hepimizle bir karşıtlık oyununa girişti. hiçbirimiz farkına varamadık işin başında. oyunun kuralı, çevresindekilerin her birine karşı gelmek, onlara da kendisine karşı gelmeleri fırsatı vermek... karşısındakiler, kendisiyle çatışarak düşüncelerini -sırasında- kabul ettirmek, başkalarını, kişiliklerini ortaya koymak olanağı buluyorlardı. öte yanda, kendisi de, çatışılan, çatılaşacak kişi olarak kendini kabul ettiriyor, karşısındakilerin tepkisiyle birlikte ilgisini de diri tutuyordu. dediği dedik bir taş olmanın insanları ne çabuk usandırdığını iyi anlamıştı. bir yandan da haz duyuyordu bu oyundan. belki de en büyük kazancı bu sınırsız hazdı. karşısındakilerin bile tepkisini bile kendi yaratıyor, bunu biliyordu. ama bir şey daha vardı bu oyunda. herkese aynı konumda kalarak değil, kişiye göre konum değiştirerek karşı çıkmak, bu karşıtlık oyununda durmadsan değişen kişi olmak...
karşısındakiler, çevresindekiler (kendi aralarında ondan söz edecek ölçüde gözüpek davrandıkları zaman bile) aynı adam olduğu halde, onu, değişik kişiler olarak tanıyor, neyi, kimi tartışacaklarını şaşırıyorlardı. olsa olsa 'yanlış' düşüncelerinden, görüşlerinden, kanılarından ötürü, biribirilerini küçümsemekle yetiniyorlardı.
öykücü. 've' bağlacıyla arası bozuk bir duygu avcısı Bilge Karasu. Dilinde ritim olan bir derin durumlar adamıdır. Hepsini kenara koysam simgeciliğiyle vurur beni.
Bilge Karasu(1930-1995) ,başlı başına bir dil virtüözüdür.Troyada Ölüm Vardı(1963) ,Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı(1970) ,Göçmüş Kediler Bahçesi(1979) ,Kısmet Büfesi(1982) ,Klavuz(1990) ,Narla İncira Gazel(1995) adlı kitaplarındaki,yetkin bir mimar hassasiyetiyle inşa ettiği öykülerinin temel belirleyeni dildir.Buna rağmen Karasu öykülerinin tamamında dilsel bir kuruluk hakimdir.Bunun nedeni,ilkin onun Türkçeyi 'tevarüs edilmiş bir dil'değil'öğrenilmiş bir dil'olarak benimseeyip kullanmasıdır. Azınlıktan olan ve kişisel ilişkilerinde bile azınlık psikoojisine bağlı kalarak çevresindeki insanlara karşı hep ürkek ve mesafeli duran Bilge Karasu,bu toprakların insanlarını yüreklerinden yakalayabilecek oranda tanıyamamış,dolayısıyla Türkçe'yi de çok iyi öğrenmiş olmasına rağmen,Türkçe üzerinde sere serpe bit tasarrufta bulunmasını sağlayacak psikolojik bir rahatlığa erişememiş,bu dile özgü ruhsal iklimleri keşfedememiş ya da keşfetmek istememiştir. Buna rağmen Bilge Karasu öyküleriyle yerli öykücülüğün zirvesini de zorlamıştır.Öyküsek kurguyu,öyküsel üst dile bağlamış ve bu iç dengeye uygun teknikler kullanmıştır.Kılı kırk yaran dil ve yapı titizliğiyle Bilge Karasu,seksenli yıllarda gelişen plastik öykücülüğün temellerini atmıştır. __________________________ üşenmedim yazdım ömer lekesiz öykü izleri işte bu kitaptan çarptım :)
Bilmediği, düşünmediği, belli belirsiz duyumsadığı, adını koyamadığı bir duygu yer etmiş bir yerlerde.Bir av takılıyor sonra misinanın ucuna, balıkçının gönlünde birşeyler oynuyor.
Zokayı saplandığı yerden dikkatlice çıkarmak için elini balığın ağzına soktuğu an ağız kapanıveriyor.
Kimin tutsak olduğu belirsiz. Saatler geçtikçe tutsaklık tutkuya dönüşecek, dönüşüyor.
Kimsenin bilmediği, görmediği, anlatsan anlamayacağı; gizli kalmak istemeyen, tutkusuyla gücünü, huzursuzluğunu arttıran, ne kadar versen de doymayan, tüketen (mi)
Önce kolunu dirseğine kadar yutan sonra bedeninin her yanını saran balık gibi. Ağırlaştıkça duyumsadığın, bağlandığın...
