zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum. çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum. çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum. çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum. çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum. çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum. çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum. çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum. çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum. çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum. çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum. çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum. çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum. çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum. çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
Başlayalım adıyla Tanrının, pirimizi yadederek. Şevke gelen duvarlar boy atsın zafer murad ederek. Ellerimizle yükselen duvarlar üstünde küçücük kalırız biz duvarcılar, Ama, bir yapı tamamlanıp övüldüğünde sevincimiz dünyalar kadar. Bizim üst üste koyduğumuz taşlar, hayalin boşlukta yer almasıdır, vücudumuz göçüp gidince bir gün ruhumuzun burda kalmasıdır. Her her nefes adıyla Tanrının duaya döner işimiz. Taş taş dile gelmesi duvarların göğe yükselişimiz.
Turan OFLAZOĞLU, Duvarcılar Korosu, Sultanahmet Camii İnşa ediliyor.
hiç kimseler içinde, iki kişilik ama çok kalabalık bir hayat yaşarken, biraz daha büyütmek için kendimizi, gözden uzak olsun diye, karsız yollarda ayağımız kaymasın diye yollara kül dökerken, beni anlasaydın, şimdi dört duvar arasında değildin belki. iyi yönünden bakmaya çalışmalısın bence. dört duvar arasında olmak, sınırısız iki duvar arasında olmaktan daha iyidir. -söylesene hangimizin işi daha zor? -
duvarlar bazen yüksek ve kalındır yıkmaya çalıştıkça yıkılırsın en iyisi hemen dibinden yürümektir etrafında ne kadar uzun olsada sonu vardır böylece geçilir
Yılmaz Güney'in çektiği bir filmin adı.cezaevinde çocuk koğuşunda geçen olayları anlatıyor,koşullar o kadar sarsıcı ele alınmış ki etkilenmemek mümkün değil...Keşke Yılmaz Güney yaşasaydı da daha nice böyle güzel senaryolara imzasını atsaydı...............Seni Özlüyoruz YILMAZ GÜNEY.....
'Bilmiyorum,' dedi; dili yarı felç olmuş gibiydi. 'Hayır. Harika değil. Çirkin bir dünya. Bu dünyaya benzemiyor. Anarres sadece tozdan ve kuru tepelerden oluşuyor. Her şey az, her şey kupkuru, insanlar da güzel değil. Hepsinin koca elleri ve ayakları var, benimkiler ve buradaki garsonunkiler gibi. Ama koca göbekleri yok. Çok kirlenirler, birlikte yıkanırlar, burada kimse bunu yapmaz. Kentler çok küçük ve sönüktür, sıkıcıdır. Hiç saray yoktur. Yaşam sıkıcıdır, çok çalışılır. Her zaman istediğinizi alamazsınız, hatta bazen gereksindiğinizi bile, çünkü yeterince yoktur. Siz Urras’lılann her şeyi yeterince var. Yeterince hava, yeterince yağmur, çimen, okyanuslar, yiyecek, müzik, yapılar, fabrikalar, makineler, kitaplar, giysiler, tarih. Siz zenginsiniz, siz sahipsiniz. Biz yoksuluz, biz yoksunuz. Sizde var, bizde yok. Burada her şey çok güzel. Güzel olmayan yalnızca yüzler. Anarres’te hiç bir şey güzel değildir, yalnız yüzler güzeldir. Diğer yüzler, erkek ve kadın yüzleri. Bizim onlardan başka bir şeyimiz yok, birbirimizden başka bir şeyimiz yok. Burada siz mücevherleri görüyorsunuz, orada gözleri görürsünüz. Gözlerde de görkemi, insan ruhunun görkemini görürsünüz. Çünkü bizim erkeklerimiz ve kadınlarımız özgürdür, hiç bir seye sahip olmadıkları için özgürdürler. Siz sahipler ise sahiplisiniz. Hepiniz hapistesiniz. Herkes yalnız, tek basma, sahip olduğu yığınla birlikte. Hapiste yaşıyor, hapiste ölüyorsunuz. Gözlerinizde görebildiğim yalnızca bu— duvar, duvar! ' (Ursula K.LeGuin Mülksüzler kitabından)
Yılmaz Güney'in yurt dışında çevirdiği sinema filiminin ismi. bu filimi izlediğinizde insan olmaktan utanırsınız. utanır mısınız? bence cidden utanırsınız. izlerseniz sartre'nın bir sözünü anımsarsınız. sanatçı çağına tanıklık eder.
