Yanımdaki güzel yüzlü çocuğa diyorum ki, nedir irfan, susup, dudaklarını büküyor. Evet, çocuk bunlar hala. Ben mi öyle sanıyorum ne. Büyümesinler hiç. Yok yok, büyüsünler de, hep böyle çocuk gibi sevilsinler. Baktı, dudağını büktü, 'İrfan, Elifin kıvırımıdır' dedi. Halbuki, kıvrılıp bükülmez Eliflerdendi değil mi geriye kalanlar... İrfandan çıktık, yine Elifte kaldık. Bebek Elif, yumuk avucunu açtığında, içinde irfan bulasın. Bulup, ülkeme saçasın. Ülkem yitik bir hazineye gark olsun. Yanımdaki çocuk, İzmirdeki ve sen... Siz, irfanı olun ülkemin. Amin.
Haberi yok çoğunun bu yaşanan dünyâdan, Hezeyanla geçiyor sabahlar ve akşamlar. Seyrediyor varlığı sisli-paslı bir camdan, Dolapta dönen yolda, yolunu kesmiş yollar... Birşey gördüm sanıyor, gördüğü sis ve duman, Zannınca yol alıyor, mesâfeler ayarsız; Bir ömür boyu alıp satıyor hiç durmadan; Ama, kantarlar vefâsız, kıstaslar vefâsız... Gerçeklere kapalı rüyâlarla avunur, Büyüklüğü sadece ikindi gölgesinde; Alternatif yokluk, yoklukta çalım ve gurur, Derenin dibindeyken, dağların zirvesinde... Âlemi hor görme, bencillik, kibir ve caka, Küçüklüğe emâre ne varsa hepsi onda. Ne halka yararlı bir işi var ne de Hakk’a; O pesbayağı ruh, görünme sevdâsında. Çehresine bakarsan kömür elenmiş gibi, Manâsız bakışlarında Mecnûn’ca gülüşler; Bir kaşik çalsan irfânina görünür dibi, Sirf bir aldatmaca o aydinca görünüşler.
İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime. Tecessüsü madde dünyasına çivilemeyen, Zekayı zirvelere kanatlandıran, beşeriyi ilahi ile kutsileştiren, uzun ve çileli bir nefis terbiyesi. İslam, insanı parçalamaz. İrfan, kemale açılan kapı, amelle taçlanan ilim. Batının “kültür”ünde bu Zenginlik, bu ihtişam, bu hayata istikamet veriş yok. İrfan bir mevhibedir. Cehitle gelişen bir mevhibe. Kültür, katı, fakir ve tek buutlu bir lafız. İrfan, beşeri beşer yapan vasıfların bütünüdür. Kültür, homo ekonomikus’un kanlı fetihlerini gizlemeye yarayan bir şal. İrfan, dini ve dünyevi diye ikiye ayrılamaz. Yani her bütün gibi tecezzi kabul etmez. Kültür kaypaklığı, müphemiyeti ve seyyaliyetiyle Avrupa’dır. Tarif edilmemiş, edilemeyen bir kelime. Kah suda, kah karada yaşayan bir hilkat garibesi. Alman için başkadır, Fransız için başka. Bazen içtimai hayatın bütününü ifade eder, bazen bir alışkanlıklar, bir kazanılmış hünerler mecmuasıdır.
Lügatta: Bilmek, anlayış, tecrübe ve zekada ileri gelen zihni kemal; ikrar; mücezat.
Sözlükte (TDK) : Bilme, anlama, sezme, kültür. Gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziş, varış, varışlılık.
Fıkıhta: Esrar-ı İlahiyeye iman ve Kur'an hakikatlarına vukufiyet. (İlim ile irfan ve marifet arasında fark vardır. İlim, vech-i külli, yani, her vechesiyle, bilmektir. Bu cihetle Cenab-ı Hakka irfan ve marifet isnad(iftiraolunmaz. Fıtri istidat (Yaradılıştan gelen veya sonradan edinilmiş yetenek) , eseri olarak inceleyerek tefekkür (düşünüş, düşünme) edip bilmektir. Buna ''İlm-i Ledün'' ve ''İlm-i Rabbani'' de denir.)
Dini bir sözlükte: Bilme, anlama. Mârifet. Kalble bilip tanıma. Allahü teâlânın ihsânı olan mânevî, vehbî ilim. Buna ma'rifet de denir. Çalışarak elde edilen ilimler ile anlaşılan, bilinen şeylerden başka bilgiler de vardır, bunlar irfân ile anlaşılır. Âlimlerin sâhib oldukları ilme mukâbil (karşılık) ârif denen Allahü teâlânın sevdiği kullarında da irfân denen bir hâssa (özellik) vardır. İrfân, tasavvufta fenâ mertebesiyle şereflenenlerde bulunur. (İmâm-ı Rabbânî) Akıllı ve irfân sâhibi kimse, meyveli ağaç gibi mütevâzî olur. (Sa'dî Şîrâzî)
Ne güzel demiş şair,
'Söz söylemek irfan ister, Anlamak insan.'
İrfan, edep.....
İrfan, insanlığı bir bütün olarak algılayıp insanlık değerlerine nerede olursa olsun duyarlı olmayı öğretir.
Gerçekleri, düşünerek, aklederek, keşfederek,esinlenerek bilmektir. Allah vergisidir. Varsa vardır, yoksa yoktur.
İrfanın zıddı inkardır.
Yanımdaki güzel yüzlü çocuğa diyorum ki, nedir irfan, susup, dudaklarını büküyor. Evet, çocuk bunlar hala. Ben mi öyle sanıyorum ne. Büyümesinler hiç. Yok yok, büyüsünler de, hep böyle çocuk gibi sevilsinler. Baktı, dudağını büktü, 'İrfan, Elifin kıvırımıdır' dedi.