Bir balık yutmuşsa kolunu
Bir korku sarar benliğini; kolundaki ağırlıktan hoşnutsun ya yine de itiraf edememek, bedeninin bir parçası olmuşken bu kadar yaklaşmışken, bir olmuşken...
Balıkçı hafiflediğini duyumsuyor bir de bakıyor ki balık çoktan kuruyup dökülmeye başlamış.
'Hiç Göçmüş Kediler Bahçesi'ni okuyanla okumayan bir olur mu' demişti birisi. İyi demiş.
Troya ' da ölüm vardı Uzun sürmüş bir günün akşamı Göçmüş kediler bahçesi Kısmet büfesi Gece Kılavuz Narla incire gazel Ne kitasız ne kedisiz Altı ay bir güz Lağımlaranası ya da beyoğlu Öteki metinler...
1-''ölüler her şeyi bilir; öğrenmenin yolu da ölmektir.'' 2-''bunları yazmakla çıldırmaktan kurtulunur mu? '' 3-'''50 yasindan sonra imge denen kavramla kafasini bozmus bir adam.'' 4-'''umutsuzluğun olduğu yerde umut vardır'''
Kaç defa okumaya çalıştığım halde, bir türlü okuyamadığım adam. Okuyamamın nedeni kendisinin kötü yazması olduğunu düşünüyorum. Orhan Pamuk'un popülerleşmemişi. Reklam kampanyalarıyla tabii ki O da Orhan Pamuk gibi yapılabilirdi. Fakat kendisinin yaşadığı dönemlerde bu tür reklam yapılmıyordu kitaplar için.
Aytı Ay Bir Güz Gece Göçmüş Kediler Bahçesi Kılavuz Kısmet Büfesi Lağımlaranası yada Beyoğlu Narla İncire Gazel Ne Kitapsız Ne Kedisiz Öteki Metinler Troya'da Ölüm Vardı Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı hepsi Metis Yayınlarından
'gece' den tasarım üzerine bir metnin alıntısı:
hepimizle bir karşıtlık oyununa girişti. hiçbirimiz farkına varamadık işin başında. oyunun kuralı, çevresindekilerin her birine karşı gelmek, onlara da kendisine karşı gelmeleri fırsatı vermek... karşısındakiler, kendisiyle çatışarak düşüncelerini
-sırasında- kabul ettirmek, başkalarını, kişiliklerini ortaya koymak olanağı buluyorlardı.
öte yanda, kendisi de, çatışılan, çatılaşacak kişi olarak kendini kabul ettiriyor, karşısındakilerin tepkisiyle birlikte ilgisini de diri tutuyordu.
dediği dedik bir taş olmanın insanları ne çabuk usandırdığını iyi anlamıştı.
bir yandan da haz duyuyordu bu oyundan. belki de en büyük kazancı bu sınırsız hazdı. karşısındakilerin bile tepkisini bile kendi yaratıyor, bunu biliyordu.
ama bir şey daha vardı bu oyunda. herkese aynı konumda kalarak değil, kişiye göre konum değiştirerek karşı çıkmak, bu karşıtlık oyununda durmadsan değişen kişi olmak...
karşısındakiler, çevresindekiler (kendi aralarında ondan söz edecek ölçüde gözüpek davrandıkları zaman bile) aynı adam olduğu halde, onu, değişik kişiler olarak tanıyor, neyi, kimi tartışacaklarını şaşırıyorlardı.
olsa olsa 'yanlış' düşüncelerinden, görüşlerinden, kanılarından ötürü, biribirilerini küçümsemekle yetiniyorlardı.
bilge karasu
öykücü.
've' bağlacıyla arası bozuk bir duygu avcısı Bilge Karasu.
Dilinde ritim olan bir derin durumlar adamıdır.
Hepsini kenara koysam simgeciliğiyle vurur beni.
Önemli bir yazar. Göçmüş Kediler Bahçesi, ölmeden önce okunması gereken kitaplardan...
Bilge Karasu(1930-1995) ,başlı başına bir dil virtüözüdür.Troyada Ölüm Vardı(1963) ,Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı(1970) ,Göçmüş Kediler Bahçesi(1979) ,Kısmet Büfesi(1982) ,Klavuz(1990) ,Narla İncira Gazel(1995) adlı kitaplarındaki,yetkin bir mimar hassasiyetiyle inşa ettiği öykülerinin temel belirleyeni dildir.Buna rağmen Karasu öykülerinin tamamında dilsel bir kuruluk hakimdir.Bunun nedeni,ilkin onun Türkçeyi 'tevarüs edilmiş bir dil'değil'öğrenilmiş bir dil'olarak benimseeyip kullanmasıdır.