bu filmi izleyenlere sesleniyorum... dünyada şimdi şu anda biryerlerde benzer şeyler yaşanıyor olabilir mi?
boş bir ev bir hayaletle randevum vardı takvim bu günü gösteriyordu kendi kendime konuşuyorum 'duvarlar şahit olun ve sizler de tüm zamansız anlarım sizlerin kırıklarını toplamaya geldim anılarım ve ansızlıklarım vs vs...'
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum.
çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
ben hâlâ çok istiyorum...
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum.
çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
ben hâlâ çok istiyorum...
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum.
çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
ben hâlâ çok istiyorum...
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum.
çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
ben hâlâ çok istiyorum...
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum.
çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
ben hâlâ çok istiyorum...
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum.
çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
ben hâlâ çok istiyorum...
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum.
çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
ben hâlâ çok istiyorum...
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum.
çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
ben hâlâ çok istiyorum...
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum.
çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
ben hâlâ çok istiyorum...
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum.
çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
ben hâlâ çok istiyorum...
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum.
çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
ben hâlâ çok istiyorum...
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum.
çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
ben hâlâ çok istiyorum...
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum.
çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
ben hâlâ çok istiyorum...
zaman uzun en azından bilimsel olarak öyle. bilimsel olarak güneşin kızıl deve dönüşüp dünyayı yutmasına beş milyar yıl var. beş milyar yıl. tabi güneşten önce biz onu yok etmezsek. ya da başımıza göktaşları yağmazsa. ki bu iki ihtimalde, güneş tarafından yutulmasından daha yakın geliyor bana. İyi de bundan banane size ne değil mi? Allah'ın işine akıl sır ermez ama sanırım içimizde beş milyar yıl yaşamayı düşünen yoktur. isteyen var mıdır? olduğuna yemin edebilirim ama ispat edemem. insandır. ister. bunu bile ister. bile derken, meseleyi hafife aldığım düşünülmesin sakın. beş milyar yıl yaşamak hafife alıncak iş değildir. fakat insanın bu denli bir aç gözlülük içinde bulunabilecek bir varlık oluşu ağır meseledir.
iğineyi başkasına batırdığıma göre, çuvaldıza hazırım.
evet hadi başlayalım batırıp kanırtmaya.
standart donanımla yaratılmış bir insan olarak, benim de isteklerim oldu. çoğu basit şeylerdi. o çoğunun çoğu da imkansız oldu. bazen haketmediğim için, bazen yeterince gayret etmediğim için, haketmek için gayret ettiğimde, nasip olmadığı için, olmadığını düşündüm. sonra yine istedim. yine olmadı. bir daha istedim. bir daha olmadı. bazıları öyle güzel olmadı ki, o olmayışları olmuş saydım. dedim ya insanım. ömrüm yeter mi demeden istedim. yürümeye ömrümün yetmeyeceği yollara, yolculuklara niyetlendim. çünkü bu işleri bilenler "mühim olan niyet" demişlerdi. "kader gayrete aşıktır" demişlerdi. ha gayret. yürüdüm. kısa anlarda güzel manzaralar gördüğümde oldu inkar edemem. ama hep çok istemenin tuzağına düştüm. bilir misiniz bilmem etobur çiçekler vardır. öyle güzel görünür, öyle güzel kokarlar ki, düşüverir içine bir arı. petek yapacak, bal yapacak ya, hatta özünü aldığı çiçeğin polenlerini taşıyacak, çiçeğin sonraki nesillerinin oluşmasına katkıda bulunacak ya. bak sen şu arıya. o güzelliğe, o kokuya, o cazibeye kapılıverir ve düşer avcı çiçeğin ağzına. çiçeğin ömrü uzar, arı artık yoktur. istekleriyle birlikte sindirilmiş bir protein püresidir. çok istemek işi çok tehlikelidir. zira bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır. ödetilir. hesabı ödemeyi baştan kabullenmiş, benim gibi biri değilseniz, o çokun karşılığında çok zor durumda kalabilirsiniz.
