. Yolun iki yanında kavak ağaçları sıralanmıştı. Göle yansıyan ayın görüntüsü şiir gibiydi.. Rüzgar hafif hafif esiyordu. Uğuldayan çayırlar ….Sanki bir mandolin sesi geliyordu kulaklarına.. Kısa bir an bu doğa harikası yerin güzelliğinde kayboldu.. Tıpkı tablo gibiydi…

    Ayın yansımasını gözleriyle takip ediyor. .Gölün ışıklarla dansına hayranlık la eşlik ediyordu. Birden bir şeyi far ketti. Evet evet bu bir evdi. Küçük bir bağ eviydi … Uzaktan seçebildiği kadarıyla …. Gitmeliydi… O yöne doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı.. Kavak ağaçları arasından geçerken vücudunu yalayıp geçen rüzgar onu rahatlatmıştı. İçinde garip bir huzur vardı. Sanki her şeyi geride bırakmıştı. Artık onu asla bulamayacaklardı.

    Koşmaya başladı yeniden. Hızlandı. Evet evet çok yakındı artık. Ama … Gülümsedi yaklaştığı şeyin ev değil de bir değirmen olduğunu görünce. Acaba kimse var mıydı ? Belki de iyi insanlar vardı burada ve ona yardım edeceklerdi .. Kapının önüne geldiğinde durdu. Elleri ve tüm bedeni titriyordu.. Heyecan ve korku birbirine karışmıştı.

    Tüm cesaretini topladı ve kapıyı çaldı. Ses yoktu. Burada hiç kimsenin olduğunu sanmıyordu. Kapıyı açıp içeriye doğru yavaş yavaş ilerlemeye başladı. Kapının gıcırdaması yeni bir korku dalgası başlattı içinde… Artık içerdeydi ve geri dönüş yoktu. Karanlıkta ay ışığının yardımıyla etrafı görmeye çabaladı. Ahşap bir masa ve üzerinde mumlar vardı. El yordamıyla bunları bulabilmişti. Peki bu mumu neyle yakacaktı. Aslında yakmasa daha mı iyi olacaktı ?

    Üst katta bir ışık belirdi. Eski ahşap merdivenler gıcırdıyordu. Biri aşağı doğru iniyordu. Artık bu korku ve heyecana dayanamayan bedeni yığılıp kaldı. .

    -Madam Katrina .. Madam Katrina.. Madam uyanın lütfen…

    Gözlerini araladığında kendini yatağında buldu. Başında duran hizmetçisi ona şaşkın şaşkın bakıyordu. Gözlerini iri iri açmış onu seyrediyordu.

    -İyimisiniz ? Sabah çoktan oldu ve siz sanırım yine kabus gördünüz. Çığlıklarınızı duyunca odanıza izinsiz girmek zorunda kaldım.

    -Tamam … Şeyy… Evet iyiyim.. Bana bir bardak su getirir misin ?

    Yerinden doğruldu ve bedenini inceledi .Ne kan ne de bir yara belirtisi vardı. Yataktan kalkıp pencereye doğru yürüdü. Narin bedeni çok yorulmuştu. Ama neden ? . Gür sarı saçlarını toplayıp tepesinde sıkıştırdı. Camdan bahçesini seyretti. Yemyeşil di. Çiçeklerle ağaçlardan figürlerle dizayn edilmiş bu bahçeyi çok seviyordu. Ve işte en sevdiği şey de ordaydı. Beyaz atı şımarık şımarık kişniyor ona ait koşu alanında seyisle beraber bir o yana bir bu yana koşuşturuyordu. Koltuğun üzerindeki sabahlığını üzerine geçirdi.

    Hizmetçi suyu getirmişti. Teşekkür ederek suya uzandı. Suyu biraz içip elindeki bardağı inceliyordu. Sonra tırnaklarını fark etti. Elindeki bardağı yere düşürdü. Dehşet içinde ellerine bakıyordu. Tırnaklarının arasında çamur ve çimen…..

    D...


  • Maria Puder
    Maria Puder

    Bayım siz hiç öldürüldünüz mü?

  • Feyza Şafak
    Feyza Şafak

    Kendi zihnimiz yeterince tımarhane duvarı değil mi benliğimize.

  • Maria Puder
    Maria Puder 07.03.2019 - 09:52

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Teşekkür ederim Canan. Sonu size teslim ettim. Ölsün diyorsan ölmüştür :))