Azınlıktan olan ve kişisel ilişkilerinde bile azınlık psikoojisine bağlı kalarak çevresindeki insanlara karşı hep ürkek ve mesafeli duran Bilge Karasu,bu toprakların insanlarını yüreklerinden yakalayabilecek oranda tanıyamamış,dolayısıyla Türkçe'yi de çok iyi öğrenmiş olmasına rağmen,Türkçe üzerinde sere serpe bit tasarrufta bulunmasını sağlayacak psikolojik bir rahatlığa erişememiş,bu dile özgü ruhsal iklimleri keşfedememiş ya da keşfetmek istememiştir.
Buna rağmen Bilge Karasu öyküleriyle yerli öykücülüğün zirvesini de zorlamıştır.Öyküsek kurguyu,öyküsel üst dile bağlamış ve bu iç dengeye uygun teknikler kullanmıştır.Kılı kırk yaran dil ve yapı titizliğiyle Bilge Karasu,seksenli yıllarda gelişen plastik öykücülüğün temellerini atmıştır.
__________________________
üşenmedim yazdım
ömer lekesiz
öykü izleri
işte bu kitaptan çarptım :)
Bilmediği, düşünmediği, belli belirsiz duyumsadığı, adını koyamadığı bir duygu yer etmiş bir yerlerde.Bir av takılıyor sonra misinanın ucuna, balıkçının gönlünde birşeyler oynuyor.
Zokayı saplandığı yerden dikkatlice çıkarmak için elini balığın ağzına soktuğu an ağız kapanıveriyor.
Kimin tutsak olduğu belirsiz. Saatler geçtikçe tutsaklık tutkuya dönüşecek, dönüşüyor.
Kimsenin bilmediği, görmediği, anlatsan anlamayacağı; gizli kalmak istemeyen, tutkusuyla gücünü, huzursuzluğunu arttıran, ne kadar versen de doymayan, tüketen (mi)
Önce kolunu dirseğine kadar yutan sonra bedeninin her yanını saran balık gibi. Ağırlaştıkça duyumsadığın, bağlandığın...
Bir balık yutmuşsa kolunu
Bir korku sarar benliğini; kolundaki ağırlıktan hoşnutsun ya yine de itiraf edememek, bedeninin bir parçası olmuşken bu kadar yaklaşmışken, bir olmuşken...
Balıkçı hafiflediğini duyumsuyor bir de bakıyor ki balık çoktan kuruyup dökülmeye başlamış.
'Hiç Göçmüş Kediler Bahçesi'ni okuyanla okumayan bir olur mu' demişti birisi. İyi demiş.
nar kentinde bir incir buldum narı da incir de övmek isterim diyen incinmiş sözcüklerin toparlayıcı dehası.usta.
Troya ' da ölüm vardı
Uzun sürmüş bir günün akşamı
Göçmüş kediler bahçesi
Kısmet büfesi
Gece
Kılavuz
Narla incire gazel
Ne kitasız ne kedisiz
Altı ay bir güz
Lağımlaranası ya da beyoğlu
Öteki metinler...
türk öykücülüğünün öncülerinden,anlaşılması zor yani derin,öztürkçe ustası,mutlaka okunası
cevali
1-''ölüler her şeyi bilir; öğrenmenin yolu da ölmektir.''
2-''bunları yazmakla çıldırmaktan kurtulunur mu? ''
3-'''50 yasindan sonra imge denen kavramla kafasini bozmus bir adam.''
4-'''umutsuzluğun olduğu yerde umut vardır'''
Kediler...
Onlarcası...
Yüzlercesi...
Binlercesi....
Ve bir kedinin kuyruğu yumuşuklığında insanın yüreğini okşayan kitaplar.
Kitaplar...
Onlarcası...
Ne yazık ki onlarcası...
Ne
yazık
ki
onlarcası......
'gece' nin yazarı, felsefeci
orhan pamukla uzaktan yakından ilgisi olmayan, akıl unsuru aradan çıkartılıp duyguyla okunduğu takdirde anlaşılabileceğine inandığım adam..
Kaç defa okumaya çalıştığım halde, bir türlü okuyamadığım adam. Okuyamamın nedeni kendisinin kötü yazması olduğunu düşünüyorum. Orhan Pamuk'un popülerleşmemişi. Reklam kampanyalarıyla tabii ki O da Orhan Pamuk gibi yapılabilirdi. Fakat kendisinin yaşadığı dönemlerde bu tür reklam yapılmıyordu kitaplar için.
Aytı Ay Bir Güz
Gece
Göçmüş Kediler Bahçesi
Kılavuz
Kısmet Büfesi
Lağımlaranası yada Beyoğlu
Narla İncire Gazel
Ne Kitapsız Ne Kedisiz
Öteki Metinler
Troya'da Ölüm Vardı
Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı
hepsi Metis Yayınlarından