ben kaldım. son kalışımda karanlık bir çıkmaz sokaktaydım. hala oradayım. çıkmaz! girme tabelasını kendi ellerimle söküp girdim üstelik. gündüzdü. aydınlıktı. bahçeli evler sıralıydı sağlı sollu. çiçekler mis kokulu, allı morlu çiçekler. sokağın sonunda bir orman. cıvıltısını duyuyorum. çok güzel. rüzgar öyle kokular taşıyor ki burnuma. hiç duymadığım. arada bir duvar. yüksek. çok yüksek. sesleri duyuyorum. kokuyu alıyorum. ormanın yeşilinin, göğün mavisine değdiğini görüyorum. ama duvar. yüksek. çok yüksek. koşuyorum. kapı kapı o bahçeli evlere. kimse bilmiyor duvarın nasıl geçileceğini. neden diyorum. hiç geçmek istemedik ki diyorlar. sen de isteme diyorlar. etme. merdiven diyorum yok mu? yok! yapalım. olmaz! ama diyorum. görmedin mi diyorlar. burası çıkmaz. ya kal burada ya dön yoluna. yolum yok ki benim. yolcuyum ama yolum yok. yol benim değil. ben yolun yolcusum. sadece yürüyorum. şimdi bu duvar. geçmek istiyorum. çok istiyorum. dedim. karardı gökyüzü. şimdi karanlıkta kararlılıkla bekliyorum. size beklemenin kararlı karanlığından yazıyorum.
çok istemeyin. çok beklemeyin. bir ömür bu kadar uzunken. beş milyar yıl yaşamayı istemeyin.
ben hâlâ çok istiyorum...
Başlayalım adıyla Tanrının, pirimizi yadederek.
Şevke gelen duvarlar boy atsın zafer murad ederek.
Ellerimizle yükselen duvarlar üstünde küçücük kalırız biz duvarcılar,
Ama, bir yapı tamamlanıp övüldüğünde sevincimiz dünyalar kadar.
Bizim üst üste koyduğumuz taşlar, hayalin boşlukta yer almasıdır,
vücudumuz göçüp gidince bir gün ruhumuzun burda kalmasıdır.
Her her nefes adıyla Tanrının duaya döner işimiz. Taş taş dile gelmesi
duvarların göğe yükselişimiz.
Turan OFLAZOĞLU, Duvarcılar Korosu, Sultanahmet Camii İnşa ediliyor.
. .
bir
duvardan başka
kim dinlerdi ki beni
bunca zaman ?
. .
kitap yazamayanlar içindir :))))))) ..
Utancı ve ağlamayı bir araya getiren terim hümanizmde.
Ayrıca barınmak kadar tutsak etmek maksatlı da kullanılır.
kerpiç, briket, ateş tuğlası...
duvara tutku. yirmi bilmem kaç senedir duvar özlemi. sırtını dayayacak sağlam bir duvar sadece.
ve taş duvara aşinalık. zindan ehliyiz sanki.
duvarın üstünde şaşırıyorum
rüzgar esse düşebilirim
duvarlar varlar
ah muhsin
@..
Senelere yenik düşmüş,yıpranmış bir duvarın altından bir tuğla çekildiğinde o duvar çöksün ki; yeni ve yeniden duvarlar örmeye başlasın insan.
duvara sığındım bugün,korktum,heycanlandım daha bir sürü şey
göremedim ama...
hâlâ göremedim......
bilen bilir..
insan etrafındaki duvarı kendi eliyle örmüştür..
peki bu yakınma niye? ? ?
hiç kimseler içinde, iki kişilik ama çok kalabalık bir hayat yaşarken,
biraz daha büyütmek için kendimizi,
gözden uzak olsun diye,
karsız yollarda ayağımız kaymasın diye yollara kül dökerken,
beni anlasaydın,
şimdi dört duvar arasında değildin belki.
iyi yönünden bakmaya çalışmalısın bence.
dört duvar arasında olmak, sınırısız iki duvar arasında olmaktan daha iyidir.