Halbuki, kıvrılıp bükülmez Eliflerdendi değil mi geriye kalanlar...
İrfandan çıktık, yine Elifte kaldık.
Bebek Elif, yumuk avucunu açtığında, içinde irfan bulasın. Bulup, ülkeme saçasın. Ülkem yitik bir hazineye gark olsun. Yanımdaki çocuk, İzmirdeki ve sen...
Siz, irfanı olun ülkemin.
Amin.
Muradını anlarız ol gamzenin izanımız vardır,
Belîğ söz bilmeyiz ama biraz irfanımız vardır
sevgilim adı onu cagrıstırıyor
“Savmu salat u hacc ile sanma zahid biter işin
İnsan-ı kamil olmaya lazım olan irfan imiş.”
*Niyazi Mısrî
BİZCE CANSUYLAAAAA DÜŞÜNDÜÜÜÜÜÜKKKKKKKKKKK
BİR ÇİÇEK İSMİ Y MİŞ BENC4EEEEEEE BİR İSİM
Bir Kaşık İrfan
Haberi yok çoğunun bu yaşanan dünyâdan,
Hezeyanla geçiyor sabahlar ve akşamlar.
Seyrediyor varlığı sisli-paslı bir camdan,
Dolapta dönen yolda, yolunu kesmiş yollar...
Birşey gördüm sanıyor, gördüğü sis ve duman,
Zannınca yol alıyor, mesâfeler ayarsız;
Bir ömür boyu alıp satıyor hiç durmadan;
Ama, kantarlar vefâsız, kıstaslar vefâsız...
Gerçeklere kapalı rüyâlarla avunur,
Büyüklüğü sadece ikindi gölgesinde;
Alternatif yokluk, yoklukta çalım ve gurur,
Derenin dibindeyken, dağların zirvesinde...
Âlemi hor görme, bencillik, kibir ve caka,
Küçüklüğe emâre ne varsa hepsi onda.
Ne halka yararlı bir işi var ne de Hakk’a;
O pesbayağı ruh, görünme sevdâsında.
Çehresine bakarsan kömür elenmiş gibi,
Manâsız bakışlarında Mecnûn’ca gülüşler;
Bir kaşik çalsan irfânina görünür dibi,
Sirf bir aldatmaca o aydinca görünüşler.
M. Fethullah Gülen
Aslında irfanı açacaktım ama kültürü açmış bulundum ekleyeceğim yazılarıda açan abimiz eklemişler sağ olsunlar.)
İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime. Tecessüsü madde dünyasına çivilemeyen, Zekayı zirvelere kanatlandıran, beşeriyi ilahi ile kutsileştiren, uzun ve çileli bir nefis terbiyesi. İslam, insanı parçalamaz. İrfan, kemale açılan kapı, amelle taçlanan ilim. Batının “kültür”ünde bu Zenginlik, bu ihtişam, bu hayata istikamet veriş yok. İrfan bir mevhibedir. Cehitle gelişen bir mevhibe. Kültür, katı, fakir ve tek buutlu bir lafız. İrfan, beşeri beşer yapan vasıfların bütünüdür. Kültür, homo ekonomikus’un kanlı fetihlerini gizlemeye yarayan bir şal. İrfan, dini ve dünyevi diye ikiye ayrılamaz. Yani her bütün gibi tecezzi kabul etmez. Kültür kaypaklığı, müphemiyeti ve seyyaliyetiyle Avrupa’dır. Tarif edilmemiş, edilemeyen bir kelime. Kah suda, kah karada yaşayan bir hilkat garibesi. Alman için başkadır, Fransız için başka. Bazen içtimai hayatın bütününü ifade eder, bazen bir alışkanlıklar, bir kazanılmış hünerler mecmuasıdır.
...
Cemil Meriç
(bkz. Aydınların Dini: İzm’ler)
Lügatta:
Bilmek, anlayış, tecrübe ve zekada ileri gelen zihni kemal; ikrar; mücezat.
Sözlükte (TDK) : Bilme, anlama, sezme, kültür. Gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziş, varış, varışlılık.
Fıkıhta:
Esrar-ı İlahiyeye iman ve Kur'an hakikatlarına vukufiyet.
(İlim ile irfan ve marifet arasında fark vardır. İlim, vech-i külli, yani, her vechesiyle, bilmektir. Bu cihetle Cenab-ı Hakka irfan ve marifet isnad(iftiraolunmaz. Fıtri istidat (Yaradılıştan gelen veya sonradan edinilmiş yetenek) , eseri olarak inceleyerek tefekkür (düşünüş, düşünme) edip bilmektir. Buna ''İlm-i Ledün'' ve ''İlm-i Rabbani'' de denir.)
Dini bir sözlükte:
Bilme, anlama. Mârifet. Kalble bilip tanıma. Allahü teâlânın ihsânı olan mânevî, vehbî ilim. Buna ma'rifet de denir.
Çalışarak elde edilen ilimler ile anlaşılan, bilinen şeylerden başka bilgiler de vardır, bunlar irfân ile anlaşılır. Âlimlerin sâhib oldukları ilme mukâbil (karşılık) ârif denen Allahü teâlânın sevdiği kullarında da irfân denen bir hâssa (özellik) vardır. İrfân, tasavvufta fenâ mertebesiyle şereflenenlerde bulunur. (İmâm-ı Rabbânî)
Akıllı ve irfân sâhibi kimse, meyveli ağaç gibi mütevâzî olur. (Sa'dî Şîrâzî)
...