-söylesene hangimizin işi daha zor? -
duvarlar bazen yüksek ve kalındır
yıkmaya çalıştıkça yıkılırsın
en iyisi hemen dibinden yürümektir etrafında
ne kadar uzun olsada sonu vardır
böylece geçilir
Yılmaz Güney'in çektiği bir filmin adı.cezaevinde çocuk koğuşunda geçen olayları anlatıyor,koşullar o kadar sarsıcı ele alınmış ki etkilenmemek mümkün değil...Keşke Yılmaz Güney yaşasaydı da daha nice böyle güzel senaryolara imzasını atsaydı...............Seni Özlüyoruz YILMAZ GÜNEY.....
dîvâr... farsça kökenli sözcük... doğru yazmışımdır umarım... istitar bilir en iyisini... :)
e hâzâ cidârun?
elde değil, tekerleme gibi bu geliyor duvar deyince aklıma sonra üretiyorum da üretiyorum...
çok şükür ki allah aklımı koruyor:p
'Bilmiyorum,' dedi; dili yarı felç olmuş gibiydi. 'Hayır. Harika değil. Çirkin bir dünya. Bu dünyaya benzemiyor. Anarres sadece tozdan ve kuru tepelerden oluşuyor. Her şey az, her şey kupkuru, insanlar da güzel değil. Hepsinin koca elleri ve ayakları var, benimkiler ve buradaki garsonunkiler gibi. Ama koca göbekleri yok. Çok kirlenirler, birlikte yıkanırlar, burada kimse bunu yapmaz. Kentler çok küçük ve sönüktür, sıkıcıdır. Hiç saray yoktur. Yaşam sıkıcıdır, çok çalışılır. Her zaman istediğinizi alamazsınız, hatta bazen gereksindiğinizi bile, çünkü yeterince yoktur. Siz Urras’lılann her şeyi yeterince var. Yeterince hava, yeterince yağmur, çimen, okyanuslar, yiyecek, müzik, yapılar, fabrikalar, makineler, kitaplar, giysiler, tarih. Siz zenginsiniz, siz sahipsiniz. Biz yoksuluz, biz yoksunuz. Sizde var, bizde yok. Burada her şey çok güzel. Güzel olmayan yalnızca yüzler. Anarres’te hiç bir şey güzel değildir, yalnız yüzler güzeldir. Diğer yüzler, erkek ve kadın yüzleri. Bizim onlardan başka bir şeyimiz yok, birbirimizden başka bir şeyimiz yok. Burada siz mücevherleri görüyorsunuz, orada gözleri görürsünüz. Gözlerde de görkemi, insan ruhunun görkemini görürsünüz. Çünkü bizim erkeklerimiz ve kadınlarımız özgürdür, hiç bir seye sahip olmadıkları için özgürdürler. Siz sahipler ise sahiplisiniz. Hepiniz hapistesiniz. Herkes yalnız, tek basma, sahip olduğu yığınla birlikte. Hapiste yaşıyor, hapiste ölüyorsunuz. Gözlerinizde görebildiğim yalnızca bu— duvar, duvar! ' (Ursula K.LeGuin Mülksüzler kitabından)
Yılmaz Güney'in yurt dışında çevirdiği sinema filiminin ismi.
bu filimi izlediğinizde insan olmaktan utanırsınız.
utanır mısınız?
bence cidden utanırsınız.
izlerseniz sartre'nın bir sözünü anımsarsınız.
sanatçı çağına tanıklık eder.
bu filmi izleyenlere sesleniyorum... dünyada şimdi şu anda biryerlerde benzer şeyler yaşanıyor olabilir mi?
boş bir ev
bir hayaletle randevum vardı
takvim bu günü gösteriyordu
kendi kendime konuşuyorum
'duvarlar şahit olun
ve sizler de tüm zamansız anlarım
sizlerin kırıklarını toplamaya geldim
anılarım
ve ansızlıklarım
vs vs...'